Γρήγορη Ενημέρωση Για Τους “ΑΓΓΕΛΟΥΣ”, Από Τον “Αρχέλαο”!
ΕΠΕΙΓΟΥΣΑ ΑΝΑΓΚΗ ΔΙΑΘΕΣΗΣ ΦΙΑΛΩΝ ΑΙΜΑΤΟΣ
İngiliz yazar: Tek hedefleri Erdoğan’ı yıkmak, Türkiye’yi parçalamak
İngiliz gazeteci-yazar Alexander Mercouris, ABD merkezli ve içerisinde CIA eski şeflerinden başkan danışmanlarına kadar önemli görevler yapmış siyasetçilerin kurduğu “Türkiye Demokrasi Projesi” ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
John Bolton’dan Türkiye’ye demokrasi getirme iması
Kendi Youtube kanalında açıklamalarda bulunan Mercouris, konuşmasına bu projenin Neoconlar tarafından geliştirildiğini ve John Bolton‘un bu projede bir deha olarak görüldüğünü söyleyerek başladı. Mercouris, bunun kesinlikle bir demokrasi projesi olmadığını ifade etti. Mercouris, Bolton ekibinin ülkeleri yeniden inşa etmek istediğini ve bunu kabul etmeyen ülkelerin de yıkıma uğratıldığını belirtti. Neoconların bu yıkımı sağlayabilmek için birçok gruba destek olduğunu belirten Mercouris, Türkiye‘de gerçekleşen sokak protestolarına da sponsorluk yapıldığını vurguladı.
ABD’nin Türkiye’ye karşı yeni kaos planı! PKK ve FETÖ’den sonra…
“DAHA ÖNCE RAHATSIZ OLMUYORLARDI”
Mercouris, NATO üyesi Türkiye ve ABD‘nin ilişkilerinin düşmanca olduğunu, Asya, Orta Doğu, Doğu Akdeniz politikaları ile Rusya’dan silah alışverişi konularının Türkiye’yi Neoconların hedefi yaptığını ifade etti. Bu sebeple Neoconların, “Klasikleşmiş ifadelerle Türk devletini baskıcı ve demokrasi karşıyı göstermeye çalıştığını” söyleyen Mercouris, “Türkiye 1920’den bu yana zaman zaman demokrasiden uzaklaştı ve bir NATO üyesi olmasına rağmen bu durum Neoconları rahatsız etmedi. Ancak şimdi Erdoğan’ı yıkmak ve Türkiye’yi parçalamak istiyorlar” dedi.
“ERDOĞAN’I ELEŞTİRENLER ABD’Yİ GÖRMÜYORLAR”
Mercouris’e göre Neoconlar; Ukrayna üzerinden hareket etmeye çalıştı ama Rusya buna çok hızlı bir yanıt verdi. O yüzden Bolton ekibi de zaman kaybetmeden Türkiye’ye yöneldi ve Türkiye Demokrasi Projesi’ni başlattı. Türkiye’nin güçlü bir ülke olduğunu ifade eden Mercouris, Türkiye’de bir kriz çıktığı takdirde bu krizin Orta Asya, Batı Asya, Doğu Akdeniz, Avrupa ve hatta ABD’ye ulaşacağını, ancak söz konusu ekibin bunu önemsemediğini, tek isteklerinin burada bir kaos yaratarak Erdoğan’ı yıkmak olduğunu belirtti.
“DESTEKLEYEN DE ELEŞTİREN DE MANZARAYI ANLAMALI”
Darbe girişimi esnasında ABD’nin ve haliyle Neoconların ne yaptığının Türkiye tarafından tam olarak okunmadığını ifade eden Mercouris, “Türkiye İkinci Dünya Savaşının sonundan bu yana en büyük tehlike ile karşı karşıya. Etrafınıza bakın ve yaptıkları (ABD) tahribatı görün. Irak’ta, Libya‘da, Afganistan’da olanları ülkenizde görmek ister misiniz? Erdoğan’ın destekçileri ve Erdoğan’ı eleştirenlerin bunu anlaması lazım” dedi.
“TÜRK HALKI IRAK VE LİBYA’DAN DERS ÇIKARTACAK”
Mercouris, tüm Neoconların Türkiye’ye karşı birleştiğini ve büyük bir propagandanın başlayacağını ifade etti. Türkiye’de etnik ve mezhepsel kimlik üzerinden siyaset yapılacağını, tüm Batı medyasının Türkiye aleyhinde konuşacağını belirten Mercouris, “Eğer Neoconların başarısına yarayacaksa cihatçı terör örgütlerinin dahi iyi gösterilebileceğini” söyledi. Türkiye’nin Irak ve Suriye’ye göre çok daha büyük ölçekte bir ülke olduğunu ifade eden Mercouris, “Türkiye’de Erdoğan’a olan destek pekişecek ve insanlar diyecek ki; Irak’ta olanları gördük, Libya’da olanları gördük, Afganistan’da olanları gördük aynı şeyleri yaşamak istemiyoruz” vurgusu yaptı.
Cihat Yaycı’dan Boğazlar uyarısı: Bu hata bir an önce düzeltilmeli
Kanal istanbul’un açılmasına ‘başka devletler ne der diye’ düşünmenin müstemleke zihniyeti olduğunu söyleyen Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, ‘Montrö’ye göre, boğazdan geçen bir gemiden 22 kat daha ucuza ücret alıyoruz. Bunun bir an önce düzeltilmesi lazım.’ çağrısında bulundu.
Akit TV’de Halis Özdemir’in sunduğu Vizyon programına katılan Müstafi Tümamiral Doç. Dr. Cihat Yaycı, Kanal İstanbul ve Boğazlar ile ilgili çarpıcı açıklamalarda bulundu.
“MONTRÖ BOĞAZLAR’IN TAPUSU DEMEK SON DERECE YANLIŞTIR”
“Montrö Sözleşmesi, Türkiye’nin yumuşak karnı değildir. ‘Türkiye’nin yumuşak karnıdır’ demek, hasımlarımızın kulağına kar suyu kaçırmak demektir. O zaman derler ki biz bu karna bastıralım derler.” diyen Cihat Yaycı, “Montrö, Boğazların tapusudur demek son derece yanlıştır. Uluslararası hukukta tapu kavramı yoktur. Eğer siz böyle derseniz, ‘Montrö giderse Boğazlar elden gider’ demektir ki, bu Türkiye yok demektir. Türkiye’nin Boğazlardaki hükümranlığı 1453’ten beri tamdır.” ifadelerinde bulundu.
“KANAL İSTANBUL’UN, MONTRÖ’YÜ DELMESI SÖZKONUSU DEĞİLDİR.”
“Kanalın yapılması Montrö ile alakası yoktur, sözleşmeyi etkilemez. Kanal İstanbul Montrö’yü, Montrö de Kanal İstanbul’u etkilemez.” ifadesinde bulunan Cihat Yaycı, “Kanal İstanbul’un, Montrö’yü delmesi sözkonusu değildir.” dedi.
“BİR SAVAŞ GEMİSİ İMZACI DEVLETLER İZİN VERMEZSE GEÇEMEZ”
Teknik bir bilgi eksikliği olduğunu vurgulayan Yaycı, “Bir savaş gemisi Karadeniz’e veya Adalar Denizi’ne geçecekse Türkiye’ye deklarasyonda bulunur. Türkiye bunu imzacı devletlere dağıtır. İmzacı devletler itiraz etmezse geçerler.” dedi.
“GEMİLER SÖZLEŞMEYE GÖRE 22 KAT UCUZA GEÇİYOR”
Boğazlar konusunda acil bir uyarıda bulunan Yaycı, “Montrö’ye göre, boğazdan geçen bir gemiden 22 kat daha ucuza ücret alıyoruz. Bunun bir an önce düzeltilmesi lazım.” çağrısında bulundu.
“GEMİLER KILAVUZ ALMADIĞI İÇİN KAZALAR MEYDANA GELİYOR”
“Kanaldan geçerken şu olur; burada bir ücret sözkonusu olur.” ifadesinde bulunan Yaycı, “Diğer yandan boğazdan geçen gemiler kılavuz alması gerek. Kılavuz almıyorlar ve boğazda kazalar oluyor. Kanal İstanbul yapılması ‘İstediğimiz gibi ücretlendirme yaparız, kılavuz şartı koşarız’ demektir” şeklinde konuştu.
İSTANBUL ‘ADA’ OLACAK İDDİALARINA TEPKİ GÖSTERDİ: BİLGİSİZLİK
Kanal İstanbul’un yapılmasıyla İstanbul’un ada statüsü alacağı iddialarına tepki gösteren Cihat Yaycı, “Kanal açıldığı takdirde ada oluşacak iddiası var. Böyle bir bilgisizlik olamaz. Çünkü deniz hukukunda açılmış suni kanalların çevrelediği bölge anakara olarak kabul edilir. Suni kanal açıldı diye ada sayılmaz.” ifadesini kullandı.
“KANALIN AÇILMASINA BAŞKA DEVLETLER NE DER DEMEK MÜSTEMLEKE ZİHNİYETİDİR”
Türkiye’nin Kanal İstanbul’u tam bağımsız hür bir irade ile yapabileceğini söyleyen Cihat Yaycı, başka devletlerin açıklamalarını dikkate alınmasına tepki gösterdi. Yaycı, “Kanal açıldığında başka devletler ne der diye düşünmek müstemleke zihniyetidir.” diye konuştu.
Diğer taraftan Yaycı, Rusya Büyükelçisi’nin Kanal İstanbul açıklamasını hatırlattı.
(Akit.com.tr)
Kiliseye saygısızlıkla ilgili Valilik’ten son dakika açıklaması
İstanbul Valiliği, Surp Takavor Kilisesi’nin giriş kapısı üzerine çıkarak uygunsuz davranışlar sergiledikleri tespit edilen 3 kişinin gözaltına alındığını açıkladı.
Kadıköy‘de kilise duvarının üzerine çıkılarak müzik eşliğinde oynanmasına ilişkin 3 şüpheli gözaltına alındı.
Alınan bilgiye göre, Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı, bir grubun Kadıköy Surp Takavor Kilisesi’nin duvarının üstüne çıkarak müzik eşliğinde oynamasına ilişkin soruşturma başlattı.Savcılık, soruşturma kapsamında, kimliğini tespit ettiği şüphelilerin yakalanmasına yönelik emniyet güçlerine talimat verdi.
Polis ekipleri yaptıkları çalışmada, 3 şüpheliyi gözaltına aldı. Şüphelilerin emniyetteki işlemleri sürüyor.
VALİLİKTEN İLK AÇIKLAMA
İstanbul Valiliğinden yapılan açıklamada, saat 00.55 sıralarında Kadıköy Caferağa Mahallesi Khalkedon Meydanı’nda, Surp Takavor Kilisesi’ne araçla gelen bazı şahısların, giriş kapısı üzerine çıkarak uygunsuz davranışlar sergilediklerinin tespit edildiği vurgulandı.
Açıklamada, “Yapılan çalışmalarda; şüpheli Y.E.U ve Ö.F.A ile aracın sahibi O.Y. ikametlerinde yakalanmışlardır. Konuyla ilgili adli ve idari soruşturma başlatılmıştır. İbadethaneye yapılan bu çirkin davranışı kınıyoruz.” ifadelerine yer verildi.
AK PARTİ: MABEDLERE YAPILAN SAYGISIZLIK HERKESE KARŞI SAYGISIZLIKTIR
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Kilise duvarının üstünde dans edilmesine ilişkin, “Surp Takavor Kilisesi’ne yönelik bu saygısızlığı kınıyoruz. Mabedlere yapılan saygısızlık herkese karşı saygısızlıktır.” açıklamasında bulundu.
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’ten kilise duvarının üstünde dans edilmesine tepki
FUAT OKTAY: HANGİ İNANÇTAN OLURSA OLSUN İBADETHANE KUTSALDIR
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, İstanbul’daki Surp Takavor Kilisesi’ne yapılan saygısızlığı kınadı.
Oktay, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Kadıköy Surp Takavor Kilisesi’ne yapılan saygısızlık asla kabul edilemez. Hangi inançtan olursa olsun ibadethane kutsaldır. Dün gece yaşanan çirkin ve provokatif görüntülere ne müsaade edeceğiz ne de müsamaha göstereceğiz. Sorumluları, hiç şüphesiz, hukuk önünde hesap verecektir.” ifadelerini kullandı.
CUMHURBAŞKANLIĞI: HUKUK ÖNÜNDE HESAP VERECEKLER
İletişim Başkanı Fahrettin Altun, “Kadıköy Surp Takavor Kilisesi’ne yapılan saygısızlığı kınıyoruz. Din ve vicdan hürriyeti asıldır. Mabedler kutsaldır, dokunulmazdır. Bu saygısızlığı yapanlar hukuk önünde hesap vereceklerdir. Milletimiz, dün olduğu gibi bugün de bu tür kışkırtmalara prim vermeyecektir.” paylaşımında bulundu.
NUMAN KURTULMUŞ: HUKUKUN GEREKENİ SÜRATLE YAPACAĞINA İNANCIM TAMDIR
AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, “Bizim medeniyetimizde dini mekanlarda hakaret ve alay içeren davranışlara asla müsamaha edilmez. İnsanlığa ve kutsal değerlere saldırı niteliği taşıyan bu provakatif ve çirkin eylemi şiddetle kınıyorum. Hukukun gerekeni süratle yapacağına inancım tamdır.” açıklamasında bulundu.
İÇİŞLERİ BAKANI SOYLU: ÜZÜNTÜLERİMİZİ DİLE GETİRDİK
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, “Kadıköy’de kiliseye yapılan saygısızlıkla ilgili Kilise Vakfı YK Başkanı Arman Bükücüyan Beyefendi ile görüşerek üzüntülerimi dile getirdim. Zanlılar, sabah 5.30’da İstanbul Emniyeti tarafından gözaltına alındı, hukuk süreci devam ediyor.” dedi.
CUMHURBAŞKANI YARDIMCISI OKTAY: “SAYGISIZLIK ASLA KABUL EDİLEMEZ”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay, İstanbul’daki Surp Takavor Kilisesi’ne yapılan saygısızlığı kınadı.
Oktay, sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda, “Kadıköy Surp Takavor Kilisesi’ne yapılan saygısızlık asla kabul edilemez. Hangi inançtan olursa olsun ibadethane kutsaldır. Dün gece yaşanan çirkin ve provokatif görüntülere ne müsaade edeceğiz ne de müsamaha göstereceğiz. Sorumluları, hiç şüphesiz, hukuk önünde hesap verecektir.” ifadelerini kullandı.
Kadıköy’deki kiliseye yapılan saygısızlığa Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan tepki: Provokasyon olarak görüyorum
Arab-Israel multi-millionaire, former Knesset candidate, arrested for spying for Iran
By Aryeh Savir, TPS
Yaakub Abu al-Qian, a Bedouin millionaire and who was a candidate to serve as a Member of Knesset, was arrested on June 10 on suspicion of maintaining illicit contacts with a Lebanese-Iraqi source and through him with Iranian intelligence, to whom he passed information, the Shin Bet revealed Monday.
The investigation revealed that Abu al-Qian, 46, who is close to public figures in Israel and was a candidate to run on Moshe Yaalon’s Telem list in 2019, had a longstanding relationship with Hyder al-Mashhadani, who serves as a liaison for Iranian intelligence.
The connection between the two also revolved around possible business opportunities in Arab countries in the region.
The investigation also shows that Abu al-Qian asked at a certain point to meet with other operatives through Hyder al-Mashhadani, while he understood that these were Iranian elements and even emphasized the secrecy of the planned meeting between the parties.
In the end, despite Abu al-Qian’s willingness, the meeting did not take place.
Abu al-Qian was held in the Shin Bet’s custody after his arrest without contact with a lawyer, as is customary in espionage cases.
Abu al-Qian’s investigation was concluded Monday. The Southern District Attorney’s Office filed a serious indictment in the Be’er Sheva District Court charging him with contact with a foreign agent and providing information to the enemy.
A multi-millionaire, Abu al-Qian owns a contracting company that builds residential and public buildings in Bedouin localities. He also owns a manpower company in the fields of construction, cleaning and agriculture, and enjoys business and financial connections in the Palestinian Authority.
Initially from the Bedouin village of Hura in the Negev, he resided in recent years in the upscale Jewish town of Meitar, just outside Be’er Sheva.
Yaalon has remained silent on the issue to date.
General Raymond Takes the Space Force to War Against Racism
Another disloyal general puts critical race theory ahead of national security.

The Space Force was created at the end of 2019. Six months later it declared war on “racism”.
“Racism is an enemy,” Gen. John Raymond and Chief Master Sgt. Roger Towberman declared, disabusing anyone who might have thought the military enemy was Communist China, Iran, Russia, or any of the other antagonists that the Space Force was tasked with countering.
While the People’s Republic of China was deploying its series of Long March rockets, Black Lives Matter mobs were wrecking American cities and Gen. Raymond was focused on pandering to the racist mob. As China deployed its first Mars mission, and its first reusable spacecraft, and launched communications satellites, the Space Force obsessed over diversity.
“We must build diversity and inclusion into our ‘cultural DNA’ — make it one of the bedrock strengths of our service,” Raymond insisted in his co-signed letter to the Space Force.
The Space Force letter falsely claiming that George Floyd’s drug overdose death was “against the founding principles of our nation” and that racism is a “reality for many” was rushed out a few days after a Black Lives Matter mob set fire to the White House gatehouse and tried to start a fire in the Church of Presidents. It came out ahead of most service branch statements.
Gen. Raymond, the Chief of Space Operations, told the ‘guardians’ of the Space Force that their oath to protect and defend the Constitution meant racism was “an enemy we must defeat” by fighting unconscious biases and owning the problem by having “uncomfortable conversations.” Buzz words like “unconscious bias” and “implicit bias” and “structural racism” (illegal under the 1964 Civil Rights Act) give the ideological game away. When there are no significant racists, the promoters of systemic racism conspiracy theories claim that they’re hiding in the shadows.
The oath to protect the Constitution was being twisted to push the anti-white racism of the left known as critical race theory.
Raymond made no mention of the military’s responsibility to defend the United States government against the brutal assaults of the leftists and racists he was disloyally standing with. When Black Lives Matter mobs were threatening to burn the White House, General Milley, chairman of the Joint Chiefs of Staff, refused President Trump’s request for troops to defend the White House.
The Space Force put political correctness out front early on by adopting the genderless term ‘Guardian’ to replace the political incorrectness of the Air Force’s traditional term ‘Airman’. In the wake of the BLM race riots, the Space Force went even further by suggesting that it would not only pursue affirmative action promotions based on skin color and gender rather than merit , but also drop qualifying tests for promotions.
The only qualifications the Space Force was interested in were one’s gender and skin color.
Carrie Baker, the Chief Diversity and Inclusion Officer for the Space Force, who had pioneered the Air Force Academy’s first ”unconscious bias” training curriculum, was lecturing once again on the alleged racism that dare not show its face. Major General Leah Lauderback launched a Space Force LGBTQ affinity group focused on cultural change, warning that there are, “hearts and minds that you need to change”. But first “gendered language” like “mothers of preschoolers” had to go.
Gen. Raymond described her as a “true inspiration” for leading the “LGBTQ Initiatives Team.”
As the Space Force adopted leftist identity politics, conservatives who spoke out were ruthlessly dealt with. When Lt. Col. Matthew Lohmeier, commander of the 11th Space Warning Squadron, criticised the radicalization of the military in his book, Irresistible Revolution: Marxism’s Goal of Conquest & the Unmaking of the American Military, he was quickly removed from his post, where he headed a unit whose vital task was identifying and tracking ballistic missile launches.
Lohmeier described his base commander sending out documentaries which supported Black Lives Matter and attacked President Trump, and spoke of the “intensive teaching that I heard at my base—that at the time the country ratified the United States Constitution, it codified white supremacy as the law of the land.” This was critical race theory Marxism, whose lies were aimed at sapping the morale of America’s military and undermining the determination of its members to defend their country.
After discussing the leftist invasion of the military on a podcast, Lohmeier was removed by Lt. Gen. Stephen Whiting for being “partisan.” Whiting had previously complained about the “uneven distribution of opportunity” in the United States (also illegal if such a distribution was institutionally imposed) while calling for more diversity. That was not considered political or partisan. General Raymond’s smear of police officers and allegations of systemic racism were also not seen as partisan. This was part of a larger pattern.
Former Chief of Staff of the Air Force, General Goldfein had faced no consequences for urging that “every American should be outraged” by Floyd’s death, and Chief Master Sergeant of the Air Force Kaleth Wright was not disciplined for touting socialist rapper and racist Killer Mike as a model.
Rep. Mo Brooks provided other examples of “very public statements made by many senior leaders while in uniform” and warned that “we cannot allow temporary political appointees at the Department of Defense who are ideologically motivated to purge those men and women in uniform who do not agree with the cultural or political fads of the moment.”
Unfortunately that is exactly what is taking place.
Air Force Chief Master Sgt. Ramon Colon-Lopez, the most senior enlisted service member and the top adviser to General Milley, the Chairman of the Joint Chiefs of Staff, had told the troops that Black Lives Matter was exempt from the military’s apolitical nature. “There were people advocating [against] social injustice, racial injustice and everything else,” Colon-Lopez argued, while contending that “we needed to educate” younger troops on the difference.
The difference was that the anti-American, criminally violent Black Lives Matter vigilantes had the support of the top military brass.
Lohmeier’s case was assigned to the Air Force’s Office of the Inspector General which had also been tasked with producing the controversial report alleging systemic racism in the Air Force.
The investigation into a critic of critical race theory had been handed over to an office whose mission was upholding the false systemic racism premise of critical race theory. To repeat: “systemic racism” was outlawed under the 1964 Civil Rights Act. If it existed there would be a flood of lawsuits and billions of dollars in penalties. There is no such flood because there is no “systemic racism” except in the ideologically twisted minds of leftists and the people they seduce.
Lt. Gen. Sami D. Said, the Inspector General of the Air Force, acted as an advocate, rather than an impartial figure, talking to the Washington Post about the “pent-up angst” of those who “wanted their voices heard” – as though anyone but the military brass itself was seeking to silence anyone on the basis of gender or skin color. Like Nancy Pelosi or some other Democrat Party spokesperson, Said also accused Attorney General William Barr of misusing his authority by trying to defend Washington D.C. against the Black Lives Matter riots.
After the release of Said’s racial disparity report, Gen. Raymond demanded that, “leaders at all levels must commit to having tough conversations, learning about racial disparities”. Again, this was Marxist propaganda. “Racial disparities” is a term of art that obscures individual accountabilities and ascribes them to groups. Only 20% of black Americans for example live below the poverty line on welfare. If 80% of blacks are productive citizens, how is the poverty of some a “racial disparity?”
“Accountability begins with us,” he warned, using the jargon of diversity trainers. But accountability for what?
The Space Force’s leadership had decided to become the most radical part of the military through identity politics. Its all-female unit, and its emphasis on the gender, sexual orientation and race of those it was promoting were divisive and undermined readiness, unit cohesion and morale.
In the Space Force and across the military, “diversity and inclusion,” bland terms which concealed the poisonous agendas of Marxist race theory, had become defined as the official mission. And opposition to the new mission of identity politics was swiftly punished no matter how obvious the double standard, or the destructive impact on national security.
Truth was the first casualty, but national security was the second casualty of the war from within.
“It is President Trump’s belief that the United States must remain as dominant in space as we are on land and sea and the air,” Vice-President Pence had told Gen. Raymond before he took his oath. “And your charge is to see to that mission with the United States Space Force.”
“The best way I know how to do that is to do so from a position of strength,” Gen. Raymond had assured him.
But there’s little strength to be seen in the Space Force under Raymond’s leadership.
Gen. Raymond has spent far more time pushing the divisive agendas of the diversity Marxists than strength. His wife, Mollie, in her role as the “Official Spouse”, encouraged Space Force personnel to take a survey with critical race theory dogma answers such as, “this colorblind mentality erases a piece of my identity” which asked them if they had “advocated to fix issues caused by structural/systemic racism.”
For the diversity Marxists in the military, Martin Luther King’s vision of a color blind society is actually racist. Colorblindness was Martin Luther King Jr’s dream. It’s the foundation of meritocracy and a thoroughly integrated and cohesive American community. The alternatives are the racial quotas and perpetual victimhood that the Space Force has embraced.
“We honor equality, while we continue to fight for it every day,” Gen. Raymond had declared, implying that America was still unequal and there was a perpetual war to wage.
Instead of fighting to protect America, the Space Force is fighting America.
While America’s Communist enemies advance in space, the Space Force is busy pushing Marxist dogma here on earth. Under Gen. Raymond, what was once an ambitious America First plan has become mired in identity politics, purging its best and brightest, like Lt. Col. Lohmeier, while turning our national security over to diversity experts. As China continues its long march into space, the Left is carrying on its long racist march through the Space Force.
Türkiye tek yürek oldu! Yunanistan’ın Galatasaray’a uyguladığı ayrımcılığa tepki yağıyor
Galatasaray Futbol Takımı, Olympiakos ile oynanacak özel maç için gittiği Yunanistan’da PCR testlerinin kabul edilmemesi nedeniyle geri dönme kararı aldı. Yunanistan’ın bu ayrımcı kararına Türkiye’den tepki yağıyor. Bu tepkilerde biri de AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’ten geldi. Çelik, “Yunan makamlarının Galatasaray’a yaptığı saygısızlık sadece kendilerine yakışmıştır. Dostluk ve sporla ilgisi olmayan, her bakımdan yakışıksız davranışlarını not ediyoruz” dedi.
Olimpiakos ile oynanacak hazırlık maçı için Yunanistan‘a giden Galatasaray, PCR testlerinin kabul edilmemesi ve Yunan yetkililerin tavırlarından dolayı İstanbul‘a dönüş kararı aldı. Galatasaray’a karşı uygulanan bu tavra Türkiye‘den tepki yağdı.
GALATASARAY’DAN AÇIKLAMA: HOŞ OLMAYAN, KÜSTAH TAVIR
Sarı-kırmızılı kulüpten yapılan açıklamada, Yunan yetkililerin tüm kafileden yeniden PCR testi istemesi üzerine, yaşanan sorunun çözülemediği belirtildi.
Açıklamanın devamında şu ifadeler kullanıldı:
“Olympiakos maçı için Atina‘ya indikten sonra Yunan yetkililerin daha önce talep ettikleri tüm prosedürleri (Son 72 saat içinde PCR testi veya son 48 saat içinde rapid antijen testi, aşı sertifikaları gibi) yerine getirdiğimiz için, aralarında futbolcularımızın da bulunduğu kafilemizin bir bölümü pasaport ve test kontrol uygulamalarını geçti. Daha sonra Yunan yetkililerden biri, PCR testlerimizi kabul etmediklerini ve yeniden test olmamız gerektiğini söyleyerek hoş olmayan, küstah bir tavırla, pasaporttan geçen oyuncularımızın da takım otobüsünden inerek, iki ülke arasında PCR testlerini tanıma protokolü olmasına ve tesadüfi kişileri rastgele teste sokmak istemelerine rağmen, tüm kafilenin yeniden teste girmesini talep etti. Yaklaşık iki saatlik bir süre havalimanında bekletildikten sonra sorunun hiçbir şekilde çözülememesinden dolayı kafilemiz İstanbul’a dönüş işlemlerini başlattı.”

BAKAN KASAPOĞLU, YUNANİSTAN’I KINADI
Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Muharrem Kasapoğlu, Olympiacos ile oynayacağı hazırlık maçı için Yunanistan’a giden Galatasaray Futbol Takımı’na yönelik sergilenen tutumu kınadı.
Sosyal paylaşım sitesi Twitter‘daki hesabından açıklama yapan Bakan Kasapoğlu, “Hazırlık maçı için Yunanistan’a giden Galatasaray Spor Kulübü‘müzün karşılaştığı tutum üzerine, kulüp başkanı Burak Elmas ve Fatih (Terim) Hoca ile telefonda görüşerek yanlarında olduğumuzu ifade ettim. Galatasaray’ın karşı karşıya kaldığı bu ilkel tavrı şiddetle kınıyorum.” ifadelerini kullandı.

ÇAVUŞOĞLU: CENTİLMENLİKTEN UZAK MUAMELE KABUL EDİLEMEZ
Bakan Kasapoğlu’nun ardından küstah tavra bir tepki de Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu‘ndan geldi. Sosyal medya hesabından paylaşım yapan Çavuşoğlu, “Bugün Futbol Takımımızın Yunanistan’da karşılaşmış olduğu iyi niyetten ve centilmenlikten uzak muamele kabul edilemez. Tüm takımlarımızın her zaman yanındayız!” dedi.

ÖMER ÇELİK: YAKIŞIKSIZ TAVRI NOT EDİYORUZ”
Bu tepkilerin bir benzeri de AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’ten geldi. Çelik, “Yunanistan’ın Galatasaray’a dönük kötü muamelesini şiddetle kınıyoruz. Kötü niyet ve kabalığın sportmenlikte yeri yoktur. Galatasaray dünyada yeri olan büyük bir takımımızdır. Yunan otoriterlerinin yaptığı saygısızlık asla kabul edilemez. Yunan makamlarının Galatasaray’a yaptığı saygısızlık sadece kendilerine yakışmıştır. Dostluk ve sporla ilgisi olmayan, her bakımdan yakışıksız davranışlarını not ediyoruz.” şeklinde konuştu.

TFF’DEN YUNANİSTAN’A TEPKİ
Türkiye Futbol Federasyonu, Olympiacos ile oynayacağı hazırlık maçı için Yunanistan’a giden Galatasaray Futbol Takımı’na yönelik tutuma tepki gösterdi.
Federasyondan yapılan açıklamada, “Galatasaray kafilesinin istenen tüm prosedürleri yerine getirmesine rağmen Atina’ya indikten sonra karşılaştığı davranışlar kabul edilemez. Yunan makamlarının sporun ruhuna yakışmayan bu tutumunu kınıyor, Galatasaray Kulübü’müzün yanında olduğumuzu belirtiyoruz.” denildi.

Yunan yetkililerin tavrı Fatih Terim’i çıldırttı! Galatasaray, Olympiakos maçını oynamadan ülkeye geri dönüyor
Galatasaray yaptığı paylaşımla Yunanistan’ın küstah tavrını gözler önüne serdi
Yunanistan’ın skandal tavrı karşısında ezeli rakipler tek yürek oldu! Taraftarlardan destek yağdı
Yunanistan küstahlıkta sınır tanımıyor! Galatasaray’a su bile vermediler

Cumhurbaşkanı Erdoğan, İsrail Devlet Başkanı Hertzog ile telefonda görüştü.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, görüşmede Yitzak Hertzog’u göreve başlaması dolayısıyla tebrik etti. Türkiye-İsrail ilişkilerinin Orta Doğu’nun güvenliği ve istikrarı bakımından büyük önem taşıdığını vurgulayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, iki ülke arasında enerji, turizm ve teknoloji başta olmak üzere muhtelif alanlarda yüksek bir iş birliği potansiyeli olduğunu ifade etti.
BAŞKAN ERDOĞAN’DAN FİLİSTİN MESAJI
Cumhurbaşkanı Erdoğan, ikili ticaretin salgına rağmen arttığını, bu potansiyelden faydalanmanın ortak çıkar olduğunu dile getirdi.
Tüm görüş ayrılıklarına rağmen temas ve diyaloğun sürdürülmesine önem verdiğini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, Filistin-İsrail ihtilafının BM kararları çerçevesinde iki devletli, kalıcı ve kapsamlı şekilde çözüme kavuşturulmasının uluslararası camianın beklentisi olduğunu belirtti.
Erdoğan, Filistin-İsrail ihtilafının çözümünde atılacak olumlu adımların, Türkiye-İsrail ilişkilerinin müspet mecrada seyretmesine de katkı sağlayacağını belirtti.
Rum tarafının isyanı: Biri Erdoğan’ı durdursun!
Türkiye’nin nüfuz alanı, uluslararası arenadaki gücü, Rum yönetimini rahatsız etmeye devam ediyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın KKTC’ye gerçekleştireceği ziyaret öncesinde Rum Fileleftheros gazetesi, “Biri Erdoğan’ı durdursun” manşetleri attı

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın 20 Temmuz Barış Harekâtı yıl dönümü kutlamaları çerçevesinde KKTC’ye gerçekleştireceği ziyaret, Rum medyasının ana gündemi. Erdoğan’ın ziyareti öncesi Rum gazetesi Fileleftheros, “Biri Erdoğan’ı durdursun” manşetleri attı.
“TÜRKİYE KARARLI GÖRÜNÜYOR”
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Temmuz’daki KKTC ziyareti, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ana gündemlerinden biri durumunda.
Gazete, Erdoğan’ın ziyaretine ilişkin “Türkiye, Maraş ile ilgili planlarını uygulamada kararlı görünüyor” ifadesine yer verdi. Haberlerde ayrıca, Güney Kıbrıs Rum yönetimi lideri Nikos Anastasiadis’in, ziyaretin engellenmesi için ABD, Fransa ve Rusya üzerinde çaba harcadığı yazıldı.
“ERDOĞAN KİMSEYİ DİNLEMİYOR”
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Erdoğan’ın ziyaretini bir ‘dönüm noktası’ saydığını söylemişti.
Güney Kıbrıs Rum yönetimi de Erdoğan’ın ziyaretini engellemek amacıyla diğer ülkelerin yönetimiyle görüşmeler gerçekleştiriyor. Kıbrıs Postası’nın haberine göre, “Erdoğan Kimseyi Dinlemiyor. Lefkoşa’nın Yeni Emrivakileri Engellemek İçin Son Gayretleri. Maraş İçin Kritik Günler” başlığıyla haber yayımlayan Fileleftheros gazetesi, Rum yönetiminin bu çerçevedeki diplomatik eylemlerini BM Güvenlik Konseyi daimi üyeleri ve AB üzerinde yoğunlaştırdığını yazdı.
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 20 Temmuz’daki KKTC ziyareti, Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin ana gündemlerinden biri durumunda.
“GİDİP KONUŞACAĞIM”
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Avrupa Komisyonu Başkanı’nın kendisine “Duydum ki Kıbrıs’a gidecekmişsiniz, orada sert mesajlar vermeseniz” demesi üzerine, kendisine “Bunlar kimin kim olduğunu hala öğrenememişler. Sen Erdoğan’ın ne zamandan beri talimatla konuşma yaptığını gördün. Gideceğim konuşacağım” cevabını verdiğini aktarmıştı.
Yunanistan’dan sağlık çalışanları ve huzurevi personellerine aşı zorunluluğu
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Yunanistan’da artan Covid-19 vakaları nedeniyle sağlık çalışanları ve huzurevi personellerine aşının zorunlu olacağını duyurdu.

AŞILANMA ZORUNLULUĞU
Miçotakis, aşı zorunluluğunun huzurevi personeli için hemen yürürlüğe gireceğini ifade ederken, sağlık çalışanlarına ise 1 Eylül’den itibaren zorunlu olacağını aktardı. Miçotakis, “Ülke bazıları yüzünden tekrar kapanmayacak” ifadelerini kullanarak, “Tehlikede olan Yunanistan değil, aşılanmamış Yunanlılar” dedi.
Mitsotakis ayrıca aşılı müşterilerin barlarda, sinemalarda, tiyatrolarda ve diğer kapalı alanlarda iç mekanlara girmesine izin verileceğini açıkladı.
NÜFUSUN YÜZDE 41’İNE AŞILAMA
Yunanistan Aşı Komitesi Başkanı Maria Theodoridou, 11 milyon nüfusa sahip Yunanistan’da şu ana kadar 5 milyon 200 binden fazla kişiye bir doz aşı yapıldığını ifade ederek, genel nüfusun yaklaşık yüzde 41’inin tamamen aşılandığını açıkladı.
Theodoridou, 15-17 yaş arası gençlerin bu hafta itibarı ile korona virüse karşı aşılamaya başlanacağını belirterek, “Bu yaşlarda hastalık riski düşük ama gerçek” ifadelerini kullandı. Theodoridou, “Ancak bu yaş grubunun temel özelliği, virüsü savunmasız veya aşısız kişilerin de bulunabileceği çevrelerine yaymaktır” dedi.
YUNANİSTAN’DA KORONAVİRÜS
Yunanistan’da hükümet, gençleri aşı olmaları yönünde teşvik etmek amacıyla nakit para ve ücretsiz mobil veri teşvikleri sunmuştu. Yunanistan’ın Biyo-etik Komitesi, aşılamayı teşvik etme çabalarının etkisiz kalması durumunda “son çare olarak” sağlık çalışanları ve huzurevlerindeki personel için zorunlu aşı yapılmasını tavsiye etmişti.
Miçotakis geçen ay yaptığı açıklamada, en az bir doz korona virüs aşısı yaptıran 18-25 yaşındaki vatandaşlara 150 euro değerinde harcama kartı verileceğini açıklamıştı. Yunanistan’da toplam vaka sayısı 440 bin 872’ye, toplam can kaybı ise 12 bin 802’ye ulaştı.
Delta, Delta Plus ve Lambda derken… Yeni varyant çıktı, işte adı! Doktorlar çaresiz
Son dönemde Türkiye’de de görülen Delta ve Delta Plus varyantları ile boğuşan Hindistan’da, yeni bir varyant türü daha görüldü. Bilim insanları, “Kappa” adı verilen varyant ile ilgili merak edilen soruya yanıt verdi.
Zira son dönemde Delta ve Delta Plus varyantları ile boğuşan Hindistan‘da yeni bir varyant türü daha görüldü.
Ülke basınında yer alan haberlere göre, Uttar Pradesh’te bir hastada Kappa varyantı tespit edildi.
Doktorların adı açıklanmayan 66 yaşındaki hastayı tüm müdahalelere rağmen kurtaramadığı açıklandı.
Times of India’da yer alan habere göre, Kappa da Delta Plus gibi “endişe verici varyant” olarak ilan edildi.
Ülkedeki doktorlar Kappa varyantının çok kısa sürede yüksek ateş ve nefes alma zorluğuna neden olduğunun altını çizdi.
Ancak bazı bilim insanları Kappa hakkında bu kadar net konuşmak için hala erken olduğu görüşünde.
Akıncı davasında gerekçeli karar açıklandı
FETÖ’nün darbe girişimi sırasında komuta merkezi olarak kullanılan Akıncı Üssü’ndeki eylemlere ilişkin 475 sanık hakkında verilen hükmün gerekçesi açıklandı.
DARBE GİRİŞİMİNİN MERKEZİ ‘AKINCI ÜSSÜ’
Kararda darbe girişiminin, elebaşı Gülen ve yanındaki sözde tepe yöneticileriyle anlık iletişim halinde olan Akıncı Üssü‘ndeki sivil imamların talimatıyla gerçekleştiği vurgulandı.
TSK İMAMI ADİL ÖKSÜZ
Kararda, darbe girişimini yöneten siviller Kemal Batmaz’ın Hava Kuvvetleri, Nurettin Oruç’un Jandarma, Hakan Çiçek’in Deniz Kuvvetleri, Adil Öksüz’ün de TSK imamı olduğu belirtildi.
Kararda darbe girişiminin komuta merkezi Akıncı Üssü’nden havalanan uçakların bombalı saldırılarıyla 77 sivil/kamu görevlisinin şehit edildiği, 206 kişinin yaralandığı kaydedildi.
mRNA: Μια δοκιμασμένη και πολλά υποσχόμενη τεχνολογία
Όπως συμβαίνει με όλες τις θεωρίες συνωμοσίας, η παραφιλολογία σχετικά με την ασφάλεια της mRNA τεχνολογίας στερείται οποιασδήποτε επιστημονικής βάσης.

Γράφει ο δρ. Κωνσταντίνος Συρίγος
Τα mRNA εμβόλια αναπτύχθηκαν ταχύτατα και αποδείχθηκαν το πιο αποτελεσματικό όπλο, μέχρι στιγμής, κατά της πανδημίας COVID-19. Οπως συμβαίνει με όλες τις θεωρίες συνωμοσίας, η παραφιλολογία σχετικά με την ασφάλεια της mRNA τεχνολογίας στερείται οποιασδήποτε επιστημονικής βάσης.
Η τεχνολογία mRNA αποτελεί αποτέλεσμα έρευνας πολλών δεκαετιών, ωστόσο μέχρι πρόσφατα η χρήση της ήταν περιορισμένη, καθώς δεν είχε την αναμενόμενη επιτυχία στους τομείς που είχε δοκιμαστεί.
Σε αντίθεση με τα παλαιότερης γενιάς εμβόλια, στα mRNA εμβόλια η γενετική πληροφορία που περικλείεται σε λιπιδικά νανοσωματίδια οδηγεί στη μαζική παραγωγή της πρωτεΐνης-στόχου από τα ίδια τα ανθρώπινα κύτταρα.
Στη συνέχεια η πρωτεΐνη αυτή αναγνωρίζεται από τα κύτταρα του ανοσοποιητικού συστήματος ως ξένη και καταστρέφεται.
Τα mRNA εμβόλια της Pfizer-BioNTech και Moderna περιέχουν τη γενετική πληροφορία για την παρασκευή της πρωτεΐνης ακίδας του κορωνοϊού (SARS-CoV-2), ενώ άλλου είδους εμβόλια mRNA, που κωδικοποιούν διαφορετική πρωτεΐνη, δοκιμάζονται για τη θεραπεία και πρόληψη πολλών άλλων χρόνιων και θανατηφόρων ασθενειών, όπως ο καρκίνος και άλλες λοιμώδεις νόσοι.
Τα οφέλη στην Ογκολογία
Οσον αφορά την Ογκολογία, η ανάπτυξη των εμβολίων mRNA είναι για θεραπευτικούς σκοπούς και στηρίζεται στη γενετική μοναδικότητα του κάθε όγκου, που οδηγεί στην έκφραση και παραγωγή διαφορετικών πρωτεϊνών (νεοαντιγόνα) από τα καρκινικά κύτταρα.
Η παρουσία των νεοαντιγόνων διαχωρίζει τα καρκινικά από τα φυσιολογικά κύτταρα του οργανισμού και, παρόλο που υπάρχει κάποιου βαθμού αλληλοεπικάλυψη στην έκφρασή τους, καθιστούν τον όγκο διαφορετικό. Στόχος της επιστημονικής έρευνας είναι πλέον η παρασκευή εμβολίων που να «εκπαιδεύουν» το ανοσοποιητικό σύστημα του ασθενή να στοχεύει τα νεοαντιγόνα του εκάστοτε όγκου και να επιτίθεται στα καρκινικά κύτταρα αποτελώντας μια μορφή πλήρους εξατομικευμένης θεραπείας με όσο το δυνατόν λιγότερη τοξικότητα για τον οργανισμό, ακριβώς λόγω αυτής της εκλεκτικότητας.
Η επιστημονική αρχή είναι καλά τεκμηριωμένη και δοκιμασμένη, τα σχετικά αντινεοπλασματικά εμβόλια έχουν μελετηθεί για την ασφάλειά τους, αλλά η εκτεταμένη χρήση τους έχει καθυστερήσει λόγω της περιορισμένης, μέχρι στιγμής, αποτελεσματικότητάς τους. Μία από τις πιο επιτυχημένες εφαρμογές τους είναι στο μελάνωμα, έναν επιθετικό τύπο καρκίνου του δέρματος. Το μελάνωμα προκαλεί έντονη ανοσιακή απάντηση στον οργανισμό και ήταν ένας από τους πρώτους και πιο επιτυχημένους στόχους της ανοσοθεραπείας. Η ανάπτυξη mRNA εμβολίων για αυτή τη μορφή κακοήθειας βρίσκεται ήδη σε προχωρημένο στάδιο κλινικής έρευνας.
Η φαρμακευτική εταιρεία BioNTech, η οποία πριν από την πανδημία επικεντρωνόταν κυρίως στον τομέα της Ογκολογίας, ετοιμάζει ήδη την επόμενη γενιά αντινεοπλασματικών εμβολίων mRNA, που περιέχει 4 νεοαντιγόνα-στόχους, ένα τουλάχιστον από τα οποία υπάρχει σε πάνω από 90% των ασθενών με προχωρημένο στάδιο μελανώματος.
Το εμβόλιο αυτό μέσω των δενδριτικών κυττάρων προκαλεί ενεργοποίηση του ανοσοποιητικού συστήματος κατά των καρκινικών κυττάρων, με μικρή τοξικότητα, κυρίως συμπτώματα τύπου γρίπης, όπως πυρετό, κούραση και καταβολή, παρόμοια με αυτά που αναφέρουν κάποιοι από όσους εμβολιάζονται έναντι του ιού SARS-CoV-2.
Ηδη έχουν ξεκινήσει οι μελέτες για την αξιολόγηση της αποτελεσματικότητάς του σε μελάνωμα, ενώ η ίδια εταιρεία έχει ξεκινήσει την παρασκευή εξατομικευμένων εμβολίων για ασθενείς με προχωρημένου σταδίου κακοήθειες με ενθαρρυντικά αποτελέσματα. Τα εξατομικευμένα εμβόλια παρασκευάζονται χρησιμοποιώντας γενετικές πληροφορίες από τον ίδιο τον όγκο του ασθενή για τις πρωτεΐνες που παράγει. Κατ’ αυτόν τον τρόπο κάθε εμβόλιο έχει μοναδικά μόρια-στόχους, που αντιστοιχούν στα νεοαντιγόνα του όγκου του εκάστοτε ασθενή. Αναμένεται αυτή η μορφή «προσωποποιημένης» θεραπείας να είναι ελάχιστα τοξική και ιδιαίτερα αποτελεσματική. Προς την ίδια κατεύθυνση κινείται και η Moderna, έχοντας κατασκευάσει παρόμοια εξατομικευμένα εμβόλια που στηρίζονται στα νεοαντιγόνα κάθε όγκου αλλά και με τη δημιουργία ενός mRNA εμβολίου που χορηγείται με έγχυση εντός του καρκινικού όγκου, ώστε να έχει κυρίως τοπική δράση, με ελάχιστες συστηματικές παρενέργειες.
Γρίπη και λοιμώδη νοσήματα
Η ικανότητα της τεχνολογίας mRNA να προκαλεί στοχευμένη ανοσολογική απάντηση και να έχει ταχεία και εύκολη παραγωγή σε μεγάλες ποσότητες την καθιστά ιδιαίτερα ελκυστική και για την αντιμετώπιση άλλων νοσημάτων, όπως η ελονοσία. Το υπάρχον εμβόλιο είναι μειωμένης αποτελεσματικότητας και ένα νέο mRNA εμβόλιο που στοχεύει μία πρωτεΐνη του πλασμωδίου της ελονοσίας βρίσκεται ήδη σε κλινικές δοκιμές. Η τεχνολογία mRNA προβλέπεται στο εγγύς μέλλον να αντικαταστήσει και τα παλαιότερης γενιάς εμβόλια για τον ιό της εποχικής γρίπης, έναν συνεχώς μεταλλασσόμενο ιό, για την πρόληψη του οποίου απαιτείται η παρασκευή νέων εμβολίων, για διαφορετικά στελέχη, κάθε χρόνο. Εντατικές έρευνες γίνονται και για την παρασκευή εμβολίων για λοιμώδη νοσήματα για τα οποία δεν υπάρχει σχετικό εμβόλιο, όπως ο HIV και η φυματίωση. Αλλά και πέραν των λοιμώξεων, προκλινικά μοντέλα σε ποντίκια έδειξαν ότι οι θεραπείες mRNA μπορεί να είναι αποτελεσματικές και στην αντιμετώπιση της σκλήρυνσης κατά πλάκας, ανοίγοντας τον δρόμο για κλινικές δοκιμές σε ασθενείς. Νέες θεραπευτικές προοπτικές ανοίγονται και με τη χρήση των νανοσωματιδίων που χρησιμοποιούνται για τη μεταφορά του mRNA. Η παρασκευή νανοσωματιδίων για τη μεταφορά θεραπευτικών μορίων και γενετικών πληροφοριών, σε όργανα-στόχους που μέχρι σήμερα ήταν αδύνατον, πλέον αποτελούν αντικείμενο εντατικής επιστημονικής έρευνας.
Η τεχνολογία mRNA, αν και έχει μελετηθεί αρκετά, βρίσκεται ακόμη στα αρχικά στάδια της κλινικής εφαρμογής της, έχοντας πολλά να προσφέρει στη θεραπευτική διαφόρων νοσημάτων, και αναμένεται να αλλάξει την επιβίωση και την πορεία σοβαρών και θανατηφόρων χρόνιων νοσημάτων, για τα οποία η επιστήμη έχει κάνει μικρή πρόοδο μέχρι τώρα.
Ο κ. Κωνσταντίνος Νικ. Συρίγος είναι καθηγητής Ιατρικής Σχολής ΕΚΠΑ, διευθυντής Τομέα Παθολογίας.
ΒΟΗΘΑ ΜΑΣ ΒΡΕ ΧΡΥΣΟΧΟΪΔΗ!
“ΑΡΧΕΛΑΟΣ”
-/-