Ενημέρωση Νο “3”.

1.

İran, nükleer tesise sabotajın sorumlusu ajanın kimliğini yayınlandı

İran, Natanz nükleer tesisine sabotajı Reza Karimi adlı ajanın gerçekleştirdiği açıkladı ve şahsın fotoğrafını yayınladı.

İran, nükleer tesise sabotajın sorumlusu ajanın kimliğini yayınlandı
GİRİŞ 17.04.2021 13:34GÜNCELLEME 19.04.2021 09:57

 

İran devlet televizyon kanalı IRIB, uranyum zenginleştirme faaliyetlerini sekteye uğratan Natanz nükleer tesisindeki sabotajı kimin gerçekleştirdiğini açıkladı.

Kanaldan yapılan açıklamada, İsfahan eyaletindeki Natanz Nükleer Tesisi’ne yönelik gerçekleştirilen saldırı failinin Reza Karimi isimli kişi olduğu belirtildi.

Haberde, “Tutuklanması ve ülkeye dönüşü için gerekli ve yasal adımlar atılıyor” denildi.

NE OLMUŞTU?

11 Nisan’da sabah saatlerinde Natanz Nükleer Tesisi’nin elektrik dağıtım ağında bir kaza meydana geldiği bildirilmişti. Yapılan incelemelerin ardından akşam saatlerinde, İran Atom Enerjisi Kurumu Başkanı Ali Ekber Salihi, olayın terör eylemi olduğunu duyurmuştu.

İran’ın Natanz Nükleer Tesisi’nde Temmuz 2020’de de yangın çıkmış ve İranlı nükleer bilimci Muhsin Fahrizade‘nin öldürülmesinden bir gün sonra, 28 Kasım’da yapılan açıklamada, bunun İsrail tarafından gerçekleştirilen sabotaj olduğu açıklanmıştı.

İran Dışişleri Bakanı Muhammed Cevad Zarif, saldırının arkasında İsrail’in olduğunu savunup intikam alacaklarını söylemişti.

Orta Doğu’nun nükleer silah sahibi tek ülkesinin Başbakanı Benyamin Netanyahu ise Natanz sabotajını resmen üstlenmemiş, “İsrail Başbakanı olarak, İran’ın İsrail’i yok etmeye yönelik soykırımsal hedefini gerçekleştirmek için nükleer kapasiteye sahip olmasına asla izin vermeyeceğim” demişti.

Söz konusu tesiste cumartesi günü Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani‘nin talimatıyla önceki santrifüjlere kıyasla 10 kat daha fazla uranyum üretecek 164 adet IR6 santrifüj zinciri devreye sokulmuştu.

KAYNAK: HABER7
2.

Dendias bu tiyatroyu oynamak zorunda!..

17.04.2021 

Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın Ankara’da diplomatik nezaket sınırlarını aşan şımarık ve küstah bir tavır sergilemesinin altında yatan sebepler bilinmiyor değil. Mevlüt Çavuşoğlu kendisine gerekli ayarı verdi…

“Avrupa’nın şımarık çocuğu olmak” böyle bir şey olsa gerek!.. Yunan Başbakanı Kriyakos, her fırsatta Avrupa Birliği’ne selam göndererek, Türkiye’ye karşı “yaptırım” çağrısında bulunur. Eh patronu böyle yapınca Nikos Dendias geri kalır mıydı? Resmen ve alenen densizlik yapma pahasına, Ankara’da, ortak basın toplantısında, AB’nin yaptırımlarıyla tehdit etmeye kalkıştı. Nasıl olsa bugüne kadar AB, Yunanistan adlı küçük ülkeye her türlü iltimas ve kayırmayı yapmaktan geri durmamış… O yüzden Yunan politikacıları da bol bol buradan harcıyorlar! Yunanistan Dışişleri Bakanı Dendias, çaresiz böyle bir tiyatroyu oynamak zorundaydı. Çünkü öteden beri savundukları tezler, meşru zeminlerde kabule şayan şeyler değil. O yüzden suyu bulandırarak o anaforda balık avlamaya çalışıyorlar.

Kazın ayağı öyle değil tabii!.. Dışişleri Bakanımız Mevlüt Çavuşoğlu, Dendias’a hemen oracıkta gerekli ayarı verirken, Avrupa Birliği’ne de çok net bir mesaj göndermeyi ihmal etmedi. Sayın Çavuşoğlu, “Biz AB’den korkmayız…” derken; bu beyanın mana itibarıyla aynısını daha üç ay önce, AB’nin fiilî lideri ve en büyük üyesi olan Almanya’nın Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın yüzüne de, yine Ankara’da ortak basın toplantısında yapmıştı. Şu hâlde Yunanistan’ın ikide bir aba altından, AB sopasını göstermeye kalkışması boş iştir. Kendisine bir faydası olmaz. Çavuşoğlu önceki akşam bunu Dendias’a ders anlatır gibi anlattı. Ve bu sevdadan vazgeçmelerini, gerçekçi olmalarını tavsiye etti.

Türkiye ile Yunanistan arasındaki meseleler, pekâlâ iki devletin kendi inisiyatifleriyle yürütecekleri müzakerelerle çözüm yoluna sokulabilir… Elbette bu o kadar kolay ve bugünden yarına olabilecek bir iş değil. İki ülke arasında çözüm bekleyen pek çok mesele var. O kadar girift meseleler ki, bunlar için ne gibi bir formül bulunacağına dair, yıllardır fasılalarla devam eden “istikşafî görüşmelerde”, şimdiye kadar belirgin bir sonuç alınamadı. Ancak hâl böyle olsa da, çözüm yolu yine müzakere zemininden geçiyor. Burada da tarafların iyi niyeti esas katalizördür… Ama Yunanistan daima topu taca atıyor. Uluslararası hukukla bağdaşmayan iddia ve taleplerle, oldubittilerle sonuca gitmeye çalışıyor. On yıllardır Ege’de karasuları, kıta sahanlığı ve hava koridoru konularında yaptığı gibi.

Son yıllarda Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon rezervleri konusunda yaptığı gibi. Yunanistan sıkleti yetmediği için Türkiye ile hep kaçak güreşmeye yelteniyor! Bu kaçak güreşte de, şüphesiz her zaman güvendiği yer Avrupa Birliği ve ABD… (Nasıl olsa her sıkıştığımda imdadıma koşarlar) gibi bir konfora sahip. Fakat son zamanlarda, özellikle Doğu Akdeniz meselesinde, güvendiği dağlara kar yağdığını da gördü. Türkiye, sabrı zorlandığı için diplomasi yanında sert gücü de her vakit devreye alabileceğini çok kuvvetli şekilde ortaya koydu!.. Bu durum Yunanistan’da alarm zillerinin çalmasına yetti. Aslında mantıklı hareket edip komşusu ile sulh ve sükûn ortamını sağlaması gerekirken, o yine işi madrabazlığa vuruyor. Şüphesiz bu tavır hiçbir ciddi devlete yakışmaz. Ama gel de Miçotakis ve Dendias’a anlat!..

“Palikarya” tabiri durduk yerde ortaya çıkmamış elbet… Sahte kabadayılıkla bir yere varılamayacağını, eninde sonunda aklı bir karış yukarıda Yunan politikacılar da anlayacaklar. Fakat bunu görmek için daha ne kadar bekleyeceğiz? Murat Bardakçı (Habertürk.com) esaslı bir lügat çalışması yaparak, “Grec” yani Yunan kavramının Fransızcada ne gibi manalara geldiğini yazmış. Çok enteresan. “Grec” sözü Fransızca’da “dolandırıcı”, “sahtekâr” “yankesici”, “üçkâğıtçı” gibi anlamlar taşıyor… Avrupalıların Grek hayranlığının, meğer “kadim medeniyet” vs. yanında böyle dürtüleri de varmış! Yalnız bu konuda da, “Grec”ler yankesiciliğini kullanıp Grekliğini yapmış.

Bardakçı’nın anlatımına göre, uzun uğraşılar ve epey masraflar neticesinde, Grec kavramının Fransız lügatindeki zenginliği hayli azaltılmış… Mesela Petit Larousse’un yeni baskılarında, Grec maddesi 35 satırdan altı satıra kadar indirilmiş ve tabii yukarıda bahsedilen derin ve ince(!) anlamlar, çıkarılmış. Günün ihtiyacına göre Yunanlıları üzmeyecek yeni izahlar getirilmiş. Ama eski baskılarda bu zengin(!) manalar duruyor tabii. Lügatleri değiştirerek kimliklerini belli bir yere kadar saklayabilirler belki. Ancak tıynetleri bu oldukça “Grec”in ne olduğunu herkes kolayca görecek ve anlayacak… Mesela Ankara’da Dendias’ın sergilediği densizlik, uzun müddet hafızalardan silinmeyecek. Öyle değil mi?

Türkiye

3.

Κόλαση για 27χρονη στη Νέα Σμύρνη: Αλβανός, την βίασε και την κούρεψε μπροστά σε φίλους του!

viasmos-gunaika-500
Αποτροπιασμό προκαλεί ο απίστευτος εφιάλτης που καταγγέλλει πως έζησε μια γυναίκα σε σπίτι στην Νέα Σμύρνη. Όπου όχι μόνο κακοποιήθηκε σεξουαλικά, αλλά αυτό συνέβη μπροστά και σε άλλα άτομα…

Κόλαση στο διαμέρισμα στην Νέα Σμύρνη για την 27χρονη

Πρόκειται, σύμφωνα με πληροφορίες, για γυναίκα που έχει γεννηθεί το 1994 και η οποία πήγε στο σπίτι ενός άνδρα, στην Νέα Σμύρνη. Ο άνδρας αυτός φέρεται να είναι διακινητής κοκαΐνης και κάποια στιγμή φέρεται να την άρπαξε και να την κακοποίησε σεξουαλικά, μπροστά -μάλιστα- σε δύο ακόμα άτομα, έναν ομοεθνή του, Αλβανό κι έναν ακόμη, Γερμανό.

Μετά το πέρας της σεξουαλικής κακοποίησης, ο άνδρας πήρε μια κουρευτική μηχανή (!) και ξεκίνησε να της κουρεύει το κεφάλι

Η 27χρονη γυναίκα κατάφερε κάποια στιγμή -άγνωστο πώς- να φύγει από το σπίτι και αμέσως πήγε στην Αστυνομία και κατήγγειλε το περιστατικό, καταθέτοντας μήνυση.

Οι Αρχές κινητοποιήθηκαν και στο σπίτι του άνδρα βρήκαν τον ίδιο, αλλά και ποσότητες ναρκωτικών. Ο φερόμενος ως δράστης ήταν και παράνομα στη χώρα, αφού διαπιστώθηκε πως δεν διέθετε τα απαραίτητα έγγραφα.

Μεταφέρθηκε στο Αστυνομικό Τμήμα Νέας Σμύρνης και αύριο θα οδηγηθεί στον Εισαγγελέα…

4.

CHP’li Engin Altay’dan skandal Menderes göndermesi: Tepki yağdı

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay, Menderes’ten örnek vererek, ‘Umarım Erdoğan’ın da sonu benzemesin’ ifadelerini kullandı. Altan’a hükümetten sert tepki geldi.

İçişleri Bakanı Süleyman SoyluCHP Grup Başkanvekili Engin Altay‘ın Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ilgili ifadelerine sosyal medya hesabından çok sert tepki gösterdi. Bakan Soylu paylaşımında, “‘Siyasete, demokrasiye, Millete inanmayan, Hâlâ darbeyi iktidar aracı gören zavallılar… “Menderes’in sonunu Erdoğan’a yakıştırmak…” Vallahi sizi, 15 Temmuz’dan beter yaparız…” notunu düştü.

Engin Altay’ın sözlerine tepki gösteren Bakan Soylu’nun Twitter’dan yaptığı açıklama şöyle;

Tarih fukarası, cahil… Siyasete, demokrasiye, Millete inanmayan, Hâlâ darbeyi iktidar aracı gören zavallılar… “Menderes’in sonunu Erdoğan’a yakıştırmak…” Vallahi sizi, 15 Temmuz’dan beter yaparız…

NUMAN KURTULMUŞ: YİNE AYNI KAFA! YAZIKTIR

CHP’li Engin Altay’ın skandal ifadelerine yanıt veren AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, ”Yine aynı kafa! Yazıktır. Milletin gönlünde ebedileşmiş Şehid Başbakan Menderes’in sonunu hatırlatmaktan bir türlü vazgeçmiyorlar. Unutmayın! Kılıcınızın iki tarafının da kestiği o kara günler geride kaldı. #HaddiniBilEnginAltay” ifadelerini kullandı.

ÖMER ÇELİK: MİLLİ İRADEYİ ÖLÜMLE TEHDİT EDENLERE MEYDAN OKUYORUZ

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik konuyla ilgili yaptığı paylaşımda, ”Milli iradeyi ölümle tehdit edenlere meydan okuyoruz. Elinizden geleni ardınıza koymayın! Cumhurbaşkanımızı “Menderes’in sonu” ile tehdit edenlere diyoruz ki, buyrun gelin, biz burdayız. Siz “Menderes’in sonu” diye tehdit edin, biz milli irade diyerek dimdik karşınızdayız. Bu ülkede milli iradeye sadece katledilmeyi layık gören zihniyet hala diri. O kadar büyük acılardan sonra hala değişmiyorlar. “Menderes’in sonu”nu vadediyorlar milli iradeye. Ama milletimiz bu katliam siyasetine geçit vermez. Millet egemenliğine bir daha asla göz dikemezler.” açıklamasında bulundu.

ALTUN: “MİLLİ İRADE DÜŞMANLARINA KARŞI AYAKTAYIZ”

İletişim Başkanı Fahrettin Altun ise tepkisini şu sözlerle dile getirdi:

Erdoğan’ın da sonu Menderes’e benzemesin” diyerek açıkça ve alçakça tehdit savuran milli irade düşmanlarına karşı hep ayaktayız. Darbeci zihniyetin zavallıları her daim karşılarında aziz milletizi bulacaktır.

Bu zihniyetin millet iradesine karşı düşmanlığı tarihsel ve patolojiktir. İsmi Adnan Menderes olmuş Recep Tayyip Erdoğan olmuş farketmiyor onlar için. Vesayetlerine ve ayrıcalıklarına dokunan herkesi düşman olarak kodluyorlar.

Eski Türkiye hayalleriyle otoriterlik günlerini özleyen, milletimizin tüm değerlerini yerle bir etmek için çırpınan, ülkemizin tüm demokratik kazanımlarını geriye döndürmek için fırsat kollayan darbeci zihniyetin tehditleri anlaşılan hiç son bulmayacak.

Siz kim oluyorsunuz ki sayın Cumhurbaşkanımızı geçmişte idam ettiğiniz merhum Başbakan Adnan Menderes’in sonu ile tehdit etmeye kalkıyorsunuz. Özlediğiniz o günleri çok beklersiniz. Son nefesimize kadar aziz milletimizin iradesi için mücadele edeceğiz.

Darbe ve idam tehditlerinizi siyasi programınızın bir parçası gibi yıllarca tekrarlayıp duruyorsunuz. İşbirliği yaptığınız küresel çeteleri, terör örgütü uzantıları ve vesayet odağı kalıntılarını çok iyi biliyoruz.

15 Temmuz ile birlikte aziz milletimiz kendi iradesini canı pahasına da olsa çiğnetmeyeceğini size ve işbirliği içerisinde olduğunuz küresel çetelere gösterdi. Milletimizi tehdit etmek için kullandığınız enerjiyi emperyalist prangalarınızdan kurtulmak için harcayın.

TEVFİK GÖKSU: SİZİN KARANLIK ÖZLEMİNİZİ BİZ TARİHE GÖMELİ ÇOK OLDU

İBB AK Parti Grup Başkanvekili ve Esenler Belediye Bakanı Tevfik Göksu, Engin Altay’a sert çıktı. Göksu, paylaşımında; “CHP’li Engin Altay’a tek cümle; Haddini bil, sizin karanlık özleminizi biz tarihe gömeli çok oldu” ifadelerini kullandı.

CHP’Lİ ALTAY NE DEMİŞTİ?

CHP Grup Başkanvekili Engin Altay’dan tepki çekecek bir açıklama geldi. Bir televizyon programına konuk olan Altay, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı eleştirirken CHP zihniyetini de açığa vurdu. Merhum Başbakan Adnan Menderes’ten örnek veren Altay, ‘Umarım Erdoğan da sonu benzemesin Menderes’e’ ifadelerini kullandı.

5.

Merkez Bankası Başkanı Kavcıoğlu’ndan rezerv açıklaması

TCMB Başkanı Şahap Kavcıoğlu, “2017-18’den sonra yurtdışındaki tüm altınlar Türkiye’ye getirildi. Şu an Merkez Bankası rezervlerinde 720 ton altın var” dedi.

23.04.2021
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası(TCMB) Başkanı Prof. Dr. Şahap Kavcıoğlu, TRT Haber, CNN TÜRK ve A Haber ortak canlı yayınına katıldı.

Merkez Bankası Başkanı Şahap Kavcıoğlu, 128 milyar dolarlık banka rezervine ilişkin “Bugün rezerv konusu tartışılırken, o günkü şartları değerlendirmemiz ve o günkü şartlara bakmamız gerekiyor.” açıklamasını yaptı.


Kavcıoğlu, muhalefetin gündeme getirdiği 128 milyar dolar ile ilgili rakamların saklandığı iddiasına “Peki siz rakamları sakladıysak nereden çıkardınız bu 128 milyar doları?” dedi.

Başkan Kavcıoğlu, birilerine ayrıcalıklı döviz satışı yapıldı iddiasıyla ilgili olarak, “Böyle bir durum söz konusu değildir. Döviz işlemlerinin sonucunda vatandaşın burnu kanamadan 2020 pandemi krizi atlatılmıştır.” ifadelerini kullandı.

 Kavcıoğlu, canlı yayında Merkez Bankası’nın altın rezervlerini açıklayarak, “Türkiye’de yıllardır 120 ton altını vardı. 2012’de başlıyor. 2019 ve 2020’de Türkiye 720 ton altına çıkıyor. Türkiye’nin şu an merkez bankası rezervlerinde 720 ton altını var” dedi.

Başkan Kavcıoğlu’nun açıklamalarından satır başları:

128 MİLYAR DOLAR TARTIŞMALARI

2018-2019 ve 2020 yıllarına baktığımızda bu tartışmalar aslında daha değer kazanıyor. 2020 yılında dünyada gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde yatırımların azaldığını görüyoruz. Merkez Bankası’nın da bu yatırımlardan aldığı pay da doğal olarak azalıyor.  IMF’nin az gelişmiş ülkelere 110 milyar dolar yardımı söz konusu. Bunlar keyfi keder olan işler değil. Dünya birçok kriz yaşadı ama 2020 pandemi krizi dünyayı çok kötü şekilde etkiledi. Daha önceki krizlerin bir altyapısı vardı. Ama pandemi krizi insanların ne yapacağını bilmediği, ülkelerin kapandığı bir dönemi yaşıyoruz. Bu ortamda Türkiye biraz daha ayrışıyor.

IMF’YE GİDİLECEK HABERLERİ YAPILIYORDU

Türkiye’nin 2013’ten sonra yaşadıklarına baktığımızda, daha sonra 2016’daki hain işgal girişimi, uçak krizi… Dönem dönem Türkiye’nin yaşadığı krizler var.  2018’de ortaya çıkan kur atakları ortaya çıktı. IMF’ye gidilecek, gitmek zorunda olduğu haberleri yapılmaya başladı. Türkiye bu süreci hem sağlık hem de para ve mali konularda iyi yönetti.

REEL SEKTÖRÜN İHTİYACI REZERVLERDEN KARŞILANDI

Sosyal yardımlara gelindiğinde, devlet vatandaşımızın yanında oldu. Bu dönemi atlatırken yapılanları göz ardı edemeyiz. 2019 artı bir cari fazla verdik. 128 milyar dolar ile cari açığı finanse edildiği konuşuldu.  Merkez Bankası olarak verdiğim rakamlar nettir ve doğrudur. Pandemi döneminde dünyada yaşananlarla beraber Türkiye’de yaşananlarda bir döviz talebi ya da yabancı insanlar ülkesine dönecek, bu parayı istiyor. 2020 sonu itibarıyla reel sektörün döviz pozisyon açığı 208 milyar dolardan 157 milyar dolara indi. Bu, rezervlerden ya da Merkez Bankası’nın yaptığı bu işlemlerden karşılandı. Sizin bu talepleri bir şekilde karşılamanız lazım. Karşılamazsanız, o zaman oluşacak şeylerle Türkiye yüzleşecektir, karşı karşıya kalacaktır. 2020 sonunda Türkiye bütün bu taleplere cevap vermiştir. Hem reel sektör yurtdışı borçlarını ödemiştir, bankacılık finansal borçlarını ödemiştir, kendi ithalat borçları dahil varlıklarını artırmıştır.

TÜRKİYE 1984 YILINDA REZERV BİRİKTİRMEYE BAŞLADI

Bunun sağlıklı işlediğini şuradan görebiliriz: Faiz yükseldiğinde yabancılar yeniden gelmiştir. İnsanlar Türkiye’ye parasını getirir, istediği zaman da parasının alıp gideceği bir ortamın olduğunu çok net biliyorlar. Bu taleplerin karşılanması için Merkez Bankası o gün Hazine’yle beraber oluşturulan işlemler var. Rezerv konusuna geldiğimizde, Türkiye’de 83-84’ten sonra rezerv birikmeye başlıyor. 2020’ye geldiğinde 15-20 milyar rezervi var. Daha sonra 30 milyara kadar oluşan rezerv var. Kurun daha sağlıklı bir şekilde yönetilmesi için de yapılan işlemler var. Ama esas onun arkasında oluşan bir talep var. Gerçek kişilerden, reel sektörlerden, bankalardan talep karşılanmıyorsa ya fiyatlar yukarı gidecek, ya faizi yükselteceksiniz. Kendi içerisinde dengeye gelmezse Merkez Bankası orada piyasaya giriyor.

HAZİNE İLE YAPILAN PROTOKOL HAKKINDA

Hazine’nin MB’deki hesaplar kullanılarak döviz alım satımıyla piyasa arzının dengelenmesi 2017’de. Televizyonlarda bu işlemlerin 2019 seçimlerinden önce yapıldığı söyleniyor. Değil. MB dalgalı kura geçtikten sonra döviz alım ihaleleri 2016’ya kadar yapıyor, 2016’dan sonra bunu bırakıyor. Protokolün tamamen hukuki dayanağı var. MB’nda hukuki bir dayanağı olmayan hiçbir işlem yapılmaz. Bugüne kadar yapılmamıştır, bundan sonra da yapılmaz. Bu protokol dahilinde, 2017 Şubatından itibaren yapıldı. 2020’de yapılmasının nedeni de pandemi şartları. Bu işlemler gizli yapıldı, protokol açıklanmadı, rakamlar verilmiyor. Peki siz bu rakamları nereden biliyorsunuz? Biz bu rakamları açıklamadık. Dünyada en şeffaf veri açıklayan merkez bankalarından biri TCMB’dir. Günlük olarak açıklanır. Analitik bilanço okumasını bilen herkes buradan bu rakamları alır. Bizim analitik bilançomuzda o veriler günlük yayınladığı için zaten orada var. Gizlenen  saklanan bir şey yok. Bilançodan görüldüğü kabul edildiği zaman bu sefer kimlere satıldı demeye başladılar. Dünyada bu şekilde bir veri açıklama söz konusu değil. MB bireylere döviz satmıyor. İnsanların kafasını karıştırmak için 128, o kur 6.85. Belirli rakamlarla insanları bir yere götürmek için algı operasyonu. Böyle bir şey yoktur.

BİRİLERİNE AYRICALIKLI DÖVİZ SATIŞI YAPILDI İDDİASI

Böyle bir şey söz konusu olamaz, yapmak isteseniz de yapamazsınız. Merkez Bankası’nın veri açıklama konusunda şeffaflığı dünyadaki en iyi merkez bankalarından bir tanesiyiz. Bu kadar şeffaf bir bilançomuz var ve günlük oradan her şeyi izleme şansınız var. Biz kimseye 128 rakamını söyledik. Peki bu arkadaşlar bunları nereden buldular? ‘Protokolün içeriğini açıklayın.’ Böyle bir şey olabilir mi? Avrupa Merkez Bankası 2000 ve 2010 arası Euro’yu baskılayabilmek için yaptıkları işlemleri 10 yıl sonra, 2020’de açıkladı. Japonya Merkez Bankası sadece yıl sonu toplu olarak veriyor rakamları. Siz neden 2017’yi, 2018’i sormuyorsunuz? Daha önce döviz müdahaleleriyle yapılan işlemleri niye sormadınız? Daha önce döviz müdahaleleriyle yapılan işlemleri niye sormadınız? 2013, 2014 gibi dünyada oluşan bir ters gidiş, kuru baskılamak zorunda olduğunuz dönemlerde döviz satım müdahalelerinde bulunursunuz. Dönem dönem Merkez Bankası bunu kuru sağlıklı bir şekilde oynaklığının devam etmesi için müdahaleleri olmuş.  2016’dan sonra başka bir yol denenmiş.

AVRUPA MERKEZ BANKASI BU VERİLERİ 10 YIL SONRA AÇIKLIYOR

Kafa karıştırmak için algı operasyonu yapıyorlar. Önce bilançoyu sakladığımızı söylüyorlar, bilançoyu gösterince “Kime sattınız” diyorlar. Bakın dünyada bunun bir örneği yok. Avrupa Merkez Bankası bu verileri 10 yıl sonra açıklıyor. Euro’yu baskılamak için yapılan işlemleri 10 yıl sonra açıklıyorlar. Japonya Merkez Bankası yıl sonunda açıklıyor. Bankacılık yapan herkes bu işlemlerin nasıl yapıldığını bilir insanların aklını karıştırmaya çalışıyorlar.

‘2020 KRİZİ KİMSENİN BURNU KANAMADAN ATLATILMIŞTIR’

Türkiye o krizi yönetebildiği için vatandaşımız o krizden etkilenmeden çıktı. 2019-2020’de hiçbir şey yapmayabilirdiniz, piyasaya bırakabilirdiniz. 2020 Türkiye dünya buhranından, hatta ondan da daha fazla sıkıntının yaşandığı bir yılı konuşuyoruz. Diğer ülkelerin nasıl destek aldığını biliyoruz. Diğer merkez bankaları yapınca TCMB hiçbir şey yapmadan mı duracaktı?  Öyle yapıldı, böyle yapıldı; sonucuna bakalım. Sonucunda Türkiye vatandaşı, reel sektör, kimsenin burnu kanamadan, pandemi krizi atlatılmıştır.

TÜRKİYE REZERVLERİNİN YAPISINI DEĞİŞTİRDİ

Kurun oynaklığının sağlıklı bir şekilde yönetilmesi, dolayısıyla müdahale değil. Ben başkan oldum, atandım. Pazar günü basın bildirisiyle açıkladım. Banka müdürlerine de bir müdahalemiz olmayacağını, herkesin kendi bilançosunu yöneteceği şeklinde mesajlar verdim. Ama gece Asya piyasalarında müthiş bir dalgalanma oluşmaya başladı. 11 milyar dolar o bir haftalık süre içerisinde piyasadan çıktı. Ben MB olarak hiçbir şey yapmadım, piyasa karşıladı. 2020’de dövize dönen bireyler otomatik olarak piyasada o talebi karşıladı. Döviz almak isteyenlere dövizini bozdurarak cevap verdi. O gün ülkemin rezervlerinde yeterli para olduğu için piyasa o 11 milyar dolarlık talebi karşıladı. Bir şeylere ulaşmak için değişik hesaplamalara gitmeye gerek yok. Türkiye Merkez Bankası olarak ve TC Devleti olarak şu an olmadığı kadar iyi durumda. Rezervlerin yapısı değişmiştir Türkiye’de. Yıllardır 120 ton altını vardı. 2012’de başlıyor. 2019 ve 2020’de Türkiye 720 ton altına çıkıyor. Türkiye’nin şu an merkez bankası rezervlerinde 720 ton altını var. Türkiye’nin 120 ton altını yurt dışındayken, 2017-18’den sonra Türkiye’nin tüm altınlarını Türkiye’ye getirmiştir. Türkiye’nin tüm altınları şu an Merkez Bankası’ndadır. Şu an bu yıllık 50 ton 1-2 yıl içerisinde 80 tona çıkacak inşallah.

Dahası Sayın Berat Albayrak’ın Enerji Bakanlığı döneminde çok önemli bir şey yapıldı ve Türkiye’nin altın ürettiği cevherler, Merkez Bankası’nın satın almasına karar veriliyor ve cevherden altın üretimini TL olarak Merkez Bankası rezervlerine alıyor.”

ŞUANDA 90 MİLYAR DOLAR REZERVİMİZ VAR

Önümüzdeki hedef, rezervleri daha kalıcı, güçlü şekilde oluşturmak. Türkiye’de hem rezervlerimizi daha kalıcı hale getireceğiz, hem de üretimi, ihracatı finanse ederek daha iyi bir sistem oluşturacağız. 2003’e kadar rezerv yok. Şu an 90 milyar dolar brüt rezervimiz var. Rezervin açılımı da önemli. Yaklaşık %40’ı üzerinde Türkiye’nin kendi altın rezervi. 2003’ten sonra oluşan rezervler nasıl oluşmuş? Portföy girişleriyle, sıcak para girişleriyle. Kur düşük olduğu için döviz alım müdahaleleriyle oluşturulan bir rezerv var, 130 milyar dolara kadar çıkan. Yurt dışından gelen dövizlerin alım ihaleleriyle oluşturuyorsunuz bunu. Türkiye 2020’de de bunu yapmıştır. Şuraya gitmiş, bunun hesabına geçmiş; bu ifadeler doğru değil ve vatandaşımızı da yanlış yönlendiriyorlar.

REZERVLER SADECE YER DEĞİŞTİRDİ

Bankaların, piyasaların ihtiyacı olan TL’yi MB karşıladı. ‘MB’nın kaybolan rezervleri’ diyorsunuz ya, o rezervler sadece yer değiştirdi. Benim rezervlerimden çıkıp banka hesaplarına döviz olarak giden parayı ben o parayı tekrar alıyorum döviz olarak, piyasaya TL veriyorum. Bir rezerv kaybı, para kaybı, birilerine para verilmesi söz konusu değil. Giden paranın gittiği yer bankadaki döviz hesapları. Aradaki fark da, ben MB olarak para kazanıyorum. Aldığım dövizleri 2020-19’da daha yüksek kurla piyasaya verdiğim için kar ettim. Artı, dövizler karşılığında piyasadan TL çektiğim için şu an o TL’yi piyasayı fonlamak için kullanıyorum, kar ediyorum.

İHTİYAT AKÇESİ İDDİALARI

MB kâr etmiyor, kâr etmediği bir bilançoda ihtiyat akçesi nasıl olacak? Bunu söylüyorsunuz, bari bir dayanağı olsun. Esas kâr etmeye başladığından beri oluşuyor. Kara gün için ihtiyat akçesini nerede biriktirdiniz? MB’nın bilançosunda yok. Bir yerlere para aktarma söz konusuysa bu paralar nasıl oluşuyor? Veya siz neden yapmadınız daha önceleri? Başkanlık yapan arkadaşımızın konuşmalarını hayretle dinledim. MB Türkiye’nin en saygın kurumlarından bir tanesi. Burada yanlış bir şey olması mümkün değil. MB ve MB’da yetişen insanlar bu kadar hassasken, 128 milyar dolar gibi bir rakamı telaffuz edip, bu kadar insanı zan altında bırakmak hayret verici. Ve bunu eski Merkez Bankası başkanlarının yapması daha da üzücü. MB’nda yıllarca çalışmış, buradaki özeni bilen insanların bunlara taraf olması üzüyor. Merkez Bankası’nda yanlış olmaz. Verilerini günlük olarak açıklayan bir Merkez Bankası’nda nasıl yanlış olabilir? Bu kadar şeffaflık varken, bu rakamlar üzerinden yorum yaparken, bizim bir şeyler gizlediğimizi söyleyerek kamuoyunun kafasını karıştırmanın nasıl bir anlamı olabilir?

ENFLASYON VE FAİZ AÇIKLAMASI

Türkiye’nin %5 enflasyon hedefi var ve bu hedefi tutturana kadar sıkılaşmaya devam edeceğiz. Bireysel kredilerle ilgili tedbirler alacağız. Faize karşı olmayan var mı? Yüksek faizden memnun olan kim var? Negatif faizden bahsediyorsak veya yükselen bir enflasyonda farklı şeyler konuşuyorsak bu başka bir şey. Bizim piyasaya verdiğimiz mesaj çok net. İlk gün saat 10’da basın bildirisi açıkladım, aynı mesajları verdim.

İŞ DÜNYASINA MESAJ

Türkiye ilişkileriyle çok güçlü bir ülke. Türkiye bu ilişkilerini en iyi şekilde yürütecektir ve bunların siyasi olarak Türkiye’ye olumlu yansıyacağından ve böyle görmelerini tavsiye ederim. Türkiye, son yıllarda kendini kabul ettirdiği bir dış politika izliyor. Doğu Akdeniz olsun, Libya, Irak, Suriye politikaları olsun, Türkiye oralarda, hem sahada, hem de masada güçlü bir ülke. Arkasında güçlü bir ekonominin, iktidarın ve milletin olduğunu unutmayalım. Türkiye artık göz ardı edilen veya evrilebilen bir ülke değil. Türkiye çeşitli sıkıntıların üstesinden gelirken hepsinin arka planına bakmak lazım. Rezervleriyle, Merkez Bankası’yla, ekonomisiyle güçlü olmasa oralarda onları yapamazsınız. İHA’lar, SİHA’lar parasız uçmuyor. 70’li yıllarda Kıbrıs Harekatı dışında uluslararası arenada sürdürülebilir bir dış politikamız yok. Ama son 10 yılda Türkiye bütün coğrafyalarda sürdürülebilir, bir şekilde o coğrafyalarda varlığını sürdürebiliyor ve istediği sonuçları alabiliyor. Biz bunların yönetilebilir olduğunu düşündüğümüz için görüşmeler olumlu geçecektir. O olayların gerçeğini de bildiğimiz için Türkiye’nin duruşu nettir. İş dünyasına da bir mesaj vereyim. Rezervler konusunda da iş dünyasının taraf olması gerekiyor bence. 2020’de bu talepleri karşılanmasa borçları kapatılmazdı, o varlıklara sahip olamazlardı. Türkiye’yi, TCMB’yi yıpratmamamız lazım. Olmayan bir şeyi rakamlarla süsleyerek yıpratmanın kimseye bir faydası yok. Bunların zararını Türkiye görüyor. Sonuçta dönüyor iş dünyası, sokaktaki vatandaş ve devlet görüyor zararını.

6.

Her şeyi tek tek açıkladı: 128 milyar dolar nerede? diye soranlara tokat gibi cevap

CHP’nin toplumda algı yaratmak için başlattığı “128 milyar dolar nerede?” kampanyasına, Yeni Şafak yazarı Ali Saydam köşesinden muhteşem bir cevap verdi.

16.04.2021

 

Yeni Şafak yazarı Ali Saydam, muhalefetin diline doladığı 128 milyar dolar nerede? sorusunu, “Ah nerede vah nerede?” adlı köşe yazısında değerlendirdi.

Muhalefetin daha önce “Deprem paraları nerde?”, “15 Temmuz sonrası şehit yakınları ve gaziler için toplanan paralar nerede?”, “Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen Evrensel Hizmet Fonu’nda toplanan paralar nerede?” gibi farklı sorular sorarak milletin karşısına çıktığını, ancak her seferinde de gereken cevabı alıp sustuğunu yazdı.

Konuyu “128 milyar dolar nerede?” sorusuna getiren Saydam, AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli‘nin yaptığı detaylı açıklamayı köşesine taşıyarak, muhalefete şu tepkiyi gösterdi: “Hadi akıldan vazgeçtik, vicdan nerede?”

İşte Ali Saydam’ın yazısının tamamı;

“Muhalefetin tipolojisini çıkarmak pek zor olmasa gerek… Siyasi iletişim literatürüne henüz girmese de yakındır: “Mıncıkla bırak” taktiği…

Ortaya yalan-dolan bir laf atıyorlar… O lafın üzerine bir sürü sazan atlıyor… Suni bir gündem oluşturma çabasıyla bunu mıncıklayıp duruyorlar. Ne zamanki o lafın laf olmadığı anlaşılıyor, bu sefer onu bırakıp mıncıklayacak başka bir şey buluyorlar…

Yeni bir taktik değil bu. Örnekleri çok… Mesela “Deprem paraları nerde?”… Cumhurbaşkanı çıkıp “Toplanan paranın 5 kat fazlasını deprem bölgesine harcadık” diyor…

Bu sefer başlıyorlar “15 Temmuz sonrası şehit yakınları ve gaziler için toplanan paralar nerede?” Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk “Nisan 2020’den bugüne kadar 12 ödeme yapılırken, sağlanan toplam destek 35 milyon lirayı aştı” açıklamasını yayınlıyor… Ödemelerin nasıl devam edeceğini belirtiyor, hadi ondan da vazgeçiyorlar…

“Biraz da Man Adası‘na takılalım” diyorlar bu kez… Utanmadan, sıkılmadan Cumhurbaşkanı ve yakınlarının Man Adası’ndaki şirketlere para gönderdiğini iddia ediyorlar. Mahkeme kararıyla iddianın asılsız ve iftira olduğu kanıtlanıp da Kemal Bey 130 bin lira tazminat ödemeye mahkûm edilince o konu da kapanıyor…

Say say bitmez…. “Biz Bize Yeteriz Türkiyem” kampanyasıyla toplanan paralar nerede?… Bunu da mıncıkla bırak taktiğiyle ele aldılar… Sonra konu kapandı… Tıpkı “Millî Eğitim Bakanlığı tarafından yürütülen Evrensel Hizmet Fonu’nda toplanan paralar nerede?” sorusunda olduğu gibi…

Son numaraları da “128 milyar dolar nerede?”

Bu numara siyasi iletişimde işe yarasa, CHP üst yönetimine siyasi ikbal getirse, yüreğimiz gam yemeyecek… Oysa yıllardır sağdan say %25, soldan say %25… Çakılıp kalmışlar… Onlar böyle “Ah nerede, vah nerede?” diye dolaşırken, en güzel cevabı AK Parti Genel Başkan Yardımcısı Nurettin Canikli vermiş, “128 milyar dolar burada, sizin aklınız nerede?”

“128 milyar dolar burada, sizin aklınız nerede?”

128 milyar doların tamamının, ödemelerin finansmanında kullanıldığını söyleyen Canikli, bu ödemelerin neler olduğunu “tane tane” bir güzel anlatmış:

Merkez Bankası‘nın doğrudan veya dolaylı olarak ticari bankalar üzerinden piyasaya verdiği dolarlar, piyasada oluşan fiyattan satılır. Merkez Bankası doların fiyatını belirlemez; fiyat piyasada oluşur… 128 milyar doların nereye gittiğini olabildiğince basite indirgeyerek anlatmaya çalışalım.

2019 ve 2020 yıllarında dolar kimlere satılmış? Cari açığın finansmanı için Merkez Bankası 30 milyar dolar döviz satmış. Yani 30 milyar doları ithalatçılar satın almış. 2019 ve 2020 yıllarında toplam 36 milyar dolarlık altın ithalatı gerçekleştirildi. 75 milyar doları Türkiye’de yerleşik gerçek ve tüzel kişiler tarafından satın alınmış. Yani 75 milyar dolarlık TL cinsinden hesaplarını dolara çevirmişler. Bu 75 milyar dolar Türkiye’deki bankalarda hesaplarda durmaktadır.

Özel sektör dış borcunu ödemek için 43 milyar dolar satın almış. 2019 ve 2020 yıllarında 12 milyar dolar portföy yatırımcısının çıkışı olmuş. Yani yabancı yatırımcı daha önceki yıllarda Türkiye’ye getirip TL’ye çevirerek portföy yatırımında kullandığı dövizinin 12 milyar dolarlık kısmını dövize çevirip geldiği ülkeye geri götürmüştür. Yani 12 milyar dolarlık döviz satın almıştır.

Bu dört kalemi topladığımızda 160 milyar dolara ulaşılmaktadır. Bu rakam 128 milyar doların bir hayli üzerindedir. Bu durum Merkez Bankası’nın 2019 ve 2020 yıllarında 160 milyar dolar satış yaptığı anlamına gelmiyor.”

Hadi akıldan vazgeçtik, vicdan nerede?”

KAYNAK: YENİ ŞAFAK

7.

Erdoğan’ın karşısında kim aday olursa şansı ne olur?

Hürriyet Gazetesi yazarı Abdülkadir Selvi, Optimar’ın Cumhurbaşkanlığı yarışında şubat ayı anketini paylaşarak önemli değerlendirmelerde bulundu.

Erdoğan’ın karşısında kim aday olursa şansı ne olur?
15.04.2021

 

İşte Selvi’nin Başkan Erdoğan’ı 4 adayla kıyasladığı “Hoşgörülü Başbakan” başlıklı bugünkü köşe yazısından ilgili bölümü;

KİM ADAY OLURSA

Bu aşamada Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın karşısında kim aday olursa şansı ne olur, sorusuna yanıt arıyorum. Optimar’ın şubat ayı anketinden bazı verileri paylaşmak istiyorum.

ERDOĞAN-MANSUR YAVAŞ

Mansur Yavaş, Erdoğan ile yarışta en öne çıkan isim olarak gözüküyor. Erdoğan yüzde 41.2 alırken Mansur Yavaş yüzde 36.7’ye ulaşıyor. Kararsızların oranı ise yüzde 22.1 ediyor.

ERDOĞAN-İMAMOĞLU

Ekrem İmamoğlu gerilemesine rağmen yine de önemli bir orana ulaşıyor. Erdoğan yüzde 42.5 alırken İmamoğlu yüzde 34.6’yı buluyor. Kararsızların oranı ise yüzde 22.9’a ulaşıyor.

ERDOĞAN-AKŞENER

Meral Akşener son dönemde bir tırmanış içinde görülüyor. Akşener yüzde 27 alırken Erdoğan yüzde 43.6’ya ulaşıyor. Kararsızların oranı ise yüzde 29.5.

ERDOĞAN-KILIÇDAROĞLU

Cumhurbaşkanı Erdoğan, en yüksek oranlardan birine Kılıçdaroğlu ile yarışta ulaşıyor. Kılıçdaroğlu yüzde 27 alırken Erdoğan yüzde 44.7’yi buluyor. Kararsızlar ise yüzde 28.3’le yüksek bir oranda seyrediyor.

Bu tabloya göre Kılıçdaroğlu’yla yarışmayı en çok Erdoğan ister.

8.

Türk SİHA’ları dünyanın dilinde! Tarihin akışını değiştirdi

Türkiye’nin insansız hava araçları konusunda kaydettiği ilerleme son zamanlarda dış basında sıklıkla gündem olmaya devam ediyor.

Türk SİHA’ları dünyanın dilinde! Tarihin akışını değiştirdi
15.04.2021 

 

İngiliz The Guardian Bayraktar silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) bölgedeki askeri dengeyi hızla değiştirdiğini yazdı. Telegraph gazetesinde yer alan haberde ise savaşın doğasının değiştiğine dikkat çekiliyordu.

Financial Times Türkiye’nin yükselen bir drone gücü olarak SİHA konusunda ABD, İsrail ve Çin’e rakip olduğunu gündeme getirdi. Alman Die Welt Türkiye’nin SİHA teknolojisinde öncü ülkelerden biri haline geldiğine ve askeri başarılar kazandığına yer verdi.

Fransız Liberation ise SİHA’ları Türkiye’nin gücünün ve bağımsızlığının sembolü olarak yansıttı. Rus basınında Kazakistan’ın Çin insansız hava araçlarından (İHA) vazgeçip Bayraktar TB2 satın alacağı haberleri yer aldı. ABD’den Forbes dergisi Türk SİHA’larını “sihirli mermi”, Foreign Policy“uçan zırhlı hayvan” İspanyol El Pais ise “gökyüzünün yeni sahipleri” olarak tanımladı.

Türk SİHA’ları İsrail ve Yunanistan medyasında da sıkça yer buldu. Bunca gündemin oluşmasında esasen etkili olan, SİHA’ların üretim süreçlerinin dramatik öyküsü, harp tarihinde ilklere imza atması ve bölgedeki çatışmaların seyrinde belirleyici bir rol oynamasıdır. ​​​​​​​

ADETA BELİNİ KIRDI

Türk SİHA’larının dünyada hızla yükselen gündem maddesi olmasında Bahar Kalkanı harekâtının payı büyük oldu. Böylece harp tarihi, aynı anda çok sayıda SİHA’nın kullanımıyla, Bahar Kalkanı harekâtında Suriye’de ilk sürü SİHA saldırısı ile tanıştı. Bu saldırılarda Türk SİHA’ları Suriye’de kapalı hava sahasının adeta kilidini kırdı ve sürü SİHA saldırılarıyla harp meydanında günümüz savaş sistemlerine yeni bir operasyonel kabiliyet kazandırdı.

GELİŞİM SERÜVENİ

Türk SİHA’larının üretim serüveni 1990’lı yıllara dayanıyor. Fakat Türkiye’nin İHA konusunda yerli ve milli imkanlarını seferber etmesi 2008-2010 yılları arasında yaşanan gelişmelerle kendisini gösteriyor. O dönemde, terörle mücadele kapsamında ABD’den predatör ve reaper tipi İHA talep eden Türkiye istediği karşılığı bulamadı. ABD bu talebi ya erteledi ya da predatörlerin kullanımıyla ilgili kısıtlamalar içeren seçenekler sundu. Bunlar da Türkiye’nin terörle mücadelede ihtiyaçlarını yeterince karşılamamaktaydı. Benzer bir süreç İsrail’le de yaşandı. İsrail’den alınan “Heron” tipi İHA’ların teslimi gecikmişti. Bunun yanında, ilerleyen süreçte bakıma gönderilen Heronların bakım süreçleri de bir hayli uzun zaman almıştı. Tüm bu gelişmeler ve zorluklar Türkiye’nin yerli ve milli imkanlarla İHA/SİHA üretmek için seferber olmasında önemli birer rol oynadı.

RUS SAVUNMA SİSTEMLERİ YETERSİZ KALDI

Türk SİHA’larının dünyada hızla yükselen gündem maddesi olmasında Bahar Kalkanı harekâtının payı büyük oldu. Bu harekât, Esed rejimi tarafından yapılan saldırıda 34 Türk askerinin şehit edilmesinin ardından, Türkiye’nin rejime karşı başlattığı bir askerî harekâttı. Harekât esnasında Rusya Suriye’de hava sahasını açmayarak Türkiye’nin koşullarını zorlaştırmaktan yana tavır aldı. Ancak Türkiye mevcut koşullara rağmen harekâtı gerçekleştirdi. Türkiye’nin başlattığı harekâtta kimsenin beklemediği gelişmeler meydana geldi. Türk SİHA’ları dünya harp tarihinde bir ilke imza attı. Böylece harp tarihi, aynı anda çok sayıda SİHA’nın kullanımıyla, Bahar Kalkanı harekâtında Suriye’de ilk sürü SİHA saldırısı ile tanıştı. Bu saldırılarda Türk SİHA’ları Suriye’de kapalı hava sahasının adeta kilidini kırdı ve sürü SİHA saldırılarıyla harp meydanında günümüz savaş sistemlerine yeni bir operasyonel kabiliyet kazandırdı. Ayrıca Türkiye bu saldırılar ile Esed rejimine ağır darbe vurdu ve Rus savunma sistemlerinin SİHA’lar karşısında yetersiz kaldığı ortaya çıktı. Bu durum Libya’daki iç çatışmalarda da kendini gösterdi. Libya’da meşru Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) Türkiye’den savunma işbirliği anlaşmaları kapsamında satın aldığı SİHA’lar için, karşı cenahtaki Rus savunma sistemleri sıradan birer hedef haline geldi. Libya’da SİHA’lar karşısında çaresiz kalan Rus yapımı Pantsirlerin dünya kamuoyunda çizdiği imaj Ruslar için bir endişe kaynağı haline geldi.

Türk SİHA’ları Suriye ve Libya’dan sonra Azerbaycan’ın Karabağ’ı Ermenistan işgalinden kurtarma operasyonlarında da boy gösterdi. Azerbaycan Türkiye’den satın aldığı SİHA’ları harp meydanında etkin bir şekilde kullandı. SİHA’lar Azerbaycan ordusuna çatışma esnasında önemli fırsatlar sağladı. Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev Türk SİHA’larının Azerbaycan ordusunu güçlendirdiğini ve SİHA’ların Karabağ Zaferi’ne büyük katkı sağladığını belirtti. Türk SİHA’ları elbette bu gelişmelerin ardından dünya basınında sadece medyanın gündeme getirdiği bir konu olmakla sınırlı kalmadı. İngiltere Savunma Bakanı Ben Wallace, Endonezya Genelkurmay Başkanı Hadi Tjahjanto ve Ukrayna Savunma Bakanı Andriy Taran Türk SİHA’larının sahada meydana getirdiği etkiyi vurgulayan açıklamalar yaptı. Tüm bu gelişmelerle birlikte, Türk SİHA’larının namı Ortadoğu, Akdeniz ve Kafkasya’nın ötesine, Avrupa ve Orta Asya’ya kadar ulaştı.

GÜÇ DENGESİMNEE ETKİLERİ

Türk SİHA’larının Suriye, Libya ve Karabağ’da gösterdiği performans askerî alanda yeni sorgulamaları beraberinde getirdi. İnsansız sistemler olarak can kaybını önlemesi SİHA’ların en önemli avantajlarındandı. Ayrıca pek çok askerî sisteme göre ekonomiklerdi. Diğer taraftan İHA’lar istihbarat toplama konusunda önemli bir işleve sahipti. SİHA’lar karşısında düşman unsurların kolay hedef haline gelmesi harpte önemli bir psikolojik üstünlük sağlıyordu. Böylelikle Türkiye’ye kardeş ve dost olan ülkeler, SİHA saldırılarında düşman hedeflerinin vurulma görüntüleriyle de psikolojik harp açısından önemli kazanımlar elde etmiş oldular. Türk SİHA’larının Ukrayna’da diğer bölgelerdeki gibi itici bir güce dönüşüp dönüşmeyeceği Rus askerî uzmanlarının da gündeminde. Diğer taraftan Suudi Arabistan’ın Türkiye’den SİHA talep etmesi de Türk SİHA’ların bölgedeki dönüştürücü etkisi açısından yeni bir gündemi beraberinde getirebilir.

DİKKAT ÇEKEN DEĞERLENDİRME

SİHA ile ilgili dikkat çeken değerlendirmelerden birini de “Tarihin Sonu” tezini ortaya atan Amerikalı siyaset bilimci Francis Fukuyama yaptı. Fukuyama SİHA kullanımının Türkiye’nin bölgesel güç olarak yükselmesine katkı sağladığını ve güç dengesinde belirleyici bir etki oluşturduğunu yazdı. Fukuyama’nın yazısında dikkat çeken diğer bir nokta ise SİHA teknolojisinin kara birliklerinin doğasını değiştireceğini belirtmiş olmasıydı. Savaşlarda kara ordusu ve tanklar, savaşa girilen bölgeyi ele geçirmenin yanında, elde tutmanın da önemli bir unsuruydu. Bu kara orduları için gerekli tank, silah ve sistemlere sahip olmak ve bu sistemleri güncel tutabilmek oldukça maliyetliydi. SİHA’lar tankları kolayca imha edebiliyor ve insansız bir savaş yürüterek savaşların maddi ve psikolojik maliyetini ciddi ölçüde azaltıyordu. Bu durum harbin kurallarını değiştirecek gelişmelere işaret ediyordu.

Kolayca imha edilebilen maliyetli sistemlere olan ihtiyaç, elbette farklı işlevleri nedeniyle tamamen ortadan kaybolmayacaktır; fakat gelişmeler bu sistemlere olan ihtiyacın azalabileceğine işaret ediyor. Böylelikle harpte, savunma ve saldırı konseptinde, SİHA kullanımının yeni bir dönemi başlatmasının muhtemel olduğu söylenebilir. Ayrıca özellikle Zeytin Dalı ve Barış Pınarı harekâtlarında kara ve hava sistemlerini entegre kullanma deneyimi kazanan Türk ordusu, elde ettiği bu ender tecrübe ile dünya orduları içinde öne çıkan bir güç haline geldi.

Fukuyama “Tarihin Sonu” adlı tezinde, İslam’ın dünyada çok sayıda insana hitap ettiğini, toplumsal düzene de önemli etkileri olduğunu, ancak büyük kitleleri sürükleyip tüm dünya için yeni bir düzen getirecek güçte olmadığını öne sürmüştü. Fukuyama’nın Türk SİHA’larına ilişkin değerlendirmeleri ve “Tarihin Sonu” tezindeki İslam’a karşı yaklaşımı, Türkiye’nin bölgesel dönüştürücü rolüyle birlikte okununca ortaya farklı değerlendirmeler çıkar mı, bunu zaman gösterecek. Fakat Türkiye’nin bölgede çatışmaları azaltan veya sonlandıran askerî ve siyasi adımları, Türk SİHA’larının dönüştürücü etkisinin yanı sıra Türkiye’nin bölgesel barışa sunduğu katkılarla beraber okunduğunda, yeni yorumların gelmesi beklenebilir. Belki de “Tarihin Sonu” tezi “Tarihin Dönüşü” değerlendirmelerine evrilebilir.

Sonuç olarak, Türk SİHA’ları sahadaki belirleyici rolü ve harpte sunduğu yeni fırsatlarla, pek çok alanda dünya çapında adından söz ettiren bir hüviyet kazandı. SİHA’ların Türkiye’nin bölgede etkin kullandığı bir politika aracı haline geldiği söylenebilir. Türkiye’nin SİHA politikasının, dünyada yakın dönemin medyatik teknolojisi olan Rus Pantsir hava savunma sistemlerine karşı operasyonel başarısı ve sahada hedeflerin vurulma anını gösteren görüntülerle psikolojik bir etki alanı oluşturduğu söylenebilir. Türk SİHA’larının, silah satışını tekelinde tutan küresel güçlere karşı ticari, düşman ordularına verdiği mesajlarla rakipsiz ve harp tarihine bıraktığı izler bakımından tartışmasız bir konuma yükseldiği görülebilir.

KAYNAK: AA
9.

Kim bu diktatörler?

.

16.04.2021

Diktatör  tanımı (Latince: dictator; emir veren, dikte ettiren), tek başına sınırsız bir otoriteye sahip olan yöneticilere verilen sıfattır. Türkçeye Fransızcadan geçmiştir. Bir ülkede tüm siyasi gücün bir liderin iki dudağı arasında olduğu; yargı, yürütme ve kanun yapma yetkisinin bir kişinin elinde toplandığı tek adam yönetim tarzına diktatörlük denir. Bu rejimin başında olan kişiye de diktatör denilir.

Diktatörlük ilk defa, MÖ 210-259 yılları arasında hüküm sürmüş ilk Çin imparatoru olan Qin Shi Huang döneminde görülür. Türk akınlarına karşı sınır boylarındaki kaleleri birleştiren Qin Shi Huang kendisini imparator ilan  ederek 1 milyon kişinin ölümüne mal olan  Çin Seddini yaptıran adamdır. Çin’de Konfüçyus öğretisi gibi 100 kadar felsefe ve ahlak okulunu kapattırıp kitapları yaktırır, sözünün üstüne söz söylenemeyen bir diktatör olarak tarihe geçer.

Roma’daki şekliyle diktatör; devletin başı olan imparatordur. Bu kişi en varlıklı zenginlerden ve askerlerinden oluşan Roma Senatosu tarafından seçilir. Antik Roma döneminde görülen bu yönetim tarzı batı kültür ve medeniyetinin temellerini oluşturur. Roma imparatorluğu gelenek, kültür, yönetim ve siyasi anlayışı taklit edilerek zamanımıza uyarlanan bu ikiyüzlü kaypak anlayış çağdaş (!) ve modern (!) batı medeniyetinin anası, ateist soytarı antik yunan medeniyeti de bu medeniyetin babasıdır.

Diktatörler; daha çok Avrupa’da, onların sömürü ve kolonileri olan Ortadoğu, Asya, Afrika ve Güney Amerika ülkelerinde görülen, batının el üstünde tuttuğu ve yücelttiği, en çok değer verdiği sömürge bölgelerindeki modern kolonyal valileridirler.

Bu anlayışın çağdaş yansımaları; Almanya’da Adolf Hitler faşizmiyle tek parti diktatörlüğünde, İtalya’da Benito Mussolini iktidarlarında görülmüştür. Bu iki diktatör 1. ve 2. Dünya savaşlarında Avrupa’da 50 milyon insanın ölmesine ve Avrupa’nın yerle bir edilip harap olmasına sebep olmuştur.  Bu iki kafası kırık deli gibi; İspanya’da; (1936-1939) Francisco Franco, Portekiz’de; 1933-1974  António de Oliveira Salazar, Rusya’da (Sovyetlerde) ;Joseph Stalin, (1924’ten 1953), Yugoslavya’da; Josip Broz Tito (1892 – 1980), Fransa’da; Mareşal Philippe Petain (1940’tan 1944), Romanya’da; Nikolay Çavuşesku (1969 – 1989), Polonya’da; Wojciech Jaruzelski (2014) , Bulgaristan’da; Todor Jivkov (1998),Yunanistan’da; Georgios Papadopoulos (1999) Avrupalı diktatörlerden sadece birkaçıdır.

Batı medeniyeti; Romalı fıtratı gereği diktatör üreten bir medeniyettir. Diktatörlerin yönettiği rejimlerin ‘’Cumhuriyet’’, ‘’Demokrasi’’ veya ‘’Demokratik’’ olarak  adlandırılması onu insani bir rejim yapmaz. Batı medeniyetini gözünde, ‘’Bir kişinin ölmesi trajedidir; fakat, bir milyon kişinin ölmesi sadece bir istatistiktir’’ (Josef Stalin)

İslam ülkelerinde diktatörler daha çok siyasi, askeri ve sivil darbelerle veya babadan oğula geçen iktidarlarla yönetimin; ‘tek adam’ı, ‘milli şef’i, ‘tek önder’i, en büyük lideri, milletin atası… olurlar.  Bizim tarihimizde; İsmet İnönü tek parti diktatörlüğü, 27 Mayıs 1960, 12 Mart,12 Eylül, 1980, 28 Şubat NATO destekli askeri darbeleri döneminde yaşadığımız gibi… Araplarda ise, Mısır’da; Cemal Abdunnasır, Enver Sedat, Mübarek, Sisi, Irak’ta; Saddam Hüseyin, Suriye’de, Baba ve oğul Esad, Libya’da; Kaddafi, Tunus’ta; Burgiba, Cezayir’de; Buteflika, aşiret yönetimleri olan çadır devletlerinde; krallar, emirler, sultanlar, prensler…adıyla batı emperyalizminin kuklaları olarak Amerika ve batının, zaman zaman Rusya’nın yazdığı senaryoları oynadıkları gibi…

Batı emperyalizmi modern kolonyalizm ve sömürü sistemlerini, işgal ve istila girişimlerini ‘’cumhuriyet, demokrasi ve demokratik rejimler (!) ’’ adı altında  kurdurduğu, oralarda iktidara getirip kontrol ettiği ve yönettiği diktatörlerle sürdürüyor. Kim, bu sömürü çarklarına ve sistemine karşı çıkarsa; (sağcı solcu, Hıristiyan, Müslüman, ateist fark etmez) herkes, diktatörlükle suçlanıyor, global diktatörlüklere başkaldıranlar algı operasyonlarıyla iktidardan indirilmek için ekonomik, siyasi ve askeri darbelerin bombardımanına tutuluyor.

Bu bağlamdan, Güney Kore Lideri Kim Jong-Un, Rusya Lideri; Vilademir Putin, Venezüella Lideri; Nicolás Maduro, İran Cumhurbaşkanları  ile milletin oyu ile seçilen ilk Türkiye Cumhurbaşkanı, Başkan Recep Tayyip Erdoğan, başta ABD ve Fransa, İtalya, Hollanda, Danimarka… gibi eski kolonyalist, yeni sömürgeci batılı ülkeler tarafından  diktatörlükle suçlanıyor. Faşist yuvası, doğduğu ve büyüdüğü bu ülkelerin Türkiye temsilcilikleri olan diktatörlerin partisi CHP ve HDP’nin aynı  papağan gibi suçlamaları tekrar etmesi düşmanlarımızın cephesine gönüllü silah taşımak, düşmana ahmakça askerlik yapmaktan başka hiçbir işe yaramıyor.

Herkes şunu iyi bilmeli ki; Türk- İslam Medeniyet ve kültürünün DNA’sı diktatörlüğe, diktatörlere  ve diktatör sevicilere geçit vermez. Diktatörler ve diktatörlük batı medeniyet ve kültürünün umumhanede doğurduğu nesebi belli olmayan gayri meşru bir çocuktur. Bizim; aile, mahalle, millet, devlet, ümmet kültürümüzde ve geleneğimizde gayri islamiliklere asla yer yoktur. İslam; diktatörlerle ve diktatörlükle bağdaşmaz.

Arif Altunbaş, Haber 7

10.

Başkan Erdoğan ve Joe Biden telefonda görüştü

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve ABD Başkanı Joe Biden telefonda görüştü.

Son Dakika... Başkan Erdoğan ve Joe Biden telefonda görüştü
 23.04.2021

 

Başkan Recep Tayyip Erdoğan, ABD Başkanı Biden ile görüşme gerçekleştirdi.

BEYAZ SARAY: İKİ LİDER NATO ZİRVESİNDE TOPLANTI YAPACAK

Beyaz Saray’dan yapılan açıklamaya göre görüşmede iş birliği alanları ve yapıcı bir ikili ilişkinin önemi dile getirildi. İki lider bölgesel meseleleri görüşmek üzere Haziran ayındaki NATO zirvesinde toplantı yapmayı kabul etti.

ABD medyası: Biden 1915 Olaylarını 24 Nisan’da ‘soykırım’ olarak ilan edecek

 

İLETİŞİM BAŞKANLIĞI’NDAN AÇIKLAMA

İletişim Başkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre; liderler, ikili ilişkilerin stratejik doğası ve karşılıklı çıkar ilişkileri temelinde iş birliğinin genişletilmesi amacıyla birlikte çalışmanın önemi hususlarında mutabık kaldı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, FETÖ’nün ABD’deki varlığı ve ABD’nin Suriye’de PKK- PYD terör örgütüne verdiği destek gibi konuların çözüme kavuşturulmasının, Türk- Amerikan ilişkilerinin daha ileri seviyelere taşınması için önemli olduğunu ifade etti.

İki lider, haziran ayında düzenlenecek NATO Liderler Zirvesi’nin marjında görüşme konusunda anlaşmaya vardı.

AFP VE BLOOMBERG: BIDEN (SÖZDE) ERMENİ SOYKIRIMINI TANIYACAK

Fransız haber ajansı (AFP) ve Bloomberg’un haberlerine göre Joe Biden‘ın Türkiye’nin itirazlarını bir kenara atıp ve sözde Ermeni soykırımını tanımaya hazırlandığı belirtiliyor.

KAYNAK: AA, HABER7

11.

Το μήνυμα του Ολυμπιακού για το Χίλσμπορο

Το μήνυμα του Ολυμπιακού για το Χίλσμπορο (photo)
Πέμπτη, 15 Απριλίου 2021 

Ο Ολυμπιακός έχει βιώσει την τραγωδία, την απώλεια, τη θλίψη… Η Θύρα 7 είναι πάντα εκεί να το θυμίζει. Να μην επιτρέπει σε κανέναν να… ξεχνά. Και κανείς, λοιπόν, δεν ξεχνά. Όπως δεν ξεχνά και τις άλλες ποδοσφαιρικές τραγωδίες, οι οποίες σημάδεψαν το άθλημα και ακόμη και σήμερα μνημονεύονται… Πέρασαν 32 χρόνια από το μεγάλη τραγωδία στο Χίλσμπορο, όταν συνολικά 96 φίλαθλοι έχασαν τη ζωής τους και άλλοι 766 τραυματίστηκαν στην προσπάθεια τους να μπουν στις εξέδρες του γηπέδου, για τον τελικό του Κυπέλλου ανάμεσα στη Λίβερπουλ και τη Νότιγχαμ Φόρεστ.

Ο Ολυμπιακός στέλνει το δικό του μήνυμα μνήμης και θυμίζει ότι μπροστά σε μία τέτοια τραγωδία, όλοι στέκονται ενωμένοι και τιμούν εκείνους που έφυγαν… Δείτε τι πόσταρε:

 “ΕΛΛΗΝΑΣ
-/-