ΕΝΗΜΕΡΩΣΗ!.. “ΝΤΙΝ ΝΤΑΝ”!..

1.

İsrail’in saldırgan politikasına karşı Türkiye’nin elindeki en büyük koz! Kör olur

İsrail’in saldırgan politikalarına karşı Türkiye’nin elindeki en büyük kozlardan olan ‘Kürecik Üssü’nü masada tuttuğu öğrenildi.

İsrail'in saldırgan politikasına karşı Türkiye'nin elindeki en büyük koz! Kör olur...
21.05.2021 

 

İsrail’in Filistin’deki katliamlarına karşı atılabilecek adımlardan biri de Kürecik Üssü. Türkiye projeyi onayladığında sadece NATO kullanımını şart koşmasına rağmen buradaki bilgiler İsrail’e aktarılıyor. İsrail’i muhtemel balistik füze saldırısından koruyan en önemli üs konumundaki Kürecik’in durumu tartışılıyor.

 

Filistin’de uyguladığı vahşete karşı uluslararası baskılar cılız kalırken, İsrail’e karşı Türkiye’nin elindeki en önemli koz olarak Kürecik Üssü yeniden gündemde. Üssün konuşlandığı sırada Türkiye’nin koyduğu şarta rağmen bu üs İsrail’e koruma sağlamakta kullanılıyor.

Kürecik radar üssü, NATO’nun balistik füze savunması kapsamında, 2010’da Lizbon’daki NATO zirvesinde alınan karar gereği kuruldu.

DİĞER RADARLARDAN ÇOK FARKLI

Üssün yapımı ABD personeli tarafından Şubat 2012’de tamamlandı. Radar istasyonunun kontrolü de Avrupa Aşamalı Adaptif Yaklaşımı çerçevesinde NATO Almanya Ramstein Hava Unsur Komutanlığı tarafından yapılıyor. Kürecik Üssü’nde, AN/TPY 2 denilen, bilinen radarlardan farklı olarak çok yüksek irtifayı gözetleyen balistik füze tespit radarları ve füze sistemlerinden oluşan THAAD sistemi konuşlu. Amacı, NATO’yu Rusya ve İran’dan gelecek uzun menzilli balistik füzelerden korumak olan THAAD sistemi radarları, NATO bölgesinde ABD ve Türkiye’de Kürecik’te mevcut bulunuyor. Sisteme dahil edilen NATO dışı ülkeler ise İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan. Ayrıca, Katar’da da bir erken uyarı radarı bulunuyor.

İRAN VE RUSYA’YI GÖZETLİYOR

Kürecik radarı, 120 derecelik bir açıyla bin kilometre genişliğindeki bir bölgeyi tarayabiliyor. Bu özelliğiyle bin 300 kilometre menzilli balistik füzelerine karşı etkin koruma sağlıyor. Mobil olduğu için de bölgeyi etkin gözetleyebiliyor. Sistemin, olası algıladığı bir tehdidi yok edecek füzeleri ise NATO için Polonya ve Romanya’da konuşlu durumda. ABD, füze olmayan yerlerde savunmanın AEGIS gemileri ile sağlanacağını duyurmuştu. Bu doğrultuda sistemin mobil tahrip gücünü AEGIS gemileri oluşturuyor.

ERKEN İKAZIN VAZGEÇİLMEZİ

Sistemin işleyişi ve kapsama alanına bakıldığında, bölgede atılması olası bir balistik füzeyi, atılış yerine bağlı olarak en uzun süre ve önceden Kürecik ve Katar takip edebilecek konumda. Bu nedenle de Kürecik radarı, bölgedeki balistik füze tehditlerine karşı hayati önem taşıyor.

TÜRKİYE’DEN NATO ŞARTI

Türkiye, bu projeyi onaylarken sadece NATO için kullanımını şart koşmuştu. Bu doğrultuda Kürecik radarından elde edilen istihbarat bilgileri, NATO’ya ve ABD’ye gönderiliyor. Ancak İsrail’in ABD ile balistik savunma konusunda var olan özel anlaşması gereği, bu bilgilerin Körfez ülkeleri ve İsrail ile paylaşıldığına kesin gözüyle bakılıyor.

KAYNAK: YENİ ŞAFAK

2.

8 ilde dev operasyon başlatıldı! Çok sayıda gözaltı kararı

Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı koordinasyonunda 8 ilde eş zamanlı Sahil Rüzgarı Operasyonu başlatıldı

21.05.2021
Emniyet Genel Müdürlüğünden yapılan açıklamada, mafya tipi organize suç örgütlerinin nihai amaçlarının haksız kazanç elde ederek maddi ve manevi güce ulaşmak olduğu hatırlatıldı.

Bu doğrultuda hareket eden suç örgütlerinin sistematik bir şekilde değişik türdeki suç eylemlerini gerçekleştirerek kamu güvenliği ve barışına tehdit oluşturdukları ifade edilen açıklamada, bu kapsamda, yetkili Cumhuriyet Başsavcılıklarının talimatları doğrultusunda ve KOM Daire Başkanlığı koordinesinde, turizm sezonu öncesi yerli ve yabancı turistlerin yoğun ilgi gösterdiği sahil şeridindeki illerde ve turistik diğer büyükşehirleri de kapsayacak şekilde Sahil Rüzgarı Operasyonunun başlatıldığı kaydedildi.

Açıklamada, 8 ilde yaklaşık 8 ay süren çalışmalar sonucu yapılan tespitler doğrultusunda Antalya’da 32, Aydın’da 15, Balıkesir’de 25, İzmir’de 30, Mersin’de 19, Muğla’da 19, İstanbul’da 13 ve Adana’da 18 olmak üzere 171 şüphelinin yakalanması için eş zamanlı operasyon başlatıldığı belirtildi.

Söz konusu şüphelilerin “yağma, tehdit, tefecilik, silahla yaralama” gibi yerel olarak organize suç örgütü faaliyetlerinde bulundukları vurgulandı.

ANTALYA’DA 24 ZANLI GÖZALTINA ALINDI

Antalya’da Emniyet Genel Müdürlüğü KOM Daire Başkanlığı koordinesinde organize suç örgütlerine yönelik başlatılan “Sahil Rüzgarı Operasyonu” kapsamında 24 zanlı gözaltına alındı.

İl Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele (KOM) Şube Müdürlüğü ekipleri, kent merkezi ile Manavgat ve Alanya ilçelerinde 4 ayrı noktaya eş zamanlı operasyon düzenledi.

Operasyonlarda, haklarında gözaltı kararı verilen 32 şüpheliden 24’ü yakalandı. Polis ekiplerinin yaptığı aramalarda çok sayıda silah ele geçirildi.

Zanlıların, “yağma, tehdit, tefecilik, silahla yaralama” gibi yerel düzeyde organize suç örgütü faaliyetlerinde bulunduklarının tespit edildiği bildirildi.

3.

Antalya’da korkutan yangın! Yerleşim yerlerine çok yakın…

Antalya’da yerleşim yerleri ve seralara yakın sazlık alanda çıkan yangına itfaiye ekipleri müdahale ediyor.

 Antalya'da korkutan yangın! Yerleşim yerlerine çok yakın...
23.05.2021
Muratpaşa ilçesine bağlı Kundu bölgesindeki ‘Yamansaz’ olarak bilinen sazlık bölgede saat 10.30 sıralarında bilinmeyen nedenle yangın çıktı.  Alevler rüzgarın da etkisiyle kısa sürede yayıldı. Mahalle sakinlerinin müdahalesine rağmen yangın kontrol altına alınamayınca itfaiyeden yardım istendi.

İhbar üzerine bölgeye Antalya Büyükşehir Belediyesi İtfaiye Daire Başkanlığı ekipleri sevk edildi.

Çok sayıda itfaiye ekibi, yakındaki yerleşim yerlerini ve seraları tehdit eden alevleri kontrol altına almaya çalışıyor.

Antalya Orman Bölge Müdürlüğü bünyesindeki yangın söndürme helikopteri de çalışmalara destek veriyor.

4.

ABD’den peş peşe son dakika Türkiye açıklamaları!

ABD Dışişleri Bakanı Blinken, “Ortak öncelikler konusunda müttefikimiz Türkiye ile iş birliğinin sürdürülmesi büyük önem taşımaktadır.” ifadesini kullandı.

ABD'den peş peşe son dakika Türkiye açıklamaları!
22.05.2021 
Blinken, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile yaptığı telefon görüşmesinin ardından Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Bugün Mevlüt Çavuşoğlu ile tam da zamanında konuşma fırsatı buldum. Ortak
öncelikler konusunda NATO Müttefikimiz Türkiye ile iş birliğinin sürdürülmesi büyük önem taşımaktadır. Ayrıca Yunanistan ile yapıcı görüşmelere desteğimizi dile getirdim. Demokrasi ve insan haklarının önemini vurguladım.” değerlendirmesinde bulundu.

ABD Dışişleri Sözcüsü Ned Price da görüşmeye ilişkin yaptığı yazılı açıklamada, “Bakan Blinken ve Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Suriye ve Afganistan’daki ortak çıkarlarımız da dahil olmak üzere ABD ile Türkiye arasındaki iş birliğinin önemini görüştü.” ifadelerine yer verdi.

‘Şehit Diplomatlar Sergisi’ New York’ta açıldı

Price, Blinken’ın, NATO müttefikleri Türkiye ve Yunanistan arasındaki müzakerelere ABD’nin desteğinin sürdüğünü ilettiğini belirtti.

ABD'den peş peşe son dakika Türkiye açıklamaları!

5.

Putin’i zora sokan Türkiye kararı! Resmen isyan ettiler

Rusya’daki turizm acenteleri, Ankara ile Moskova arasında yapılan son resmi görüşmelerde Türkiye’nin Rus vatandaşlarına ne zaman açılacağının netleşmemesi üzerine Rusya hükümetine isyan etti.

Putin'i zora sokan Türkiye kararı! Resmen isyan ettiler
21.05.2021 

Başta ‘Rusya Turizm Federasyonu’ olmak üzere birçok acente Rusya yönetimine açık mektup yazarak, “Vatandaşlarımız arasında popüler destinasyonları bir an önce açın” çağrısında bulundu. Rusya Başbakanı Mihail Mişustin, koronavirüs salgını koordinatörü Başbakan Yardımcısı Tatyana Golikova ve turizm sektörünü denetleyen Rosturizm Başkanı Zarina Doguzova’ya hitaben yazılan açık mektupta Türkiye başta olmak üzere popüler ülkelerin bir an önce turizme açılması talep edildi.

6.

Bakan Akar’dan Yunanistan açıklaması

Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Yunanistan ile yaşanan Doğu Akdeniz gerilimiyle ilgili açıklamalarında bulundu. Akar ayrıca terörle mücadele konusunda da önemli detaylar değindi.

23.05.2021
Akar, beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ümit Dündar, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Adnan Özbal, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Küçükakyüz ve Bakan Yardımcısı Muhsin Dere ile İstanbul Sedef Tersanesi’nde inşası devam eden TCG Anadolu Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi’nde incelemelerde bulundu.

Tersane yetkililerinden çalışmalara ilişkin brifing alan Akar ve TSK komuta kademesi, TCG Anadolu inşasında görevli personelle bir araya geldi.

“Büyük işler yaptığınıza burada bir kere daha tanık olduk.” ifadesiyle çalışanları tebrik eden Akar, son dönemde yerli ve milli savunma sanayisinde atılan önemli adımlara dikkati çekti.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın liderliğinde bu konuda önemli mesafeler kat edildiğini vurgulayan Akar, gelecek dönemde savunma sanayi alanında ülkenin birliği, beraberliği ve güvenliği için gereken adımları atmaya devam edeceklerini bildirdi.

Yerli ve milli savunma sanayinin çok ciddi sistemleri, alt sistemleri üretir hale geldiğini aktaran Akar, “Bu, ülkemiz için büyük bir gurur ve onur kaynağıdır. İnşallah önümüzdeki dönemde bu çok daha ileri düzeylere gidecek.” diye konuştu.

Akar, savunma sanayisinde her türlü hafif silah, top, helikopter, gemi, İHA, SİHA, elektronik malzeme ihraç eder seviyeye gelindiğini belirterek, “Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğiyle, teşvikiyle bu noktaya gelen savunma sanayisinde bundan sonra çok daha önemli işler ve çetin bir yol olduğunun farkındayız. Çalışarak bu güçlüklerin üstesinden geleceğimizden eminiz ve buna inanıyoruz.” ifadelerini kullandı.

Türk Silahlı Kuvvetlerinin terör ve teröristle mücadelesini büyük fedakarlık ve kararlılıkla sürdürdüğünü dile getiren Akar, “Mehmetçik, şanlı tarihine yaraşır şekilde büyük başarılar sağlamaktadır, ülkesine ve milletine olan borcunu ödemekte, yerine getirmektedir.” dedi.

Terörle mücadelenin yurt içi ve sınır ötesinde başarıyla devam ettiğini bildiren Akar, “Bu mücadelede bizim tek hedefimiz teröristler. İçeride ve dışarıda bazı fitne ve fesat yuvaları Türk Silahlı Kuvvetlerinin oradaki ‘bazı etnik, dini gruplara karşı tavrı olduğu’ yönünde fitne ve fesat yaymaya çalışıyorlar. Bunlar kesinlikle doğru değildir. Bunlar yalandır, gerçekleri yansıtmamaktadır. Yurt içinde ve sınır ötesinde bizim tek hedefimiz teröristlerdir.” açıklamasında bulundu.

Akar, Mehmetçiğin teröre karşı büyük mücadele verdiğine işaret ederek, “Sadece 1 Ocak’tan bugüne kadar 1107 terörist etkisiz hale getirildi. 23 Nisan’da başlatılan Pençe Şimşek ve Pençe Yıldırım harekatlarında ise toplam 124 terörist etkisiz hale getirildi. Teröristlerin inleri başlarına yıkıldı, yıkılmaya devam ediliyor. Oradaki bütün mağaralar, dereler, tepeler Mehmetçik tarafından tek tek kontrol edilmeye devam ediliyor.” şeklinde konuştu.

YPG ve PKK arasında fark olmadığını da dile getiren Akar, şunları söyledi:

“Bu durum, örgütün sözde elebaşlarından Sofi Nurettin’in etkisiz hale getirildiği son operasyonlarda bir kez daha görüldü. Daha dün YPG’nin başı olarak Suriye’de görev yaparken, bu terörist Mehmetçiğe nerede yakalandı? Irak’ın kuzeyinde, Gara’da yakalandı. Dolayısıyla bunların, YPG’nin, PKK’nın birbirinden farkı yok. Bunların farklı olduğunu, YPG’nin başka bir şey olduğunu söyleyenler aklımızla alay ediyorlar. Akıllarını başlarına toplasınlar. Bu kadar açık bir konunun tartışma konusu haline getirilmesi ahlaki değildir. Bu konuda bizim kararımız ortadadır. Bunu da herkesin görmesi lazım.”

“MİLLETİMİZİN HAKKINI ÇİĞNETMEYECEĞİZ”

Ege, Akdeniz ve Kıbrıs’ta yaşanan bazı sorunlara dikkati çeken Akar, “Biz bu sorunların uluslararası hukuk çerçevesinde, iyi komşuluk ilişkileri içinde, Yunan komşularımızla beraber konuşarak, görüşerek barış içinde çözülmesinden yanayız.” değerlendirmesinde bulundu.

Akar, Yunanistan’ın bugüne kadar yapılan çalışmalara yönelik provokasyonlarına devam ettiğini belirterek, şöyle konuştu:

“Yunan komşularımız eylem ve söylemleriyle bu yapılan çalışmaları, olumlu gidişatı provoke, sabote etmek için ellerinden gelen gayreti gösteriyorlar. Bu yolun çıkar yol olmadığını kendilerine hatırlatmak istiyorum. Bu söylemlerle, tahriklerle, provokasyonlarla bir yere varmalarının imkanı yok. Bizim istediğimiz uluslararası hukuk. Siz uluslararası anlaşmalarda olan maddeleri nasıl inkar edersiniz? Biz uluslararası hukuktan, iyi komşuluk ilişkilerinden yanayız fakat hiçbir zaman da ülkemizin, milletimizin hakkını çiğnetmeyeceğiz, hiçbir zaman bir oldubittiye müsaade etmeyeceğiz. Bunu herkesin bilmesi lazım.”

“YUNAN KOMŞULARIMIZ KENDİLERİNE GÜVENSİN, HAMİLERİNE DEĞİL”

Son dönemde Yunanistan’da sivil, asker bazı kişilerin tarihi hezeyanlarda bulunduğunu ifade eden Akar, şunları kaydetti:

“Türk tarihi çok açıktır, berraktır, şeffaftır. Bu milletin yüzü, alnı aktır. Bizim tarihimizde hiçbir şekilde bir soykırım söz konusu değildir. Dün Ermenistan, bugün Yunanistan kendilerine göre birtakım iddialarda bulunuyorlar. Bu tarihi tersten okumak demektir, bu hezeyandır. Bu doğru değildir, yalandır, yanlıştır ve müspet gidişi, iş birliğini, sorunların barışçıl yollarla çözümünü tahriptir, buna karşı bir harekettir. Dolayısıyla bu söylemlerinde, eylemlerinde Yunan komşularımıza bir daha doğruları ve gerçekleri konuşmaları konusunu kendilerine hatırlatıyorum. Türkiye’ye ‘yayılmacı’ diyenler tarihe baksınlar. 1821 ve günümüze kadar olan gelişmelere, haritaya baksınlar. Orada kimin yayılmacı olduğu, kimin nasıl yayıldığı çok açık ve net şekilde görülmektedir.Bu gerçekler ortada dururken Türkiye’yi yayılmacılıkla suçlamak, Türkiye’yi bir tehdit olarak göstermek büyük bir yanlıştır. Yunan komşularımız kendilerine güvensinler, hamilerine değil.(Άμα λες αυτές τις ψευτιές ρε Μογγόλε Ακάρ, για το 1821, και για την γη μας που ελευθερώσαμε, και αυτήν όχι όλη, τότε πράγματι δεν είμαστε έγκυοι, αλλά… καβλωμένοι για να γαμήσουμε και συγκεκριμένα εσένα, ρε αληταρά! Είσαι εσύ Στρατηγός και “κάνεις την νύχτα ημέρα, ρε; Η γη που πατάς τώρα εκεί, είναι ελληνική ρε παλιοπαπάρα! Βγες μια βόλτα κάπου έξω πχ από την Πόλη, σκάψε και θα βρεις αρχαία, που μαρτυρούν την ελληνικότητά της παλιο-τσουμπέ,  κάτι που συμβαίνει σε όλη την σημερινή σου χώρα, ενώ παντού στις πόλεις… σας, αν κυττάξεις καλά γύρω σου, στην γη, στον ουρανό, μπροστά σου, θα δεις σίγουρα και κάτι ελληνικό! 2 Αυτοκρατορίες φτιάξαμε ρε Χουλουσί, γέννημα εχιδνών, και αυτό διότι είσαι ψεύτης, εν γνώσει σου, μία του Μ.Αλεξάνδρου και μία την Βυζαντινή, παλιοκλέφτες, λήσταρχοι και δολοφόνοι του ανθρωπίνου είδους”)!..

ΣΟΥ ΑΦΙΕΡΩΝΟΥΜΕ ΕΝΑ ΔΥΟ… ΛΟΓΙΑ ΑΠΟ ΕΝΑ ΑΠΟ ΤΑ ΧΙΛΙΑΔΕΣ ΤΡΑΓΟΥΔΙΑ ΜΑΣ, ΠΟΥ ΑΝΑΦΕΡΟΝΤΑΙ ΣΤΑ ΧΑΜΕΝΑ, … ΔΩΘΕ ΚΕΙΘΕ, ΜΕΡΗ ΜΑΣ, ΜΠΑΣ ΚΑΙ “ΠΑΡΕΙΣ ΣΤΡΟΦΕΣ”!.. 

“Βενετιά και Φανάρι, Μαρμαρά και Αϊβαλί, ποιά Κυρά θα σε πάρει, ποιά αγκαλιά θα σε χαρεί !..”

Yunanistan’ın Türkiye ile olan sorunlarını Türkiye-ABD, Türkiye-NATO, Türkiye-AB sorunuymuş gibi göstermeye çalışmaması gerektiğini vurgulayan Akar, “Bunun kimseye faydası yok. En büyük zararı da Yunanistan’a, Yunan halkına olacaktır. Bunun tarihte çok örnekleri var.” ifadelerini kullandı.

“Türkiye, tarihinde kimseye ne dün ne bugün zulüm etti.” diyen Akar, Türkiye’nin böyle bir geleneğinin olmadığını belirtti. Akar, “1919’dan 1922’ye kadar tarihe bakıldığında neler yapıldığına dair çok canlı örnekler var. Bunu da yeri ve zamanı geldiğinde ortaya koymaya hazırız.” dedi.

TCG Anadolu Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi

Akar, TCG Anadolu Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi’nin kendileri için önemli bir ihtiyaç olduğunu kaydederek, “TCG Anadolu’nun çok üstün özellikleri var. Bu, Türk mühendisliğinin, işçisinin, müteşebbisinin, askerinin, Türk Deniz Kuvvetlerinin büyük bir başarısı olacak. Bu sadece bizim için değil, bölge için, dost ve kardeşlerimiz başta olmak üzere tüm dünyada ihtiyaç duyulduğu hallerde, her türlü insani yardım için, onları desteklemek bakımından, doğal afetlerde, diğer insani yardım konularında başarılı bir şekilde kullanabileceğimiz bir platform.” diye konuştu.

NATO’daki faaliyetlerin, sorumlulukların yerine getirilmesinde de TCG Anadolu’nun önemli bir fırsat sağlayacağını söyleyen Akar, “Geminin tamamlanmasıyla önemli bir adım atılacak ve ana vatandan çok daha uzak yerlerdeki hak ve menfaatlerimizle alakalı, bölge ve dünya barışı ile alakalı, dost ve kardeş ülkelerle, müttefiklerimizle olan münasebetlerimiz konusundaki vazifelerimizde bize büyük bir yarar sağlayacak.” ifadelerini kullandı.

7.

Ateşkes sonrası Netanyahu’dan Gazze tehdidi

İsrail ile Filistin arasındaki ateşkesin ardından açıklama yapan Netanyahu, “Gazze’den yeni roket saldırısı yapılırsa, güçlü şekilde yanıt vereceğiz” dedi.

21.05.2021 
  • İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ateşkes sonrası yaptığı ilk açıklamada, olası saldırıda tekrar Gazze‘yi vuracaklarını söyledi.
  • Netanyahu’nun bu açıklamayı yaptığı sırada, İsrail polisi Mescid-i Aksa’da Filistinlilere saldırdı, 20 kişi yaralandı.
  • Türkiye Dışişleri Bakanlığı, işgalcilerin Aksa’ya saldırılarına tepki gösterdi.
  • Öte yandan Filistin Sağlık Bakanlığı, 11 gün süren Gazze saldırılarında şehit düşen Filistinli sayısının arttığını duyurdu.
  • Hamas lideri Heniyye ise, “Direniş geri çekilmeyecek, bir an bile durmayacak ve Kudüs’e doğru yoluna devam edecek” dedi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, ABD’nin sıkıştırması ve Mısır’ın arabuluculuğunda Gazze’deki Hamas ile 21 Mayıs gece 02:00’de başlayan ateşkes sonrası ilk açıklamayı yaptı.

Yaptığı açıklamada kendilerinin “meşru müdafaa” haklarına destek veren ülkelere teşekkür eden İsrail Başbakanı, kendilerine destek vermeyen ülkeler de olduğunu söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan son dakika İsrail açıklaması

ABD Başkanı Joe Biden‘a da teşekkür eden Netanyahu, “Kendisine amacımıza ulaşınca operasyonu sonlandıracağız dedim” dedi.

“İsrail’in Gazze’ye yönelik son operasyonu Hamas’a ağır zarar verdirmekte başarıya ulaşmıştır” diyen İsrail Başbakanı, “Cesur ve yeni şeyler yaptığımızı söyleyebilirim; karadan işgal yapmak gerekli olsaydı, bunu yapardık, ama hedefe daha güvenli yollarla ulaşabileceğimizi düşündüm. Operasyon, Hamas’a ağır zarar vermekte başarıya ulaştı. Gazze’den yeni roket saldırısı yapılırsa, güçlü şekilde yanıt vereceğiz” ifadelerini kullandı.

AKSA’YA YENİ SALDIRI

Binlerce Filistinli cuma namazının ardından Mescid-i Aksa’da İsrail’in geri adım atarak, Hamas ile ateşkese varmasını kutladı. Filistin bayrakları açan kalabalık sık sık tekbir getirdi. Filistinliler daha sonra Mescid-i Aksa’dan Eski Şehir bölgesine doğru yürüyüşe geçmek istedi. İsrail polisi, ses bombası ve plastik mermiyle Filistinlilere saldırarak grubu dağıtmaya çalıştı. Saldırı nedeniyle 20 Müslüman yaralandı.

Fransız haber ajansı AFP’nin İsrail saldırılarını “clashes (çatışma)” şeklinde servis etmesi tepki çekti.

TÜRKİYE’DEN AKSA SALDIRISINA TEPKİ

Dışişleri Bakanlığı Twitter’dan yaptığı açıklamada, “Gazze’de ateşkes, Kudüs’te saldırı! İsrail’in samimiyetsiz, iki yüzlü tutumu devam ediyor. İnanç ve ibadet özgürlüğünü kısıtlayan bu mezalimin artık son bulması şart!” dedi.

ŞEHİT SAYISI YİNE ARTTI

Gazze’deki Filistin Sağlık Bakanlığı, İsrail’in bölgeye düzenlediği 11 günlük saldırılarda yaşanan can kayıplarına ilişkin yeni bir açıklama yaptı.

Açıklamada, Gazze’de İsrail saldırıları nedeniyle yaşamını yitiren Filistinlilerin sayısının 243’e yükseldiği belirtildi. Hayatını kaybedenlerden 66’sının çocuk, 39’unun kadın olduğu, yaralı sayısının da 1910’a ulaştığı ifade edildi.

HAMAS’TAN AÇIKLAMA

Hamas lideri Heniyye: “Direniş geri çekilmeyecek, bir an bile durmayacak ve Kudüs’e doğru yoluna devam edecek.”

KAYNAK: HABER7

8.

Rusya’da savaşçı robotların seri üretimi başladı

 

22.05.2021 

Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu, Rusya’da kendi başına savaşabilme yeteneği olan robot tankların üretimine başlandığını bildirdi.

Şoygu, “Yeni Bilgi” forumunda yaptığı konuşmada ülkesindeki yeni teknolojik ürünlerle ilgili açıklamalarda bulundu.

Savaş robotlarının seri üretimine başlandığı bilgisini veren Şoygu, bu tankların kendi başına savaşabilecek özelliklere sahip olduğunu vurguladı.

Şoygu, ülkesinde geleceğin silahları konusunda büyük çalışmalar yapıldığını sözlerine ekledi.

THE NATIONAL INTEREST: ÇATIŞMALARINDA GÜÇ DENGELERİNİ DEĞİŞTİRME GÜCÜ VAR

ABD merkezli askeri dergi The National Interest (NI), Rus yapımı ‘Uran’ insansız savaş araçlarının başlıca rakiplerinden bir adım önde bulundukları ve geleceğin olası çatışmalarında güç dengelerini değiştirme gücünde olduklarını yazmıştı.

RAN-9’UN GÖREVİ

Uran-9’un başlıca görevleri, sahadaki askeri birliklere örtme ateşi ve keşif desteği sağlamak. Kompakt zırhlı gövdesi olan çok işlevli savaş aracı Uran-9, aynı bir tank gibi palet sistemiyle hareket ediyor. 12 ton ağırlığındaki robot tankta 30 milimetre 2A72 otomatik top, PKTM makineli tüfek ve Şmel-M roketatarları bulunuyor. Araçta elektronik harp sistemlerine karşı koruma da yer alıyor.

9.

 

12.

 

 

Milat Gazetesi İlk Sayfası
Yeni Şafak Gazetesi İlk Sayfası

13.

Another U.S. Ally Gets in Bed With Iran

One that sits atop vital oil and gas pipelines. So what’s next?

The answer is obvious: nothing good.

The Republic of Georgia lost 20 percent of its territory in 2008 to Russian invasion, and continues to struggle politically and economically from Russian interference in its domestic affairs.

The ruling Georgia Dream party, dominated by pro-Russian oligarch Bidzia (“Boris”) Ivanishvili, won parliamentary elections last October that the opposition declared were rigged. Since April 19, a new power sharing agreement hammered out by the European Union and the United States, seems have convinced the opposition to rejoin the parliament.

But Georgia’s northern neighbor and election irregularities are only part of the former Soviet republic’s problems. It also sits atop a key pipeline that transports oil from Baku, Azerbaijan, through Georgia to Turkey and Western Europe.

The Iranian regime has long sought to block the Baku-Tbilisi-Ceyhan pipeline, since it rivaled Iran’s own oil and gas exports to Turkey. Because of this, and because of a succession of weak governments in Georgia, the Iranians have established a powerful commercial and intelligence base inside Georgia that has influenced policies and infiltrated the Georgian security and judicial establishments.

Iran’s infiltration of Georgia and manipulation of Georgian state policy led the U.S. Department of Treasury to expose a network of Iranian sanctions-busting traders based in Tbilisi in 2014. As part of the 2015 Iran deal, U.S. sanctions against them were then lifted. By all accounts they continue to operate in Georgia today with the blessing of Georgian politicians and local banks.

The State Security Service has also established robust ties to its Iranian counterpart, the Ministry of Information and Security.

Under the control of then interior minister GeorgiGakharia, SSS-men raided an Iranian restaurant in Tbilisi in February 2018 and arrested its owner, claiming he was engaged in a dastardly plot to hire an assassin to murder other Iranians in Tbilisi.

The man they arrested, Alireza Soleimane-pak, also known as Hamid Reza Zakeri, was a defector from Iranian intelligence who became a witness in the 9/11 court case against the Iranian regime that ultimately led to a damage award in favor of the victims of over $16 billion. He was also a UN-registered political refugee.

I was involved in the 9/11 case, and have interviewed Mr. Soleimane-pak on many occasions over the past 18 years.Since learning of his arrest, I have traveled to Tbilisi twice to attend court hearings.

The Republic of Georgia’s courts have struggled since the 2003 Rose Revolution to separate themselves from political interference.

Nowhere was that failure more apparent than in the February 2021 court order to jail opposition leader NikaMelia, whose arrest became a cause célèbre in Georgia and compelled the government of President Zourbichvili to send the leader of the pro-Russian “Georgia Dream” party to Washington in April to shore up political support.

But Melia’s case is not alone.

After hearings that stretched over more than a year because of Covid restrictions, a Georgian appeals court ruled on March 18, 2021, to uphold a 17-year lower court sentence against Soileimane-pak, despite relieving the prosecutor a month earlier for ex parte communications with the Iranian regime.

As I learned during my trips to Tbilisi and communications with his lawyer, the case against Soleimane-pak was trumped up from the beginning. The appeals court judges acknowledged that it began with a letter from the Iranian ambassador to Tbilisi, an Iranian intelligence officer named Seyed Javad Qavam Shahidi, to the Georgian foreign ministry, alleging a plot by Soleimane-pak to hire an assassin to kill two Iranians living in Tbilisi.

But even the prosecution never claimed that Soleimane-pakmet with the alleged hired assassin until ten days after the Ambassador’s letter.

Making the case all the more absurd, the lower court fired three translators who refused to confirm wiretap recordings of those alleged conspiratorial meetings conducted by the State Security Service. The prosecutor based the entire caseon a fourth translator who worked for the Iranian embassy.

As Soleimane-pak’s lawyer in the appeal, Tariel Kakavadze, pointed out repeatedly, the lower court never allowed for the Iranian embassy translator to be cross-examined, making that evidence inadmissible. The appeals court should have overturned the conviction on that basis alone.

Both Soleimane-pak and his attorney said they felt that “somebody had gotten to the judges” on March 18, the morning they issued their decision in the appeal. That is not how justice is supposed to work, especially in a country that aspires to join the European Union.

In the Resolution they introduced into the U.S. Senate after meeting with the Georgia Dream envoy in April, Senators Jeanne Shaheen (D, NH) and Ron Johnson (R, WI) explicitly called on the Georgia government to “institute systemic reforms… to ensure that the judicial system is impartial and independent and not used for political or partisan ends.”

The outrageous appeals court ruling against 9/11 witnessAlireza Soleimane-pak demonstrates a blatant political interference in the judicial system of the Republic of Georgia.

Soleimane-pak asserts that the chief of the counter-terrorism department of Georgia’s state security service struck a deal with his Iranian counter-part to stage his arrest and prosecution. In exchange, Iran agreed to release six Georgian citizens then in Iranian jails. Iran also agreed to pay Georgian middlemen a 25% cut on black market sales of Iranian oil, then under U.S. embargo

In an interview that aired on Jan. 13, 2020, on the opposition TV network, Mtavari Arkhi. Then prime minister Gakharia admitted that he had worked with Iran to arrest and prosecute Soleimane-pak while he was minister of interior in 2018.

A lawyer in the Iran-9/11 case, Timothy B. Fleming, wrote a letter to Georgian President Zourbichvili in December 2019, asking for her to intervene in the case. As president, she has the power to pardon Suleimane-pak, who committed no crimes on Georgian soil and is not even accused of carrying out material acts in the bizaarconspiracy concocted out of whole cloth by Iranian intelligence.

In addition to Senators Shaheen and Rische, a bi-partisan Georgia Caucus, led by Reps Gerry Connoly (D, Va) and Adam Kinzinger (R, Il) continues to champion U.S. investments in Georgia.

But if the Georgian government cannot protect the rights of a political refugee, how can anyone expect them to protect U.S. investors? Indeed, in a detailed interview with me last year, the owner of a Texas oil company, Steve Nicandros, detailed the obstacles raised by Georgian officials to his efforts to develop Georgia’s oil and gas reserves.

It’s time for Congress to hold the Republic of Georgia accountable for its abysmal human rights record, and its extra-legal actions against U.S. investors. Put simply, the United States cannot partner with a government that holds political prisoners at the behest of a terrorist regime, such as the Islamic Republic of Iran, and puts U.S. investors at risk.

The case is currently under appeal to Georgia’s Supreme Court.

14.

The Anti-Israel Left Supports Ethnic Cleansing in Jerusalem

What the battle over a few homes in Jerusalem is really about.

Daniel Greenfield, a Shillman Journalism Fellow at the Freedom Center, is an investigative journalist and writer focusing on the radical Left and Islamic terrorism.

In 1948, the armies of seven Arab nations invaded Israel. They failed to wipe out the newly reborn nation,  but Jordan occupied part of Jerusalem and ethnically cleansed its Jews.

Among the former Jewish neighborhoods was a small area named Shimon HaTzadik or Simon the Righteous after a high priest who became famous for talking Alexander the Great out of putting up an idol in the Temple. The Arab Muslim colonists who had occupied the area however called it Sheikh Jarrah after an associate of the Iraqi invader Saladin.

Saladin had invaded Israel some 1500 years after Shimon HaTzadik’s death. His associate settled in Jerusalem and died there. A mosque was built over the house of the invader, Jarrah, which later gave its name to the neighborhood when the Husseini family set up shop there in the 19th century. Hitler’s Mufti, Haj Amin al-Husseini, grew up in the first house in the neighborhood.

Seven years after he got a pledge from Hitler to invade and kill all the Jews, the Islamic leader tried to finish the job with the Army of the Sacred Jihad backed by thousands of Muslim Brotherhood Jihadis. Aside from blowing up the newspaper that would later be known as the Jerusalem Post, the Jihadis performed poorly in battle and fell apart when their commander, another Husseini, was killed trying to cut off Israeli supply convoys to the siege of Jerusalem.

The Jordanians desecrated the synagogues of East Jerusalem, used Jewish tombstones to pave roads, and seized Jewish property through their Custodian of Enemy Property.

In 1956, UNRWA worked with the Jordanian occupiers to settle “Palestinian refugees” in this Jewish neighborhood. The UN agency had been entirely dedicated to caring for the Arab Muslim settlers who had failed in their invasion of Israel and was settling them in violation of international law in the homes of the Jewish residents who had fled the illegal occupation.

Once the UNRWA had “resettled” its “refugees” in homes stolen from their Jewish owners through ethnic cleansing, it deemed them to no longer be refugees. The actual refugees however were the Jewish residents who had their homes stolen by the UNRWA.

The only thing more disturbing than a UN agency collaborating in ethnic cleansing was that after Israel liberated and unified Jerusalem, the illegal Arab Muslim occupiers of the homes not only refused to leave, but their right to remain in homes stolen from their Jewish inhabitants was taken up by the UN and the international community. Not to mention a lot of lawyers.

It took the original Jewish owners five years to even win legal rights to the homes in court. But they didn’t actually get the property back. In an attempt to avoid just the kind of international incident going on now, the Israeli authorities brokered a deal in which the Muslim squatters would pay rent and accept the legal rights of the Jewish owners of the trusts.

The rent on the homes was a fraction of what they would go for on the open market. But even that money was never actually paid. The next three decades were spent trying to evict the illegal Muslim settlers who wouldn’t pay rent or leave.

The recent court decision on evictions, which was used by Hamas and the PLO as a pretext for the war that they had been planning on starting anyway, is the latest in a string of legal decisions over these homes going back 50 years.

These decisions came from independent courts, not the Netanyahu government, in a legal battle that began when he was a college student studying at MIT. There isn’t a single argument for why the Jewish trusts that owned the homes should have lost the right to them when Jordan invaded and seized those homes, or why the UNRWA’s decision to illegally collaborate in ethnic cleansing by settling members of an occupying nation in those homes was legal.

All their arguments come down to shouting, “apartheid” and “ethnic cleansing” when the only time there was apartheid and ethnic cleansing in Jerusalem was under Arab Muslim occupation.

Every anti-Israel radical in public office from Rep. Alexandria Ocasio Cortez to Senator Elizabeth Warren, Senator Bernie Sanders, Rep. Rashida Tlaib, Rep. Ilhan Omar, and the rest of the gang have denounced evictions from ‘Sheikh Jarrah’.

“We stand in solidarity with the Palestinian residents of Sheikh Jarrah in East Jerusalem. Israeli forces are forcing families from their homes,” Rep. Alexandria Ocasio Cortez tweeted.

“The evictions of Palestinian families must not go forward,” Bernie Sanders ranted.

“The Administration should make clear to the Israeli government that these evictions are illegal and must stop immediately,” Senator Elizabeth Warren declared. Despite being a lawyer, she declined to identify how the Israeli court ruling was “illegal”.

The Biden administration also got into the act.

“We are deeply concerned about the potential eviction of Palestinian families in the Silwan neighborhood and in Sheikh Jarrah, many of whom have lived in their homes for generations,” State Department spokeswoman Jalina Porter, a former cheerleader who had falsely accused America of genocide, claimed.

The only way to argue that the homes were “theirs” is by recognizing the legitimacy of occupation and ethnic cleansing, at least when it’s practiced by Muslim invading armies.

The moral principle for which AOC, Sanders, Warren, and the State Department are fighting is that when Arab Muslims drive out the Jews and seize their homes, it’s their property now.

The entire legal basis for the court case by the squatters is their claim that the property had been given to them by Jordan’s Custodian of Enemy Property office. This claim has standing in Israeli courts which chose to wrongly recognize those seizures. And so the court cases have revolved around whether the squatters could ever prove that an illegal occupying power had transferred title to them during its ethnic cleansing campaign. The squatters couldn’t even meet this low bar because they were never given title to the homes, but the vicissitudes of local real estate law aside, there’s still the invasion, the illegal occupation and the ethnic cleansing.

When AOC, Warren, Sanders, Tlaib, Omar, the UN, and the Biden administration treat the occupiers of Sheikh Jarrah as the rightful owners, they’re defending ethnic cleansing.

And it should be called what it is.

The fundamental issue at stake in Shimon HaTzadik and Sheikh Jarrah are crystal clear. Unlike some parts of Israel where territory changed hands in more complex ways, we know exactly what happened and why it happened. And those simple facts tell a story of the UNRWA’s complicity in the ethnic cleansing of Jews, not just today when it serves as a storehouse for Hamas missiles and an employment agency for Hamas propagandists, but back in the 50s.

Jews were ethnically cleansed from Jerusalem after an invasion and occupation. The United Nations, through UNRWA, violated international law by taking part in population transfer by an occupying power which had expelled the indigenous population. This is the charge that the UN and the anti-Israel politicians and media have repeatedly lobbed at Israel.

And they’re the ones guilty of it.

Their Sheikh Jarrah argument is that ethnic cleansing and occupation are moral and legal when Arab Muslim armies do it. It’s that Arab Muslim squatters who moved into Jewish homes in 1956 had gained an immutable moral right to live in them by 1967 that outweighed those of the Jewish trusts which had owned them since the 19th century.

There’s no better way to show the hypocritical double standards of an anti-Israel movement that cries about occupation, ethnic cleansing, and apartheid while practicing those very things.

AOC, Sanders, Warren, the UN, the Quarter, the EU, and the Biden administration are demanding that the Arab Muslim occupation of Jerusalem continue. They are ordering a free country to overturn the legal ruling of a court in case that goes back to the 1970s because they believe that Arab Muslim occupiers have a right to live in Jerusalem… and Jews don’t.

That’s what this was about in 1948. That’s still what it’s about in 2021.

The occupiers cry about the “occupation” and the ethnic cleansers cry about “ethnic cleansing” as they fight to bring back the state of apartheid that drove the Jews out of Jerusalem.

15.

100 Days of Failure

All Biden had to do was not mess with Trump’s success.

Bruce Thornton is a Shillman Journalism Fellow at the David Horowitz Freedom Center.

The Biden administration took over the government with the wind at its back thanks to Donald Trump. With the COVID vaccines reining in the pandemic and things getting back to normal, all Biden had to do was not get in the way of success. But a lingering Trump Derangement Syndrome, and a leftwing, noisy base eager to complete Barack Obama’s “fundamental transformation” of the U.S., have led at home and abroad to actions and policies seemingly calculated to compromise our interests and security and erode our political freedom.

We can start with our southern border. Trump’s initiatives such as building a wall, stepping-up deportations, and striking a deal that kept asylum seekers in Mexico had slowed considerably the number of illegal crossings, leading to a reduction in violence from gangsters like MS-13 that flourished in so-called sanctuary cities; the end of the catch-and-release policy that dumped unvetted aliens into the country’s interior; and limiting the cruel deaths of children on the trek north.

But these successful policies interfered with the bipartisan need for de facto open borders to provide cheap labor for Wall Street, and more voters for the DNC. More important, no matter how successful, such polices were tainted by the “wicked” Donald Trump, the populist bull that wrecked the political establishment’s remunerative china shop. So they had to go.

The result has been a return to the Obama era’s spectacle of children and teens packed into squalid holding pens, increased infestations of cartel traffickers in people and drugs, and two consecutive months of about 175,000 apprehensions of border-crossers each month––the highest in two decades. All reports from those on the ground––from border patrol agents to residents to local government agencies––indicate a serious crisis that will insidiously spread across the country. But president Joe Biden is instructed to say that such influxes happen every year at this time, that Donald Trump left a “Godawful mess,” and that “We’ve now got control” over the ongoing stampede of border-crossers.

Then there’s the paradox of 8 million job openings––thanks to the V-shaped economic recovery that was well underway when Biden took office––many of which can’t be filled. Even the promise of cash bonuses and higher pay can’t attract workers. Why? Because his $1.9 trillion “COVID relief” bill actually does little to alleviate the pandemic’s effects, but a lot for bribing voters with free money, and spreading around payola to blue states and “woke” businesses. One such provision bumped up state unemployment payments by $300 a week, largess that will continue until September.

Unsurprisingly, 44% of small business owners report that they can’t fill vacancies, and one-fourth of the openings have been left unfilled. And though a projected million jobs were supposed to be created in April, the actual number was 266,000. You don’t have to be an economist to know what’s going on. When you can make more money on unemployment than you do working, why work? And why create jobs you can’t fill? That moral hazard should have been considered before doling out more cash.

Nor is this a new phenomenon. Little discussed is the role of the “dark economy,” i.e. the off-the-books cash economy, which includes crimes like drug-dealing and trading in stolen goods. No matter the government program, whether state or federal, that gives people money, millions of the beneficiaries work in the cash economy, where no income tax or payroll tax is deducted from wages. That means the reward for not working goes beyond the extra $300 Biden bucks because it includes extra money from working off the books.

That’s just one of the economic disasters the Biden crew has wrought. Donald Trump, like almost every politician, was not averse to fecklessly spending tax-payer money on sketchy policy. But he also understood that economic growth and job creation had to be nurtured by economic policy. This meant lowering the corporate tax rate, which in the U.S. is one of the highest among the advanced economies, and lowering personal and capital gains rates to incentivize investment in the economy. It means as well pruning away the thickets of regulation that cost $1.9 trillion dollars a year and slow down infrastructure and new business development. On Trump’s watch, policies on taxes and deregulation unleashed an economic boom and record-setting job growth, as well as increased wage growth.

So of course, the Biden conglomerate is planning another $6 trillion of spending, raising marginal tax rates, and rolling back Trump’s cuts of corporate and capital gains tax rates. At the same time, he’s undoing Trump’s reforms of the federal regulatory burden on business. What’s astonishing is that there is copious empirical evidence that these methods of generating revenue, which Biden claims will pay for his extravagant tax-and-spend initiatives, don’t work. And don’t forget, these efforts have already contributed to a rate of inflation 4.2%  higher than a year ago–– and the biggest jump since 2008. Flooding the economy with even more cash is likely to increase inflation.

As for the threats to raise taxes, recently Phil Gramm and John Early showed that raising tax rates doesn’t substantially increase the amount of revenue to offset the costs they exact from the economy. The main reason is that actual tax-rates matched statutory rates for only a small number of taxpayers, as history shows:

The top tax rate of 91% in 1962 applied to families with joint incomes, in today’s dollars, of $3.38 million. After deductions and credits, only 447 tax filers out of 71 million paid any taxes at the top rate. The top 1% of income earners paid only 16.1% of their income in federal income and payroll taxes, while the top 10% paid 14.4% and the bottom 50% paid 7%. This followed the pattern set by the top Depression-era and wartime tax rates. Only three filers out of six million paid any taxes at the top Depression rate and only 13 out of 50 million paid any taxes at the top wartime rate. The top 1% of earners paid 12.6% and 23.5% of their income in federal income and payroll taxes in 1938 and 1945, respectively.

And despite the specious rhetoric about the rich and corporations “paying their fair share,” the data show they already do pay a higher proportion of all taxes than their proportion of income:

Organization for Economic Cooperation and Development has found that high-income Americans already bear a higher relative share of the income-tax burden than the rich do in other developed nations. The top 10% of American households earn about 33.5% of all earned income but pay 45.1% of all income taxes, including Social Security and Medicare taxes. That progressivity ratio of 1.35 is far higher than the German ratio of 1.07, French ratio of 1.1 and Swedish ratio of 1. As a percentage of their incomes, the top 10% of earners in Germany, France and Sweden paid 21%, 19% and 26% less than the top 10% in America. And the bottom 90% of earners paid 17%, 34% and 21% more as a percentage of their incomes respectively than the bottom 90% in America paid.

This means that the expense of the social welfare and health-care programs in Europe that our progressives hold up as reproach to our stingy ones, is paid for by a regressive tax on consumption that hits the bottom tier of citizens the hardest. We can see a similar phenomenon in California, where plutocrat “woke” obsessions like “clean” energy have led to regulations that affect the poor and working class hardest through some of the highest gas taxes and electricity costs in the country.

Finally, our progressive executive branch is proposing Green New Deal pie-in-the-sky goals like replacing carbon-based energy with “sustainable” and “clean” energy, for example by replacing gas-powered cars with electric ones. We can leave aside the growing consensus that the catastrophes predicted to follow a few degrees increase in temperatures has not been established as a fact. As physicist Steven E. Koonin writes in his new book Unsettled. What Climate Science Tells Us, What it Doesn’t, and Why It Matters, “The science is insufficient to make useful projections about how the climate will change over the coming decades, much less what effect our actions will have on it.”

But even if catastrophic global warming is true, converting carbon-based energy to “clean” electricity is logistically impossible given the quantities of minerals and rare-earth elements required to make the millions of batteries used in electric cars. As the Manhattan Institute’s Mark C. Mills writes, “A single electric-car battery weighs about 1,000 pounds. Fabricating one requires digging up, moving and processing more than 500,000 pounds of raw materials somewhere on the planet. The alternative? Use gasoline and extract one-tenth as much total tonnage to deliver the same number of vehicle-miles over the battery’s seven-year life.” And much of this mining occurs in countries with no concern for child-labor laws or the destructive impact on the environment.

Electric car batteries, obviously, need to be recharged. If electricity production, as is mandated in California, is to replace carbon-based fuels, then wind turbines will and solar panels will have to be manufactured in the millions. But, as Mills explains, “Building one wind turbine requires 900 tons of steel, 2,500 tons of concrete and 45 tons of non-recyclable plastic. Solar power requires even more cement, steel and glass—not to mention other metals.” Those materials will also have to be minded or manufactured, which requires energy. And that energy will necessarily come from hydrocarbons whose emissions will cancel the reductions from using “sustainable” and “clean” energy, which in fact is neither.

Even attempting to reach Biden’s goal of replacing hydrocarbons with electricity will destroy our economy without achieving that utopian goal. What a contrast with the Trump administration, which promoted American energy independence and removed some of the regulatory shackles put on the energy industry during the Obama years. Biden instead has shut down the Keystone pipeline, banned fracking on federal land, and shoveled tons of cash to “clean energy” boondoggles, leaving us more dependent on imported energy.

And this is just 100 days of domestic policy. Much of these proposed tax-and-spend proposals as of now look unlikely to pass, but the Republicans can’t get complacent. This is no time to make deals or “bipartisanship” horse-trading. It’s time to fight tooth and nail against these assaults on our national sovereignty and economic well-being.

ΑΚΑΡ ΓΙΑ ΣΕΝΑ Ο… ΕΠΙΛΟΓΟΣ ΜΑΣ, ΜΠΑΣ ΚΑΙ ΚΑΤΑΛΑΒΕΙΣ ΣΕ ΠΟΙΟΥΣ ΜΙΛΑΣ ΚΑΙ ΛΕΣ ΚΑΙ ΨΕΜΜΑΤΑ!.. (ΝΑ ΣΟΥ ΠΟΥΝ ΚΑΙ ΤΟ ΑΝΕΚΔΟΤΟ, ΜΕ ΤΟ… “ΕΙΣΑΙ ΚΑΙ… ΜΑΡΤΥΡΙΑΡΗΣ”, ΠΟΥ “ΠΑΝΕ ΜΑΖΙ”)!..

ΔΙΑΒΑΣΕ ΤΩΡΑ… ΜΕΤΑΦΡΑΣΤΗ ΚΑΙ ΠΡΟΣΕΞΕ ΝΑ ΤΑ ΠΕΙΣ ΑΡΙΣΤΑ ΣΤΟΝ “ΚΑΡΑΓΚΙΟΖΑΚΟ” ΜΑΣ:

“Στις 11, στις 12, στις 13 του Μάη, οι Τούρκοι ξεκινήσανε να πάνε στο Βαλτέτσι!!..

Κολοκοτρώνης φώναξε από το Ρεζενίκο!

Γυρίστε πίσω Μπέηδες, και εσείς ορέ Πασάδες! Βαλτέτσι δεν πατιέται”!..

ΕΜΕΙΣ ΒΛΕΠΟΥΜΕ ΤΟΝ ΧΑΡΤΗ ΚΑΙ ΚΛΑΙΜΕ, ΜΟΓΓΟΛΕ, ΠΟΥ ΔΕΝ ΛΕΥΤΕΡΩΣΑΜΕ ΠΧ ΤΗΝ ΠΡΩΤΕΥΟΥΣΑ ΜΑΣ, ΤΗΝ ΚΩΝ-ΠΟΛΗ ΚΑΙ ΠΑΤΕ ΕΣΕΙΣ, ΡΕ ΠΑΛΙΟΒΡΩΜΙΑΡΗΔΕΣ ΚΑΙ ΜΟΛΥΝΕΤΕ ΣΗΜΕΡΑ ΤΑ ΙΕΡΑ ΚΑΙ ΤΑ ΟΣΙΑ ΜΑΣ!!!.. ΚΑΤΑΛΑΒΕΣ;

ΣΕ ΕΝΗΜΕΡΩΝΟΥΜΕ, ΩΣΤΕ ΝΑ ΜΗΝ ΠΕΙΣ ΟΤΙ ΔΕΝ ΤΟ ΗΞΕΡΕΣ, ΟΤΙ ΔΕΝ ΣΤΟ ΕΙΠΑΜΕ, ΠΩΣ ΣΥΝΤΟΜΑ ΘΑ ΓΙΝΕΙ ΚΑΙ ΠΑΛΙ ΕΛΛΗΝΙΚΗ, ΟΠΩΣ ΗΤΑΝ ΑΠΟ ΤΗΝ ΕΠΟΧΗ ΤΟΥ 1ου ΙΔΡΥΤΟΥ ΤΗΣ, ΟΠΩΣ ΚΑΙ ΙΔΡΥΤΟΥ ΟΛΟΚΛΗΡΗΣ ΕΚΕΙ ΤΗΣ ΠΕΡΙΟΧΗΣ, ΤΟΥ ΒΥΖΑΝΤΑ ΤΟΥ ΜΕΓΑΡΕΩΣ, ΠΑΛΙΟ – ΚΑΡΑΦΛΑ!.. ΑΪΝΤΕ, ΓΑΜΩ ΤΗΝ ΕΡΓΚΕΝΕΚΟΝ ΣΑΣ!..   

ΕΛΛΗΝΑΣ

 

-/-