“ΠΝΕΥΜΑΤΙΚΟΣ ΜΑΡΑΘΩΝΙΟΣ”! 13 Επιλογές, Για όλους Σας! Παράλληλα Και… Μάθημα!.. Και Για Σένα… Χακάν!.. Με… Αγάπη!

Φίλοι μου!
– Σας ετοίμασα και πάλι, για τον ελεύθερο χρόνο σας, έναν Πνευματικό… Μαραθώνιο, όπως ονόμασα μια σειρά 13 επιλεγέντων άρθρων, εκτιμώ με ενδιαφέρον! Αύγουστο έχουμε, οι μύγες, παρά την κρίση μας, εξακολουθούν να… παχαίνουν, αντί για σταυρόλεξο, ε/φ, τάβλι, σκάκι, κλπ, κλπ, κλπ, βρείτε χρόνο και διαβάστε και εδώ, όσοι… πιστοί ασφαλώς!.. Ίσως ωφελειθείτε!..
ω1
Το Πέρας του Κάθε Ελληνικού Μαραθωνίου! Το “Παναθηναϊκό Στάδιο” Χωρητικότητος 80.000 Ατόμων! 
1. Διαβάζουμε πρώτα και πάντα τους… “έξυπνους” λαούς και τους “ισχυρούς” λαούς! Πχ:
Ένας λαός που “δουλεύει” το μυαλό του και χρησιμοποιεί τους πραγματικά Α-ΞΙ-ΟΥΣ!!! Ποιός είναι; Διαβάστε παρακάτω: 

02-08-2017

Israel Launches Satellite Into Space

Venus is equipped with a multi-spectral camera that can capture details that may not be visible to the human eye.

JTA – Israel launched its first Israeli satellite for environmental research.

Venus was launched early Wednesday morning from the Vega Launch Complex in Kourou, French Guiana. The mission is a joint project of the Israel Space Agency and its French counterpart, the Centre National d’Etudes Spatiales, or CNES.

The satellite will revisit up to every two days scientific sites spread worldwide for the study and evaluation of vegetation, and for environmental purposes, according to the Israel Space Agency.

Venus is equipped with a multi-spectral camera that can capture important details that may not be visible to the human eye. The camera operates in 12 wavelengths that work simultaneously to capture images of the location. These separate images are processed into a precise complete color photograph.

The satellite will be operated from four ground facilities located in Tel Aviv and Haifa in Israel, as well as from Toulouse in France and Kiruna in Sweden.

-/-

2.  Διαβάζουμε τους πάντες και τα πάντα! Πχ 

Γειά σας Βαζελάκια

  • Γι’ αυτό “δεν σας έκανε” η “Οικογένεια Βαρδινογιάννη”; ΝΤΡΟΠΗ βρεεεεεεεεεεεεεεεεε, ΝΤΡΟΠΗ!!!

03|08|2017

MAKELARIS

«Μαφία» 5 αστέρων. Ιδού πως έκανε δις η φαμίλια των «πειρατών» Αλαφούζων. Το «ρεσάλτο» στον ρουμανικό στόλο που σάπισε στο Πέραμα, το λαθρεμπόριο με το τάνκερ «Ασπρονήσι», η οργιώδης απόκτηση του ΣΚΑΙ και τα «σακούλια» με τα «κολλαριστά» στο κ@λόσπιτο του Σαμαρά στην Κηφισιά

1.indd
-/-
3.Από τα FORUMS “παίρνουμε” και διαβάζουμε τα ΠΑΝΤΑ!.. Ακολουθεί ένα παλαιό κείμενο, ως παράδειγμα, παρακάτω: (Αν και πόσο να άλλαξαν οι ΤΕΔ από τότε, έως τώρα);
TSK’nın Kaç Personeli Var?TSK, kadrosunda bulunan mevcut personel sayısını 662 bin 719 olarak açıkladı.

02 Ocak 2014  Perşembe, 10:55

TÜRK Silahlı Kuvvetleri (TSK), toplam personel mevcudunu 662 bin 719 olarak açıkladı. Kara, Deniz ve Hava Kuvetleri’nde genenal/amiral sayısının 312 olduğu belirtilen açıklamada, Jandarma Genel Komutanlığı’nda bu sayının 31, Sahil Güvenlik Komutanlığı’nda 1 olmak üzere toplamda 344 olduğu kaydedildi.

TSK’dan yapılan açıklamada personel sayısı ile ilgili şu bilgilere yer verildi:

Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri’nde Subay: 32.963, Astsubay 71.611, Uzman Erbaş: 40.524, Sözleşmeli Erbaş/Er: 2.323, Uzman Personel Toplamı: 147.733, Yedek Subay; 6.810, Erbaş/Er: 268.756, Yükümlü Personel Toplamı: 275.566, Askeri Personel Toplamı: 423.299, Sivil Memur/İşçi: 47.776, Genel Toplam: 471.075. Askeri personel içinde uzman personel oranı (Svl. Me./İşçi hariç) yüzde 35.

Jandarma Genel Komutanlığı mevcudu: General/Amiral: 31, Subay: 5.794, Astsubay: 22.358, Uzman Jandarma: 23.735, Uzman Personel Toplamı: 61.227, Yedek Subay: 855, Erbaş/Er: 120.723, Yükümnlü Personel Toplamı: 121.578, Askeri Personel Toplamı: 182.805, Sivil Memur/İşçi: 3.515, Genel Toplam: 186.320. Askeri Personel içinde Uzman Personel Oranı (Sv.. Me./İşçi hariç) yüzde 34.

Sahil Güvenlik Komutanlığı mevcudu: General/Amiral: 1, Subay: 600, Astsubay: 1.399, Uzman Erbaş: 676, Uzman Personel Toplamı: 2.676, Yedek Subay: 22, Erbaş/Er: 1.723, Yükümlü Personel Toplamı: 1.745, Askeri Personel Toplamı: 4.421, Sivil Memur/işçi: 903, Genel Toplam: 5.324, Askeri Personel içinde uzman personel oranı (Svl. Me./İşçi hariç) yüzde 61.

Genel toplamda ise; General/Amiral: 344, Subay: 39.357, Astsubay: 95.368, Uzman Jandarma: 23.735, Uzman Erbaş: 50.509, Sözleşmeli Erbaş/Er: 2.323, Uzman Personel Toplamı: 211.636, Yedek Subay: 7.687, Erbaş/Er: 391.202, Yükümlü Personel Toplamı: 398.889, Askeri Personel Toplamı: 610.525, Sivil memur/İşçi: 52.194, Genel Toplam: 662.719, Askeri Personel içinde uzman personel oranı (Svl. Me./İşçi hariç) yüzde 35.

Βir jetinin Suriye tarafından düşürülmesi , akıllara Türkiyenin kaç savaş uçağı var ? Türkiyede ne kadar savaş uçağı var sorularını getirdi.

Türkiyenin Ordu Gücü bilgileri -Türkiyenin Ne Kadar Savaş Uçağı Var

Ali KÜLEBİ (Σοβαρός)

TUSAM – Ulusal Güvenlik Stratejileri
Araştırma Merkezi Başkanvekili
akulebi@tusam.net

SAVUNMA SANAYİMİZ ve GÜCÜ

Türkiye halen kullanmakta olduğu, zırhlı muharebe araçlarını, 230 ve 260 mm.lik Çok Namlulu Roket Atıcı Sistemlerini, 155 mm. obüsleri, 120 mm.lik havan toplarını, tanksavar füzeleri, insansız hava araçları ve Bora, Atılgan ve Zıpkın hava savunma sistemlerini kendi geliştirdiği çalışmalarla, F-16 uçakları, Cougar helikopterlerini, Çin menşeli WS-1 roketlerini, CN-235 nakliye uçaklarını, 35 mm. Oerlikon uçaksavar toplarını, Popeye havadan-havaya, Paveway Laser güdümlü bombaları, Rapier yerden havaya füzeleri, çeşitli jet motorlarını, Gür ve Atılay sınıfı Denizaltıları, kılıç sınıfı hücumbotları lisans altında üretmektedir. Yine, karadan ve denizden elektronik savaş, çeşitli navigasyon sistemleri, MARS V gözetleme ve keşif sistemleri, İnsansız Hava Araçlarının keşif sistemleri, ARS-2000 Yerden Gözetleme Radarları, çeşitli taktik muharebe sistemleri, çeşitli atış kontrol ve harekat kontrol bilgisayar sistemleri, optik nişan alma sistemleri, gece görüş dürbünleri ve lazerli menzil tespit cihazları da milli imkanlarla tesislerimizde üretilmektedir.

TÜRKİYENİN HALİ HAZIR SAVUNMA GÜCÜ ve KUVVET YAPISI

Stratejik Olanaklar:
a) Nükleer-Biyolojik ve Kimyasal Yetenekler
Çekmece Nükleer Araştırma Merkezinde 5 MW’lık TR-2 ve İstanbul Teknik Üniversitesi’ndeki 250 kW’lık IT V-TRR araştırma reaktörleri.

  1. b) Roket ve Balistik Füze Platformları
    – ATACMS sistemleri, 12 fırlatıcılı rampada 72 balistik füze olarak mevcuttur.
    – Geliştirilen, TR-122 (Topçu roketleri), TOROS-230, TOROS-260, KASIRGA (WS-1), YILDIRIM (B-611) ve devamı olarak JAGUAR projesiyle geliştirilmekte olduğu söylenen Çin menşeli WS-1B benzeri platformlar Silahlı Kuvvetlerimizin roket ve balistik füze gücünü kapsar.
  2. c) Uzay Olanakları
    – BİLTEN Yer İstasyonu (Bilsat Uydusu için)
    – SAGRES Yer İstasyonu (SPOT, ERS, RADARSAT ve NOAA’dan iletişim için)
    – TURKSAT-2A (Sivil ve Askeri uydu)
    – BİLSAT (Sivil uydu)
    – TURKSAT-3A (2008′de fırlatılacak uydu)
    – Ikonos (Uydu Görüntü Alımı)
    – Ofeq 5 (Uydudan istihbarat alımı)

Kara Kuvvetleri:
– 420.000 personel: (4 Ordu, 9 Kolordu, 1 Zırhlı Tümen, 2 Mekanize Piyade Tümeni, 1 Piyade Tümeni, 1 Eğitim Tümeni, 11 Motorlu Piyade/Piyade Tugayı, 16 mekanize Piyade Tugayı, 9 Zırhlı Tugay, 5 Komando Tugayı, 5 Eğitim Tugayı, 2 Topçu Tugayı, 1 Kara Havacılık Tugayı olarak)

– Tank: (yaklaşık) 3100, (298 Leopard 2A4, 77 Leopard 1A3T1/TU120, 150 Leopard 1A3T1, 166 Leopard 1A1A4-Volkan modernizasyon projesiyle, 170 M60T-M60 Modernizasyon projesi kapsamında, 650 M60A3, 105 M60A1, 750 M48A5T2 tankı M60A3 standardına yükseltilmekte, 600 M48A5T1 tankı M60A1 standardına yükseltilmekte ve 100 kadar zırhlı keşif aracı standardına yükseltilen M48T5 tankı vardır).

– Zırhlı Personel Araçları: 6300 (yaklaşık) (650 FNSS Zırhlı Muharebe Aracı, 1375 FNSS Geliştirilmiş Muharebe Aracı, 48 Zırhlı TOW aracı, 170 FNSS Zırhlı Hava Toplu Araç, 2750 M113 Zırhlı Personel Taşıyıcı, 175 M106A kendinden motorlu M-30 107 mm havan sistemi, 150 M113 TOW, 250 Otokar 4×4 Akrep, 375 4×4 Otokar Cobra, 240 8×8 BTR-80, 50 FNSS 8×8 Pars, 100 8×8 Otokar Yavuz olarak)

– Helikopterler: 290 (21 S-70 A 28, 52 S-70D28 Blackhawk, 28 AS-532 Cougar, 28 Bell AB206, 23 Agusta Bell AB205 AT, 27 Agusta Bell AB205A1, 52 Bell UH-1H, 20 Bell UH-1D, 42 Bell UH-1H). (Bunlara ek olarak önümüzdeki yıllarda; Agusta Westland T129 Taarruz Helikopteri (50+41 opsiyonlu) Türkiye’de üretilecektir.) (www.2013mersin.net)

– Taarruz Helikopterleri: 41 (9 Bell AH-1W Super Cobra, 32 Bell AH-1P/S Cobra).

– Hava Savunma Füzeleri: 30 Atılgan KMS (1×8 FIM-92 B/C Stinger), 24 Zıpkın (1×4 FIM-92 Stinger), 800 FIM 92 B/C RPM Sistemi (4875 füzeli), 1000 FIM-43A Redeye, 40 9M39 Igla (SA-18 Grouse)

– Tanksavar Roketleri: 390 Milan, 365 BGM-71, 40000 M72 A2LAW (66 mm.), 5000 RPG-7 (40 mm), 500 ERYX, 70 9M113M Konkurs (420 roketli).

– Topçu Roketleri:
5 TR-300 Kasırga WS-1A (80 km. menzilli),
25 TR-300 Kasırga WS-1B (180 km. menzilli),
72 ATACMS MGM 140 Blok 1 (165 km),
12 M-270 MLRS, 50 T-122 MLRS (40 km),
48 TR-107 MLRS,
24 RA 7040 MLRS,
36 YILDIRIM B-611 (250 km) ve sayıları bilinmeyen TOROS 230 A (65 km) ile TOROS 260 (110 km menzilli),

– Kundağı Motorlu Top: 100 Fırtına (K9T) 155 mm., 215 M110, 36 M107, 9 M55, 222 M44T, 365 M52T, 25 108T.

– Çeşitli Toplar: Yaklaşık 5000.

Hava Kuvvetleri:
– 217 F-16 C/D, 50 F-4E 2020, 48 F-4 E, 58 F-5 A/B olarak yaklaşık 370 Savaş Uçağı,

– 18 C-160, 7 C-130E, 5 C-130B, 47 C-235 olarak toplam 90 nakliye uçağı,

– 9 KC-135R Tanker uçak,

– 47 F-5 2000 jet ve 70 T-38 eğitim uçağı,

İnsansız Hava Araçları:
6 Gnat 750, 108 Harpy Taarruz platformu

Hava Savunma Füzeleri:
24 Batarya Nike Hercules
18 Batarya Rapier B1X (satın alınması düşünülüyor)

Deniz Kuvvetleri
– 4 Barbaros (Meko tipi) firkateyn, 4 Yavuz (MEKO) firkateyn, 8 Gaziantep (Oliver Perry sınıfı) firkateyn, 4 Tepe (Knox sınıfı) firkateyn, 6 Burak (d’Orves sınıfı) firkateyn olmak üzere toplam 26 firkateyn,

– 8 Doğan sınıfı, 4 Kılıç, 2 Yıldız, 8 Kartal sınıfı olmak üzere toplam 22 Hücumbot,

– 1 Aydın, 5 Silifke, 6 Karamürsel, 5 Edincik, 4 Foça tipi Mayın Arama Gemisi,

– 6 Atılay (1200), 4 Preveze (1400), 4 Gür (1400) tipi toplam 14 denizaltı.

– 9 C-235 Deniz Keşif Uçağı

– 14 AB-212 Deniz Helikopteri

– 7 S-70B Deniz Taarruz Helikopteri

– Toplam 107 adet sahil muhafaza gemisi

– Toplam 50 çıkarma gemisi ve botu

Türkiyenin savaş uçağı sayısı 2013 2014 , Türkiye’nin kaç tane savaş uçağı var, Türkiyenin Jet üssü ve uçak sayısı son durum …

Bu ARA KUVVETLERİ BİR GECEDE 6 TABUR İNDİREBİLİYOR

Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın sahip olduğu üstün savaş yeteneklerinden bazıları şunlar: Gece şartlarında 5-6 tabur çapındaki bir kuvvetle, helikopter hücum indirmesi gerçekleştirebiliyor. Yine helikopterlerle tugay düzeyinde “uçarbirlik harekâtı” yapabiliyor. 30-40 bin kişilik kolordu seviyesinde bir kuvveti, çok kısa bir uyarı süresinde harekete geçirilebiliyor. Aynı zamanda bu kuvveti, ana üslerinden 100 km. uzaklıkta ve sınırların çok ötesinde lojistik yönden desteklenebiliyor. Hedefler, insansız hava aracı, kara gözetleme radarı ve lazerli cihazlar ile tespit edilebiliyor. Uzaklık ölçümleri lazer cihazlarıyla yapılıyor. Topçu ve havan atışları, bilgisayar kontrolüyle yapılıyor. Portatif stinger füze sistemi ve namlulu uçaksavar silah sistemi modernize edilerek etkinliği artırıldı. Gece görüş cihazlarıyla geceleri de gündüz koşullarında olduğu gibi savaşılabiliyor.Makina Kimya Endüstrisi’nin ürettiği ve roketle atılan hat imla hakkı, mayın tarlalarından geçit açabiliyor. Nehir ve dereleri geçmek için çok kısa sürede yüzücü köprüler kurulabiliyor. Kısa açıklıkları geçmek amacıyla tanklara monte edilen makas köprüler kullanılıyor.

İSRAİL TİPİ SÜRATLİ OPERASYON İÇİN ÖZEL KUVVETLER
Türk Ordusu’nun en önemli unsurlarından olan özel eğitimli birlikler, her türlü hava ve coğrafi koşullarda, düşman arazisinin derinliklerinde baskın, pusu, keşif yapabilen Özal Kuvvetler Komutanlığı, her tür arazide nokta operasyonları yaparak, düşman elinde bulunan önemli şahısları veya düşman arazisine düşen uçak pilotlarını kurtarma operasyonları yapıyor. Ayrıca hava kuvvetleri ve topçuya hedef tarif edebiliyor; gözetleme ve hedef tespit operasyonlarını düzenleyebiliyor.

DENİZ KUVVETLERİ AYNI ANDA 256 HEDEF İZLEYEBİLİYOR
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, Almanya ile ortak yapılan Yavuz ve Barbaros fırkateynleri ile Knox ve Perry fırkateynleriyle gücünün doruğuna ulaştı. Bu fırkateylerle Türkiye’nin çevresindeki denizler, üç boyutlu (Hava, suüstü ve denizaltı) olarak kontrol ediliyor. Suüstü gemilerde 130 Km. menzilden suüstü hedefini bulan güdümlü mermiler, uçaklara 30 Km. menzilden atılabilen füzeler kullanılıyor.Fırkateynlerde aynı anda 256 hedef izlenebiliyor. Aynı anda iki suüstü hedefi, dört hava hedefi ve iki denizaltıyla savaş yapılabiliyor. Elektronik harp cihazlarıyla donatılan gemiler, her türlü elektronik tespit ve aldatma yeteneğine sahip. Doğan, Rüzgar, Yıldız ve Kartal sınıfı hücumbotlar, saatte 35-42 deniz mili sürat yaparak, denizde büyük hareket yeteneği ve vurucu güce sahip. Amerikan menşeli denizaltılar ve Almanya ile ortak yapılan Ay ve Preveze sınıfı denizaltılar, gizli harekat yapabilme özelliğiyle donatıldılar.

YABANCI TOPRAKLARDA ÖRTÜLÜ HAREKAT GÜCÜ
Sualtı taarruz (SAT) ve sualtı savunma (SAS) timleri, tüm iklimlerde ve gece koşullarında operasyon yapabiliyor. Bu timler, yabancı topraklarda örtülü harekât gerçekleştirebilecek güce sahip durumda. Preveze denizaltısına 100 kilometre mesafeden güdümlü mermi atma yeteneği kazandırılırken, bu denizaltı, Malezya’daki savunma fuarına katılıp 28 bin kilometre mesafeyi sorunsuz olarak katedip ülkeye döndü.

HAVA KUVVETLERİ ELEKTRONİK SAVAŞ SİSTEMLERİNE SAHİP
Hava Kuvvetleri Komutanlığı, “Görülmeden gören, her hava şartında 24 saat işlevini yerine getiren, yoğun elektronik harp ortamında görev yapabilen” bölgesel bir hava kuvveti durumuna geldi. Alınan ve sayısının artırılması planlanan tanker uçaklar, mesafe yönüyle erişilememe kavramını bütünüyle ortadan kaldırdı. Hava Kuvvetleri, mobil radar kompleksi projesi çerçevesinde, havadan ihbar ve kontrol yapabilen uçaklara da artık sahip durumda. F-16 uçaklarının güçlendirdiği filoların vurucu güç yeteneği maksimum düzeyde. Hava Kuvvetleri, yeni sistemleriyle, her türlü elektronik harp ortamında görev yapabiliyor ve kendini savunabiliyor.

YENİ YÜZYILIN GEREKTİRDİĞİ BÜTÜN SİSTEMLER HAZIR
Silahlı Kuvvetleri, 21. Yüzyıl savaşlarının gerektirdiği muhabere, bilgisayar, istihbarat ve elektronik savaş sistemlerine kavuşmuş durumda. Kriptolu ve frekans atlamalı HF/SSB telsizleriyle stratejik ve taktik alanda önemli haberleşme imkanı kazanıldı. Uydu muharebe sistemiyle her türlü arazi ve iklim koşulları ile ülkeler arasında haberleşme yeteneği geliştirildi. Entegre Muhabere Sistemi (TAFİCS) ile tüm askeri birlikler, güvenli, geniş kapasiteli, modern teknoloji ürünü haberleşme sistemiyle donatıldı. Modern elektronik savaş sistemleriyle düşman haberleşme devreleri dinlenebiliyor, yerleri belirlenebiliyor ve karıştırılabiliyor. Modern frekans atlamalı ve korumalı elektronik savaş cihazları kullanılarak haberleşme, düşmanın elektronik savaş sistemlerine karşı korunabiliyor. Hava Kuvvetleri Komutanlığı, tanker uçaklardan sonra şimdi de mobil radar kompleksi projesi çerçevesinde, havadan ihbar ve kontrol uçaklarına sahip bulunuyor. Modern füzeler, düşman hava kuvvetlerinin etki alanına girmeden hedefi imha edebilme kabiliyetine sahip

CEVAPLA

  1. muratdiyor ki:

27 Aralık 2013, 23:47

Gurur verici ancak çok yetersiz.sadece amerikanin 10binden fazla fazla savaş ucagi olduğunu dusunursek

CEVAPLA

  1. Adınız …diyor ki:

24 Aralık 2013, 02:00

eyyy müslüman kardeslerim sunu unutmayin yeryüzünde
insandan daha daha gülü ve tehlikeli hicbir silah
yoktur din kardeslerime selam olsun

CEVAPLA

  1. pergel_necmidiyor ki:

13 Aralık 2013, 23:51

arkadaslar hıc fazla uzaga gıtmeye gerek yok 1974 kıbrıs cıkarmasının olacagı gunlerı anımsayın amerıka bıze ambargo koymadımı saldırırsanız 6 fıloyu ustunuze yollarım demedımı hangı cıkartma gemısı hangı tank la adaya cıkcıasnız dıye dalga gecmedılermı ama ne oldu ecevıt durdurmasaydı adanın tumunu alıcaktık 6 fılo kılını bıle kıpırdatamadı cunku 10 tane pılotumu kamıkaze kararı aldı mudahale ederse 6. fılo dıye o zamankı tercuman gazetesını bulun ınt den mansetten cıktı bu haber dırek kactı 6. fılo bunlar anca konsur o kadar teknolojıyle neden talıban hala ayakta hersey teknolojı deıl ayrıca meko sınıfı bı kırkateyn aynı anda 70 kusur sualtı su ustu hedefe ates edebılecek konumda ve elımzıde bulunan amerıkadan kalan knox sınıfı 10 fırkateynı harcar

CEVAPLA

  • fasklgadiyor ki:

19 Aralık 2013, 17:02

kardeş amerika ambargo koymasaydı alcaktık derken ne demek istiyosun ? hırsız oldugunuzu kanıtlıyor bu. insanların topraklarını çala çala öldüre öldüre kanını içe içe doymadınız lanetliler sizi

CEVAPLA

  1. ahmetdiyor ki:

01 Aralık 2013, 00:16

Ulkemiz neden o soylediginiz ulkelerden geri olmasinin sebebi
amerika ingiltere fransa rusya vsvs bu ulkelerin cok sayida somurdugu
Afrika ulkesi vardir basta fransa olmak uzere ama Turkiye asla
boyle bir seye tennezul etmemistir ornek , 600yil
dunyayi titreten osmanli somurgesiz dunyayi titretmistir
Bu yuzden ulkemize hak vermelisiniz

CEVAPLA

  1. ahmetdiyor ki:

30 Kasım 2013, 22:08

Arkadaslar 1. Si hukumetimizden allah razi olsun
yeni yeni acilmaya basladik yerli uretimde geriyiz diyorsunuz
ama cok seyler kat ettik gemilerimizin uretumine baslatik
su anda muharebe tanki yapiyoruz 2014-2015Altay tankimiz
Seri uretime gecicek sadece geri oldugumuz nokta fuze savunma
sistemleri eski petriotlar ile bir kimyasal saldiriya veya balistikk
Fuze saldirilarina karsi koyamayiz Sayin Basbakanimiz Erdogan sayesinde
Turkiye cok ileri gidicek

CEVAPLA

  1. isadiyor ki:

12 Kasım 2013, 12:34

bence uzun menzili füzeler şart yeterli sayıda helikoter yetersizlide var rütbelire veryolar parayı silah helikopter yok

CEVAPLA

  1. sevil altinokludiyor ki:

31 Ekim 2013, 01:56

Ne tartisiyorsunuz sayilari her kafadan farkli sayi yukarda sayilari ile ap acik eskidendi o gizlilik simdi bilgisayarda her ulke birbirininkini goruyor ve biliyor
Zaten savasa girildiginde gucler esit degilse yardim diger ulkeden geliyor sarin gazi yasak atom bombasi yasak savasta elindeki malzeme bittiginde savas aninda diger ulkelerden satin aliyorsun onemli olan ekonomik guc varmi paran alabilecek yok o zaman gucsuzsun asker sayisida eskiden onemliydi simdi teknolojinin coklugu onemli en onemliside kendi yaptigin cunki disardan aldiginin icine cip koyuyorlar ve imha edebiliyorlar uzaktan bizde onlari yapacak ne maddi nede teknoloji fabrikalari yok ben cok gezdim ulkemi hicbir yerde vav diyecegim gozume ilisen gemi ucak gormedim oyle binlerle ifade edilen bunlari cebinde saklamiyorlarya   onemli olan muhimmat biliyorsunuz afyonda patlatildi buyuk bir bolumu 620 binde askerimiz varki onuda prof adi altinda kucultuyorlar limanlarimizin hepsi yabancilara satildi ulkemizin 40 kusur yerine yabanci asker konuclandirilmis ucak savarlar cesitli yerlere konuldu abd tarafindan geri almazlarsa buyuk bir savasa hazirlik yapildi suriyeden baslatilip irana sicratilacaktiki iran uyanik davrandi abd ile anlasti elindeki gazi gelin denetleyin size verelim dediler ayricada rus ve cin abd ye host deyince turkiyede alet oluyordu az daha bu savasa ataturk gencligi ayaga kalkti abd pilisini pirtisini toplayip gitti bu is bitti gibi ancak rus hirliyor epeydir sesi cikmiyordu cunki kendini toparladi daha bugun kimseyi bilgilendirmeden bomba menzil tatbikati ayni anda ucak ve gemileri ile buyuk bir kalkis yapti bu en buyuk guc gosteri tatbikatiymis 70 adet savas gemisi varmis oldu bitti gozu rusyadan akdenize inmek ermenilerede ataturk ulke kurmalarini istemiyorken rus bizim bogazlari istiyordu verilmeyince diger ulkelerde karsi cikinca dunya harbinde kacincida birmi ikimi hatirlamiyorum ruz bize inat ermenileri ilk taniyarak yardim ederek ermenistanin kurulmasini desteklemisti cunki ermenilerin uzerinden suriye ve hatayi alarak akdenize inmekti istegi basaramadi icinde kaldi halada istiyor

CEVAPLA

  1. zafer polatdiyor ki:

22 Ekim 2013, 15:53

techizat önemli bir unsur savaşlarda ama insan kalitesi ve cesareti bunlardan daha önemnli 1 milyar dolarlık uçan kalaleri hududunuza gelmeden elektronik harp sanatı ile düşürebilirsiniz yani daha ucuz bir sistemle daha pahalı bir sistemi bertaraf etme stratejisi ile… sözüm şu ki komutanların gücü şahıslalrının ve emirlerindeki askerlerin meziyeti ile de ölçülür. bu sözlere istinaden dünya komutanlarının bir sürü sözleri mevcuttur. Allah bu milleti daim etsin dünyanın ihtiyacı olan türk islam adaletine ve ilacını bekleyen yara gibi bekler adaletine yandığımın dünya insanları.

CEVAPLA

  1. Ataturkdiyor ki:

15 Eylül 2013, 15:25

Babacanlar!! Bir masa etrafinda poker veya baska bir oyun oynayan adamlar ( ulkeler) ellerinde neler oldugunu kabak gibi otekilere duyurmazlar!.gizlilik devlet ordu gizliligi diye birsey vardir, malumunuz uzere kimse gizli kartlarini acik tutmaz. Nihayetinde kulaktan kulaga haberlerle yok su adet savas ucagi yok denizaltisi yok su kadar fuzesi bunlarin hepsi sadece sizin ve digerlerinin bilmesi gerektigi kadar olmasi icindir. Gercekten arastirsanda msb toplantisina katilmadikca bilemessiniz ne var ne yok ok .you are OK .canlar merak etmeyin bir kere eli yanan bir daha elinin yanmasini istemez..(canakkale )ibret oldu bizlere mal gibi ayni tas ayni hamam degil yani iciniz rahat olsun… Saygilar….

CEVAPLA

  • ahmetdiyor ki:

01 Aralık 2013, 00:28

Ya kemalist arkadasim bu cok sevdigin ataturkun
bana vahdettin sultani neden surgun ettigini acikla
bunu unutma ataturkun su anda turkiyenin onderi
olarak gorulmesi sebebi vahdettin pasadir samsuna onu
vahdettin pasa gondermistir ve buyuk bir yanlis yapmistir
Senin Burda Erdagini koyulemeye hakkin yok o adamin yerine
kilictar oglu olsaydi ozaman bas ortulu annelerimizin unuversteli
ablalarimizin halini dusun bu bas ortude ill tavizi ataturk sapka ve kiyafet
yeniligini getirerek yapmistir ataturku ve ataturkun turkiye
icin yaptigi bi savaslari arastir bu la bilirsen gunlugundeki islam ve
dier dinler hakkindaki dusunceleri okumani tavsiye ederim

CEVAPLA

  • Ali basdiyor ki:

13 Aralık 2013, 23:01

Yuh cahil yuh sana yuuuuuuuh sana cevap bile yazilmaz

CEVAPLA

  1. enesdiyor ki:

11 Eylül 2013, 19:15

Arkadaşlar bikere türkiyenin 1.500km uzun menzili füzeyi bitirmek üzere.2.500km füze ise 2yıl sonra bitecek .bize en çok uçak gemisi gerekli oda 5yılsonuna bitmesi planlanıyor .en gerekli şey şu devirde bir ülkede atom bombası olmalı .abd gibi bir çok gelimiş devletin var.yerli savaş uçaçağımız ve savaş gemiside olursa gelişmiş devletler arasına gireriz.

CEVAPLA

  1. aydındiyor ki:

09 Eylül 2013, 13:18

gerçekçi olalım arkadaşlar mevcut açıkta olan askeri varlığımızla biz nato olmadan suriyeyi bile yenemeyiz tek umudumuz söylediklerinin bizim gerçek askeri gücümüz olmaması işaallah gerçek askeri gücümüz gerçekten saklanıyordur yoksa bu orduyla vay halimize.

CEVAPLA

  • muratdulgerdiyor ki:

10 Eylül 2013, 11:52

allah yrdımcımız olsun savaşlarda

CEVAPLA

  1. Enes Hatipoğludiyor ki:

08 Eylül 2013, 17:34

Bakın bir ülkede ortalama 4000 ile 10000 arasında tank olmalı en ideali 6500 gemi olarak hücümbot 200 fırkateyn ise 300 400 civarı olmalı ve uçak gemiside en azından 5 tane olmalı bir ülkede en az 500 en fazla 1500 uçak olup en azda 250 helikopter olmalıdır zırhlı araç toplam askeri personele göre alınmalıdır ve daha birsürü askeri jip vb şeyler bunların dışında en az 10000 adet olmalıdır sorunu olan mail adresim:

eneshatip@hotmail.com

CEVAPLA

  1. Volkandiyor ki:

07 Eylül 2013, 22:50

Esas Sorun Üretim ve geliştirme yerleri fabrikaları
bunlar çok ve gizli yerler olmalı, ülkenin her tarafında yayılmış olmalı. Çünkü düşman güclerin ilk hedefi fabrikalar ve havaalanları

CEVAPLA

  1. oğuzhandiyor ki:

03 Eylül 2013, 14:20

bunların her birinden en az 20.000 tane olmalı askerde en az 1 milyon olmalı

CEVAPLA

  1. alidiyor ki:

01 Eylül 2013, 14:47

türkiyede uzun menzilli füze ve savaş uçağı olmadıktan sona bi şey yapamaz

CEVAPLA

  • Uğurdiyor ki:

05 Eylül 2013, 09:23

uzun menzıllı fuze var . Bkz : Roketsan A.Ş. (CİRİT PROJESİ DÜNYANIN EN İYİSİ 8km menzilli aviyonik güdümlü füze. En iyisi amerikada vardı 6km menzıllıydı artık TÜRK MÜHENDİSLER 8km yaptılar. Ellerine verdiler.

CEVAPLA

  1. muratdiyor ki:

29 Temmuz 2013, 08:38

turkiyenin gucunu kucumsemeyin turkiye tsk nin gucunu gizli tutuyor bugun turkiye tskyi etkin bi sekilde kullanamiyosa bu tsknin degil devlet yonetiminin sucudur bir kere boyun eydinmi surekli eymek zorundasin bizim devletimizde50yil once batiya boyun eydi ve batililarin sozunden cikamiyor bu yuzden dassak kadar devletlerde bizle dassak geciyor bu ulkede zihinleri batiya tapulu siyasetciler devlet adamlari gazeteciler yazarlar genaraller subaylar basin medya sahipleri oldugu surece bu ulkeden bi bok olmaz

CEVAPLA

  1. hasndiyor ki:

16 Temmuz 2013, 19:43

arkadaşlar tank tüfek savunma gayet önemli ama asıl önemli olan milletin refah seviyesi .örnek olarak kuzey kore ile güney kore verilebilir. kuzey kore halkı açlık içinde ama hala savunmaya yatırım yapıyor. güney kore halkı ise refah düzeyi yüksek bir şekilde yaşıyor

CEVAPLA

  1. mertdiyor ki:

16 Mayıs 2013, 10:57

arkadaşlar bize özel gözlem uydusu lazım başka birsey deyil

CEVAPLA

  1. haktan aydogandiyor ki:

03 Nisan 2013, 15:37

selam bu vatan 78 milyonla hepimizin vatanı sonuçta din birligimiz islam kardeşligimiz var iç sorunlarımızla bizioyalıyolar ey türk milleti türkiye insanları uyanık olun fitnelere karşı galyana gelmeyin bakın elin adamı saldırdımı ayırt etmez birlik olalım ayrımcı söylemlerden uzak duralım osmanlıya yakışır ecdada yakışır ilimde bilimde teknolijide neler yapabiliriz türkiyemize nasıl hizmet edebiliriz diye düşünelim üniversiteli arkadaşlar ilk siz böyle düşünün kimsenin taş öreni olmayın türkiyenin hizmetcisi olun bakın savaş kapıda resmen geliyorum diyor kore cin karışık rusya izliyo irana gizli silah sevkiyatı var gibi israilede amerika uyanık olalım . bizrbirimize düşmeyelim inşaallah şu an bir tane delinin füze dügmelerine bakıyor bi bakarız ortalık karışmış jopon çine israil irana kuzey kore güneye rus akdenize inmek niyetinde türkiye uyanık olmalı cok hızlı yerli s,ilahlarını üretmeli siyasi çekişmeleri bir yana bırakmalı koltuk sevdası için degil millet için ülkenin bekkası için calışmalı siyasilerimizde sayın erdoganın uzun menzilli füze talimatını cok destekliyom atak helikopterleri olsun altay tanklarımız bu yıl içinde bitirilmeli bence bakın ben ilk rusları rakib görüyom hazırlanıyolar süriyeden dolayı iran ve ruslar bize bileniyolar dikkat israilin de sagı solu belli olmaz israil kendinden başkasına deger vermez menfatine göre dilerim allah türkiyemize yardım eder bu geliyom diyen savaştan uzak tutarki bir birleriyle ugraşsın yabancılar pkk nında artık bir maşa örgüt oldunu bilmeyen kalmadı onlarında derdi para şan şöhret ülkesini seven türkiyeyi sever yoksa kulanılırsınız her zaman üst tabakalar birilerinin maşası olmuştur unutmayalım 80 öncesini

CEVAPLA

  1. gereklidiyor ki:

01 Nisan 2013, 14:50

Ya arkadaşlar sizler kaç yaşındasınız. heralde sizler, taş atarak tankı havaya uçuran iman güncüne de inanlardansınız.

CEVAPLA

  • yusufdiyor ki:

02 Nisan 2013, 09:21

arkadaşlar türkiye çok güçlü bir savunma gücüne sahip tir ve istediği koşulda istediği yere asker nakledebilir bence türkiye amerikayıda yenebilir b duruma bakılırsa

CEVAPLA

  • başkentli emrediyor ki:

25 Nisan 2013, 18:38

yusuf senin inancına hayranım amerika asker tank top uçak gemi açısından türkiyenin 10 katından fazla bizdede sadece amerikadan fazla olan iman duygusu vardır elhamdülillah bende müslümanım ama iman gücüylede bir dünya devi yenilemez hatırlatırım

CEVAPLA

  • mustafadiyor ki:

06 Mayıs 2013, 19:11

Iman gücüyle Çanakkale Savaşı kazanılıyor ama. Demi kardeşim!

CEVAPLA

  • Serdardiyor ki:

09 Mayıs 2013, 17:51

Beyinsiz beyinsiz konusmayin. Iman gucu falan olmuyor artik. O zamanlar iman gucu tamam ise yariyordu cunku boyle teknolieler yok gece gorus sitemleri bukleer silahlar zart zurt yoktu! Amerika’nin tum ordusu ve silah envantari dunyanin her ulkesinden kat kat fazla. Yillik sirf silah harcamalari harcamalari Turkiye’nin, GSMH ile ayni! Dunyanin her yerinde hava usleri var ve ayrica 9 tane ucak gemisine sahip. Bizde 200 kusur f-16 var adamlarda 100 yakin ki bunun yaninda, F-15 Eagle, F-18 Hornet, F-22 Raptor, B1 ve B2 bombardiman ucaklari vs vs daha aklima gelmeyen 100 lerce ucagi var. Salak salak konusmayin Allah’inizi severseniz. Anamizi sikerler isteseler. He tamam bizle bir savas yapsalar yillar surer kolay olmaz ama silah gucleri inanilmaz boyutta. Adamlar Marsa gidiyorlar biz hala cozemedigimiz bir suru problem var. Orada ayriuca ben uzun sure yasadim ve iman gucu onlardada var. zannediyorsunuzki dunyada vatansever birtek biziz! Dunyada en vatansever iki ulke saysaniz biri Turkiye ikincisi Amerika’dir. Yasamdan konusmayin. Adamlarin arabarlinin arkalarinda Tanri askerimizi korusun, sagsaglim geri gelsin gibi kurdele seklinde yapistirmalar hep gormek mumkun! Ben Turkiye’de bir defa bile boyle birsey gormedim. Ayrica bizdeki gibi her sportif faaliyetten once adamlar ellerine kalplerine koyup milli marslarini soyluyorlar. Ben bunlari yasadim ve zannetmeyin dunyanin krali biziz. Birakin su cahil cahil iman gucuymus muhabbetini. Iman miman islemiyor kardesim. Teknolojileri ucmus boyutta. Heriflerin simdi ellerinde birde laserle ucak vurabilen silahlar var. Biz neyini sikiyoruz Amerika’nin. Bir tane ulke adamlar saldirmaya curet bile edemez. Altina imzami atarim…

  • Serdardiyor ki:

09 Mayıs 2013, 17:52

1000′e yakin F-16 demek istedim!!! Bizde 9 tane tanker ucagi var adamlarda 250 kusur.

  • fikretdiyor ki:

07 Haziran 2013, 01:38

ya bi öerenmişiz canakale savaşını kazandık canakkale savaşını nası kazandık alman subayların yardımı oldu onlar olmasaydı nah kazanırdık iyi araştırın kulaktan dolma bilgilerle yorum yapmayın

  • mustafa12345diyor ki:

09 Haziran 2013, 00:53

arkadaşım amerikayı buraya taşıyacak değilya sadece Müslüman kardeşlerimizi parayla bize saldırtır bize gücü yetseydi şimdiye çoktan saldırırdı

CEVAPLA

  • türkiyediyor ki:

07 Eylül 2013, 21:31

🙂 amerikayı alıcakmışız bizim aldığımız şeylerin %90 ı abdnin abd isterse bütün uçaklarımızı devre dışı bırakır

CEVAPLA

  • asddsdiyor ki:

02 Nisan 2013, 18:50

akılsız

CEVAPLA

  • semihdiyor ki:

29 Nisan 2013, 17:26

amerikada sırf ucak bakımından 20 tane hayalet ucak tabiri ettigimiz b 2 sprit ucakları var bilmem kac tane ucak gemisi yani istek doğrultusunda boy ölcüşemeyiz dünya devi amerika şuanda osmanlı döneminde en güclü ordusu olan 1. di oda osmanlıydı şimdi teknoloji oda amerikada var saygılar.

CEVAPLA

  • Serdardiyor ki:

09 Mayıs 2013, 17:55

dogru soze ne denir. Ulkede cahil cok o yuzden bu yorumlari normal karsiliyorum. Bir internette ellerinde silahlari ve kac tane oldugunu arastirsalar, he hocam bunlar isteseler dunyayi sikerler derler ama ego problemi oldugu icin, bunlari anlamalari zor.

CEVAPLA

  1. emrah 30diyor ki:

30 Mart 2013, 17:08

selam aleyküm allah türkiyemizin yardım cısı olsun her tarafımız kaynıyorher an savaş kapıda gibibende acil olarak yerli üretimlerin hükümetimizce hızlandırılmasının tarafındanım israil ve iran bir birine girdi an amerika ve rusya mudahil olur türkiye ne yapcak düşündünüz mü ?süriye ortada türkiye olarak hangi ülke bize destek olur rusların akdenize acılma hayaleri bogazlarımızdaki ilgileri malum ciiddi olup uzun menzilli füzelerin ve tank ların üretimi cabuklaşması lazım bence 3 yıl içinde büyük bi harp kapıda türkiyenin kayıtsız kalmasıu zor bakın pkk bitecek ama israilin irana saldırmasına türkiye karışmıcak sanki gizli antlaşmalar var gibi iranda rusla cinin emrinde biz türk lerin türkiyenin ciddi el altından da olsa kendi güçlü silahlarımızı üretmemiz lazım gelir vatan sevgisi imandan dır şu anda iran rus cin itifakı var gizli gibi türkiye uyanık olmalı bazı olaylarda geç kalmıyalım adamlar füzeleri 5bin km de nokta atışı yapıyo dikkat istemedimiz halde büyük bir savaşın içinde kendimizi bula biliriz ki ahir zamanda 3 dünya savaşının olacagı islamı kaynaklarda geçiyor ne olur bu ecdadın bıraktıgı topraklara sahip cıkalım üretimleri hızlandıralım elimizden geldince milli olsun bikez 2500 km relik uzun menzilli cook füzemiz olsun ki caydırıcılımız artsın allah türkiyemizi korusun ezan lar susmasın bayragımız dalgalansın amin.

CEVAPLA

  1. şems aydemirdiyor ki:

30 Mart 2013, 16:57

selam aleyküm arkadaşlar ahir zaman ben şahsen türkiyenin cooook acil olarak uzun menzilli füze üretmesinin gerektini düşünüyorum en azından rusayayı vuracak derecede ama cook acil miili yerli üretimlerini hızlandırmalı dır sanki git gide 3 dünya harbine yaklaşıyoz gibi aniden yakalanmıyalım iran israilde uzun menzilli füzeler var ken türkiye coook acil olarak üretime geçmelii

CEVAPLA

  1. Ibrahim hollandadiyor ki:

17 Mart 2013, 01:34

Sevgili kardeslerim ben hollandada yasiyorum ismim ibrahim size anlatmak istedigim sey T.C nin hic de kucumsenmeyecek gizli bir nukleer gucu var.Misirdaki ozgurluk haraketlerinin basladigi zamandi Tv de ned 2 kanalinin teletex haberlerinde söyle kisa bir haber yaziyordu hatirladigim kadariyla alman kaynakli bir haberdi almanyanin soylemine gore eger hollanda ve belcikayi ikna ederlerse teslim etmeye Turkiyeyi de ikna edebileceklerini iddia ediyorlardi.burda vurgulanan sey ( nukleer silahlar yani atom bombasi!) bu haberin dogru olma ihtimali cok buyuk varsa zaten bunlar cok gizli ve anlasmalarla orda bulunuyordu bir zamanlar soguk savas zamaninda nato ulkelerini korumak ve rusyaya caydiricilik ustunlugu kurmakti ve bu bombalar o zamandan beri Tc de. Saygilar

CEVAPLA

  1. Aykut KÖSEdiyor ki:

08 Mart 2013, 23:10

Arkadaşlar ben de füzemiz olmadığı için üzülüyordum.Ama öğrendim ki ordumuzun elinde F-16′lardan atılabilen ve menzili tam 300 km yanlış değil üç yüz kilometre olan fuzelerden varmış.Zaten 300 km uzaktan ateşlenen fuze varsa düşmanın hava sahasına girmeden menziline girmeden pilotlarımız bunları ateşler.Amerikayı vuracak füzemiz olsa ne olur.Şu an uçaklarla Rusya’yı vurabilecek konumdayız.Rusya yıllardır neden bizi tehdit etmiyor sanuyorsunuz?

CEVAPLA

  • ergun koçdiyor ki:

12 Mart 2013, 13:22

umarım bu hava araclarındaki sistemin israil tarafından imal edildigini ve istenildiginde uydu aracılıgı ile işlemez konuma gewtirmelerini muhtemel oldugunu biliyrosunuzdur

CEVAPLA

  • cabbardiyor ki:

18 Nisan 2013, 17:30

atma ziyaaa!

İsrail hangi füzemizi imal etmiş? Yakında grip olduğunda bile İsrail yaptı diye yazarsın buraya. Bre cahil, biraz savunma teknolojileri oku!

CEVAPLA

  1. muratdiyor ki:

05 Mart 2013, 21:32

arkadaşlar kimse kusura bakmasın ve ülkemizi küçümsemesin erdoğan keyfinden dünyaya meydan okumuyor bu ülkenin atomuda var nükleeride artı unutmayın şanlı bir tarihi bu ülkeye 7 düvel saldırdı genede eyvallah etmedik herkes rahat olsun bu saatten sonrada hiç bişey olmaz devletimiz güçlüdür.

CEVAPLA

  1. Çağrıdiyor ki:

01 Mart 2013, 20:16

çok iyi ama yeterli değil ayrıca bukadar malzememiz varda niye kullanmıyoruz para candan daha mı değerlide

CEVAPLA

  1. huseyin özteldiyor ki:

21 Şubat 2013, 15:59

şu gördüğüm liste göğüs kabrtıcı ama tabi şahsi düşüncem iran 2500 k.m. menzilli füze yaptığını ilan ediyor tabi doğru ise acaba bizim füze menzilimiz ne kadar bilmiyorum affinıza siğinarak yazyorum KARDA yürüyeceksin ama izin belli olmiyacak acaba biz bu politikayımı yürütüyoruz onuda bilmiyorum bütün çalışanlarımıza başarılar diler halkımıza sevgi ve saygılarımı sunarım.

CEVAPLA

  1. serkandiyor ki:

20 Şubat 2013, 22:27

daha çok silah daha çok teknoloji lazım ve eğitim şart…

CEVAPLA

  1. yusufdiyor ki:

15 Şubat 2013, 00:38

arkadaşlar nedemişler sahipsiz vatan batmaya haktır sen sahip çıkarsan batmayacaktır onun için bizim gibiler bu ülkede olduktansonra yüreyimiz iman dolu oldukca türkiyeyi hiç kimse bizden alamayacaktır türkiye türklerindir ve hep öle kalacaktır

CEVAPLA

  1. alperendiyor ki:

07 Şubat 2013, 13:28

arkadaşlar füze menzilimiz çok kısa diyorsunuz bunu kolayca halledebiliriz bir motor tasarlarız olur bitir filistinde soba borusundan füze yapılorlar biz niye yapamayalım

CEVAPLA

  1. huseyin özteldiyor ki:

06 Şubat 2013, 17:42

komşu ülkelere göre bizim askeri gücümüz ne kadar üstün

CEVAPLA

  • cengiztepegozdiyor ki:

15 Şubat 2013, 14:36

maşallah dahada iyi güce sahip oluruz inşallah

CEVAPLA

  1. yilmazdiyor ki:

03 Şubat 2013, 16:21

yani sunu bilmeniz yeterli turkiyeyi fet etmek icin amerika. fransa. ingiltere. iran. israil birlesirse anca fet edebilirler oda cografi kosullardan dolayi yani butun sinir komsularimizi dusunun her tarafi daglarla cevrili sadece 6 gecis var bir tek istanbul avrupa yakasi gider hepsi okadar onun icinde kara kuvvetlerimiz cok guclu olmak zorundadir

CEVAPLA

  1. yilmazdiyor ki:

03 Şubat 2013, 16:17

bos konusuyorsunuz turkiye cografi konumdan cok sansli bi ulke fet edilmesi icin kendinin bes kati bir orduyla saldirilmasi lazim neden mustafa kemal zamaninda bu sinirlarda kaldik butun dunya wurdu silahimiz bile yoktu arkadaslar arastirip okumadan yorumlamayin lutfen

CEVAPLA

  1. enverdiyor ki:

28 Ocak 2013, 18:44

3 tarafımız deniz.uçak gemisi şart

CEVAPLA

  • cengiztepegozdiyor ki:

15 Şubat 2013, 14:40

evet uçak gemisi şart dogru söylüyorsun inşallah olacak şu andaki hedef o zaten

CEVAPLA

  • türkiyediyor ki:

07 Eylül 2013, 21:35

abd harici hangi ülkede uçak gemisi var uçak gemisine verceğimiz 4-5 milyarı borçlarımızı kapatmak için harcasak daha akıllıca ayrıca gemi bu bi torpido atar işi biter

CEVAPLA

  • türkiyediyor ki:

07 Eylül 2013, 21:36

yani deniz altından atar diyicektim

CEVAPLA

  1. Hamza Basdiyor ki:

28 Ocak 2013, 00:06

Cok az teknoligi var ! Bunlara kafamiz calismaz ama her seytanlaga caisir !!

CEVAPLA

  1. Fatih Mehmet ÜNSALdiyor ki:

19 Ocak 2013, 14:37

Başarı başaracağım diyenlerindir. Teknoloji her şeyi yense idi ABD her yerde başarılı olurdu. Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar. Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var. Dersen o yeterli

CEVAPLA

  1. muratdiyor ki:

13 Ocak 2013, 12:54

turkiyenin asker gucu kendini komsularina ve diger devletlere karsi koruyabilecek gucte degil kendi ucagini fuzelerini vs disardan alan bir ulke bagimsiz olamaz sunu diyebilirsiniz ki arkadasler turkiye kendi yerli ucagini uretiyormus kendi tankini uretiyormus bunlar daha test asamalarinda bunlarin tamamlanmasi yillari alabilir turkiye gercekten her konuda oldugu gibi savunma alaninda da ABD ye ve israile bagimli bir devlet

CEVAPLA

  1. Seyfi kullukdiyor ki:

12 Ocak 2013, 23:42

Bence az daha cok ve guclu olmamiz lazim cunku dunyanin gozu turkiyede hemde ucak yazilimlari bizim olmasi lazim bizden korkmalilar

CEVAPLA

  • cengiztepegozdiyor ki:

15 Şubat 2013, 14:43

yazılımları bozup yerli yazılım bizim zaten ne mühendislerimiz var yazılım sorun degil ki önemli olan üretmek inşallah geçde olsa bişiyler yapılıyor artık ilerisi iyi olacakallahın izniyle arkadaşlar

CEVAPLA

  1. cumadiyor ki:

03 Ocak 2013, 16:55

bence kazanamaz çükü?

CEVAPLA

  • eyüpdiyor ki:

06 Ocak 2013, 12:15

türkleri hic kimse yenemez cünkü bizde yürek

CEVAPLA

  1. eren yıldızdiyor ki:

15 Aralık 2012, 18:16

dediklerinizin hepsi olucak inşallah türk milleti imkansızları başaran bir millet dir yabancılar bize boşuna çılgın türkler demiyor

CEVAPLA

  1. ZAFERdiyor ki:

13 Aralık 2012, 18:09

Arkadaşlar hangi ordu elindeki mevcut silahlarını,sayısal olarak ve çeşitlilik olarak ulu orta yerde telafuz eder. hiç kimse değilmi? tabiki bizim ordumuzda burada verilen rakamlardan ibaret değil. elimizde yeterince silahımız var buna herkez yürekten inanabilir. bizim sorunumuz tüm silahlarımızı kendimizin,yani yüzde yüz yerli yapımı savaş silahlarına ve ekip manına ihtiyacımız var. her türlü silahımızı kendimiz imal ettiğimiz zaman,işte o zaman gerçek güç biziz ve gerçek güç bizim elimizde demek..

CEVAPLA

  • muratdiyor ki:

31 Aralık 2012, 00:48

her ülkenin platform sayısı bellidir, kozmik gizli birşey değil. ancak haberde geçen sayıların çoğu yanlış hemen hemen hepsinin düzeltilmesi gerekli.

ülkelerin askeri gücü salt platform sayısıyla belirlenmez. nitelikleri de önemlidir.

CEVAPLA

  1. ZAFERdiyor ki:

13 Aralık 2012, 18:07

Arkadaşlar hangi ordu elindeki mevcut silahlarını,sayısal olarak ve çeşitlilik olarak ulu orta yerde telafuz eder. hiç kimse değilmi? tabiki bizim ordumuzda burada verilen rakamlardan iberat değil. elimizde yeterince silahımız var buna herkez yürekten inanabilir. bizim sorunumuz tüm silahlarımızı yendimizin,yani yüzde yüz yerli yapımı savaş silahlarına ve ekip manına ihtiyacımız var. her türlü silahımızı kendimiz imal ettiğimiz zaman,işte o zaman gerçek güç biziz ve gerçek güç bizim elimizde demek..

CEVAPLA

  • ahmetdiyor ki:

13 Ocak 2013, 10:47

recep tayyip erdoganim

CEVAPLA

  1. beratdiyor ki:

13 Aralık 2012, 12:07

kimse kimseyi suçlamasın bence hep bir olup içimizdeki o.ç leri aradan kaldırıp askeriyi başa getirip ve baştakileride askeriyenin altına getirilim yolumuza devam edelim bunun için askeriye destekliyelim ki basa cıksınlar ve dedigi olabilsin simdi askeriye 1012de 5inci sıradadır hep emir alıyor iste busorun kalksın başımız asker olsun

CEVAPLA

  • hancerdiyor ki:

30 Aralık 2012, 13:41

işte senin gibilr yüzündendirki tüm silahlarımız kendimiz üretemiyok

CEVAPLA

  1. arslan yiğitdiyor ki:

13 Aralık 2012, 03:49

la gardaş buraya askerliğini yapmış adam cevap yazsın yok türkiye güçsüz savunma sanayisi gelişmemiş topu tüfeği az bunlarla bişi olmaz falan çanakkalede küçücük top bataryasıyla koskoca gemi batmadımı eskiden türkler savaşacağı düşmana az sayıda askerle gidip muharbeyi kazanmıyomuydu şimdi dış devletlerin türkiye hakkında tek tüşündükleri şey var ve korktukları türklerin bir tarihi ve oldukça fazla sayıda genç nüfusu var savaşabilecek asker sayısı orduda ne kadarsa sivildede o kadar ve tekrar çanakkaledeki gibi askerden hariç savaş çıkarsa eger halkında savaşın içinde olabileceğinden korkan dış devletler var ben askerliğimi gezerek yaptım yanı mühimmat dağıtarak türkiyenin benim gördüğüm kadarıyla az bi silahı yok sağdan soldan duyduğunuz uydurma laflarla milletin kafasını karıştırmayın arkadaşlar türkiye şuan savunma sanayi ve ekonomide en güçlü 5 devlet arasında yer alıyor bunu ne bı akp li ne bi chp li ne bi mhp li sölüyo bunu nato ve birleşmiş milletler de onaylıyo onun için fazla söze gerek yok bir türk dünyaya bedel demiş eskiler doğru sölemişler…

CEVAPLA

  • türkiyediyor ki:

07 Eylül 2013, 21:40

:)) sen ne uydurmuşsun gitmişsin çanakkaleyi karıştırmışsın o zamanın şartları öyleydi şimdi artık asker gücü yüzde 20lere indi artık tank füze ve hava savaşları oluyor ayrıca dünynın en kötü hava savunmasına sahipiz ordada uydurmuşsun türkiyenin hava savunma sistemini say 1 adet söyle görelim

CEVAPLA

  1. misafirdiyor ki:

13 Aralık 2012, 00:33

bu sayılar gerçekten az fakat bilmediğimiz bi okadar daha savaş sistemi var ancak ekonomimiz düşük olduğundan kaynaklanıyor bunlar yani kendi savaş sistemimii üretemediğimizden bu yıl ekonomi gsmh (gayri safi milli hasıla) 90 milyar 319 milyon olarak belirlendi yni bu teknolojik savaş sistemini geliştirmek için mükemmel bir şekilde ekonomi olması gerekli bugün enerji de çokönemli taner yıldız kaya gazı üretmek için çabalıyor yni maksat dışa bağımlılığı azaltmak ha buda çok güzel ama bu çok uzun bir zaman zarfında yer alır ancak ben söyleyim böyle hükumeti biz zor buluruz ha allah recep tayyyip erdoğandan razı olsun yeterince emek sarfediyolar ama biz bunların karşılığını görmek istiyoruz allah devletimize milletimize zeval vermesin

CEVAPLA

  1. ferzandiyor ki:

08 Aralık 2012, 23:25

arkadaşlar biz bu rakamlarla hiçbişey olmayız.türkiyenin dünyadaki siyasi gücü ise amerikanın türkiyenin yanında olmasından dolayıdır.kim amerikaya karşı çıkabilirki.ama artık devir değişti.çin rusya amerika iran hindistan pakistan israil gibi devletler hiçbir zaman birbirleriyle savaşmazlar.çünkü hepsinde nükleer güç ve atom bombaları var.bunlar savaşırsa bu bombalarından dünyada ekosistem falan hiçbirşey kalmazdı.türkiye siyasette kendini çok güçlü görebilir.öylede.ama amerika ve nato türkiyenin yanından çekilirse iran direk bizleri yokeder.bunun için asker bile yollamazlar.direk üstümüze uzun menzilli füzeler yağar.ama amerika ve natonun türkiyenin yanından ayrılma gibi bir şansı yok çünkü türkiyenin stratejik konumu bence dünyada 1 numara ve türkiye dünyada ekonomisi 2. gelişen ülke ve kimse türkiye yanından çekilsin istemez ama türkiye dünya siyasetinde olması gereken yerde değil

CEVAPLA

  1. leon of TURK’Sdiyor ki:

06 Aralık 2012, 16:29

unutmayınki biz bu çoğrafyada yaklaşık 1000 yıldır varız ve Allahın izniyle kıyamete kadar bizim olucak unutmayınki bir türk için silah olmadanda olur çünkü o kendini allaha emanet etmiştir ve ona güvenmiştir allah bize yardım etsin bizdeki bu din ve vatan aşkı olduğu sürece karşımızda allahın izniyle kimse duramaz unutmayın:

:::::::::::BİR TÜRK DÜNYALARA BEDELDİR::::::::::::

CEVAPLA

  1. candiyor ki:

28 Kasım 2012, 14:30

aşağıdakiler türkiyenin savaş araçları

CEVAPLA

  1. candiyor ki:

28 Kasım 2012, 14:28

Asker sayısı: 612.900

Uçak sayısı: 1940

Tank sayısı: 4300

Yerdeki silah sistemi: 69.774

Deniz araçları: 265

Topçu sistemleri: 1838

Denizaltı: 16

Fırkateyn: 19

Mayın avlama gemisi: 20

CEVAPLA

  • burakdiyor ki:

02 Temmuz 2013, 01:41

İşte en doğru söyleyen bu arkadaş

CEVAPLA

  1. salihdiyor ki:

25 Kasım 2012, 21:29

turkıyeyı almak kolay olsaydı sımdıye kadar yuzlerce ulke buryayıo almstı demıkı hıc bı ulke buna cesaret edmemıs kı bızde gucumuz kucuk gormeyelım arkadaslar…

CEVAPLA

  • Ömerdiyor ki:

26 Aralık 2012, 21:37

Sana katılıyorum biz bir avuç insanla kurtuluş şavaşı vermişiz ve yıne savaş çıksa canımızı bu uğurda feda ederiz ama onlarda o cesaret yok turk olmanın özelliklerinden bırtanesıde bu işte.

CEVAPLA

  1. Muhammeddiyor ki:

15 Kasım 2012, 04:36

Vallahi bence bizim cok az ucak gemi yani herseyimiz zayif… Bizim sadece askerimiz bol ama ne savas gemimiz ne yeterince F 16 var arkadaslarin dedigi gibi biz en fazla komsu ülkelernen savasiriz baska hic kimseynen cünkü bizim füzeler o kadar gidiyor russia iran 2000 bin km bizimkilr 250 km ben daha nedigm israile. Savassak inanki 1 tane F 16 kaldirtmas bize hepsini vurur cok zayifiz ve inanin bizim gizli hicbirseyimiz yok

CEVAPLA

  • gokhandiyor ki:

26 Mart 2013, 16:42

arkadas yanılıyıyorsun sen hıc ıstanbuldakı hava saldırı bataryalarını duydunmu mesala bunlar hep gızlı olanlar nukleer sılah hıc bılınmıyo ama herkes turkıyede buyuk sılahlar oldugunu bılıyıyo nukleer sılah vars amenzıl olmak zorunda bu kadar acık ıste

CEVAPLA

  • Yigitdiyor ki:

31 Mart 2013, 01:09

arkadaslar ulkemizin 1000-1500m menzilli fuzeleri var Ankaradaki hava muzesinde gordum Turkiyeyi guccsuz sanmayin diger ulkeler gucunu gosteriyor ama ulkemiz gostermiyor. Allah ulkemizi korusun

CEVAPLA

  1. Huseyin53diyor ki:

14 Kasım 2012, 02:25

Arkadaşlar vatana ihaneti idamla cezalandırmamız lazım ,bu ülke için birşler yapanıda ödüllendirmemiz Lazım.Bu ülke ancak böyle kalkınır. Karakolumuz basıldığında haberim yoktu (golf Oynayan) komutan istemiyoruz

CEVAPLA

  1. onrdiyor ki:

02 Kasım 2012, 19:20

valla ıman gucu v.s lerle kalırsak ezılıp gıderız + ne kadar az savaş uçağımız var 370 kaddafının bıle 600 uçağı vardı surıye tr savasırsa nolur cevabı ıse surıyeyı 1 gunde alırız dıyenler var (tam tersi)
turkıyenın 200 hava savunma sıstemı var (ucak v.s saldırılarına karsı surıyenın ıse +4000 fark ortada o yuzden once arastırın sonra yazı yazın

CEVAPLA

  • abdullahdiyor ki:

22 Ocak 2013, 14:52

arkadasım o yuzdenmı israillin ucakları suriyenin mıllet meclısının ustunden geciyor benı guldurme tamam katılıyorumiman gücü vs vs seylere kalmmamız lazım ama turkıyeyıde kucumseme suanda jüpiter adlı 84 veya 94 kadar atom bombası oldugunu bıl

CEVAPLA

  1. burhandiyor ki:

30 Ekim 2012, 04:08

abiler ben 13 yaşında bir orta okul öğrencisiyim bunlara kafam ermez ama şuna iyi erer onların topu silahı mermisi askeri gücü varsa bizimde bayrağımız imanımız ibadetimiz bide korku bilmez askerimiz insanımız vardır.!

CEVAPLA

  • emrediyor ki:

01 Ocak 2013, 13:15

Bu zamanda artık insan gücü deil teknoloji devreye girer.
insansiz savaş uçakları ve büyük menzilli roketlerle bu güçlü ülkeler türklerin (asyadaki avrasyadaki ve avrupadaki) soyunu tüketebilir hemde birkaç bomba ile bunları yapabilirler.
örnek verelim.Rusyadaki vakum diye adlandırılan bir bomba nükleer ve atom bombalarından dört kat daha etkili bu bomba atıldığı yeri sanki asfalt atmışlar gibi dümdüz edip ezip geçiyor.bomba iki aşamalı infilak ediyor.Bu bomba mıtnatıs özelliği ile etrafındaki şarapnel parçalarını çekiyor ve ilk patlama meydana geliyor ikinci patlama ise çok büyük bulunduğu ortamı dümdüz edip cehennem alanına çeviriyor. Bombada herhangi bir nükleer ve radyoaktif etki bulunmadığı için satılması yasalta değil yani anlayacağınız çok geç kaldık.

CEVAPLA

  1. saiddiyor ki:

23 Ekim 2012, 18:18

benen çok 290 blackhawk’a güldüm =)) anlayan anlamıştır

CEVAPLA

  1. suleyman yanmazdiyor ki:

16 Ekim 2012, 12:11

verılen rakamları gordum sayıların az oldugunu dusunuyorum ozellıkle savas gemısı denız altı ve savas helıkopterlerı. bu rakamlarla bu cografyada caydırıcı olmak yeterlı derecede olmaz sılah gucumuzu dahada artırmak ve ozellıkle kendımız uretmek zorunda olmalıyız hemde her parcasına kadar.bakın ırana 2500km menzıllı fuzeler yaptı herkese meydan okuyor ve tehtıt edıyor bızım fuzelerımızın menzılı ıse en fazla 250km en kısa zamanda bunu duzeltmek mıllı bır gorev olmalı .aynı zamanda son donemkı calısmalar ıse umut verıcı

CEVAPLA

  1. efecandiyor ki:

12 Ekim 2012, 22:18

hepimiz kardeşiz

CEVAPLA

  • giresundiyor ki:

22 Ocak 2013, 20:40

Seni kandırmışlar.Hele bir yanlızkal bakalım kardeşmiyiz?Yoksa bir kaşık sudamı boğuyorlar?Türk ün Türk den başka kardeşi ve dostu yoktur.

CEVAPLA

  1. Sezgindiyor ki:

12 Ekim 2012, 08:19

bu kadar savaş uçakları satın almamıza ne gerek var sayın başbakan izin vermiyor ki bakalım biz kendi uçağımızı kendimiz yapabiliyor muyuz ama biz habire amerikadan alıyoruz

CEVAPLA

  1. alexdiyor ki:

09 Ekim 2012, 18:44

akılcı davranmak lazım

CEVAPLA

  • burhandiyor ki:

30 Ekim 2012, 04:09

onlardan mı korkacağız

CEVAPLA

  1. sinan bozdagdiyor ki:

07 Ekim 2012, 18:53

merhaba arkadaslar. kurtulus savasimizi unutmayalim. demir yumruk olmak icin. önce vatan hayinlerini temizlemek lazm. cunki biz TÜRKLERI savasla yikamazlar. bunu dusmanlarda biliyor. bizleri icden yikmaya calisiyorlar…ucak, gemi zirhli araclar bunun gibi vesayri seyler bu yukaridaki sayilar bence yeterli deyil. bunun 50 kati 100 kati olmali. DÜNYANIN Demir yumruvu olmak icin…

CEVAPLA

  1. salih kotdiyor ki:

06 Ekim 2012, 20:33

bu turkiyenin gucunun 10 1ridir asker sayısı olarak 10 milyon asker cikara bilir hepmiz askeriz her an savasa hazırız kım olursa olsun turk cumhurıyetınde yasaya n herkes bunu milsin yanlıs dusunceleree yol vermeyelim lakin hepimiz kardesiz bunuda bilelim hadi guzel bir gelecek icin hep beraber umuz umuza birbirimizi haklarını koruyalım kardeslerim

CEVAPLA

  1. EROL KILICdiyor ki:

05 Ekim 2012, 21:09

Eger güclü olsaydik bu serefsileri bitirirdik ve bukadar yüksek rutbeli askerler icerde olmazlar. yoksa yaniliyormuyum?
Genede güclü oldugumuzu zanediyorum.
Allah hepimizi korusun.

CEVAPLA

  • vatanseverdiyor ki:

11 Haziran 2013, 17:10

Yanlışsın. Askerin içindeki satılmıs ve 1982 den beri askeriyede yanlıs kisiler temizlendi. dahada temizlenmeye calısılıyor

CEVAPLA

  1. ahmettdiyor ki:

02 Ekim 2012, 17:37

bizim ordumuz dünyanın en güçlü 9. ordusudur hiçde küçümsenecek bir devlet değiliz bazı arkadaşlar diyorki o zaman nie pkk yı yenemiyoruz çünkü onlar bir yerde durmuyorlar sürekli hareket halindeler dağlarda mağaralarda yaşıyorlar sebep bu yorumda kendi develtini küçümseyerek yazanlar var onlar küçümsemeye devam etsinler artık herşeyimiz milli olacak inanmayanlar projelere baksın ve milli gemimiz yapıldı bile

CEVAPLA

  1. sinan olgundiyor ki:

01 Ekim 2012, 13:52

kim diyor jet uçağımız bu kadar diye arkadaşlar sadece mürtetde 260 tanesi var hiçkontak açmamış desem yeridir askerlik yapanlar bilirler tmk diye birşey vardır 187 kişilik birlikte tmk da sadece 57 kişi vardır buda aynı şey pkk konusuna gelince dünyadaki en zor şavaş neye karşı savaştığının bilmemektir gündüzleri kardeş geceleri kalleş politikası gibi biz sadece dağdakilerle değil yanı sıra 13 ekonomiyle birden savaşıyoruz biliyoruz sanırım dağdakiler sorun değil sonra kürt kardeşler uyandı artık pkk nın nasıl birşey olduğunu onlarda biliyor buda bitecek bitmemesinin tek sebebi sadece türkiyenin doğıusundaki enerji potansiyelini türkiyeye kullandırtmak istememeleri bride şerefsiz yahudi halkı var vadedilmiş toğraklar meselesi ama andolsunki onları o topraklara gömeceğiz son gelişmelerin bazıları gün yüzüne çıktı arkadaşlar türkyenin yeni projeleri çok ses getirdi bazı sanayilerde 20 yılda yapılamıyacak şeyleri 1 yıla sığdırıyoruz yazlılım alanında gerçekten dünyada birinciyiz bunlarda yakında çıkacak göreceksiniz tahminen 10 yıl sonra hiç bir bağımlılşığımız kalmayacak savunmada savaş gemilerini bu kadar kafaya takmayın sadece amerikada 12 adet var onun dışında 7 ülkede birer adet ve eskiteknoloji savaş gemisi o kadar önemli birşey değil türkiye zaten yüzen bir uçak gemisi istediğimiz körfeze sahile boğaza yakınız bizim için öncelikli birşey değil birde söylemek istediğim şey geleceğin savaşlarında ordumuz hazırlanıyor biliyorsunuzki süper devletler siber savaşlar için bütçeler ayırmış durumda izinsiz girişler savaş sebebi sayacaklarını söylüyorlar demekki çok önemli şeyleri başarabiliyoruz türkiye dünyadaki her ülke için en üst düzey bir tehdittir bunu iyi anlamdada kullanabiliriz ve dünyanın 6 büyük ordusudur karadenize yada egeye yada marmaraya girmiş bir savaş gemisini altetmek türkiye için hiçte zor değil bunuda biliyorum edünyanın en gelişmiş savaş gemisini koruyan 18 adet f18 ve 13 tane ateşlemeye hazır sistem var bunu kendi karasularımaızda altetmek o kadar zor omasa gerek gözümüzde okara büyütmeyelim bu savaş gemilerini amerikanın 20000 adet uçağının olduğunu söylemiş kardeşimin biriside amerika 1 dünya savaşında (ROKOFELLER) ailesini hepimiz biliriz dünya bu aileye hizmet eder 1 dünya savaşında bile merkez bankası kasasına 100 milyar dolar para koymayı başarmış emperyalist bir millettir amerika sadece kan emer bzie bile dost görünüp arkadadan vurur o yüzden türkiye olarak uyanık olmak zorundayız gün gelecek pkkda bitecek yabhudilerin dünya üzerindeki hakimiyetide bitecek dünya savaşlarını çıkartan metaryalist felsefeyi savunan zavllılarında gücü tükenecek dünyayı 6000 yüz yıl adaletle yönetmiş türk milleti yeniden asalatiyle iş başında gelecek Allah sizlere uzun ömürler versin bizim başka yaşayabileceğimiz bir yer yok bunu biliyoruz o yüzden sahip çıkmalıyız ve hiçte küçümsenmeyecek bri gücüz emin olun yazılı envanterlere inanmam ben türk insanı ne savaşlarda destanlar yazmıştır katılıyorum ben 278 kg topu sırtlayıp çanakkale zaferinikazanmamızı sağlayan seyyit onbaşı gibi nice kahramanlarımız var bizim yeterki damarımıza basmasınlar birde inanç ve düşünce özgürlüğü konusundaki eksikliklerimizi vurgulamak istiyorum 9000 hastaya bir doktorun düştüğü ülkede 8000 kişiye bir atatürk büstü düşüyor biraz zoraki diretmelerle karşı karşıyayız içimize zaten 1914 ten sonra nifak tohumlarınız sağlam birşekilde ekmişler 2012 oldu hala temizleyemedik görüyorsunzu işte (gizlibilgi)CİA 100 yıldır benim yönettiğim türk ordusu osmanlı torunlarının eline tekrardan geçiyor demiştir demekki bu ülkede birilerini kanatacak çok güzael gelişmeler oluyor demokrasi özgürlük ve laiklik derken birbirimizi yıpratmayalım bunların hepsinin safsata olduğunu hepimiz mantıklı düşündüğümüzde biliyoruz aslında yahudi ermenikökenli ordu mensuplarını içimizden atmayı başarabilirsek daha çok şeydeğişecek sözde pkk lı milletvekilleri var birde onlarında sonu yaklaşıyor merak etmeyin mecliste bulunan vekillerde sizlere isimler saysam araştırsanız soylarının kesinlikle ermeni olduğunu göreceksiniz daha binlercesi bu ve bunun gibi şimdilik bu kadar yeter budada fikir paylaşımı yapalım birbirimizle atışmayalım biz briiz biz tekiz biz türk milletiyiz renklerimiz diye nitelendirdiklerimiz incitmek için değilde bilgi için olsu bilgi ışık gibirid paylaşıldıkça artar değilmi sürçülisan eddiysek affola kardeşler

CEVAPLA

  • tufandiyor ki:

05 Ekim 2012, 08:08

hersey vatan ıcın gerekırse canımızı seve seve verırız bugun desınler gel seve seve olume gıderız turkun gucunu birgin herkez görecek

CEVAPLA

  1. sinan olgundiyor ki:

30 Eylül 2012, 18:00

arkadaşın sözüne katılıyorum gizli projelerimizi asla gösteremeyzi biz dünya varolduğundan buyana dünyanın kalbinin atttığı tek yet türkiye hem strateji hemde düşmanlarımız açısından yok edilmek istenen yegane bir toplumuz ama yukarıda yazılı sistemler hakkında bişiy söylemek istemiyorum ama türkiyenin silah sanayı olarak dönüşebilenleriyle birlikte 30 yıl durmadan savaşabilecek güce sahip olduğunu söyleyebilirim saygılar sunuyorm dünyanın çeşitliyerlerinde atom bombası denemesi bile yaptık bu gizlibilgi
saygılar

CEVAPLA

  1. zaferdiyor ki:

23 Eylül 2012, 14:26

biz saglam bir ordu ve cok cesit silahlara sahip olsaydik serefsiz terör örgütünü coktan yok edeerdik.ben okadar güclü oldugumuzu düsünmüyorum umarim yanlis düsü nüyorumdur

CEVAPLA

  • türkiyediyor ki:

07 Eylül 2013, 21:43

tabikide yanlış düşünüyorsun dünyanın son teklonolijisi olsa bile yok olmazlar çünkü bunlar halktan insanlar şehirlerde rahatça gezebiliyorlar bunlar aynı bir virüs gibi çaresi bulunamamış bi virüs sürekli yayılıyor ve dağlra çıkıp savaşıyorlar

CEVAPLA

  • ademdiyor ki:

06 Ekim 2013, 19:31

Abd afganistanda talibani bitiremedi son teknolojosi vsr

CEVAPLA

  1. ALİdiyor ki:

14 Eylül 2012, 14:29

O UÇAKLARI KULLANANLAR VE TERÖRE BOMBALARI ATANLAR HZ.MUHAMMEDİN ÇOCUKLARI ALLAH ONLARI KORUSUN VE YARDIM ETSİN.ÇÜNKÜ TÜRKÜN GÜCÜ VE İNANCI HER ŞEYİN ÜSTÜNDE TOPRAK. BAYRAK.KİTAP NAMUSTUR.

CEVAPLA

  1. (;(;diyor ki:

13 Eylül 2012, 14:25

Bide gizli işlerimiz var bunla sınırlısanmayın 😀

CEVAPLA

  1. cuneytdiyor ki:

10 Eylül 2012, 14:50

A.B.D. Ordusun da Toplam 20 bin Savas Ucagi Vardir, Türk Ordusun da bu sayi 120 dir.

CEVAPLA

  • ahmetdiyor ki:

15 Ekim 2012, 22:44

cüneyt bey amarikanin savas ucak sayisi yaklasik 5000 adet.saygilar

CEVAPLA

  • ahmetdiyor ki:

13 Ocak 2013, 10:58

ABD den korkumuz yoktur cunyt kardes

CEVAPLA

  • türkiyediyor ki:

07 Eylül 2013, 21:45

:DDD la olm türkiyede 2 bin tane uçak vardır bunların çoğunluğı f-16 dır la 120 olsa türkiyeyi at çöpe gitsin nerden duydun sen 120 diye

CEVAPLA

  1. serhatdiyor ki:

08 Eylül 2012, 23:23

beyler burda verilen bilgiler tam anlamıyla fiyasko olmuş bu rakamlar ordumuzun sadece dörtte üçü eder,bugun ordumuzun elinde buna kımse ınanmasada onemlı olçüde nukleer guç var ve askeri nufusumuz çok kalabalık. yaptıgınız yorumlardan şu anlaşılıyorkı kendı ulkenızın gucunu bıle goremıyosunuz.. çok yazık bız kazma kurekle bu vatanı bızlere mıras bırakan bır neslın devamıyızık bu kadar ezik olmayın… yumruğunu sıkamayan kımseye vuramaz….

CEVAPLA

  1. mithatdiyor ki:

01 Eylül 2012, 05:06

bence koruyacağına inanmıyorum uçak sayımız az gelişmiş silahlarımız yok bence diğer ülkelerin eskilerini kullanacağımızakendimiz daha iyilerini yapmalıyız bura türkiye herkezin gözü bizde işşallah kendi ülkemizdaha iyilerini yapar sonra ah çekmeyiz işşallah bizz türkiye cumhuriyetiyiz…

CEVAPLA

  1. mustafadiyor ki:

29 Ağustos 2012, 13:13

bukadar gücü türkiye neden düşmanlarına karşı kullanamıyor ve boş dağları bombalayıp milletin cebinden ek külfet çıkıyor

CEVAPLA

  1. ademdiyor ki:

22 Ağustos 2012, 21:06

bence eksik var mesala uçak gemisi

CEVAPLA

  • ademdiyor ki:

13 Ocak 2013, 11:01

oda yapiliyor adem hepsi recep tayyip erdoganin sayesinde

CEVAPLA

  1. kurmaydiyor ki:

18 Ağustos 2012, 15:55

bu bunlar ile sinirli değil arkadaşlar bu bu kadar, buyuk bir ordu ile bu kadar araç kulllandigimizi hiç biriniz düşünmediniz değilmi? tabiki bu kadar değil rahat olurn, 🙂

CEVAPLA

  1. Eyüpdiyor ki:

05 Ağustos 2012, 14:06

Yalnız savaşlar artıkteknolojik silahlarlan değil bioloji savaşlar devam ediyor örnek önce kuş gıribi denilip bütün tavukları ve kuşları ortadan kaldırdılar arkasından kırım
Kongo adında bir virüs saldılar kenelerle doğaya tabi bu keneleri toplayacak artık ne tavuk var nebir kuş tabi bu virüsün pan zehirini önceden hazırlıyorlar sonra bir aşısını bulduk diye ülkemize yüksek maliyetlerle satmak bu zamansüre zarfında kaç tane insanımız hayatını kaybeder allah bilir onun için savaşın bu boyutunuda iyi görmeli ve bizimde bilim adamlarımız bu yönde hazırlıklı olmalı
Buolayda sayın başbakanımız Recep tayyip Erdoğan’dan Allah razı olsun bu konuda bir hata yapmadı Allah başımızdan eksik etmesin çok büyük bir lider

CEVAPLA

  1. Eyüpdiyor ki:

05 Ağustos 2012, 13:27

Düşmanın elinde ne olduğunu bilemediğimiz için Allah korusun biz bir savaşa girsek bize dış bileyen bir çok devlet var onlara karşı kendi savunmamızı en üst noktaya taşımamız lazım bûtün gücümüzü ileri sistemlerle donatmamiz lazım yazılımlar kendimize ait olmalı düşen uçağımızın yazılımı bize ait olmadığı için bizin radar denememizi istemeyip sistemi kapattılar yazılımlar bizim olsun birdaha jetlerimiz düşmesin

CEVAPLA

  1. serhatdiyor ki:

02 Ağustos 2012, 17:23

Savaş güzel bir şey değil ama dinsiz ve sapkın milletlerin kölesi olmak onlarca yıl geriye gitmek helede halkına her türlü tecavüzün yapıldığını görmek bunları düşününce insan atom bombasını ve kimyasal silahları düşünmekten alıkoyamıyor.Şu anki , savaş, al, sömür bazlı savaş oyunları tamamıyla güçlü bir ekonimi ve hemen akabinde güçlü bir orduya dayanıyor tıbkı geçmiş çağlardaki gerçek imparatorlukların süregeldiği mantık gibi Fazla söze gerek yok sadece kıbrıs adası büyüklüğünde 3 5 mil.luk bir devlet uzay çağına hepimizden önce varabilse ki tek bir tıkla elektromanyetik dalgalarla ki şu an bile test aşamasında dünyanın geri kalanına egemen olabilir 200.000.000.000 luk et komando yığınını sadce ozunu biraz daha ısıtmaktan başka bir halta bile yaramaz.

CEVAPLA

  1. mesutdiyor ki:

30 Temmuz 2012, 11:21

arkadaşlar yukarda belirtilen silahları küçümsemeyin bu silahlar çok şey yapar hele insanda vatan sevgisi ve birazda iman varsa ..ayrıca hava kuvvetimiz ve deniz kuvvetimizde dünyada sayılı güç unutmayın zaten kara güçünü yazmaya bile gerek yok bildim kadarıyla 16 deniz altı 19 fırkateynimiz var bunlar büyük güçaraştırın saygılar…

CEVAPLA

  1. emre demirdiyor ki:

27 Temmuz 2012, 22:39

koskaca turkiye’nin tankı,ucagı,donanma gemileri bu kadarmı :O ???
sayılar inanılmaz az!

CEVAPLA

  • adiyamandiyor ki:

13 Ocak 2013, 11:05

daha ne olacaktiya

CEVAPLA

  1. Erhandiyor ki:

15 Temmuz 2012, 05:12

Arkadaşlar iş savaşa dayandimi evvel allah bu vatan için ölüme gideriz.Ancak zaman teknolojı zamani adamlar oturduğu yerden bir düğmeye basıyor kahvesini yudumlarken.
Bence savaş gücüne daha fazla büççe ayrılsın tüm ülkeler üstümüze oynarken bu muhumbatla savaşa girersek vay halimize.
F16 dediğimiz elimizdeki en iyi savaş uçağimiz bile 1976 model oysa adamlar 2013 model uçaklarını bıle şimdiden tasarlayıp yapmaya başlamiş serçe ile bmw kapişirmi gerçeçi olalim.
Bana göre yukurıdakı tüm sayıların en azi 1000 olmali özellikle savaş uçaklari 2500 en az diğer ülkelerin uçak sayısına bakın bızım sayımız sıze komik gelecektir.
Ayrica atom bonbasi yapmamiz lazim bügün irana savaş açamiyorsalar sebebi atom bombasi olmasidir.
Allah ordumuza zeval vermesin…

CEVAPLA

  1. ENSARdiyor ki:

13 Temmuz 2012, 14:08

ben de merak ettim güzel ülkemin askeri gücünü belkide gercek sayılar bunlar deyildir ben öyle olmasını isterim daha dogrusu keşke binlerce engelişmiş ucaklarımız füzelerimiz tank top larımız olsa ne yakşmaz bu şanlı orduma inş hepsine sahip oluruz allah devletimize ve ordumuza güç versin

CEVAPLA

  1. hamzadiyor ki:

07 Temmuz 2012, 17:27

savas eskıden sıtrajı ve guce ve kararlılıga dayanıklıydı gecmıste tarıh yazdık evet ama sunuda unutmayalımkı karsımızdakı devletlerın askerlerı neden catıstıklarını bılmeden ve bır partı eylenırken alkolu bırsekılde toplanarak getırılmıs lerdır ve cogu sılah bıle bılmezdıler sımdıkı zamana gelırsek dunyada soguk savas vardır ve bu uzun zamandır devam etmektedır bu soguk savası sıcaga cevırmek demek dunyanın sonunu getıre bılır su 5 ulke savasa gırerse dunyanın sonu gelır 1 AMERİKA 2 RUSYA 3 İRAN 4 CİN 5 ALMANYA bunun dısındakı ulkeler pıyon gorevı gormekteler acı ama gercek budur bız savasa gırersek nereye ve ne yonlu olacagı bızım cıkıs ve batıs konumumuza getırır arkadaslar ne ucak bakımından nede nukler bakımından nede dıyerlerı bakımından kendımızı savunmaktan baska bırsey yapamayız bunu bılmeklazım surıye konusuna gelınce RUSYA VEYA CIN BIRINDEN BIRI DESTEKLEMEYI VAZ gecerse eyer o zaman gırıle bılır ama suanda gırersek bızım ıcın cok kotu olur nedenıde ısrayıl ve amerıkanın bızı destekleyıp desteklemıcnı bılmıyoruz amerıka bır oyle konusuyor bır boyle bana gore amerıkadan bıze dost olmaz ama bunu kendımıze ılan edersek dusman olacagı kesın dır o yuzden sesımızı cıkarmıyoruz ama sımdılık bence ucamızın nasıl ve ne nıyetle dusuruldugu kesınlesmelı ve tazmınat ve ozur dılenmelı onun dısında savasmı asla surıyeyı 1 haftada ele gecırız bunun kımsenın supesı olmasın ama dıyer ulkeler yardım etmese ya ederse ıste savas sırtımıza bıcak olur benım dusuncem bu saygılarımla hamza….

CEVAPLA

  1. lemi atkılıkdiyor ki:

01 Temmuz 2012, 06:51

ordu gücümüz ve silahgücümüz dünya 3.sü aselsandaki gelişmeler sürekli daha ne olsun herkesi yeneriz işlerimize abd rusya iran gibi gaz verenler karışmasa dünyaya yeteriz evelAllah..ahbirde.

-/-

4. Sabahattin Önkibar

Aydınlık Gazetesi, 2.8.2017

Türkiye 2019’da savaşa böyle girecek!

Baskın bir erken seçim olmazsa 2019 Mart’ında mahalli genel seçimler var.

Söyleyin bu seçimde iktidar referandumdaki gibi İstanbul ile Ankara’yı kaybederse ne olur?

Kasım’daki büyük seçimi yani Cumhurbaşkanlığını kaybedeceğinin ilanı olur.

Eğer 2019 Mart sonunda böyle bir sonuç alınır ve yaz sonunda Cumhurbaşkanlığı adaylarının ortaya çıkması ile defalarca yaptırılacak kamuoyu araştırmalarında mevcut yönetimin gideceği mutlak olarak anlaşılırsa, işte o an Türkiye’nin savaşa girme ihtimali gündeme gelecektir.

KİMİNLE SAVAŞ MI?

Niye mi?

Kaybedileceği kesin olan seçimi ertelemek için!

Malum savaş durumunda yasal olarak seçim pekala erteleniyor ki geçtiğimiz referandumda bilinen tavırlar sergileyen Yüksek Seçim Kurulu böyle bir tabloda bu kararı anında verecektir.

Peki kiminle savaş mı?

Ondan kolayı ne var!

Nasılsa düşman bulmakta sıkıntı yok, her yanımız onlarla dolu!

Yok Ege’deki 18 adamızın gaspını bahane edip Yunan’a harp ilan edemezler zira ABD ile AB’den korkarlar.

YUNAN DEĞİL, SURİYE-IRAK!

Muhtemelen Suriye ve K.Irak bağlamında bir harekat gündeme gelir.

Mesela oralardan atılacak ve can kayıplarına sebep olacak bir kaç füze savaş sebebi sayılıp Türk ordusu güneyimizdeki sınırı geçebilir.

Keza PKK, Allah korusun metropollerde bombalar patlatıp katliamlar yaparsa Kandil veya Sincar’daki PKK üslerine kolordu seviyesinde çıkarmalar yapılabilir ki bunun adı da elbette savaştır.

Keza PYD bağlamında da benzer adımlar atılabilir.

AMAÇ SEÇİMİ ERTELEMEK

İşte bütün bunlar seçimi erteletir.

Reklamdan sonra devam ediyor

Kamuoyu ve ahali yemez demeyin, medya ellerinde, her türlü algıyı oluştururlar.

Savaş başlatılır ve onun yarattığı sonuçlarla iklim ters-yüz edilmeye çalışılır.

Sakın dış dünya’nın tepkisi şu bu demeyin, can telaşında olan iktidar onları değil o gün, bugün bile zerre umursamıyor.

ERTESİ GÜN KORKUSU

Söylemek istediğimiz şudur:

Türkiye’de iktidar değişimi asla ve kat’a ellerde çiçeklerle olmayacak, niye mi?

Devretmenin ertesi günü var da ondan!

Türkiye’yi uzun yıllardır yönetenler, iktidarı kaybettikleri an hesaba çekileceğini biliyor.

Öyle olduğu için de her şeyi göze alabilirler.

Evet AKP yaptığı bunca yıkım sonrasında gitmeden önce de böyle bir tehdidi vadediyor.

Dilerim bu satırlarım benim paranoyalarım olur.

HESAP VERMEMEK İÇİN

Lakin endişeliyim zira mevcut iktidar iradesinin hesap vermeme adına gözünü karartacağını düşünüyorum.

Kuşkusuz bu tabloyu aşmanın yolu elbette sokak değil zira sokak ve onun sebep olacağı kargaşa iç savaş ve bölünme getirir ki emperyaller zaten onun peşinde.

Yasalara uyularak yani kansız bir devir-teslim ülke geleceği adına olmazsa olmazdır.

Son bir şey:

İşte bu yapay savaş ortamı sürecinde Bahçeli yine sahne alabilir.

BAHÇELİ SAHNE ALABİLİR

Mesela savaş ve ülke bekası deyip, “Bu şartlarda seçim olmaz ama Anayasa’yı TBMM’de değiştirip yeni Cumhurbaşkanı’nı eskiden olduğu gibi milletvekilleri seçsin” diyerek sürpriz bir adım atabilir ki emin olun bunun için gereken 367’yi her şeyi seferber edip bulabilirler…

Sakın AKP ile Bahçeli bunu yaparsa kendini inkar eder demeyin, onlar koltuk ve iktidar için her şeyi yaparlar ve bunu savaş şartlarında ülke adına feragat diye de pazarlarlar..

-/-

5. Ανασκάλεμα παλαιών κειμένων! Πάντα!.. Ένα παράδειγμα, παρακάτω:

NATO Kuvvet 2020’ye hazırlanıyor, ya TSK…

LALE KEMAL/BRÜKSEL – 21.04.2012

   

NATO’da, kimi TSK mensuplarının, yargının kapsama alanına girmesinden dolayı “TSK zayıflıyor” algısı yok. İttifak, tam tersine Akıllı Savunma konseptine ayak uydurması için TSK’nın çok geciken savunma reformunu tamamlaması beklentisi içinde 

ΝATO, Türk savunma sanayiinin mevcut yetenekleri ve ordunun hantal yapısının artarak sorgulanması anlamına gelecek, Akıllı Savunma” konseptini gelecek ay düzenleyeceği Chicago zirvesinde onaylamaya hazırlanırken, darbe teşebbüsü suçlamasıyla pekçok TSK mensubunun yargının kapsama alanına girmiş olmasını da “Türk ordusu zayıflıyor” şeklinde algılamıyor. Tam tersine NATO’nun, üyesi olması nedeniyle sınırları içinde kalan Türkiye’nin, yanı başındaki Ortadoğu’daki gelişmeler karşısında çok geciktirdiği savunma reformunu tamamlayarak güçleneceği görüşünde.

NATO’da “Türk askeri zayıflıyor” algısı bulunmadığı tesbitini yapan NATO kaynakları, Türkiye’nin iç meselesi olarak gördükleri TSK mensuplarını önemli ölçüde kapsayan darbe davalarının ittifaka yansımaları konusunda detaya girmek istemiyorlar. Zaten NATO, üye ülke ordularının, seçilmiş siyasilerin demokratik kontrolü altında olmasını dolayısıyla orduların doğrudan milli savunma bakanlıklarına bağlı olmalarını öngörüyor. Eski Doğu bloku ülkeleri, NATO’ya katılmadan önce ordularının sivil demokratik denetimini sağlamadan ittifaka alınmadılar. Türkiye’nin bu anlamda ittifak içinde bir istisna durum olduğunu vurgulamak lazım. Dolayısıyla, aslında NATO’nun, savunma reformunu yapmamış bir TSK’nın, hele de Chicago zirvesinde Akıllı Savunma konseptini onaylayacağı bir dönemde ittifaka getireceği artı değerler konusunda endişeli olduğunu söylemek lazım. Aslında TSK, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, geçen 6 nisanda İstanbul’da Harp Akademileri Komutanlığı’nda subaylara seslenirken öngördüğü kapsamlı savunma reformunu yaparak, hem ülkeye hem de NATO’ya artı değer katan bir güç haline gelecek.

NATO kaynakları, Türkiye’de bir yandan ordunun sivil demokratik denetimi süreci ağır aksak sürerken, diğer yandan gerek parlamento gerekse Milli Savunma Bakanlığı ve başbakanlığın, sivillerden oluşan güçlü bir savunma uzmanı kadrosunu ihdas etmesinin çok önemli olduğuna dikkat çekiyorlar.

NATO’daki Batılı kaynaklar açısından bir diğer önemli konu, bir yandan kimi ordu menspularının yargıda hesap vermelerini sağlayan Türkiye’nin, insan haklarına saygı ve ifade özgürlüğü gibi konularda daha ileri adımlar atması gerekliliği.

Akıllı Savunma, yeni bir işbirliği kültürü

Dünyanın mali kriz ile boğuştuğu bir dönemde ABD’nin Chicago kentinde zirve toplantısı yapmaya hazırlanan NATO, bu kriz ortamında dünya jandarmalığını nasıl sürdürebileceği sorusuna “Akıllı Savunma-Smart Defence” konsepti ile yanıt bulmuş. NATO Genel Sekreteri Danimarkalı Anders Fogh Rasmussen, “Daha fazla harcayamayacaksak mevcut askeri yetenekleri nasıl daha iyi, etkin ve tasarruflu kullanırız” diye formüle etmiş bu konsepti. Böylece, 28 ittifak üyesi ülke, artık ulusal portföylerinde yer alan silah sistemlerini diğer üyeler ile gerektiğinde müşterek kullanacak, daha fazla müşterek tatbikat yapacak ve savunma sanayisini geliştirirken önceliği, ittifakın ihtiyaçlarına göre belirleyecekler. NATO ihtiyaçları ile ulusal ihtiyaç öncelikleri birbirlerini tamamlayacaklar.

NATO’nun, gelecekteki 10 yılına ve sonrasına damgasını vuracağı için Kuvvet 2020 olarak anılan yeni yapılanmada öne çıkan Akıllı Savunma konsepti, 20-21 mayısta yapılacak Chicago zirvesinde onaylanacak.

NATO Dışişleri ve Savunma Bakanları, 18-19 nisanda NATO genel merkezinin bulunduğu Brüksel’de bir araya gelerek, gerek Akıllı Savunma konsepti gerekse füze kalkanı projesinin bundan sonraki aşamalarını uygulamaya koyacak son rötuşları Chicago zirvesi öncesi yaptılar.

NATO Genel Sekreteri Rasmussen, Brüksel’deki ilk gün toplantısının açılış konuşmasında, ittifak üyesi savunma bakanlarının yeni konseptin detayları üzerinde uzlaştıklarına işaret ederken, akıllı savunmanın, “İttifakın 2020 ve sonrasında yani uzun vadede formda kalması,” anlamına geldiğini vurguluyordu. Konsept, Rasmussen’in de dikkat çektiği üzere ittifakın yenilenmiş bir işbirliği kültürünü oluşturacak. Bu konsept, Türk ordusunun mevcut hantal yapısından biran önce kurtulmasını gerektirecek unsurlar içeriyor.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün, 6 nisanda subaylara hitaben yaptığı konuşmada, NATO müttefiklerinin savunma reformunu çoktan tamamladıklarını hatırlatıp, “Ülkemizin de esasen uzun yıllardır gerçekleştiremediği kapsamlı savunma reformunu hayata geçirmesi elzemdir” demiş olması boşuna değil. Zira, Gül’ün detaylarına girdiği üzere, TSK küçülerek etkinleşirken, silah ve techizat bakımından nicelik (sayısal) ağırlıklı bir yapıdan, nitelik ağırlıklı bir yapıya doğru gitmesi gerekiyor. Yine Gül‘ün ifadeleriyle, TSK’nın, bu etkinliğe katkıda bulunmayan harcamalardan tazarruf etmesi ve muharip (Savaşma yeteneği olan) birlik sayısını artırması, gerçekleştirilmesi gereken savunma reformunun diğer bazı unsurlarını içeriyor.

Ankara’nın çekinceleri

Türkiye, akıllı savunma konsepti uygulanırken, 3,5 ülkenin bir araya gelip yetenek geliştirmesinin kontrollü yapılmasını istiyor. Türkiye’nin dikkat çektiği husus, NATO ile ittifakın aynı zamanda AB üyesi de olan ülkeleri arasında, akıllı savunma konsepti uygulanırken koordinasyon yapılması gereği.

Türkiye öteden beri, 28 üyeli NATO’nun, aynı zamanda AB üyesi olan 21 üyesinin, ittifaktan bağımsız hareket etmesinin, kendisini yalnızlaştıracağı kaygısını taşıyor.

Türkiye, Norveç ve NATO’nun çiçeği burnunda bazı Doğu Avrupalı üyeleri ile birlikte ittifakın, kollektif savunma olan temel işlevini yitirmemesini istiyor. Akıllı savunmada bir diğer önemli konu, ittifak üyesi ülkelerin belirli konularda uzmanlaşmaları. Üst düzey bir NATO yetkilisi, ben dahil bir grup gazeteciye yaptığı açıklamada, “Örneğin, Çek Cumhuriyeti kimyasal silahları caydırma anlamında alt yapıya sahip ve NATO gerektiğinde bu alanda Çek’lerden destek alacak. Çeşitli NATO ülkelerinde bulunan ittifakın bazı mükemmeliyet merkezlerinin, uzmanlaşma anlamında iyi örnek teşkil etmediklerini söylemeliyim” diyor.

Türkiye’de NATO’nun terörle mücadele mükemmeliyet merkezi bulunuyor ve ittifak, bu merkezin, terörle mücadelede ortak tatbikatlar başlatarak etkin ve işlevsel hale gelmesi gerektiğine dikkat çekiyor.

Afganistan Afganlara bırakılıyor

NATO’nun Chicago zirvesinde onaylayacağı bir diğer kritik konu ise Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti’nin, 2014 yılı sonu itibariyle çekileceği Afganistan’da yerini Afgan Ulusal Güvenlik Kuvvetleri’ne bırakacak olması. Bu süreç, “Dış güçlerin gerçekleştirdiği Afganistan’daki muharebe durumundan çıkıp Afgan ordusuna eğitim desteğini sürdüreceği” bir döneme işaret ediyor. NATO, bu ülkedeki şehir merkezlerinde muharebe pozisyonunu sürdürecek. ANSF, ülkenin neredeyse yarısında güvenliği tesis edebilecek yeteneğe sahip hale gelmiş. Dış güçlerin muharebe pozisyonundan çıkacakları yeni durumun Afganistan’daki, terörist eylemleri durduracağı beklentisi ise zayıf. Uluslararası topluluğun, 2017 yılına kadar, Afganistan’a yaklaşık 4 milyar dolarlık yardım taahhüdünde bulunması öngörülüyor

Συγκριτικά με το… παραπάνω 2014, “πού είναι” σήμερα οι ΤΕΔ;

-/-

6.  Α. Askerlikte öngörülen yeni sistem  /  Πού είμαστε -άραγε- σήμερα;

Kara Kuvvetleri Komutanı Org. Hayri Kıvrıkoğlu, profesyonel ile zorunlu askerliğin bir arada olduğu karma askerlik sistemi öngördüklerini söyledi ve 2020 yılı KKK için dönüm noktası olacak dedi. Kıvrıkoğlu siber tehditlere karşı da korumalı birlikler oluşturulacağını açıkladı

Suriye tehditi nedeniyle dikkatlerin çevrildiği en önemli komutanlık olan Kara Kuvvetleri’nin Komutanı Org. Hayri Kıvrıkoğlu, göreve geldikten sonra ilk defa konuştu. Karma askerlik sistemini öngördüklerini vurgulayan Org. Kıvrıkoğlu, “2020 dönüm noktası olacak” dediği Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın gelecekte nasıl olacağını da tarif etti. Org. Kıvrıkoğlu’nun, Savunma ve Havacılık Dergisi’nin 149. sayısında çarpıcı açıklamalarda bulundu:

BEŞ TEMEL BÖLÜM: KKK tarafından; elektronik harp ve siber taarruzlara karşı korunma sağlayabilecek, sayısal muhabereye uygun, millÓ donanım, yazılım ve kripto sistemleri ile destekli, millÓ ve ittifak düzeyinde karşılıklı çalışabilir, dost/düşman tanıma/tanıtmalı, hava ve arazi şartlarından etkilenmeyen sistemlerle, muhabere irtibatları ve bilgi sistem ağları tesis edilmektedir. Bu kapsamda; birlikler, tesisler, silah ve araçların tamamı, gelişmiş uydu ve ataletsel seyrüsefer sistem yetenekleri ile ağ üzerinde takip edilebilir olmalıdır. KKK’nca öngörülen ADY mimarisi ile Ağ Destekli Yetenek Konseptine uygun olarak, iletişim ağı, kullanıcı alanları, fonksiyonel alan servisleri, veri depolama servisleri ve temel bilgi sistem servislerini içeren beş temel bölümden oluşan bir yapı oluşturulmaya çalışılmaktadır.

a. KİMYASALA ÖNLEM: KKK personelini KBRN harp maddelerine karşı korumak ve bu harp maddeleri ile kirletilmiş ortamda harekata devam etmesini sağlayarak harekat etkinliğini arttırmak maksadıyla Kimyasal Biyolojik Radyolojik Nükleer (KBRN) Savunma Projeleri planlandığı şekilde yürütülmektedir.

b. KARMA SİSTEM: Son üç yıldır yapılan alımlar sayesinde oluşturulan uzman erbaş kadroları süratle tamamlanmış ve 2010 yılı Ağustos ayı itibarıyla mevcut komando tugaylarına ait komando kollarının tamamı uzmanlaşmış personelden oluşacak hâle getirilmiştir. Komando kollarına ilave olarak, mekanize ve zırhlı birliklerde özellikle araç şoförleri ile son teknoloji ürünü silah ve araçların kullanıcılarının da uzman erbaş olması sağlanmıştır. 2011 yılında başlatılan sözleşmeli er istihdamına yönelik faaliyetler devam etmektedir. Tüm bu çalışmalarla uzmanlaşmış personel oranının artırılması hedeflenmekle birlikte, TSK yükümlü askerlik hizmeti ile yükümlü ve uzmanlaşmış personel dengesi sağlanmış, ordu-millet bağını koruyan, milli birlik ve beraberliği güçlendiren karma bir askerlik sistemi öngörülmektedir.

c. TEHDİT ORTAMI: Soğuk savaş döneminin durağan ve öngörülebilir tehdit ortamı yerini, günümüzün çok boyutlu ve öngörülmesi zor, belirsizlikler içeren yeni tehdit ortamına bırakmıştır. Değişen güvenlik ortamı ve teknolojideki gelişmeler, KKK’nın bu gelişmelere süratle uyum sağlayabilecek esneklikte bir kuvvet yapısında olmasını gerektirmektedir.

d. 2050 PLANLAMASI: Mevcut ve öngörülen modernizasyon projelerini gerçekleştirdiğimizde, 2020’li yıllar Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın kuvvet gelişimi ve modernizasyonu bakımından bir dönüm noktası olacaktır. Yapılan çalışmalarla kısa/orta vade tedbirler ortaya konulurken, uzun vade olan 2050’li yıllardaki muharebe ortamını da tahayyül eden planlamalar mevcuttur.

e. SİBER TEHDİTLER: 2050’li yıllarda muharebe ortamında karşılaşılabilecek tehditlerin tamamına tedbir getirebilecek, modüler, yetenek tabanlı, modern muharebe sahasının gereklerine kolay uyum sağlayabilecek, uzmanlaşmış, siber tehditlere karşı korumalı birliklerden teşkil edilmesini hedefliyoruz.

Geleceğin Kara Kuvvetleri Komutanlığı

– Her türlü risk ve tehdide karşı beka kabiliyeti ve muharebe gücü yüksek

– Teknoloji, bilgi ve eğitim üstünlüğüne sahip

– Milli ve ileri teknolojik silahlarla donatılmış

– Her ortam ve şartta kesintisiz görev yapabilen

– Mobil, modüler, ulusal, uluslararası kuvvetlerle, müşterek, birleşik harekâtta uyum içerisinde çalışabilen

– Modern çağın gereklerine göre eğitilmiş

– Ağ destekli yeteneğe sahip

– İdame ettirilebilir bir kuvvet yapısı

Β. Hava Kuvvetleri Komutanı’nın 2020 ve 2050 planları

20-12-2010 Sabah 

Bir hayal gerçek oluyor

* G20.12.2010 16:04

Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay açıkladı: “2020’li yıllarda Türk Hava Kuvvetleri bağımsız bir uzay gücüne sahip olacak”

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) gözünü uzaya dikti. Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Aksay, 2020’li yılarda Türk Hava Kuvvetlerinin (THK) bağımsız bir uzay gücüne sahip olacağını açıkladı.

2050’YE KADAR EN GÜÇLÜ OLMAYA DEVAM

Önümüzdeki yıllarda birbiri ardına fırlatılacak Göktürk uydularıyla Türkiye’nin istihbarat ihtiyacını da çözeceğini vurgulayan Org. Aksay, “2050 yılına kadar bölgenin en güçü Hava Kuvvetleri olmaya devam edeceğiz” dedi.

Org. Aksay’ın çarpıcı değerlendirmeleri, Genelkurmay ATASE Başkanlığı “Silahlı Kuvvetler Dergisi”nin son sayısında yayımlandı. Akşam gazetesinin haberine göre Org. Aksay, özetle şu bilgileri verdi:

2020’li yıllara gelinirken Hava Kuvvetleri Komutanlığı kuvvet yapısında önemli değişikliklerin olması planlanmaktadır. Bu kapsamda, mevcut muharip gücümüze F-35, SOJ (Stand off Jammer), İnsansız Uçak Sistemleri, Uzun Menzilli Hava Savunma Sistemi, Havadan İhbar Kontrol Sistemi entegre edilirken, sahip olunacak uydu sistemleri ile özellikle keşif ve ihbar kontrol alanlarında uzay ortamı da etkin olarak kullanılacaktır.

YERLİ UZAY SANAYİ İLE DESTEKLENECEK

Uzay tabanlı keşif mimarisi kapsamında elektro optik uydu sistemlerinin yanında sahip olunacak radar görüntüleme uyduları ile coğrafyadan bağımsız olarak gece ve gündüz her hava şartında görüntü toplama yeteneği kazanılacaktır. Uzay teknolojilerine yönelik mevcut çalışmalar dikkate alındığında 2020’li yıllarda Türk Hava Kuvvetleri bağımsız bir millî uzay sanayisi ile desteklenen uzay gücüne sahip olacaktır.

SİBER UZAYDA DA VURUCU GÜÇ

Mevcut teknolojik gelişmeler ve değişen tehdit yelpazesi dikkate alındığında; caydırıcılığı sağlamada, krizlere ve tehditlere müdahale etmede en belirleyici vurucu güç olan Hava Kuvvetlerinin sadece havada değil uzayda ve siber uzayda da güçlü olması bir zorunluluk hâline gelmiştir. Bu maksatla THK; uygulamaya koyduğu Havadan İhbar Kontrol (HİK), İnsansız Hava Aracı (İHA), Keşif Gözetleme Uydu Sistemi ve Müşterek Taarruz Uçağı (JSF) gibi projelerle köklü dönüşüm sürecine girmiş bulunmaktadır.

İSTİHBARAT SORUNUNU GÖKTÜRK BİTİRECEK

TSK’nın hedef istihbaratına yönelik uydu görüntüsü ihtiyacını, kara suyu ve hava sahası kısıtlamaları olmaksızın gündüz ve iyi hava şartlarında karşılamak amacıyla başlatılan GÖKTÜRK-1 uydusunun 2013 yılı sonunda yörüngeye atılması planlanmaktadır. GÖKTÜRK-2 Projesi ile Türkiye’de, keşif gözetleme uydularına yönelik teknolojik altyapının oluşturulması; uydu tasarım, entegrasyon, montaj, test ve üretim yeteneğinin geliştirilmesi, çeşitli alt sistemler bazında teknolojik yetenek kazanılması hedeflenmektedir. Uydu yol haritamıza göre uydunun 2012 yılında yörüngeye atılması planlanmaktadır TSK’nın hedef istihbaratına yönelik yüksek çözünürlüklü uydu görüntüsü ihtiyacını gece ve gündüz her hava şartında karşılamak amacıyla başlatılan GÖKTÜRK-3 uydusunun 2014 yılı içinde yörüngeye atılması planlanmaktadır.

ULUSAL SAVAŞ UÇAĞI

A400M uçağı ile stratejik ulaştırma alanında önemli bir kabiliyet kazanılmış olacak; bu sayede Türkiye’nin etki ve ilgi alanındaki bölgeye erişim kabiliyeti artacaktır. Türk Hava Kuvvetleri, envanterine almayı planladığı F-35 uçakları ile mevcut vurucu gücünü önemli oranda artıracaktır. F-35’in gelişmiş ve entegre bir platform olması nedeniyle diğer uçaklara ihtiyaç olmadan tek veya iki F-35 uçağı ile harekât görevi icra edilebilecektir.

Gelecekte millî imkânlarla üretilmiş ve üzerinde her türlü tasarrufta bulunma yetki ve kabiliyetine sahip olduğumuz modern bir savaş uçağı ile bu uçaktan atılacak tüm Hava – Yer ve Hava – Hava mühimmatlarına sahip olmak en önemli hedeflerimizden birisidir.”

Şunu iftiharla belirtmeliyim ki mevcut projelerimiz hayata geçtiğinde THK 2050 yılına kadar bölgenin en güçlü Hava Kuvvetleri olmaya devam edecektir.

-/-

7. Διαβάζουμε και φωνές από τους… τάφους, αν με αντιλαμβάνεστε! Πχ Μία τέτοια, αμέσως παρακάτω: (Μετά νοερά ή με… “χαρτί και μολύβι”, σκεπτόμαστε, προβληματιζόμαστε, ελέγχουμε τον γράφοντα, με βάση το σήμερα, συγκρίνουμε (πχ το χθες με το σήμερα), αλλάζουμε ακόμα, αν θέλουμε, τους… πρωταγωνιστές του -κάθε φορά- κειμένου, με πιο… πρόσφατους και τέλος σημειώνουμε ό,τι νομίζουμε κρίσιμο και χρήσιμο!

ΔΕΝ ΓΙΝΕΤΑΙ Η ΤΟΥΡΚΙΑ «ΠΕΡΙΦΕΡΕΙΑΚΗ ΔΥΝΑΜΗ», ΧΩΡΙΣ ΤΙΣ Η.Π.Α

 [ΑΡΘΡΟ ΤΟΥ Μ. Α. ΜΠΙΡΑΝΤ ΣΤΗΝ Ε/Φ «ΠΟΣΤΑ» (27/11/2010)]

      –  Η Τουρκία, έγραφε ο Μπιράντ, κυρίως από το 2008 και μετά από την μετακίνηση του τότε ΥΠΕΞ Γκιούλ, στην Προεδρία της Δημοκρατίας, αλλά και τον «ερχομό» του Νταβούτογλου στον θώκο του ΥΠΕΞ, άρχισε να εφαρμόζει νέα εξωτερική πολιτική.

      –    Με  αυτήν την προσέγγιση, ο ΥΠΕΞ να σχεδιάζει και ο Π/Θ να εγκρίνει, η Άγκυρα «έσπασε το όστρακο», (ενν. βγήκε από το καβούκι της) και άλλαξε τις παλιές «κοκάλινες» (ενν. αμετακίνητες) προσεγγίσεις της.

      –   Με τη νέα προσέγγιση, η οποία ονομάστηκε, (την ονόμασαν), «πολιτική μηδενικών προβλημάτων», η Τουρκία, για τα προβλήματα της περιοχής, ανέλαβε μία περισσότερο ενεργό στάση.

     –   Πλέον  έπαψε  να είναι, όπως ήταν παλιά, η χώρα που αναμειγνύεται ή «μυρίζει» (ενν. ασχολείται με άλλες χώρες), απλώς σκέπτεται τον εαυτό της, δεν ανακατεύεται σε σύνθετα προβλήματα, ούτε παριστάνει τον «μεγάλο αδελφό».

       –   Η Τουρκία ξεκίνησε μία πολιτική εκτός των συνηθισμένων, μία πολιτική που γκρεμίζει «ταμπού», στο έπακρον τολμηρή και στο έπακρον ενεργή, που παραμένει στις δικές της γνήσιες αρχές, που έχει χαρακτήρα.

     –   Όπως κάθε τι το νέο η προσέγγιση του Νταβούτογλου συγκέντρωσε και στο εσωτερικό και σε μία συγκεκριμένη μερίδα της κοινής γνώμης μεγάλο χειροκρότημα (ενν. ότι έτυχε της θετικής ανταπόκρισης / της αποδοχής).

    –    Μετά από πολλά χρόνια η Τουρκία για πρώτη φορά προβάλλει τον εαυτό της στη διεθνή σκηνή, έκανε να νοιώσουν τη βαρύτητά της. Αυτές οι νέες πολιτικές, ωφέλησαν στο άνοιγμα νέων εργατικών / επιχειρησιακών πεδίων / αγορών, για τους Τούρκους επιχειρηματίες και στη ροή μεγάλων επενδύσεων στην Τουρκία, ιδιαιτέρως από τη Μ. Ανατολή και από την Κ. Ασία.

       –     Ασφαλώς όμως δεν ήταν θαύμα τα πάντα (ενν. Δεν έγιναν όλα θαυμάσια).

Πότε – πότε έγιναν εργασίες (πράγματα) καθ΄ υπερβολήν και στην κατεύθυνση της επίδειξης. Γενικά η έλλειψη μιάς γενικής στρατηγικής και η ημερήσια ζωή (η καθημερινότητα) αυτό έδειξαν και έτσι έγιναν και σκληρές κριτικές.

    –   Η νέα εξωτερική πολιτική δεν ήταν «ισλαμιστική». Δεν θα μπορούσε να ονομασθεί / αποκληθεί «αξονικό γλίστρημα / αξονική διολίσθηση».

     –   Μετά λοιπόν που πατήθηκε «το κουμπί» της Ουάσιγκτον, δηλαδή αφού αρχικά (ενν. η Τουρκία) εισήλθε σε διαμάχη με το Ισραήλ, με το γεγονός με το «Μαβί Μαρμαρά», βιώθηκε μία τραγωδία που τελείωσε με ένα αχρείαστο δυστύχημα και η οποία (ενν. τραγωδία) διευθύνθηκε με τον πλέον κακό τρόπο… Στη συνέχεια επίσης, η Τουρκία, βρέθηκε στο πλάϊ του Ιράν, στο σχέδιο (ενν. των Η.Π.Α.), του να μπορούσε να πιεστεί  το Ιράν, που είναι ο «αρχιεχθρός», (ενν. ο κορυφαίος), του Ισραήλ και των Η.Π.Α., στο θέμα του πυρηνικού προγράμματός του.

    –   Ιδού! Απ΄ εκείνη τη στιγμή άρχισαν να χαλάνε οι σχέσεις Τουρκίας και ΗΠΑ. (Να γκρεμίζονται / Να καταρρέουν).

    –  Απ΄ εκείνη τη στιγμή, άρχισαν να διαδίδονται κατηγορίες για «αξονική διολίσθηση» και για «Ισλαμισμό» της Κ/Β του  ΑΚΡ, άρχισε να κτυπιέται από το ένα μέρος στο άλλο (ενν. από παντού / απ΄ όλες τις μεριές).

  –  Αυτή η στάση της Τουρκίας, έκανε να φουσκώσουν με υπερηφάνεια τα Αραβικά σοκάκια (ενν. ο Αραβικός κόσμος). Τα «πόστερ» του Ερντογάν και οι τουρκικές κραυγές τύλιξαν όλον τον ισλαμικό κόσμο, όμως οι πρωτεύουσες των ίδιων αυτών χωρών αντίθετα, έστρεψαν τα μάτια τους στην Ουάσιγκτον.

   –   Αν χρειάζεται, αν πρέπει να συνοψίσω, εδώ υπάρχει μία ανισορροπία.

   – Και αν ακόμα είναι ορθές οι σημερινές πολιτικές, ζούμε σημαντικά προβλήματα και στην εφαρμογή τους και στην ρητορεία τους (ενν. στη λεκτική τους αναφορά και επεξήγηση).

  –  Η  κατάσταση,  αν  δεν   διορθωθεί   μέσα  σε ένα χρονικό διάστημα, «θα βγάλει ένα λογαριασμό» (ενν. θα στοιχίσει) και στην Κ/Β του ΑΚΡ και στην Τουρκία.

  –   Στην  Άγκυρα χρειάζεται να ξέρουν ότι με το σχηματισμό / τη διαμόρφωση μιάς τέτοιας πολιτικής, με το να κάνουν καυγά με την Αμερική και το Ισραήλ, η Τουρκία δεν μπορεί να γίνει ηγέτης στην περιοχή.

   –   Η  Τουρκία   μπορεί  να  μείνει  στην  ρότα αυτή, (ενν. του να γίνει ηγέτιδα δύναμη στην περιοχή της), αν μπορεί να συμπεριφερθεί με περισσότερη προσοχή στις γενικές της προσεγγίσεις και αν ρυθμίσουν τα λόγια τους, τα όσα λένε, ο Τούρκος Π/Θ και ο Τούρκος ΥΠΕΞ.

 – Σε κάθε άλλη περίπτωση, ως χώρα, στις διεθνείς σχέσεις,  πρέπει να συνηθίσουμε από τώρα τον εαυτό μας, είτε σε μία υποχρεωτική κάθοδο, είτε σε ένα δρόμο με ατυχήματα.

ΘΑ ΠΛΗΡΩΘΟΥΝ  ΟΙ ΛΟΓΑΡΙΑΣΜΟΙ

     –    Αν η Τουρκία συνεχίσει αντι-Ισραηλινή πολιτική και διατηρήσει την ίδια «ημι-αυτόνομη», σε σχέση προς τη Δύση, πολιτική συμπεριφορά και στάση προς το Ιράν, τότε ο Μπιράντ αναφέρει τα … κυριότερα κόστη για την χώρα, που θα είναι τα παρακάτω: (Τονίζει ότι οι Η.Π.Α. είναι «σούπερ» δύναμη, με απίστευτες δυνατότητες).

            α.  Θα σταματήσει η αμερικανική στρατιωτική υποστήριξη.

            β.  Θα δεχθεί η χώρα μεγάλες πιέσεις στην οικονομία.

            γ.  Θα παύσει η υποστήριξη στον αγώνα της Τουρκίας, προς το ΡΚΚ.

            δ.  Δεν θα είναι δυνατόν η χώρα «να κάνει βήμα» στα Ηνωμένα Έθνη.

            ε. Θα χαθεί η υποστήριξη στο θέμα της ένταξης της Τουρκίας στην Ευρωπαϊκή Ένωση (ΕΕ).

      στ. Η Κ/Β δεν θα μπορεί να λύσει κανένα της πρόβλημα πλέον. Οι Η.Π.Α., όπως παλιά, δεν ανατρέπουν με πραξικοπήματα τις Κ/Β.

           ζ. Θα ακυρωθούν οι διαπραγματευτικές δραστηριότητες της Τουρκίας στο «Παλαιστινιακό».

           η.  Δεν θα εγκρίνει το Κογκρέσο οποιαδήποτε πώληση όπλων προς την Τουρκία.

       θ. Το θέμα των Τούρκο-Αρμενικών σχέσεων θα οπισθοδρομήσει και πιθανώς θα αναγνωρισθεί η «Αρμενική Γενοκτονία».

      ι. Η Οργάνωση «ΙΗΗ», (η εμπλακείσα στην υπόθεση του «Μαβί Μαρμαρά» ), πιθανώς να χαρακτηρισθεί τρομοκρατική.

      ια. Το Ισραήλ και το Εβραϊκό «λόμπυ» των Η.Π.Α. θα ασκήσουν αντιπολίτευση, στο να περάσουν πετρελαϊκοί αγωγοί και φυσικού αερίου, από την Τουρκία. Τότε όλες τις συμφωνίες, θα τις υπογράψει το Ισραήλ με την Ελλάδα.

     –   Τέλος, τονίζεται η ανάγκη για την εξωτερική πολιτική των Η.Π.Α. της Τουρκίας, αλλά και το αντίθετο. Ο Μπιράντ αναφέρει επίσης ότι τα 2 πιο αδύνατα σημεία της Τουρκίας είναι η οικονομία και η εύθραυστη πολιτική της, ενώ επισημαίνει ότι η Ουάσιγκτον «προς στιγμήν» αναμένει. Καταλήγει με τη θέση ότι η Τουρκία θα πρέπει τώρα να αποφασίσει αν θα θέλει να φτωχύνει μετά από τις εκλογές του 2011, λέγοντας ότι από την άποψη αυτή το 2011 θα είναι ένα πολύ σημαντικό έτος.

  • Μπορείτε τώρα εσείς να βρείτε, με βάση τα λεγόμενα του Μ. Α. ΜΠΙΡΑΝΤ και την αρχή της παραγράφου, τί έγινε από το 2011, έως σήμερα στην Τουρκία, ή έστω να εκφράσετε άποψη αν επαληθέυτηκε ή όχι ο ΜΠΙΡΑΝΤ και αν “ναι”, σε τί βαθμό και σε ποιές εκ των παρατηρήσεών του;

-/-

8.  Ο σκληρός Στρατηγός Αριέλ Σαρόν – Ποιός ήταν!.. [Ο Νετανιάχου του μοιάζει, (… λίγο όμως), σε Πατριωτισμό! Φανταστείτε λοιπόν τί Σήμαινε ΣΑΡΟΝ]!

Στο Ισραήλ οι πρωθυπουργοί έχουν το “κακό συνηθειο” όχι μόνο να υπηρετούν τη θητεία τους, αλλά λόγω των συνθηκών να έχουν βρεθεί πολλές φορές στη πρώτη γραμμή πυρός. Ένας απ΄ αυτούς, ο Στρατηγός Αριέλ Σαρόν εφυγε σε ηλικία 85 ετών κι ενώ βρισκόταν οκτώ χρόνια σε κώμα.

Ήταν σκληρός στρατηγός και σκληρός άνθρωπος.

Συχνά βρέθηκε στο στόχαστρο κριτικής μεγάλων διεθνών ΜΜΕ. Ουδείς μπορεί βέβαια να αμφισβητήσει ότι για την χώρα του ήταν αποτελεσματικός. Και ως στρατηγός και ως πρωθυπουργός.

Είχε τη φήμη θερμόαιμου στρατιωτικού. Στις επιχειρήσεις που αναλάμβανε από νεαρός ακόμη αξιωματικός άφηνε πάντα πίσω του δεκάδες νεκρούς.

Το Φεβρουάριο του 1955, η επίθεση που διεξήγαγε εναντίον του αιγυπτιακού στρατοπέδου στη Γάζα, προκάλεσε το θάνατο τριάντα οχτώ αιγυπτίων στρατιωτών: Σχεδόν όλοι σκοτώθηκαν σε ενέδρα που είχαν στήσει οι στρατιώτες του Σαρόν. Μετά από αυτή την προσβολή ο αιγύπτιος πρόεδρος Γκαμάλ Αμπντέλ Νάσερ αποφάσισε να συνάψει σημαντική συμφωνία όπλων με το σοβιετικό συνασπισμό. Το Δεκέμβριο του ίδιου χρόνου, μια επίθεση κατά των συριακών θέσεων, πολύ κοντά στη λίμνη Τιβεριάδα, είχε ως αποτέλεσμα το θάνατο πενήντα έξι σύρων στρατιωτών. Ο τότε πρωθυπουργός Νταβίντ Μπεν Γκουριόν, (ο ΣΗΜΑΝΤΙΚΟΤΕΡΟΣ, εκ των Ιδρυτών του ΙΣΡΑΗΛ), μολονότι ο ίδιος ήταν γνωστό «γεράκι», ανησύχησε για τα «πολύ καλά» αποτελέσματα του νέου θερμόαιμου αξιωματικού. Ο συνταγματάρχης Μοσέ Νταγιάν του εξηγεί: «Το “σκορ” του Αρίκ είναι δεκάδες νεκροί. Δεν ολοκλήρωσε ποτέ επιχείρηση με λιγότερους από δεκάδες νεκρούς στις τάξεις του εχθρού», έγραφε η Le Monde Dipolmatique σ΄ ένα επικριτικό για τον Σαρόν άρθρο το 2001.

Στις αρχές της δεκαετίας του ’70, ο στρατηγός Σαρόν, διοικητής του νότιου τομέα της χώρας, διευθύνει τον αγώνα κατά των Φενταγίν στη Λωρίδα της Γάζας, την οποία κατέχει το Ισραήλ από το 1967. Κατάρτισε κατάλογο με περισσότερους από εκατό καταζητούμενους Παλαιστίνιους και τους «εξόντωσε» με συνοπτικές διαδικασίες τον ένα μετά τον άλλο.

Τέλη Απριλίου 1982, σύμφωνα με την ισραηλο-αιγυπτιακή συνθήκη ειρήνης, ολοκληρώνεται η απομάκρυνση των ισραηλινών στρατευμάτων από το Σινά.

Η τελευταία πράξη γράφτηκε από τον Σαρόν με την ολοκληρωτική καταστροφή της πόλης Γιαμίτ.

Του “χρέωσαν” τη σφαγή στους παλαιστινιακούς καταυλισμούς Σάμπρα και Σατίλα, καθώς οι στρατιώτες του είχαν περικυκλώσει την περιοχή, ενώ οι Φαλαγγίτες σκότωναν κόσμο.

Η σφαγή θα σταματήσει σαράντα ώρες αργότερα, με ένα τραγικό απολογισμό: περισσότεροι από χίλιοι νεκροί, στην πλειονότητά τους γυναίκες, παιδιά και ηλικιωμένοι.

Μια ισραηλινή ανακριτική επιτροπή κατέληξε στο συμπέρασμα ότι ο στρατηγός Σαρόν έφερε προσωπική ευθύνη για τις σφαγές, και συνέστησε να του αφαιρεθούν οι αρμοδιότητες του υπουργού Αμυνας. Αναγκάστηκε έτσι να εγκαταλείψει τη θέση αυτή που τόσο εποφθαλμιούν οι στρατιωτικοί.

Έγινε ο ΠΑΓΚΟΣΜΙΑ… κακός και ο… “αποδιοπομπαίος τράγος”, αλλά γι’ αυτό υπάρχει σήμερα ΙΣΡΑΗΛ!.. 

Όπως και να ΄χει υπήρξε μια ΤΕΡΑΣΤΙΑ προσωπικότητα για το Ισραήλ που “έφυγε”, εφάμιλλη του άλλου “ΙΕΡΟΥ ΤΕΡΑΤΟΣ”, του Μοσέ ΝΤΑΓΙΑΝ!..

-/-

9.  ε/φ «Yeni Çağ» / 09-12-2013

HANÇERDEKİ PARMAK İZLERİ…

SELCAN TAŞÇI, KÜRDİSTAN PROJESİ ÜZERİNDEN TÜRKLÜĞE VURULAN DARBENİN İZİNİ SÜRDÜ…

 Beş yıl önce törenle açıklanan “tarihi istihbarat bilgisi”:

Türkiye bölünecek!

Öcalan, Barzani ve Kandil’deki PKK yöneticileriyle yaptığı görüşmelerle dikkat çeken, görev süresi AKP hükümeti tarafından tam 4 kez uzatılan eski MİT Müsteşarı Emre Taner, kurumun 80. kuruluş yıldönümünde yaptığı konuşmada “birçok ulus devlet ve milletin hızla tarihe gömüleceği, birçok  ülkenin de küresel rekabete dayanamayıp egemenliğini kaybedeceği” yeni bir döneme girildiğini  haber verdi…

Tarih 17 Aralık 2004…

Türk’ün gerçek meseleleri ile, meşgul edildiği suni/ithal gündem arasında dağlar kadar fark; ve acıdır ki  “kan”  var yine!

AKP’lilerin  “gurur duyduğu”  Barzani’nin  “işgali”  altındaki Türkmen şehri Musul’da, dört kere peşmerge kontrolünden geçip, üste üste iki pusuya düşürülen beş Özel Harekât polisimizin şehit edildiği gün, siyasi iktidar AB’nin  “Tam üyelik müzakereleri için takvim”  verişini kutluyordu. Ucu açıktı ama olsundu…

İmralı’daki  “konutu(!)” nda havai fişek patlatma, konfeti yağdırma şansı bulabilmiş miydi bilinmez ama haberi Tayyip Erdoğan kadar coşkuyla karşılayan biri daha vardı:

40 bine yakın insanın katlinin birinci derecede sorumlusu Abdullah Öcalan, Brüksel’den gelen haberi duyar duymaz kaleme kağıda sarıldı ve Erdoğan’a hitaben bir mektup yazdı. Alttan alttan tehdit de ederek  “Türkiye’nin iyiliği için AB sürecinin kazasız belasız(!) atlatılması gerektiğini”  söyleyen Öcalan, Erdoğan’a  “barışı derinleştirmek için bazı adımlar atmasının şart olduğunu”  hatırlattı.

“81 il gereksiz, 25 eyalet olsun” 

Öcalan’ın Erdoğan’dan atmasını beklediği adım “demokratik konfederalizm”  dediği  “eyalet modeli” ydi:

“Türkiye’de 81 il var. Ben aslında Türkiye için 25 bölge, 7 eyaleti Kürt, 18 eyaleti Türk nüfusun yoğun olduğu, diğer kimlikleri reddetmeyen bir yapılanma düşündüm, bunların yerel yönetim parlamentoları olur. Bir nevi Almanya’daki eyalet sistemi gibi. 81 il anlamsız. Kültürel, sosyal, anlamlı bir karşılığı yok. Yerel bölgelere dayalı bir Temsilciler Kongresi olabilir. 25 bölge ekonomik, sosyal, kültürel anlamı olan bütünlükler olmalı. Bu bir nevi konfederasyon olur. Devlet var üstte. Arada halkla devlet arasında bir yere dayalı temsilciler şeyi var. Bu temsilcilerin seçtiği üst temsilciler meclisi olmalıdır. Türkiye demokratik konfederalizmini böyle tarif ediyorum”  (4 Mayıs 2005)

TBMM yerine Cumhuriyet Senatosu öneren(!) Öcalan’ın tarif ettiği yönetim biçimi  “Başkanlık Sistemi” ydi ve Kalkınma Ajansları, Bölge İdare Mahkemeleri, Büyükşehir Yasası gibi onlarca adımla eyalet modeline geçişin altyapısını hazırlayan AKP, 12 Eylül 2010 referandumundan sonra  “Başkanlık Sistemi” ni hazmettirmeye girişecekti.

5 saatlikAçılımbrifingi

Milliyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş’ın 23 Mayıs 2011 tarihli yazısındaki ifadesiyle, Şenkal Atasagun’un MİT Müsteşarlığı döneminde  “PKK liderini tanıyabilmek ve arada bir güven ilişkisi oluşturabilmek” için Öcalan’la görüşen dönemin MİT Müsteşar Yardımcısı Emre Taner, Müsteşarlığa getirilmesinden kısa süre sonra Türkmen kanının oluk gibi aktığı Kuzey Irak’a giderek, Barzani ile o gün için Türk tarafının gizli tuttuğu ve fakat KDP’lilerin doğruladığı bir görüşme yaptı. (Bu iddialara göre Taner’in Barzani ilk buluşması da değildi.)

15 Haziran 2005’te göreve gelen Taner’in 8 Ağustos 2005’te Bakanlar Kurulu’na  “Kürt Meselesi”  üzerine verdiği 5 saatlik brifing (Brifingin sonucunu Türk Milleti 12 Ağustos 2005’te Diyarbakır’da gördü. Erdoğan “Evet bir Kürt sorunumuz var bunlarla yüzleşmeye hazırız. Kürt sorunu herkesten önce benim sorunumdur” dedi. Erdoğan’a ilk destek manidar bir isimden geldi. Darbeci Kenan Evren de iktidardakiler de aynı fikirdeydi: “Türkiye ileride eyalet sistemine geçebilir. Biz istediğimiz kadar hayır diyelim orada bir Kürt devleti var!” ) ve MGK’da “açılımdan yana”  tavır almasından sonra,  “çiçeği burnunda Müsteşar”  olarak attığı en önemli  “adım” lardan biri olan bu görüşmenin zamanlaması da manidardı. 20 Ekim 2005’teki Taner-Barzani buluşması, Barzani’nin ABD, İngiltere, İtalya gezisinin arifesine rastladı.

“Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen” Kuzey Irak’a tanıma sözü mü verdi

“Kürt sorununun siyasi yollardan çözümü”  üzerinde durulan görüşmede, o günlerde TEMPO dergisinin edindiği bilgilere göre; “MİT Müsteşarı masaya ’Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen’ oturmuş ve Barzani de ’Türkiye Cumhuriyeti’nden’Türkiye sınırlarına taşmamak kaydıyla Kuzey Irak’taki Kürt oluşumunun tanınmasını, Türkiye ve Irak Kürtleri arasındaki akrabalıktan dolayı ’iki ülke vatandaşları’na çifte vatandaşlık verilmesini, Türk-Kürt üniversiteleri arasında öğrenci değişimi yapılarak Kuzey Irak’taki üniversitelere giden öğrencilerin durumuna resmiyet kazandırılmasını ve Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Kuzey Irak’ta bir ’Harp Akademisi’kurmasını talep etti.

’Türkiye Cumhuriyetini temsilen’masada oturan Taner, bu taleplerin hiçbirine ’Hayır’demedi. Karşılığında tek talebi ’Kuzey Irak’taki Kürt otoritesi’nin PKK’ya karşı işbirliği yapmasıydı.”

İddiaya göre Taner, Barzani’ye konuştuklarını Bush’a iletmesini söylemişti.

Bush’tan Barzani’ye: Başkan! (Για φέρτε τώρα στο μυαλό σας τις 25-09-2017)!..

Bu görüşmenin hemen ardından ABD’ye giden Barzani, Bush tarafından Oval Ofis’te  “Kürdistan Bölgesel Hükümeti Başkanı”  sıfatıyla karşılandı.

Bush, Barzani’yi  “Bir diktatöre karşı ayağa kalkan cesur adam”  diye selamlıyor, Barzani de Bush’a  “Sizin liderliğinizdeki ABD ordusu, kahraman peşmergeler ile Irak ve Kürdistan halkı sayesinde başarıya ulaşacağız”  diyordu. 28 Ekim 2005’te, Amerikan Ulusal Basın Kulübü’nde gazetecilerin sorularını yanıtlayan Barzani,  “Türkiye’nin, ’Başkan’sıfatıyla ağırlanmasından duyduğu rahatsızlık”  hatırlatılması üzerine  “Irak’ta bir ülke ve Kürdistan Bölgesi denilen bir parça vardır. Kürdistan Parlamentosu var, Kürt halkı var. O parlamento da beni Kürdistan Başkanı seçti. Başkan Bush, yasal olmayan bir şey söylemedi ki…” dedi.
Taner  “Türkiye Cumhuriyeti’ni temsilen” masada Kuzey Irak’ı “tanıdıktan”  sonra bu tür “rahatsızlık”  açıklamaları zaten tiyatrodan başka bir şey değildi.

Başka teröristlerle de görüştü

Cengiz Çandar’ın yazdığı TESEV raporuna Taner sadece Öcalan ve Barzani ile değil, PKK’nın başka yöneticileriyle de  “yüz yüze görüşmeler” de bulunmuştu.

Diyarbakır doğumlu olan ve yakın çevresine  “Ben Kürt meselesini Musa Anter’den öğrendim”  dediği ileri sürülen, görev süresi AKP tarafından tam 4 kere uzatılan Taner, asıl açılımı 5 Ocak 2007’de, MİT’in 80. Kuruluş Yıldönümü töreninde yaptı:
“Dünyadaki tüm değerlerin, ilişkilerin, sistemlerin ve düzenlerin, ister sosyal-ekonomik-siyasî, ister ahlaki-dinî olsun yeniden şekillendiği ve hatta tanımlandığı bir süreç içinde bulunmaktayız. Yaşadığımız bu süreç, aynı zamanda, parçası olduğumuz uluslararası sistemin de kuralları, başrol oyuncuları ve figüranlarıyla mevcut olandan çok farklı bir boyutta yeniden belirlenmeye ve hatta doğmaya çalıştığı bir döneme kaynaklık etmektedir…
(…)
20. yüzyılın ikinci yarısında kurulan iki kutuplu dünya düzeninin uzun süre devam etmeyeceği önceden öngörülebilir bir olgu olmakla birlikte 1990 ve sonrasındaki sürece hazırlıksız yakalanılmıştır. Elbette bunun en önemli nedeni, sistem içindeki yapılanmaların ve analizlerin statükocu yaklaşıma koyu bir muhafazakarlıkla sahip çıkmalarıdır. Bu nedenle de geleceğe yönelik tahminler bu katı/kuralcı yaklaşım içinde başarısız olmuştur.
(…)
İçinde bulunduğumuz 21. yüzyılın ilk çeyreği, uluslararası ilişkiler ve güvenlik alanında yüzyıl boyunca önemli değişimlere yol açacak parametrelerin gelişmekte olduğu bir evreyi de işaret etmektedir. Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus-devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır. Bu devletler sadece gelişememekle ve dünya yönetiminde söz sahibi olanlar arasına dahil olamamakla kalmayacak; aynı zamanda birçoğu günümüz teknolojik devriminin ve küresel ekonominin rekabetine dayanamayıp ulusal egemenliklerini de büyük ölçüde yitireceklerdir.

Kaos coğrafyasının göbeğinde bir garip ülke

Önümüzdeki dönemde de uluslararası sistemin, kuralları belirlenmiş stabil bir yapıya kavuşacağını ummak ve bu yönde tanımlamalar geliştirmek faydasız bir uğraş olacaktır. Son derece kaygan bir zemin üzerine oturmuş uluslararası ortamda Türkiye, bir yandan yakın zamana kadar değişik çap ve karakterde savaşların yer aldığı ve halen potansiyel çatışma tehditlerinin bulunduğu Balkanlar, diğer yandan birçok bakımdan sürtüşmelere sahne olan ve çeşitli istikrarsızlık potansiyelleri taşıyan Kafkaslar ile yaklaşık 40 yıldır fiili çatışmalar ve terörist faaliyetlerle yoğrulmuş Orta Doğu’nun arasında bir iç hat pozisyonuna sahip halde bulunmaktadır. Ayrıca bu pozisyon kademeli olarak Orta Asya’ya açılan alanlarla da bağlantılıdır. Bu üç bölgenin ve Orta Asya’nın birçok bakımdan küresel politikaların ve ” rol “ savaşlarının belirli açılardan yoğunlaştığı alanları oluşturduğu da bir gerçektir. Dolayısıyla yeni sorun ve tehditler doğrultusunda 21. yüzyılda doğuya doğru genişleyen dinamik bir alan söz konusu olmakta ve bu durum Türkiye’nin gittikçe genişleyen bir alanda merkezi pozisyon kazandığını/kazanacağını göstermektedir…”

Beş yıl önce yaptığı bu konuşma hem bölünme sürecinin hem de  “Arap Baharı” nın  “habercisi”  olduğu gerekçesiyle halen tartışılan Taner’in söyledikleri aslında Türkiye için  “yeni”  değildi.

Ülkenin milli güvenliğinin emanet edildiği Taner’den neredeyse iki yıl önce, 20 Nisan 2005’te, ülkenin milli savunmasının emanet edildiği dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök  “Milli egemenlik kavramı eskimiştir, yerini küresel güvenlik almıştır” demiş, diyebilmişti!

-/-

10. Είπα σε παραπάνω παράγραφο, τί κάνουμε σε περιπτώσεις, όπως αυτές των παρ. 9, 10 και 11!.. Χαλαρώστε λοιπόν!..

ABD İstihbarat Raporuna Göre: TÜRKİYE’NİN BÖLÜNMESİ VE BÖLGE HARİTASININ DEĞİŞMESİ

Yazar: Rahmet PAKGÜL |   

2013 – ŞUBAT 2013

ABD’deki istihbarat kuruluşlarını bünyesinde toplayan Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’ne bağlı, Ulusal İstihbarat Konseyi tarafından hazırlanan ”Küresel Eğilimler 2030: Alternatif Dünyalar” raporunda, 2030 yılını bekleyen en iyi senaryo olarak: ABD, Avrupa ve Çin’in işbirliğinde ve tabi Siyonizm’in güdümünde bir dünya, en kötü senaryo ise, devletler arasında geniş çaplı ihtilafların oluşması, özellikle Türkiye-İran çatışması ve Güneydoğu Anadolu’yu da içine alacak bir Kürdistan’ın kurulması öngörülüyordu.

ABD’de 5 yılda bir yayımlanan raporda, 2030 yılına kadar dünyada tek bir ”hegamonik güç” yapısının kalamayacağı kaydediliyor ve dünya kamuoyundaki Amerikan gıcıklığı törpülenip halkların havası alınıyordu. Raporda, 2030 yılına kadar ki dünyayı şekillendirecek 4 ”büyük eğilim” olarak, ”bireysel güçlenme”, ”güçlerin yayılması”, ”demografik düzen” ve ”artan yiyecek, su ve enerji bağı” öne çıkarılıyordu. Bireylerin güçlenip öne çıkmasının ve tek kutuplu dünya sisteminin sonlanıp gücün devletler arasında yayılmasının, 1750’den bu yana gelen Batı’nın yükselişini tersine çevirip, küresel ekonomide Asya’nın ağırlığını tekrar düzenleyerek; uluslararası ve ulusal düzeylerde yeni demokratikleşme çağına öncülük ederek, dünyada çarpıcı etkiler yapacağı öngörüsünde bulunuyordu. Bütün bu yaldızlı laflar, Siyonist Yahudi hegemonyasını gizleme ve küresel sömürü saltanatını sürdürme palavraları oluyordu.

Rapora göre, 2030’a kadar uzanan dönemde dünyanın nasıl dönüşeceğini büyük oranda belirleyecek ”oyun değiştirici” öğeler olarak şunlar sayılıyordu:

  • ‘Krize meyilli bir küresel ekonomi,
  • Yönetim boşluğu ve artan çatışma ihtimali,
  • Bölgesel istikrarsızlığın kapsamının genişlemesi,
  • Yeni teknolojilerin etkisi,
  • ABD’nin rolü ve müdahalesi,.

Bunlar sonucunda da olası ”alternatif dünya”lar şu başlıklar altında sıralanıyordu:

  • Motorların aksaması,
  • Füzyon,
  • Şişeden cin çıkması,
  • Devletten bağımsız bir dünya.

2030 öngörüsünde, ”büyük eğilimler” “Şeytani merkezlerin beyin eğitimi” anlamını taşıyordu!

Ayrıntılara bakıldığında, birinci büyük eğilim olan ”bireysel güçlenme”, önümüzdeki 15-20 yılda küresel orta sınıfın güç kazanmasını, fakirliğin azalmasını ve daha iyi sağlık ve eğitim koşullarını ifade ediyordu. En önemli ”büyük eğilim” olarak görülen bu eğilimin diğer tüm eğilimleri etkileyebileceği belirtiliyordu.

İkinci büyük eğilim olarak ”Gücün Yayılması”nda da dünyada artık hegamonik tek bir güç olmayıp, gücün, çok kutuplu dünyada koalisyon ve ağlar arası yer değiştirebileceği söyleniyordu.

Bu eğilimde, Çin’in 2030 yılında ABD’yi de geride bırakarak dünyanın en büyük ekonomisi olabileceği ifade edilirken, bu ortamda dünya ekonomisinin rahatlamasının, geleneksel olarak Batıdan çok, gelişmekte olan dünyanın ekonomisinin istikrarına bağlı olacağı öngörüsü yer alıyordu. Bu eğilimde, Çin, Hindistan ve Brezilya’nın yanı sıra, Türkiye, Nijerya, Endonezya, Kolombiya ve Güney Afrika gibi bölgesel aktörlerin de küresel ekonomi için önemli aktörler haline gelmesi bekleniyor, Avrupa, Japonya ve Rusya’nın ise küresel güç bağlamında 2030 yılına kadar gerilemeye başlayacağı tahmin ediliyordu.

Raporda, ”kara kuğular” olarak adlandırılan, tarihin akışını değiştirebilecek olası sıra dışı olayların yaratabileceği yıkıcı etkilerden de bahsedilirken, bunlar arasında, birkaç ayda milyonların ölümüne neden olabilecek şiddetli bir salgın ve iklim değişikliğinin hızında dünya nüfusunu beslemeyi zorlaştıracak derecede bir artış görülmesi senaryoları dikkat çekiyordu.

“Alternatif dünyalar…” diye, eski zulüm ve sömürü sistemine, yeni jelatinler geçiriliyordu!

Raporda sıralanan ”alternatif dünyalar” senaryosunda, en kötü seçenek ”motorun aksaması”, en iyi seçenek ise ”füzyon”du.

En iyi senaryoda, ABD, Avrupa ve Çin’in, birlikte hareket ederek Güney Asya’daki ihtilaflara müdahale edip ateşkes sağlaması, bunun yanında, AB, Çin ve Avrupa’nın ikili ilişkilerinde büyük pozitif değişimlere öncülük ederek işbirliği yapacak başka alanlar da bulmaları ve daha geniş kapsamlı olarak da küresel problemlerle başa çıkmada ortak tavır almaları öngörülüyordu. Bunun anlamını ve açılımını: “Bütün dünyanın Siyonist Yahudi Lobilerinin gizli güdümüne alınması” şeklinde okumak gerekiyordu.

“Şişeden cin çıkması” ne anlama geliyordu?

”Şişeden cin çıkması” senaryosu ise ”aşırılıkları” içeren bir kurguydu. Bu senaryoda, birçok ülkede siyasi ve sosyal tansiyonu artıran eşitsizliklerin artması seçeneği bulunuyordu. Bu senaryoda, kazananlar ve kaybedenler keskin biçimde ayrılıyor; ABD, enerji bağımsızlığını kazanırken, önde gelen güç olarak kalmayı da sürdürüyordu. Ancak, bu senaryoda ABD, artık her güvenlik tehdidinde ”küresel polis” rolünü oynamaya çalışmıyordu.

”Devlet dışı dünya” senaryosunda da, devlet dışı oluşumlar, çok uluslu şirketler ve patronlar, akademik kurumlar ve etkin kuruluşlar, küresel zorluklarla mücadele etmede başı çekiyordu. Yani Yahudi güdümlü “Gizli Dünya Devleti” fiilen kuruluyordu.

Türkiye, “2030’a kadar bölgesel aktör olarak küresel ekonomide önemi artacak” diye avutuluyordu!

ABD’deki istihbarat kuruluşlarını bünyesinde toplayan Ulusal İstihbarat Direktörlüğü’ne bağlı, Ulusal İstihbarat Konseyi’nce hazırlanan, ”Küresel Eğilimler 2030: Alternatif Dünyalar” raporunun geleceğe yönelik ”şişeden cin çıkması” senaryosunda, ”Kürdistan’ın yükselişi Türkiye’nin bütünlüğüne darbe vurabilir ve bu, çevresindeki komşularıyla büyük bir ihtilaf riskini artırabilir. Ortadoğu sınırları, ortaya çıkmakta olan Kürdistan ile yeniden çizilir” ifadesi yer alıyordu. Bu tespit ve tahminler, önümüzdeki yakın gelecekte Türkiye’nin parçalanacağını, ihtimal yollu ilan ediyordu. Ulusal İstihbarat Konseyi Danışmanı ve raporun başyazarı Mathew Burrows, ”Bu, muhtemel bir senaryo değil” diyerek, halkımızın aklıyla alay ediyordu. Çünkü ”Ortadoğu sınırlarının yeniden çizilebileceğine” açıkça dikkat çekiliyordu!

İran’ın nükleer kapasitesiyle ilgili bölümde, ”Türkiye’nin olası nükleer bir İran’a, kendisi de nükleer kapasite arayışı içine girerek veya NATO savunma sistemine bağlı olarak karşılık verebileceği” yorumunda bulunuluyor, böylece Türkiye ile İran birbiriyle dengelenerek, hem Kürdistan’ın kurulmasına, hem de Büyük İsrail oluşumuna hazır ve razı konuma sokulacağı ima ediliyordu. Ve zaten aynı başlıktaki senaryolara ilişkin bir tabloda ”bölgesel istikrar” maddesinde, ”Ortadoğu sınırları, ortaya çıkmakta olan bir Kürdistan ile yeniden çizilir”  denilerek, bütün tepki ve direnmelere rağmen Kürdistan’ın kurulacağı ve Türkiye’nin parçalanacağı ilan ediliyordu.

”Muhtemel senaryo değil” yalanı sırıtıyordu!

Washington’da Ulusal Basın Kulübü’nde raporla ilgili brifing veren Ulusal İstihbarat Konseyi Danışmanı ve raporun başyazarı Yahudi Mathew Burrows, rapordaki, ”şişeden cin çıkması” senaryosu bağlamında kullanılan, ”Kürdistan’ın yükselişi, Türkiye’nin bütünlüğüne bir darbe olur ve bu, çevresindeki komşularıyla büyük bir ihtilaf riskini artırır” ifadesiyle ilgili soruyu yanıtlarken:

Bunun “muhtemel bir senaryo olmayıp, özellikle Suriye’deki gelişmelerin ışığında, Ortadoğu’yla ilgili kaygı duydukları hususlardan birinin olası bir yansıması ve bölgenin bölünme şansı olduğunu” belirterek adeta aklımızla ve halkımızla dalga geçiyordu.

Yahudi Burrows, “Suriye’nin olası bir bölünmesinde, bunun Irak’a da sıçrayabileceğini (ve ardından İran, Irak, Türkiye ve Suriye’den toprak koparacak bir Kürdistan’ın ortaya çıkabileceğini) ifade ederek, elbette böyle bir şeyi Türkiye’nin ve bölgedeki diğer birçok ülkenin istemediğini, dolayısıyla bunun olmaması için güçlerin bir araya geleceğinin ve işbirliğine gidileceğinin görüleceğini” vurguluyordu.

”Türkiye model olabilir” sözü ne anlama geliyordu?

Burrows, “Ortadoğu’daki Arap dünyası coğrafyasını çevreleyen, Türkiye, İran, İsrail gibi ülkelerin, bölgenin nasıl şekilleneceği konusunda potansiyel bağlamda çok büyük role sahip olduğuna dikkati çekerek ”Elbette Türkiye, çok başarılı demokrasisi ve büyük çaptaki ekonomik büyümesiyle, Ortadoğu’da yeşermekte olan diğer demokrasiler için bir model olabilir. Türkiye için öngördüğüm rol bu” ifadesini kullanıyor ve ağzındaki baklayı çıkarıyordu.

Bunun anlamı:

1-   Türkiye ve İran, Birleşik Kürdistan için topraklarının bir kısmını ellerinden çıkmasına razı konuma taşınacak

2-   Barzani Kürdistan’ı Irak’tan resmen ve fiilen ayrılacak

3-   Suriye en az üç parçaya ayrılacak ve kuzeyinde yeni bir Kürdistan oluşturulacak.

4-   Kulakları burulmuş ve hizaya sokulmuş Türkiye ve İran, küresel güçlerin kontrolünde göstermelik bir demokratik ve ekonomik model teşkil edip, İsrail’le birlikte Ortadoğu’nun etkin ve yetkin(!) figüran aktörleri durumuna sokulacak oluyordu!

5-   Siyonist Burrows’un “Türkiye için öngördüğüm rol bu!” ifadeleri, aslında ABD’nin ve Yahudi Lobilerinin, gizli ve kirli niyetlerini ele veriyor, Türkiye için biçtikleri rolleri, hangi kurgular ve senaryolarla gerçekleştirecekleri konusundaki şeytani projelerini deşifre ediyordu. Evet, başta Türkiye bütün bölge ülkelerinin bölünüp parçalanacağı, Kürdistan’ın kurulup Ortadoğu haritasının yeniden yapılanacağı bu raporla kesinlik kazanıyordu.

Peki, bu tür raporlar niçin hazırlanıp açıklanıyordu?

A-  Bütün dünya kamuoyunu, özellikle hedef ülkelerin halklarını, “muhtemel senaryolar” kılıfı “mükemmel şeytani planlarına” psikolojikmen hazırlamak..

B-  Bu “yeni haritalar, muhtemel oluşumlar, mukadder parçalanmalar”konularının kamuoyunda tartışılması, beyinlerin yıkanıp kurgulanması, olası tepkilerin şimdiden tespit edilip demokratik yöntemlerle(!) bastırılması için hizmetçi medyayı ve işbirlikçi iktidarları göreve çağırmak.

C-  Siyonist ve emperyalist amaçlar için kurgulanan, ama “doğal ve sosyal gelişmelerin bir sonucu” gibi takdime çalışılan “Türkiye’nin parçalanması, Büyük Kürdistan’ın kurulması, İsrail’le uyumlu bir Ortadoğu’nun oluşturulması” planlarının; ABD ve Yahudi Lobilerince değil, kendi tabii seyri içinde meydana geldiği ve bütün karşı çıkışlara rağmen bunların mutlaka gerçekleşeceği kanaatini kafalara kazımak ve Milli direniş ruhunu boğmak..

D-  Siyonizm’in bu şeytani hedeflerine hizmet edecek iktidar ve yandaşlarının işini kolaylaştırmak, onların hıyanetlerine “demokratik cesaret ve özveri” kılıfı sarmak, taviz ve teslimiyetlerine mazeret ve meşruiyet uydurmak için bu tür raporlar ve senaryolar hazırlanıp yayınlanıyordu!

ABD Kongre raporuna göre İran doğalgazı kesilirse etkilenecek 3 ülkenin başında Türkiye geliyordu!

İran’dan doğal gaz sevkiyatının azalması halinde, bunun uluslararası doğalgaz arzına etkisinin sınırlı olacağı, ancak kötü etkilenecek ülkelerin Türkiye, Ermenistan ve Azerbaycan olacağı savunulmuştu. Çünkü Amerikan Kongresi, İran’a yönelik yaptırımları artırma ve petrolün ardından doğalgaz satışına da ambargo uygulama konusunda çalışıyordu. Amerikan yönetimi, bu amaçla Amerikan Enerji Enformasyon İdaresi’nden bir rapor hazırlamasını istiyordu. Reuters ajansı tarafından bir kopyası ele geçirilen raporda, İran’dan doğalgaz akışının azalması halinde, doğabilecek sonuçlar irdeleniyordu.

Rapora göre, doğalgaz tüketimi daha çok bölgesel olduğu için, global düzeyde ciddi bir sorun yaşanmayacağı hatırlatılıyor, ancak “doğalgazının önemli bir bölümünü İran’dan karşılayan Türkiye ile Azerbaycan’ın güneyi ve Ermenistan üzerindeki etkisi büyük olacak” deniyordu. Rapora göre, İran doğalgazının kesilmesi halinde Türk sanayisinin ve elektrik üretiminin olumsuz etkilenmesi, evlerde ısınma sorunu yaşanması bekleniyordu. Avrupa Birliği dışişleri bakanlarının da, 15 Ekim’de yapılacak toplantılarında, İran’dan doğalgaz ithalatının yasaklanması konusunu görüşmesi planlanıyordu!

Bütün bunlar İran’ı ve Türkiye’yi sıkıştırma ve hizaya sokma hazırlıklarına hız verildiğini gösteriyordu.

Başka bir ABD raporuna göre ise: Öcalan “kilit oyuncu” sayılıyordu

ABD Kongresi Araştırmalar Merkezi tarafından hazırlanan diğer bir raporda, ‘Türkiye’deki kilit oyuncuların profilleri’ bölümünde Abdullah Öcalan’ın ismi de geçiyordu.

ABD Kongresi’nin Ortadoğu Uzmanı Jim Zanotti, kongrenin araştırmalar merkezi adına,‘Türkiye: Arka plan ve ABD ile İlişkiler’ başlıklı bir rapor hazırlıyordu. Önemli iddiaların yer aldığı ve Akşam gazetesinin “Erdoğan dünya lideri Gül yumuşatıcı güç” başlığıyla aktardığı raporda dikkat çeken bir konu, ‘Türkiye’deki kilit oyuncuların profilleri’ başlığı altında yer alıyordu. Bu bölüme Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Erdoğan, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun yanı sıra PKK elebaşı Abdullah Öcalan’ın ismi de konuluyordu.

Özgeçmişlerin ve değerlendirmelerin aktarıldığı bölümde, Öcalan için, “1999’da muhtemelen ABD yardımıyla Kenya’da yakalandı, Türkiye’ye götürüldü. Hali hazırda İmralı’da maksimum güvenlik seviyesinde tutuluyor. PKK’nın liderliğini şu anda Murat Karayılan yapıyor gibi görünse de, bazı gözlemcilere göre Öcalan hala ‘aracılı iletişim’le örgütü yönetiyor” ifadeleri dikkat çekiyordu. Amerikan resmi raporunda Türkiye’yi yönlendiren “etkin elemanlar” listesinde Abdullah Gül ve Recep T. Erdoğan’ın yanında Abdullah Öcalan’ın da sayılması halkımızdan gizlenen bir gerçeği açığa vuruyordu.

Akşam’ın haberine göre, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül için “Hali hazırda Erdoğan hükümeti üzerinde yumuşatıcı bir güç olarak rol oynuyor” denen raporda, yeni anayasa ile ilgili kaygının,“AK Parti’nin kendi istediği gibi bir anayasa yapması” olduğu belirtilerek, konsensüse ihtiyaç olduğu vurgusu yapılıyordu.

Türkiye’de yüzde 15-20’lik kesimi oluşturan Kürtlere yönelik hükümetin attığı en önemli adımı,“Kürtçenin kullanım alanının genişletilmesi” olarak gören rapor, “20 milyon civarındaki Alevi’nin de laik sistemin koruyucu olarak algılandığı” saptamasında bulunuyordu.

Raporda ayrıca, Suriye yönetiminden gelen aksi yöndeki açıklamalara rağmen, Şam yönetiminin PKK’yı Türkiye’ye karşı kullanabileceği iddia ediliyor ve Türkiye Suriye’ye karşı kışkırtılıyordu.

Kemal Burkay çok ciddi ve ilginç iddialarda bulunuyordu!

HAK PAR Genel Başkanı ve AKP’nin Kürtçülük konusundaki özel danışmanı Kemal Burkay, KCK ile ilgili, MİT’i ve Hükümeti sorumlu tutan açıklamalar yapıyordu.

“İllegal ve silahlı bir PKK’nın varlığı yanında, öte yandan BDP ve belediyeler gibi demokratik yapıların da KCK içine girmesine bir mana veremediğini” belirten Burkay şunları söylüyordu:

“Şimdi KCK’ya neden ihtiyaç duyuldu: KCK’ya dikkat ederseniz başında Kandil’deki en üst düzey komutan Murat Karayılan var. Bu illegal bir yapı. İçinde rahatça siyaset yapılan BDP’de, belediyelerde siyaset yapanlar buralara kanalize edildiyse bu çok büyük bir yanlış. Bu insanları kriminalleştiriyor.

Öte yandan KCK’nın içinde çok sayıda MİT ajanı olduğu söyleniyor. Hatta bin rakamından söz ediliyor. Medyaya yansıdı, doğrusu bu bizi de şaşırttı.

Sonradan KCK operasyonları yapılınca ortaya çıktı ki; KCK olayı, aynı zamanda MİT’in aktif rol oynadığı bir yapı. Bin tane MİT elemanı var, bu ne demektir. Bu demektir ki bu örgütler birlikte yapıldı. Böyle bir şey varsa devlet bundan sorumludur. Sadece bu örgüte girmişleri BDP’lileri, belediye başkanlarını, belediyelerde görev yapan meclis üyelerini suçlamak haksızlık olur. İllegal örgüte girmelerinden dolayı hataları var. Bunu kabul etmek lazım. Yani ortada yasalara uygun olmayan bir durum, suç var. Öte yandan bu MİT ile birlikte kotarılan bir şey. Nedir? PKK’yı, Kürt hareketini kontrol etmek için. Yani devletin öteden beri yaptığı, uyguladığı bir yöntem bu. Bana göre hükümet bunu biliyor. Hükümetin bunda sorumluluğu olmasa bile. Bence KCK oluşturulurken AK Parti Hükümeti duruma hâkim değildi.”

Demirtaş’ın “KCK operasyonlarının Ergenekonvari bir yapı tarafından yönetildiği” iddialarına kendisinin de katıldığını belirten Burkay, Demirtaş’ın ayrıca şunu da söylemesi gerektiğini belirterek; “KCK’ya gerek yoktu. KCK oluşurken belediye başkanlarının, meclis üyelerinin, BDP’lilerin orada işi ne? Yani legal politika yapanların orada işi ne? Dolayısıyla devlet bu işi PKK içindeki belli unsurlarla birlikte bu işi organize ettiyse devletin ciddi bir hatası var. Bu bir skandaldır. Bu adeta uyuşturucu şebekesini yakalamak için içerisine polis sokmak, onun vasıtasıyla eylem yapmak gibi bir şey.

Şimdi KCK olayı karşılıklı, devlet ve BDP’nin yaptığı hataların bir düğümüdür. Bundan nasıl çıkacağız, buna bakmamız lazım. Ben KCK operasyonlarını da doğru bulmadım. Buna salt hukuk açısından bakmamak lazım. Bu bir siyasi sorundur. Orada binlerce insanı alıp içeri tıkmak, cezalandırmak sorunu çözmüyor.

Dokunulmazlıkları kaldırmak da sorunu çözmüyor. Siyasi bir yaklaşım gerekiyor. Bir uzlaşma, diyalog gerekiyor. Sonunda Kürt sorunu böyle çözülür. Öyle bir yapalım ki KCK davaları ortadan kalksın, dokunulmazlık meselesi de ortadan kalksın, hatta öyle yapalım ki dağdaki insanlar silah bıraksın.”[1]

Oysa, AKP iktidarının da mutlaka haberi ve izni çerçevesinde KCK içine binlerce MİT elemanı sokulmuşsa, bunun iki nedene dayandığı anlaşılıyordu:

1-  Ya iktidar, “Bakınız eliyle koymuş gibi PKK’lıların şehir yapılanmasını tek tek yakalayıp hapse tıktıran AKP, PKK’nın kökünü kurutuyor” havasıyla halkın gazını alıyor ve ucuz kahramanlık taslıyordu!

2-  Ya da; Güneydoğumuzun ülkemizden koparılması ve ileride Büyük Kürdistan’a katılacak “özerk federasyona” kolaylık sağlanması için, bölücülük fikrinin Kürtlerin her kesimine bulaştırılması için MİT ve Hükümet, ABD raporları doğrultusundaki talimatları uyguluyordu!?

Bütün bu felaket senaryolarını ve hıyanet hazırlıklarını, AKP yalakasına dönüşen İbrahim Karagül “Haritaları yeniden çizecek müthiş güç” yazısında, “AKP’nin kerameti ve güya demokratik bilince kavuşan bireylerin marifeti” olarak yorumluyor ve hiç de sıkılmıyordu.

“Şimdi söz konusu rapora dönelim:

2030 yılına kadar dünyayı değiştirecek dört büyük eğilim var: Bireysel güçlenme, gücün yayılması, demografik düzen, artan gıda ve enerji ihtiyacı… Bireyin güçlenmesi bence dünyayı değiştirecek en önemli etken. Arap Baharı ve Tahrir ruhu ile gündemimize giren, bugün Ortadoğu’da kendini hissettiren, yarın Avrupa’nın ve Asya’nın en önemli kentlerini harekete geçirmesi beklenen, sokakların devletleri ve sistemleri değiştirdiği bir dönem başlıyor. Belki de 21. Yüzyıl’ın en büyük değişikliği, devrimi bu olacak.

Gücün yayılmasına gelince.. “Dünyanın ağırlık merkezi Doğu’ya kayıyor” cümlesini herkes hatırlayacaktır. Yirmi yıldır yoğun biçimde bu tartışılıyor zaten. Son dönemlerde Türkiye’de “eksen kayması” olarak ifadesini bulan tartışma da bu büyük güç kaymasının bir parçası.

Kürt devletinin kurulması, Türkiye ve bölge için kâbus senaryosu olarak nitelenmiş. Bağımsız bir Kürt devleti kurulması, bugünkü Ortadoğu’daki güç haritasını tamamen değiştirecektir, bu doğru. Ama çatışmalar yerine ortaklıklar inşa edilirse bu aynı zamanda müthiş bir güce dönüşecektir, bu da doğru…

Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan Ortadoğu-İslam kuşağındaki bütün haritalar sanaldır, gerçeklikten uzaktır. Şimdi, bu haritaların değişeceği söyleniyor.

Evet, haritalar değişecek. Nasıl ki güç haritası değişiyor, bunun bir adım sonrası coğrafi haritaların, ülkelerin değişmesidir. Ancak bu, sadece Ortadoğu için değil bütün dünya için muhtemeldir.”[2]

İşte Türkiye’nin parçalanmasını, Kürdistan’ın kurulmasını bile, olumlu bir akıbet ve onurlu bir maharet gibi sunanların, nasıl bir ruh sefaletine uğradıklarını, artık izan ve vicdan sahibi herkes seziyordu.

İbrahim Karagül gibi, milli haysiyeti ve manevi hassasiyeti sağlam bilinen ve kendilerine ümit beslenen yazarlarımızın bile bu denli yamulması ve toplumu yanıltmaya çalışması; hidayet kararmasının, izan ve vicdan kaymasının hangi boyutlara ulaştığını göstermesi bakımından bizleri dahi şaşırtıyordu.

Dindar Kürtler ise “Hüda-Par” ile bölünmeye hazırlanıyordu!

Bu arada Güneydoğu’da ve Doğu’da BDP’ye yanaşmayan, AKP’de ise umduğunu bulamayan Kürt kardeşlerimizin dindar kesimi de, Hizbullahçıların temsilcisi olarak kurulacak “HÜDA-PAR” yoluyla organize edilip, İslamcı söylemlerle Türkiye’nin parçalanmasına ve Kürdistan’ın kurulmasına taraftar hale getirilmeye çalışılıyordu. “Mustazaf Der”in kapatılmasının ardından partileşme kararı alan çevreler, PKK’dan farklı ve aykırı söylemlerle, ama maalesef sonuçta aynı hedeflere varacak yanlışlara alet oluyordu.

AJC (ABD Yahudi Kongresi)den “Cesaret Madalyası”, ADL (Yahudi Karşıtlığına Karşı Birlik Derneği)den “Üstün Hizmet Madalyası” alan bir Başbakan’la Türkiye nereye sürükleniyordu?

Yahudi cesaret madalyalı “İslam mücahidi”(!) bizi mi, yoksa Yahudi Lobilerini mi kandırıyordu?

Adı: AJC (ABD Yahudi Kongresi)

1906’da New York’ta Yahudi bankerler tarafından teşkil edildi. Misyonu: İsrail devletini kurmak ve Siyonizm’i dünyaya egemen kılmak olarak belirlendi. Dünya Musevi Örgütleri’nin çatısı olan AJC sadece Siyonist önderlere layık gördüğü cesaret madalyasınıkuruluşundan beri ilk kez bir Müslüman’a verdi. Bu kişi, bütün gençliğini “Kahrolsun İsrail” diye bağırarak geçiren Recep Tayyip Erdoğan’dan başkası değildi.

Adı: ADL (Anti Deformation Launge)

Yahudilerin ABD’deki bir diğer büyük örgütü olarak bilinirdi. Başkanı Abraham Foxman, Recep Tayyip Erdoğan’a üstün hizmet madalyasını takarken onu Musevilerin ebedi dostu olarak ilan etmişti. 2001 yılında, yani AKP’nin kuruluş aşamasında Abraham Foxman İstanbul’a gelip Erdoğan ve Gül ile gizlice buluşarak Dünya Yahudi Cemaati’nin AKP’ye vereceği desteği taahhüt eden Siyonist Yahudiydi. Soruyorum size, siyasal İslamcı güruh tarafından Morrison lakabıyla onlarca yıl hedefe oturtulan Süleyman Demirel’e bile verilmeyen bu Yahudi madalyalarının amacı ve anlamı neydi? Bu madalyaları alan ve hala takan Tayyip Erdoğan’ın takındığı o sözde Filistin yanlısı tavır ve tutumlar hiç inandırıcı olabilir miydi? Ne yani, Filistin’e sempati duyanların kakalarını bile izleyip tahlile sokan İsrail, Tayyip Erdoğan takiye yapıyor da fark mı edememiştir? AJC ve ADL birini bu biçimde madalyalarla kucaklamışsa onun misyonu ortada demektir. Buradan hareketle bu madalyaları alan birinin Gazze katliamı edebiyatlarını yapması ne anlama gelmekteydi? Bir insan hem Yahudi madalyalı hem de Hamas sevdalısı olabilir miydi?

“Sen duygu sömürüsünü ve kof davul gürültüsünü bırakıp, Gazze’de şehadete eren bebelerin hatırına şu Yahudi madalyalarından birini iade etsene!” uyarı ve çağrılarına hala neden bir yanıt gelmemişti?

Abraham Foxman, ya da Amerikan Yahudi toplumunda ‘Abe’ olarak anılan ve özel bir saygı duyulan Siyonist kahraman(!), ABD’deki İsrail lobisinin amiral gemisi Anti Defamation League (Ayrımcılık ve İnkâra Karşı Birlik)’in 1987’den beri kaptanlığını yürütmekteydi. ADL, 2005 yılındaki “İkinci Dünya Savaşı sırasında Avrupa’nın çeşitli şehirlerinde Yahudilerin hayatlarını kurtaran Türk diplomatların anısına” kılıfıyla, ama aslında Erbakan’a hıyaneti hatırına, Başbakan Erdoğan’a da ‘Üstün Cesaret Ödülü’ vermişti.

Abraham Foxman Polonya’da Sovyet işgalinin hemen ardından doğmuş ve işgal sonrası Polonya’yı terk etmek zorunda kalan ailesi tarafından Katolik bakıcısına emanet edilince bir Katolik Hıristiyan olarak vaftiz edilmişti. ‘Abe’ dört yaşındayken geri dönen ailesi, uzun süren velayet davasını kazanıp ABD’ye göç edince, geri kalanını Musevi olarak geçireceği yeni bir hayata başlamış ve Siyonist şebekede en üst rütbelere erişmişti.

USA-Sabah New York temsilcisi İsmihan Yılmaz’a verdiği röportajda Abraham Foxman Dinler Arası Diyalog Grubunu kurduğunu itiraf etmişti:

“Müslümanlar için ne yaptığımıza gelince, 11 Eylül’den sonra 400 civarında cami saldırısı yaşandı, yeni camii inşaatları konusunda sıkıntılar vardı. Bu dönemde ADL bir tür Müslüman, Hıristiyan ve Yahudilerden oluşan “dinler arası’ bir çalışma grubu oluşturarak Müslüman Amerikalıların bu haklarını yerine getirebilmeleri için kampanyalar başlattı.”

“Bir zamanlar ilişkilerimiz o derece yakındı ki, Başbakan Erdoğan benim sarf ettiğim bir ifadeden dolayı Şimon Peres’i arayıp benimle konuşmasını ve ifademi geri almamı rica etmişti ve Şimon Peres beni arayınca ricasını yerine getirmiştim. Benim Türkiye’nin yöneticileri ile özlediğim ilişki biçimi budur.”

“İsrail artık Türkiye ile ilişkilerinin daha fazla gerilmesini istemiyor; İsrail geri çekti kendini ve Türkiye’den de aynı tavrı bekliyor. Türkiye de gerilimi artıracak türden fiillerden kaçınırsa bir süre iki taraf da durup düşünüp ilişkileri yeniden gözden geçirebilirler. Şu anda ilişkinin en azından olduğundan daha da kötüye gitmesini engellemeye çabalamak gerekiyor. Zira Yunanistan ve İran gibi Türk-İsrail ilişkilerin kötü olmasından faydalanmak isteyenler var. Bu durumdan faydalanmaya çalışanlara fırsat verilmemeli. Çünkü İsrail ile Türkiye hala dost bence. Sadece ilişkinin yoğunluğu ve gerilimi biraz farklı eskiye göre, o kadar. İlişkilerin soğuması iki tarafı otomatik olarak düşman yapmaz birbirine.” (01.03.2011)

-/-

11. Για… Προχωρημένους!..

(Κάπου εδώ “μπήκαν” “ΧΑΚΕΡΣ”, αλλά, όσο μπόρεσα, τους… “πάλεψα”)!

Eğer Türkiye Kürt sorununu çözmezse, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde (2025-2050) parçalanır
Dört yıl önce Emre Taner MİT’in devlet analizini yayımladı.
KCK sanıklarının çoğunluğunun MİT ajanı çıktığı söyleniyor. Bu doğru mu? Bilmiyoruz. Doğru olsa bile MİT, kendi elemanlarının kimliğini hiçbir şekilde açıklamaz. Sadece KCK’nın değil, Kandil’in tepelerinde de MİT ajanı vardır. Olmaması mümkün değil. Ama bunların kimlikleri açıklanırsa, bu kişilerin hayatını tehlikeye atılır.

 “MİT ve Emniyet çatışıyor. Türkiye’nin yönetiminde ve politikalarında hükümeti kim yönlendirecek, ipler kimin elinde olacak kavgası bu! Özellikle kavga, Kürt meselesinde siyaseti kim yönlendirecekte çıkıyor.”

“Dört yıl önce Emre Taner MİT’in devlet analizini yayımladı. Bu analizde dendi ki: Eğer Türkiye demokratikleşmezse ve Kürt sorununu çözmezse, 21. yüzyılın ikinci çeyreğinde (2025-2050) parçalanır.”

***

NEDEN AVNİ ÖZGÜREL

Türkiye’de devlet, demokratikleşmedikçe ve içi hukukla dolmadıkça hep böyle sarsılacak. Çünkü biraz güçlenen bir kesim ya da kurum, devleti ele geçirmeyi gözüne kestirecek ve harekete geçecek. Oysa bu ülkede gerçek bir demokrasi, gerçek bir demokratik hukuk devleti isteyenler, bunu ısrarla niye istediler bugüne dek? “Türkiye’de öyle bir sistem kurulsun ki, devleti kimse ele geçiremesin. Devlet şu veya bu kurum, şu veya bu zümre tarafından ele geçirilebilir bir aygıt olmaktan çıksın. Devlet, MİT Müsteşarı ve savcı da dâhil, bütün vatandaşlar için güvenli bir yer olsun” diye istediler demokratik hukuk devletini. Ama bu yapılmadı. Bugün devletin içinde gene büyük bir çatışma yaşanıyor. Kim kiminle çatışıyor? Taraflar ne istiyor? Bu kavgada asıl amaç ne? Bu kavga niye bugün çıktı? Hükümetle cemaatin çatıştığı doğru mu? Savcının MİT Müsteşarı’nı şüpheli sıfatıyla çağırması bir tür meydan okuma mı? MİT Müsteşarı Oslo görüşmeleri nedeniyle mi şüpheli durumda? Savcı, MİT’in KCK’yı ve PKK’yı savaşa kışkırttığını mı düşünüyor? Bu kavganın sonunda yenilen neler kaybedecek? Muhafazakârlar bölünecek mi? Hükümetle cemaat arasında Kürt sorununun çözümü konusunda bir fikir aykırılığı var mı? Tarafların Kürt sorununun çözümü konusundaki önerileri neler? MİT Müsteşarı’nın savcılığa çağrılması, Başbakan’ın da çağrılabileceğini mi gösteriyor? Suriye sorununun bu yaşananlarla bir ilgisi var mı? Bu yaşananlar PKK’yı nasıl etkiler? Bütün bu soruları, yazdığı köşe yazıları ve araştırma kitaplarıyla Türkiye’de devleti ve siyaseti yakından izleyen gazeteci yazar Avni Özgürel’e sorduk ve çok çarpıcı cevaplar aldık.

 

***

NEŞE DÜZEL: Daha önce bugün yaşadıklarımıza benzer bir olay yaşandı mı Türkiye’de?

AVNİ ÖZGÜREL: Sadece Türkiye’de değil herhalde dünyada böyle bir olay hiç yaşanmadı. Menderes’in döneminde MİT Başkanı olan Ahmet Salih Korur dışında bugüne dek hiçbir MİT başkanı da bu ülkede sorgulanmadı. Şimdi ilk defa yargı, bir MİT müsteşarına elini uzatıyor. Oysa MİT, büyük bir değişim göstermişti. Emre Taner’in müsteşarlığından önce MİT tam bir hafiye teşkilatıydı.

 

Hafiye teşkilatı ne demek?

MİT, hep skandal olaylarla ve raporlarla anılan bir kurumdu. İçeride insanları takip ediyordu, entrikalar kurguluyordu, tuzaklar kuruyordu ve kurgulanmış operasyonlar yapıyordu. Bazı siyasi cinayetlerin arkasında da MİT’in izi bulunuyordu. Mesela MİT Müsteşarı Hiram Abbas elinde silah operasyona katılıyordu. Ama bu işler, Emre Taner’in müsteşar olmasıyla bıçakla kesilir gibi bitti. Emre Taner hiç bir operasyona katılmadığı gibi, MİT de operasyon yapmadı.

 

Nasıl bu kadar kesin konuşabiliyorsunuz?

Bütün operatif elemanlar MİT’ten koptular. Emniyet ve Jandarma bünyesine kaçtılar. MİT’in şu anda kadrosu yedi bin kişi ve MİT’te sadece istihbarat-haber elemanları kaldı. Emre Taner döneminde bütün teşkilat yenilenmeye başladı. İstihbaratın entelektüel bir faaliyet olduğuna inanan gençler kadroya alınmaya başlandı. Yabancı ülke uzmanlıkları oluştu. Daha da önemlisi, dört yıl önce Emre Taner, örgütün kuruluş yıldönümünde kamuoyuna bir devlet analizi yayımladı.

 

MİT’in devlet analizi nedir?

Bu analizde dendi ki, eğer Türkiye demokratikleşmezse, bu yolda değişimini tamamlamazsa ve Kürt sorununu çözmezse, 21. yüzyılın ikinci çeyreğini bütünlük halinde göremez. Parçalanır. Milletler topluluğunda da ikinci kümede kalır. Kürt sorununun çözümünü demokratikleşmede gören bir analiz bu. “Bu sorunu ya çözersin ya da bölünürsün” diyor MİT. Dolayısıyla siyaseti ve askeri, bu istikamette zihnen hazırlamaya başladı MİT. Öyle ki pek çok muhafazakâr ve aydın, geçmişte zihinlerinin reddettiği ya da ağızlarına almayı cesaret edemedikleri şeyleri savunmaya başladılar.

 

Devletin PKK’yla masaya oturmasını, Öcalan’ın durumunun iyileştirilmesini, ev hapsine çıkarılmasını mı savunmaya başladılar?

Evet.

 

MİT her zaman askerin hâkim olduğu bir teşkilattı. Artık askerin gücü, ağırlığı bitti mi?

Askerin hem sayısı hem de MİT analizlerindeki payı çok azaldı. Bu arada tabii Türkiye’de bir başka gelişme daha oldu. Bekçiden başlayıp komiser abiye kadar uzanan Emniyet kadrosu çok ciddi bir değişimin içine girdi. Ortaya çok kaliteli, iyi eğitilmiş bir polis teşkilatı çıkmaya başladı. Bazı Emniyet elemanları, artık bugün diplomat seviyesinde insanlar.

 

“MİT artık hiç operasyon yapmıyor, sadece istihbarat işi yapıyor” dediniz ama özel yetkili savcı, MİT’i operasyon yapmakla suçluyor. KCK içindeki ajanları vasıtasıyla KCK’yı yönettiğini, KCK’nın eylemlerini yönlendirdiğini ileri sürüyor savcı.

Tam öyle değil. Evet, savcının suçlaması bunu çağrıştırıyor, “KCK-PKK’nın içinde bin kadar MİT elemanı var” deniyor ama… Gerçek şu ki bu elemanlar, istihbarat alabilmek için KCK ve PKK kadrolarıyla birlikte hareket etmek zorundalar. Ben katılmam diyen olursa zaten dışlanır, hatta öldürülür. Ama bunlar şurayı bombalayalım gibisinden karar veren ve eylemi gerçekleştiren değildir.

 

Nasıl bu kadar emin konuşabiliyorsunuz?

Ben, MİT elemanları suç işlemez, hepsi sütten çıkmış ak kaşıktır demiyorum. Mesela Türkiye’ye sığınan bir Suriyeli subayı MİT’çiler Suriye’ye satmışlar. MİT’çiler arasında elbette suça karışan, suç işleyen olabilir.

 

Sahte isimler düzenleyerek Taraf yazarlarını dinlemiş daha yeni MİT.

Ben MİT ak-pak oldu demiyorum. Ben burada bir büyük fotoğraftan söz ediyorum. Bugün önemli olan şudur. Milli İstihbarat Teşkilatı bugün vatana ihanetle suçlanıyor. Ülkeyi parçalamayı amaçlayan bir terör örgütü olan KCK’yı yönetmekle suçlanıyor. Eski müsteşar Emre Taner, yardımcısı Afet Güneş, yeni müsteşar Hakan Fidan ve Oslo görüşmelerinin zeminini hazırlayan, sekretaryalığını yapan şube müdürü seviyesindeki iki MİT görevlisi bununla suçlanıyorlar.

 

Devletin içinde büyük bir çatışma yaşandığı görülüyor bugün. Kiminle, kim çatışıyor?

Bunu sadece devlet içinde bir çatışma olarak görmeyin. Resme, bölge olarak bakmak lazım. Hakan Fidan, MİT’in başına geldiği günden beri sürekli saldırıya uğradı. İsrail’in istihbaratı MOSSAD, “Biz Türkiye ve MİT’le artık istihbarat paylaşmıyoruz” dedi. Neden? “Çünkü Hakan Fidan İslamcı. Verilen bilgilerin İran’a aktarılacağı sezgimiz var. Bu insan bizim için tehlikeli” dedi İsrail. İlk kez MOSSAD bir başka devletin istihbaratıyla ilgili bir açıklama yapıyor. O noktadan sonra Türkiye’de basında da Hakan Fidan’la ilgili tedirginlik başladı.

 

“Devletin içinde kiminle kim çatışıyor” diye sormuştum…

MİT’le Emniyet çatışıyor. Türkiye’de hükümeti, yani siyasi karar mekanizmasını kim bilgilendirecek ve yönlendirecek konusunda çatışıyorlar. Özellikle de çatışma, Kürt meselesinde hükümeti kim yönlendirecek meselesinde çıkıyor. Emniyet, Kürt meselesine kolaycı ve pazarlıkçı bakan MİT’in dikkate alındığını, kendi başarılarının ve yeteneklerinin ise Hükümet tarafından gözardı edildiğini düşünüyor. Biraz önce size, Emniyet teşkilatının çok güçlendiğini ve birikim kazandığını söyledim. Bir ay önce, Silahlı Kuvvetler’in dinleme faaliyeti son buldu.

 

Asker artık vatandaşları dinlemiyor mu?

Genelkurmay artık dinleme takibi yapmıyor. Askerin talep ettiği istihbaratı artık MİT yapıyor. Silahlı Kuvvetler’in elindeki dinleme üniteleri, ki bunlar dünyanın en gelişmiş dinleme üniteleridir, Emniyet’e mi, MİT’e mi verilecek diye bir tartışma yaşandı. Başbakan’ın işaretiyle Özel Kuvvetler’in elindeki bu üniteler MİT’e teslim edildi. Bu çok önemli!

 

Niye?

Çünkü Echelon denen çok gelişmiş bir dinleme sisteminden söz ediyoruz burada. Ses tonunu kodlayıp dünyanın neresinde ve hangi telefondan olursa olsun o sesin konuşmasını yakalıyor. Emniyet bu sistemin kendisine verilmemesinden rahatsız oldu. Ayrıca, KCK operasyonlarından duyulan rahatsızlık da hükümet katına taşındı. MİT, “Kürt meselesinin çözümü için biz müzakereler yapıyoruz. Ama Emniyet habire bunu sabote ediyor. Benim görüşme yaptığım adamı tutukluyor” diyor. Emniyet ise “Kürt meselesinin çözümünü ben götürürüm” diyor.

Emniyet’le MİT’in çatıştığını söylediniz. Hükümetle cemaatin çatıştığı doğru mu peki?

Dipten dibe bir çatışma var tabii. Olmaz olur mu? Ama ne hükümetten ne de cemaatten biri bu çatışmayı dile getirir. Fethullah Gülen ya da cemaat çevresinin Emniyet’i arkaladığını, Emniyet’i hırpalatmak istemediğini hepimiz biliyoruz. Bu bir sır değil.

 

Taraflar ne istiyor?

Türkiye’nin yönetilmesinde, kararların oluşturulmasında pay sahibi olmak istiyorlar. Zaten çatışma da sadece Kürt meselesinde değil, İsrail’le ilişkilerde, İran ve Suriye meselesi gibi önemli konularda, Türkiye’de siyasetin-hükümetin, kimin istihbaratıyla, bilgilendirmesiyle ve analiziyle hareket edeceği konusunda çıkıyor. Her iki taraf da karar mekanizmasında pay sahibi olmak istiyor. Şu âna kadar Başbakan’ın tercihinin MİT’ten yana olduğu çok açık. Hükümete bilgi hep MİT’ten gitti. MİT, Kürt meselesinin ve PKK sorununun çözümünde müzakereden yana. KCK operasyonunun içinden çıkılmaz bir hâl aldığını düşünüyor.

 

MİT, Polis’in ve Yargı’nın birlikte yürüttüğü KCK operasyonuna karşı mı?

KCK operasyonunun kendisine değil, vardığı noktaya karşı. “Bunu böyle herkese yaymayın, bu operasyonu dizginleyin” diyor. Yoksa Abdullah Öcalan’ın bile “çeteleşti” dediği bir KCK yapılanması var. MİT, “Bu operasyonu o çeteleşmenin dışına çıkarmayın” diyor. Ama çıkardılar. KCK davası niye tıkandı? Sanıkların Kürtçe ifade vermelerine izin verilmediği için tıkandı. İzin verilseydi, mahkeme süreci hızlanırdı. Ama buna Türkiye’de bir doku itiraz ediyor. “Bu konuda geri adım atarsam, işin tamamında geri adım atmış olurum” diyor.

 

KCK operasyonunu yürüten Emniyet ve Yargı, Kürt sorununun müzakere yoluyla çözülmesini istemiyor mu?

Öyle çözülsün istemiyor. “İlla müzakere edilecekse de bunu biz yaparız, başka insanlarla müzakere ederiz” diye düşünüyor. Başbakan’ın tavrı ise MİT’in eğilimidir. Bir de şu var. Yaşar Büyükanıt Genelkurmay Başkanı ve Deniz Baykal da CHP Başkanı’yken, Emniyet Genel Müdürlüğü Dışilişkiler Daire Başkanı, Amerikan Büyükelçiliği’ne Ergenekon operasyonunu niye yaptıklarına dair bir brifing veriyor.WikiLeaks belgeleriyle ortaya çıktı bu!

 

Niye brifing veriyor?

Bunun izahı yapılmalı! Biliyorum. Dönemin İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın bundan haberi yok. Bu brifingde, ülkenin Genelkurmay Başkanı Büyükanıt’ın kızının bazı ilişkileri ve Deniz Baykal’ın bazı akçalı işleri anlatılıyor. Baykal, o sırada Türkiye’nin ana muhalefet lideri. Yarın seçim kazansa başbakan olacak. ABD’ye bir mesajdır bu. “MİT’in Amerika için bir partner olma özelliği yok. Bunlar, hükümeti senin istediğin istikamette yönlendirmiyor. Bak, İsrail’le ilişkileri de soruna sürükledi MİT. Oysa ben, sana çıplak, kritik bilgiler veriyorum. Oyunu benimle oynarsan daha kârlı çıkarsın” mesajıdır bu.

 

Bu kavgada asıl amaç ne?

İktidar! Türkiye’nin yönetiminde ve politikalarında siyasi iktidarı kim yönlendirecek, ipler kimin elinde olacak kavgası bu.

 

Bu kavga niye bugün çıktı?

Kürt meselesinde ve bölgede yaşananlar bunda etkili oldu. Türkiye’de siyaset, PKK ve Kürt meselesi konusunda bir karar noktasına geldi. “Bu işi 2012’de bitirelim” dedi Başbakan. “Türkiye bu işi çözdü, çözdü. Eğer çözemezse, bu iş beş-altı sene sonraya sarkar” dendi. Bu karar yılbaşından önce alındı. Ve PKK, geçen senenin ortasından itibaren sürekli mevzi kaybetti. Geçen yıl ağustostan itibaren çok sayıda bölge sorumlusu öldürüldü, teslim oluşlar çok arttı. Bu yenilgiler, örgütün karar adamlarındaki direnişi kaldırdı. Böylece 2012 sürecinin zemini hazırlandı. Nisan 2012’de Oslo süreci-müzakereler tekrar başlayacaktı. Kürt sorununu yeni bir anayasayla çözmek yerine, bu sorunu hemen çözmek için bir çözüm paketi hazırlanacaktı.

 

Bu paketin içinde Öcalan’ın durumunun iyileştirilmesi de var mıydı?

O, bu sene için düşünülmedi. Ama Kürtçenin okullarda seçmeli ders olması ve dağdan iniş sürecini başlatmak vardı bu yıl yapılacakların içinde. Mesela dağdan iniş çağrısı hiç suçlayıcı olmadan, “kardeşiz” konuşmasıyla bizzat Başbakan tarafından yapılacaktı. Yani Başbakan’ın Kandil’i hedef alan bir balkon konuşması yapması söz konusuydu. Başbakan buna hazırlanıyordu. Yani sürecin böyle olması gerektiği yönünde bir mutabakat vardı. MİT’in hazırladığı doküman ve siyasetin içine sinen çözüm buydu. MİT’in bu projesi geçen yıl kasım ayında netleşti. 2012’de bu istikamette eşgüdümlü adımlar atılacak ve PKK, 2012’nin sonuna kadar silah bırakacaktı.

 

Emniyet bunu biliyor muydu?

Bu proje Milli Güvenlik Kurulu’nda seslendirildi. Genelkurmay da biliyor, Emniyet de biliyor bunu. Bildiği için bu tablo yaşandı. Kürt sorununun böyle çözümünü istemiyor o. Yoksa KCK operasyonu bu kadar genişlemezdi. KCK operasyonu bu şekilde devam ettiği takdirde, Kürt kanadına çözümü kabul ettiremezsin. “Herkes içeride tutuklu, sen kiminle oturdun da konuştun bu işi” derler.

 

Şimdi savcıdan dosya alındı. Savcının MİT Müsteşarı’nı şüpheli sıfatıyla çağırması bir tür meydan okuma mıydı?

Alenen bir meydan okumadır bu! Bu olayda savcıyı Emniyet’le yan yana görmek lazım. Çünkü Türkiye’de yargılama süreci, savcıyla değil, Emniyet’le başlıyor. Emniyet, biraz renklendirilmiş bir dosyayla gittiği zaman savcı soruşturmayı başlatıyor. Ama savcı şunu yapabilirdi. MİT Müsteşarı’na telefon edip, “önüme dosya geldi, şunu sizinle konuşalım” diyebilirdi. Demedi, “Buraya gel, ifadeni alacağım” dedi. Emniyet’e de bu dosyayı basına ver talimatını verdi. Savcı, dosyasındaki en çarpıcı unsurları basına dağıttı. “KCK’nın içinde MİT elemanları var. Bunlar KCK’yı yönlendiriyor” dedi. Bunu da Oslo görüşmelerinde şunlar, şunlar isteniyor diye tutulmuş olan bir zabıta yani protokole bağlıyor.

 

MİT’in KCK’daki ajanları meselesi önceden Başbakan’a bildirilmiyor mu?

Kesinlikle bildirilmiyor. Bu noktadan sonra artık hem savcı, hem MİT Müsteşarı hem de Emniyetçiler hep birlikte koltuklarında oturamazlar. Mutlaka bu kavgayı biri kazanacak. Cumhurbaşkanı ve Başbakan MİT Müsteşarı’ndan yana tavır koydular.

 

Savcılık, eski MİT müsteşarı ve yardımcısı hakkında yakalama kararı çıkardı. Niye yaptı bunu?

Ok yaydan çıktı. Bunu yapmasa, özel yetkili savcılığın kendisi tartışılacak. Zaten gündemde 80 maddelik bir yargı tasarısı var. Özel yetkili mahkemelerin yetkilerini daraltan, Terörle Mücadele ve usul kanunlarında değişiklik yapan bir yargı paketinin yasalaşması gündemde.

 

Peki, savcının bu meydan okuması, aynı zamanda cemaatin meydan okuması mı?

Cemaat üzerinden birtakım polislerin meydan okuması diye söylemek daha doğru bunu. Bir topluluğa mensup olanlar, eğer yaptıkları her şey o topluluğa fatura ediliyorsa, onlar, bundan güç alıp başka şeyler de tezgâhlayabilirler. Olan biten her şeyden Fethullah Gülen’in haberdar olduğu ve her şeyi onun örgütlediği düşüncesinde değilim ben.

 

Cemaatle hükümet arasındaki ilişki ne olacak bundan sonra?

Başbakan, Gülen’in şahsıyla bir kavgaya girmez ama Emniyet içindeki cemaatçi yapılanmayı tarumar eder. Keskin sirke küpüne zarar verir derler ya… Bu savcı ve polisler çok keskinler ve küplerine zarar verdiler. Hükümet bir daha böyle bir tablonun yaşanmaması için tedbirini alacak. Ne savcı ne de Emniyetçiler, bunların hiçbiri yerinde oturamaz artık.

 

Dosya savcıdan alındı. Bununla ne amaçlandı?

İş kişiselleşip savcının gurur gösterisine dönüşmesin diye alınıyor bu önlemler. Savcı ifadeye gelmeyen MİT’çiler için tutuklama isteyebilirdi. Ya da savcı, Başbakan hakkında da bir şey isteyebilirdi. Nihayetinde Başbakan sorgulanıyor burada. Çünkü MİT Müsteşarı, PKK’yla müzakerelere Başbakan’ın özel temsilcisi olarak katıldı. Emri veren Başbakan! MİT Müsteşarı’nın savcılığa çağrılması, Başbakan’ın da çağrılabileceğini gösteriyor aslında. Başbakan’a en azından sen böyle bir emir verdin mi diye sorabilirler ve yarın öbür gün de bu süreci ana muhalefet Yüce Divan’a kadar taşır. Dolayısıyla bu olay, Başbakan’a bir bayrak göstermedir. Bu suçlama, Başbakan’ın omzuna asılır ve dokunulmazlığı kalktığında önüne getirilir. Bu yüzden iş koptu artık. Bu çatışma bu kadarlık görevden almalarla da bitmez.

 

Daha neler yaşanır?

Bütün Emniyet’te ve Yargı’da dağıtılacak bu gruplar. Önce bir Emniyet Müdürleri Kararnamesi yayınlanacak. Daha sonra HSYK’dan savcı atamaları çıkacak. MİT’e karşı sergilenen tavrı paylaşan savcı ve Emniyetçiler tasfiye olacak.

 

İlk anda hemen iki polis şefi görevden alındı. Bu polisler kimdi?

Hanefi Avcı’yla da uğraşan Emniyetçilerdi bunlar aynı zamanda. Cemaat diye tarif edilen kadroya yakın insanlar olarak görmek lazım bunları.

 

Bu kavganın sonunda yenilen neler kaybedecek?

KCK operasyonlarının da dayandığı bütün mevzilerini kaybediyorlar. Büyük bir kayıp söz konusu.

 

Bu Emniyetçiler ve savcılar aynı zamanda Ergenekon, Balyoz, Andıç gibi önemli soruşturmaları yürüten, darbe girişimlerini soruşturan insanlar. Bu davalar ve soruşturmalar, onların görevden alınmalarıyla olumsuz etkilenmeyecek mi?

O konularda bir gevşeme olmaz. Zekeriya Öz görevden alındı, tablo değişti mi? Ergenekon’u hedef alan dokuda bir değişiklik olmadı. Ergenekon soruşturmasını bir cemaate indirgersek Türkiye’ye haksızlık etmiş oluruz. Türkiye demokratikleşiyor. Bu kavgayı veren yargıçlar ve polisler var. Bunların hepsi de Fethullahçıdır demek haksızlık olur. Demokrasiyi savunan gazeteciler olarak sen, ben ya da bizim gibi bir başkası, bizler Fethullahçı mıyız?

 

Cemaat ilk kez siyaset meydanında çatışır şekilde açıkça görülüyor. Bu cemaatin geleceğini nasıl etkiler?

İktidardan pay istemediği sürece kimse kimseye dokunmaz. Ama iktidarı paylaşmayı istersen, o zaman “seçime gir” derler adama. Gülen ve çevresi, demokratikleşme talebini yükselttikleri için etkili oldular. Türkiye’nin demokratikleşme zorunluluğuyla cemaatin talepleri örtüştü. Şimdi siyasi iktidar, Türkiye’nin demokratikleşmesinde birinci önceliği Kürt sorununa veriyor. Kürt sorununun müzakereler yoluyla çözümünü istiyor. Cemaatin ve bazılarının böyle bir önceliği yok. Hatta bazıları, “örgüte diz çöktürelim. Bizim çok gelişkin operasyon elemanlarımız var, PKK ağır kayıplar veriyor. Biraz daha gayret edersek işin dibini görebiliriz” diyorlar. Bu çok dar ve güvenlikçi bir bakış açısı. Kürt sorunu böyle çözülmez. Terör de böyle bitmez.

 

Muhafazakârlar bölünecek mi bu olaydan sonra?

Muhafazakârlar bir rota düzeltmesiyle tekrar Erdoğan’la birlikte yürüyecekler.

 

Bu gelişmeler AKP’nin oylarını etkiler mi?

2012 çok kritik bir sene. AK Parti, Kürt meselesinde ciddi adımlar atılacağının işaretini vermezse, bir mutabakat ortamı oluşturmazsa ve anayasayı da belli bir noktaya getirmezse, kendisine bağlanan ümitleri teker teker devirir.

 

Tekrar MİT’e dönersem… MİT Müsteşarı hangi olaydan dolayı şüpheli durumunda? Oslo görüşmeleri nedeniyle mi çağrıldı?

Evet. Türkiye’nin, Kürt meselesini PKK’nın yönetim katındaki insanlarla ve Öcalan’la çözme isteği yargılanıyor bugün. Hakkında yakalama emir çıkarılan eski MİT Müsteşarı Emre Taner o müzakerelerin başlatılması emrini vermişti. Yardımcısı Afet Güneş de bu süreci başlatmış ve sürdürmüştü. Hakan Fidan da, son iki görüşmeye katılmıştı.

 

Devletin, bu tür görüşmeler yapması yasalara aykırı mı?

Hayır. Oslo görüşmelerinde yasaya aykırı hiçbir durum yok. Çünkü alınmış bir karar da yok. Sadece dile getirilen taleplerin zabıt altına alınması bu. Bunu yapalım diye mutabık kalınan bir şey yok. 2009’un sonunda başlayan ve altı ay süren bir süreç bu. Bunu MGK da, komutanlar da biliyor.

 

Polis böyle bir suçlamayı nasıl yapabiliyor?

Gözünü karartmışlıktan kaynaklanan bir durum bu.

 

KCK sanıklarının çoğunluğunun MİT ajanı çıktığı söyleniyor. Bu doğru mu?

Bilmiyoruz. Doğru olsa bile MİT, kendi elemanlarının kimliğini hiçbir şekilde açıklamaz. Sadece KCK’nın değil, Kandil’in tepelerinde de MİT ajanı vardır. Olmaması mümkün değil. Ama bunların kimlikleri açıklanırsa, bu kişilerin hayatını tehlikeye atılır.

 

Öcalan’ın kendisi de MİT’le ilişkileri açıklamamış mıydı? Siz Öcalan’ın MİT’in şirketinde bir dönem ofis boyluk yaptığını söylememiş miydiniz?

Bunlar PKK’nın tarihine ilişkin şeyler. Öcalan, “Mücadelenin başlangıcında, MİT de beni kullandı, ben de MİT’i kullandım” dedi. Ama şu andaki durum aynı değil.

 

Savcı, MİT’in, KCK’yı ve PKK’yı savaşa kışkırttığını mı düşünüyor?

Evet. Türkiye’yi bölecek bir süreci MİT’in, KCK ve PKK’yla müşterek idare ettiği kanaatinde savcı. Bu kanaatini de KCK’daki MİT ajanlarının varlığına, Oslo müzakerelerine ve mutabakat metnine dayandırıyor. Bu mutabakat metninin sonucu iş buraya gider diyor… Oysa ETA ve IRA sorunu istihbarat örgütlerinin mütarekeleriyle çözüldüler.

 

Hükümetle cemaat arasında fikir ayrılığı sadece Kürt sorununun çözümü konusunda mı?

Sadece Kürt sorunu değil, Türkiye’nin demokratikleşmesine ilişkin de kanaat farklılaşması var. Cemaatin birinci meselesi Kürt meselesi değil. Onun birinci meselesi anayasa. “Biz tekke ve zaviyelerle ilgili kanuna, Alevi meselesine, vakıfların mallarının iadesine vb. bakalım. KCK’ya vurdukça zaten geriliyorlar” diyorlar.

 

Hükümet, savcının bu hamlesine karşı ne yapacak?

MİT’i yasal bir zırhla donatacak. MİT Müsteşarını korumak için yeni bir yasa çıkarıyorlar. Aslında MİT’i bu kadar hesap vermez bir hale getirmek iyi bir şey değil. Özel yetkili mahkemelerle alakalı kanununu çıkarmadıkları için şimdi bunu yapmak zorundalar. Hükümet, demokratikleşmede adım atmamış olmasının bedelini bu skandalla ödüyor şimdi. Süreci erteledikçe ayağına dolaşıyor. Geciktikçe, başka bedeller de ödeyecek. Suriye, İran ve Irak’la ilgili kararlar alması beklenirken, içeride abuk abuk işlerle uğraşıyoruz.

 

Bu çatışmadan taraflar nasıl etkilenecek sizce?

Başbakan, cemaat, Emniyet, MİT, Yargı herkes yara aldı bu işten. Bu sürecin galibi yok.

 

Hükümet, devletin bütün kontrolüne sahip mi?

Şu anda büyük ölçüde sahip.

 

Uludere için ne düşünüyorsunuz?

Uludere’nin çözüleceğinden şüpheliyim. Bilinenlerin yüksek sesle söyleneceğini sanmıyorum. Biraz önce, PKK, nisanda silah bırakacaktı dedim. Süreç yürüyordu. Uludere bu süreci bozmak için yaşandı. Ama gene de halk ayaklanmadı ve Uludere süreci bozamadı. “Uludere işini MİT yaptı” bile dendi. Oysa Uludere’nin arkasında MİT kaynaklı bir istihbarat yok. Heron görüntülerini okuyan ve yorumlayan MİT değil. Karasal istihbarat da Jandarma’dan gelmiş. Meclis soruşturmasında bu zaten ortaya çıkacak. Ama son skandal, müzakere sürecini sabote eder mi bilmiyorum. Çünkü KCK-PKK’yla müzakerelerin vatan hainliğiyle suçlanabildiği bir süreç bu!

 

Bundan sonra ne tür gelişmeler bekliyorsunuz?

Son darbenin ne kadar ağır ve yıkıcı olduğunu henüz bilmiyoruz. Erdoğan bu işten çok ciddi yara aldı. “Dövüşelim” diyen şahinler kârlı çıktı. Eğer hükümet demokratikleşme sürecini hızlandırmazsa, yeni tuzaklar, faturalar gelebilir. Bundan hem Türkiye hem de AK Parti kaybeder.

 

Kapımızda bir Suriye savaşı ihtimali duruyor. Suriye sorununun bu yaşananlarla bir ilgisi var mı?

Şüpheniz olmasın. İran’ın da ilgisi var. Türkiye’nin dış ilişkilerini, bu hadiselerden ayrı düşünmek mümkün değil. Türkiye’ye yönelik MİT’le ilgili bazı operasyonlar var. Bakın… Suriye, Suriye’den ibaret değildir. Suriye, Lübnan demektir. Lübnan, Filistin demektir. Filistin de İsrail demektir. Suriye muhalefetinin askerî güç odağı Türkiye’de toplandı. Bu askerî güç MİT ve Genelkurmay’la ilişkide. Eğer MİT ve Genelkurmay güç kaybederlerse, yeni karar odakları devreye girer. Amerika devreye girer. Emniyet devreye girer. MOSSAD devreye girer.

 

Bu yaşananlar PKK’yı nasıl etkiler?

Öcalan ve çevresindeki kadro bence hayal kırıklığı yaşıyor. Barış sürecinin sekteye uğraması, sadece bizde hayal kırıklığı oluşturmuyor, orada da aklı başında insanlar var.

 

Bu dağınıklıkla hükümet yeni reformlar yapabilir mi yoksa o yol tümüyle tıkandı mı?

Bu, Başbakan’ın kararına bağlı. Türkiye’de hiçbir başbakan Oslo sürecini başlatma cesaretini gösteremezdi. Erdoğan bugüne dek çok cesur davrandı. Bütün bu olaylara rağmen şimdi Başbakan, işin önünü açarsa Kürt meselesi ve terör süratle biter. Ama Başbakan, ürker de frene basarsa, Kürt sorununu ertelemek bütün sorunları ertelemek anlamına geldiği için Türkiye beş senesini çöpe atar.

Neşe Düzel/Taraf 

http://www.taraf.com.tr/haber/nisanda-oslo-sureci-baslayacakti.htm

 

 

 

-/-

12. Εδώ Κε Τραμπ!.. Εδώ Διαβάζουμε!.. Και Εσείς Σύγχρονοι… νεο-διεθνιστές, … Οργανάκια της Παγκόσμιας Εξουσίας“!.. 

THE ROOT CAUSE OF THE DISASTERS IN THE MIDDLE EAST

The culprit is Obama and his policies of appeasement, betrayal and retreat.

July 31, 2017

David Horowitz

During the eight years of the Obama administration, half a million Christians, Yazidis and Muslims were slaughtered in the Middle East by ISIS and other Islamic jihadists, in a genocidal campaign waged in the name of Islam and its God. Twenty million others were driven into exile by these same jihadist forces. Libya and Yemen became terrorist states. America – once the dominant foreign power and anti-jihadist presence in the region – was replaced by Russia, an ally of the monster regimes in Syria and Iran, and their terrorist proxies. Under the patronage of the Obama administration, Iran – the largest and most dangerous terrorist state, with the blood of thousands of Americans on its hands – emerged from its isolation as a pariah state to re-enter the community of nations and become the region’s dominant power, arming and directing its terrorist proxies in Lebanon, Syria, Gaza and Yemen.

These disasters are a direct consequence of the policies of  appeasement and retreat of the Obama administration. Beyond that, they are a predictable result of the Democratic Party’s long-standing resistance to the so-called war on terror, and its sabotage of George Bush’s  efforts to enforce 17 UN Security Council resolutions in Iraq, aimed at maintaining international order and peace in the Middle East.

In fact, the primary cause of the disasters in the Middle East is the Democratic Party’s sabotage of the War in Iraq. Democrats first voted to authorize the armed overthrow of Iraq’s terror regime but within three months of its inception reversed their position 180 degrees and declared the war “immoral, illegal & unnecessary.” The reason for the Democrats’ reversal on the war had nothing to do with the war itself or the so-called absence of weapons of mass destruction, but was rather a political response to the fact that an anti-war Democrat, Howard Dean, was running away with their presidential nomination. It was this that caused John Kerry and his party to forget that the war was about Saddam’s defiance of 17 UN Security Council resolutions, and refusal to allow the UN inspectors to carry out their efforts to ascertain whether he had destroyed his nuclear and chemical arsenals.

Beginning in June 2003, Democrats began claiming – falsely – that Bush had lied to secure their support for the war. “Bush lied, people died,” became the left’s slogan to cripple the war effort. Bush couldn’t have lied because Democrats had access to every bit of intelligence information on Iraq that he did. But this false narrative began what became a five-year campaign to demonize America’s commander-in-chief and undermine his efforts to subdue the terrorists and pacify the region.

The Democrats’ anti-war crusade climaxed with the election of Barack Obama, a leftwing activist and vocal opponent of the war, and of the majority of Senate Democrats who voted for it. At the time of Obama’s election, America and its allies had won the war and subdued the terrorists by turning the Sunnis in Anbar province against them. But the new commander-in-chief refused to use American forces to secure the peace, and instead set out to withdraw all American military personnel from Iraq. This was a fatal step that created a power vacuum, which was quickly filled by Iran and ISIS.

Obama’s generals had advised him to maintain a post-war force of 20,000 troops in country along with the military base America had built in Baghdad. But Obama had made military withdrawal the centerpiece of his foreign policy and ignored his national security team’s advice. Had he not done so, American forces would have been able to effectively destroy ISIS at its birth, saving more than 500,000 lives and avoiding the creation of nearly 20 million refugees in Syria and Iraq.

Instead of protecting Iraq and the region from the Islamic terrorists, Obama surrendered the peace, turning Iraq over to Iran and the terrorists, and betraying every American and Iraqi who had given their lives to keep them out. The message of the Obama White House – to be repeated through all eight years of his tenure – was that America was the disturber of the peace, and not “radical Islamic terrorism” – words he refused to utter. Instead he even removed the phrase “war on terror” from all official statements and replaced it with “overseas contingency operations.”

Second among the causes of the Middle East’s human tragedy was Obama’s support for the Syrian dictator Bashar al-Assad whom his secretaries of state, Clinton and Kerry both endorsed as a democratic reformer on the very eve of his savage war against his own people. This was followed by Obama’s refusal to enforce the red line he drew to prevent Assad from using chemical weapons on the Syrian population. When Assad did use them, Obama averted his eyes and papered over his culpability by arranging a phony deal with Russia to remove Assad’s chemical arsenal. Six years later, Assad was again using chemical weapons on Syrian civilians, the exposing Obama’s ruse.

This capitulation to the Syrian tyrant was a powerful reiteration of Obama’s signature message: The United States is the problem and is therefore committed to taking itself out of the picture. In other words, anti-American dictators and genocidal maniacs in the Middle East can have their way.

The third cause of the Middle Eastern morass was Obama’s failure, early on in his Obama administration, to support the green revolution in Iran, when its brave citizens poured into the streets in 2009 to protest a rigged election and the totalitarian regime. Obama’s silence was in effect support for the Jew-hating and America-hating regime, into whose ruling group Secretary of State Kerry’s daughter soon married. Obama’s betrayal of the Iranian people was a reiteration of his signature message to the region: America no longer cares to support freedom, and is willing to support its enemies, even those who kill Americans in the name of Islam.

The fourth cause of the Middle Eastern morass was Obama’s intervention in Egypt – his overthrow of an American ally, Hosni Mubarak, and his open support for the Muslim Brotherhood, the spawner of al-Qaeda and Hamas and the chief sponsor of the Islamic jihad against the West. Obama’s support for the Brotherhood was so strong that when it was overthrown by the Egyptian military following massive protests of the Egyptian people, the White House opposed the new regime of the pro-American General, Abdel Fattah el-Sisi. Through these policies, Obama alienated America’s most important Arab ally in the Middle East and opened the door to Russia’s influence in the region, and to the Kremlin’s alliance with its most barbaric regimes, Syria and Iran.

The fifth cause of the terrorist upsurge that has shattered the peace of the Middle East was Obama’s unauthorized, illegal intervention in Libya and murder of its ruler Gaddafi – a ruthless dictator no doubt – but a dedicated enemy of al-Qaeda with whom he was actively at war. The result of this naked American aggression, whose chief advocates were Hillary Clinton and Samantha Power, was a Libya devoured by the terrorist wolves who now rule it – a failed state and a haven for the bloodthirsty savages of al-Qaeda and ISIS.

The sixth reason the Middle East is now in flames is Obama’s policy of what he calls “strategic patience” but is in effect strategic cowardice and worse. Obama’s failure to act decisively against ISIS – to take only one example – allowed the Islamic State (which Obama has even refused to concede is Islamic), to become the largest terrorist force ever, and to provide its armed missionaries with a free hand to destroy the oldest Christian community in the world in Iraq, exterminating 200,000 members of the faith, while driving many more into exile.

By way of contrast and showing what the Obama White House could have done, sixth months into the Trump administration, the ISIS stronghold of Mosul is liberated and Raqqa is about to fall, spelling the end of the Islamic State. The blood of those slaughtered Christians, as well as the Yazidis and Muslims, is squarely on the head of Barack Obama and his White House enablers – the Democratic Party and the Democrats’ kept press.

 The seventh cause of the humanitarian crisis in the Middle East – and the one with the most long-lasting consequences – is Obama’s embrace of the terrorist regime in Iran. Iran has killed more Americans than any other enemy of this country. Its kill list goes back to the Marine bombing of 1983 and includes the supply of every I.E.D. in Iraq used to blow up several thousand American soldiers.

Yet Obama built his entire Middle East policy around the so-called “deal” with Iran, which provides that nation with a path to nuclear weapons, and has no realistic inspection or enforcement mechanisms. The “Iran deal” lifted the sanctions that had been placed on a regime whose leaders were so openly contemptuous of Obama that they led chants of “Death to America” in the middle of the negotiations. The Iran deal brought America’s mortal enemy out of international isolation, provided it with the opportunity to acquire nuclear weapons, turned a blind eye to its ballistic missile development and stuffed its war chest with $200 billion in cash payments used to fund its weapons programs, and to support terrorist armies, including Hizbollah, Hamas and the Yemenite Houthis, busy creating havoc throughout the Middle East.

The Obama regime’s role in the human disasters in the Middle East is a warning about what happens when American leaders sympathize with our enemies, hamstring our armed forces and abandon our responsibilities to help maintain the peace and defend freedom in a fractious, authoritarian and bloody-minded world. The Obama administration’s enabling of the most barbaric forces in the Middle East is a national disgrace, and the most shameful episode in America’s post-World War II experience.

The path to rectifying these disasters and to stopping Islamic genocides of “infidels” in the Middle East, is first of all to restore America’s active presence in the region, taking a firm stance against radical Islamic terrorism. This is an effort which, thankfully, the Trump administration has already begun. Second, it is to make America’s policy firmly and consistently anti-terrorist, which the Trump administration has not yet done. This would mean, for example, cutting off all funds to the terrorist Palestinian Authority and the Hamas government in Gaza, and halting all “peace” negotiations until the Palestinians renounce terror and support Israel’s right to exist.

The lesson to remember in all this is that despite its human weaknesses and flaws, America is still the only great power in the world today that cares about human dignity and decency and has the wherewithal to defend them and the peace.

-/-

13. EUROPEAN JEWISH FUTURE

Jerusalem Post

Opinion

If antisemitic parties rise to power, we will call on European Jews to flee’

Jewish groups urge EU Parliament to adopt antisemitism definition

BY SHMULEY BOTEACH

JULY 31, 2017

A look into the past and present of European Jews.

After time spent progressing through the painful experience of Polish Jewish history – endless ghettos, death camps and mass-graves – we arrived in the more hospitable environment of Italy. The very scope of the slaughter that took place on Polish soil – so vast it cannot be fully comprehended by the human mind – weighed upon us like a dark, menacing overcast.

As we headed south where I was to speak for Chabad of Venice, the gloomy recent history of Lodz, Krakow and Warsaw were replaced by the beauty of the serene city, with its watercolor structures and coral-blue canals. The museums of Nazi death scattered throughout Poland were in Florence substituted by the artistic wonders that line the walls of the Uffizi, the Galleria Borghese and Galleria dell Accademia.

But the pain of Jewish history can’t be escaped anywhere in Europe. Italy has its fair share of tragedy. Italy was one of the first nations to ally with Hitler in the run-up to the Second World War, and many of the country’s Jews had shared a similar fate with their brothers in Poland.

In Venice, Florence and Rome the Jews were rounded up before being sent to their deaths. Of course, there is also the terrible history of the Jews in the time of ancient Rome, where legions were dispatched from Italy to wreak death and destruction upon the Jews of ancient Judea – a tragedy famously enshrined in the Arch of Titus.

Still, in light of the sheer devastation of Jewry in Poland and Eastern Europe, the Jews of Italy fared far better. Until the occupation of northern Italy by German troops in late 1943, there were no mass killings or deportations carried out by the Italians. Between 1941 and 1943, thousands of Jews would escape from Nazi occupied Greece and France into the Italian mainland, where many would survive the war. At one point, Italian authorities even helped save 4,000 incoming Jewish refugees.

There are over 30,000 Jews living in Italy, with tens of thousands of Israeli tourists. Venice alone, according to the incredible and highly successful Chabad emissaries living there, hosts about 300,000 Jewish tourists a year.

Oddly, though, one can struggle to find Jewish tourists on the streets of Europe.

France and Germany, with Jewish populations of 310,000 and 230,000 respectively, felt the same. The Jews are there.

You just can’t see them. Due to the rise in antisemitism, even the Orthodox have stopped wearing their kippas.

Secular Jews too, generally choose not to display any outward tokens of their Judaism, such a necklace with a Star of David.

I can’t judge them. But Jewish visibility must return to Europe and Jews have to stop fearing being noticed.

Here’s why: In the 21st century, two great and opposing visions were laid out for the future of the Jewish People.

The first was that of Theodore Herzl who said that Jews would never be accepted among the world’s nations. In a journal entry from 1897, he summed up the pivotal lesson of his life: “Above all, I recognized the emptiness and futility of trying to ‘combat’ antisemitism.” Jews would be hated wherever they lived, and therefore, it was incumbent upon them to build a home of their own – a Jewish state. It’s a theory built fundamentally on the idea of centralization.

The Holocaust tragically proved so much of what he said.

Yet there was another vision launched some 50 years afterward by the Lubavitcher Rebbe, Rabbi Menachem Schneerson. Far from calling on Jews to leave their smaller, local communities for the more established communities in the United States and Israel, the Rebbe did the precise opposite. He sent emissaries – primarily from the United States and Israel – and into these smaller communities throughout the world, in an attempt to strengthen Jewish communities wherever they’re found.

It was a theory based not on the centralization of Judaism, but on its proliferation. For the Rebbe, the Jews were not only a persecuted minority in need of a home, but a “light unto the nations” with an obligation to expose all of mankind – even non-Jews – to the majesty of Jewish values and spirituality. The Rebbe sought to strengthen Jewish communities wherever they are found.

On my trip through European Jewish centers I have been blown away by the success of Chabad in so many of these communities. In Budapest I watched 300 Jews enjoy Shabbat meals at Rabbi Shmuel Raskin’s. In Venice I witnessed the same with Rabbi Rami Benin. And in Florence, I was the guest of the Rabbi Eli Borenstein.

Herzl’s towering vision founded the modern Jewish state. And the Rebbe’s universal vision has ensured global Jewish religious continuity. So whose vision has won out? Both. And they must be complimentary and not contradictory.

I count the State of Israel as the great love of my life and I have taken immense pride seeing my children serve in its military. Israel is the eternal homeland of the Jewish People.

But Jews also have a universal mission. It warms my heart to see the continued success of Polish Chief Rabbi Michael Shudrich, rebuilding Jewish life where six million Jews were murdered, and I was moved to my core to see the enormous new synagogue in Munich where 80 years ago Hitler came to power, run by Rabbi Shmuel Brodman. No reader of this column should wish to see Europe become a continent empty of Jews.

I have heard many Jewish and Israeli leaders write off Europe. But tell that to the tens of thousands of Israeli tourists who visit there every year. Should they remove their Magen Davids when visiting? Should they have no place to pray on Shabbat? Should they remove their kippas, as so many are already doing? Why, when it comes to establishing robust embassies of the Jewish faith throughout the world do we suddenly cower down and obscure ourselves from the world? This past Friday night, I was walking with my wife and two young Chabad rabbinical students through the streets of Florence. Two young Dutch women approached us. We were the first Jews they had ever seen in their entire lives.

And yet, Anne Frank is the most famous Dutch personality of modern times.

It was then that I realized the tragedy befalling European Jewry – namely, that we’re becoming invisible. This from a nation that, for thousands years, has had a larger impact on the world than any nation before it. And Jewish tourists don’t help when they conceal their Jewishness.

Everywhere you go today in Europe you see Muslim men, women and children of great visibility, proudly sporting the dress of their faith. Yet we Jews hide our own.

As I stood in front of the most famous sculpture on earth, Michelangelo’s David, it hit me then just how much we as a people – and a small one at that – have given to our world.

We ought to make sure it stays that way; that people all over the globe remain exposed to the whole Jewish People – not just the ones made of stone.

The author, “America’s rabbi,” whom The Washington Post calls “the most famous rabbi in America,” is the international bestselling author of 30 books including his most recent The Israel Warrior.
Follow him on Twitter @RabbiShmuley.

-/-

ΧΑΙΡΕΤΕ“!

ΕΛΛΗΝΑΣ

-/-