ΠΡΟΧΕΙΡΗ ΕΝΗΜΕΡΩΣΗ!

1.

Netanyahu opponents bickering over who gets to form government

By World Israel News Staff

Leaders of Israeli political parties squabbled amongst themselves Monday as they jockeyed for position, seeking to come up with a candidate to replace Prime Minister Benjamin Netanyahu in the wake of Israel’s inconclusive national elections.

Delegations from all 13 parties that won seats in last week’s election will be invited to meet with President Reuven Rivlin beginning on Tuesday to give their recommendations of who they think stands the best chance of forming a majority government in Israel’s 120-seat Knesset.

Netanyahu’s Likud Party won only 30 seats, the most of any party, but his potential coalition partners combine to give him only 52 seats, short of the majority needed.

The next-largest party, the center-left Yesh Atid, has 17 seats, and its leader, Yair Lapid, is meeting with the heads of other parties to gain their support.

2.

Israelis frustrated by political gridlock

3.

Opinion: Biden – a captive to his handlers

Biden needed a cheat sheet and marked photos of approved reporters. He is utterly captive to his handlers, a condition previously showcased by America’s 32nd president.

By Lloyd Billingsley, FrontPage Mag

“The perception of you that got you elected as a moral, decent man is the reason a lot of immigrants are coming to this country and are trusting you with unaccompanied minors.”

That was PBS White House correspondent Yamiche Alcindor at Joe Biden’s March 25 press conference. The event was really a worship service, conducted by house hagiographers and lacking only mandatory timed applause. Still, the proceedings did prove informative in a different way.

Biden needed a cheat sheet and marked photos of approved reporters. The Delaware Democrat is utterly captive to his handlers, a condition previously showcased by America’s 32nd president.

Many Americans, and people around the world, still believe Franklin Delano Roosevelt was fully able-bodied and a tower of strength during World War II. In 1985, Hugh Gregory Gallagher challenged that perception in FDR’s Splendid Deception: The moving story of Roosevelt’s massive disability – and the intense efforts to conceal it from the public.

4.

Yunanistan mültecilerin yaşadıkları koşulları gizliyor

AB temcilsici Ylva Johansson Yunanistan‘daki sığınmacı kamplarını ziyaret etti. Ziyareti takip eden gazetecilere sadece kampların temizlenen bölümler gösterildi

30.03.2021
Avrupa Birliği (AB) İçişleri Komiseri Ylva Johansson, Yunanistan’ın Midilli Adası’ndaki sığınmacı kampını ziyaret etti. Onunla birlikte, gazeteciler de kampa girdi. Ancak yalnızca kampın temizlenen, düzenli hale getirilen bölümü gösterildi.

“SIĞINMACILARIN KONUŞMASINA İZİN VERİLMİYOR”

Ziyaret boyunca gazetecilere Yunan polisi eşlik etti. Böylece sığınmacılarla konuşmalarının önüne geçildi.

Yaşananları, Fransız-Alman ortak kanalı ARTE’nin muhabiri Mortaza Behboudi sosyal medya hesabından ifşa ederek, “Gazetecilere kamp içinde polis eşlik etti. Bize göstermek istediklerini gösterdiler. Sığınmacıların basınla konuşmalarına izin verilmiyor” mesajını paylaştı.

AB İçişleri Komiseri Johansson, Midilli’nin yanı sıra Sisam Adası’ndaki sığınmacıları da ziyaret etti.

“ATİNA DAHA FAZLASINI YAPABİLİR”

Johansson, “Göçmen konusunu Avrupa meselesi haline dönüştürmemiz gerekiyor” dedi.

Birliğin Yunan adalarında yeni kampların inşası için 276 milyon euro tahsis etmeye hazır olduğunu söyledi.

Johansson, sığınmacıların geri itilmesi soruşturmasında Atina’nın “daha fazlasını yapabileceğini” de vurguladı.

İDDİALARI REDDETTİLER

Johansson’a eşlik eden Yunan Göç Bakanı Notis Mitarakis ise medyaya yansıyan görüntülere rağmen suçlamaları yalanlamayı tercih etti.

Sığınmacı teknelerinin Avrupa ve Yunanistan topraklarına girmesini engellediklerini, düzenlemelerin de buna izin verdiğini iddia etti.

KAYNAK: AA

5.

Türkiye için bu sayıların anlamı çok büyük! 750 proje 60 milyar dolar hacim

Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir, son dönemde Türkiye’nin yaptığı atılımla Türk savunma sanayinin dünya tarafından yakından takip edildiğini söyledi.

30.03.2021 

Cumhurbaşkanlığı Savunma Sanayii Başkanı İsmail Demir, video konferans yöntemiyle, Yıldız Teknik Üniversitesi Savunma Sanayi Teknolojileri Topluluğu’nun organize ettiği Savunma Sanayi Zirvesi’nde açılış konuşması yaptı.

Başkanlık olarak güvenlik güçlerinin ihtiyacı olan sistemleri azami oranda yerli ve milli imkanlarla sağlamayı amaçladıklarını vurgulayan Demir, bunu yaparken geleceğin harekat ortamına ilişkin teknoloji ve eğilimleri yakından takip ettiklerini söyledi.

Demir, insansız teknolojiler, lazer ve elektro manyetik silah sistemleri, siber güvenlik ve uzay, uydu teknolojileri, sanal gerçeklik, yapay zeka ve robotik gibi geleceğin savunma sanayisi trendleri üzerine çalışmalarının tüm hızıyla sürdüğünü belirtti.

Türk savunma sanayii ürünlerine yoğun ilgi

Türk savunma sanayii ürünlerine yoğun ilgi

Savunma sanayisinde Türkiye‘nin yerlilik oranı arttıkça bağımsızlık ve masadaki müzakere gücünün arttığını dile getiren Demir, dış politikada Türkiye’nin bölgesinde önde gelen bir güç olduğu gerçeğinin daha büyük oranda kabul gördüğünü ifade etti. Demir, savunma sanayisinin yaptığı atılımla dünyanın ilgiyle takip ettiği bir konuma geldiğini kaydetti.

750 PROJE- 60 MİLYAR DOLAR HACİM – İLK 100’DE 7 ŞİRKET

Türkiye’nin savunma sanayisinde teknoloji ithal eden değil, teknoloji ihraç eden ülke konumuna doğru emin adımlarla yürüdüğünü belirten Demir, şöyle konuştu:

“Bugün yürüttüğümüz proje sayısı 750’yi aşmakta. Proje hacmimiz 60 milyar doları buluyor. Dünyanın en büyük 100 savunma sanayisi içinde 7 Türk şirketi bulunuyor. 5 sene önce bu sayı sadece ikiydi. Savunma sanayisi ihracatımız son 5 yılda yüzde 30 artarken ithalatımız ise yaklaşık yüzde 60 düşmüştür. Bu sonuçlar hayal etmenin ve hayallerimiz için çalışmamızın bir karşılığıdır. Ülkelerin savunma harcamaları incelendiğinde savunma sanayisi alanında ciddi bir güç rekabetinin yaşanmakta olduğu çok açık şekilde görülüyor. Savunma sanayisi ihracatının ileri teknoloji ihracatı olması nedeniyle bu sektörde güçlü olan ülkeler stratejik rekabet üstünlüğüne sahip oluyorlar. Ülke olarak savunma sanayisinde iyi bir durumdayız diyebiliriz ancak bunun yetmediğini her zaman söylüyoruz. Bu alanda iyi bir yürüyüşümüz var ama koşmamız gerekir diyoruz. Koşmak için de enerji lazım. Enerji de siz gençlerde.”

Gençlerin bağımsız bir savunma sanayisi gerçekleştirmede en büyük itici güç olduğunun altını çizen İsmail Demir, nitelikli insan kaynağı oluşturmaya dönük bir dizi çalışma başlattıklarını anlattı.

Demir, Savunma Sanayi Akademisi, Vizyoner Genç, meslek liselerine dönük öğrenci ve öğretmen yetiştirme programlarıyla bu çalışmalardan olumlu sonuçlar almayı hedeflediklerini belirtti.

KAYNAK: AA

6.

MGK toplantısı sona erdi

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında 3 saat süren MGK toplantısı sona erdi. Yazılı açıklama yapıldı.

30.03.2021 
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın başkanlığında 3 saat süren MGK toplantısı sona erdi. Yazılı açıklama yapıldı.

MGK Bildirisi’nde, diyalog çağrılarına rağmen Türkiye karşıtı politikalarını artıran Yunanistan, uluslararası hukuka riayet etmeye davet edildi. Bildiride ayrıca, Suriye’deki aktörlere, mevcut insani krizi derinleştirecek eylemlere son verme çağrısında bulunuldu.

Yazılı açıklamadan öne çıkanlar başlıklar şöyle:

– Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka uygun çözüm geliştirilmeli. 

– Kıbrıs meselesinde gelinen son aşama değerlendirilmiş, önümüzdeki süreçte gerçekleştirilecek görüşmelerde; yarım asırdır netice vermeyen ve Türk varlığını yok sayan yaklaşımların yerine Ada’daki gerçekleri göz önünde bulunduran ve hakkaniyeti esas alan kapsamlı ve kalıcı çözümlerin bağımsız iki devlet temelinde gündeme alınması hususunun vazgeçilmez olduğu belirtilmiştir.

– Yunanistan’ın, Türk azınlığa yönelik insan hakları ihlalleri ile sığınmacıları hedef alan insanlık dışı uygulamaları ele alınmış; diyalog çağrılarımıza rağmen Türkiye karşıtı politikalarını artırma cihetine giden Yunanistan, uluslararası hukuka riayet etmeye ve iyi komşuluk ilişkilerinin gereğini yerine getirmeye davet edilmiştir.

– PKK/KCK-PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ terör örgütleri başta olmak üzere, millî birlik ve beraberliğimiz ile bekamıza yönelik her türlü tehdit ve tehlikeye karşı yurt içinde ve yurt dışında azim, kararlılık ve başarıyla icra edilen operasyonlar hakkında kurula bilgi sunulmuştur.

KAYNAK: HABER7

7.

Biden’dan tarihe geçen adım! ABD tarihinde ilk kez bir Müslüman aday gösterildi

ABD Başkanı Biden, Zahid Kureyşi’yi federal yargıç olarak aday gösterdi. Kureyşi Senatonun onayını alırsa ülke tarihindeki ilk Müslüman federal yargıç olacak.

Biden'dan tarihe geçen adım! ABD tarihinde ilk kez bir Müslüman aday gösterildi
30.03.2021 

20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturan Biden, ilk 11 yargı adayını bugün açıkladı.

Biden, 3 siyahi kadını, 1 Asyalı kadını yargıç adayı gösterirken, ilk kez bir Müslümanı yargıç adayı olarak belirledi.

ABD Başkanı Biden

Pakistan kökenli Zahid Kureyşi, Biden tarafından New Jersey Bölge Mahkemesi federal yargıcı olarak aday gösterildi.

Kureyşi, Senatonun onayını alması durumunda ülke tarihindeki ilk Müslüman federal yargıç olacak.

8.

Küresel güçler Türkiye için sıraya girdi

Bölgede Türkiye’siz oyun kurulamayacağını anlayan küresel güçler son dönemde her alanda iş birliği yapmak için girişimlerini artırdı.

Küresel güçler Türkiye için sıraya girdi
30.03.2021 
Son dönemde Türkiye’nin, Balkanlar, Kafkasya, Orta Doğu, Karadeniz ve Doğu Akdeniz’de artan etkisi uluslararası camiada geniş yankı uyandırırken, ABD, Çin ve Rusya gibi küresel güçler de Türkiye ile her alanda iş birliği yapmak için girişimlerini artırdı. Türkiyesiz bölgede oyun kuramayacağını anlayan AB ise iş birliğinden yana olduğunu açıkladı. Türkiye’nin jeopolitik konumu ve son yıllardaki diplomasi hamleleri söz konusu ülkeler için vazgeçilmez bir ortak olduğunu bir kere daha ortaya koydu.

ÇİN’LE STRATEJİK ORTAKLIK

Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi’nin geçtiğimiz hafta gerçekleştirdiği Türkiye ziyaretinde ekonomik iş birliği başta olmak üzere pandemi ile mücadele, Kuşak Yol Projesi, ileri teknoloji, 5G, yapay zekâ gibi birçok alanda iki ülke arasında atılacak adımlar ele alındı. Bu ziyaret önceki ziyaretlerin aksine ilk defa Çin’in geleneksel rutin konularının ötesinde farklı alanlarda yeni açılımlar sundu. Daha önceki ziyaretlerde genelde ticaret hacmi, kültürel iş birliği gibi konular konuşulurken ilk defa Çin, Türkiye ile uluslararası sistemin, küresel düzenin ve BM sisteminin yeniden kurgulanması üzerine iş birliği yapmak istediğini açıkça belirtti. Türkiye ile politik alanda da birlikte olmak istediklerinin mesajını veren Çin, Orta Doğu’da barış ve istikrar için Türkiye ile birlikte çalışmak istediğini gündeme getirdi.

ABD yönetiminden ise son günlerde Türkiye’nin bölgedeki güçlü pozisyonuna dikkat çeken açıklamalar geldi. Diğer taraftan Suriye, Libya ve Karabağ gibi çatışma bölgelerinde Türkiye ile sıkı bir teması bulunan Rusya, Ankara ile iş birliği yelpazesini genişletmek istiyor. Bu doğrultuda enerji, savunma ve ticaret başta olmak üzere ilişkiler her geçen gün çeşitli alanlara yayılıyor. Özellikle bölgesel krizlerde yapıcı bir rol üstlenen iki ülke; Akkuyu Nükleer Santrali ve TürkAkım projesi gibi kritik alanlarda önemli iş birliklerine imza attı. S-400 anlaşması ile savunma alanında önemli bir işbirliği de geliştiren Ankara ve Moskova önümüzdeki süreçte savunma alanında yapılan işbirliğinin genişleyeceği sinyallerini de veriyor.

AB, MÜEYYİDELERİ GÖZE ALAMADI

İçerisinde Türkiye karşıtı ülkeler bulunsa da AB, Türkiye’nin bölgedeki en önemli ülke olduğunu biliyor ve iş birliği istiyor. Türkiyesiz bölgede oyun kuramayacağını anlayan AB liderleri, son yaptıkları zirvede Yunanistan ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin baskılarına rağmen Doğu Akdeniz meselesi sebebiyle Türkiye’ye karşı uzun süredir dillendirdiği müeyyideleri göze alamadı, aksine iş birliğini artırma isteklerini ifade etti.

Türkiye Gazetesi

 

9.

 

Milli Gazete İlk Sayfası

Türkiye ve Çin’den kritik dolar planı! Toplantıda görüşüldü…

Türkiye ile Çin arasında son on yılda “Stratejik İşbirliği” düzeyinde seyreden ilişkiler, karşılıklı üst düzey ziyaretlerin katkısıyla günden güne gelişiyor.

 

Türkiye ve Çin'den kritik dolar planı! Toplantıda görüşüldü...
 30.03.2021

Geçtiğimiz hafta Türkiye’ye gelen Çin Dışişleri Bakanı Vang Yi, Ankara ziyareti kapsamında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan kabul etti, Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüştü. Toplantılarda ele alınan kritik başlıklar arasında salgınla mücadele, aşı konusunda iş birliğinin ilerletilmesi, Kuşak Yol ve Orta Koridor Projesi, yapay zeka, 5G, big data ve altyapı projelerinin de yer aldığı öğrenildi.

Kovid-19 pandemisinin geçtiğimiz yıl Mart ayında Türkiye’de de görülmesinin ardından salgınla mücadelede Çin ile temasa geçildi. Koronavirüs tedavisinde etkinliği kanıtlanan ‘Favipiravir’e bir çok Avrupa ülkesi erişemezken Ankara bu ilacı Çin’den temin etti. Dünyada aşılamaya geçen az sayıda ülkeden biri olan Türkiye, Çin aşısının Faz-3 çalışmalarına katıldı ve şimdiye kadar yaklaşık 15 milyon doz aşılama gerçekleştirdi. Çinli Bakan Yi’nin Ankara temaslarında iki ülke arasında salgınla mücadele ve aşı konusunda işbirliğinin daha da ileriye taşınması kararlaştırıldı.

EKONOMİK POTANSİYEL ELE ALINDI

Türkiye, Çin ile SWAP (Takas) anlaşması kapsamında yerel para ile ilk ticareti geçtiğimiz Haziran ayında gerçekleştirdi. İki ülke arasındaki mali işbirliğini güçlendirecek bir adım olarak öne çıkan ticarette yerel paranın kullanımı uygulaması öne çıkan başlıklardan oldu.

GELECEĞİN TEKNOLOJİLERİ MASADAYDI

Geleceğin teknolojilerinde işbirliğinin vurgulandığı görüşmelerde yapay zeka, 5G gibi konular gündeme alındı. Çinli Huawei firmasının Türkiye’de uluslararası Ar-Ge merkezi açması sonrasında telekomünikasyon alanında işbirlikleri de artış gösterdi. Huawei’nin Türkiye’deki Ar-ge Merkezinde 5G teknolojisi üzerinde çalışılıyor.

Öte yandan Çinli Çinli Oppo firması ve telefon devi Xiaomi’nin Türkiye’de yaptığı yatırımlara da değinildi.İleri teknoloji alanında işbirliği yapılarak iki ülke arasında ekonomik ilişkilerin daha da gelişmesi hedefleniyor.

Türkiye’nin önemli ortaklarından olduğu Kuşak-Yol ve Orta Koridor gibi projelerle iki ülke arasındaki ekonomik ve ticari işbirliğinde somut faydalar elde edilmesi planlanıyor. Toplantılarda, Tarihi İpek Yolu’nu canlandırarak Pekin’den Londra’ya kesintisiz bir ticaret yolu oluşturmayı hedefleyen projelere ilişkin görüş alışverişi yapıldı.

KAYNAK: SABAH

11.

Türkiye’ye karşı havalandı! Savaş pilotunun son selam çakışı olay oldu

Suudi Arabistan ile Yunanistan‘ın Doğu Akdeniz’de başlattığı tatbikat sona erdi. Suudi F-15 jetleri Riyad’a dönerken, Atina’dan teşekkür açıklaması yapıldı.

29.03.2021
Suudi Arabistan‘a ait 6 adet F-15SA savaş uçağı, Yunanistan ile Doğu Akdeniz‘de tatbikata katılmak için 13 Mart Cumartesi günü Girit Adası’ndaki Souda Hava Üssü‘ne konuşlanmıştı.

TATBİKAT SON BULDU

16 Mart’ta başlayan tatbikat, 28 Mart Pazar günü son buldu.

Sosyal medya hesabı Twitter’dan açıklama yapan Yunanistan Genelkurmay Başkanı Orgeneral Konstantinos Floros“Eve dönüş yolculuğunuzda güvenli bir uçuş yapın” dedi. Suudi savaş jetlerinin Souda’daki “güçlü” varlığına değinen ve yapılan eğitimler için teşekkür eden Floros, “Birlikte daha güçlüyüz! Yakın zamanda tekrar buluşana kadar” ifadelerini kullandı.

Yayımlanan fotoğraflarda, Suudi savaş pilotlarının kameralara son kez selam çaktığı görüldü.

ERDOĞAN TATBİKAT KARARINA TEPKİ GÖSTERMİŞTİ

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Suudi Arabistan’ın şu anda Yunanistan’la ortak tatbikata girmesi bile bizi üzmüştür. Burada yine Suudi Arabistan yetkilileriyle ayrıca görüşeceğiz. Bu böyle olmamalıydı, olmamalıdır diye düşünüyoruz” demişti.

BAE DE AYNI BÖLGEDE YUNANİSTAN İLE TATBİKAT YAPMIŞTI

Bundan aylar önce, BAE’ye ait 4 adet F-16 Blok 60 savaş uçağı da Girit’teki üsse gelerek Yunan Hava Kuvvetleri ile ortak bir tatbikata imza atmıştı.

YUNANİSTAN’IN TÜRKİYE KARŞITI SİLAHLANMA PROGRAMI

2020 Eylül’ünde Yunanistan Başbakanı Kiryakos Mitsotakis, 11,5 milyar euroluk savunma programıyla, önümüzdeki 5 yıllık dönemde Yunan ordusunun modernizasyonun hedeflendiğini açıklamıştı. Bu program kapsamında, 4 yeni fırkateyn alımı, 4 fırkateynin modernizasyonu, 4 donanma helikopteri, karadan havaya füzeler, İHA alımı, Fransa’dan 18 adet Rafale alımı ve F-16 savaş uçağı filosunun 2027’ye kadar modernizasyonu planlanıyor. Yunan hükümetinin F-35 alımı isteği de var. Atina, 24 adet F-35 savaş uçağı satın almak üzere Kasım ayında ABD’ye niyet mektubu göndererek resmi başvuru yapmıştı. Ayrıca tam zamanlı görev yapacak 15 bin profesyonel askerin beş yıl içinde orduya alınması öngörülüyor.

KAYNAK: HABER7

12.

Meral Akşener’den İstanbul Sözleşmesi başvurusu

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İstanbul Sözleşmesinden çekilme kararının iptali için Danıştay’a başvurdu.

Meral Akşener'den İstanbul Sözleşmesi başvurusu
30.03.2021
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararının iptali için Danıştay’a başvurdu.

13.

ABD’li uzay aracı üreticisi şirketi Virgin Galaktic’in yeni uzay aracı Virgin Galactic SpaceShip 3 görücüye çıktı. 2022 yılında uzaya turist götürmeye başlamak isteyen şirket için Virgin Galactic SpaceShip 3 büyük önem taşıyor. Şirketten yapılan açıklamamya göre, SpaceShip 3’ün ilk uçuş denemeleri birkaç ay sonra başlayacak.

14. 
Milat Gazetesi İlk Sayfası
15. 
Yeni Birlik Gazetesi İlk Sayfası

16.

The Biden Administration is Determined to Undo Trump’s Most Important Achievement

A disturbing glance at Biden’s boosting of Palestinian oppressive, jihadist institutions.

 

The Biden Administration is determined to undo the most important achievement of the Trump administration, that is, its support for Israel’s rights under the Palestine Mandate and U.N. Resolution 242, and for the Abraham Accords, and its refusal to any longer tolerate the PPalestinian Authority’s Pay-For-Slay Program, or the antisemitism in its schoolbooks. “Internal Biden memo said to back 2-state solution along 1967 lines,” by Jacob Magid, Times of Israel, March 17, 2021:

…The US paid hundreds of millions of dollars a year to the PA’s creditors, such as the Israeli state utility companies from which the Palestinians purchase water and electricity. They paid for training for the PA’s security forces and numerous infrastructure projects.

What did the U.S. get for its hundreds of millions of dollars in annual aid to the PA? Did the PA agree to negotiate with Israel? No, it hasn’t done so for years. Did it cease its support for terrorism? Not at all. The PA continues to spend about $350 million each year for its “Pay-For-Slay” program. The Taylor Force Act prohibits any American aid from going to the PA as long as it continues to support the Pay-For-Slay program. How does the Biden Administration plan, in its insensate desire to again shell out hundreds of millions of dollars to the PA, to get around the Taylor Force Act?

Washington also gave hundreds of millions a year in funding for the United Nations Relief and Works Agency — known as UNRWA — which is in charge of administering the daily needs of hundreds of thousands of Palestinian refugees and their descendants across the Middle East.

The memo, which was passed along to US Secretary of State Antony Blinken, highlights UNRWA in particular as one of the organizations the Biden administration plans to back in order to aid the Palestinians….

UNRWA has been wracked with scandals – financial and sexual — at the very top, leading to its entire echelon of senior executives, including its director, Pierre Krähenbühl, having to resign in 2019. UNRWA continues, after many years of claiming it will “fix” the problem, to use schoolbooks that are full of antisemitic passages.

UNRWA is also responsible for the policy of treating the descendants of Palestinian refugees as refugees themselves. Thus, the children, grandchildren, great-grandchildren, and others in the same line of descent from real refugees, are all considered to be “Palestinian refugees” themselves, and entitled to all the generous benefits – housing, health care, education – that UNRWA provides. Among the many tens of millions of refugees created since World War II, the Palestinians are the only ones to be allowed to hand on their refugee status. No one has explained why, uniquely among refugee populations, they deserve this special status. UNRWA claims there are more than five million Palestinian refugees, but the “real” refugees – those who left Mandatory Palestine and Israel between 1947 and 1949 – now number only about 30,000.

The Trump Administration was determined to stop funding this ever-enlarging farce. Nor was it going to tolerate any longer UNRWA’s antisemitic schoolbooks. Now the Biden Administration, ready to turn on the spigot of American aid, is preparing to undo the Trump administration’s financial pressure on UNRWA to reform both its absurdly expansive definition of a “Palestinian refugee” and its antisemitic schoolbooks.

Noting major economic disparities between Israelis and Palestinians, the memo states that the Biden administration is “planning a full range of economic, security and humanitarian assistance programs [for Palestinians], including through UN Relief and World Agency for Palestine Refugees in the Near East (UNRWA).”

“State and USAID are working towards a restart of US assistance to the Palestinians in late March or early April,” the memo says, adding that the COVID-related humanitarian relief package will be announced beforehand.

The Biden people can make all the plans they want for renewing aid to the Palestinians, but the Taylor Force Act will, or should, prevent them from doing so as long as the PA’s “Pay-For-Slay” program remains in place. They have yet to explain how they hope to evade that act’s prohibition on such aid.

The memo reveals the administration’s plans to “take a two-fold approach of maintaining and ideally improving the US relationship with Israel by deepening its integration into the region while resetting the US relationship with the Palestinian people and leadership.”

This reference to “deepening [Israel’s} integration into the region” clearly means the Abraham Accords which the Biden Administration has the good sense – for once — to want to further expand. But why should the US “reset” its relationship with the Palestinians? Why should it attempt to renew its aid when the PA has refused to halt its support for terrorists and their families, or its inculcation, in schoolbooks and on children’s television shows, of murderous antisemitism? Shouldn’t Washington wait for a change in the PA’s unacceptable behavior before turning the aid spigot back on?

One section of the memo likely to please both sides of the political spectrum in Israel is its support for expanding the normalization agreements brokered by the Trump administration between Israel and its Arab and Muslim neighbors.

However, Amr also writes of using such agreements “to support Israeli-Palestinian peace efforts and improve the quality of life for the Palestinian people.” Netanyahu has sought to divorce the normalization deals from the Palestinian issue, arguing that the peace deals prove that Israel can expand its diplomatic ties in the region without making concessions to the Palestinians.

As previously pledged by Biden officials, the memo floats the idea of reopening an independent consulate akin to the one that served as the de facto mission to the Palestinians and operated out of the western part of Jerusalem until 2019. Doing so would signal US recommitment to a two-state solution, the document says. However, no final decisions have been made yet on the matter.

Re-opening a US consulate in Jerusalem as a “de facto” mission to the Palestinians undermines Israel’s claim to an undivided Jerusalem as its capital, and bolsters the Palestinian claim on having the “capital” of its future state somewhere in Jerusalem. Why is the Biden Administration so intent on taking the Palestinian side in this quarrel? Hasn’t it said it wants the Israelis and Palestinians to negotiate directly? Yet Washington is now putting its hands on the scales, favoring the Palestinians.

The memo notes the Biden administration’s commitment to engaging the international community via the UN and the Middle East Quartet, which consists of the United Nations, United States, European Union and Russia.

The Biden Administration should not be involving either the “international community” or the “Middle East Quartet” in Israeli-Palestinian negotiations. That stacks the deck against Israel. The “international community” at the U.N. is irredeemably hostile to the Jewish state. The U.N. General Assembly votes overwhelmingly in support of the many anti-Israel resolutions that are proposed at each session. The anti-Israel bias is even more pronounced at the U.N. Human Rights Council, which has a permanent item on its agenda (Item #7), devoted solely to Israel and its putative mistreatment of the Palestinians. In recent years 160 resolutions were passed by the UNHRC; 90 of them were about Israel, and the other 70 were about the misdeeds of the 192 other countries. The UN remains a kangaroo court, with tiny Israel always in the dock. As for the Middle East Quartet, three-quarters of that “quartet” – the United Nations, the European Union, and Russia – are in the camp of the Palestinians; only the U.S. can be considered to be on Israel’s side, and even that has become less certain in light of the Biden Administration’s desire to “reset” relations with the Palestinians.

The document notes the upcoming Palestinian legislative elections in May and presidential elections in July, adding that it has been 15 years since Palestinians have been able to elect their representatives.

But the implications of an election remain uncertain: the collapse of a power-sharing agreement after the prior elections led to the Hamas takeover of Gaza [in 2007],” the memo says, noting the PA request that the US push Jerusalem to allow elections to take place in Israeli-annexed East Jerusalem, but not stating Washington’s position on the matter.

“We are analyzing the evolving situation and will propose a US posture together with the inter-agency,” the memo reads.

The lack of position on elections is likely to disappoint Ramallah as Palestinian officials have been lobbying Washington in recent weeks to come out in support of the democratic process, sources familiar with the matter told The Times of Israel.

The Biden Administration now appears to have lost its enthusiasm for the Palestinian elections, because it now believes that Hamas will emerge with the most members in the Parliament, and might even win the Presidency if it decides to field a candidate. As of mid-March, Washington was trying to persuade Abbas to cancel the elections, in order to head off a Hamas victory. Thus an election Abbas called in order to win points with the Biden people has now become, for them, a cause for alarm. Should Hamas take over the PA, Israel will understandably not negotiate with the terror group, thus spoiling the Biden administration’s plans to pressure the Jewish state into negotiations with the Palestinians “based on the 1967 lines.”

Amr recommends the Biden administration push the PA to clamp down on incitement while also calling out Israeli settlement expansion on land that Palestinians hope will be part of their future state.

Hady Amr continues to ignore – has he ever read it? – the Mandate for Palestine, that calls for the Mandatory Authority (Great Britain) to “facilitate Jewish immigration” and “close settlement by Jews on the land.” (Article 6). What “land”? The land shown on the Mandate maps as belonging to a future Jewish state. This land extends from the Golan in the north to the Red Sea in the south, and from the Jordan River in the east to the Mediterranean in the west. Clearly Israel is within its rights to have its people settle anywhere in the West Bank. While Israelis have a “right” to settle anywhere in the West Bank, they may choose not to exercise that right in areas they do not deem critical to their defense. The Biden Administration should not, despite Hady Amr’s recommendation,”call out Israeli settlement expansion”; in so doing, the Biden people ignore both the Palestine Mandate and U.N. Resolution 242. Biden’s men can take another approach, if they wish. Washington could recognize Israel’s right to create new or expand existing settlements in the West Bank, but suggest that the wisdom of some of this settlement building or expansion can be challenged. That’s a much more acceptable approach than telling the Israelis they “have no right” to expand or build settlements when they know full well that they do.

As for the Biden Administration pressuring the PA to clamp down on incitement, how does it propose to do this? Will it insist that the PA give up its Pay-For-Slay program that rewards terrorist murderers, and incentivizes others to go and do likewise? The signs are not good. It talks of renewing aid to the Palestinians, but never mentions the Taylor Force Act. Will It demand that the PA end its practice of honoring terrorists by naming streets and squares after them? Will the Biden people convince the PA to stop using schoolbooks full of antisemitic and anti-Israel passages? Will it demand that the Palestinian children’s shows stop showing little children holding pretend knives and stabbing “Jews” while lisping their determination to “kill Jews”?

The memo reveals that talks are underway with the PA leadership aimed at altering Ramallah’s controversial payment of stipends to Palestinian security prisoners, including those convicted of terror attacks against Israeli civilians.

The altered policy currently being discussed in Ramallah would base the stipends on prisoners’ financial need rather than the length of their sentence, senior Palestinian officials told The Times of Israel in January.

No amount of subterfuge will work. Either terrorists and their families are being supported by stipends from the PA, or they are not. It hardly matters whether “financial need” is invoked to justify such support; what matters is the identity of the recipients. No terrorist, if alive and imprisoned, and no family of a dead terrorist, deserves financial support from the PA, support which is made possible, ultimately, by the aid the PA receives. America should not be helping pay for support for terrorism.

The Biden administration will also seek to boost Palestinian institutions. “This includes strengthening civil society, media watchdogs and other elements of the fourth estate, such as emphasizing to the [Palestinian Authority] the need to protect civil society through the reductions of arrests of bloggers and dissidents,” the memo reads.

Both Hamas in Gaza and the P.A. in the West Bank deal harshly with their critics, whether they are ordinary citizens or journalists. People protesting corruption and mismanagement have their street protests shut down, often with violence; persistent critics and dissidents are thrown into jail. If those dissidents are journalists, they can be censored, lose their jobs, even be imprisoned or expelled; some choose to live, and work as journalists for Western outlets, in Israel. There is no freedom of speech or assembly for the Palestinians in either Gaza or the West Bank. How does the Biden Administration hope to overcome this culture of repression and violence? Just how will it discourage the arrests of bloggers and dissidents? How will it protect Palestinian journalists from being fired for reporting truthfully on the regimes that oppress their people? What threatened consequences would be severe enough to get the PA and Hamas to respect freedom of speech and of assembly? If past is prologue, it’s a forlorn hope.

17. 
Adil Karaismailoğlu'dan 'Kanal İstanbul' açıklaması

Adil Karaismailoğlu’dan ‘Kanal İstanbul’ açıklaması

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, Kanal İstanbul projesinin yapım çalışmalarına, kısa süre içerisinde başlamayı hedeflediklerini söyledi.
  • AA
  • 30.03.2021

Kanal İstanbul Projesi için imar planları onaylanıp askıya çıkarıldı.

Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Adil Karaismailoğlu, bir süredir çalışmaları devam eden ve imar planları askıya çıkan Kanal İstanbul’a ilişkin olarak Türkiye Müteahhitler Birliği 33. Olağan Genel Kurulu’nda açıklamalarda bulundu.

“KISA SÜRE İÇİNDE BAŞLAMAYI HEDEFLİYORUZ”

Bakan Karaismailoğlu konuyla ilgili, “Kanal İstanbul’un yapım çalışmalarına kısa süre içerisinde başlamayı hedefliyoruz.” açıklamasında bulundu.

“KANAL İSTANBUL İLE GÜVENLİ GEÇİŞ SAĞLANACAK”

Karaismailoğlu’nun açıklamalarından satır başları:

“Şimdi de Kanal İstanbul projemizde bunu görüyoruz. İstanbul Boğazı’nda geçmiş yıllarda meydana gelen Independenta ve Nassia kazaları hala akıllarımızda ve bizler için ders niteliğindedir. Bu kazalar hem İstanbul’u kasıp kavuracak yangın ve patlama riskleri oluşturdular hem de çevre felaketleri olarak tarihimize geçtiler. Kanal İstanbul Projesi, dünya şaheseri şehrimizi ve eşsiz Boğaz’ımızı tüm bu risklerden kurtaracak. İstanbul Boğazı’nın gemi trafik yükü azalırken, tehlikeli madde taşıyan gemilerden dolayı oluşabilecek riskler en aza inecek. İstanbul Boğazı, kıyılarının mimarisi, tarihi yalılarıyla bir açık hava müzesi. Boğaz’ın kendisi ise bir doğa harikası, suyuyla, canlı yaşamıyla korunacak. İstanbullular denizle artık daha çok buluşacaklar.

Adil Karaismailoğlu dan Kanal İstanbul açıklaması #1

 

“LOJİSTİK GÜCÜ VE ALTYAPIYI TAMAMLAYACAK BİR SU YOLU OLARAK GÖREV YAPACAK”

Kanal girişinden itibaren deniz akıntısını ve dalga boyunu ölçerek gemiyi kumanda eden otonom kılavuz kaptan sayesinde gemilerin yüzde 100 güvenli geçişi sağlanacak. Kanal İstanbul dünya deniz ticaretinde önemli bir işlev üstlenerek Türkiye’nin lojistik gücünü ve altyapısını tamamlayacak uluslararası bir su yolu olarak görev yapacak. Artık Kanal İstanbul’un yapım çalışmalarının başlamasına çok kısa bir zaman kaldı.”

18.
Revenge, Iranian-style. (shutterstock)
Revenge, Iranian-style

Report: U.S. intelligence officials say Iran planned terror attacks on Washington, DC army base.

By Benjamin Kerstein, The Algemeiner

Two senior American intelligence officials said that Iran is seeking to commit terror attacks on a US military base in Washington, DC, in what an Israeli security analyst said was an attempt to ratchet up pressure on the US before talks on a possible return to the 2015 nuclear deal.

The Associated Press reported Sunday that communications intercepted by the National Security Agency (NSA) revealed discussions among Iran’s Revolutionary Guard to target the Fort McNair Army base, with plans to infiltrate, surveil, and bomb the base in an attack similar to that on the USS Cole in Oct. 2000 — an al-Qaeda bombing that killed 17 American naval personnel, and which was later seen as a precursor to the September 11 attacks.

There were also plans to assassinate US Gen. Joseph M. Martin, the Army’s vice chief of staff.

The organization behind the plans was Iran’s Islamic Revolutionary Guards Corps’ overseas terrorist wing, the Quds Force, which hoped to retaliate for the execution of their former terrorist chief, Qassem Soleimani, who was killed in a US drone strike in 2020. The group has made previous attempts to do so, including by attacking US personnel in Iraq, but members were reportedly unhappy with the results.

The Pentagon, National Security Council, and NSA were contacted by the AP but did not comment.

“Iran is determined to step up pressure on the US, as clearly reflected in today’s Nowruz speech by Khamenei,” veteran Israeli analyst Ehud Yaari told The Algemeiner, referring to remarks by Iran’s supreme leader on the occasion of the Persian new year.

Iran, he said, “will keep up attacks from Yemen and Iraq, insisting on lifting sanctions first” — before entering any talks.

Possible infiltration of Fort McNair has been an issue of contention between Army brass and DC officials, as the area around the base is the site of a major renewal project, with local officials opposing the Army’s plans to enhance security there.

At a meeting on the subject in January, the commander of the Military District of Washington, Maj. Gen. Omar Jones, said there were “credible and specific” threats to the base and the commanders who live there.

DC’s representative in Congress, Eleanor Holmes Norton, dismissed the threats, saying, “I have a security clearance. And they have yet to show me any classified evidence.”

“I have asked the Department of Defense to withdraw the rule because I’ve seen no evidence of a credible threat that would support the proposed restriction,” she said of the Army’s planned security measures. “They have been trying to get their way, but their proposal is more restrictive than necessary.”

19. 

Israeli scientist Dr. Gilly Regev and her nasal spray that kills 99.9% of viruses. (Twitter)
Gilly Regev
Mar 29, 2021
Developed by an Israeli biochemist, the anti-viral nasal spray has been shown to kill 99.9% of viruses.

By Yakir Benzion, United With Israel

An Israeli company has bun producing a “life-saving” nasal spray than kills 99.9% of viruses and is expected to be readily available to save lives in countries where vaccines will by unavailable for months or even years, the Times of Israel reported this week.

Developed by Israeli biochemist Dr. Gilly Regev, the revolutionary treatment for viruses – including the coronavirus – is effective within two minutes of taking the dose.

Regev told the Times that had the spray been available earlier, it might have prevented many of the fatalities from the pandemic.

“We are hoping that our nasal spray will now save many lives of people in countries that are waiting for the vaccine,” said Regev, who now lives in Canada where she founded the company SaNOtize. “This will be affordable and can be used for prevention, to protect from any respiratory viral infection.”

Regev said the Nitric Oxide Nasal Spray (NONS), which is being sold under the brand name Enovid, kills viruses, including the coronavirus, while they are in the upper respiratory tract, thereby preventing the virus from incubating and spreading to the lungs.

In fact, the spray has been shown to be effective in the lab against a wide range of viruses, Regev said, adding that it is equally effective with the coronavirus mutations such as the UK and South African variants

“It contains a broad spectrum antiviral which kills all viruses and all variants,” Regev said.

Regev describes Enovid as something like a “hand sanitizer equivalent for the nose.” The spray works by creating a physical barrier in the nasal passages to stop viruses along with a “chemical barrier” of nitric oxide, which is known for its antimicrobial qualities.

“The nitric oxide means this is a special spray that doesn’t just block viruses but actually kills them,” Regev said.

Israel’s Ministry of Health has approved Enovid for use for those aged 12 and up, so that it can fill the gap for those teenagers who are not yet 16, the minimum age for the Pfizer coronavirus vaccine that has already been given to 5.2 million Israelis.

Israel is the first country where the spray is ready to be sold, as it has already been approved for use in New Zealand and approval is being worked on for other countries, including the UK.

The factory, in Ness Ziona just south of Tel Aviv will be churning out 200,000 to 500,000 bottles a month by May, Regev told the Times.

“After this we’re hoping to get to capacity of a million bottles a month,” said Regev, who studied biochemistry at the Hebrew University of Jerusalem. “I hope this product will bring pride and jobs to Israel.”

Regev admitted that the success is based on testing in labs with a range of live viruses, including influenza and SARS-CoV-2, but a clinical trial that was completed last week in the UK showed that Enovid could prevent the transmission of COVID-19, shorten its course, and reduce the severity of symptoms and damage in those already infected.

The spray was actually developed as a medicine to fight the flu, before the pandemic struck, but, Regev said, the regulatory process slowed her down.

“Theoretically we could have distributed it a year ago, but we needed to negotiate regulatory approval. That’s the biggest frustration, that we’ve been trying 24/7 for a year to bring it to the market, and it could have saved a lot of lives. I believe it would have prevented infections and therefore reduced deaths.”

20. Θυμίζω!

IDF’s new Commando Brigade holds its first combat drill

The Commando Brigade incorporates the elite Egoz, Duvdevan, Maglan, and Rimon units.

The recently established IDF Commando Brigade completed its first full combat drill, held on a hilltop in the Jordan Valley on Wednesday.

In recent days, units in the brigade practiced a number of wartime command operations in a range of simulated areas. This was conducted “under the command and management of the brigade’s command level, which began forming just before the drill,” said Brig.-Gen. Uri Gordin, commander of the 98th Division, a reserve-service paratroop division also known as the Fire Formation, to which the Command Brigade belongs.

Gordin said the drill, dubbed “Night of the Bridges,” practiced a series of “operational activities by small elite forces that achieve significant gains against the enemy.”

“The Commando Brigade is a new thing for operational forces in the IDF. It directly and clearly strengthens the operational end of the military,” he said.

The brigade’s establishment provides new tools to strike with, Gordin said, adding that “we are in the process of construction of a new capability.

“This is the first and very significant result in a learning and development process.”

In December, IDF Chief of Staff Lt.-Gen. Gadi Eisenkot said Israel needs the Commando Brigade now more than ever, in light of threats from Hezbollah and Islamic State, during a ceremony marking the creation of the unit.

The Commando Brigade will incorporate the elite Egoz, Duvdevan, Maglan and Rimon units.

It will be tasked with being an accessible, independent, and flexible commando force that specializes in complex face-to-face combat, longrange raids, and lengthy covert operations in enemy territory.

The brigade was established following an order by Eisenkot to set it up under the Central Command’s 98th Division.

Eisenkot said the four units that comprise the division have an impressive record in their defense of Israel.

“One does not need a broad intelligence or strategic understanding to comprehend the sensitivity of the current period. When we look north and see the boastful remarks [by Hezbollah], the wind blowing from Lebanon, the threats by Islamic State commanders in Syria and Iraq, and the wave of escalation we have been dealing with in recent months in Judea and Samaria, as well as threats from the south, all of these require us more than ever before to have the ability that exists here in this small space, the IDF’s Command Brigade,” he said.

The commanders in the brigade will be in a high state of readiness, and prepare for the “day they receive the order to realize our goal – the defense of the State of Israel, to ensure its existence, and if we are tested, to defeat any enemy.”

21.

Selam Tevhid Örgütü Nedir?

28 Temmuz 2014 Pazartesi 15:39

A’dan Z’ye bilinmeyenleriyle Selam Tevhid Örgütü…

Tüm Türkiye‘de bir anda en çok merak edilen örgütlerden birisi olan Selam Tevhid Örgütü nedir? Örgütün asıl amacı nedir? Örgütün önde gelen isimleri, İran ilişileri, faaliyetleri nelerdir?

Karşı gazetesinden Emre ErcişTürkiye‘nin gündemine oturan bu örgütle ilgili bilinmeyenleri kaleme aldı.

BÖLÜM 1

SELAM TEVHİD ÖRGÜTÜ HAYATIMIZA NASIL GİRDİ?

Türkiye yasa dışı Selam Tevhid Kudüs Ordusu örgütünü ilk olarak Uğur Mumcu, Muammer Aksoy, Bahriye Üçok, Ahmet Taner Kışlalı gibi aydınlara yapılan suikastler vasıtası ile tanıdı.

Örgüt, 1990-2000 yılları arasında bir çok kanlı eyleme imza atarken, Ankara ve İstanbulEmniyet müdürlüğüne bağlı ekipler tarafından yakalanan ve örgüt ile bağlantıları tespit edilen çok sayıda kişi, 07 Ocak 2002 tarihinde “Ankara 2 nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi” tarafından mahkum edildi.

07 Ocak 2002 tarihinde devlet arşivlerine kaldırılan örgüt dosyası, önce 08 Ağustos 2010, sonra da 24 Şubat 2014 tarihinde 2011-762 nolu soruşturma dosyası ile birlikte yeniden Türkiye’nin gündemine oturdu.

STAR ve Yeni Şafak gazetelerinin manşete taşıdığı habere göre, devletin içinde yapılanan paralel bir örgüt, Selam Tevhid Kudüs Ordusu adı altında 7 binden fazla kişiyi dinledi. Haber çok kısa zamanda kamuoyunda yankı buldu.

ERDOĞAN: SELAM ÖRGÜTÜ DİYE BİR ÖRGÜT UYDURMUŞLAR

O günlerde 30 Mart yerel seçimleri nedeniyle Türkiye genelinde il il dolaşarak seçim çalışması yürüten Başbakan Recep Tayip Erdoğan da, STAR ve Yeni Şafak gazetelerinin manşetine taşıdığı bu haberlere ilişkin açıklamalar yaptı. 11 Mart 2014 tarihinde Bitlis’te vatandaşlara seslenen Erdoğan “Valiyi, korumaları, memurları, AKP‘nin, CHP‘nin, MHP‘nin il başkanlıklarını, bürokratları keyfi olarak dinlenmişler. Selam Örgütü diye bir örgüt uydurmuşlar. 3 bine yakın kişiyi 3 yıl dinlemişler.” İfadelerini kullandı.

BOZDAĞ: BÖYLE SAÇMALIK OLUR MU?

Adalet Bakanı Bekir Bozdağ ise, 26 Şubat 2014 akşamı, katıldığı bir televizyon programında konuyla ilgili ilginç açıklamalarda bulundu. Bozdağ TV 24’te şunları söyledi:

“Ortada bir şüphe olacak, bu şüpheye yönelik belli deliller olacak, mahkeme bu delilleri doğrulayacak ve o çerçevede bir suça ilişkin delil elde etmek için ancak dinleme yapılır. Ama işlenmiş bir suç da iddiası olacak.”

“Yani ben Bekir Bozdağ için dinleme istiyorum, ne suç işlediği belli değil ama ben dinlerken onun işlediği suçlara dair dosyalar bulacağım, deliller bulacağım derse bu olmaz. Somut bir suç isnadı olacak. Şu suç işleniyor ama delil bulamadım şüphem kuvvetli, o kuvvetli şüpheyi gösteren delilleri de bunlar diyerek sunması mahkemenin hâkimin de buna ikna olması lazım. Hakim de burada bir suç var ama delil bulunamamış diyerek o zaman dinleme izni verilir. Eğer siz bunları dosyaya koymamışsanız benim böyle bir iddiam var; bunların 3’ü bir araya gelmiş ki zaten üç kişi yetiyor örgüt olmak için 4’üncüye gerek yok, 3 kişi yetiyor Selam Örgütü’nü kurdular, ne diyorlar giderken Selamun Aleyküm diyorlar, o da kabul ederken Ve Aleyküm Selam diyor ve al sana bir örgüt. Böyle bir saçmalık olur mu?”

PEKİ GERÇEKTEN DE BÖYLE MİYDİ?

Peki işin aslı gerçekten de böyle miydi? Başbakan Erdoğan ve Adalet Bakanı Bekir Bozdağ’ın dediği gibi, “Selam Tevhid Kudüs Ordusu” uydurma bir örgüt müydü?

EMNİYET’İN BAŞSAVCILIĞA GÖNDERDİĞİ BİLGİLENDİRME YAZISI

Yaklaşık on beş sene evvel 2000’li yılların başında Devlet Güvenlik MahkemesiCumhuriyet Başsavcılığı, İçişleri Emniyet Genel Müdürlüğü’nden “Selam Tevhid KudüsOrdusu” hakkında bilgi talep eder. Bu talep 12 Mayıs 2000 tarihinde (B.05.1.EGM.0.14.05.03 11197-6392-5644-4240) sayı nolu bir bilgilendirme yazısı ile cevaplanır.

İşte o yazıda kayda geçen ve Emniyet istihbarat tarafından adı geçen örgüt ile ilgili kaleme alınan o bilgiler:

KURULUŞU – GELİŞİMİ:

1979 İran devriminden sonra kurulan “Devrim Muhafızları” birimi içerisinde “Kudüs Ordusu” teşkilatı oluşturulmuştur. (Teşkilatın amacı) Türkiye’de İslam dinini kullanarak önce toplumda karşıt gruplar oluşturmak, sonra bu gruplar arasında öldürme, bombalama, yaralama, adam kaçırma gibi olaylar yaratarak kin ve düşmanlığı körüklemek ve böylece toplumda bir kaos ortamı, güvensizlik oluşturmak daha sonra da bu ortamdan yararlanarak silah zoru ile mevcut anayasal düzeni değiştirip yerine İranrejimine benzer bir İslam devleti kurmaktır.

1985 yılında yayın hayatına başlayan ve Nurettin Şirin tarafından çıkartılan “İstiklal” dergisi ile daha sonra çıkan “Şehadet ve Tevhid” dergileri etrafında toplanan ve ülkemizde İran referanslı radikal kesimler içerisinde takip edilen bir örgütlenmedir.

Günümüzde haftalık “Selam Gazetesi” etrafında toplanan örgütün, İran devrim metodunu benimseyen radikal dini fikirlere sahip olduğu bilinmektedir.

Ayrıca bu grup “Hizbullah-Menzil” grubu ile çok yakın ilişkiler içerisindedir. Zaman zaman üniversite çevrelerinde dağıtılan bildirilerde “Müslüman Gençlik” vb. imzaları kullandıkları bilinmektedir.

ÖRGÜTÜN AMACI

“Selam Tevhid Kudüs Ordusu” örgütü, Türkiye Cumhuriyeti toprakları üzerinde şer-i hükümlerle yönetilen İran benzeri bir İslam devleti kurmayı hedeflemektedir. AnkaraDevlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet başsavcısı tarafından hazırlanan 1999/648 hazırlık 2000/158 Esas no, 2000/111 sayılı iddianamede, Selam Tevhid Kudüs Ordusu Terör örgütü ile ilgili olarak örgütün eylem ve faaliyetleri dikkate alındığında;

“Mevcut rejimi değiştirip yerine İran İslam Cumhuriyeti yönetimi benzeri Şii esaslarına dayalı yönetim tarzını hakim kılmak, bu amaç için toplumda özellikle dini mezhepler temelinde ayrışma ve karşıt gruplar oluşturmak, Türkiye’de ve genel İslami çevrede kabul görmüş olan temel Kuran’i meseleleri tahrif ederek temel inançlar noktasında akıllarda soru işaretleri bırakmak, temel İslami değer ve kişiliklere alenen saldırmak ve aşağılayıcı beyanlarda bulunmak olduğu tespit edilmiştir.” denilmektedir.

ÖRGÜTÜN ÖNDE GELEN İSİMLERİ

Örgütün ilk dönemlerden itibaren Cemal Azmi-Fatma oğlu 1964 doğumlu, Trabzonili, Of ilçesi nüfusuna kayıtlı olan Nurettin Şirin isimli şahıs etrafında şekillendiği bilinmektedir.

Hizbullahi anlayışa yakın fikirleri bulunanNurettin Şirin Ankara ili Sincan Belediyesinde 1997 yılı Şubat ayında gerçekleştirilen “Kudüs Gecesi” adı altındaki etkinliğin düzenleyicileri arasında yer aldığından dolayı yargılanarak 17 yıl 6 ay hapis cezasına çarptırılmış olup, halen cezaevinde bulunmaktadır. (8 yıl cezaevinde kaldıktan sonra yasa değişiminden faydalandı ve 2004 yılında tahliye oldu.)

Günümüzde örgütün, önde gelen diğer isimleri arasında Hasan Kılıç, Mehmet Şahin, Mehmet Ali Tekin gibi isimlerin bulunduğu ve söz konusu şahısların İran ile irtibatlı oldukları bilinen hususlar arasındadır.

ÖRGÜTÜN İRAN İLİŞKİLERİ

Örgüt mensubu şahısların İran’a gidip geldikleri ve buradaki Türk ve İranlı bazı şahıslarla irtibatlı oldukları, örgüt mensuplarının çeşitli dönemlerde İran’da, askeri ve siyasi eğitim aldıkları, isimleri anılan örgüte mensup şahısların ülkemizde gerçekleştirilen bazı eylemlerde İran’a ait istihbarat teşkilatları tarafından taşeron olarak kullanıldıkları, İrangizli servisi “Savama” ya mensup şahıslar tarafından örgüt mensuplarına silah ve mühimmat verildiği, bu teşkilat mensuplarıyla birlikte, ülkemizdeki “Halkın Mücahitleri Örgütü” mensuplarının, ABD, İsrail, Mısır, Irak ve İngiliz uyruklu şahıslara ve aydınlarımıza yönelik silahlı ve bombalı eylemler gerçekleştirdikleri anlaşılmıştır.

ÖRGÜTÜN FAALİYETLERİ

Örgüt tarafından, günümüze kadar “Selam Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı ve Selam Gazetesi” bünyesinde halka açık bir şekilde gündemdeki dini ve siyasi nitelikli konular çerçevesinde konferans ve seminerler düzenlemek suretiyle faaliyetlerin devam ettirildiği gözlenmiştir.

Ayrıca örgüt mensupları tarafından Bosna Hersek, Afganistan ve Filistin’e yardım kampanyalarının da düzenlendiği bilinmektedir.

Günümüzde çoğunluğunun (Örgüte katılanlar kastediliyor) “Selam Gazetesi” etrafında radikal çizgide faaliyetlerini devam ettirdiği ve söz konusu eylemlerden haberi olmadığı, ancak belli bir kesiminin ise, İran’da askeri bir kuruluş olarak bilinen “Kudüs Ordusu ve Savama” mensupları ile ilişkiye geçerek silah ve mühimmat sağladıkları, bu meyanda ülkemizde gerçekleştirilen bazı adam kaçırma ve öldürme eylemlerine katıldıkları tespit edilmiştir.

Bu bağlamda, İran devlet görevlileri ile irtibata geçerek ülkemizde illegal faaliyetlerde bulunan örgüt mensuplarının gerçekleştirdikleri eylem ve çalışmaların 3713 sayılı kanun kapsamında (Terörle mücadele) olduğu değerlendirilmektedir.

BÖLÜM 2

ÖRGÜTÜN SİLAH VE MÜHİMMAT DESTEĞİ

İran gizli servisi “Savama” ile “Kudüs Ordusu” örgütü bazen birlikte, bazen de ayrı ayrı Türkiye’deki elemanlarına değişik kanallardan silah ve mühimmat desteği sağlamaktadır.

Bu malzemelerin Türkiye’ye girişi Türkiye-İran (Van ili çevresi) sınırından, Türkiye-Suriye (Hatay ili çevresi) sınırından gerçekleşmektedir.

Söz konusu silah ve mühimmatların, İstanbul’da teslim koşulu ile uluslararası silah kaçakçıları ile anlaşılarak ülkeye girişi yapılmaktadır.

ÖRGÜTÜN SAVAMA İLE BAĞLANTILARI

“Savama” İran gizli servisi istihbarat bakanlığı olarak bilinmektedir. İran devriminden sonra devrime karşı olanlar ile Şah yönetimi zamanında görevli olan kişilerin bazıları İran’dan kaçıp Türkiye’ye değişik yollardan gelerek yerleşmiştir.

“Savama”, İran’dan kaçan bu kişilerin bir süre sonra İran’a dönerek devrime zarar vereceğini düşünerek kaçan kişilerin bulundukları ülkelerde takibi, yakalanması veya öldürülmeleri yolunu prensip olarak kabul etmiştir.

Bu amaca yönelik olarak Türkiye’de İran rejimine benzer rejim kurmak faaliyeti gösteren İslami hareket, ‘’Hizbullah-İlim, Tevhid-Selam, Kudüs Ordusu Türkiye birimi” gibi örgütlerle ajanları kanalıyla irtibat kurmaktadır.

Kimi zaman diplomatik misyon elemanı olarak Türkiye’ye gönderilen ajanlar, Türkiye’deki örgüt temsilcileri ile kararlaştırdıkları örgüt evlerinde görüşme yaparken, kimi zaman da öldürme eylemlerine iştirak ederek sıradan insanlar gibi davranış sergilemişlerdir.

1990-1996 yılları arasında Türkiye’de İran rejim amaçlı örgütlerin İran’la bağlantılarını “Savama ajanı” olarak belirtilen Muhsun Karger Azat, Macit Shadkar, Muhammed Reza Behreuz Manasch sağlamıştır.

Eğitim için gönderilen elemanların masrafları İran’a gidinceye kadar Hasan Kılıç tarafından, İran’da ise “Savama ve Kudüs Ordusu” görevlilerince karşılanmaktadır.

Tahran, Şiraz, Kum, Meşhet bölgelerinde kurulmuş kamplarda Savama ve Kudüs Ordusu görevlilerince silah ve çeşitleri, patlayıcı madde kullanımı, sabotaj, adam kaçırma, gizlenme gibi konularda “15 gün ile 2 ay” arasında değişen süreli eğitim verilmektedir.

Kamplarda eğitime alınan kişilerin önceden askerlik yapıp yapmadığı, kimlik bilgisi, siyasi eğilimi, İran’daki rejime olan ilgisi, bilgi sahası gibi konularda özgeçmiş raporu adı altında hazırlanmış belge doldurulmaktadır. Eğitimlerin sonunda kendilerine faydalı olacak bazı vasıflı elemanlar ile ayrıca ilgilenilerek ilişkiler sıkı ve sürekli hale getirilmektedir. Bu tip elemanlar Türkiye’ye gönderildiklerinde ayrıca ziyaret edilerek ilişkiler devam ettirilmektedir.

Kudüs Ordusunun kontrolünde İran’da kurulan eğitim kamplarına komşu ülkelerden de eleman gönderilmektedir. Türkiye’den İran’a eğitim için gönderilen 3-4 kişilik küçük grupların İran’da Selahattin Eş ve Mehmet Ali Akbulut kanalı ile Nasır Takipur ve Muhammed Tahiri ile irtibatının sağlandığı tespit edilmiştir.

TÜRKİYE İÇİ YAPILANMASI

Türkiye’de önce küçük toplantılar halinde başlayan oluşumlar, sonradan önemli günleri anma toplantısı adı altında, daha da sonraları İslam adına savaşmak ve şehitlik temaları sık sık işlenerek Bosna, Lübnan, Filistin, Afganistan gibi yerlerdeki savaşları ele alarak kendi çevrelerinde bir topluluk oluşturmak faaliyetlerine girişmişlerdir.(Başörtüsü, türban konusu, Kudüs Günü anma toplantısı gibi)

Bu faaliyetlerin basın ve yayın yoluyla desteklenmesi düşünülerek bir taraftan dergi, gazete çıkartmak, diğer taraftan İran, Irak ve Mısırlı yazarların İran rejimi lehinde yazdıkları eserlerin tercüme edilerek topluma sunulması çalışmaları yapmaktadırlar.(Seyit Kutub, Hasan El Benna, Mevdudi,İmam Humeyni gibi)

Kudüs Ordusuna bağlı kişiler İran dışındaki ülkelerde bağlantı kurdukları insanlarla, istihbarat litaratüründe “maskeleme” diye bilinen yöntemler kullanarak ticaret şirketleri, Cami yapımları, vakıflara destek sağlama gibi faaliyetlerde bulunmuşlardır. (İstanbul, Ankara, İzmir’de Şii’lerin gittiği Camiler oluşturma, Selam vakfına yardım, Denpa dış ticaret LTD şirketi ortağı İranlı Ahmet Gaysari. Mam dış ticaret şirketi ortağı İranlı Nasır Susarger, örneklerinde olduğu gibi.)
Örgüt’ün kültürel faaliyetleri

1- Tevhid Dergisi

1989 yılından itibaren dergi içinde oluşturulan grupların kendi aralarında bir bağ tesisi için dini konular ana kaynak olmak üzere ev, mahalle ve Cami çalışmaları adı altında bir çalışma sistemi oluşturmuştur.

Bu toplantılarda Kur’an, Hadis ve İran rejimi lehine yönelik yazılmış yayınların tartışmaya açıldığı, İran rejime sempati sağlayacak ve güncel konuların da tartışıldığı bir ortam oluşturulmuştur.

Toplantılara katılan her kişi, dini konulara istekli olan başka kişilerin bu toplantılara gelmesi sağlamıştır. Bu yolla örgüte taraftar elemanlar kazandırılmıştır.

2- Akademi Tercüme Bürosu

Tercüme bürosu 1989 yıllarında Hasan Kılıç ve Mehmet Ali Tekin tarafından kurulmuştur.

Başlangıçta dini yayınların tercümesi yapıldığı halde çevre oluşturulduktan sonra Farsça-Türkçe tercüme bürosu haline getirilmiştir.

Burada İran’lı Ali Şeriati, Murteza Mütehari, Seyit Muhammed Hüseyin Beheşti, Seyyit Kutub, Hasan El Benna gibi yazarların İran rejimi lehine yazdıkları eserlerin Türkçe’ye tercüme edilerek yayına sokulması ve aynı zamanda İran rejimi lehindeki yorumlarını da katarak topluma dağıtımı sağlanmıştır. (Ali Şeriati’nin yazdığı “İslam Sosyolojisi” adlı eserin tercüme edilmesi gibi.)

3- Selam Gazetesi

Tevhid dergisinin kapanmasından sonra Hasan Kılıç tarafından çıkartılan gazete etrafında toplanan grubun İstanbul dışındaki illerde de bürolar ve temsilcilikler açtığı, bu yolla tanıtımını sürdürdüğü tespit edilmiştir.

Yayın kıstası olarak İran devrimi lehinde propagandaya yönelik faaliyeti esas almıştır. Selam büroları eğitim için İran’a gönderilen ve İran’dan Türkiye’ye gelen örgüt elemanlarının uğrak yeri haline gelmiştir.

EK 1

ÖRGÜTÜN ASKERİ YÖNDEN FAALİYETLERİ

Kültürel faaliyetleri organize eden Hasan Kılıç tarafından Tevhid, Akademi ve Selam bürolarında oluşturulan gruplar, eğitim amacıyla İran’a gönderilmektedir.

Örgütün askeri birim faaliyetleri Tahran’da General Mansuri, İsfahan’da General Gulam Nuri, Meşhed’de General Safahi, Gazvin’de General Tabatabi, Bushehr’de General Karmani, Şiraz’da General Hamit Recai Nuri, Kum şehrinde ise General Mahsuni komutasında gerçekleşmektedir.

Örgüt yurt dışında görev yapacak olan şahısları çeşitli kamplarda eğitmektedir. Muntazari Kampı Kuzey İran’da, Cund-ul İmam (İmam’ın askerleri) kampı Esfahan’da, El Muntazariye kampı Şiraz’da, Beheşti kampı Kereç’de ve İmam Hüseyin kampı Ahvas bölgesinin batısında faaliyet göstermektedir.

Kudüs Kuvvetleri açıklanan teşkilat yapısı içerisinde İran’daki rejime karşı olan yönetimlere yönelik terörist faaliyetler icra etmek ve ona göre teşkilatlanmak, yurt dışındaki İran yanlısı hareketlere ve teşkilatlara parasal yardım dâhil her türlü desteği sağlamaktadır.

Özellikle İran topraklarında İslam devrimine karşı olanlarla mücadele etme görevini yerine getirmektedir.

ÖRGÜTÜN YURT DIŞI FAALİYETLERİ

İran’da devrimden sonra devrim muhafızları adlı birim kurularak bu birimin içinde devrimin korunması ve ihracı amaçlarına yönelik olarak faaliyet göstermek üzere yukarıda belirtildiği şekilde “Kudüs Ordusu” birimi de oluşturulmuştur.

Bu birim devrim ihtiyacına yönelik olup başta İslam’i toplulukları fazla olan ülkeler olmak üzere Asya, Ortadoğu ve Avrupa ülkelerinde teşkilatlanmıştır.

“Kudüs Ordusu” örgütü İran-Irak savaşı döneminde İran dışındaki düşman güçlere karşı istihbarat çalışması yürütmüş ve bu arada Türkiye topraklarında ki ABD üsleri, boru hatları, karayollarındaki yoğunluk, Türkiye-Irak sınırındaki giriş çıkışlar gibi konularda izleme faaliyetleri yapmıştır.

“Kudüs Ordusu” bir taraftan devrim sonrası İran dışına kaçan devrim karşıtı kişilerin takibi, yakalanması ve öldürülmesi gibi, İran dışındaki cinayetleri organize ederken diğer taraftan da İran’a komşu ülkelerde ki toplumlarda İslam dinini kullanarak İran devrimine sempatizan kazanma, bu ülkelerdeki İslami grup ve örgütlerle irtibata geçerek onları destekleme faaliyeti içine girmiştir.(Bosna, Lübnan, Kesmiş, Türkiye, Afganistan’da olduğu gibi)

“Kudüs Ordusu” adlı birimi 1980-1990 yılları arasında Muhammet Bager Zolkadra yönetmiş ve daha sonra yerine Kasım Süleymani adındaki şahıs geçerek aynı uygulamayı devam ettirmiştir.

“Kudüs Ordusu” içinde ele alınan her ülke için bir masa oluşturulmuştur. Türkiyemasasının başında Ahmet Vahidi Ferdi adındaki şahsın görev yaptığı, onun yerine daha sonra Nasır Takipur ve daha sonra da Muhammed Tahiri adlı şahsın görevi devraldığı tespit edilmiştir.

TEBLİGAT TEŞKİLATI

İran devriminden sonra kurularak faaliyete geçen ve İran İrşat bakanlığı bünyesinde hareket eden bu birimin görevi, İran devrim yanlısı yazarların hazırladıkları ve İranrejiminin yayılmasını sağlayacak yayınların basılması, İran elçilikleri ve konsoloslukları kanalıyla İran dışındaki ülkelere gönderilmesi ve o ülkelerde kendi dillerine tercüme edilerek topluma sunulmasını amaçlamaktadır.

“Sazman-ı Tebligat” olarak’ta bilinen bu birimin Tahran ve Kum şehirlerinde merkez ve şubeleri bulunmaktadır. Bu birim bünyesinde “Mecme-i Ehli Beyt” ve “Mecme-i Tağrup” adlarında ayrıca gruplar oluşturulmuştur.

“Mecme-i Tağrup” Humeyni tarafından kurulmuş bir birim olup, amacı İslam mezheplerini birbirine yakınlaştırmaktır. Mısır’da Hasan El Benna bu birimin içerisinde görülmektedir. Şia ve Sünnileri yakınlaştırma faaliyeti yürütmektedir.

Bu faaliyet için amaçlanan ülkelerde tercüme büroları hazırlayarak o büroların başına İrandevrim yanlısı kişilerin getirilmesini sağlamaktır. (2000-158 nolu soruşturma dosyası sanıklarından Adil Aydın, Mehmet Ali Tekin ve Talip Özçelik’in evlerinde polis tarafından ele geçirilen “İslam İnkılabının büyük rehberi-İmam Humeyni’nin İlahi Siyaset Vasiyetnamesi” ile Hüccet-ül İslam Seyyid Ali Hamaney’in yazdığı “Genel hatları ile Kur’an da İslami düşünce” isimli eserleri örnek verilebilir)

İSLAM ÇAĞRISI BİRİMİ

İran’da faaliyetini dergi çıkartarak devam ettiren birim, yayınlarını komşu ülkelere göndererek buralarda alt yapı hazırlama faaliyeti sürdürmektedir. (Hasan Kılıç bu tip dergilerin Türkiye’ye gönderildiğini polise verdiği ifadesinde itiraf etmişti)

EK 2

ÖRGÜTE AİT ELE GEÇİRİLEN MÜHİMMATLAR

Yasadışı Selam Tevhid Kudüs Ordusu Örgütü adına 2000 yılında başlatılan geniş çaplı soruşturma kapsamında örgüte ait olduğu çok sayıda silah, mühimmat ve bomba yapımında kullanılan malzemelere el konuldu.

Soruşturma kapsamında Ankara ve İstanbul emniyetleri tarafından başlatılan operasyonlarda yakalanan içlerinde Musa Koca, Abdülhamit Çelik, Hakkı Selçuk Şahin, Hasan Kılıç gibi isimlerin de bulunduğu şahısların yer göstermeleri sonucunda ele geçen silahların listesi şu şekilde emniyet kayıtlarına geçti.

EK 3

Selam Tevhid Kudüs Ordusuna ait ele geçirilen mühimmatların listesi :

1- 4 adet 9 mm çapında Parabellum tipi fişek atan, İsrail yapımı Uzi marka makinalı tabanca

2- 2 adet 9 mm çapında Parabellum tipi fişek atan, Alman yapımı MP-5 marka makinalı tabanca

EK 4

3- 7 adet 9 mm çapında Makarov tipi fişek atan, Macaristan yapımı PA-63 marka yarı otomatik tabanca

4- 3 adet 9 mm çapında Parabellum tipi fişek atan, İspanya yapımı STAR marka yarı otomatik tabanca

5- 2 adet 7.65 mm çapında İtalyan yapımı Mod.70, Baretta marka yarı otomatik Baretta marka tabanca

6- 3 adet 9 mm çapında Parabellum tipi fişek atan, Arjantin yapımı Browning marka yarı otomatik tabanca

7- 2 adet 7.65 mm çapında Çekoslavakya yapımı Mod.83.CZ marka yarı otomatik tabanca

8- 1 adet 7.65 mm çapında Çekoslavakya yapımı Vzor marka yarı otomatik tabanca

9- 2 adet 6.35 mm çapında Belçika yapımı Baby model, Browning marka yarı otomatik tabanca

10- 8 adet 7.65 mm çapında ispanya yapımı Llama marka yarı otomatik tabanca

EK 5

11- 50 adet ateşli silahlarda kullanılmaya uygun susturucu

12- Çeşitli çap ve silahlara ait 126 adet şarjör

13- 9 mm çapında Parabellum tipi 1641 adet fişek

14- 9 mm çapında Makarov tipi 510 adet fişek

15- ABD imalatlı her biri standart 590 gr ağırlığında 81 adet C-4 . Toplam ağırlığı 50.120 kg

16- Menşei tespit edilemeyen 25 adet tam boy 6 adet yarım halde toplam ağırlığı 15.588 kg olan C-4

17- 998 gr ağırlığında TM62 anti tank mayınına ait RDX-Aliminyum tozu

18- MKE üretimi yarım libre TNT kalıbı

19- Menşei tespit edilemeyen 148 adet normal infilak kapsülü

20- 36 adet ABD imalatı elektrikli infilak kapsülü

21- 49 adet sıra zamanlı menşei tespit edilemeyen elektrikli infilak kapsülü

22- 53 metre uzunluğunda menşei tespit edilemeyen saniyeli fitil

23- Doğu blok ülkeleri tarafından üretilen 8 adet Lav roketi

EK 6

Emniyet tarafından ele geçirilen bu mühimmatların bir kısmı emniyet arşivlerine kaldırılırken, saklanması tehlike teşkil eden mühimmatlar ise üzerlerinde yapılan fiziki ve kimyasal incelemelerden sonra, 06 Temmuz 2000 tarihinde bomba inceleme şube müdürlüğüne ait arazi içerisinde imha edildi.

EK 7

BÖLÜM 3

ÖRGÜTÜN TÜRKİYE‘DEKİ KANLI EYLEMLERİNDEN BAZILARI

Selam Tevhid Kudüs Ordusu Örgütü 1990-2000 yılları arasında Gazeteci-yazar Uğur Mumcu, Doç.Dr.Bahriye Üçok, Prof.Dr.Muammer Aksoy ve Prof.Ahmet Taner Kışlalı gibi bir çok aydının katledilmesine imza attı.

Örgüt sadece aydınlara yönelik eylemler yapmamış, bir çok yabancı ülke bürokratlarına, bazı ulusal gazetelere, hatta Türkiye Diyanet Vakfı’nın kitap satış ofisine dahi, bombalı saldırılar düzenledi.

Örgütün yapmış olduğu bu eylemlerin hepsini tek tek yazmanın sizleri sıkacağını düşündüğümüz için, sadece önemli gördüğümüz eylemleri, bu eylemleri yaptığı iddia edilen ve Emniyet güçleri tarafından yakalanarak sorgu esnasında ifade tutanaklarına geçen şahıslar tarafından aktarılan bilgiler doğrultusunda sizlere özet olarak nakledeceğiz.

Diğer eylemleri ise sadece kronolojik olarak hatırlatmakla yetineceğiz.

UĞUR MUMCU’NUN ÖLDÜRÜLMESİ

1- 24 Ocak 1993 yılında aracına konulan patlayıcı maddenin infilakı sonucu gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun öldürülmesi olayı.

Uğur Mumcu’nun sistem içindeki baskıcı grupların sözcülüğünü yaptığını, dine saldırmayı kendilerine vazife edinmiş bir kesimin sembolü haline geldiğini, konuşmalarında ve yazılarında irtica bahanesiyle dini değerlere saldırdığını ileri süren Ferhan Özmen, Oğuz Demir ve Necdet Yüksel’in karşı eylem yapma kararı aldıkları, karar doğrultusunda Necdet Yüksel’in 7-8 ay araştırma ve istihbarat çalışması yaptığını, şahısların olaydan önce bir araya gelerek görev bölüşümü yaptıkları, Ferhan Özmen tarafından bombanın hazırlandığı, olaydan bir gün önce akşam bir araçla Ferhan Özmen, Necdet Yüksel ve Oğuz Demir’in Uğur Mumcu’nun evinin yakınına geldikleri, diğer şahısların araçtan indikleri, Ferhan Özmen’in aracı park ederek beklediği, Necdet Yüksel’in gözcülüğünde Oğuz Demir’in bombayı park halinde bulunan “06-YR-245” plakalı otomobil’in altına yerleştirdiği, 24 Ocak 1993 günü saat: 13.25 sıralarında Uğur Mumcu otomobiline bindiği sırada bombanın patladığı ve patlama sonucu yaşamını yitirdiği.

EK 1

BAHRİYE ÜÇOK’UN ÖLDÜRÜLMESİ

2- 06 Ekim 1990 tarihinde Doç. Dr. Bahriye Üçok’a gönderilen bombalı paketin patlaması sonucu öldürülmesi olayı.

Ferhan Özmen’in bir süre izlemeye aldığı Doç.Dr.Bahriye Üçok’un konuşmalarında ve programlarında başörtüsü aleyhine beyanda bulunduğundan bahisle Üçok’a eylem yapmaya karar verdiği, istihbarat ve araştırma çalışması yaptığı, paket bomba hazırlayarak oyduğu bir kitabın içine bombayı yerleştirdiği, İstanbul’a giderek bu paketi kargoya verdiği, alıcı olarak Bahriye Üçok ismini yazdığı,06 Ekim 1990 günü kızı tarafından alınan bu paketin açılması sonucu bombanın patladığı, ağır şekilde yaralanarak hastaneye kaldırılan Bahriye Üçok bir gün sonra aldığı yaralar sonucu yaşamını yitirdi.

EK 2

MUAMMER AKSOY’UN ÖLDÜRÜLMESİ

3- 31 Ocak 1990 günü Ankara Bahçelievler 2 .cadde 24 nolu evinin girişinde Prof. Dr. Muammer Aksoy’un tabanca ile vurularak öldürülmesi olayı.

Ferhan Özmen’in bir süre izlemeye aldığı Prof. Dr. Muammer Aksoy’un gazetedeki köşesinde yazdığı yazılarda ve konferanslarında yaptığı konuşmalarda başörtüsü aleyhinde beyanlarda bulunduğundan bahisle bu şahsa karşı eylem yapmaya karar verdiği,15-20 gün kadar istihbarat ve araştırma çalışması yaptığı, olay günü evine doğru gitmekte olan Muammer Aksoy’u takip ederek,apartman girişinde elinde bulunan susturucu takılmış tabanca ile üç el ateş etmesi sonucu yaşamını yitirdi.

EK 3

4- 21 Ekim 1999 günü Prof. Dr. Ahmet Taner Kışlalı’nın aracına konulan patlayıcı maddenin infilakı sonucu öldürülmesi olayı.

Ahmet Taner Kışlalı’nın konuşmaları ve değerlendirmeleri ile İslam dinine karşı tavır aldığını düşünen Ferhan Özmen, Necdet Yüksel, Oğuz Demir ve Rüştü Aytufan’ın eylem yapma kararı aldıkları, bu karar doğrultusunda 1992 yılından itibaren Ahmet Taner Kışlalıhakkında Necdet Yüksel ve Rüştü Aytufan tarafından araştırma ve istihbarat çalışması yapıldığı, çalışmaları bir araya gelerek değerlendirdikleri, Rüştü Aytufan’ın evinde Ferhan Özmen tarafından bombanın hazırlandığı, 20 Ekim 1999 gecesi saat 22.00 sıralarında Necdet Yüksel,Ferhan Özmen ve Rüştü Aytufan’ın olay yerine gittikleri, aracın içinde Ferhan Özmen, Rüştü Aytufan’a bombanın nasıl kullanılacağı ve yerleştirileceği konusunda bilgi verip, bombanın teknik ayarlamasını yaptığı, Necdet Yüksel ile bombayı alan Rüştü Aytufan’ın “06-GK-377” plakalı otomobilin yanına gittikleri, Necdet Yüksel’in gözcülüğünde Rüştü Aytufan’ın bombayı otomobilin ön cam silecekleri arasına yerleştirdiği, 21 Ekim 1999 günü saat 09.30 sıralarında bombanın patlaması sonucu Ahmet Taner Kışlalı’nın ağır şekilde yaralandı ve kaldırıldığı hastanede yaşamını yitirdi.

EK 4

TÜRKİYE DİYANET VAKFINA BOMBA

5- 18 Haziran 1990 günü Ankara Necatibey caddesi 8/32 sayılı yerde bulunan TürkiyeDiyanet Vakfı kitap satış mağazasına bomba konulması olayı.

Hacca gitmek isteyenlere sırlama getirilmesi, Diyanet İşleri Başkanlığının da bu sınırlamaya sessiz kalması olaylarını değerlendiren Ferhan Özmen ile Necdet Yüksel’in,Türkiye Diyanet Vakfı’nın Necatibey caddesinde bulunan kitap evine bomba koymaya karar verdikleri,

Ferhan Özmen’in olayda kullanılacak zaman ayarlı bombayı hazırladığı, Necdet Yüksel ile birlikte kitap evine giderek kitaplara bakmak bahanesiyle getirdikleri bombayı Necdet Yüksel’in yerleştirdiği,patlama sonucu binada hasar meydana gelirken, bina önünden geçmekte olan bazı vatandaşlar da yaralandı.

EK 5

6- 10 Mart 1988 tarihinde İstanbul ili Şişli ilçesi Harbiye Cumhuriyet caddesinde bulunanSuudi Amerikan bankası ile Kızılırmak otomotiv sanayi binasının arasına bomba konulması olayı.

7- 25 Ekim 1988 günü Suudi Arabistan büyükelçiliği’nde görevli Abdulgahi Bedevi’nin tabanca ile öldürülmesi olayı.

8- 02 Nisan 1989 tarihinde Ankara Çankaya Hoşdere’de İngiltere Büyükelçiliği’nde görevliHüseyin Osman’a ait 06-CS-426 plakalı araca bomba konulması olayı.

9- 02 Nisan 1989 günü saat 23.30 sıralarında Çankaya ilçesi Ziya Gökalp adalar sokakta bulunan Türk-İngiliz Kültür derneğindeki oto garajı önüne bomba konulması olayı.

10- 16 Ekim 1989 günü Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nde görevli Abdurrahman Elsilebi’ye ait araca patlayıcı madde konulması olayı.

11- 14 Ocak 1990 günü Suudi Arabistan Büyükelçiliği’nde görevli katip Abdürrezzak Keşmiri’ye ait araca bomba konulması olayı.

12- 1991 yılında İstanbul Beyazıt’ta gazeteci yazar Oktay Ekşi’nin eşi tarafından açılan sergi salonunun tahrip edilmesi olayı.

13- 26 Mart 1991 tarihinde Irak Büyükelçiliği muhasebe müdürü Kayıs Ali Hüseyin’e ait araca bomba konulması olayı.

14- 28 Ekim 1991 günü Amerikalı bilgisayar uzmanı çavuş Victor Marvick’e ait araca bomba konularak Victor Marvick’in öldürülmesi ve eşinin de yaralanması olayı.

15- 28 Ekim 1991 günü Mısır’ın Ankara Büyükelçiliği’nde görevli Abdullah Hüseyin Kurabi’ye ait araca patlayıcı madde konulması olayı.

16- 30 Aralık 1991 günü Ankara Cinnah caddesi 8 sayılı yerde bulunan Hürriyet gazetesinin irtibat bürosunun önündeki çöp bidonuna bomba konulması olayı.

17- 07 Mart 1992 tarihinde İsrail’in Ankara Büyükelçiliği’nde görevli Ehud Sadan’a ait araca bomba konulması olayı.

18- 12 Aralık 1992 günü Hindistan Büyükelçiliği 2.Sekreteri Yash Palkumar’a ait araca bomba konulması olayı.

19- Jack Kamhi’ye saldırı planı hazırlanması olayı.

20- 19 Nisan 1994 günü Yugoslavya Konsolosluğu’nda görevli Zivarov Simiç’e ait araca bomba konulması olayı.

21- 07 Haziran 1995 günü Ankara Musevi Cemaati Başkanı Yuda Yürüm’e ait araca bomba konulması olay.

BÖLÜM 4

DÜNDEN BUGÜNE ‘SELAM TEVHİDKUDÜS ORDUSU’

Türkiye ve kamuoyu “Selam Tevhid Kudüs Ordusu” Örgütünü ilk olarak 2000 yılında, ‘Ankara 2 Nolu Devlet Güvenlik Mahkemesi Esas no:2000/102 Karar no:2002/1” dosyasıyla tanıdı.

Gazeteci-yazar Uğur Mumcu, Prof.Ahmet Taner Kışlalı, Prof.Dr. Muammer Aksoy ve Doç.Dr.Bahriye Üçok’un öldürülmesi eylemlerinin ardından başlatılan “Umut Operasyonu” ve bunun devamı olarak kamuoyunda “Umut davası” olarak bilinen süreç ile örgüt Türkiye’de adını duyurmayı başarmıştı. Örgüt, aradan geçen 14 yıl sonra 24 Şubat 2014 sabahı bir kez daha karşımıza çıktı.

Fakat bu sefer durum farklıydı. Çünkü bu soruşturma dosyasından rahatsız olanlar örgütü ve örgüte yönelik soruşturma sürecini bir kurgu, hükümete yönelik bir komplo ve devlet içinde paralel olarak şekillenen güçlerin AKP Hükümetine ve dolayısıyla Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’a yönelik bir darbe girişimi olarak algıladı.

Oysa durum hiç de zannedildiği gibi mevcut hükümete yönelik bir darbe girişimi değildi.

İşin aslı, 2000 yılından 2010 yılına kadar adeta uykuya dalan örgütün 08 Ağustos 2010 günü daldığı uykudan uyanmasıydı.

SORUŞTURMANIN İLK ADIMI

Yaklaşık dört sene sonra, yani 2014 senesinde, paralel devlet “7 bin kişiyi dinledi”iddialarına neden olacak olan soruşturmanın ilk adımı, 08 Ağustos 2010 gece yarısı 00.40 sıralarında, Kamile Yazıcıoğlu isimli bir kadının Bursa Muammer Sencer Polis Merkezi Amirliğine gelmesiyle atılmış oldu.

EK 1

Kamile Yazıcıoğlu’nun Bursa’da verdiği ifadenin ardından İstanbul Emniyet Müdürlüğüharekete geçerek ihbarcı Yazıcıoğlu’nun daha kapsamlı ve daha detaylı bilgisine başvurdu.

Kamile Yazıcıoğlu, kocası hakkındaki iddialarını en ince ayrıntısına kadar 4 Mart 2011 tarihinde İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şube Müdürlüğü memurlarına anlattı.

İlk olarak kısa özgeçmişi soruldu Kamile Yazıcıoğlu’na. Özgeçmişini anlatan Yazıcıoğlu, “Eşiniz Hüseyin Avni Yazıcıoğlu hakkında bildiklerinizi anlatınız” sorusuna ise şu şekilde cevap verdi:

“Eşim SSK emeklisidir. Şu an Vatan caddesi üzerinde bulunan AKGÜN Otelin arkasında yer alan AKABE Vakfında maaşlı olarak çalışmaktadır. Halen 0 533 206 79 XX nolu GSM hattını yaklaşık olarak 5 yıldır kullanmaktadır. Eşim 1996 yılında Ankara Sincan Belediyesi’nde Eğitim Kültür Müdürü olarak çalıştığı dönemde Sincan Belediyesi tarafından düzenlenen Kudüs Günü” adlı tiyatroyu organize eden kişidir.”

“Bu sebeple Ankara Devlet Güvenlik mahkemesince açılan soruşturma kapsamındaHizbullah Terör Örgütü üyeliği ve Terör örgütüne yardım ve yataklık yapmak suçu ile ilgili gözaltına alındı. Çıkarıldığı mahkemece tutuklandı.Yaklaşık olarak 3 yıl 5 ay kadar Ankara Ayaş Güdül Cezaevinde yattıktan sonra tahliye oldu. Cezası Yargıtay tarafından onandı.”

“Eşim cezaevinden çıktıktan sonra İstanbul iline taşındık. 2008 yılından itibaren eşim iki çeşit toplantı yapmaya başladı. Bunlardan birincisi düzenli olarak her Perşembe akşamı 19.00-22.30 arasında İslami ders olarak düzenlediği toplantıdır.”

“Bu toplantıya genellikle soyadlarını bilmediğim ‘Ömer Faruk, Saadettin ve Ahmet’ katılır. İsmini bilmediğim bir şahıs daha olur. Eşimle beraber 5 şahıs olur. İkinci toplantı şekli ise doğu kökenli arkadaşları ile yapmış olduğu özel oda toplantılarıdır. Bu ikinci tip toplantılar ayda bir kez yapılır.Yaklaşık olarak 3-4 kişi katılır.”

“Odaya girmeden önce koridorda bulunan sehpanın üzerine cep telefonları kapalı vaziyette konulur. Aynı masa üzerinde radyo bulunur. Bu radyonun sesi açık şekilde bırakılarak toplantı odasına girerler. Haremlik selamlık oturduğumuz için gelen kişilerin yüzlerini görmüyor ve ne konuştuklarını duymuyordum. Uzaktan gördüğüm kadarıylahepsinin uzun sakalları vardı. Dönem dönem toplantı sayısı değişim gösteriyordu.Yaz aylarında ayda 2-3 kez oluyordu. Toplantılar genelde 45 ile 60 dakika arasında gerçekleşiyordu.”

“Evimize gelen doğu kökenli insanları ben tanımıyordum. Eşimin akrabası olmadıklarını iyi biliyorum. Eşime sorduğumda arkadaşlarım diyerek konuyu kapatıyordu. Geldiklerinde çoğu zaman bir hafta evimde kalıyorlardı.”

“Eşim ilk evlendiğimiz dönemde Hanefi mezhebine tabiydi. Ancak cezaevinden çıktıktan sonra özellikle son 2-3 yıldır Şia mezhebine tabi olmaya başladı. Caferilik ile alakalı kitaplar okumaya başladı.Caferilik ve siyasi konular üzerinde dersler veriyordu. Her hafta düzenli olarak yaklaşık 4-5 kişiye ders veriyordu. Bu kişilere her hafta sırayla evlerine giderler siyasi ve dini eğitimler verirlerdi.”

“Çocuklarım olan Seccad ve Samed’e baskı kurarak Caferilik üzerine dini kitaplar okutuyordu. Çoğu zaman radikal kitaplar okuması yönünde telkinde bulunuyordu. İş arkadaşlarını ve tanıdığı çevreyi Şia yapmak için çaba sarf ediyordu.”

“Eşimle birlikte Ankara’da ikamet ettiğimiz sıralarda Uğur Mumcu cinayeti zanlılarından Faruk Özçelik ve Mehmet Gürova isimli şahıslar ile samimi arkadaşlardı. Birbirleriylehaftalık telefon görüşmeleri yaparlardı. Ayrıca cezaevinde hala yatmakta olan Muammer Aksoy’un cinayet zanlısı İrfan Çağrıcı ile de samimi arkadaştılar fakat ben görüştüklerine hiç şahit olmadım. Eşim İrfan Çağrıcı’yı Bolu cezaevinde yatarken ziyaretine gittiğini söylemişti. Hatta Nesim Malki cinayetinin tetikçisi Burhanettin Türkeş ile de samimi olduklarını iyi biliyorum. Hala da telefonla da olsa arkadaşlıkları devam etmektedir. En son olarak Bursa’da bir düğün münasebeti ile gittiğimizde görüştük. Birbirimize gidip gelmelerimiz devam etti.”

“Eskiden Selam Tevhid Örgütü mensubu Nurettin Şirin ile samimi arkadaşlardı. Ankara’da ikamet ederken bizim komşumuz oldu. O sırada eşim bulmuştu oturdukları evi. Hatta aracı olmuştu. Hala da samimiyeti devam etmektedir. Ayrıca bu şahıs halaHalkalı ilçesinde bulunan Zeynebiye Camii civarında Lübnan Hizbullahı adına örgütlenilmesi için aktif görev alıyor. 28 Şubat sürecinin başlamasında etkin olan Sincan’da gösterilen “Kudüs Gecesi” adlı tiyatronun oynatılmasında çok aktif rol almıştır. Söz konusu toplantıda Lübnan Hizbullahı’na ait örgüt üyelerinin fotoğraflarını ve yazı afişlerini astıran, organize ve temin eden kişidir.”

“Yine Ankara’da oturduğumuz dönemlerde MİT Müsteşarı Hakan Fidan ile irtibatı bulunmaktadır. En son olarak yaklaşık 4 ay önce MİT Müsteşarı olduğunda makamına ziyarete gittiler. Samimiyetini ilerletmek amacıyla oğlum Seccad Yazıcıoğlu Bilkent Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi okumaktadır. Oğlum ile Hakan Fidan’ın oğlu aynı üniversitede okuyorlar. Eşim oğlumu sık sık görüşmesi noktasında kuruyordu. Pek çok kez görüştüklerini biliyorum.”

“Ankara’da bulunduğumuz sıralarda çok samimi olduğu arkadaşı Muammer Eker isimli şahıs biz İstanbul’a taşındıktan sonra da birbirlerine sık sık gelip gidiyorlar.En son 4 ay önce evime geldi. Geldiği gün bir Pazar günüydü. Sabah saat 10.30 sıralarında acele bir şekilde geldi. Yaklaşık olarak yarım saat kadar oturduktan sonra evden ayrıldı.”

“Muammer Eker evden ayrıldıktan sonra masanın üzerinde zarfın içerisinde el yazılı doküman içerisinde ismini hatırlamadığım bazı kişiler hakkında nerelere gidip geldiklerini, kimlerle irtibatlı olduklarını, hangi mezhebe bağlı olduklarını, zaaflarını ve siyasi düşünceleri hakkında özel bilgiler bulunmaktaydı. Eşim de bu zarf karşılığında miktarını bilmediğim bir para verdi. Çok gizli hareket ettiklerinden dolayı ne kadar meblağ verdiğini bilmiyorum.”

“2010 yılının Temmuz ayı içerisinde Fethiye Aslan isimli arkadaşıma iş amacıyla gitmiştim. O günlerde eşim ile aramızda olan bazı sıkıntılardan kaçmak amacıyla Bursa’da yaklaşık olarak 3 gün kaldım. Bu kaldığım süre içerisinde Bursa ilinde size anlatığım bu hususlarda bir ifade vermiştim. O bilgi vermem sırasında ifademi alan kişiye İstanbul’a gittiğimde onlara kargo ile birkaç bilgi göndereceğimi söylemiştim.”

“25 Ağustos 2010’da Bursa Emniyet Müdürlüğü fomara kat: 5 Bursa, adresine adıma tanzimli bir kargo gönderdim. Kargo içerisinde kendi el yazım ile bazı bilgi ve belgeler gönderdim.”

“Bu belgeler içerisinde adı geçen Ramazan Arıkan isimli şahıs 35-40 yaşlarında,ticaret ile uğraşan,İstanbul ile Ankara arasında ticaret yapan bir şahıstır. Ankara’da ikamet eder. Bu şahıs İranlı “Hamit” kod isimli şahıs ile eşimi buluşturup tanıştıran kişidir. Bu kişinin İran ile Türkiye arasında bilgi alışverişi sırasında kuryelik yaptığını düşünüyorum. İranlı Hamit hakkında hiçbir bilgim yoktur.0 533 726 04 XX nolu GSM hattı kullanır.”

“Engin Bilgin isimli şahıs 40-41 yaşlarında aslen Kırklareli doğumlu olup İstanbul ili Çatalca ilçesinde ikamet eder. Eşimin eski iş arkadaşıdır. Eşimin evimde yaptığı toplantılara iştirak eden bir şahıstır. Kısa süren toplantılara katılır. Yukarıda da bahsettiğim gibi evde bir odaya 5-6 kişi toplanıp,cep telefonlarını dışarıda bırakıp radyonun sesi açık vaziyette bırakıp odaya giren kişilerden biridir. Engin Bilgin ve iki arkadaşının yeni çıkartılmış pasaportları yaklaşık olarak 5-6 aydır benim evimde bulunmaktadır. Eşimin neye istinaden bunları evde bulundurduğunu bilmiyorum. 0 554 715 28 XX ve 0 533 326 68 XX nolu GSM hatlarını kullanır.”

“Fatih Özkan Balcı isimli şahıs 40-45 yaşlarında, aslen Tokat’lı olup Çorum ilinde ikamet eder. Bizim aile dostumuzdur.Eşim ayda birkaç kez benden gizli olarak Çorum’a ziyarete gider. Gittiğinde mutlaka Fatih beye gider.Ama eşim bana gittiğini söylemez. Çorum’a gittiğini Fatih beyin eşi ve benimde arkadaşım olan Güner hanımdan öğrendim. Kendisi Çorum’da Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde görevlidir. Kendisinin numarasını bilmediğim için eşinin numarasını verdim. Eşinin adı Güner Balcı’dır ve 0 505 210 82 XX nolu GSM hattını kullanır.”

“İbrahim Baysal isimli şahıs 50-55 yaşlarında aslen Balıkesir’li olup İstanbul ili Sultanbeyli ilçesinde ikamet eder. Eşim ile yaklaşık olarak 30 yıllık dostluğu vardır. Eşim İbrahim Baysal’la çok fazla görüşmeye gider. Normalde İbrahim Baysal’ın herhangi bir işte çalıştığını görmedim. Bu şahıs eski ülkücülerden birisidir. 12 Eylül öncesi kahvehane taranması olayına karıştığını biliyorum. Daha sonraları yapmış oluğu bu eylemi itiraf etmişti.12 Eylül döneminde tutuklandı. Bir süre hapiste yattıktan sonra aftan faydalanarak şartlı tahliye oldu.”

“İsmail Ünal isimli şahıs 40-45 yaşlarında, aslen Yozgat’lı olup Ankara’da ikamet eder. Eşimin 15 senelik samimi arkadaşıdır. Birbirlerinin her türlü gizli işlerini bilirler ama söylemezler. Eşim Ankara’ya defalarca bu şahıs ile buluşmak için gitmişti. Kendisi şu an Sincan Belediye başkan yardımcısıdır. Oldukça nüfuzlu birisidir. 0 312 270 77 XX nolu telefonu kullanır.”

“Musa Can isimli şahıs eşimin yakın arkadaşlarından birisidir. Eşim İstanbul’da ikamet ederken bu adamla görüşmek için Ankara’ya çok gitmiştir. Eşime “Reis”ya da “Baba” diye hitap eder. Maddi ve Manevi olarak destek sağlar. Örgütsel bağı olduğunu düşünüyorum. Şu an Devlet Demir Yollarında müfettiş olarak çalışmaktadır. 0 536 507 66 XX ve 0 505 661 45 XX nolu GSM hatlarını kullanmaktadır.”

“Halis Dalkılıç isimli şahıs 40-45 yaşlarında aslen Malatya doğumlu olup İstanbul ili Başakşehir ilçesinde ikamet eder. Eşim cezaevindeyken kendisini ziyaret etmesi hasebiyle tanıştığı birisidir. Yaklaşık olarak 13 yıllık dostlukları vardır. Zeytinburnu ilçesinde hırdavat dükkânı işletir. Ayrıca siyaset ile iç içedir. Bu şahısla alakalı olarak evimde özel hayatıyla ilgili yazılı bilgiler bulunmaktadır.”

“Eşime ait laptopta İstanbul Levent’te bulunan İsrail Konsolosluğu’nun uydudan çekilmiş yakın plan krokileri bulunmaktaydı. Bu krokilerde konsolosluğun sokakları, giriş kapıları ve ulaşılabilme güzergahları hakkında detaylı bilgiler bulunuyordu. Ama yaklaşık bir ay önce bilgisayar çantasının içerisinde çıktısı alınmış şekilde birisine teslim edildi. Ama ben kime teslim edildiğini bilmiyorum.”

“Eşim ile küçük oğlum tahminen 4 ay önce İstanbul Halkalı’da bulunan Nükleer Araştırma Enstitüsünün el yazısı ile krokisini çizdiğini oğlum bana anlattı. Oğlumun bana anlattığına göre Nükleer araştırmanın olduğu bölgenin etrafında araç ile tur atıp, bazı noktaları işaretleyerek not almış. Önemli yerlerin adını haritaya aktarmış. Bazı el yazısı ile kısa yazılar yazmış.Bunları yaparken tedirgin bir halde olduğunu oğlum bile fark etmiş. Ne amaçla kroki hazırladığını bilmiyorum.”

“Eşim Hüseyin Avni Yazıcıoğlu Şia mezhebine mensup birisidir. Daha önceleri Hanefi mezhebine mensup idi. Radikal dini gruplardan Akebe Grubuna ait Akabe Vakfında çalışır. 2 yıldır bu grup ile hareket eder. Bu vakıfa ait İstanbul ili Küçükçekmece’deMedine Kız Kuran kursunun işleri ile ilgileniyor. Geçmişte Mazlum-der kurucu üyeliğini yapmıştı. Ayrıca Akıncılar grubu içerisinde aktif olarak faaliyetlerde bulunmuştur.”

“Evde içeriğini bilmediğim CD’ler içerisinde başkaları adına düzenlenmiş pasaportlar, küçük kağıtlara ve ajandalara yazılmış bazı notlar, Halkalı’da bulunan Nükleer santralin krokileri, ABD başkonsolosluğu’nun uydudan çekilmiş fotoğrafları var.”

“Ayrıca bilgisayarında şifreli şekilde dosyalar var. Düzenli olarak İran ve Ortadoğu ile ilgili haberleri takip eder. 2009 yılı içerisinde Akbank sırdaş hesap olarak bilinen gizli hesabında büyük meblağlar olarak para transferi olduğunu gördüm.”

“Hatta bir defasında bu hesapta 20.000-25.000 civarında para hareketi olduğunu hesap ekstresinde görmüştüm. Bu hesap hareketlerinin sebebinin başka ülkelere ya da kişilere bilgi aktarıyor olmasından kaynaklandığını düşünüyorum.”

EK 2

“Eşim bundan yaklaşık 2-3 gün önce akşam vaktinde Nurettin Şirin ile telefon görüşmesi yaptı. Bu telefon görüşmesinin içeriğinde eski Sincan Belediye başkanı Bekir Yıldız’ın 2 gün önce akşam 2 özel kanalda eşimi ve Nurettin Şirin’i suçlayarak konuştuğunu“Başımıza iş açacak. Gel görüşelim” şeklinde telefon konuşmaları yaptığına şahit oldum.”

“Çok tedirgin bir şekilde telefon görüşmesi gerçekleşti. Sinirli bir şekilde telefonu kapattı. Ayrıca eşim’e Sincan’da meydana gelen “Kudüs Gecesi“ ile ilgili olarak soruşturma açılmıştı. İlk etapta 5 ay kadar yattı. Mehkeme önce serbest bırakmıştı. Daha sonra yeniden tutuklama kararı verdi. Bu karar çıktığında evi hemen terk etti. Terk ederken başkasını kimlik bilgileri üzerine kendi fotoğrafını yapıştırmak suretiyle sahte pasaport yapmış. O pasaport ile ülkemizden çıkarak önce İran’a oradan da Azerbaycan’a geçişyapmış. Ben bunları eşim ülkeye girdikten sonra öğrendim. Çünkü eşim 3 ay kadar eve gelmedi. Eve geldiğinde elinde bir çanta vardı. Çanta şifreliydi. Daha sonra teslim oldu. Ben bu şifreli çantanın şifresini bildiğim için açıp içine baktım. O zaman öğrendim yurt dışına illegal yollar ile gidip geldiğini. Eğer ihtiyaç duyulması halinde bu çantanın içindeki belgeleri fotoğraf çekerek ispatlayabilirim.”

EK 3

“Son olarak 02 Mart 2011’de eşim bana haftaya Salı akşamı vakıfa gelip giden ve bizim görüşlerimize yakın 7 tane polisin yemeğe geleceğini ve bunun her Salı devam edeceğini söyledi.”

“Daha önce bu bilgileri hiç kimse ile paylaşmadım. Eşimin faaliyetlerini gün yüzüne çıkarmak adına her türlü yardıma hazırım. Bana bir fotoğraf makinesi verilmesi halinde bahsetmiş olduğum not ve dökümanların fotoğraflarını çekip tarafınıza verebilirim.Eşimin İran ajanı olduğunu düşünüyorum. Para karşılığı bilgi sızdırmasından korkuyorum.”

“Eşim Türkiye Cumhuriyeti kanunlarını yok sayan bir rejimin gelmesini istiyor. Ben buna engel olmak adına bir damlada olsa yardım etmek istiyorum. Ülkemi vatanımı ve evlatlarımı çok sevdiğimden ve bu değer verdiklerime zarar gelmemesini istediğimden dolayı böyle bir ihbarda bulunuyorum. Benim bu konu hakkında söyleyeceklerim bu kadardır.”

EK 4

Kamile Yazıcıoğlu’nun polise teslim ettiği belgelerin bir kısmı…

EK 5

EK 6

EK 7

BÖLÜM 5

EMNİYET’İ HAREKETE GEÇİREN BELGELER

İran, Türkiye’yi uluslar arası arenada yalnızlaştırarak Ortadoğu’daki tek hakim güç olmak amacıyla, çeşitli ülkelerin elçiliklerine yönelik eylem planları hazırladı. Hazırlanan bu eylem planları dahilinde istihbarat ve keşif faaliyetlerini Selam Tevhid Kudüs Ordusu’na yaptırırken, kanlı eylemlerinde Selam Tevhid Kudüs Ordusu ve Hizbullah gibi terör örgütlerini taşeron olarak kullanıyordu.

Karısı Kamile Yazıcıoğlu tarafından İran ajanı olmak ile suçlanan Hüseyin Avni Yazıcıoğlu’na ait dökümanlar arasında bir çok önemli belge bulunuyordu. Polisin ele geçirdiği dökümanlarda,İran ajanı olduğu iddia edilen Hüseyin Avni Yazıcıoğlu ve birlikte hareket ettiği hücresinin, İstanbul İstinye’deki ABD Büyükelçiliği’ne yönelik bir hafta boyunca detaylı bir keşif çalışması yaptıkları ortaya çıktı.

(Hüseyin Avni Yazıcıoğlu’na ait olan ve 2011-762 nolu soruşturma dosyasında yeraldığı iddia edilen el yazısı istihbarat ve keşif çalışması raporlarından bir tanesi.)

Polisin ele geçirdiği bu belgelerde, ABD Büyükelçiliği’ne yönelik yapılan keşif ve istihbarat çalışmaları tüm detayları ile yer almaktaydı.Yedi maddelik istihbarat çalışması ve sonuç değerlendirmesi bulunan o çalışma raporu,soruşturma dosyasına şu şekilde yansıdı:

1- Ana giriş kapısı 50 m. Mesafeden tam olarak görülüyor.Üç katlı bir ev’in orta katı kiralıktı.(800 TL). Buradan her türlü Foto, film, gözlem yapılabilir. Buradan ev kiralanabilmesi için bir doğallık olmalı. (İş,dükkan,talebe vs.)

2- Köşede bir cami var. 1.Maddede bahsedilen ev ile karşı karşıya bulunuyor.Caminin minaresi de bu iş için kullanılabilir. Minareden foto ve film çekimi yapılabilir. Burada dikkat çeken caminin tuvaleti önünde sürekli duran iki kişi. Bunlar saf/özürlü gibi görünüyorlar ve tuvaletin anahtarlarıda bu kişilerde duruyor.Her geçişimizde orada bulunuyorlardı.Sadece yağmurlu olan bir günde yerlerinde yoktular. Bu kişiler biraz şüpheli bulundu.

3- Ana kapıyı direk görmeyen ancak sokakta bulunan boş bir dükkan var. Daha önce börekçi olarak açılmış ve kapanmış. Burası iş yeri olarak kiralanabilir ve çevrede ev kiralama için de doğallık oluşturulabilir.

4- Ana kapının tam karşısında 7 adet cafe türü iş yeri/dükkan var.Buralarda kısa süreli (bir saat gibi) oturulabilir. Yine burada iş yeri kiralanabilir.

5- Buradan aşağı doğru giden sokak 20-30 m. Sonra çıkmaz sokak oluyor. Burada polis kulübesi ve otoları var. Ve görülebilen ikinci giriş kapısı burası. Sokağın solunda gece kondular var. Burada ok ile işaret edilen yerlerde kiralanıcak evler ile giriş çıkış yapan araçlar hakkında bilgi edinilebilir.

6- Bu ev tam duvara bakıyor.Arka tarafıda yola bakıyor. Ana binanın giriş kapısı ile karşı karşıya bulunuyor. Mesafe 40-50 m.Giriş katın kirası 900 TL, üst katın kirası 1300 TL.

7- Poligon caddesi iş yerlerinin olduğu bir ana cadde. Burası ikinci kapıya ve villara gitmek için yoğun olarak kullanılıyor.

Sonuç: Yapılan bir haftalık gözlem neticesinde bu çevrede ev ve iş yerleri kiralanarak gözlem yapılabileceği kanaati oluşmuştur. Buraya villalardan bir giriş çıkış olabilirmi diye bir düşünce oluştu.Bu çevrede kurye iş yeri açılabilir. Seyyar satıcılık yapılabilir vs.vs.

(Hüseyin Avni Yazıcıoğluna ait olan ve 2011-762 soruşturma dosyasında yeraldığı iddia edilen İstanbul İstinye ABD Büyükelçiliği hakkında hazırlanan rapor.)

İran bağlantılı istihbarat ve keşif hücresinin ABD Başkonsolosluğu karşısında bir daire kiralıyarak olası eylem, tesbit ve gözetleme çalışması yapma planları soruşturmayı yürüten polisinde dikkatini çekince, emniyet takibi daha da derinleştirdi ve çok önemli belgelere ulaştı.

Hüseyin Avni Yazıcıoğlu hazırladığı raporda, hücresinde faaliyet gösteren Selçuk Çetinhakkında “07 Ekim 2010’da, İstinye’deki programa katkı sağlamak için gönderildi. Oraya arkadaşından emanet aldığı araçla gitti. 11 Ekim 2010’da İstinye’ye… den bağımsız olarak gitti. Emlakçılardan kiralama bilgileri edindi” bilgisini kayıt altına aldı.

(Yazıcıoğlu tarafından hazırlanan bu raporda, yine aynı hücre elemanı Engin Bilgin hakkında ise,şu bilgiler belirtiliyordu.)

“06 Ekim 2010’da,E ve H İstinye bölgesinde bir tanıma çalışması yaptılar. Belediye’de çalışan birisinden emanet alınan araçla gidildi.08 Ekim 2010’da, E. Bir önceki günün devamı olan İstinye çalışmasına devam etti. Araç olarak belediye’ye ait bir araç kullanıldı”

(Hüseyin Avni Yazıcıoğlu tarafından Engin Bilgin hakkında hazırlanan ve 2011-762 nolu soruşturma dosyasında yeraldığı iddia edilen rapor.)

Emniyet personelinin konuyla ilgili yaptığı araştırma ve çalışmalarda İran ajanı oldukları iddia edilen şahısların telefonlarının,Hüseyin Avni Yazıcıoğlu’nun raporunda belirttiği 06-08 Ekim ile 07-11 Ekim 2010 tarihlerinde, İstinye’deki ABD Başkonsolosluğu çevresinde kullanıldığı anlaşıldı.

(ABD İstanbul İstinye Başkonsolosluğu çevresinde yapılması planlanan keşif ve istihbarat çalışmaları amacı ile kiralanmak istenilen ev ve iş yerleri.)

İran, Selam Tevhid Kudüs Ordusu adı altında yapılandırdığı ve istihbarat alanında kullandığı bu şahıslar ile Türkiye’yi uluslararası alanda itibarsızlaştıracak diplomatik eylemlerin yanı sıra, Türkiye’nin askeri, stratejik donanımları ile ilgili de yaygın bir haber alma ağı kurmuştu.

Türkiye’nin stratejik bilgilerini gerek devlet kadrolarına sızdırdığı elemanlarıyla, gerekseçeyrek asırdır kullandığı ajan hücreleriyle temin etmekteydi. 
Selam Tevhid Kudüs Ordusu’na yönelik ikinci soruşturmanın başlamasına neden olan Kamile Yazıcıoğlu, 04 Mart 2011 tarihinde verdiği ifadesinde, kocası Hüseyin Avni Yazıcıoğlu’nun (ifade tarihinden) 4 ay önce Halkalı’daki Nüklüer Araştırma Enstitüsünün krokisini çizdiğini ve bölgenin etrafını dolaşıp haritaya bazı notlar aldığını belirtmişti.

İddiaya göre, Hüseyin Avni Yazıcıoğlu ve ajan hücresi, İstanbul Küçükçekmece’deki Nüklüer Araştırma Merkezi’nin keşfini yaparak elde ettikleri bilgileri İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’ne teslim etti.

Soruşturmayı yürüten İstanbul emniyeti diplomatik temsilciler ve stratejik hedeflere yönelik İran’ın ajan faaliyetlerinin önüne geçmek için bütün birimlerini harekete geçirerek uyardı.

İstanbul Emniyetinin hazırladığı o raporda şu bilgiler yer aldı:

“Küçükçekmece Nükleer Araştırma ve Eğitim merkezi, Amerika Birleşik Devletleri(ABD) ve İsrail Başkonsolosluğu hakkında istihbarat toplama çalışması içerisinde olduklarına dair bilgiler elde edilmiştir.

Bu bağlamda adı geçen yerlere yönelik her hangi bir müessif olayın yaşanmaması için mevcut güvenlik tedbirlerinin yeniden gözden geçirilmesini, gizliliğe riayet edilerek,bilmesi gerekenler kuralı gereğince personelin uyarılarak gerekli güvenlik tedbirlerinin aldırılmasını, her hangi bir aksaklığa sebebiyet verilmemesini talep ederiz.”

(İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından,diplomatik temsilciler ve stratejik hedeflere yönelik İran’ın ajan faaliyetleri doğrultusunda hazırlandığı iddia edilen rapor.)

Kocasının İran ajanı olduğunu öne süren ve kocası hakkında tüm detayları polise anlatan Kamile Yazıcıoğlu’nun, polise teslim ettiği belgeler doğrultusunda başlatılan soruşturma sonucunda Hüseyin Avni Yazıcıoğlu’nun İstanbul İstinye ABD Başkonsolosluğu ve Küçükçekmece Halkalı’da bulunan Nükleer Araştırma ve Eğitim merkezine yönelik keşif ve istihbarat çalışmalarını ortaya çıkaran emniyet güçleri, elde ettikleri bilgiler dahilinde şahıslar üzerinde hem teknik hem de fiziki takip başlattı.

Selam Tevhid Kudüs Ordusu üyesi ve İran ajanı olmakla suçlanan Hüseyin Avni Yazıcıoğlu’nun karısı tarafından emniyete teslim edilen gizli el yazısı notlarında “Kayıp ay’ın 15’i, 2011 – 13:00 Okmeydanı metrobüs, bende bir el gazete, bir el mavi dosya”İbaresi olduğunu gören emniyet görevlileri, şifreli notun örgütsel buluşma olduğunu düşünerek çalışmalara başladı.

Buluşma için Okmeydanı SSK Metrobüs durağını seçen Hüseyin Avni Yazıcıoğlu, 15 Ekim 2011 günü İran Devrim Muhafızları Ordusu görevlisi Naser Ghafari ile yan yana geldi. Soruşturmayı yürüten polisin gizli kamerası ile bu buluşma kayıt altına alındı.

İşte Polis’in gizli kamerasına yansıyan o buluşma görüntüleri:

(Hüseyin Avni Yazıcıoğluna ait olan ve 2011-762 nolu soruşturma dosyasında yer aldığı iddia edilen el yazısı şifreli buluşma notu.)

Hüseyin Avni Yazıcıoğlu ve Ghafari örgütsel buluşması öncesinde Yazıcıoğlu’nun,buluşma noktasına gelmeden telefonunu kapattığı, buluşacağı duraktan önce metrobüsün 8 farklı durağında inip tekrar binerek olası takibi atlatmaya çalıştığı polis tarafından yapılan fiziki takip esnasında tespit edildi.

Ghafari’nin ise, buluşmanın güvenliği için gözcü (kontra takipçi) kullandığı belirlendi.Buluşma noktası olan Okmeydanı SSK Metrobüs durağına ilk olarak saat 13:00’de İran Devrim Muhafızları Ordusu sorumlusu Naser Ghafari ve gözcüsü geldi. Gözcü takip altında olmadıklarını ve buluşma için uygun ortamın hazır olduğunu Ghafari’ye söyledi.

(2011-762 nolu soruşturma dosyasında yeralan ve polis tarafından fiziki takip yapılarak elde edildiği iddia edilen görüntüler)

Kısa bir süre gözcü ve Ghafari arasında gerçekleşen görüşmenin ardından gözcü buluşma noktasından tekrar metrobüs’e binerek uzaklaştı. Gözcüsü buluşma yerinden ayrılan Ghafari bir süre daha durağın tenhalaşmasını bekledi.

(2011-762 nolu soruşturma dosyasında yeralan ve polis tarafından fiziki takip yapılarak elde edilen görüntüler.)

Her şey yolunda gitti ve saat 13:06:16’da İran Devrim Muhafızları Ordusu sorumlusu Ghafari ile eşi tarafından İran ajanı olmak ile suçlanan Hüseyin Avni Yazıcıoğlu buluşması gerçekleşti. Görüşme yaklaşık 8 dakika sürdü. Daha sonra Yazıcıoğlu ve Ghafari birlikte metrobüse bindi.

Buluşma yerinden sorunsuz bir şekilde uzaklaşan Selam Tevhid Kudüs Ordusu üyesi Hüseyin Avni Yazıcıoğlu, yanında getirdiği “mavi renkli” dosyayı birlikte metrobüse bindiği İran ajanı olduğu iddia edilen Ghafari’ye teslim etti.

Emniyet güçleri tarafından, Selam Tevhid Kudüs Ordusu soruşturması kapsamında fiziki takibi yapılan ve İran ajanları ile bağlantısı olduğu yönündeki iddiaları güçlendiren delillere ulaşıldıkça Yazıcıoğlu’na yönelik takip de derinleşmeye başladı.

Fiziki takiple birlikte Yazıcıoğlu’nun birçok telefon görüşmesi ve ortam dinlemeleri kayıt altına alındı. Belli aralıklarla yapılan dinlemelerde çok ilginç bilgilere ve detaylara rastlanırken, MİT Müsteşarı Hakan Fidan’a yönelik önemli bilgilerinde, Yazıcıoğlu tarafından farkında olmadan soruşturmayı yürüten Emniyet güçlerine sızdırıldığı iddia edildi.

BÖLÜM 6

KANLI ETİLER EYLEMİ

Selam Tevhid Kudüs Ordusu’nun ülkemizde düzenlediği son eylem Etiler’de gerçekleşti.26 Mayıs 2011 tarihinde Etiler’de bulunan Koç köprüsü altında elektrikli bisiklete yerleştirilen bombanın saat 08: 58’de patlaması sonucu biri polis memuru 8 vatandaşımız yaralanmıştı.

Patlamada,arkadaşı Ceyhan Mercan ile otomobille olay yerinden geçen Ayten Bal bacağını kaybeti. Meydana gelen patlamanın Etiler Polis Okuluna çok yakın bir mevkide gerçekleşmiş olması, hedefin polis mi olduğu sorusunu akıllara getirmişti.

Kamuoyunu günlerce meşgul eden bu patlamanın ardından yapılan çalışmalar sonucunda eylem ile ilgili çok önemli bir detay ortaya çıktı. Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladı rapora göre hedef olarak Etiler Polis Okulu değil, İstanbul İsrail Başkonsolosluğuseçilmişti.

(Dışişleri Bakanlığı’nın hazırladığı ve hedef olarak seçilen yerin İsrail Başkonsolosluğu olduğunu belirtilen rapor.)

Meydana gelen patlamanın Etiler’de bulunan Polis Okulunun yanında gerçekleşmesi ilk olarak akıllara PKK’yı getirdi. Ancak çalışmalarını derinleştiren İstanbul Emniyeti, Uğur Mumcu, Bahriye Üçok, Muammer Aksoy ve Ahmet Taner Kışlalı gibi birçok aydını,benzer bombalı eylemler ile katleden Selam Tevhid Kudüs Ordusu örgütünün izine ulaştı. 8 vatandaşın yaralanması ile sonuçlanan kanlı eylem elektrikli motor ile gerçekleştirilmişti. Polis,incelediği kamera görüntülerinden yola çıkarak saldırıda kullanılan motorun günlerce izini sürdü ve izleri titizlikle takip etti.

(Polisin Etiler eylemini gerçekleştiren şahıslara yönelik sürdürdüğü incelemelerde saldırgana ait olduğu iddia edilen kamera görüntülerinden kayda geçen iki kare.)

Polis’in sabır ve titizlik ile tek tek inceleriği görüntülerden sonra saldırgan tepit edildi ve adım adım izi sürülmeye başlandı.

Çok geçmeden emniyet güçleri İstanbul ili Fatih ilçesinde bulunan bir depoyu tespit etti.Polis’in adeta puzzle gibi parçaları birleştirerek ulaştığı ve soruşturmanın adeta seyrini değiştiren bu deponun,kanlı eylemden birkaç ay önce Rızazade Metin isimli bir İranlı tarafından kiralandığı tespit edildi.

Emniyet tarafından tespit edilen ve gerekli yerlere robot resmi yollanan İranlı Rızazade Metin, Fındıkzade’de bulunan Karagül İş Merkezi’nden aldığı patlayıcıyı kiraladığı depoya saklamış ve İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nden aldığı talimat sonrasında Etiler’de kanlı eylemi gerçekleştirmişti.

İranlı Rızazade Metin’in patlayıcıları aldığı Fındıkzade’de bulunan Karagül İş Merkezi’ndeki “Sena Dental” isimli şirketin sahibinin, Abdülhamit Çelik olduğu tespit edildi.

Abdulhamit Çelik, 11-13 Mayıs 2000’de Ankara’da Selam Tevhid Kudüs Ordusu soruşturması kapsamında verdiği ifadelerinde, Uğur Mumcu suikastı ile ilgili İran ajanları ile ilişkisi olduğunu kabul ederken, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’nce yasadışı Hizbullah Tevhid terör örgütü ile ilişkisi olduğu tespit edilmişti.

Çelik, yasa dışı Selam Tevhid Kudüs Ordusu kapsamında verdiği ifadelerinde bir de önemli bir detayı itiraf etmişti. Bir yıl kadar İran’da dil eğitimi almak için kaldığını söyleyen Çelik, bu sürenin 2,5 aylık bölümünde ise İran ajanı olan Ali Horasani isimli bir şahıs tarafından özel olarak eğitildiğini itiraf etmişti.

Çelik’in söz konusu özel eğitime yönelik emniyette verdiği ifade,kayıtlara şu şekilde geçti:“1991 yılı içerisinde bir yıl kadar Tahran’da bulundum ve Ferhangiazad isimli dil kursuna devam ettim. Ancak bu dönemde tanıştığım ve Selahattin Eş isimli şahıs vasıtası ile geldiğini söyleyen Ali Horasani isimli şahıs aracılığı ile 2,5 ay kadar özel bir kurs gördüm. Bu kursun mahiyeti istihbarat edinmeyi içeriyordu.Bu kursu Tahran’ın içinde villa tipi bir evde gördük. Haftanın belli günlerinde devam ettiğim bu kursta takip,anti-takip,yer tayin etme, fotoğraftan şahıs bulma, kroki çizmek gibi dersler gördük.Bu derslerin amacı,Halkın Mücahitleri isimli İran İslam İnkılabına karşı olan örgütün faaliyetlerini tespit etmek ve örgüt mensuplarını belirlemekti.İhtiyaç olduğunda da bizleri değişik görevlerde kullanacaklarını söylüyorlardı.”

Etiler saldırısı ile ilgisi olduğu tespit edilen Abdülhamit Çelik’i takibe alan polis, Selam Tevhid Kudüs Ordusu’na ait olduğu iddia edilen bir şebekeyi daha ortaya çıkardı. Abdülhamit Çelik’in Selam Tevhid Kudüs Ordusu kurucularından iş adamı Hakkı Selçuk Şanlı ve iki İranlı ile buluştuğunu tespit etti.

(2011-762 nolu Selam Tevhid Kudüs Ordusu Örgütü soruşturma dosyasına giren hücre elemanı olduğu iddia edilen şahısların fiziki takip sonucu elde edilen görüntüleri.)

İddia edilen söz konusu bu şebekede bulunan Abdülhamit Çelik, Hakkı Selçuk Şanlı,Seyed Ali Abkar Mir Vekili ve ismi tespit edilemeyen 4’üncü kişi, derin bağlantıları olan ve hükümete çok yakın ilişkileri bulunan kişiler ile yakın temas halindelerdi.Abdülhamit Çelik,1996’da 2 İran rejim muhalifinin öldürülmesi olayına karıştığı gerekçesiyle tutuklanmıştı. Selam Tevhid Kudüs Ordusu Örgütü davasında 12 yıl 6 ay ceza aldı.2004’de kamuoyunda “Erdoğan affı” olarak bilinen süreçte tahliye oldu.

(Ankara 2 Nolu DGM “Yasa dışı Kudüs Ordusu/Tevhid-Selam Örgütü Davası gerekçeli kararı Abdulhamit Çelik bölümü.)

Hakkı Selçuk Şanlı’nın ise,İran Devrim Muhafızları Kudüs Gücü’nün Türkiye yapılanmasının kurucularından olduğu iddia edildi. 1988’de İstanbul’daki Suudi Amerikan Bank’ın bombalanması eyleminde yer alması yanı sıra,Uğur Mumcu,Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy’un katili olduğu iddia edilen Tekin kod isimli Ferhan Özmen’i yetiştirdi.Katıldığı eylemler nedeniyle 12 yıl 6 ay ceza aldı ve o da Abdülhamit Çelik gibi 2004 “Erdoğan affı” ile tahliye oldu.

Ali Akbar Mir Vekili ise polis soruşturma kayıtlarına, İran Devrim Muhafızları Komutanlığı Generallerinden olarak geçerken akıllarda kalan tek soru, adı birçok suikast eylemi ve İran ajanlığı ile suçlanan bu şahıslar ile aynı masada oturan Ali Akbar Mir Vekili’nin kim olduğu sorusuydu?

Bu şahıslar hakkında öne sürülen iddialar doğrultusunda soru işaretleride büyüdü. Zihinlerde oluşan bu soru işaretleri içinde en önemlisi ise, bu iddialar doğrultusundaBaşbakan Erdoğan, bazı bakanlar ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan, hangi gerekçe ile bu şahısla yan yana gelerek kozmik toplantılar gerçekleştiriyor sorusuydu?

Tüm bu sorular cevap beklerken Emniyet güçleri, İranlı General ve 90’lı yıllarda Küdüs Ordusunun Türkiye yapılanmasını oluşturan Hakkı Selçuk Şanlı’nın, örgütsel bir yapılanma içinde hareket ettiklerini tespit ederken, bu sefer de şahısların günlük kullandıkları telefonlar haricinde birbirleriyle haberleşmek için özel telefonlar kullandıklarını belirledi.

Bu telefonları takibe alan polis, hücreye 3. bir şahsın daha dahil olduğunu belirledi. İddiaya göre bu şahıs, başbakan’ın ev sahibi olan ve AKP’nin kurucu üyesi olup aynı zamanda 22.Dönem Ankara Milletvekilliği yapan Faruk Koca idi.

Koca’nın 90’lı yıllarda işlettiği “Galeri Faruk” ünvanlı iş yeri, aydınlara yönelik suikastlerle ilgili Umut operasyonu iddianamesinde “tetikçilerin buluşma yeri” olarak geçmekteydi.

Faruk Koca’yı takibe alan polis, Koca’nın İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu ile MİT Müsteşarı Hakan Fidan arasındaki ilişkiyi koordine ettiğini ortaya çıkardı. İran kontrolündeki bu örgütlenmenin kendi aralarında iletişimi sağlamak için birebir telefonlar kullandığı ve belirli aralıklarla tüm telefonlarını değiştirdiklerini belirledi. Polisin titizlik ile sürdürdüğü takip ve soruşturma dosyasında yer alan bu iddialara göre İran kontrolündekibu örgüt yapılanmasının toplanma üssü ise, Ankara Çukurambar’daki Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ev sahibi Faruk Koca’ya ait olduğu öne sürülen S’LO Cafe idi.

Soruşturma kapsamında elde edildiği iddia edilen delillere göre şahıslar “hücre”örgütlenme modelini kullanırken, genelde telefon görüşmelerinde birbirlerine kod adlarıyla hitap ediyorlardı. Yine iddialara göre, MİT Müsteşarı Hakan Fidan “Emin/Metin” kod adını kullanırken,Faruk Koca “Furkan”,Seyed Ali Akbar Mir Vekili ise “Hamit” kod adını kullanıyordu. Şahıslar yan yana görüntü vermemek için birbirlerini 10-15 metre aralıklar ile takip ediyorlardı.

Acil ve önemli durumlarda işi şansa bırakıp deşifre olmamak adına ankesörlü telefonları da kullanıyorlardı. Teknik ve fiziki takibe yönellik bütün bu tespitler ve daha fazlası adli delil olarak 2011-762 nolu Selam Tevhid Kudüs Ordusu soruşturma dosyasında yer alıyordu.

(2011-762 Nolu soruşturma dosyasında yeralan ve polis tarafından söz konusu şahıslara yönelik yapıldığı iddia edilen fiziki takip çalışmalarından fotoğraf.)

Hakkı Selçuk Şanlı’nın 18 Mayıs 2000’de verdiği ifade de;

“Şahısı 1977 yılından beri tanırım. Kendisi ile birlikte Tevhid Grubu içerisinde faaliyetlerde bulundum. Kendisinin talimatı ile eğitim almak amacıyla İran’a gittim. İran uyruklu şahıslar ile irtibata geçerek eğitim aldım.” dediği ve 1977 yılından beri tanıdığıHasan Kılıç’ın 11 Mayıs 2000 tarihinde Terörle Mücadele Şube Müdürlüğünde verdiği ifadede, İran Devrim Muhafızları Ordusu Kudüs Gücü ajanı Nasır Takipur ve örgütün Türkiye yapılanmasından sorumlu Hakkı Selçuk Şanlı ilişkisini tüm detayları ile anlattı. Ayrıca Hasan Kılıç, Hakkı Selçuk Şanlı ile aynı davalarda yargılandı ve Selam Tevhid Kudüs Ordusu Örgütü davasından 18 yıl 9 ay ağır hapis cezasına çarptırıldı.

(Ankara 2 Nolu DGM “Yasadışı Kudüs Ordusu/Tevhid-Selam Örgütü Davası gerekçeli kararı Hasan Kılıç bölümü.)

“POLİS: 1992 öncesinde Selçuk ile samimiyetleri var, İran’a gidip gelmeler var, bu meyanda ne gibi yani neydi bu Nasır’ın Türkiye’deki rolü? İlk etapta ilk zamanlarda

HASAN KILIÇ: Ben ilk tanıdığım dönemlerde Nasır’ın İran’ın içerisinde bulunduğu savaş sebebiyle Türkiye’ye geldiğini ve bir takım faaliyetler içerisinde olduğunu öğrendim.

POLİS: Bir takım faaliyetler derken

HASAN KILIÇ: Daha çok istihbarat çalışmaları. Savaş içerisinde oldukları Irak’ın hedefleri noktasındaki takip ve istihbarat bilgilerinin toplanması. Aynı zamanda bu savaşın müsebbibi olarak gördükleri ABD’nin Türkiye’deki hedeflerine yönelik çeşitli istihbarat toplama gayretleri içerisinde olduklarını duydum. Bu çerçevede dediğim gibi daha çok belki Hakkı Selçuk Şanlı ile görüşmeleri konuşmaları olmuştur. Onunla bir iki defa İstanbul dışına birlikte seyahatlerinin olduğunu öğrendim.”

11 Mayıs 2000 tarihinde polise bu bilgileri veren Hasan Kılıç,13 Mayıs 2000 tarihinde yine ifade veriyor ve bu ifadesinde polis’in “İran adına espiyonej eylem ve faaliyetlerde bulunan şahısların kimlik ve eşgalleri hakkında bilgi veriniz” sorusuna, şu şekilde cevap veriyordu:

“İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu içerisinde tanıdıklarım:

1- Vahidi: 43 yaşlarında kendisi Kudüs Ordusunun komutanıdır. Beni bu şahıs ile 1995 yılı içerisinde İran Devrim Muhafızları’nın karargahında Hacı Mansur ve Muhammed Tahiri tanıştırdı. Fotoğrafında teşhis ettim.

2- Hacı Mansur: 45 yaşlarında, 1.80 boylarında, 85-90 Kg. ağırlığında, düzgün ve gür saçlı, kahve renkli gözlü, buğday tenli bir şahıs. İran devleti Tahran şehrinin kuzeyinde ayrı bir büro olarak kullanılan iki katlı bir binada Muhammed Tahiri beni tanıştırdı. Bu bina Kudüs Ordusuna ait.

3- Muhammed Tahiri: 42 yaşlarında, 1.75 cm boylarında, esmer, dereceli gözlüklü, başının üstünde saçı hafif dökük, çene ve burun yapısı uzun şahıs. İran’da Kudüs Ordusuna ait iki katlı bir binada Nasır Takipur (Takizade) beni bu şaahıs ile tanıştırdı.

4- Behram: 40 yaşlarında, 1.80 cm boylarında, ince, zayıf, derece gözlük kullanır, gür ve kıvırcığa yakın saçlı, minyon tipli şahıs. İstanbul’da Nasır Takipur tanıştırdı.

5- Ammar: 40 yaşlarında, 1.70 cm boylarında, 60 kg. civarında, zayıf yapılı, esmer, sakalsız, bıyıksız, siyah gür saçlı şahıs. İstanbul’da Nasır Takipur tanıştırdı.

Savama Ajanları arasında tanıdıklarım:

1- Majid Shadkar: Fotoğrafından teşhis ettim. Mecit olarak bildiğim şahıs. Kendisi ile 1988 yılında Tahran’da görüştüm. Beni bu şahıs ile İsmail Karacadağlı tanıştırdı.

2- Mohammad Reza Behreuzmanesh: Fotoğrafından teşhis ettim. Rıza olarak bildiğim şahıs. Kendisi ile 1988 yılında Tahran’da görüştüm. Beni bu şahıs ile İsmail Karacadağlıtanıştırdı.

3- Esmail Gharajeh Dağhi: Fotoğrafından teşhis ettim. İsmail Karacadağlı olarak bildiğim şahıs. 1986 yılında İstanbul’da Selçuk Şanlı tarafından tanıştırıldım.

4- Syrous Habibi Hefzabad: Fotoğrafından teşhis ettim. Kendisini Sadiki olarak bildiğim şahıs. Taran’da Selahattin Eş tarafından tanıştırıldım.

5- Mohsen Kargarazad: Fotoğrafından teşhis ettim. Karger olarak bildiğim şahıs.İstanbul’da İran konsolosluğunda çalışıyor. Kendisini burada tanıdım.

6- Ali: 35 yaşlarında, 1.70 cm boylarında, zayıfa yakın, 60-65 kg. civarlarında, düzgün ve siyah saçlı, bıyıksız, sakalsız, küçük ve kibar yüzlü, şehirli çocuk görünümünde, esmer tenli, kahve renkli gözlü. İstanbul’da Nasır Takipur tanıştırdı. İranlı şahsın kaçırılması eyleminde yer alan şahıs.

7- Ekber: 40 yaşlarında, 1.60 cm boylarında, 75 kg. civarında, şişmana yakın, göbekli, çok hızlı ve kelimeleri yuvarlayarak konuşur, başının ön tarafında saçları dökülmüş, mavi gözlü, esmer, sallanarak yürür. Tahran’da bir defa Nasır Takipur’un yanında gördüm.

8- Nasır Takipur (Takizade): 40 yaşlarında, 1.75-1.80 cm boylarında, sol ayağında hafif kısalık var, sakalsız ve bıyıksız, esmer tenli, iri uzun burunlu, kahve renkli gözlü, saçları kestane renkli düzgün ve yana taraalı, giyimine dikkat eden, Türkçesi iyi, geniş omuzlu şahıs. Yukarıda ifademde belirttiğim eylemlere katılan şahıs, İranlı olarak ilk tanıdığım şahıs.”

(Hasan Kılıç’ın 13 Mayıs 2000 tarihinde verdiği ifadenin tutanağı)

(Hasan Kılıç’a ait 13 Mayıs 2000 tarihli ifadenin tutanağı ile Savama ve İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu ajanlarına ait ifadeli fotoğraf teşhis tutanakları.)

Hasan Kılıç, 11-13 Mayıs 2000 tarihlerinde verdiği bu ifadelerde Hakkı Selçuk Şanlı ile Nasır Takipur hakkında önemli bilgiler verdi.

09 Mayıs 2013 tarihinde mahkeme kararı ile yapıldığı iddia edilen ortam dinlemesinde,Nasır Takipur’un çalıştırdığı ve bir çok eylemde kullandığı Hakkı Selçuk Şanlı ve MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın hücresinde birlikte hareket ettiği iddia edilen İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu görevlisi Mir Vekili, İran ajanı Takipur’u hem rahmet ile anıyor hem de o dönem yaşadıkları anıları hatırlıyorlardı.

Diyalog şu şekilde gerçekleşti:

HAKKI SELÇUK ŞANLI: Biz Allah rahmet etsin Nasır’la böyle bir araba ile çok gezdik. İlk gezimiz böyle bir araba ile oldu. Bizim çocuklar hala o bizim arabaları … ( kopukluk oluyor konuşma anlaşılmıyor) ondan birkaç tane vardı bir tane değil.

MİR VEKİLİ: Hı hı”

Selam Tevhid Kudüs Ordusu Örgütüne yönelik elde edildiği iddia edilen ve 2011-762 nolu soruşturma dosyasında yeralan bilgilere göre İran ve İran adına Türkiye’de faaliyet gösteren ajanların o dönemlerde bağlantı kurduğu birçok şahıs, AKP hükümeti döneminde kendilerini muhafazakar bir kimlikle sunarak hızla yükseldi.

Bazıları ise devlet kademelerinde çok önemli mevkilere geldi. İran ajanı olduğu iddia edilen Hakkı Selçuk Şanlı, tahliyesinin ardından bir süre kendisini unutturdu. Daha sonra İranlılar kendisiyle yeniden kontak kurdu ve yeniden görevlendirdi.

Hakkı Selçuk Şanlı, Uğur Mumcu gibi aydınlara yönelik suikastlerde tetikçilik yaptıkları iddia edilen Ferhan Özmen, Rüştü Aytufan, Necdet Yüksel gibi isimleri her ay cezaevinde ziyaret ederek İran’ın gönderdiği paraları hem onlara hem de ailelerine ulaştırdı.

Yine yukarıda yayınladığımız 09 Mayıs 2013 ortam dinlemesinde Hakkı Selçuk Şanlı ve Mir Vekili arasındaki diyalog, şöyle gerçekleşti;

MİR VEKİLİ: Sen o ailelerin parasını verdin mi?
HAKKI SELÇUK ŞANLI: Bu sefer mi?
MİR VEKİLİ: Hıı
HAKKI SELÇUK ŞANLI: Hamza’ya talimatı verdim , Hamza veriyor
MİR VEKİLİ: Hııı tamam
HAKKI SELÇUK ŞANLI: Bir, iki… iki ay verdiler, yok bi de bu ay. Her ay üç bin üç bin ödüyoruz. “

Mir Vekili ve Hakkı Selçuk Şanlı arasında bu diyaloglar gerçekleşirken, Başbakan Erdoğan’ın ev sahibi olan Faruk Koca hakkında soruşturma dosyasına giren iddialar da önem arz ediyordu.

Koca 90’lı yıllarda Aydınlık evlerde oto galerisi işletiyordu. AKP Milletvekilliği dönemine kadar ilkokul mezunu olan Koca, oğluna İran Devrim liderinin, lakabını (Ruhullah) verecek kadar da İran sempatizanıydı.

Gazeteci-yazar Uğur Mumcu’nun katil zanlısı Ferhan Özmen, örgütün kurucularından Hakkı Selçuk Şanlı gibi İran ajanlarına çalıştıkları iddia edilen şahısların yıllar önce buluşma noktaları Faruk Koca’nın sahibi olduğu “Galeri Faruk” idi.

“Galeri Faruk”un o dönem müdavimlerinden birisi de iddialara göre MİT Müsteşarı Hakan Fidan’dı. AKP’nin kurucu üyelerinden olan Koca, Başbakan’a hem evini açtı, hem de yakın ilişkiler kurarak Başbakan Erdoğan’ın çevresine İrancıları yerleştirdi.

Faruk Koca her geçen gün yükselişine devam etti. İnşaat şirketleri, dönerci, cafeler, hayvancılık, emlak krallığı gibi her sektörde adını duyurdu. Bir taraftan devlet içindeki İrancı kadroya destek verirken, bir taraftan da İran Devrim Muhafızları Kudüs Ordusu Generallerinden Mir Vekili ile diyaloğunu sürdürdü.

İran’dan aldığı talimatları hiç itiraz ve tereddüt etmeden yerine getirdiği iddia edildi. En önemli ve en çarpıcı iddia ise, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın “Böcek bulunan” evinin de sahibi olması ve o böcekleri İran ajanları ile birlikte Koca’nın eve yerleştirdiğiydi.

(İddialara göre AKP’li bakan, milletvekili ve bürokratların uğrak yeri olan S’LO Cafenin sahibi Faruk Koca idi. Fakat Cafe’nin en üst katına özel misafirler dışında kimse alınmıyordu.)

Faruk Koca bu katı olası bir dinlemeye karşı donanımlı hale getirmiş ve bu önlemleri almasını Koca’ya, bizzat MİT Müsteşarı Hakan Fidan’ın söylediği iddia edildi. Gizli toplantılara katılacak misafirler,cafe’nin gözlerden ırak olan arka kapısından içeriye alınıyor. Bu nedenden dolayı da arka kapı çok sayıda kamera ve güvenlik personeli tarafından korunuyor.

Şüpheli görülen durumlar Faruk Koca’ya ve üst katın müdavimi olduğu iddia edilen Hakan Fidan’a rapor ediliyor. Yıllar önce İran ajanları ve onların Türkiye uzantılarının buluşma noktası olan “Galeri Faruk”un işlevini, bugün “S’LO Cafe”nin üstlendiği öne sürülüyor.

Hakan Fidan, Hakkı Selçuk Şanlı, Faruk Koca ve Mir Vekili’nin periodik olarak düzenledikleri sır toplantıların bu mekanda gerçekleştirildiği iddiası hala tazeliğini koruyor ve bir cevap bekliyor.

(2011-762 Nolu soruşturma dosyasında yeralan ve polis tarafından fiziki takip sonucu elde edildiği iddia edilen S’LO Cafe’nin ön ve arka girişi.)

Son olarak 2011-762 nolu Selam Tevhid Kudüs Ordusu Örgütüne ait soruşturma dosyasına giren bilgilere göre, Seyad Ali Akbar Mir Vekili, var olduğu ve faaliyet gösterdiği iddia edilen bu hücreyi yöneten şahıs.

Diğer hücre elemanları ile iletişimini ankesörlü ve gizli telefon kullanarak gerçekleştiriyor.İstanbul Ataköy’de 2 tane güvenli evi (Safe House) bulunan Vekili, İran ruhani lideri Ali Hamaney’e doğrudan bağlı. AKP’nin İran’da halledemediği işleri genelde onun hallettiği iddia ediliyor. 

(Kaynak: Karşı gazetesi)

22. Ýstihbarat Ýncelemeleri


D R . S A Ý T Y I L M A Z


AV. M U S TA FA B A R L A S

Giriþ:


Ýnsanýn var olduðu günden itibaren birbiriyle çekiþmesi, diðerine karþýüstünlük kurma mücadelesi de var olmuþtur. Savaþ olayý, Habil ile Kabilinçýkar ve üstünlük kurma mücadelesinde birbirini boðazlamasýna kadaruzanmaktadýr. Savaþ, insan doðasýnýn ve kendini koruma içgüdüsünün birparçasýdýr. Bu içgüdü bazen karþýsýndakini yok ederek yaþamýný devamettirme biçiminde ortaya çýkmaktadýr. Savaþ, her ne pahasýna olursa olsunhasmýna karþý üstün gelmeyi ve kazanmayý hedeflediðinden, sonucu teminedecek olan bütün araçlarýn kullanýlmasý gerekli ve zorunlu halegelmektedir.

Savaþ, her zaman açýktan olmaz, bazen gizli ve örtülü olabilir. Yöntemolarak da gizli, hileli ve yanýltýcý taktikleri kullanabilir. Psikolojik savaþ, gizli,hasmýný yanýltmayý amaçlayan ve en az masrafla en çok zararý oluþturan, enetkili sonuca en kýsa yoldan ulaþabilmeyi saðlayan bir yöntemdir. Bubakýmdan, psikolojik savaþýn tarihi de en az savaþýn tarihi kadar eskidir.Savaþ Sanatý adlý bir eser kaleme alan Ünlü Çinli Bilge Sun Tzu günümüzden2000 yýl kadar önce askeri harekâtlarýn belli bir þekli olmadýðý ve hileyleyürütüldüðünü, hile ve strateji olmaksýzýn hasmýný denetim altýna almanýn mümkün olmadýðýný, hilenin düþmaný yenmek için, doðruluðun ise bir
1
grubu yönetmek için gerekli olduðunu belirtmektedir.
Önleyici Kollukta
Psikolojik Operasyonlara Karþý
Önlemler
(*) Av.Mustafa Barlas
(*)Ankara Defterdarlýðý Muhakemat Müdürlüðü avukatý
1 Sun Tzu, , (2007), Savaþ Sanatý, (Çev.Sibel Özbudun-Zeynep Ataman) Anahtar Kitaplar Yayýnevi, Ýstanbul, s. 12, s.65.
[ 2 1 1 ]Özellikle II. Dünya Savaþý’ndan sonra soðuk savaþ döneminde daha çok
2
psikolojik savaþ yöntemlerinin öne çýktýðýný görüyoruz. Psikolojik savaþ ve
örtülü operasyonlar daha çok kara propaganda yoluyla sonuç almaya yönelik çalýþmalarla yürütülmüþtür. Bu sinsi propaganda taktikleri uygulandýkça ve olumlu sonuçlar alýndýkça, devletler ve güç odaklarý tarafýndan daha
fazla mücadele taktik ve yöntemi olarak benimsenmiþtir.
1. Psikolojik Operasyon, Psikolojik Savaþ Ve Psikolojik Harekât
Kavramlarý:
Psikolojik savaþ, psikolojik operasyon, psikolojik harekât ve örtülü operasyon çoðu zaman birbirinin yerine kullanýlan iç içe geçmiþ kavramlardýr.
Birçok kaynakta kastedilen özel anlamlarýna göre farklý anlamlarda kullanýlmýþ olsa da, genel olarak ortak unsurlarý içerecek þekilde kullanýlmakta olduðunu görüyoruz.
Ümit Özdað, psikolojik savaþý, “savaþýlan milleti/orduyu karþýt güç olmaktan çýkarmak, uyumlu ve baðýmlý hale getirmek veya yok etmek amacýna
3
yöneltilmiþ eylemler” olarak nitelendirmektedir. Psikolojik harekâtý ise, daha geniþ bir anlamda kullanarak farklý bir baþlýk altýnda tanýmlamaktadýr.
Özdað psikolojik harekâtý, “savaþ veya barýþ döneminde dost veya düþman hedef toplumlarýn, tutum ve davranýþlarýný etkileyerek politik ve askeri hedeflerin elde edilmesini desteklemek için ekonomik, sosyal, kültürel, siyasî,askeri, teknolojik milli güç unsurlarýndan yararlanarak plânlanan ve
4
uygulanan faaliyetlerin tümü olarak tanýmlamaktadýr.
Tahir Tamer Kumkale, psikolojik harekâtý(psikolojik savaþý) soðuk savaþýn bir tekniði olarak adlandýrmaktadýr. Psikolojik savaþ ve psikolojik harekâtý da ayný anlamda kullanmaktadýr. Hedefi insan olan ve insanýn tutumve davranýþlarýndaki deðiþikliðin amaçlandýðý faaliyetleri psikolojik savaþ
5
(harekât) olarak tanýmlamaktadýr.
Av.Mustafa Barlas
[ 2 1 2 ] 2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8
2 Alkan, Necati, (2003) “Terör Örgütlerinin Gençliði Kazanmada Kullandýðý Psikolojik Süreçler” Türkiye’de Terörizm, Dünü, Bugünü, Geliþimi ve Alýnmasý Gereken Tedbirler, Bildiriler,
10-11 Mayýs 2000, Türk Tarih Kurumu Basýmevi, Ankara; Dr. Tahir Tamer Kumkale, Psikolojik
Savaþ Küresel Ýþgal, Pegasus Yayýnlarý, 2007, Ýstanbul s. 107.
3
Prof. Dr. Ümit Özdað, Ýstihbarat Teorisi, Kripto Yayýnlarý, Ankara, 2008, s.221.
4
a.g.e. s.232.
5 Dr. Tahir Tamer Kumkale, Psikolojik Savaþ Küresel Ýþgal, Pegasus Yayýnlarý, Ýstanbul, 2007 s.
107Sait Yýlmaz, propaganda ve psikolojik savaþý ayný baþlýk altýnda inceleyerek, propagandanýn tanýmýna yer vermiþtir. Propagandayý, belli bir grubun düþüncelerini, duygularýný ve eylemlerini belirli amaçlar doðrultusunda etki6lemeyi hedefleyen çabalar olarak tanýmlamaktadýr.
Yavuz Toker ve Sabri Dilmaç ise, “Psikolojik Harekât ve Propaganda”
adlý kitaplarýnda, psikolojik harekâtý, psikolojik savaþý da kapsayacak þekilde þöyle tanýmlamaktadýrlar: “Barýþta ve savaþta, dost, tarafsýz veya düþman hedef toplumlarýn tutum ve davranýþlarýný etkilemek suretiyle milli hedeflerin elde edilmesini desteklemek için, siyasal, ekonomik, ideolojik ve askeri faaliyetleri de kapsayacak þekilde plânlanan ve uygulanan her türlü faaliyetler7 dir.”
Kumkale, psikolojik harekâtýn dost unsurlara yönelik olarak milli bilincin kazandýrýlmasý ve psikolojik güçlendirme harekâtýyla düþman güçlerinpsikolojik operasyonlarýný bloke etmek için de kullanýlmasý gerektiðinin ö8nemini vurgulamaktadýr.
Muzaffer Özdað ise psikolojik savaþ yerine genel savaþýn bir yöntemi ve bir alt türü olarak “Özel Harp” deyimini kullanmýþ ve “kültürel, ideolojik, psikolojik etkileme, baðýmlý bir ekonomik alt yapý oluþturmaya yönlendirme, borçlandýrma, hatalý kalkýnma stratejileri izlemeye zorlama, milli kültürel bütünlük ve dayanýþmasýný zedeleme çalýþmalarý” olarak bir taným getirmiþtir. Muzaffer Özdað’a göre özel harp “ilk aþamada dolaylý, vasýtalý bir saldýrý, örtülü, maskeli bir istilâ hareketidir. Saldýrgan devlet bir tek üniformalý neferini sahneye çýkarmadan tek bir tankýný, uçaðýný hareket ettirmeden hedef aldýðý ülkeyi savaþ alanýna çevirmeyi, bir tek yurttaþýnýn canýný tehlikeye atmadan anýlan ülkeye kaybedilmiþ bir savaþýn verebileceði zarar kadar veya daha aðýr bir zarar verdirecek özel bir savaþ durumu, anarþi, iç savaþ yaratmayý ve hasmýný silahlý kuvvetlerinin bir bölümünü, iç güvenlik hizmetlerine
9
baðlayýp etkisizleþtirmeyi amaçlayan” bir savaþ türüdür.
Psikolojik savaþ, psikolojik harekât, özel harp, hemen hemen birbirine yakýn tanýmlar olarak karþýmýza çýkmaktadýr. Ancak, psikolojik savaþ ve 2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8 [ 2 1 3 ] 6Dr. Sait YILMAZ, Güç ve Politika, Alfa Basým Yayýn Daðýtým, 2008, Ankara, s.128
7
Yavuz Toker-Sabri Dilmaç, Psikolojik Harekât ve Propaganda, Emniyet Genel Müdürlüðü Ýstihbarat Daire Baþkanlýðý Yayýnlarý, 1992, Ankara, s. 38.
8
T. T. Kumkale, 2007, s.65.
9 Muzaffer Özdað, Stratejik Düþüncenin Sivil ve Askeri Hayatta Kullanýlmasý, Asam Yayýnlarý, 2000, Ankara s.19, s.22. http://www.asam.org.tr/temp/kitap75.pdf
Önleyici Kollukta Psikolojik Operasyonlara Karþý Önlemler[ 2 1 4 ] 2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8
psikolojik harekâtýn hem düþman hem dost toplumlara, hem askeri, hem de sivil hedeflere karþý, hem savaþ halinde ve hem de barýþ zamanýnda uygulanan duygu, düþünce ve fikir empoze etme ve bunun sonucu olarak da hedefin tutum ve davranýþlarýnda, politik kararlarýnda uygulayýcýnýn amaçladýðý doðrultuda deðiþiklikler hedeflenmektedir.
Bütün tanýmlarýn üç ortak unsuru vardýr: Birincisi, belli bir amaç ve hedef; Ýkincisi, hedef toplumun duygu ve düþüncelerini etkilemek; Üçüncüsü,
tutum ve davranýþlarda deðiþiklik yaratmak. Tutum ve davranýþlarda oluþturulan deðiþiklik sayesinde hedef toplum istenilen yöne doðru kolayca sevk edilebilir.
Harekât sözcüðü Arapça hareketler demektir. Operasyon ise Latince, “opus, opere” kökünden gelir ve yapma/etme anlamýný taþýr.
Türkçe’de günlük kullanýma baktýðýmýzda operasyonun daha dar bir anlam içerdiðine ve belli
bir zaman diliminde, belli bir yer veya bölgede yürütülen belirli faaliyetleri ifade etmek için kullanýldýðýna tanýk oluyoruz. Savaþ ve harekât tabirlerininse daha çok askeri stratejik alanda, daha geniþ anlamda kullanýldýðýný, oysa operasyonun daha çok taktik aðýrlýklý daha dar anlamda kullanýlmýþ olduðunu görüyoruz. Bu nedenlerle ulusal güvenliðe iliþkin olan ve stratejik askeri anlamlarý çaðrýþtýran harekât veya savaþ yerine, kolluk ve önleyici kolluk yetki alanýna giren ve görev tanýmlamasýna denk düþen operasyon terimini kullanmayý daha uygun buldum.
Psikolojik harekâtýn genel amacý, harekâtý yürüten taraf hakkýnda olumlu bir düþünce uyandýrmak ve karþýt gruplar hakkýnda olumsuz düþünce ve 10 izlenimler uyandýrarak karþý tarafý zayýflatmaktýr. Her devletin kendi ulusal çýkarlarýnýn takipçisi olarak, bunlarý korumak ve garanti altýna almak için kendini toplumunu moral deðerler açýsýndan saðlam tutabilmek için motivasyon saðlamak maksadýyla ve hedef toplumlarý da kendi isteklerine boyun eðdirmek ve kendi politikalarýnýn güdümüne alabilmek için psikolojik hare11 kâtý kullanmasý þarttýr. Sözgelimi, II. Dünya Savaþýnýn bitirici hareketi olaPsikolojik harekâtýn genel amacý, harekâtý yürüten taraf hakkýnda olumlu bir düþünce uyandýrmak ve karþýt gruplar hakkýnda olumsuz düþünce ve izlenimler uyandýrarak karþý tarafý zayýflatmaktýr.
10
Y. Toker-S. Dilmaç, 1992, s. 39.
11 Muzaffer Erkan-Sabri Dilmaç, Devlet Güvenlik ve Ýstihbarat, Emniyet Genel Müdürlüðü Ýstihbarat Daire Baþkanlýðý Yayýnlarý, 2001, Ankara, s.156.
Av.Mustafa Barlas2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8 [ 2 1 5 ] rak bilinen Hiroþima’ya ABD tarafýndan atýlan atom bombasý 100 binlerce insanýn ve milyonlarca canlýnýn ölümüne neden olmakla birlikte Japon halký üzerinde yarattýðý yenilmezlik iradesini kýrýcý psikolojik etkisiyle daha büyük bir sonucu doðurmuþtur. Zira, bundan sonra bu bombanýn etkisini gören
ABD ve Sovyetler Birliði (SSCB) bu bombalarý daha da geliþtirip hýzla üretme eðilimine girmiþlerdir.
Konvansiyonel-Ultra Modern silahlarýn hýzla üretimi ve yaygýnlaþmasý ve bu arada NBC silahlarýn da üretiminin artmasý bloklaþan dünyada hassas güç dengelerinin oluþumuna neden olmuþtur. Bu silahlanma da âdeta bir tür doyma noktasýna geldiðinde, karþýlýklý etkileme ve üstünlük mücadelesi propaganda ve psikolojik savaþýn yaygýn olarak kullanýlmasý sonucunu doður12 muþtur.
2. Propaganda:
Propaganda sözcüðü Latince “propagare”
kökünden gelmekte olup yeni fidan dikmek, yeni fikirler üretmek anlamýný taþýmaktadýr. Propaganda, hedef toplumlarýn moralini bozmak,
mücadele azim ve kararlýlýðýný yok etmek, inançlarýný zayýflatarak belli düþünceleri aþýlamak ve
hedef toplumda düþünce, tutum ve inançlarý
üzerinde istenilen yönde deðiþiklikler yaratmak
amacýyla psikolojik harekâtýn baþvurduðu bir
13
yöntem olarak tanýmlanmaktadýr. Hedef kitlenin duygu, düþünce, tutum ve davranýþlarýný etkileme ve yönlendirme amaçlý yapýlan her türlü
psikolojik etkili faaliyet, propaganda kapsamýn14 dadýr.
Bir baþka tanýmla propaganda, uygulayýcýsýna yarar temini maksadýyla
belli bir grubun duygu, düþünce, tutum ve davranýþlarýnýn yönlendirmek
ve/veya deðiþtirmek için bilincine ve bilinçaltýna sistematik bir þekilde elve15 riþli vasýtalarla yapýlan benimsetme giriþimidir.
12T. T. Kumkale, 2007, s.104.
13A.g.e. s.137.
14M Erkan-S.Dilmaç, 2001, 163.
15 Ü. Özdað, 2008, s.284.
Propaganda, uygulayýcýsýna yarar temini maksadýyla belli bir grubun
duygu, düþünce, tutum
ve davranýþlarýnýn yönlendirmek ve/veya deðiþtirmek için bilincine
ve bilinçaltýna sistematik
bir þekilde elveriþli vasýtalarla yapýlan benimsetme giriþimidir.
Önleyici Kollukta Psikolojik Operasyonlara Karþý ÖnlemlerPropaganda, psikolojik
harekâtýn etkili silahý,
psikolojik savaþ için en
elveriþli enstrüman ve
araçtýr.
[ 2 1 6 ] 2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8
Propagandanýn özellikle II. Dünya Savaþýnda Naziler tarafýndan
kullanýldýðýna tanýk oluyoruz. Hem I. Dünya Savaþýnýn kaybedilmesi ve hem
de yaþanan ekonomik krizlerin sorumlusu olarak Yahudileri
16
göstermiþlerdir.
17 Propaganda, psikolojik harekâtýn etkili silahý, psikolojik savaþ için en
elveriþli enstrüman ve araçtýr. Bu sebeple, psikolojik harekât, ideolojik
düzeyde yürütülmekte olan propagandalarýn karþýlýklý olarak etkinliðini
18
artýrmayý veya azaltmayý amaç edinen bir faaliyettir. Görüldüðü gibi,
propaganda da kavramsal olarak psikolojik harekâtýn bir enstrümaný, bir
vasýtasýdýr. Fakat, psikolojik harekata göre daha dar bir anlam içermektedir.
Propaganda, konusuna, kaynaðýna,
seviyesine, amacýna ve hedefine göre farklý
isimler alýr ve farklý yöntem ve usullerle
yürütülmektedir. Burada teknik ayrýntýlara
deðinecek deðiliz. Ne var ki, propagandadan
söz edebilmemiz için karþý fikirlerin ve farklý
ideolojilerin varlýðý þarttýr. Yoksa herkes
tarafýndan paylaþýlan bir görüþün öðretilmesi veya benimsetilmesi
19
propaganda sayýlmaz. Sözgelimi, sigaranýn zararlarýnýn anlatýlmasý bir
propaganda deðildir.
Propagandanýn yarattýðý psikolojik etkiyi, Gustave Le Bon; “eðer iyi
kullanýlýrsa psikolojinin dökümhanelerinde dünyanýn en güçlü toplarýndan
20 daha etkili silahlar dökülebilir” diyerek anlatmýþtýr.
3. Psikolojik Operasyonlarda Medyanýn Önemi:
3.1. Enformasyon Savaþý:
Ýletiþim, Latince “Communis” sözcüðünden gelmektedir. “Ortak”,
“ortaklýk” anlamýný taþýr. Komünikasyon olarak dilimizde de kullanýlan bu
tabirin Türkçe karþýlýðý iletiþimdir. Etimolojik olarak baktýðýmýzda Latin
dillerinde ortaklýðýn (paylaþýlan tutum ve davranýþlar) öne çýktýðýný bizim
16 Birkan Uysal, Siyaset Yönetim Halkla iliþkiler, Türkiye ve Orta doðu Amme Ýdaresi Enstitüsü
Yayýný, 1998, Ankara, s.8.
17T. T. Kumkale, 2007, s.137.
18Y. Toker-S.Dilmaç, 1992, s.39.
19A.g.e. s.121
20Aktaran Ü.Özdað, 2008, s. 228.
Av.Mustafa Barlasdilimizde ise ortak tavýrdan çok mesajýn ve bir bilgi veya haber olarak onun
iletiminin anlam yükünü taþýdýðýný görüyoruz. Bu yönüyle, ortak tutum ve
davranýþlarýn oluþturulmasý ve toplumun yönlendirilmesi içeriði iletiþim
21 sözcüðüne göre telekomünikasyon deyiminde daha çok bulunmaktadýr.
Ýletiþim araçlarý batý dillerinde “Mass media” olarak kullanýlmaktadýr.
Günlük olarak Türkçe’de de “medya” tabiri yaygýn olarak kullanýlmaya baþlanmýþtýr. Medya bütün görsel ve iþitsel basýn yayýn araçlarýný ifade etmek
için kullanýlýr olmuþtur. Basýnýn(medyanýn) toplumu bilgilendirme iþlevi ve
görevi vardýr. Bu ayný zamanda toplumsal bir sorumluluk ve kamusal bir görevdir. Bu görevlerini yerine getirirken toplumsal sorumluluklarýný da gözetmeli ve etik kurallarý da ihmal etmemelidir.
Haberleþme ve iletiþimde bir gönderici tarafýndan mesajlar kodlanarak
ortak semboller ve araçlar kullanýlarak alýcý hedef kitle veya gruplara iletilir.
Bu mesajlar kiþi ve toplumlarýn bilinç veya bilinçaltýna yönelik olabilir. Her
zaman kiþi veya topluluklarý “güdüleme” yoluyla etkileyerek belli yönde hareket etme(ajite etme) amacýný da gerçekleþtirmeyi saðlayabilir.
2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8 [ 2 1 7 ]
21 Prof. Dr. Kayýhan Ýçel, Kitle Haberleþme Hukuku, Beta Basým Yayým, Ýstanbul, 1990, s.7.
Türk Silahlý Kuvvetleri’nin bir propaganda afiþi
Önleyici Kollukta Psikolojik Operasyonlara Karþý Önlemler[ 2 1 8 ] 2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8
Medya, toplumun kanaatlerini ve davranýþlarýný etkileyip yönlendirme
gücüne sahiptir. Bu yönüyle, kamuoyu oluþturup toplumun belli yönlere
kanalize edilmesi, bazý kurgulanan ve istenilen tepkileri göstererek manipülasyon amacýyla kullanýlabilir bir özelliði ve gücü vardýr. Medyanýn gücü, en
klasik deyimiyle, âdeta yasama-yürütme-yargý erkleriyle birlikte ve onlardan
sonra gelmekle beraber ayný kategoride sýralanmaktadýr. Basýna dördüncü
kuvvet denilmesi de bunun en özlü biçimdeki ifadesidir.
Medyanýn bu etkisini ve gücünü terör örgütleri de kullanmaktadýr.
Medyanýn görevi, kitle iletiþim araçlarýyla dünyada olup bitenleri halka duyurmak ve sunmak olduðuna göre terörün de temel amacý yaptýðý eylemlerle
kitle iletiþim araçlarýnýn sýrtýna binerek kendi kamuoyu alanýný oluþturmak
22
ve insanlarý etki sahasýna çekmek olduðunu ifade edebiliriz. Bu duruma en
somut ve bilinen örnek olarak da, Kýzýltugaylar örgütünün Ýtalya’da gazetelerin en çok sattýðý gün olan perþembe ve pazar günü baskýlarýna yetiþebilmek için eylemlerini çarþamba ve cumartesi günleri, mümkünse sabahtan
23
ger-çekleþtirdikleri olgusudur.
24 25 Terörün medyayý kullanarak topluma ulaþmasý ve tehdit etmesi gerçeðinden dolayý medyanýn terör örgütünün jargonunu kullanmamasý en doðal
zorunluluktur. Kaldý ki, eðer böyle bir kullaným varsa bu medya organýnýn
toplumuna ve ülkesine karþý eðer aymazlýðý deðilse bir ayýbý ve hatta suçu26 dur. Basýnýmýz da resmi yetkililerin kullandýðý terminolojiye yakýn ifadeleri
22 Gürol Korkmaz, Terör ve Medya Ýliþkisi, Emniyet Genel Müdürlüðü Terörle Mücadele Harekât Daire Baþkanlýðý Yayýný, Ankara, 1999, s.2
23
a.g.e. s.161.
24 Perihan Maðden, “Ana haberlerde Ýmralý kýþkýrtýcýlýðý”, Radikal Gazetesi, 29 Kasým 2008.
“Ana haberlerde Ýmralý kýþkýrtýcýlýðý” “Yazar, Türk televizyonlarýnýn haber bültenlerinde ‘Ýnanýlmaz bir savaþ taraftarlýðý, Askeriye kutsamacýlýðý ve Þehit edebiyatlamasý yapýldýðýndan yakýnýyor.
Ve terörist baþýnýn tecritte tutulmasýnýn insanî olmasý bir yana, ona yapýlan her kötü muamelenin
savaþta bize, yol su elektrik; daha çok ölüm, daha çok kin, daha çok bilenme olarak döneceðini’
belirtiyor. Her gaz veya benzin alana promosyon olarak veya her köþe baþýnda bedava olarak daðýtýlan bir gazetenin yazarýnýn böylesine bir jargon ve mantýðý benimsemiþ olmasý psikolojik operasyonun bir baþka versiyonu olarak deðerlendirilmeye son derece elveriþlidir.
25 Özdiker, Dr. Cengiz, (2003) “Türkiye’de Medya ve Terör” Türkiye’de Terörizm, Dünü, Bugünü, Geliþimi ve Alýnmasý Gereken Tedbirler,Bildiriler, 10-11 Mayýs 2000, Türk Tarih Kurumu Basýmevi, Ankara.s.109.
26
“Mesele Zerkavi’nin öldürülmesi deðil. Mesele, ABD/Ýngiliz/Ýsrail’in “terörle mücadele
palavrasý”nda bir adým öne geçmesi deðil. Mesele, birilerine göre azýlý terörist, birilerine göre direniþ öncüsü bir kiþinin oyun dýþý kalmasý deðil. Mesele, pis bir propagandanýn malzemesi haline
Ýbrahim Karagül, “Ter kokusu mu, kan kokusu mu!…”, Yeniþafak Gazetesi, 13 Haziran 2006,
Salý.
Av.Mustafa BarlasYýllar Kýsa Vadeli Orta-Uzun Vadeli Toplam Dýþ Borç Servis Oraný
1950 – – 373 11,9
1960 – – 992 30,7
1970 – – 1929 26,9
1980 2.505 13.722 16.227 47,4
1983 2.281 16.104 18.385 38,2
1984 3.180 17.479 20.659 31
1985 4.759 20.717 25.476 30,7
1986 6.349 25.752 32.101 35,8
1987 7.623 32.805 40.428 32,3
1988 6.417 34.305 40.722 36,2
1989 5.745 36.006 41.751 32
1990 9.500 39.535 49.035 27,6
1991 9.117 41.372 50.489 26,9
1992 12.660 42.932 55.592 29,8
1993 18.533 48.823 67.356 26,4
1994 11.310 54.291 65.601 30,1
1995 15.701 57.577 73.278 28
1996 17.072 62.258 79.330 22,3
1997 17.691 66.500 84.191 21,3
1998 20.774 75.614 96.388 26,5
1999 22.921 80.066 102.987 34,6
2000 28.301 90.267 118.568 37,4
2001 16.403 97.255 113.658 43,9
2002 16.424 113.795 130.219 48,2
2003 23.013 122.354 145.367 37,8
2004 31.895 129.906 161.801 32,2
Basýnýn etik ilkeler ve
meslekî gerekliliklerle
toplumu bilgilendirme
ödevi ile terörist eylemlerin ve terörizmin aracý
olmama sorunsalý arasýnda orta bir yol ve dengeyi bulmasý zorunludur
2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8 [ 2 1 9 ]
toplumsal ve ulusal bir bilinç ve sorumlulukla kullanmaya devam etmektedir. Tabii ki basýnýn etik ilkeler ve meslekî gerekliliklerle toplumu bilgilendirme ödevi ile terörist eylemlerin ve terörizmin aracý olmama sorunsalý arasýnda orta bir yol ve dengeyi bulmasý zorunludur.
Basýnýn gücü ve etkisi tabii ki tartýþýlamaz, ancak medya hem sosyal sorumluluk ve bilgilendirme görevi ile kamu görevi yaparken ayný zamanda ekonomik ve ticarî bir faaliyet alaný olmasý nedeniyle ticarî nitelikli kaygýlarýný
(tiraj ve reyting gibi) da göz ardý edemez.
Liberal görüþlerin geliþmesiyle birlikte
medya, basýn özgürlüðü ve haberleþme özgürlüðü kavramlarýyla birlikte ele alýnýr olmuþtur.
Ülkemizde de durum batýdakine benzer bir seyir izlemiþtir. Ayrýca Türkiye’de basýn özgürlüðü
ve haberleþme özgürlüðünün yaný sýra düþünce
ve düþünceyi ifade özgürlüðü de ayný baðlamda
deðerlendirilmektedir. Özgürlük ideali bu coðrafyada ta Namýk Kemal’den beri ayný “efsun27 kârlýðýný” korumaktadýr.
1991 yýlýndaki Birinci Körfez Savaþý sýrasýnda Amerikalý CNN muhabirlerinin Baðdat’taki el-Raþit Otelinin en üst katýndan harekâtý canlý olarak
CNN aracýlýðýyla dünyaya yayýnlamalarýyla aslýnda savaþýn tarihe daha çok
bir enformasyon savaþý olarak geçmesini temin edecekti.
ABD’nin 11 Eylül sonrasý 2001 yýlýndaki Afganistan iþgali sýrasýnda ise,
yýldýzý parlayan, Katar’dan Arapça yayýn yapan El-Cezire televizyonu enformasyon savaþýnda dünyada öne çýkan bir televizyon kuruluþu olmuþtur. Bü28 tün dünya televizyonlarý haberleri bu kanaldan aktarmýþlardý.
getiriliþimiz. Düþüncelerimizle, kanaatlerimizle, algýlarýmýzla, yargýlarýmýzla alay ediliyor oluþu. Bazýlarýmýzýn gönüllü bazýlarýmýzýn farkýnda olmadan bu kirli propagandanýn harcý haline geliþimiz”
http://makale.turkcebilgi.com/kose-yazisi_87580_ibrahim_karagul_ter_kokusu_mu_kan
_kokusu_mu.html
27Efsun: büyü Efsunkâr: büyüleyici demektir.
“Ne efsunkâr imiþsin ah ey didar-ý hürriyet,
Esir-i aþkýn olduk, gerçi kurtulduk esaretten!” Namýk Kemal.
28 Gülcan Kaplan “El Cezire Televizyonu Baðýmsýz Yayýncýlýk Deneyimi”, Ankara Üniversitesi, Ýletiþim Fakültesi web sitesi, http://ilef.ankara.edu.tr/id/yazi.php?yad=1341
Önleyici Kollukta Psikolojik Operasyonlara Karþý ÖnlemlerKendini düzenleme ve
etik yasalarýyla baðlý
kalmasýný sadece basýnýn
kendi oto-kontrol ve
insafý ile bu deontolojik
kurallara uymasýný
beklemek safdillik olur.
[ 2 2 0 ] 2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8
3.2. Psikolojik Operasyona Karþý Savunma:
Terörü bir propaganda yöntemi olarak benimsemiþ olan terör örgütleri
ile mücadelede propagandaya karþý koyma yöntemlerinin büyük bir dikkat,
özen ve ciddiyetle uygulanmasý yaþamsal önem taþýmaktadýr. Teröristler, terör örgütleri ve eylemleri hakkýndaki kamuoyunu bilgilendirmeye iliþkin
meslekî faaliyetleri hakkýnda basýnýn uyarýlmasý, hatta uyarmayla kalýnmayýp
terör olaylarýnýn haber yapýlma þekli yaptýrýmlarla desteklenmiþ bir hukuksal
çerçeveye oturtulmasý zorunludur. Kendini düzenleme ve etik yasalarýyla
baðlý kalmasýný sadece basýnýn kendi oto-kontrol ve insafý ile bu deontolojik
29 kurallara uymasýný beklemek safdillik olur. Çünkü, basýn(medya) aslýnda
her þeyden ve etik kurallardan önce ticarî kurallara baðlý olan özel kuruluþlarýn elindedir. Özel sektör yasalarýyla ve özel çýkarlar doðrultusunda hareket
etmektedir. Toplumsal sorumluluk gerektiren sorumlu yayýncýlýðý her an ve
ilk köþe baþýnda unutacak bir reyting ve tiraj kaygýsýyla yayýncýlýk yapýldýðýna
tanýk olmaktayýz. Bunun en somut kanýtý da, TV kuruluþlarýnýn yayýnlarýnýn
belirli saatlerinde vermek zorunda olduklarý uyuþturucu ve sigara gibi baðýmlýlýk yaratan maddelerle savaþ ve trafik kurallarýyla ilgili programlarý, en
ölü saatler olan gece yarýsýndan sonra sabaha karþý vermekte olmalarýdýr.
Çok yakýn bir zamanda(22.Ekim 2008, Çarþamba) Show TV Ana haber Bülteninde bir haber yayýnlandý. Haber þuydu: Kahramanmaraþ’-
ta bir grup iþsiz, Adýyaman’dan gelip kendi kentlerinde iþ bularak çalýþan iþçileri rekabet ve kýskançlýk duygularýyla sokak ortasýnda dövüyorlardý. Fakat, bu adî dayak olayýnýn birkaç ilginç
yaný daha vardý ki, onlar da; dövenlerin ellerinde
Türk Bayraðý vardý ve diðer iþçileri döverken
“þehitler ölmez, vatan bölünmez” diye slogan
atýyorlardý. Ayrýca, cep telefonuyla bu dayak görüntülerini baþtan sona kaydetmeyi de ihmal etmemiþlerdi. Bu görüntüleri
Show Ana Haber yorumsuz olarak yayýnladý. Yakýn zamanda ülkenin Batý
kentlerinde buna benzer olaylarýn taraflarýnýn farklý bölgelerden gelen farklý
lehçe ve þivelerle konuþan farklý etnik kökenli yurttaþlarýmýz olmasý dolayýsýyla Kürt kökenli vatandaþlarýmýzla diðer(Boþnak) vatandaþlarýmýz arasýnda
yaþanan gerginlik ve sür-tüþmenin de bu haberle devam ettirilmesi ve artýrýl29 Demokrasinin beþiði kabul edilen Ýngiltere’de “Defence Notice System” adý verilen basýnýn
bazý sakýncalý konularda yayýn yapmamasý konusunda önceden bilgilendirilmesi ilkesi yürürlüktedir. Ayrýntýlý bilgi için bkz. G.Korkmaz, 1999, s.207.
Av.Mustafa Barlasmasýnýn amaçlandýðý belliydi. Bu olaydan çok az bir zaman öncesindeyse
(30.09.2008), Balýkesir’in Altýnova beldesinde Ramazan Bayramýnýn birinci
30 günü, iki yurttaþýmýzýn ölümüyle sonuçlanan olay sonrasýnda beldede bir
gerginlik yaþandýðýný biliyoruz. Böyle bir hassasiyetin olduðu dönemde bu
haberin yayýnlanmasýnýn da yangýna körükle gitmekten ve toplum içindeki
hassasiyetlerin taþmasýna çanak tutmaktan baþka bir iþe yaramayacaðýný rahatlýkla ifade edebiliriz.
Bu durumda, bu haberin hiç yayýnlanmamasý belki daha isabetli olurdu.
Diyelim ki habercilik adýna böyle bir haber mademki yayýnlandý, belki olumlu yönde, ulusal birlik ve beraberlik mesajlarý içeren bir yorum katýlsaydý da31 ha iyi ve sorumlu bir yayýncýlýk olurdu kanaatindeyiz.
2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8 [ 2 2 1 ]
30 Hürriyet Gazetesi, 01 Ekim 2008, Çarþamba.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=10021545&tarih=2008-10-01
31 Güler kömürcü, “Mavi Beyaz Tehlikeli iliþkiler”, 11 Mayýs 2006, Perþembe, Akþam gazetesi,
“Kürt kartýný ellerine alanlar önce psikolojik operasyon baþlatýp, müziði, Türkü evlerini, yakýþýklý
aðalarýn TV dizilerini kullanýp sizlerin bilinç altýnda Kürtçü politikalarý sevimli hale getirdiler, biz
Önleyici Kollukta Psikolojik Operasyonlara Karþý Önlemler[ 2 2 2 ] 2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8
Terör Örgütlerinin Jargonu: “Pikeke” Terör örgütü PKK’nýn ülke
içinde ve dýþýndaki yandaþ ve sempatizanlarý ve bazý siyasî kiþiler tarafýndan
özellikle Türkçe hecelemeye göre, PE-KA-KA veya PE-KE-KE biçiminde
deðil harflerin Ýngilizce okunuþu olan “PÝÝ-KEE-KEE” biçiminde seslendirilmesi de bu örgütün uluslar arasý yasallýðý olan ve/veya olmasý gereken
ve uluslararasý kamouyounda da tanýnan bir örgüt olduðu vurgusunu pekiþtirmeye/iþlemeye yönelik bir söylem olduðunda kuþku yoktur.
Psikolojik operasyonlarýn baþlamadan önce tespiti çok kolay deðildir.
Çünkü, (top yekûn) savaþýn bir uzantýsý olan psikolojik operasyon ve onun
elveriþli vasýtasý olan propagandanýn enstrümaný olan basýn-yayýn araçlarýnda dile getirilmeye, medyada seslendirilmeye baþlandýktan sonra veya bu
maksatla maddî operasyonlar ya da maddî olgular (vakýalar) ortaya çýkmaya
32 baþladýktan yani algý düzeyine ulaþtýktan sonra fark edilir.
33 Irak’ýn 2003 yýlýnda ABD tarafýndan iþgali olayýnda psikolojik harekâtýn bin bir türlü oyunlarý sahneye konuldu. Bunlarýn içinde, en ilginci ise Irak
ordusunun doðru dürüst bir tek mermi ve füze atmadan organize bir savunkültürel ve sosyal haklarý tartýþtýðýmýzý zanneder iken buyurun bugün vatanýmýzýn bir parçasýnda –
federasyon- ayrýlýkçý politikalar en tepede dillendirilmeye baþladý, ya yarýn?!”
Ýbrahim Karagül, “Ter kokusu mu, kan kokusu mu?…”, Yeniþafak Gazetesi, 13 Haziran 2006,
Salý.
http://makale.turkcebilgi.com/kose-yazisi-83649-guler-komurcu-mavi-beyaz-tehlikeliiliskiler.html
32Erdal Sarýzeybek “Emperyalist Tuzaða Karþý Ulusal Harekât”
“Bilinen polis taktiðinde zanlýyý yumuþatmak, konuþturmak, suçu itiraf ettirmek yani polisin istediði davranýþ biçimine zanlýyý getirebilmek için uygulanan “iyi polis kötü polis” rolü her zaman iþe
yaramýþtýr. Þimdi zanlý durumunda olan Türkiye masaya oturtulmuþ, kelimenin tam anlamýyla bir
sarmala alýnarak dört bir yaný iyi polis görünümündeki emperyalist güçler tarafýndan kuþatýlmýþtýr;
ABD-Ýsrail ikilisi,” Barzani’yi taný, iþine gelir, kurtulursun” derken, AB-DTP ikilisi ise “Öcalan’ý taný senin için kurtuluþ yolu budur”, demektedir. Her iki seçeneðin de hedefi Türkiye’nin üniter yapýsýný bozmak, parçalamak ve bölmektir. Bu iki seçeneðin çizdiði tablo Anadolu’dan Türk kimliði ve
varlýðýnýn silinmesine kadar gidecek olan bir karanlýk yolu iþaret etmektedir. Bu durumda ABD’nin
PKK terör örgütünü uyuþturucu kaçakçýlarý listesine almýþ olmasý ya da AB’nin PKK’ya terör örgütü demesinin Türkiye açýsýndan artýk hiç bir anlamý yoktur. Türkiye için çýkýþ yolu bu emperyalist
seçeneklere karþý “ulusal harekâtýný baþlatmak” ve bu yolda bir adým ileri atmaktan geçmektedir.”
http://www.tusam.net/makaleler.asp?id=1333&sayfa=7
33
“Psikolojik operasyon. Nefret propagandasý. Zihinsel ýrkçýlýk. Batý’nýn öteki olana bakýþýndaki aþaðýlama. Yüzyýllardýr aynýsýný yapmýyorlar mý? Afganistan’da Sovyetler’e direnen mücahitler
semboldü, Batý’nýn kahramanýydý. Sovyetler çöktü, hepsi çapulcu olmadý mý? Dünyanýn en aþaðýlýk
mahluklarýna dönüþmediler mi? En azýlý teröristler olmadýlar mý? ABD’ye karþý olan herkes böyle,
Ýngiltere’ye karþý olan herkes böyle deðil mi? Kötülüðün bütün sýfatlarýný hak etmiyorlar mý? Sadece
Araplarý mý öyle görüyorlar, bize bakýþlarý farklý mý sanýyorsunuz?
“http://makale.turkcebilgi.com/kose-yazisi-87580-ibrahim-karagul-ter-kokusu-mu-kankokusu-mu.html
Av.Mustafa Barlas2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8 [ 2 2 3 ]
ma gerçekleþtiremeden daðýlmasýný saðlayan CIA’nin Irak ordusunun üst
düzey komutanlarý üzerinde yürüttüðü psikolojik savaþ oyunlarýdýr. Bu oyunlarýn en önemlisi, emir komuta kademesinin en üstünde yer alan generallerin bir tarikat aracýlýðýyla etkisizleþtirilip uyuþturulmalarýdýr. Bu operasyon,
Türkmen kenti olan Telafer yakýnlarýndaki aþiret bölgesinden bir Kürt Tarikat Þeyhi vasýtasýyla gerçekleþtiriliyor. Kes-Nizani adýný taþýyan bu oluþum
geleneksel kökeni ve silsile yoluyla gelen nizamî ve dinsel meþruiyeti bulunmayan, kýsaca nevzuhur(türedi) olarak ifade edebileceðimiz bir tarikattýr.
Týpký bir zamanlar ülkemizde bir süre köpürtülüp kamuoyunun gözüne sokulan ve provakasyon için bir dönem kullanýlan Aczimendiler gibi, Kesni34 zani tarikatý da bu iþ için özel olarak kurgulanmýþ bir tarikattýr.
Tanrýya saf bir gönülle ve içtenlikle yaklaþarak arýnma yolu olarak idealize edilen tarikatlarýn yöntemlerine göre, edilgen olmak ve sadece Tanrýnýn
yüce adý ve sýfatlarý ile meþgul olarak, onlarý tefekkür ederek gerçek varlýða
bürünme yolu olarak özetleyebileceðimiz tarikat ve liderinin bu yollarla üst
düzey komutan ve bürokratlarý belli bir süreçte kendine kayýtsýz þartsýz baðladýktan sonra iþgal günü geldiðinde bütün mürit olan komutan ve askerlere
huzur ve tevekkül içinde evlerine gidip gözlerini yumarak Tanrýyý zikir ve
ibadetle meþgul olmalarý yönünde tavsiye ve telkinlerde bulunduðunu biliyoruz. Bu durumda, kendi üst ve âmirinden daha hayýrlý ve mübarek olarak
gördüðü þeyhinin sözlerine uyan askerlerin de kuzu kuzu savaþmadan daðýldýklarý görülüyor. Bunun ABD açýsýndan baþarýlý bir psikolojik operasyon
olduðunu ifade etmek mümkündür. Eðer Irak normal bir ülke olsaydý Ýç
Güvenlik Birimleri, “Önleyici Kolluk” yetki ve görevleri dolayýsýyla bu Kürt
tarikat þeyhini sýký takip ve denetim altýnda tutarak yabancý servis görevlileriyle ve/veya kendisine baðlý (müridi) olan askeri (özellikle rütbeli) görevlilerle temasýný tespit edip gereken tedbirleri uygulamalýydý.
Ermenilerden Özür Dileme Olayý: Bir kýsým okur-yazar, yazar-çizer
takýmýnýn bu eylemleri, bazý odaklarýn ve Türkiye aleyhtarý çevrelerin güdümlemesi ve yönlendirmesiyle yürütülen apaçýk bir psikolojik operasyondur. Bu incelemenin kaleme alýndýðý sýralarda ortaya çýkmýþ olmasý da tesadüfen bu yazýnýn amacýna denk düþen ve ülke/toplum olarak psikolojik operasyonlar hakkýndaki bilinç ve duyarlýðýn artýrýlmasý gerekliliði yönünde ö35 nemli ve somut bir örnek oluþturduðu kanaatindeyim.
34 Kes, Farsça kimse, kiþi demektir. “Nizani” ise Kürtçe bilmiyorum, bilmiyorsun, bilmiyor
anlamlarýna gelen bir kelimedir. Kesnizani ismiyle kimse hiçbir þey bilemez gibi agnostik
çaðrýþýmlar ve göndermeler yapan ve sýðlýðýný gizlemek için adýyla yoðun bir mistik ve felsefi
derinliði ifade etmeye çalýþan bir ad seçilmiþ uydurma bir tarikattýr.
Önleyici Kollukta Psikolojik Operasyonlara Karþý Önlemler[ 2 2 4 ] 2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8
Özürcülerin “muhatap” olarak alýnarak onlara karþý yoðun bir kampanya baþlatýlmasý, bunun için bir kontra imza kampanyasý yapýlmasýnýn kamuoyunda bir ikilik oluþmuþ gibi bir izlenim uyandýrarak, özür dileyenler ve
dilemeyenler gibi iki farklý güçlü damar varmýþ görüntüsünü yaratacaðý düþüncesindeyim. Bu nedenle belki de en iyi tavýr bu özür dileyicileri hiç dikkate almamaktýr. Zira, aslýna bakýlýrsa, baþlý baþýna bir komplo olan tarihi ve
siyasî soykýrým iddiasýný destekleyen bu kiþilerin Türk Ulusu adýna karar verme, milleti temsil etme ve özür dileme hak ve yetkilerinin olmadýðý açýkça ortadadýr.
4. Sonuç Yerine:
Kolluðun önleyicilik görevi, öncelikle propagandanýn yýkýcý, bölücü etkilerinin kýrýlmasý ve karþý propaganda ile yýkýcý bölücü unsurlarý bertaraf etmek, milli birlik ve ulusal bilincin yerleþtirilmesidir. Yýkýcý bölücü propagandanýn hiç yapýlmadan önce istihbar edilerek önlenmesi hayatýn olaðan akýþý
ve iletiþim araçlarýnýn çeþitliliði ve bu araçlarýn kullanýmýnýn yaygýnlýðý nedeniyle(örneðin herkeste cep telefonu ve hemen her evde bilgisayar ve internet vardýr), önceden haber alýnarak saptanmasý ve daha henüz yapýlmadan
imha edilmesi söz konusu olamaz. Çünkü, medya araçlarý, kitap, broþür vs.
yoluyla yapýlmaya hazýrlanan bir propaganda dokümanýnýn ele geçirilip suç
unsuru olarak alýkonulmasý ve bir tutanakla adlî emanete teslimi milyonlarca
belge ve doküman için olanaklý deðildir. Kaldý ki, kolluk güçleri tarafýndan
suç unsuru olarak el konulan birçok belge ve dökümanýn kitap gazete, dergi
vs. gibi birçok yayýn aracýnýn suç unsurlarýný taþýmamasý ihtimali de vardýr.
Bunlarýn sýcak bir operasyon esnasýnda deðerlendirilmesi çok kolay deðildir.
Zira, bu dokümanlarýn deðerlendirilmesi de uzun bir zaman sürecinde okunup yorumlanmasýný gerektirmektedir.
Önleyici kollukta en önemli aþama; propaganda ve psikolojik operasyonlarý saptamak, topluma enjekte edilen fikirleri ve pompalanan duygularý
doðru tahlil edip tehdit ettikleri ulusal ve toplumsal çýkarlarý doðru olarak
belirlemek, bu düþman propagandanýn kaynaklarýyla ilgili somut bilgileri elde etmek ve bu bilgilerin kullaným alanlarýný araþtýrýp tespit ederek, gerektiðinde ve gerekli dozda bunlarý, karþý propaganda ve karþý psikolojik operasyon yoluyla bertaraf etmek amacýyla uygulamaktýr.
35 Özürcülerin altýna imza attýklarý cümle: “1915’e Osmanlý Ermenilerinin maruz kaldýðý Büyük
Felâket’e duyarsýz kalýnmasýný, bunun inkâr edilmesini vicdaným kabul etmiyor. Bu adaletsizliði
reddediyor, kendi payýma Ermeni kardeþlerimin duygu ve acýlarýný paylaþýyor, onlardan özür
diliyorum.” http://www.ozurdiliyoruz.com/
Av.Mustafa BarlasYýllar Kýsa Vadeli Orta-Uzun Vadeli Toplam Dýþ Borç Servis Oraný
1950 – – 373 11,9
1960 – – 992 30,7
1970 – – 1929 26,9
1980 2.505 13.722 16.227 47,4
1983 2.281 16.104 18.385 38,2
1984 3.180 17.479 20.659 31
1985 4.759 20.717 25.476 30,7
1986 6.349 25.752 32.101 35,8
1987 7.623 32.805 40.428 32,3
1988 6.417 34.305 40.722 36,2
1989 5.745 36.006 41.751 32
1990 9.500 39.535 49.035 27,6
1991 9.117 41.372 50.489 26,9
1992 12.660 42.932 55.592 29,8
1993 18.533 48.823 67.356 26,4
1994 11.310 54.291 65.601 30,1
1995 15.701 57.577 73.278 28
1996 17.072 62.258 79.330 22,3
1997 17.691 66.500 84.191 21,3
1998 20.774 75.614 96.388 26,5
1999 22.921 80.066 102.987 34,6
2000 28.301 90.267 118.568 37,4
2001 16.403 97.255 113.658 43,9
2002 16.424 113.795 130.219 48,2
2003 23.013 122.354 145.367 37,8
2004 31.895 129.906 161.801 32,2
2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8 [ 2 2 5 ]
Böyle bir uygulamanýn belirli bir merkezden yapýlarak yürütülmesi gereklidir. Daha önce ülkemizde böyle bir merkez, Milli Güvenlik Kurulu
bünyesinde Toplumla Ýliþkiler Daire Baþkanlýðý biçiminde örgütlenmiþken
bu kurum, Avrupa Birliði uyum yasalarý ve demokratikleþme paketleri çer36
çevesinde kaldýrýlarak etkisizleþtirilmiþtir. Devletin ve toplumun savunma
mekanizmalarý olan ve psikolojik savaþý, psikolojik operasyonlarý belirleyip
önlem alacak ve toplumun zarar görmeden veya en hafif zararla düþman
saldýrýlarý savuþturmasýný saðlayacak mekanizma ve birimlere gereksinim
37
vardýr.
Kolluk yetkisinin kullanýmý Ýçiþleri Bakanlýðýnda bulunduðuna göre, bakanlýðýn merkez örgüt yapýsý içinden, Milli Güvenlik Kurulu içinde yeniden
etkin hale getirilecek bir “ulusal güvenlik istihbarat deðerlendirme ve koordinasyon kurulu” biçiminde ortak bir daimi birime ihtiyaç vardýr. Çünkü,
her birim ayrý ayrý kendi alanýnda çok mükemmel çalýþýyor olsa dahi, ülke üzerinde yürütülmekte olan muhtemel bir örtülü operasyonun bütün olarak
fotoðrafýnýn çekileceði ve bütüncül bir deðerlendirme yapýlarak önlemlerin
sevk edileceði, çok genel bir istihbarat havuzu ve deðerlendirme birimi gereklidir. Ulusal güvenlik gerekleri ve dünya gerçekleri bizi buna mecbur etmektedir. Zira, mükemmel surette oluþturulan bir birim, mükemmel teçhizatla donatýlsa dahi, onlarýn yürütecekleri faaliyetler akýllý bir koordinasyonu
gerekli kýlmaktadýr. Yoksa, her birim puzzle’ýn ayrý bir parçasýyla uðraþýrken
vakit kaybý ve bundan da önemlisi kritik deðer ve kazanýmlarýmýz, âdeta savaþmadan bir savaþý kaybetmiþ gibi trajik bir biçimde elimizden gidebilir. Bu
nedenle ulusal güvenlik ve önleyici kolluk birbirinden çok ayrý kavramlar
deðildir. Ulusal güvenliðin en üst düzeyde ele alýndýðý ve politikalarýn belirlendiði Milli Güvenlik Kurulu yapýsý içinde Genel Kolluk birimleriyle birlikte ve koordineli olarak çalýþacak daimi birimler oluþturulmalýdýr. Bu
birimler içinde Jandarma, Emniyet ve Ulusal Bilgi Toplama birimlerinin koordineli ve ortak olarak çalýþacaðý bir “istihbarat havuzu” teþkil edilmelidir.
Bunlara ek olarak da Asayiþ ve Kolluk görev tanýmý içinde yer alan bütün kaçakçýlýk, asayiþ, organize suç ve malî suçlarýn hepsinin birbiriyle baðlantýlý olarak deðerlendirilebileceði ve her birimden gelen(Masak dâhil) uzmanlardan oluþturulacak daimi bir kurulun görev yapmasý saðlanmalýdýr.
36 Ü. Özdað, 2008, s.240.
37Mustafa Barlas, “Milli Güvenlik Kurulu’nun Yapýsý ve Anayasal – Yasal Durum”, 21. Yüzyýl
Türkiye Enstitüsü, 19 Aralýk 2008, http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=2410&kat=4
Önleyici Kollukta Psikolojik Operasyonlara Karþý Önlemler[ 2 2 6 ] 2 1 . YÜZYIL Ek im / K a sým / Ar a l ý k 2 0 0 8
KAYNAKÇA
1- Alkan, Necati, (2003) “Terör Örgütlerinin Gençliði Kazanmada Kullandýðý Psikolojik
Süreçler” Türkiye’de Terörizm, Dünü, Bugünü, Geliþimi ve Alýnmasý Gereken Tedbirler,
Bildiriler, 10-11 Mayýs 2000, Türk Tarih Kurumu Basýmevi, Ankara.
2- Barlas, Mustafa, “Milli Güvenlik Kurulunun Yapýsý ve Anayasal-Yasal Durum”, 21.
Yüzyýl Türkiye Enstitüsü. http://www.21yyte.org/tr/yazi.aspx?ID=2410&kat=4
3- Erkan, Muzaffer- Dilmaç, Sabri, Devlet Güvenlik ve Ýstihbarat, Emniyet Genel
Müdürlüðü Ýstihbarat Daire Baþkanlýðý Yayýnlarý, 2001, Ankara
4- Hürriyet Gazetesi, 01 Ekim 2008, Çarþamba.
http://hurarsiv.hurriyet.com.tr/goster/haber.aspx?id=10021545&tarih=2008-10-01
5- Ýçel, Kayýhan, Kitle Haberleþme Hukuku, Beta Basým Yayým, Ýstanbul, 1990,
6- Kaplan, Gülcan, “El Cezire Televizyonu Baðýmsýz Yayýncýlýk Deneyimi”, Ankara
Üniversitesi, Ýletiþim Fakültesi web sitesi. http://ilef.ankara.edu.tr/id/yazi.php?yad=1341
7-
http://makale.turkcebilgi.com/kose-yazisi-87580-ibrahim-karagul-ter-kokusu-mu-kan-kokusumu.html
8- Korkmaz, Gürol, Terör ve Medya iliþkisi, Emniyet Genel Müdürlüðü Terörle Mücadele
Harekât Daire Baþkanlýðý Yayýný, 1999, Ankara
9- Kömürcü, Güler, 11 Mayýs 2006, Perþembe, Akþam gazetesi, Mavi Beyaz Tehlikeli
Ýliþkiler, http://makale.turkcebilgi.com/kose-yazisi-83649-guler-komurcu-mavi-beyaztehlikeli-iliskiler.html
10- Kumkale, Tahir Tamer, Psikolojik Savaþ Küresel Ýþgâl, Pegasus Yayýnlarý, 2007, Ýstanbul.
11- Maðden, Perihan, “Ana haberlerde Ýmralý kýþkýrtýcýlýðý” Radikal Gazetesi, 29 Kasým
2008.
12- Özdað, Ümit, Ýstihbarat Teorisi, Kripto yayýnlarý, 2008, Ankara
13- Özdað, Muzaffer, Stratejik Düþüncenin Sivil ve Askeri Hayatta Kullanýlmasý, Asam
Yayýnlarý, 2000, Ankara s.19, s.22. http://www.asam.org.tr/temp/kitap75.pdf
14- Özdiker, Cengiz, (2003) “Türkiye’de Medya ve Terör” Türkiye’de Terörizm, Dünü,
Bugünü, Geliþimi ve Alýnmasý Gereken Tedbirler, Bildiriler, 10-11 Mayýs 2000, Türk Tarih
Kurumu Basýmevi, Ankara.
16- http://www.ozurdiliyoruz.com/
17- Sarýzeybek, Erdal, “Emperyalist Tuzaða Karþý Ulusal Harekât”
http://www.tusam.net/makaleler.asp?id=1333&sayfa=7
18- Sun Tzu, (2007), Savaþ Sanatý, (Çev. Sibel Özbudun-Zeynep Ataman)
Anahtar Kitaplar Yayýnevi, Ýstanbul
19- Toker, Yavuz- Dilmaç, Sabri., Psikolojik Harekât ve Propaganda, Emniyet Genel
Müdürlüðü Ýstihbarat Daire Baþkanlýðý Yayýnlarý, 1992, Ankara.
20- Türkiye’de Terörizm, Dünü, Bugünü, Geliþimi ve Alýnmasý Gereken Tedbirler,
Bildiriler, 10-11 Mayýs 2000, Türk Tarih Kurumu Basýmevi, Ankara.
21- Uysal, Birkan, Siyaset Yönetim Halkla Ýliþkiler, TODAÝE Yayýný, 1998, Ankara.
22- Yýlmaz, Sait, Güç ve Politika, Alfa Basým Yayýn Daðýtým, 2008, Ankara.
Karagül, Ýbrahim, 13 Haziran 2006, Salý, Yeniþafak Gazetesi.
Av.Mustafa Barlas

23. ΡΕ ΣΕΙΣ ή ΡΕ ΚΑΠΟΙΟΙ ΑΠΟ… ΕΣΑΣ ΤΟΥΣ “ΑΓΓΕΛΟΥΣ” ΑΠΟ ΠΟΤΕ ΜΑΣ ΕΛΕΓΕ ΓΙ’ ΑΥΤΟΝ ΤΟΝ ΧΑΡΤΗ Ο “ΑΡΧΑΓΓΕΛΟΣ”, ΛΕΣ ΚΑΙ ΥΠΗΡΕΤΟΥΣΕ ΣΤΟ Ι/ΥΠΟΥΡΓΕΙΟ ΕΝΕΡΓΕΙΑΣ, ΠΑΡΕΑ ΜΕ ΤΟΝ Κο… ΣΤΕΝΙΤΣ; ΑΠΟ ΤΟ 2009 ΜΗΠΩΣ;

ΔΕΣ ΤΕ ΚΑΙ ΠΑΛΙ ΤΟΝ ΚΛΑΔΟ ΤΟΥ “EAST MED”, ΠΟΥ ΧΩΡΙΖΕΙ ΤΟ ΑΙΓΑΙΟ ΣΤΑ “2” (ΑΚΡΙΒΩΣ ΣΤΟΝ 25ο ΜΕΣΗΜΒΡΙΝΟ), ΚΑΙ “ΨΑΞΤΕ ΕΣΤΩ ΤΟ “ΣΑΪΤ” ΜΑΣ ΩΣΤΕ ΝΑ ΔΕΙΤΕ ΤΙ ΓΡΑΦΑΜΕ ΣΧΕΤΙΚΑ, ΣΧΕΔΟΝ “Χ” ΦΟΡΕΣ”, ΕΝΘΥΜΟΥΜΕΝΟΙ ΚΑΙ ΚΑΠΟΙΕΣ ΑΝΑΛΥΣΕΙΣ ΤΟΥ “ΑΡΧΑΓΓΕΛΟΥ” ΑΠΟ ΤΟΤΕ!..

ΑΛΛΟ!

ΓΙΑ ΤΑ Ε/ΝΗΣΙΑ ΤΟΥ Α. ΑΙΓΑΙΟΥ ΚΑΙ ΓΙΑ ΜΙΑ ΠΙΘΑΝΗ… ΟΥΔΕΤΕΡΟΠΟΙΗΣΗ ΤΟΥΣ, ΧΡΟΝΙΚΑ ΜΕΣΟΠΡΟΘΕΣΜΑ, ΑΠΟ ΠΟΤΕ ΣΑΣ ΕΧΟΥΜΕ ΕΝΗΜΕΡΩΣΕΙ ΕΔΩ ΦΙΛΟΙ ΜΑΣ;  (ΓΡΑΨΑΜΕ ΚΑΙ ΕΔΩ ΣΧΕΔΟΝ ΠΡΟΣΦΑΤΑ)!..

ΟΧΙ ΤΙΠΟΤΑ ΑΛΛΟ ΔΗΛΑΔΗ, ΑΛΛΑ ΔΕΝ ΠΕΡΙΜΕΝΑΜΕ ΤΗΝ ΚΑ… ΓΙΟΧΑΝΣΟΝ ΚΑΙ ΤΑ 290 ΠΕΡΙΠΟΥ ΕΚ-ΡΙΑ ΕΥΡΩ ΤΗΣ, ΓΙΑ ΝΑ ΤΟ ΚΑΤΑΛΑΒΟΥΜΕ, ΟΠΩΣ ΤΟ “ΤΣΙΜΠΗΣΑΝ” ΑΜΕΣΩΣ, (ΑΠΟΔΕΙΞΗ ΟΤΙ ΕΙΝΑΙ ΓΝΗΣΙΟΙ ΕΛΛΗΝΕΣ), ΟΙ ΚΑΤΟΙΚΟΙ ΤΩΝ ΝΗΣΙΩΝ ΑΥΤΩΝ ΚΑΙ ΤΗΣ ΤΟ ΕΙΠΑΝ ΚΑΤΑΜΟΥΤΡΑ,ΜΕ ΑΠΟΤΕΛΕΣΜΑ ΑΥΤΗ, ΑΠΕΙΡΗ(!!!) ΟΥΣΑ, ΝΑ ΤΟΥΣ ΠΕΙ, “ΟΧΙ, ΤΑ ΝΗΣΙΑ ΘΑ ΠΑΡΑΜΕΙΝΟΥΝ ΕΛΛΗΝΙΚΑ”;

Α! ΤΟ ΚΕΙΜΕΝΟ ΤΟΥ Μ. ΜΠΑΡΛΆΣ, ΠΙΟ ΠΑΝΩ, ΑΠΕΥΘΥΝΕΤΑΙ ΜΟΝΟΝ ΣΕ ΜΥΗΜΕΝΟΥΣ ΤΟΥΡΚΟΜΑΘΕΙΣ!..

ΠΡΟΤΑΣΗ:

ΚΑΘΕΙΣΤΕ ΚΑΙ ΜΕΛΕΤΕΙΣΤΕ ΜΑΣ, ΩΣΤΕ ΝΑ ΔΕΙΤΕ ΤΙ ΕΡΧΕΤΑΙ ή ΤΙ ΘΑ ΕΡΘΕΙ!..  

 

24. !!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!!

ΕΛΛΗΝΑΣ

-/-