ΠΡΟΧΕΙΡΗ ΕΝΗΜΕΡΩΣΗ… “ΑΓΓΕΛΩΝ”!..

1.

Ali Younesi

Many senior Iranian officials are in on the plot, says Ali Younesi, who served under reformist president Mohammad Khatami from 2000-2005.

By Israel Hayom via JNS.org

Israel’s Mossad intelligence agency has infiltrated Iran’s leadership, and many senior officials in the Islamic Republic are compromised, a former Iranian intelligence minister said on Tuesday.

“The leaders of the country don’t show any interest in what’s best for the public and their lives, and the Mossad has succeeded, with enticements of influence and money, to penetrate the regime’s security bodies,” Ali Younesi said in an interview with the reformist Jamaran news website.

“Now the regime is busy persecuting people who are loyal to the country, particularly from the reformist camp, instead of detecting and detaining the infiltrators working on behalf of Israel. The regime established many intelligence agencies with overlapping tasks, for the purpose of weakening the intelligence ministry,” he said.

Younesi served under former reformist president Mohammad Khatami from December 2000 to August 2005, and was an adviser to former president Hassan Rouhani.

“Spy agencies can easily penetrate radical groups and organizations, because in these groups only radicalism matters,” Younesi continued. “Spy agencies pick the right radicals from among their own ranks or elsewhere and have them infiltrate other intelligence agencies. The more radical they are, the quicker they get promoted and reach the top echelon of the intelligence agencies.”

Claiming all Israeli infiltration took place after he left the intelligence ministry in 2005, Younesi suggested Iran should remove sycophants and radicals, who he claimed were the most likely to be lured by foreign intelligence agencies.

Younesi’s criticism echoed recent remarks by former Iranian president Mahmoud Ahmadinejad, who claimed some two weeks ago that Israeli agents had infiltrated his country’s counterintelligence services, particularly the department tasked with foiling Israeli espionage.

Ahmadinejad even alleged that officials within Iran’s intelligence agencies sought to cover the tracks of the assassins of Iranian nuclear scientists, including the head of the Islamic Republic’s nuclear program, Mohsen Fakhrizadeh.

The former Iranian president, who had recently been disqualified from running for re-election in Iran’s presidential election, which resulted in victory for hard-liner Ebrahim Raisi, alleged that “a massive Israeli operation used a corrupt gang of security personnel in the upper echelons of the national intelligence apparatus.”

2.

RUSYA

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ülkesinin yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi’ni onayladığı belirtildi.

Rusya hükümetinin yasal düzenlemelerinin yayınladığı resmi sitede kamuoyuyla paylaşılan açıklamaya göre Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Rusya’nın temel stratejik planlama belgesi olan Ulusal Güvenlik Stratejisi’nin onaylanmasını öngören kararnameyi imzaladı.

İmzalandığı andan itibaren yürürlüğe giren strateji belgesinde “Rusya, ekonomik dayanıklılığını tüm dünyaya gösterdi ve dış yaptırım baskısına karşı koyma kabiliyetini kanıtladı. Ekonominin temel sektörlerinde ithalata olan bağımlılığın azaltılmasına yönelik çalışmalar devam ediyor. Ülkemizin gıda ve enerji güvenliği seviyesi yükseldi” dendi.

“Rusya’yı dizginlemeyi hedefleyen politikanın karşısında ülkenin egemenliğinin, bağımsızlığının, devlet ve toprak bütünlüğünün güçlendirilmesi, Rus toplumunun geleneksel manevi ve ahlaki temellerinin korunması, savunma ve güvenliğin sağlanması ile Rusya’nın içişlerine müdahalenin önlenmesi ülkemiz için hayati öneme sahiptir” diye devam eden strateji belgesinde Rusya’nın ulusal çıkarlarını yabancı devletlerin hasmane eylemleri de dahil dış ve iç tehditlerden korumak için uzun vadeli eğilimler dikkate alınarak ülkenin mevcut kazanımlarının ve rekabet avantajlarının daha etkili şekilde kullanılması gerektiği vurgulandı.

Modern dünyanın bir dönüşüm sürecinden geçtiğinin kaydedildiği belgede “Dünyada artan istikrarsızlık, radikal ve aşırılıkçı eğilimlerin artması, giderek kesinleşen devletler arası ihtilafları iç ve dış düşmanlar arayarak çözme girişimlerine, ekonominin ve geleneksel değerlerin çökmesine ve temel insan hak ve özgürlüklerinin görmezden gelinmesine yol açabilir” ifadelerine yer verildi.

NATO’nun nükleer silahların potansiyel kullanımına dönük tatbikatlarının Rusya’nın karşı karşıya olduğu askeri tehditlere yenilerini eklediğinin belirtildiği belgede “Rusya’nın karşı karşıya olduğu askeri tehlikeler ve askeri tehditler, Rusya’ya, müttefiklerine ve ortaklarına baskı yapma girişimleri, Rusya sınırlarına yakın bölgelerde NATO askeri altyapısının kurulması, artan casusluk faaliyetleri, Rusya’ya karşı büyük askeri birliklerin ve nükleer silahların kullanılmasıyla ilgili çalışmaların yapıldığı tatbikatlar nedeniyle daha da artıyor” dendi.

Psikolojik enformasyon sabotajlarının ve Batılılaşmanın Rusya’nın kendi kültürel egemenliğini kaybetme tehdidini artırdığının altı çizilen belgeye göre Rusya ve dünya tarihini tahrif etme, tarihi gerçekleri çarpıtma ve tarihsel hafızayı yok etme girişimlerinin arttığına, kötü niyetli kişilerin Rusya’da etnik ve mezhepler arası çatışmaları kışkırtmaya çalıştığına dikkat çekildi.

Belgeye göre Aaya Pasifik bölgesinde güvenilir bölgesel istikrar ve güvenlik mekanizmaları geliştirilmesi amacıyla Çin’le tam teşekküllü ortaklık ve stratejik işbirliği yapılması ve Hindistan’la imtiyazlı stratejik ortaklık kurulması, Rusya’nın dış politika önceliklerinden biri haline geldi.

Belgenin sonuç bölümünde “Bu stratejinin uygulanması, Rusya halkının korunmasına, insan potansiyelinin geliştirilmesine, vatandaşların yaşam kalitesinin ve refahının iyileştirilmesine, ülkenin savunma kabiliyetinin güçlendirilmesine, Rus toplumunun birlik ve bütünlüğüne, ulusal kalkınma hedeflerine ulaşılmasına, Rusya’nın rekabet gücünün ve uluslararası prestijinin artırılmasına katkıda bulunacaktır” ifadeleri kullanıldı.

3. META AΠΟ ΣΧΕΔΟΝ 10 ΧΡΟΝΙΑ!.. ΜΠΡΑΒΟ ΡΕ ΤΟΥΡΚΟΙ! ΟΜΩΣ ΤΖΑΜΠΑ ΙΔΡΩΝΕΤΕ! ΠΗΡΑΤΕ ΠΟΛΛΕΣ ΜΑΧΕΣ, ΑΛΛΑ ΤΟΝ ΠΟΛΕΜΟ ΘΑ ΤΟΝ ΠΑΡΟΥΜΕ ΕΜΕΙΣ!.. 

Türkiye Anti-Radyasyon Füzesi geliştiriyor! Yeni füzenin ismi AKBABA

 

02.07.2021 

Milli imkanlarla geliştirilen AKBABA Anti-Radyasyon Füzesi’nin ismi, Hava Kuvvetleri Komutanlığı tarafından resmi olarak ilk kez kullanıldı.

Türk savunma sanayii şirketlerinin milli imkanlarla AKBABA adında bir Anti-Radyasyon Füzesi geliştirdiği, bir süredir biliniyordu. 30 Haziran 2021 tarihinde ANADOLU KARTALI 2021 Eğitimi kapsamında düzenlenen Basın ve Seçkin Gözlemci Günü esnasında, AKBABA’nın ismi de resmen kullanıldı.

Etkinlik esnasında Hava Kuvvetleri Komutanlığı yetkilileri, Milli Muharip Uçak (MMU) Projesi kapsamında geliştirilen TUSAŞ TF-X savaş uçağı ile ilgili olarak yerli/yabancı basın mensupları ile yabancı askeri personellere yönelik bir sunum gerçekleştirdi. Gerçekleştirilen sunum esnasında MMU TF-X’in, hava-yer mühimmatı olarak AKBABA’yı da kullanacağı bilgisi paylaşıldı.

Geliştirme çalışmaları bir süredir devam eden AKBABA, Hv.K.K.lığı envanterinde halihazırda bulunan AGM-88 HARM tipi Anti-Radyasyon Füzesi’nin yerini alacak. Milli Anti-Radyasyon Füzesi AKBABA’nın, HARM ile benzer fiziki özelliklere sahip olacağı tahmin ediliyor.

AKBABA Anti-Radyasyon Füzesi’nin program takviminin son durumu henüz bilinmezken, konuyla ilgili birtakım ipuçları mevcut. Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı Prof. Dr. İsmail DEMİR, geçtiğimiz aylarda Coşkunöz Savunma ve Havacılık’a bir ziyarette bulundu. Ziyaret sonrası şirket tarafından yapılan açıklamada, şu ifadelere yer verilmişti: “Ziyaret esnasında yurtiçinde, ROKETSAN, ASELSAN, TÜBİTAK SAGE, TUSAŞ gibi ana yüklenici firmalara anahtar teslim yapılan ürünler hakkında bilgileri verildi. Füze sandık imalatları, Bora, Atmaca, Hisar –A/O, Cirit, Sarp, SOM, Akbaba, Sarp, MİLGEM gibi projelerin imalat prosesleri yerinde gözlemlendi.

Anti-Radyasyon Füzesi Nedir?

Anti-Radyasyon Füzeleri; radar, komuta-kontrol ve elektronik harp sistemleri gibi hedefleri imha etmek için geliştirmişlerdir. Pasif radar güdüm sistemi sayesinde radyasyonun yoğun olduğu noktaya yönelerek, kara ve denizlerde konuşlu sistemleri imha etmek amacıyla kullanılırlar.

4.

Arnavutluk Meclisi, Türkiye’den İHA alımında kullanılacak ek bütçeyi onayladı

Arnavutluk Meclisi, hükümetin Türkiye’den insansız hava aracı (İHA) alımında kullanılmak üzere yaptığı bütçe değişikliği kararını onayladı.

Arnavutluk Meclisi, Türkiye'den İHA alımında kullanılacak ek bütçeyi onayladı
02.07.2021 
8milyon avrodan fazla ek bütçenin onayı için 82 milletvekili “evet”, 9 milletvekili “hayır” oyu kullanırken 4 milletvekili “çekimser” kaldı.

Normatif yasa olarak bilinen bütçe değişikliği kararını Arnavutluk hükümeti 22 Haziran’da onaylamış, karar Resmi Gazete’de de yayımlanmıştı.

Buna göre, “Türkiye ile yapılan anlaşma ve toprak kontrolü ile ulusal güvenliği artırmaya yönelik tedbirler kapsamında” Arnavutluk Savunma Bakanlığının İHA alımına yönelik öncelikli projesine 8 milyon avro üzerinde ek bütçe ayrıldı.

Arnavutluk Başbakanı Edi Rama haziran başında bazı kabine üyeleriyle Türkiye’ye ziyaret gerçekleştirmiş, Türk şirketleriyle yaptıkları görüşmelerde süper akıllı insansız hava araçlarıyla ülke topraklarının kontrol sistemi hakkında konuştuklarını kaydetmişti.

Rama, İHA’larla yollar, kıyı şeridi, tarım arazileri, ormanlar ve kamu düzeniyle ilgili gerçek zamanlı veri üretmeyi amaçladıklarını ifade etmişti.

Arnavutluk Türk SİHA'larına talip oldu

Arnavutluk Türk SİHA’larına talip oldu

Öte yandan İçişleri Bakanı Bledi Çuçi de haziranda Türkiye’ye yaptığı ziyaret kapsamında “Baykar Defense” şirketini ziyaret etmiş, “bu cihazların Arnavutluk’ta sivil ve kentsel kontrol ile toprakların korunması amacıyla kullanma olasılığı” hakkında değerlendirmelerde bulunduklarını aktarmıştı.

Meclis oturumunda ayrıca yeni tip koronavirüse (Kovid-19) karşı aşı kampanyasını desteklemek üzere 8 milyon avronun üzerinde ek bütçe daha onaylandı.

Sağlık ve Sosyal Koruma Bakanlığının verilerine göre şimdiye kadar toplamda 968 bin 34 aşı yapılırken, 403 bin 504 kişinin her iki dozu da aldığı kaydedildi.

KAYNAK: AA
5.

ABD’den Türkiye’ye küstah suçlama! İlk kez NATO ülkesi listede!

ABD’den Türkiye’ye gerilimi yeniden tırmandıracak bir suçlama geldi. ABD Dışişleri Bakanlığı yayınladığı raporunda, Türkiye’yi “çocuk asker kullanımına karışan ülkeler” listesini ekledi.

 

ABD'den Türkiye'ye küstah suçlama! İlk kez NATO ülkesi listede!
01.07.2021 
ABD Dışişleri Bakanlığı, 2021 İnsan Kaçakçılığı (TIP) raporunda skandal bir karara daha imza atarak, Türkiye‘yi “çocuk savaşçı kullanan ülkeler” listesine ekledi.

Biden yönetimi, “Türkiye’nin destek verdiği Suriyeli Sultan Murad adlı grubun çocuk savaşçı kullanması” nedeniyle bu kararı aldığını duyurdu.

ABD ÖNCE KENDİNİ LİSTEYE ALSIN!

Aynı raporda, 2017’den beri ABD’nin destek verdiği YPG‘nin de çocuk savaşçı kullandığı belirtiliyor.

İKİYÜZLÜ TAVIR

Asılsız ithamlarla Türkiye’yi hedef alan Washington yönetimi, açıktan destek verdiği PKK/YPG’nin çocukları kaçırarak dağlarda eğittiği gerçeğine ise sessiz kalarak, ikiyüzlü bir tutum sergiledi.

PKK/YPG'nin elindeki çocuk savaşçılar böyle görüntülenmişti.PKK/YPG’nin elindeki çocuk savaşçılar böyle görüntülenmişti.

ABD’NİN BESLEDİĞİ, BÜYÜTTÜĞÜ YPG’NİN ÇOCUK SAVAŞÇILARI

ABD, aldığı bu kararla Birleşmiş Millet (BM) raporlarını hiçe saymış oldu.

Zira BM, Suriye’de PKK uzantısı YPG’nin çocukları savaştırmaya devam ettiğini raporlamıştı.

BM tarafından geçtiğimiz aylarda yayımlanan raporun detayları şöyle:

“Suriye’de son 2 yılda 400’den fazla çocuk örgüt tarafından savaşçı olarak kullanıldı, silahlı gruplar çocuklara karşı kaçırma, tecavüz, savaştırma gibi 4 bin 700’den fazla ihlal gerçekleştirdi.

Bu dönemde 2 bin 700’den fazla çocuk da hava saldırıları, savaş kalıntısı patlayıcılar ve kara bombardımanında hayatını kaybetti ya da sakat kaldı. 117’si kız çocuğu olmak üzere 1423 çocuk yaygın ve sistematik şekilde silahlı gruplarca kullanılırken, 250’si 15 yaş altı 1388 çocuk ise savaştırıldı.

YPG, 318 çocuğu, örgütün kadın kolu YPJ ise 99 çocuğu alıkoyarak savaştırdı. Suriye’de SDG ismini kullanan terör örgütü YPG/PKK, “bünyesindeki çocuk savaşçıları bırakması” için BM ile anlaşma imzalamasına rağmen çocukları savaşçı olarak kullanmaya devam etti.”

KAYNAK: HABER7

6.

Facebook’tan terör örgütü YPG’ye mavi tik

Sosyal medya devi Facebook, bebek katili PKK’nın Suriye uzantısı YPG’nin hesabına “mavi tik” vererek sayfasını onayladı. Böylelikle Facebook, sadece tanınmış kişilere ve kuruluşlara verdiği ayrıcalığı, YPG’ye de vererek örgütü tanımış oldu.

Facebook'tan terör örgütü YPG'ye mavi tik
01.07.2021

 

Haber7 / Erkan TALU

Suriye’de, “DEAŞ’la mücadele ediyorum” bahanesinin arkasına sığınarak kendisine meşru alan açmaya çalışan terör örgütü PKK‘nın Suriye uzantısı YPG, bölgedeki faaliyetlerine ABD‘nin de desteğiyle devam ediyor.

Yabancı güçlerin maşası haline gelmiş olan örgüt, sadece sahada değil, diplomasi ve medyada da uluslararası basın tarafından korunup kollanıyor.

Facebook, terör örgütü YPG'nin terör propagandası yaptığı sayfaya Facebook, terör örgütü YPG’nin terör propagandası yaptığı sayfaya

Fransa'da PKK provokasyonu: THY karşıtı slogan attılarFransa’da PKK provokasyonu: THY karşıtı slogan attılar

TERÖRİSTLERE MAVİ TİK

Avrupa ve Amerika sokaklarında mitingler düzenleyen, sözde üst düzey yöneticileri parlamentolarda ağırlanan, sempatizanlarıyla havalimanları kapatan, sahada bebekleri katleden örgüte son destek ise, sosyal medya devi Facebook‘tan geldi.

Mark Zuckerberg‘in kurucusu ve CEO’su olduğu Facebook, terör örgütü YPG’nin terör propagandası yaptığı sayfasına “mavi tik” verdi.

Sayfanın yaklaşık 580 bin takipçisi bulunuyor.

YPG’ye daha önce verilen mavi tik, 2015 yılında Türkiye‘nin tepkisi sonrası kaldırılmıştı.

PKK kanalını Türk kanalı diye hastanede izletiyorlarPKK kanalını Türk kanalı diye hastanede izletiyorlar

ÖRGÜTÜ MEŞRULAŞTIRMA GİRİŞİMİ

Facebook, sadece tanınmış kişilere (sporcular, sanatçılar, siyasiler, gazeteciler vb.) ve kuruluşlara (medya organları, spor kulüplerine, STK’lar vb.) verdiği mavi tik’i, YPG’ye de vererek, örgütü tanımış oldu.

Facebook ve Twitter daha önce de YPG’nin uzantısı SDG’ye ve onun başındaki terörist Ferhat Abdi Şahin’e (Mazlum Kobani) mavi tik vermişti.

KAYNAK: HABER7

7.

ASELSAN öncülüğünde geliştirildi: İlk kez kullanılacak

ASELSAN iş birliğiyle geliştirilen Vuran 4×4 Havan Aracı’nın yurt dışındaki ilk kullanıcısı Kosova olacak.

ASELSAN öncülüğünde geliştirildi: İlk kez kullanılacak
01.07.2021

8.

Erdoğan ziyareti öncesi provokasyon fitilini ateşlediler! ‘İşgal edelim’

Rumlar, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 20 Temmuz’da yapacağı KKTC ziyaretini provoke etmek için harekete geçti. Maraş’ın sözde Belediye Başkanı Simos Ioannou ile bazı vekillerin katılacağı gösterilerin, Maraş sınırında yapılması planlanıyor.

Erdoğan ziyareti öncesi provokasyon fitilini ateşlediler! 'İşgal edelim'
01.07.2021 
Güney Kıbrıs Rum Kesimi, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın 20 Temmuz’da KKTC’ye gerçekleştireceği ziyareti provoke etmek için harekete geçti.

Rumlar, Erdoğan’ın olası Maraş ziyareti sırasında protesto gösterisi yapmaya hazırlanıyor. Maraş’ın sözde Belediye Başkanı Simos Ioannou ile bazı vekillerin katılacağı gösterilerin Maraş sınırında yapılması planlanıyor. Bazı Rumlar ise gösteri için Maraş sahillerini işgal çağrısı yapıyor. Rum basınına konuşan Ioannou, “Erdoğan’a gösteri ile cevap vereceklerini” söyledi. 19 Temmuz gecesi başlayacak bir protesto gösterisi planladıklarını kaydeden Ioannou, protesto gösterisinin Derinya’da yapılacağını söyledi.

‘MARAŞ SAHİLLERİNİ İŞGAL EDELİM’

Bazı Rumlar ise ‘Maraş sahillerini işgal edelim’ çağrısı yapıyor. Ulusal Birlik Partisi Milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu, “Bu çok anlamsız. Geleceklerse gelsin, gezsinler denize girsinler” dedi.

HAYAL ALEMİNDE YAŞIYORLAR
Simos Ioannou’un açıklamalarına tepki gösteren Ulusal Birlik Partisi Milletvekili Oğuzhan Hasipoğlu, “Rumlar eğer birilerini protesto etmek istiyorsa, müzakere masalarında her şeye hayır diyen kendi yönetimlerini protesto etsin” dedi. Hasipoğlu, Rum yönetiminin hayal aleminde yaşadığını söyledi. Maraş’ın 47 yıldır kapalı olduğunu hatırlatan Hasipoğlu, “Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın Maraş’ın açılması kararına Cumhurbaşkanı Erdoğan destek verdi. Biz gerek Türkler gerek Rumlar, isteyen herkesin Maraş bölgesine gidebilmesine olanak sağladık. Bu çok anlamsız. Geleceklerse gelsin, gezsinler denize girsinler” dedi.

YILLARDIR KAOS İSTİYORLAR
Bir bölümü şu an açık haldeki Maraş’ta diğer bölümü ise Rum tarafında bulunan Derinya, daha önce de Rumların provokasyonlarına sahne oldu. Geçtiğimiz yıl, Derinya Sınır Kapısı’nda toplanan Rumlar, havai fişekli eylem düzenlemiş, yaktıkları fişekleri Türk tarafına atmaya çalışmıştı.

9.

Kuzey Kore’de büyük kriz!

Kuzey Kore’de krizler peş peşe geldi. Kuzey Kore lideri Kim Jong-un’un verdiği bir tepki itiraf niteliği taşırken, “kabiliyetsizlik” ve “pasif kalıp kendilerini korumaya çalışmakla” suçlanan yetkililer işlerinden oldu.

Kuzey Kore'de büyük kriz!
30.06.2021

10. Yeni Birlik Gazetesi İlk Sayfası

Diriliş Postası Gazetesi İlk Sayfası

Akşam Gazetesi İlk Sayfası

 

11.

Yalan; bir teröre, kitle imha silahına dönüştü

01.07.2021

  • Türkiye’de yalan, bir milli güvenlik sorunu haline geldi. Her gün, istisnasız biçimde kurgulanıp servis edilen, sistematik bir amaca yönelmiş, siyasi muhalefet tarafından pazarlanan, toplumsal birliği ve siyasi bütünlüğü tehdit eden bir “iç tehdit” haline geldi.

Post-Truth çağ ya da kurgu çağı olarak algılanan yeni sosyoloji ve iletişim dünyasında yalan, bir kitle imha silahına dönüştürüldü. Gerçekler yerine üretilen algının, doğru yerine pazarlanan riyakârlığın öne çıktığı bir dünyada yaşıyoruz, bu doğru.

Bakıyorsunuz PKK ile ortaklar. Bakıyorsunuz mafya lideri ile…

Bireysel anlamda bu durumun yönetilebilir olmasını sağlamak varken, siyasi hesapları olan yapıların, terör örgütlerinin, sermaye çevrelerinin, mafyatik oluşumların eline çok güçlü bir silah geçmiş oldu.

Mesela; bir mafya liderinin (Sedat Peker) kişisel öfkesi ya da başka bir ülkenin istihbarat ajandasına göre devleti sorgulaması, onun videolarının meşru siyasi partiler ve liderler tarafından pazarlanması gibi.

Mesela; bir terör örgütünün (PKK) Türkiye ile savaşının meşru siyasi partiler tarafından savunulması ve bu kirli ilişkinin kurgulanmış yalanlar üzerinden kitleler üzerinde “normalmiş gibi” bir algı inşa edilmesi gibi.

Türkiye’yi vuran FETÖ örgütü masum, öyle mi!

Yeni müdahale için kara para aklayanlar masum, öyle mi!

Mesela; ABD ve İsrail istihbaratı adına Türkiye’de darbe girişiminde bulunan, kanlı saldırılara imza atan, ülkenin bölünmesi için gizli pazarlıklar yürütüp anlaşmalar yapan, Türkiye’nin çöküşü için Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana en büyük dış müdahaleye öncülük eden bir yapının (FETÖ), mağdur ilân edilmesi ve bu mağduriyet algısının yine muhalif siyasi partiler üzerinden pazarlanması gibi.

Mesela; ABD’de bazı çevrelerin kara parasını aklayan, Türkiye’ye yönelik yeni örtülü müdahaleler için fon yönetme görevi üstlenen, bu kirli parayı Türkiye içinde sisteme sokan, birileri üzerinden iktidar alanlarına yakınlaştırarak sistemin içinden bir operasyon için kilit adam rolü verilen bir adamın (Sezgin Baran Korkmaz) medyayı ve gazetecileri satın alarak, iş dünyasıyla güçlü ilişkiler kurarak “hayırsever/yardımsever işadamı” imajı inşa edebilmesi gibi.

Türkiye ekseninden çıkarılan CHP, bir milli güvenlik sorunu olmuştur.

Mesela; Türkiye’nin “kurucu partisi”nin (CHP) Türkiye ekseninden çıkarılması, örgütlerin ve dış istihbarat servislerinin önceliklerine göre yeniden yapılandırılması, Türkiye karşıtı cepheye yerleştirilmesi, içeride ve dünyada Türkiye’nin önceliklerine açıktan savaş açması örneğinde olduğu gibi.

Ülkenin iyiliğine olan her şeye karşı olması, akıl almaz yalan ve iftirayı siyasi dil olarak kullanması, devlete ve millete karşı terör örgütlerinin koruyucusu olması, ülkenin büyük jeopolitik/güvenlik operasyonlarına karşı Türkiye karşıtı hangi ülke varsa onların sözcülüğünü yapması ve bütün bunları “normalmiş” gibi pazarlayabilmesi gibi.

İyi Parti: FETÖ dili, PKK ortaklığı

Mesela; kendisini “milliyetçi, devletçi” olarak tanımlayan, milliyetçi siyasi bloktan ayrılarak yeni bir yapı inşa eden, FETÖ dili ve tezlerine göre hareket eden, PKK gibi bir örgütün siyasi uzantılarıyla ortaklık kuran bir siyasi partinin (İYİ Parti) bütün bunları normalmiş gibi pazarlaması gibi.

Böyle devam edebiliriz. AK Parti’den ayrılıp siyasi parti kuranların, Saadet Partisi’nin bütün bu yapılarla ve bütün bu alanlarda ortak dil, ortak tez, ortak tavır gösterebilmesi çelişkileri gibi.

Ne gariptir ki; CHP’den İYİ Parti’ye hemen bütün siyasi muhalefet partileri, FETÖ ve PKK ile aynı dili kullanıyor. Aynı tezleri önceliyor. Aynı yalanları pazarlıyor.

Yalan, iftira, riyakârlık, sistematik kurgu, takiyye… Şimdi onlara miras kaldı.

Ne gariptir ki; CHP’den İYİ Parti’ye, hemen bütün siyasi muhalefet partileri devletin ve toplumun önceliklerinden çok, mafya liderlerinin, Türkiye’ye açık düşmanlık gösteren ülkelerin sözleri ve duruşlarıyla hareket ediyor.

Türkiye’yi bu “yalan ve kurgu terörü” ile FETÖ tanıştırdı. Öyle vahim, öyle akıl almaz yalanlar, iftira, kurgu, riyakârlık, takiyye örnekleri gördük ki, zamanla bu sistematik çalışmanın Türkiye’ye müdahale eden ülkeler tarafından planlanıp bunlar üzerinden servis edildiğini anladık.

Ama bu kirli dil, bazı çevrelere miras kaldı. Şimdi onlar aynı yöntemi uyguluyor. Bunu bir politik tavır, siyaset etme biçimi olarak kullanıyor. Türkiye’yi felakete sürükleyeceğini, toplumsal çatışmalara yol açacağını bile bile bu silahı kullanıyor.

FETÖ bu amaçla nasıl kurgulanmışsa, muhalif partiler de, liderleri öyle kurgulanmış. Çünkü koro halinde aynı cümleleri kullanıyorlar.

FETÖ’nin yalan, kurgu yöntemini ilk kullanan Ekrem İmamoğlu oldu.

Yalan ve kurgu, FETÖ’den sonra İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından uygulandı. Seçimlerde bir proje olarak servis edildi. Vaatler ve yalanlar üzerinden bir kampanya yürütüldü. İnsanların beğenileri ile, hevesleri ile, duyguları ile oynandı.

Seçimden sonra ise, bu vaatlerin tam tersi yapıldı. “Hizmet üreteceğiz” dendi hizmetler durduruldu. Dahası bu hizmet üretmeme bile akıl almaz bir kampanyaya dönüştürüldü.

“İşten çıkarmayacağız” dendi binlerce insan işten atıldı. “Çevre” dendi, yeşile savaş açıldı. “İsrafı önleyeceğiz” dendi korkunç israf ve ihale kayırmaları başladı.

İmamoğlu’nun vaatleri, yaptıkları ve uyguladığı “yalan terörü” aslında ibretlik bir siyasi çalışma alanıdır.

Yalan silahı ve ülkeyi yıkıma sürüklemek. ‘Savunma’ yenilgidir.

FETÖ ve İBB seçimlerinden sonra aynı yöntemi siyasi muhalif partilerin tamamı benimsedi. FETÖ modeli kurgu, yalan, nefret, intikam hepsinin ortak siyasi dili haline geldi.

Şimdi bu hazin, acıklı durumu izliyoruz. Bütün Türkiye, gerçeğin karşısındaki yalan silahının ülkeyi ve toplumu yıkıma sürüklemesini izliyor.

Meşru siyasi partilerin, terör örgütlerinin, mafya liderlerinin, dış istihbarat servislerinin ortak yürüttüğü, “iç çatışma” dâhil her türlü kötülüğün barındırıldığı bu fırtınaya karşı “savunma” inşa etmek yenilgidir. Doğruyu anlatmaya çalışmak boşa uğraştır.

İş artık milli güvenlik, toplumsal birlik, ülke bütünlüğü sorunu oldu.

Savunma değil, taarruz esastır. Bu “zihinsel terör operasyonu”na, bu yıkım saldırılarına karşı amansız bir saldırı başlatılmalı. Bütün kirlilikler, örtülü bağlantılar açığa çıkarılıp hesap sorulmalı. Çünkü hedef Türkiye’dir. Çünkü bu iş artık milli güvenlik, toplumsal birlik, ülke bütünlüğü meselesidir.

Onları; iç kaos, iç savaş silahlarını kuşanıp, süslü yalanların arkasına sığınamayacak hale getirmektir. Bu anlamda, siyasi iletişim yöntemleri radikal biçimde değiştirilmelidir.

Post-Truth çağı, “Türkiye karşıtlığı” olarak anlamış bunlar!

Post-Truth çağı ya da kurgu çağını “Türkiye düşmanlığı” olarak algılamış bunlar. Ellerine geçirdikleri bütün silahlarla Türkiye’ye saldırıyorlar. Ama burada da bir milli mücadele, burada da bir “İstiklâl Savaşı” göreceklerdir.

Yeni Şafak

12.

Gardaş ile gövde gösterisi! Dev tatbikatta film sahnesini aratmayan görüntüler

 

Azerbaycan Savunma Bakanlığından yapılan açıklamaya göre, temel amacı iki ülke ordularının muharebe harekatları sırasında etkileşimini, komutanların karar verme ve yönetim becerilerini geliştirmek olan tatbikatta birlikler, tüm görevleri başarıyla tamamladı.

Yaklaşık 40 tank ve zırhlı araç, 20’ye yakın top, 7 savaş ve personel helikopteri ile 50 aracın yer aldığı tatbikatta temsili düşman hedeflerine taarruzlar gerçekleştirildi, hedefler atışlar yapılarak imha edildi.

Tatbikatta başarı gösteren askerlere üst düzey subaylarca çeşitli ödül ve hediyeler takdim edildi.

600 askerin görev aldığı tatbikat 28 Haziran’da başlamıştı.

13.

ABD’nin Türkiye hamlesi, kendi skandallarının ortaya çıkmasına sebep oldu

Türkiye’yi, Suriye ve Libya’da çocuk asker savaştırmakla suçlayan ABD, yayımladığı raporla kendini de ele verdi. ABD’nin yayımladığı raporda, YPG’nin de çocuk savaştırdığı belirtiliyor. 2017 tarihli CENTCOM paylaşımı da yeniden gündemde.

 

ABD'nin Türkiye hamlesi, kendi skandallarının ortaya çıkmasına sebep oldu
03.07.2021 

 

ABD, 30 bin tırı aşkın silah ve milyonlarca dolar maddi destekte bulunduğu YPG/PKK terör örgütünün çocukları zorla silah altına aldığını itiraf etti. ABD Dışişleri Bakanlağı’nın hazırladığı 2021 İnsan Ticareti raporunda, YPG’nin 12 yaşından küçük çocukları kaçırıp eğittiği ve savaşmaya zorlandı belirtildi. Skandal itiraf Beyaz Saray’ın Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan raporla ortaya çıktı. ABD, 2021 İnsan Kaçakçılığı (TIP) raporunun Suriye maddesinde YPG/YPJ/PKK’nın çocukları dağa kaçırıp kamplarda eğittiğini ve Suriye’de savaşmaya zorladığını açıkladı. Örgüte senelik 300 milyon dolarlık ödenek ayıran ve 33 bin tır silah yollayan ABD, 2017 yılında Savunma Bakanlığı resmi Twitter hesabından “savaşa hazır” başlığıyla çocuk savaşçıların fotoğrafını paylaşmıştı.

12 YAŞINDAN KÜÇÜKLER

Uluslararası gözlemci raporlarına dayandırılan bildiriye göre YPG ve YPJ, kuzeydoğu Suriye’deki yerinden edilmiş mülteci bölgelerinden çocukları zorla toplayıp kamplara yerleştiriyor. Örgüt 12 yaşından küçük kız ve erkek çocuklarına önce eğitim veriyor, daha sonra ise istihdam ediyor. Rapora göre eğitim verilen çocuklar cepheye sürülerek savaşmaya zorlanıyor. Raporda yine kaçırılan çocukların cinsel istismara ve tacize maruz kaldığı da belirtiliyor. Öte yandan rapordan önce Birleşmiş Milletler (BM) ve birçok insan hakları örgütü de YPG’nin çocuk savaşçı kullandığını doğrulamıştı.

33 BİN TIR SİLAH VERDİ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2019 yılında ABD’nin YPG/PKK’ya 33 bin tır silah verdiğini ve bunların toplanıp imha edildiğini duyurmuştu. Bu tırlarda, savaşlarda kullanılmak üzere ABD menşeli, yüksek hareket kabiliyetli zırhlı Hummer’lar, 4×4 jipler ve vinçlerin yanı sıra on binlerce kalaşnikof marka tüfek, ağır makinalı tüfek, Amerikan yapımı RPG-7 ve AT-4 gibi sayısız askeri mühimmat sevk edilmişti. ABD tarafından hibe edilen silahlar YPG/PKK tarafından kamplarda eğitilen çocuk savaşçıların ellerine verildi ve çocuklar cepheye sürüldü. Beyaz Saray, YPG/PKK terör örgütüne savunma bütçesinden hibe edilmek üzere yıllık 300 milyon dolar ödenek ayırıyor.

Aynı raporda, 2017'den beri ABD'nin destek verdiği YPG'nin de çocuk savaşçı kullandığı belirtiliyor.Aynı raporda, 2017’den beri ABD’nin destek verdiği YPG’nin de çocuk savaşçı kullandığı belirtiliyor.

ÇOCUKLAR SAVAŞA HAZIR

28 Şubat 2017 yılında ABD Savunma Bakanlığı Merkez Komutanlığı (CENTCOM) tarafından paylaşılan skandal fotoğraf, ABD güdümlü YPG/PKK’nın çocuk savaşçılara verdiği desteği açıkça ortaya koyuyor. “Ready for the fight (Savaş için hazır)” başlığıyla paylaşılan fotoğrafta, YPG/PKK kamplarında eğitim gören ve askeri üniforma giymiş 4 kız çocuğu bulunuyor. Paylaşılan fotoğrafta kaçırdığı çocukları kamplarda eğitip zorla savaştıran YPG’ye Washington’ın desteği açıkça görülüyor.

ABD'den Türkiye'ye küstah suçlama! İlk kez NATO ülkesi listede!ABD’den Türkiye’ye küstah suçlama! İlk kez NATO ülkesi listede!

TÜRKİYE’YE KÜSTAH SUÇLAMA

ABD Dışişleri Bakanlığı aynı raporda Türkiye’ye yönelik çirkin iftiralara da yer verdi. Beyaz Saray, Türkiye’yi “çocuk savaşçı kullanan ülkeler” listesine ekledi ve gerekçe olarak “Ankara’nın destek verdiği Suriyeli grupları” gösterdi. Türkiye’yi asılsız ithamlarla suçlayan Biden yönetimi, bu kararla Türkiye’yi askeri silah ve mühimmatlar konusunda kısıtlamalara tabi tutmayı hedefliyor. Çocukları kaçırıp savaşmaya zorlayan terör örgütü PKK ve uzantılarına milyonlarca dolar yardımda bulunan ABD, Türkiye’ye yönelik çamur at izi kalsın politikaları ile iki yüzlülüğünü bir kez daha göstermiş oldu.

TÜRKİYE’DEN TEPKİ

Dışişleri Bakanlığı, ABD Dışişleri Bakanlığı’nın 2021 yılı İnsan Ticareti Raporu’na tepki gösterdi. Dışişleri açıklamasında ABD’nin asılsız varsayımlara dayanarak Türkiye’nin çabalarını gölgeleyecek ithamlarda bulunmasının esefle karşılandığı belirtilerek “İnsan Hakları Eylem Planı, kararlılığımızın açık bir göstergesidir” denildi.

SİCİLİMİZ TERTEMİZ

“Çocukların silah altına alınması konusunda Türkiye’ye sorumluluk atfeden iddiaları külliyen reddediyoruz. Türkiye, çocuk haklarının korunmasına ilişkin BM bünyesinde kabul edilenler dahil başlıca uluslararası düzenlemelere taraf olup, bu konudaki sicili tertemizdir” denilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi:

BU ÇELİŞKİ KABUL EDİLEMEZ

“Suriye ve Irak’taki terör eylemlerinde çocukları zorla silah altına alan PKK-PYD-YPG terör örgütüne silah yardımı dahil aleni destek veren ABD’nin, Türkiye’ye böyle bir iftirada bulunması çifte standart ve ikiyüzlülüğün en çarpıcı örneğidir. ABD’nin Suriye’de ortaklık yaptığı, eğitim ve silah verdiği, sadece Suriye’de değil, Irak’ın Mahmur ve Sincar gibi bölgeleri dahil bir çok yerinde çocukları kaçıran ve ellerine silah veren bu ayrılıkçı terör örgütünün işlediği ağır suçları görmezden gelirken bir çok bölgesel konuda yakın eşgüdüm içinde bulunduğu müttefiki Türkiye’ye böylesine temelsiz ithamlarda bulunması vahim bir çelişkidir ve asla kabul edilemez.”

KAYNAK: YENİ ŞAFAK GAZETESİ

14.

Dünyanın konuştuğu İHA ve SİHA’lardan sonra Türkiye’den oyun değiştirecek hamle

Milli Teknoloji Hamlesi ile dünyada adından sıkça söz ettiren Türkiye, İHA ve SİHA’larını dünyaya pazarlamaya başladı. Türkiye, bu alanda önemli bir projeyi daha devreye soktu. MKE artık özel hukuk hükümlerine tabi olacak.

03.07.2021
Makine kimya endüstrisi kurumu artık resmen anonim şirket oldu. Buna ilişkin kanun resmi gazetede yayımlandı. Yeni düzenlemeye göre MKE’nin sermayesi Hazine’de, yönetimi ise Milli Savunma Bakanlığı’nda olacak. MKE’nin başlangıç sermayesi ise 1 milyar 200 milyon lira olarak belirlendi.

 

Kanunun “Kuruluş” başlıklı 3’üncü maddesinde özetle şöyle denildi: 

* Bu Kanunla belirlenen amaçlar doğrultusunda faaliyetlerde bulunmak üzere; kuruluş ve tescile ilişkin hükümleri hariç Türk Ticaret Kanununa ve özel hukuk hükümlerine tabi,
Başlangıç sermayesi 1 milyar 200 milyon TL olan Makine ve Kimya Endüstrisi Anonim * * * Şirketi (MKE A.Ş.) unvanı altında bir anonim şirket kurulmuştur.
* Şirketin ilgili olduğu Bakanlık, Millî Savunma Bakanlığı’dır.
* Şirket, 6102 sayılı Kanuna göre Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın görüşü alınarak hazırlanan esas sözleşmesinin imzalanmasını müteakip yapılacak tescil ve ilan ile faaliyete geçer.
* Şirketin sermayesinin tamamı Hazine’ye aittir. Ancak, mülkiyet hakkı ile kâr payı hakkına halel gelmemek ve pay sahipliğinden kaynaklanan bütün mali haklar Hazine ve Maliye Bakanlığı’nda kalmak kaydıyla Hazine’nin Şirketteki pay sahipliğine dayanan oy, yönetim, temsil, denetim gibi hak ve yetkileri Bakanlık tarafından kullanılır.

“MKE SATILAMAZ” KAYDI EKLENDİ

MKE’nin anonim şirket olarak düzenlenmesi iktidarla muhalefeti karşı karşıya getirmişti. Muhalefet özelleştirileceği gerekçesiyle teklife karşı çıkmıştı. Bu eleştirilerin önüne geçmek amacıyla yasaya “MKE satılamaz” kaydı eklendi.

Şirket, şirketin hisseleri ve bağlı ortaklıkları, satış, kiralama, işletme hakkının devri ve sair başka tasarruflar yoluyla yerli ve yabancı özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerine devre konu edilemez.

ŞİRKET, MSB’YE BAĞLI OLACAK

MKE AŞ‘nin yönetimi, denetimi, görev, yetki ve sorumlulukları düzenlenecek. Şirketin ilgili olduğu bakanlık, Milli Savunma Bakanlığı olacak. MKE AŞ, faaliyetlerini sermayesinin tamamı Hazine’de olacak şekilde sürdürecek.

CUMHURBAŞKANI KARARI İLE KAMULAŞTIRMA YETKİSİ

MKE AŞ, yurt içi ve dışında şirket kurma, kurulmuş şirketleri satın alma, bu şirketlere iştirak etme veya bu şirketleri işletme, gerektiğinde yurt içi ve dışında şube/temsilcilik açma, milli güvenlik ve ulusal kalkınma içeren yatırım projeleri için Cumhurbaşkanı Kararı ile kamulaştırma yapma yetkisine sahip olacak. Yurt dışında şirket kurma, kurulmuş şirketleri satın alma ve bu şirketlere iştirak etme Hazine ve Maliye Bakanlığının görüşü alınarak genel kurul kararı ile gerçekleştirilecek.

ASKERİ VE SİVİL AMAÇLI GELİŞTİRMELER YAPACAK

MKE AŞ, milli güvenlik hedefleri doğrultusunda askeri ve sivil amaçlı; her çeşit silah, mühimmat, patlayıcı ve kimyasal madde, petrokimya ve diğer kimyevi ürünleri, makine, teçhizat, malzeme, ham madde, araç gereç, cihaz, sistem ve platformları yurt içi ve yurt dışında üretme veya ürettirme, pazarlama ve ticaretini yapma, temsilcilik faaliyetlerinde bulunma, araştırma-geliştirme, ürün geliştirme ve mühendislik faaliyetleri, modernizasyon, tasarım, test, montaj, entegrasyon ve satış sonrası hizmeti yapma veya yaptırma, jenerik ve yenilikçi teknolojilerin yerli ve milli olarak geliştirilmesine ilişkin tematik araştırma merkezi/laboratuvarı, özel endüstri bölgesi veya eğitim kurumları kurma; her türlü kurum, kuruluş ve tüketiciye yönelik olarak proje mühendisliği, danışmanlık, teknoloji transferi, eğitim hizmetleri ile enerji, geri dönüşüm, taahhüt işleri yapma, lojistik destek sağlama, mühimmat ayırma ve ayıklama faaliyetlerinde ve esas sözleşmesinde belirlenen diğer faaliyetlerde bulunabilecek.

MKE AŞ hizmetlerinin gerektirdiği görevler, İş Kanunu’na tabi personel eliyle yürütülecek. Şirket, faaliyet alanıyla ilgili konularda geçici veya sürekli olarak yerli ve yabancı uyruklu personel istihdam edebilecek. Şirketin hisseleri ve bağlı ortaklıkları; satış, kiralama, işletme hakkının devri veya sair tasarruflar yoluyla yerli veya yabancı özel hukuk gerçek ve tüzel kişilerine devre konu edilemeyecek.

ÖZELLEŞTİRE HÜKÜMLERİNE TABİ OLMAYACAK

MKE AŞ ve sermayesinin yüzde 50’sinden fazlası MKE AŞ’ye ait olan iştirakler, Özelleştirme Uygulamaları Hakkında Kanun hükümlerine tabi olmayacak. MKE AŞ’nin faaliyet alanı kapsamında ithal edeceği mal ve hizmetler, gümrük vergisinden muaf tutulacak.

MSB’NİN ENVANTERİ BEDELSİZ KULLANILABİLECEK

Şirket, yüklendiği taahhütleri daha etkin şekilde yerine getirmek için aynı şekilde geri vermek veya gerçeğe uygun değerini ödemek şartıyla Milli Savunma Bakanlığı envanterinde bulunan ham madde, malzeme, araç gereç, cihaz, teçhizat, yedek parça, sistem, alt sistem ve benzerlerini kullanabilecek. Milli Savunma Bakanlığı envanterinde bulunan bina, fabrika, imalathane, atölye, iş yeri ve benzeri taşınmazlar, arazi, platform, silah, mühimmat, ekipman, sistem ve alt sistemler ile altyapı ve test merkezleri Milli Savunma Bakanı onayıyla bedelsiz kullanılabilecek.

KAYNAK: AA

 

 

 

15.

Ekonomik krizin pençesindeki Yunanistan adaları satılığa çıkardı

Ekonomik anlamda zor günler geçiren Yunanistan, adalarını satışa çıkardı.

Ekonomik krizin pençesindeki Yunanistan adaları satılığa çıkardı
04.07.2021
2009’da başlayan ve bu zamana kadar gelen Yunanistan‘daki ekonomik kriz, Atina yönetimini zor durumda bırakıyor. AB ile yapılan mali ve By-Pass anlaşmalarıyla ekonomilerini ayakta tutmaya çalışan Yunanistan, 2021 yılında pek çok geri ödeme ile karşı karşıya.

Yapılan anlaşmaların karşılığını vermek için nakit arayışına giren Atina, son çareyi adalarını satışa çıkartmakta buldu.

ADALARI SATIŞA ÇIKARDILAR

Daha önce 2015 ve 2017 yıllarında da pek çok adayı satışa çıkartan Atina yönetimi, bu yöntem ile nakit akışını sağlamayı planlıyor.

Yunan Greek City Times’dan Natalie Martin tarafından kaleme alınan haberde Yunanistan, Türkiye sınırının hemen yanı başında bulunan adaların da yer aldığı satış listesinde irili ufaklı 6 adanın satışa çıkarıldığını duyurdu. Küçük adaların satış fiyatının 2 buçuk milyon euro kadar olduğu ifade edildi.

Satışa çıkarılan adalar arasında Türkiye sınırının yakınındaki İskiri yakınlarındaki Rinia adası dikkat çekiyor.

MİLLİYET FARK ETMİYOR

Satın alma noktasında açıklanan şartlar ise dikkat çekici. Özellikle vurgulanan detaylar arasında, satın alacak olan kişinin milliyetinin herhangi bir önem teşkil etmediği ifade edildi.

Satışa çıkartılan adalar şu şekilde:

Rinia Adası, Aziz Athanasios, Trinity Adası, Nissos Makri, Kato Antikeri Adası, Strogillo Adası

KAYNAK: HABER7 ÇEVİRİ / GREEK CİTY TİMES
16.

Kriptoların 31 Temmuz’u hüsrana dönüştü

Kriptoların 31 Temmuz’u hüsrana dönüştü

05-07-2021

15 Temmuz ihanet ve işgal girişiminin ardından, devletin kılcal damarlarına sızan Fetullahçı hainlerin temizlenmesi için OHAL ilân edilmişti.

2018 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ardından OHAL kaldırıldı ancak hainlerin hâlâ devlet içinde varlığı göz önünde bulundurularak, 31 Temmuz 2018 tarihinde 7145 sayılı Kanun’da değişiklik yapılarak 375 sayılı KHK’ya eklenen geçi madde ile terör örgütlerine veya Milli Güvenlik Kurulu’nca devletin milli güvenliğine karşı faaliyette bulunduğuna karar verilen yapı, oluşum veya gruplara üyeliği, mensubiyeti veya iltisakı yahut bunlarla irtibatı olduğu değerlendirilen memurların ilgili düzenlemelerde belirtilen usule uygun olarak kamu görevinden ihraç edileceği hüküm altına alındı.

31 Temmuz 2018’de Resmi Gazete’de yayımlanan düzenlemenin süresi üç yıldı. Yani 31 Temmuz 2021’de geçici düzenlemenin hükmü dolacaktı. Dolayısıyla artık tespit edilen FETÖ’cüye işlem yapabilmek için 15 Temmuz öncesinin şartları geçerli olacaktı.

15 Temmuz’un üzerinden 5 yıl geçmesine rağmen, OHAL ve bu geçici düzenlemeyi atlatıp hâlâ devletin içinde kalmayı başaran kripto Fetullahçı teröristler, 31 Temmuz’u heyecanla bekliyorlardı. Ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son MYK toplantısında bu düzenlemenin bir süre daha devam etmesi yönündeki kararı, onları hüsrana uğrattı.

Türkiye’nin yarım asırlık Fetullahçı beladan kurtulması kolay olmayacak. Mücadelenin en çetin dönemine gelindiği unutulmamalıdır. En sinsi kriptolarla daha yeni yeni yüzleşmeye başladık. Ankesör soruşturmaları sadece TSK içindeki kriptolarla yürütüldü. Polis ve yargıda da kısmen ankesöre denk gelindi.

Ankesör soruşturması derinleştikçe, benzer bir tehlikenin de sivil bürokraside olduğu ortaya çıkıyor. Ankesörün yanısıra ankesörlerde kullanılan kartlarla ilgili soruşturmalarda da çok çarpıcı sonuçlara ulaşılıyor. General düzeyinde, genel müdür düzeyinde mülki amir düzeyinde isimlere doğru gidiliyor. Tespit edilen isimler var.

Böylesine kritik bir aşamaya gelinmişken, sözünü ettiğimiz düzenlemenin sona ermesine ve sürenin tekrar uzatılmamasına kimse rıza gösteremez. Bunun izahı olamaz. Mücadelenin en çetin dönemine girdiğimiz şu günlerde, bu düzenlemenin süresi uzatılmadan ve hatta daha da güçlendirilmeden, bu mücadelenin başarıyla neticelendirilmesi mümkün değil.

Fetullahçı Terör Örgütü ile mücadeleyi çok yakından takip eden bir gazeteci olarak şunu söyleyebilirim: Maalesef OHAL kalktıktan sonra söz konusu geçici düzenlemenin tam layıkıyla uygulanmadığını düşünüyorum.

Savunma, İçişleri ve Adalet bakanlıkları dışında bu geçici madde kapsamında işlem yapıldığını duymadım. OHAL uygulaması ile birlikte sanki devletin bütün kurumları Fetullahçı teröristlerden arındırılmış gibi geçici düzenleme ile hiç ihraç ihtiyacı hâsıl olmamış!

İşin hiç de öyle olmadığını, asıl kriptoların hâlâ devletin kritik yerlerinde var olduğunu kabullenmemiz gerekir. Bunu ihmal ettiğimiz anda olacakları hiçbirimiz tahmin edemeyiz.

Nereden mi biliyoruz?

Yukarıda bahsettim: Ankesör ve kartlarıyla ilgili soruşturmalarda sivil bürokrasiye daha yeni geldik. Daha doğrusu ankesör yönteminin Fetullahçı örgüt tarafından sadece TSK’da uygulandığını düşünüyorduk. Soruşturmalar derinleştikçe aynı uygulamanın sivil bürokrasi de de olduğunu gördük.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nca FETÖ’nün mülki idare yapılanmasına yönelik soruşturma kapsamında önceki gün 39’u eski mülki idare amiri, 1’i mahrem imam olmak üzere 40 şüpheli hakkında gözaltı kararı verildi.

Bu isimler arasında İstanbul Havalimanı Mülki İdare Amiri Vali Yardımcısı’yken görevden alınarak valilik emrine çekilen, ardından da Tarım ve Orman Bakanlığı Müşavirliği’ne getirilen İsmail Şanlı da var. Ankesörlü telefonlar ve operasyonel hatlar üzerinden mahrem imamlarla iletişim kurduğu tespit edilen Şanlı, gözaltına alınmadan önce bakanlıktaki görevinden açığa alınmış.

Bu sadece bir örnek. 15 Temmuz’dan sonra yürütülen soruşturmalar kapsamında milyonlarca dijital materyal elde edildi. Binlerce bilgisayar, on binlerce tablet, yüzbinlerce cep telefonu. Bunların ne kadarının incelendiğini bilmiyoruz.

FETÖ’nün devlet kurumlarının bilgi işlem merkezine elman yetiştiren Kaynak Holding’in silinen dijital verilerine daha yeni yeni ulaşılmaya başlandı. Elde edilecek neticelerin soruşturmaları nasıl etkileyeceğini ve kimlere uzayacağını bilmiyoruz.

ByLock mesajlarının çözümünün ne kadarının gerçekleştirildiğini de bilmiyoruz. İçeriklerin çözümlenmesi neticesinde nasıl bir tablo ortaya çıkacak kestirmek mümkün değil.

Fetullahçı teröristlerin devletten sökülüp atılmasını öngören yasal düzenlemenin süresinin uzatılması halinde geride bıraktığımız üç yıl ile ilgili çarpıcı sonuçlar da ortaya çıkacaktır. Üç yıldır söz konusu düzenlemenin sağlıklı işletilip işletilmediğini süre uzayınca daha iyi anlayacağız.

Neticede bu üç yıl zarfında komisyonlar çalıştı, bazı listeler oluşturuldu, o listeler niçin imzalanmadı?

Bütün bu sorulara cevap bulacağız.

YENİŞAFAK

17. 

Air Force Chief of Staff Brown’s Racism Witch Hunt

Another disloyal military leader undermines our national security.

 

[Editor’s note: The article below is a new edition of our Disloyal Military series. To learn about our 3-Part Series on the Disloyal Military, Progressive Fascists and Racist Mayors, CLICK HERE.]

Daniel Greenfield, a Shillman Journalism Fellow at the Freedom Center, is an investigative journalist and writer focusing on the radical Left and Islamic terrorism.

“Unconscious bias,” an Air Force video warns, “can’t be seen or felt.” As the camera focuses on white personnel, an unseen minority voice claims that, “it hides itself in our unseen behaviors”.

“As Airmen in the U.S. Air Force, it’s our duty to acknowledge our biases whether we realize they exist or not,” the official video pushing critical race theory struggle sessions demands.

This is Chief of Staff Charles Q. Brown Jr’s new Air Force.

Brown, the first black Chief of Staff of the Air Force, ought to be a living symbol of opportunity. Instead, like other disloyal military leaders, including his predecessor, Chief of Staff David Goldfein, he’s smearing America, and conducting a witch hunt for imaginary racism.

The racial attack on the U.S. Force from within began with the Black Lives Matter riots.

“I am a Black man who happens to be the Chief Master Sergeant of the Air Force,” Chief Master Sergeant Kaleth Wright tweeted using his official Air Force account. “I am George Floyd…I am Philando Castile, I am Michael Brown.”

Even Minnesota Attorney General Keith Ellison admitted there was no racial element in the Floyd case and had not even tried to add to the wrongful prosecution with hate crime charges.

But Wright, the top advisor to former Air Force Chief of Staff Goldfein at the time of the Black Lives Matter race riots, suggested that he could be killed by white police officers at any moment.

“My heart starts racing like most other Black men in America when I see those blue lights behind me,” he claimed. “You don’t know the anxiety, the despair, the heartache, the fear, the rage and the disappointment that comes with living in this country… every single day.”

It made you wonder why Wright hadn’t left America for somewhere safer like Cuba.

The Air Force’s top enlisted leader smeared America, identified with criminals, and urged everyone to be angry. He ranted that he had been inspired by socialist rapper Killer Mike to pursue “plotting, planning, strategizing, organizing and mobilizing”. And together with his boss, Goldfein, they would be working on a “full and thorough independent review of our military justice system”. The review, predictably, accused the military justice system of being racist.

Shortly after Wright’s hateful Twitter rant, Air Force Chief of Staff Goldfein issued a statement calling George Floyd’s drug overdose death while resisting arrest a “national tragedy”, and demanded that all Americans be “outraged” at the police.

Goldfein went on to accuse America and the U.S. Air Force of racism, claiming that everyone was potentially guilty of “racial prejudice, systemic discrimination, and unconscious bias.” He alleged that airmen lack “liberty and justice for all” and promoted his adviser’s racial rants.

Sources told Air Force Times that Goldfein and Wright had coordinated their campaign.

Afterward Goldfein and Wright held a Facebook meeting urging commanders to engage in conversations about racism.

“Prepare for anger, some sadness, some rage,” Wright warned. He also suggested that, “For some, this won’t be enough to change their opinion.” Why the Air Force was in the business of changing the opinions of its personnel about partisan political issues was never explained.

Later that year, President Trump rejected Goldfein, who had been recommended by former Secretary of Defense Mattis as Chairman of the Joint Chiefs of Staff. Goldfein decided to retire and was replaced by General Charles Brown whom he had picked as his successor.

His nomination hadn’t even been confirmed when incoming Air Force Chief of Staff Brown decided to release his own video complaining that he had been a victim of racism because of a parking spot and because someone in Korea once questioned whether he was really a pilot.

Stripes magazine described a speech in which Brown “seemed to barely contain his rage” and argued “that the ideals of the Declaration of Independence and the Constitution ‘that I’ve sworn my adult life to support and defend’ have not always delivered ‘liberty and equality’ to all.”

That nonsense was coming from the first black Air Force chief who is considered a leading candidate to replace General Milley as Chairman of the Joint Chiefs of Staff.

Brown’s insistence that he was held back because of his race was undercut by his prominent position as part of the U.S. Air Force’s ongoing push to promote minorities on the basis of race.

Would he hold the position that he does if his nomination couldn’t be sold as “historic”?

Instead of working to protect the country, the Air Force’s top leaders were acting like teenage TikTok influencers making videos accusing the country and the military that had given them so much of racism. But the performative displays of rage were just the precursor to much worse.

The report on “racial disparities” in the Air Force and the Space Force found statistical differences between white and black personnel, but cautioned that while “the data show racial disparity, it does not indicate causality“. Correlation is not causation and there was no actual racism. But the report was already distorted by using the infamous Merriam-Websterdefinition of racism as power rather than hate, implicitly suggesting only white people could be racist. And it relied on surveys of enlisted personnel rather than any actual evidence that racism existed.

That didn’t stop the Air Force brass from expanding their divisive campaign to include a witch hunt for racism against Latinos, Eskimos, Hawaiians and Asian-Americans.

“Although the data is helpful, the most important information will come directly from our Airmen and Guardians,” Acting Secretary of the Air Force John P. Roth suggested.

The data would matter much less than the surveys of perceived bias. Goldfein and Wright had encouraged members of the Air Force to believe that they had been discriminated against through the initial “conversations about racism”. Now that the perception that racism was widespread in the Air Force had been manufactured, the surveys would confirm it.

The conversations about racism had encouraged enlisted personnel to review every part of their lives and step of their careers through the worldview of systemic racism. Having been primed to see racism everywhere, their perceptions of racism would be collected as evidence of racism.

The same old trick of priming an audience long used by hack magicians and psychics was a favorite of diversity trainers who would run the scam at corporate events, presenting a few staged testimonials of racism, use them to convince the audience that racism was all around them, and then have the audience fill out a survey that would show the need for a lot more diversity training. Now the same scam was being run in the military.

Air Force Chief of Staff Brown claimed that the report contained “things I’ve actually felt”.

Feelings were now more important than facts not just on college campuses, but in the Air Force.

“Shame on us if we miss this opportunity to make a change that’s required across our Air Force to make it better, whether it’s the Air Force or the Space Force,” Brown berated.

What about actually defending America?

Air Force Magazine said that Brown and Chief of Space Operations John Raymond suggested that there “should be a balance between mission readiness and ensuring people’s voices are heard”. Mission readiness was only at best equivalent in value to conversations about racism.

And before long, mission readiness will be less important than accusing America of racism.

Like so many other institutions, the overdose death of George Floyd, a career criminal, was used to manufacture a racism crisis as a pretext for hijacking and transforming the Air Force.

The only racism crisis in the Air Force was the one created by its politically correct leaders.

Racial disparities in the Air Force are not evidence of systemic racism. If anything the Air Force has labored long before all this to promote minorities to leadership positions. Brown and Wright are both examples of men who were pushed upward through the ranks in order to create diversity. Instead of being grateful to their country, they simmer with rage over perceived slights.

What drove Brown’s rage and what horrifying acts of racism did he experience in the Air Force?

“When you get to senior levels, you have reserved parking spots around the base,” he told People Magazine. “I was in civilian clothes, I parked in a spot and someone came out and said, ‘That slot is reserved for the Pacific Air Force’s Commander.’ And I go, ‘Yeah, I know, because I am the Pacific Air Force’s Commander.’”

Someone didn’t recognize Brown when he was out of uniform and he assumed it was racism.

This is the incredible pettiness of the disloyal grievances behind Brown’s rage. This is the lived experience he’s using to justify upending the Air Force over an imaginary problem.

“We must accelerate change,” Brown declared.

The U.S. Air Force does need change. It needs to be ready to adapt to a whole new battlefield. Instead national security and military readiness are being undermined to divide airmen by race because someone didn’t realize that Brown was actually in the right parking spot.

How many careers will be ruined, how many promising pilots will be sidelined, and how badly will our military readiness be undermined to avenge General Brown’s parking spot?

18.

Biden Revives Obama’s Middle East Policy

U.S. “evenhandedness” is back in the Israeli-Palestinian conflict.

 

President Joe Biden is of a generation that appreciated the Jewish state as America’s closest and most reliable Middle East ally. He and the likes of the late U.S. Senator Henry “Scoop” Jackson (D-WA) were staunch friends of Israel. Most Democrats in the U.S. Senate shared with Jackson and Biden their appreciation of Israel. Today however, the “progressive” wing of the Democrat party no longer shares that kind of appreciation, and support for the Jewish state. Six months into his presidency, Biden has been under pressure from the “progressives” to be tougher on Israel. Many in that “wing” have not forgiven Israel’s former Prime Minister Benjamin Netanyahu for standing up for his people in the U.S. Congress against the weak nuclear deal with Iran. A nuclear Iran poses an existential threat to the Jewish state and its people. Now that Israel has a new Bennett-Lapid government that is leaning a bit more to the left, it is hoped in Jerusalem that Biden will give serious consideration to the mistakes made by the Obama administration in dealing with Iran, and the shortcomings of the 2015 nuclear deal.

The Obama administration, (in which Biden served as Vice President) displayed too much eagerness to reach a deal with the radical Ayatollahs. Although Obama declared that “all options are on the table,” he never intended to use the military option, and the Ayatollahs of Iran recognized it. As a result, the Iranians toughened their positions, and were able to extract many concessions in the Joint Comprehensive Plan of Action (JCPOA). These included restrictions on the International Atomic Energy Agency (IAEA) from observing and monitoring a number of nuclear sites, and in particular military sites. It enabled the Islamic Republic of Iran to develop and produce ballistic missiles that will eventually have long-range capabilities with the possibility of reaching the U.S. The Iranian regime was cheating all along, and working secretly on producing a nuclear bomb. A nuclear device, along with a long-range ballistic missile, would be able to threaten and intimidate the US, and certainly fulfill their vows to “wipe Israel off the map.”

The JCPOA deal ignored Iran’s malignant actions in the region in seeking to bring down the Sunni-Arab regimes, including those in the Gulf States. Additionally, Iran’s military interventions by proxies, and directed by the Islamic Revolutionary Guard Corps (IRGC) in Iraq, Lebanon, Syria, and Yemen, was ignored. As president, Biden has removed Iran’s proxy — the Houti (Shiite) rebels in Yemen from the list of terrorist organizations. This was clearly a way to warm up to Iran. He also ended U.S. support for the Saudi-led bombing campaign, which aims to restore the legitimate government in Yemen. This has encouraged the Houtis and their Iranian paymasters to increase their attacks inside Yemen, and against Saudi Arabia.

For a second time since assuming office, President Biden retaliated against the pro-Iranian Iraqi militia that fired missiles into a US base in Iraq, seeking to carry out Iran’s policy of removing the US presence in the region. To fulfill Iran’s aims, Biden ordered the reduction of U.S. forces in the Gulf. At the same time, Biden administration officials leaked to the media the details of the Israeli attacks on Iranian ships, including the attack on an IRGC intelligence gathering vessel. Israel, it should be said, attacked the Iranian vessels in retaliation for previous Iranian bombing of Israeli-owned commercial vessels in the Gulf.

By allowing such leakage, Biden signaled to the Iranian regime that he, like Obama, doesn’t intend to use the military option against Iran’s nuclear facilities should the nuclear negotiation with Iran in Vienna fail. Like Obama, Biden opposes an Israeli military option against Iran’s nuclear facilities. This can only strengthen the Iranian regime’s uncompromising stance in the nuclear negotiations. The Iranians made it clear that they will not allow any changes to the 2015 JCPOA deal, and they would not extend the “sunset” clause nor allow the inclusion of such issues as ballistic missiles or the dealing with its malignant behavior in the region, and its sponsorship of global terror.

In the decades Biden served on the Senate Foreign Relations committee (he was chairman of the Committee 2001-2003), he managed to vote for the 2003 war in Iraq, and then against it. Regarding Israel, as VP, Biden spoke at an annual Israel Independence Day celebration in D.C., despite the tension between Obama and Netanyahu a month after Netanyahu spoke (in March, 2015) at the joint session of Congress. Biden remarked then, “Sometimes we drive each other crazy. But we love each other.” Biden added, “We protect each other. As many of you heard me say before, were there no Israel, America would have to invent one because you protect our interests like we protect yours.”

PM Netanyahu reciprocated when Biden visited Israel in 2016. He praised Biden warmly, saying, “I want to thank you for our personal friendship of over 30 years. We have gone through many trials and tribulations. And we have an enduring bond that represents the enduring bond between our people. We are a ‘mishpucha.’” Earlier in August, 2012, the world was in puzzlement over the Obama-Biden administration immaterialized “Red-Line” threat issued to Syria’s dictator Bashar Assad over his use of chemical weapons against his people. It displayed the unwillingness of the administration to use force against evil. Russia’s Putin provided the excuse for Obama’s inaction. At the same time, the Obama administration failed to stop the rise of the Islamic State.

In his confirmation hearing, Secretary of State designate Antony Blinken said that the Biden administration would recognize Jerusalem as Israel’s capital, and keep the U.S. embassy in Jerusalem. But the administration announced that it would re-open the U.S. Consulate in Jerusalem (serving Palestinians exclusively) closed by President Trump, and open the Palestinian mission in Washington, that Trump shut down. Moreover, the Biden administration has resumed aid to the Palestinians. The BBC reported (on April 7, 2021) that President Biden plans to provide $235 million in aid to the Palestinians, two-thirds of it to go to the United Nations Relief and Works Agency (UNRWA), which is an incubator for Palestinian terrorists, and teaches hate for Israel and Jews. The U.S. administration could have conditioned the aid to the Palestinian Authority (PA) on transparency with regards to how the money is spent. PA officials have lined their pockets with the aid money. The administration could also have conditioned the aid on the PA withdrawing its request to the International Criminal Court to investigate Israel. All this signifies that the Biden administration is returning to the “evenhanded approach” in the Israeli-Palestinian conflict.

U.S. Acting Representative to the UN Richard Mills, in his inaugural speech at the UN Security Council (on January 26, 2021) stated that, “The U.S. will urge the Israeli government and the Palestinian Authority, to avoid unilateral steps that make the two-state solution more difficult, such as annexation of territory, settlement activity, demolitions, incitement to violence, and providing compensation for individuals imprisoned for acts of terrorism.” That is quite an “evenhanded” statement considering that Israel has not annexed area C of the West Bank, which is under Israeli civil and military control according to the Oslo Accords, and demolition of terrorists’ homes has a longstanding history going back to the British Mandatory laws.

In a meeting last week between the outgoing Israeli President Reuben Rivlin and President Biden, the latter stated unequivocally that, “Iran will never get a nuclear weapon on my watch.” That remains to be seen…

ΕΛΛΗΝΑΣ

-/-