ΞΕΧΑΣΜΕΝΑ!..
1.
Miçotakis’ten Türkiye açıklaması: Aksi takdirde gerekeni yapacağız
Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis, Yunan devlet televizyonuna yaptığı açıklamada; temel sağduyu hakim olursa Türkiye ile ilişkilerin daha fazla bozulmayacağını söyleyerek, “Aksi bir durumda gerekeni yapacağız” dedi.
Yunan basınından Türkiye iddiası: Girit ve Rodos’ta Yunanistan’ı test edecekler
“TÜRKİYE’NİN ŞİKAYETLERİ MANTIKSIZ”
Yunanistan’ın adaları silahlandırmasına tepki gösteren Türkiye’nin şikayetlerinin “tamamen mantıksız” olduğunu dile getirdi.
Miçotakis, Türkiye ile ilişkilerde gerilim yükselse de ilişkilerin o kadar kötü olmadığını söyledi.
Greek PM Mitsotakis says Turkey’s position over Greek islands’ sovereignty ‘absurd’ https://t.co/ru2PSj4kr1 pic.twitter.com/CoIrYlma1b
— Reuters (@Reuters) June 14, 2022
MİÇOTAKİS: AKSİ TAKDİRDE GEREKENİ YAPARIZ
Miçotakis, “temel sağduyu hakim olursa” ilişkilerin daha fazla bozulmayacağını söyleyerek, “Aksi bir durumda gerekeni yapacağız” diye ekledi.
Miçotakis, “Sözlü bir gerginlik var ama sahada henüz bir gerilim yok ve umarım o noktaya gelmeyiz. Görüşmeli ve konuşmalıyız” ifadelerini kullandı.
ABD KONGRESİ’NDE ALGI ÇALIŞMASI YAPIP TANSİYONU YÜKSELTEN MİÇOTAKİS; ILIMLI MESAJ VERMEYE ÇALIŞTI
Türkiye ve Türk halkı ile kalıcı, iyi ve dostane komşuluk ilişkileri kurmayı dört gözle beklediğini belirten Yunan Başbakan; “Türkiye ve Türkiye halkı ile bir sorunumuz olamaz” dedi.
Miçotakis, Erdoğan ile tekrar görüşme ihtimaline ilişkin “Tabiatıyla bir ara buluşacağız. Buluşmalı ve konuşmalıyız” ifadesini kullandı.
ERDOĞAN’DAN YUNANİSTAN’A: AKLINI BAŞINA AL
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Efes Tatbikatı’nda Yunanistan’a tepki göstererek, “Şaka yapmıyorum, ciddi konuşuyorum. Bir asır önce olduğu gibi pişmanlıkla sonuçlanacak hamlelerden uzak durmasını, aklını başına almasına davet ediyoruz. Kendine gel. Türkiye adaların silahlandırılması konusunda uluslararası anlaşmaların kendine tanıdığı hakları kullanmaktan geri durmayacaktır” ifadelerini kullanmıştı.
Erdoğan’dan EFES-2022’de Yunanistan’a tarihi rest: Şaka yapmıyorum, felaket olur!
2.
NATO’dan Türkiye açıklaması!
Son dakika: NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dile getirdiği endişeleri ciddiye almak zorundayız çünkü Türkiye gerçekten ciddi terör tehditleriyle karşı karşıya.” dedi.
NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine ilişkin önemli açıklamalarda bulundu.
“ERDOĞAN’IN ENDİŞELERİNİ CİDDİYE ALMAK ZORUNDAYIZ”
Başkan Erdoğan’ın dile getirdiği endişeleri ciddiye almak zorunda olduklarını dile getiren Stoltenberg, “Türkiye gerçekten ciddi terör tehditleriyle karşı karşıya” ifadelerini kullandı.
İSVEÇ’TEN TÜRKİYE AÇIKLAMASI!
İsveç Başbakanı Andersson, Finlandiya Başbakanı Sanna Marin ve Norveç Başbakanı Jonas Gahr Store, İsveç’in Södertalje kentinde bir araya gelerek güncel konuları görüştü.
Andersson, NATO sürecinde yoğun çalışmaların devam ettiğini ve sorun çözülene kadar Türkiye ile diyaloğu sürdürmeyi sabırsızlıkla beklediğini söyledi.Görüşmenin ardından düzenlenen basın toplantısında konuşan Andersson, Türkiye ile İsveç arasındaki NATO müzakerelerine değindi.
“DİYALOG KURMAYA DEVAM EDİYORUZ”
NATO sürecinde yoğun çalışmaların devam ettiğini aktaran Andersson, “Finlandiya ile beraber hareket ediyoruz. Sorun çözülene kadar Türkiye ile diyaloğu sürdürmeyi sabırsızlıkla bekliyorum.” ifadelerini kullandı.
Marin de 2 hafta içinde Madrid’de yapılacak NATO zirvesinden önce bir çözüme ulaşılmasının önemli olduğunu vurguladı.
İki hafta içinde çözüm olmazsa sürecin donma riski bulunduğunu kaydeden Marin, “Şimdi bir ivme var, bu süreçte ilerlememiz önemli. Sorunları ciddiye alıyoruz ve diyalog kurmaya devam ediyoruz.” dedi.
BAKAN ÇAVUŞOĞLU, STOLTENBERG İLE GÖRÜŞMÜŞTÜ
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile telefon görüşmesi yaptı. Dışişleri Bakanlığından yapılan bilgilendirmeye göre, görüşmede Çavuşoğlu ile Stoltenberg, NATO’nun genişlemesi konusunu ele aldı.
3.
Çavuşoğlu’ndan “tahıl koridoru” açıklaması: Rusya’dan cevap bekliyoruz
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, Karadeniz’de tahıl koridoru açılmasına ilişkin Rusya’dan cevap beklediklerini açıkladı.
4.
Rusya gözünü Uzak Doğu’ya çevirdi! 24 saat izliyorlar
Bu hafta Japonya yakınlarındaki denizlerde en az sekiz Rus ve Çin savaş gemisi tespit edildi. Bu, iki ortağın sırasıyla Ukrayna ve Tayvan üzerinde ilişkiler kötüleşirken Tokyo’ya uyguladığı bariz baskının bir başka işareti olarak görülüyor.
22.06.2022
5.
Oι Αλβανοί “θυμήθηκαν” γενοκτονία από τους Έλληνες
Στην Αλβανία ξεκίνησε η επονομαζόμενη «Εβδομάδα των Τσάμηδων» (αφιερωμένη λένε στους Αλβανούς που… εκδιώχθηκαν από τα εδάφη τους) με το κοινοβούλιο της χώρας να υποδέχεται μέλη της κοινότητας και οι συζητήσεις για «προσάρτηση της Τσαμουριάς» και «επακόλουθη γενοκτονία των Αλβανών Τσάμηδων» να… πάνε και να έρχονται.
Όπως γράφει η αλβανική ιστοσελίδα exit.al οι Τσάμηδες «απομακρύνθηκαν βίαια από την Ελλάδα μεταξύ 1913 και μέχρι τις 27 Ιουνίου 1944. Η Αλβανία αναφέρει ότι μέχρι και 30.000 Αλβανοί Τσάμηδες απομακρύνθηκαν βίαια από την Ελλάδα, εκατοντάδες σφαγιάστηκαν και περίπου 2400 πέθαναν λόγω έλλειψης τροφίμων και άλλες κακουχίες στο δρόμο τους προς την Αλβανία. Η 27η Ιουνίου έχει ανακηρυχθεί ως ημέρα γενοκτονίας των Αλβανών Τσάμηδων από την Ελλάδα»!
— Shpëtim Idrizi (@IdriziShpetim) June 17, 2022
Ο επικεφαλής του PDIU που εστιάζει στα δικαιώματα των Τσάμηδων, Shpetim Idrizi, είπε ότι «είναι καιρός να ακούσουμε πολλές ιστορίες από αυτόπτες μάρτυρες και να μην ξεχάσουμε τη γενοκτονία που διέπραξε η Ελλάδα»!
Το αλβανικό ΜΜΕ σημειώνει και τα όσα είχε πει ο Νίκος Δένδιας στην ομολόγό του Όλτα Τζάσκα στη συνάντησή τους τον προηγούμενο μήνα, ότι δεν υφίσταται θέμα Τσάμηδων και πως oποιαδήποτε προσπάθεια δημιουργίας και συζήτησης ανύπαρκτων ζητημάτων θα μπορούσε να εγείρει ζητήματα που σχετίζονται με την ένταξη της Αλβανίας στην ΕΕ, προειδοποιώντας εμμέσως με ελληνικό βέτο.
Ο Idrizi σχολίασε αυτή τη δήλωση Δένδια, χαρακτηρίζοντάς την «αλαζονική γλώσσα που πρέπει να μας ανησυχεί» και πρόσθεσε ότι η Ελλάδα «πρέπει να επιδιώξει μια φιλική σχέση με την Αλβανία. Ποιο μέρος του θέματος των Τσάμηδων δεν υπάρχει, η κοινότητα δεν υπάρχει; Δεν υπάρχει γενοκτονία; Δεν υπάρχει θέμα ανθρωπίνων δικαιωμάτων;»
Γράφει ακόμα το exit.al: «Χιλιάδες Αλβανοί Τσάμηδες εκδιώχθηκαν από περιοχές της Δυτικής Ηπείρου στη σύγχρονη Ελλάδα, προς την Αλβανία μετά τον Δεύτερο Παγκόσμιο Πόλεμο. Στην περιοχή υπήρχαν εντάσεις μεταξύ των Μουσουλμάνων Τσάμηδων και των Ελλήνων Ορθοδόξων Χριστιανών. Κατά τη διάρκεια των ετών που ακολούθησαν τους Βαλκανικούς Πολέμους, η Ελλάδα αρνήθηκε να δεχτεί τους Ταάμηδες και υιοθέτησε πολιτικές για να τους εκδιώξει, αναφέροντας ως λόγο τη συνεργασία με τις δυνάμεις του Άξονα … Οι Αλβανοί Τσάμηδες απαιτούν αποκατάσταση της περιουσίας και της ιθαγένειας, εφαρμογή των ανθρωπίνων δικαιωμάτων στην Ελλάδα, διεθνή αναγνώριση του ζητήματος και δικαίωμα επιστροφής στα αυτόχθονα εδάφη τους. Αλλά για τους περισσότερους, η ιθαγένεια παραμένει το πρωταρχικό ζήτημα».
6.
Marmaris yangınında bir gözaltı: Şüpheli suçunu itiraf etti
Marmaris’teki orman yangınıyla ilgili bir kişi gözaltına alındı. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu yaptığı açıklamada “1988 doğumlu S.A. isimli şüpheli itiraf etti. Olay yerinde iki adet benzin bidonu ele geçirildi. Şüpheli aile arasındaki ticari bir husumetten dolayı olayı gerçekleştirdiğini söyledi. Hatta kendisini öldürmek istediğini de belirtti. Şu anda şüpheli gözaltında” dedi.
KAI:
Marmaris’teki yangını çıkartan kişinin ifadesi ortaya çıktı! Yangını neden ve nasıl yaktığını tek tek anlattı
Marmaris’te ormanı yakan şahsın sorgudaki ilk ifadesi ortaya çıktı. 3 farklı noktaya sigara izmariti atarak yangını başlattığını itiraf eden şahıs, ailesiyle arasındaki ticari bir husumetten dolayı olayı gerçekleştirdiğini söyledi. Babasının bölgedeki arazisini sattıktan sonra kendisini dışladığını belirten şahıs, yangını çıkarttıktan sonra alevlere girerek intihar etmek istediğini aktardı.
Muğla‘nın Marmaris ilçesindeki ormanlık alanda 21 Haziran’da başlayan yangının söndürme çalışmaları havadan ve karadan müdahalelerle son hızıyla devam ediyor. Bir yandan da yangının çıkış nedenini araştıran ekipler, bir kişiyi gözaltına aldı.
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, gözaltına alınan şüpheli 34 yaşındaki S.A.’nın suçunu itiraf ettiğini söyledi. Bakan Soylu, açıklamasında, şu ifadelere yer verdi: “1988 doğumlu S.A. isimli şüpheli suçunu itiraf etti. Olay yerinde 2 adet benzin bidonu ele geçirildi. Şüpheli, ailesiyle arasındaki ticari bir husumetten dolayı olayı gerçekleştirdiğini söyledi. Hatta kendisini öldürmek istediğini de belirtti. Şu anda şüpheli gözaltında” dedi.
Gözaltına alınan ve suçunu itiraf eden şahsın sorgudaki ifadesi ortaya çıktı. Yangını 3 farklı noktada sigara izmariti atarak başlattığını itiraf eden şahıs, ailevi sorunlar yaşadığını söyledi.
Babasının yangın çıkardığı bölgede bulunan arazisini sattığını ve bu yüzden de babası tarafından dışlandığını ifade eden şahıs, alevlere girerek intihar etmek istediğini de söyledi.
Orman yangınının başladığı Küfre mevkisinde yakalanan şüphelinin olay anında alkollü olduğu da öğrenildi.
Sizce orman yangınlarına karşı tedbirler yeterli mi? #Marmaris | #Yangın
— Haberler (@Haberler) June 22, 2022
Sizce orman yangınlarının sebebi nedir? #Marmaris | #Yangın
— Haberler (@Haberler) June 21, 2022
7.
F-16’nın alternatifi: Türk yetkiliden Eurofighter Typhoon’a yeşil ışık
Türkiye’nin, ABD’nin F-16 savaş uçaklarını satmaması durumunda; Milli Muharip Uçak TF-X envantere katılana kadar ara çözüm olarak Eurofighter Typhoon alabileceği kaydedildi.
8.
Suudi Arabistan’la normalleşme sürecinin arkasındaki Yunanistan faktörü
2021 yılı Mart ayında, Girit Adası’nda Yunan savaş uçaklarıyla Suudi Arabistan ordusuna ait F-15 uçaklarının aynı tatbikatta yan yana uçuş yaptığı günlerde, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Mısır’la ilişkilere dair sorulan bir soruya Suudi Arabistan’ı da dâhil ederek verdiği cevabı hatırlayarak başlayalım.
Bir Cuma namazı çıkışı, bu konu kendisine sorulduğunda Erdoğan şöyle demişti:
“Mısır halkını Yunanistan’ın yanına yerleştirmek söz konusu değil. Olması gereken yerde görmek isteriz. Suudi Arabistan’ın Yunanistan ile ortak tatbikata girmesi de bizi üzmüştür. Biz Suudi Arabistan’ı da böyle bir kararda görmek istemezdik. Bunu da görüşeceğiz, bu böyle olmamalıydı diye düşünüyoruz.”
Bir de şu var:
Arap ülkelerindeki yönetimlerle Türkiye arasındaki ilişkilerin ‘mevsim normallerinde’ olması, sadece siyaset ve diplomasinin değil, askeriyenin de önem verdiği bir husus olageldi.
Başka hiçbir bakımdan olmasa bile, Yunanistan faktörü nedeniyle böyle bir alaka söz konusu.
Altı ay kadar önce, bir sohbet sırasında üst düzey askeri bir yetkili, Türkiye’nin Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan’la ilişkilerini normalleştirme sürecinden bahsederken, sözü Atina’nın hâletiruhiyesine getirip, “Yunanistan kalpten gidecek” şeklinde bir ifade kullanmıştı.
(O günlerde, özellikle BAE özelinde, o kadar düşmanlık ettikten sonra bu kadar yakınlaşmanın ne kadar doğru olduğu sorusuna aynı isim, Fransa ve Almanya’nın tarihleri boyunca yaşadıkları büyük savaşlardan sonra nasıl barıştıklarını anlatan örneklerle cevap vermişti.)
ABD SEÇİMLERİ İLE DEĞİŞEN ŞARTLAR, DEVRDEYE GİREN YENİ DİNAMİKLER
Geride kalan birkaç yıl içerisinde Atina, Ankara’nın Arap ülkelerinin yönetimleriyle ilişkilerinin kötüleşmesini fırsata çevirmek için elinden gelen her şeyi yaptı.
Karşılıklı ziyaretler, anlaşmalar, askeri tatbikatlar yapıldı.
Ancak Kasım 2020’de ABD’de yapılan seçimlerin ardından oradaki yönetimin değişmesi ile yeni dinamikler denkleme girdi.
Biden yönetiminin Körfez’e karşı mesafeli bir tutuma hareket edeceği, öte yandan İran’la arayı düzeltmeye dönük adımlar atacağı anlaşılınca, şartlar değişti.
Ankara da arzusunu belli etti tabii ancak asıl karşı tarafta, özellikle de Birleşik Arap Emirlikleri’nde Türkiye ile ilişkileri yeniden iyileştirme anlamında yeni bir irade ortaya çıktı.
Devamı Suudi Arabistan’la geldi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Ramazan ayında yaptığı geziyi, dün Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman’ın Ankara ziyareti takip etti.
Bu ziyaretin ardından birtakım yasakların, Türk ürünlerine uygulanan ambargoların kalkması, ekonomik ilişkilerin canlandırılmasına dönük adımların atılması bekleniyor.
Bu türden konularda müzakere yürütürken, önceden belirlenmiş bir ‘yol haritası’ ile takvime bağlı şekilde ilerleme yönteminin sıkça uygulandığını biliyoruz.
İki ay kadar önce üst düzey bir Türk yetkiliden, Suudi Arabistan ile ilişkileri normalleştirme sürecinin de üzerinde anlaşılmış bir ‘yol haritası’ ile ilerleyeceğine dair ifadeler duymuştum.
Muhtemelen süreç, böyle bir seyirde ilerleyecek.
ABD’NİN SUUDİ ARABİSTAN POLİTİKASINDA İKİRCİKLİ TUTUMU
Türkiye’de muhalefet, her zamanki yaklaşımıyla “Dün öyleydiniz, bugün böyle” kalıbıyla meseleye yaklaşıp eleştirilerde bulunuyor.
İlişkiler kötüyken, “dış politikada yalnız kalan Türkiye” söylemi, düzeldikten sonra ise, “Dün düşmandınız, bugün nasıl dost oldunuz” eleştirisi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu bağlamda gelen eleştirilere cevap verirken, “Devletler arasında bu tür gidiş gelişler, iniş çıkışlar olabilir ve olmuştur da” demişti.
Ben size bir başka hatırlatmada bulunayım…
2018 Ekim başında İstanbul’daki Kaşıkçı cinayeti işlendiğinde, Türk istihbaratının bulduğu kanıtlara en fazla ilgi, ABD makamlarından gelmişti.
Amerikan Merkezi Haberalma Teşkilatı (CIA) Başkanı Gina Haspel, Washington’dan kalkıp Türkiye’ye geldi.
Devamında CIA, Kaşıkçı cinayetiyle ilgili geniş bir rapor hazırladı.
Sonra ne mi oldu?
“Hayatın gerçekleri” öne çıktı, Amerikan yönetimi Suudi Arabistan’la arayı bozma anlamına gelebilecek her türlü adımdan uzak durmaya yöneldi.
Hani, bazen “Âlemin enayisi biz miyiz” diye sormak istersiniz ya.
Bu da öyle bir şey.
9.
PKK elebaşı Karasu’dan Gezi Parkı güzellemesi
PKK elebaşı Mustafa Karasu, Türkiye’de son dönemde yeniden gündeme getirilmeye çalışılan Gezi Parkı’na ilişkin açıklamalarda bulundu. Karasu “Gezi şehitlerini saygı ile anıyorum. Onlar Türkiye’nin onurlu direnişçileriydiler. Şimdi o direnişin anlamı daha da büyüdü.” ifadelerini kullandı.
”2. ABDÜLHAMİD DÖNEMİNDE BASKI ARTTI”
Terörist Karasu, ”Bütün faşist diktatörler böyledir. Yıkılma yaklaştıkça ayakta durmak için baskıyı artırırlar. Ama korkunun ecele faydası yok. AK Parti-MHP iktidarının sonu gelmiştir.” ifadelerini kullandı. Sosyal medyada büyük tepki toplayan bu ifadeler için ”Meral Akşener’in ağzıyla konuşmuş.” yorumları yapıldı.
10.
Τουρκία: Πόλεμος των κατασκόπων στους δρόμους της Κωνσταντινούπολης
Καταστάσεις που θυμίζουν κινηματογραφική ταινία στην Τουρκία, με την ύπαρξη κατασκόπων σύμφωνα με εφημερίδα της Πόλης.
Τουρκία: Οπως αναφέρει η ιστοσελίδα «cumhuriyet.com.tr», η οποία επικαλείται την φιλοκυβερνητική «Milliyet» στην Κωνσταντινούπολη υπάρχει «Πόλεμος κατασκόπων», όπως χαρακτηριστικά τιτλοφορείται το εν λόγω άρθρο. Μια ιστορία που περιλαμβάνει κατασκοπεία, δολοφονίες και ειδικές αποστολές σε διάφορες χώρες που βλέπουμε μόνο σε ταινίες!
Το άρθρο υπογράφει ο ο δημοσιογράφος της «Milliyet», Özay Şendir και μεταξύ άλλων σημειώνει πως: «Ήρθα πρόσωπο με πρόσωπο με Ιρανούς πράκτορες».
«Οι ισχυρισμοί ξεκίνησαν με την είδηση ότι μια ομάδα Τουριστών από το Ισραήλ που περπατούσε στην περιοχή Beyoğlu παραλήφθηκε από τη Μοσάντ σε ένα θωρακισμένο μίνι λεωφορείο και μεταφέρθηκε απευθείας στο αεροδρόμιο και πέταξε στο Ισραήλ», είπε αρχικά ο Şendir .
Ο Şendir πρόσθεσε ότι αν οι Ισραηλινοί πολίτες έφταναν στα ξενοδοχεία τους, θα έρχονταν αντιμέτωποι με Ιρανούς πράκτορες που τους περίμεναν στο δωμάτιο και είπε, «Όταν οι άνθρωποι που στόχευαν άρχισαν να αναρωτιούνται ποιοι ήταν, προέκυψε μια εντελώς διαφορετική εικόνα για το τι ακριβώς συμβαίνει στην Κωνσταντινούπολη».
Συνεχίζοντας στο άρθρο του ο δημοσιογράφος αναφέρει: «Η ιστορία ξεκινά στην πραγματικότητα στο Ιράν. Τον τελευταίο μήνα πολύ σημαντικά ονόματα έχασαν τη ζωή τους στο Ιράν το ένα μετά το άλλο.
Μετά τον Hassan Siad Khoda, ο οποίος σκοτώθηκε στην Τεχεράνη, ο ειδικός της αεροπορίας Ayoob Entezari, ο οποίος δηλητηριάστηκε στο δείπνο που ήταν καλεσμένος, και ο Kamram Malapour, ο οποίος εργαζόταν στην πυρηνική εγκατάσταση Natanz, έχασαν επίσης τη ζωή τους.
Στη συνέχεια, υπάρχει ο συνταγματάρχης Ali Esmaelzadeh, γνωστός ως βασικό μέλος της Μονάδας 840 της Δύναμης Quds, ο οποίος λέγεται ότι πέθανε αφού έπεσε από την ταράτσα του σπιτιού του.
Πηγές που αντιτίθενται στο ιρανικό καθεστώς, υποστηριζόμενες από τη Σαουδική Αραβία, έγραψαν ότι οι θάνατοι δύο εξαιρετικά σημαντικών επιστημόνων προσπάθησαν να κρυφτούν από το κοινό ή να παρουσιαστούν ως ασήμαντοι και ότι ο συνταγματάρχης Esmaelzadeh στην πραγματικότητα αυτοκτόνησε επειδή ήταν ύποπτος σε μια έρευνα στις δολοφονίες της Μοσάντ.
Σύμφωνα με τους ισχυρισμούς, αυτά τα γεγονότα άρχισαν να ταρακουνούν την καρέκλα του Αρχηγού της Οργάνωσης Πληροφοριών των Φρουρών της Επανάστασης Hüseyin Tayeb, ο οποίος δεν μπόρεσε να αποτρέψει τις δολοφονίες. Αντί να επιλέξει έναν Ισραηλινό στόχο τόσο πολύτιμο όσο αυτός που σκοτώθηκε, ο Tayeb επέλεξε όλους τους Ισραηλινούς πολίτες ως στόχους.
Σε αυτό το σημείο, όταν διαπιστώθηκε ότι οι Ιρανοί πράκτορες που ήρθαν στην Κωνσταντινούπολη ετοιμάζονταν να απαγάγουν και να δολοφονήσουν, ξεκίνησε ο πόλεμος των κατασκόπων, που δεν έμοιαζε καθόλου με τις ταινίες του Τζέιμς Μποντ.
Το γνωστό γεγονός είναι ότι μια ομάδα από το Ιράν εξουδετερώθηκε από τις τουρκικές μονάδες πληροφοριών.
Τα ισραηλινά μέσα ενημέρωσης, προσθέτοντας υπερβολή, γράφουν ότι περίπου 2.000 πολίτες του εξακολουθούν να βρίσκονται στην Κωνσταντινούπολη και ότι τους έχει δοθεί εντολή να μην εγκαταλείπουν τα δωμάτια του ξενοδοχείου τους.
Αν η απειλή συνεχιζόταν, ο Ισραηλινός Πρόεδρος Χέρτζογκ δεν θα είχε εκφράσει τις ευχαριστίες του στην τηλεφωνική συνομιλία του με τον Πρόεδρο Ερντογάν. Οι προόδους δεν είναι ευχαριστίες όσον αφορά την καταπολέμηση της τρομοκρατίας.
Το σημείο που τράβηξε την προσοχή μου είναι ότι ακόμη και μέσα ενημέρωσης που είναι κοντά στον πρώην πρωθυπουργό Νετανιάχου και που είναι γνωστό ότι είναι κατά της Τουρκίας γράφουν ότι οι Τούρκοι δείχνουν εξαιρετική συνεργασία για να εμποδίσουν το Ιράν να πραγματοποιήσει επίθεση στην Κωνσταντινούπολη.
ΜΜΕ, που είναι επίσης γνωστό ότι δεν συμπαθούν την Τουρκία, γράφουν επίσης ότι η Άγκυρα έδωσε τελεσίγραφο στην Τεχεράνη «να κάνει επιχείρηση στη γη μου».
Η Τεχεράνη μίλησε μόνο μία φορά για όλους αυτούς τους ισχυρισμούς και αρκέστηκε να πει ότι δεν σκοπεύουν να εκδικηθούν το Ισραήλ σε άλλη χώρα.
Τέλος πάντων, θα ρωτήσει κανείς αν η γεωγραφία είναι το πεπρωμένο;», ολοκληρώνεται το ρεπορτάζ το οποίο καταγράφει τα για όσα γίνονται στην Τουρκία και αφορούν κατασκοπεία.
11.
Yangınla değil yalanla mücadele
23.06.2022
Geçtiğimiz gün Muğla’nın Marmaris ilçesinde başlayan orman yangınını söndürme çalışmaları hummalı bir şekilde bu yazının kaleme alındığı saatlerde devam ediyordu…
Yangına yönelik ilk müdahalenin ardından hem itfaiyelerin sirenleri hem de beşinci kol faaliyeti yapmakta mahir etki elemanlarının borazanları aynı anda ötmeye başladı.
Bir taraftan yangına müdahalede bulunurken diğer taraftan uçak ve helikopterlerin müdahale görüntülerini toplum ile paylaşmaya zaman ve enerji tahsis etmek nasıl bir zulümdür?
Orman Genel Müdürlüğü’nün (OGM) 20 helikopter ve 14 uçak ile sürdürdüğü mücadelenin görüntüleri ortada olduğu hâlde Meral Akşener’in ortada uçak yok yalanı ne ile izah edilebilir?
Oysa aynı Meral Akşener’in, yüzünde rabbi yessir gördüklerinin, Emirgan Korusunda ve Dolmabahçe’de yaptıkları ağaç katliamına nasıl duyarsız kaldığını da bilmiyor değiliz.
OGM bu sene orman yangınları ile mücadele kapsamında 20 uçak, 55 helikopter, 8 İHA, 1350 arazöz, 692 iş makinesi, 2270 ilk müdahale aracı, 4580 yangın havuzu ve 21.000 personelden oluşan dev bir ekip oluşturdu.
Hâl böyleyken hazır durumda olmadığını iddia ettiğiniz konu nedir acaba?
THK uçakları
THK bu sene içerisinde yapılan 55 adet helikopter kiralama işinin 50 adedini ihale ile Savunma Sanayii Başkanlığı’ndan aldı. Ayrıca Savunma Sanayii Başkanlığı TUSAŞ üzerinden 4 adet CL 215 tipi yangın söndürme uçağının da bakım ve onarım işini 4 milyon dolarlık bir masraf ile tamamladı. Basına yapılan bilgilendirme ile uçaklardan üçünün hazır olduğu, dördüncüsünün de testlerinin devam ettiği yönündeydi.
CHP’li belediyeler olarak THK’nın uçaklarını ayağa kaldıracaklarını söyleyen Kemal Kılıçdaroğlu acaba burada elini taşın altına koymuş mudur, yoksa o söylemler sadece bir siyasi şov ürünü müydü?
Şayet Kemal Bey, ‘bize bu konuda yetki verilmedi’ diyorsa, 4 milyon dolar tutarındaki onarım bedelini söz konusu belediyeler üzerinden dernek statüsündeki THK’ya bağış yaparak ödeyebilir.
Tabii konu THK olunca kendinizi ardı arkası kesilmez sorunlar yumağının içinde buluyorsunuz. Bu sorunlar yumağının değişmeyen ve inkâr olunamaz bir veçhesi var ki o da kurumun iyi yönetilmeyişi ve sonu kayyuma giden geçmişi.
1995 yılından günümüze kadar THK’ya sadece OGM ihaleleri sonucunda aktarılan kaynak 214 milyon dolar.
Evet yanlış duymadınız, kurumun diğer gelir elde ettiği alanlar hariç sadece OGM ihaleleri üzerinden 1995 yılından bu yana elde ettiği kazanç 214 milyon dolar.
Normal bir işletmede elde edilen bu rakam ile operasyon maliyetleri, bakım maliyetleri, amortisman maliyeti, personel giderleri ile sabit giderler karşılanır, eğer bu rakamdan artan bir meblağ var ise o da kurumun kârı sayılır.
Şayet bu rakam ile bu maliyetler karşılanmıyorsa, ihalede zarar edeceğiniz rakam üzerinden ihale açan kuruma teklif verilmez.
Nereden baksanız izahı zor bir durum.
Mezkûr uçaklar konusunda geçtiğimiz yıl oluşturulan psikolojik baskının bir sonucu, THK bir kamu kurumu olmamasına rağmen bir yolu bulunarak ayağa kaldırılmış.
Pekiyi o zaman bitti mi THK üzerinden yaşanan sıkıntılar?
Elbette hayır.
Çünkü THK konusunda yaşanan sorunlar yüz başlı bir ejderhaya dönüşmüş. Birini kesip kopartsanız diğeri ortaya çıkıyor.
Ayrıca kurumun dernek statüsünde olması her türden kararı kolaylıkla almanıza mâni birçok hukuki engel ile sizi karşı karşıya bırakıyor.
Dönelim OGM’nin ihdas ettiği yangın söndürme kapasitesine…
Türkiye’de çıkan orman yangınlarını söndürme görevi THK’ya ait değil, OGM’ye ait ve OGM bu yıl orman yangınları ile mücadele kapsamında bugüne kadarki en güçlü filosunu oluşturdu.
Rakamlar ne diyor?
OGM’nin hava unsurları, tam kapasite ile havalandıklarında aynı anda havada taşıdığı su miktarı 2002 yılında 85 ton iken, bu rakam 2021 yılında 154 tona, bu yıl ise 302 tona ulaşmış vaziyettedir.
Geçtiğimiz yıl 39 helikopter ve 3 uçaktan oluşan filo bu sene 55 helikopter ve 20 uçağa ulaşmıştır…
Tüm bu helikopterlerin, uçakların ama daha da değerli olanı yangına karadan müdahil olan yangın söndürme personelinin can siparane mücadelesini, iki şarlatanın sosyal medya üzerinden yaptığı paylaşıma kurban mı edeceğiz?
Geçtiğimiz sene malum orman yangınlarında çok büyük bir alanı yitirdik. Sanırım buradan alınan dersle bu sene hava filosu daha da güçlendirilmiş.
O zaman dünyadaki yangınlar ile mukayese edildiğinde durum nedir?
Geçtiğimiz yıl Türkiye’de 2973 adet büyük, 2700 adet de kırsal yangın niteliğinde yaklaşık 6000 adet yangın çıktı. Bu 6000 adet yangın sonucunda yaklaşık 13.950 hektar alan kül oldu.
Türkiye bu yangınlara geçtiğimiz yıl 39 helikopter ve üç adet uçak ve kara ekipleri ile müdahale etti.
Yine California’da çıkan orman yangınlarına, dünyada en güçlü yangın söndürme hava filosuna sahip ABD, 170 uçak ile müdahil oldu. 105 gün süren bu yangınlar sonucunda 380.000 hektar orman alanı yok olurken 1300 ev de yangına teslim oldu.
Bu durumda neden ABD bu kadar yoğun hava gücüne rağmen daha etkin olamadı?
Pek çok faktör var ama en kritik olanı karadan müdahalede risk sebebi ile müdahaleden kaçınılması. Havadan müdahaleler elbette son derece kıymetli lakin 600 dereceyi bulan ortam sıcaklığı ile atılan su yangın alanında teneffüs etmeden buharlaşıyor. Bu yüzden havadan müdahalelerin başarısı ancak karadan da müdahil olunabilirse artıyor.
Hâl böyleyken, konuyu havada uçak ve helikopter sayan ve tepesinde helikopterler uçarken havada uçan tek bir helikopter yok diyen müptezellerin açıklamasına dayanarak mı değerlendireceğiz?
Türkiye’de karadan müdahil olan orman personelimizin ve gönüllülerimizin canını dişine takarak verdiği mücadeleyi, OGM’nin devasa bir bütçe ve gayret ile oluşturduğu yangın söndürme filosunu bırakıp, İspanyol pilotun endamına methiye düzen mandacı kafaya ne anlatsak beyhude!..
Unutmayın bu ülkede “Marmaray’ı Bülent Ecevit yaptı” diyen adamın paylaşımını beğenen yüz bin kişilik bir kitle var!..
TÜRKİYE GAZETESİ
12.
Πάουελ: Ισχυρή η αμερικανική οικονομία και μπορεί να αντέξει πιο αυστηρή νομισματική πολιτική
Ο επικεφαλής της Fed επιχείρησε να μετριάσει τους φόβους για ύφεση στην προσπάθεια της κεντρικής τράπεζας να τιθασεύσει τον πληθωρισμό
Να μετριάσει το φόβο για επικείμενη ύφεση προσπάθησε ο πρόεδρος της Federal Reserve, Τζερόμ Πάουελ κατά την κατάθεση του στην Τραπεζική Επιτροπή της Γερουσίας ακόμα κι όταν προειδοποίησε ότι αναμένονται κι άλλες εκπλήξες από το μέτωπο του πληθωρισμού.
Η οικονομία αντέχει μια πιο αυστηρή νομισματική πολιτική
Ο Πάουελ δήλωσε ότι η αμερικανική οικονομία θα μπορούσε να αντέξει πολύ αυστηρότερη νομισματική πολιτική, τονίζοντας τη δέσμευση της κεντρικής τράπεζας να τιθασεύσει τον υψηλότερο πληθωρισμό των τελευταίων 40 χρόνων. Ωστόσο, οι ανησυχίες για πιθανή ύφεση έχουν γίνει εντονότερες τις τελευταίες εβδομάδες, καθώς τα στοιχεία για τον πληθωρισμό ήταν χειρότερα από τα αναμενόμενα.
«Η αμερικανική οικονομία είναι πολύ ισχυρή και σε πολύ καλή θέση και μπορεί να αντέξει μια πιο αυστηρή νομισματική πολιτική», δήλωσε ο επικεφαλής της Fed υπογραμμίζοντας την ανθεκτικότητα της κατανάλωσης και της αγοράς εργασίας, όπου η απασχόληση αυξάνεται κατά μέσο όρο κατά 400.000 άτομα τον μήνα.
Διαβάστε επίσης: Deutsche Bank: Στο 50% ο κίνδυνος παγκόσμιας ύφεσης, λέει ο Διευθύνων Σύμβουλος
Ωστόσο, υπογράμμισε την αβεβαιότητα που επηρεάζει τις προοπτικές, αναγνωρίζοντας ότι ο δρόμος για την επίτευξη μιας «ήπιας προσγείωσης» έχει γίνει πιο δύσκολος. «Ο πληθωρισμός έχει προφανώς εκπλήξει ανοδικά κατά τη διάρκεια του περασμένου έτους και ενδέχεται να υπάρξουν περαιτέρω εκπλήξεις», προειδοποίησε.
«Ως εκ τούτου, θα πρέπει να είμαστε ευέλικτοι στην ανταπόκρισή μας στα εισερχόμενα δεδομένα και στις εξελισσόμενες προοπτικές και θα προσπαθήσουμε να αποφύγουμε την προσθήκη αβεβαιότητας σε μια περίοδο που είναι ήδη εξαιρετικά δύσκολη και αβέβαιη»
Διαβάστε επίσης: Federal Reserve: Έρχονται νέες επιθετικές αυξήσεις επιτοκίων
Οι φόβοι για ύφεση
Η κεντρική τράπεζα των ΗΠΑ πραγματοποίησε την περασμένη εβδομάδα τη μεγαλύτερη αύξηση των επιτοκίων από το 1994, ανεβάζοντας το επιτόκιο κατά 75 μονάδες βάσης σηματοδοτώντας την υποστήριξή της σε μια πιο αυστηρή και επιθετική σύσφιγξη της νομισματικής πολιτικής.
Η κατάθεση του Πάουελ έρχεται σε μια κρίσιμη στιγμή για τον Λευκό Οίκο, ο οποίος προσπαθεί να διαχειριστεί τις αυξανόμενες προβλέψεις για ύφεση της αμερικανικής οικονομίας εν όψει των ενδιάμεσων εκλογών του Νοεμβρίου.
«Η ύφεση «δεν είναι αναπόφευκτη» δήλωσε μέσα στην εβδομάδα ο πρόεδρος των ΗΠΑ Τζο Μπάιντεν, με την υπουργό των Οικονομικών των ΗΠΑ, Τζάνετ Γέλεν να στέλνει το ίδιο μήνυμα.
Οι αξιωματούχοι της Fed έχουν αρχίσει να προετοιμάζουν τις αγορές για τουλάχιστον μία ακόμη αύξηση των επιτοκίων κατά 0,75% στην επόμενη συνεδρίασή τους τον Ιούλιο, καθώςδεν αναμένεται να υπάρξουν «αδιάσειστα στοιχεία» ότι έχει μετριαστεί ο πληθωρισμός. Ο Πάουελ τόνισε ότι οι μελλοντικές αποφάσεις σχετικά με τη νομισματική πολιτική της Fed θα αποφασίζονται «από συνεδρίαση σε συνεδρίαση» ανάλογα με τα «εισερχόμενα δεδομένα και τις εξελισσόμενες προοπτικές της οικονομίας».
13.
20 Haziran Pazartesi gazete manşetleri – James Jeffrey kadar olamadınız: Birçok konuda Türkiye haklı!
14. DSP Genel Başkanı Aksakal’dan Yunanistan’a sert tepki
DSP Genel Başkanı Aksakal, “Yunanistan, silahlandırdığı adaların tümünü olması gereken yasal statüye dönüştürmelidir. Bunun sürecinin ucu açık olmamalı, bir takvim tanımlanmalıdır” açıklamasında bulundu.
15.
Providing Former Taliban Associates with Visas and Asylum
The Biden administration continues its assault on U.S. national security.
Biden’s botched withdrawal from Afghanistan has created unprecedented threats to U.S. national security as I noted in an earlier article, Biden’s Catastrophic Policies: Immigration and Afghanistan and those threats are about to be exacerbated by a policy change of the Biden administration.
On June 14, 2022 The Los Angeles Times reported, Some Afghan refugees now have chance to avoid terrorism designation that blocked path to U.S.
Here is how this disconcerting news report begins:
Doctors, teachers, engineers and other Afghans who were forced to associate with the Taliban will now have a chance at asylum or visas after the Biden administration loosened a terrorism-related designation on Tuesday, according to government officials and documents reviewed by the Los Angeles Times.
The exemption will be applied on a case by case basis after security vetting and is expected to help Afghans who fled their country after U.S. troops withdrew and the Taliban took over last August, as well as some Afghans who entered the U.S. earlier, said officials from the Department of Homeland Security.
The administration assurances that each case will be adjudicated on a case by case basis that will involve security vetting does absolutely nothing to assuage my serious concerns.
The fact that among the refugees are doctors, teachers and engineers does nothing to prove that these individual do not pose a threat to US security. I would remind you that Osama bin Laden had a degree in civil engineering (which, in fact, made him all the more dangerous) and George Habash the founder of the PFLP (Popular Front for the Liberation of Palestine) an exceedingly violent terrorist organization, was a pediatrician.
That news report and the policy change of the Biden administration comes on the heels of a February 18, 2022 Fox News report: Pentagon IG report says 50 Afghan evacuees brought to US had ‘potentially significant security concerns’
Here is how that report began:
A Pentagon inspector general report released this week found that officials identified at least 50 Afghan evacuees who were brought to the United States in the wake of the U.S. withdrawal from Afghanistan whose information indicated “potentially significant security concerns” –and were unable to locate dozens of those who it said had “derogatory information” that would make them ineligible for parole.
The report, released on Thursday, found that U.S. agencies “did not use all available data when vetting Afghan evacuees.” The National Ground Intelligence Center (NGIC) later expanded its review to fill the gaps in screening, the report said.
The Fox News report is only the tip of a very huge iceberg.
There is a Yiddish expression that states, “When the fish goes bad, it smells from the head!”
The head of DHS is Alejandro Mayorkas the very same Mayorkas who now promises that the applications for visas and asylum will be carefully scrutinized.
Putting Mayorkas in charge of DHS is the equivalent of putting an arsonist in charge of the fire department!
In short, Mayorkas, who demanded that those who worked for him at USCIS approve virtually all applications for visas, demonstrated serious malfeasance that undermined the integrity of the visa issuing process.
Even before Biden was sworn in as President, he announced that Mayorkas would be his pick to become the Secretary of DHS (Department of Homeland Security). I wrote an article about Biden’s choice for this important position in my December 7, 2020 article, Biden’s DHS: Department of Homeland Surrender: Alejandro Mayorkas, architect of DACA, picked by Biden to head DHS.
My article included a link to an Inspector General report that was issued on March 24, 2015 into allegations made by employees of USCIS (United States Citizenship and Immigration Services)that were, at the time under the direction of Mayorkas. Here is how the cover letter from the Inspector General began:
Attached is our report of the investigation on the allegations made against Deputy Secretary Alejandro Mayorkas. I have also attached the written statement he gave to our investigators. The report is furnished for whatever action you consider appropriate.
This report resulted from employees within USCIS who stepped forward to tell us what they witnessed. We will protect the confidentiality of these courageous employees, who are protected from retaliation by the Whistleblower Protection Act and whose identities are protected under the provisions of the Inspector General Act. We hope that their actions will set an example for all potential whistleblowers who look to the Office of Inspector General to give them a voice.
My article also included this excerpt:
ABC News published several in-depth articles about the troubling findings of the Office of the Inspector General (OIG).
On March 24, 2015 ABC News reported, “Top Homeland Official Alejandro Mayorkas Accused of Political Favoritism Alejandro Mayorkas oversaw controversial $500,000 visa program.
The above-noted report was preceded by two ABC News reports that were published on February 3, 2015 which illustrate a clear nexus between these visas and national security:
“Whistleblowers: US Gave Visas to Suspected Forgers, Fraudsters, Criminals Internal documents show feds ignored warnings from FBI.” This report began with this excerpt:
Officials overseeing a federal program that offers an immigration short-cut to wealthy foreign investors have ignored pointed warnings from federal agents and approved visas for some immigrants suspected of having committed fraud, money laundering, and even one applicant with alleged ties to a child porn website, an ABC News investigation has found. The shortcomings prompted concerns within the Department of Homeland Security that the boutique immigration program would be exploited by terrorists, according to internal documents obtained by ABC News.
“It is shocking,” said Sen. Charles Grassley, an Iowa Republican. “Particularly when you have F.B.I. and other law enforcement agencies that are saying national security could be compromised or is being compromised — that’s enough for us to be concerned.”
“Feds Investigating Iran Ties to Firm Involved in US Visa Program Documents: Iranian operatives may be abusing program to “infiltrate” U.S.” This report began with these excerpt:
Federal agents in Los Angeles are investigating an L.A. shipping firm and its Iranian-born owner who for years have participated in and promoted an obscure U.S. immigration program — allowing the company to recruit wealthy foreign investors to receive visas and potentially Green Cards, law enforcement sources told ABC News.
The company’s name surfaced in a confidential Department of Homeland Security government document, which raised “concerns that this particular visa program may be abused by Iranian operatives to infiltrate the United States.”
Whistleblowers inside the federal agency that oversees the immigration program told ABC News they have been deeply frustrated by an inability to de-certify the company, even after they became aware of the investigation and saw the company’s name surface in an alarming internal Department Homeland Security memo. The memo, shared with ABC News, outlines concerns that Iran’s Revolutionary Guards have attempted to exploit the visa program “to infiltrate the United States.”
The ABC report included this excerpt about one company in particularly, TTC (Total Transportation Concepts):
The records show that the TTC employee was suspected of ties to an Iranian terror network that was involved in bombing plots and attempted assassinations. In 2012, federal investigators sent an email to immigration officials to advise them against re-certifying American Logistics for the immigration program, warning that an approval “would likely have serious national security implications.”
“I strongly advise against a favorable adjudication,” wrote a Homeland Security Special Agent in the Counter-Proliferation Investigations Center in the April 30, 2012 email.
But agents with United States Citizenship and Immigration Services (USCIS) moved forward and green-lighted American Logistics and Mahdavi, to continue overseeing a designated “regional center” for a special U.S. immigration program for wealthy foreigners known by its visa classification, EB-5.
Under the best of circumstance, vetting aliens, particularly those who come from countries that are under the control of hostile governments is daunting, to say the least.
My December 2019 article, Terror Attack At Naval Air Station Highlights Immigration Catastrophe– Limitations in the vetting process endanger national security.was predicated on the deadly shooting at the Pensacola Air Naval Station by a 21 year old member of the Saudi military, Mohammed Saeed Alshamrani, a second lieutenant in the Saudi Air Force as reported in the New York Times on December 6, 2019, Trainee on Military Base Mounts Deadly Attack.
That article included links to reports about other terrorists who were not stopped by the vetting process:
On December 3, 2019 the DOJ reported, Hizballah Operative Sentenced to 40 Years in Prison for Covert Terrorist Activities on Behalf of Hizballah’s Islamic Jihad Organization; Ali Kourani Was Trained by Hizballah’s External Terrorist Operations Component and Gathered Intelligence in New York City in Support of Attack-Planning Efforts.
My recent article, Alleged Hezbollah “Sleeper” Arrested In NYC By Joint Terrorism Task Force included this paragraph:
On September 19, 2019 the U.S. Attorney’s Office for the Southern District of New York issued a press release that announced, Manhattan U.S. Attorney Announces Indictment Of New Jersey Man For Terrorist Activities On Behalf Of Hizballah’s Islamic Jihad Organization. The subtitle of that press release provides more disturbing information, Alexei Saab Allegedly Was Trained by Hizballah’s External Terrorist Operations Component in Bomb-Making and Conducted Intelligence-Gathering in New York City and Washington, D.C., and Elsewhere in Support of Hizballah’s Attack-Planning Efforts.
On August 2, 2019 the Justice Department posted thus extremely this worrying news release, Afghanistan National and Former U.S. Military Interpreter Charged for Role in Human Smuggling Conspiracy.
On August 20, 2018 the Department of Justice issued a press release, Two Individuals Charged for Acting as Illegal Agents of the Government of Iran.
My piece written in February 2018, Saudi Graduate Of Al Qaeda Terror Training Camp Arrested In Oklahoma – Alleged classmate of 9/11 hijackers attended US flight school in 2016 included a link to the DOJ press release, Saudi Citizen Charged in Oklahoma With Concealing Attendance at Al Qaeda Training Camp.
When you add to the mix the mindset of an individual such as Mayorkas, who has refused to secure our borders, enforce our immigration laws from within the interior of the United States and refuse to pursue immigration fraudsters, as I wrote in my October 22, 2022 article, Biden Administration Plans To Protect Immigration Fraudsters we have a potentially catastrophic situation even as intelligence services warn that within a couple of years ISIS and other terror groups will be in the position to carry out deadly terror attacks within the borders of the United States- the borders the Biden administration refuses to secure.
As I noted in a recent article, Mayorkas is not America’s guardian — he’s its innkeeper.
16.
What’s Wrong With the Brits?
Six years after the Brexit vote, Britain is still drifting toward disaster.
Bruce Bawer is a Shillman Fellow at the David Horowitz Freedom Center.
It was six years ago today that the people of Britain surprised the world by voting to leave the European Union. One of the major reasons why they supported Brexit was a widespread desire to take back control of Britain’s borders from the EU and subject the mass immigration into the country to responsible controls.
This desire to control immigration could be described as having a single cause – namely, public alarm over the ongoing Islamization of Britain – or as having a number of intimately related causes: the increasing segregation of Muslims into sharia enclaves, as painstakingly outlined in Ed Husain’s 2021 book Among the Mosques; the high rates of Muslim crime and welfare dependency; the housing crisis, which is only exacerbated by the influx of new immigrants; the so-called “grooming gangs” – that is, Muslim rape gangs – that, beginning in 2012, were revealed in the media to have targeted thousands of underage victims in cities across England over a period of decades; and, not least, the acts of jihadist terrorism that took 52 lives in London on July 7, 2005, five lives outside the Palace of Westminster on March 22, 2017, 22 lives at the Manchester Arena on May 22, 2017, and so on.
As recently as last October, all of Britain was shocked when an ISIS-inspired son of Somali immigrants walked into a Methodist church in Essex and assassinated a Member of Parliament named David Amess, who was meeting there with constituents. And just four months ago, Tommy Robinson released an explosive documentary, The Rape of Britain, that detailed the reprehensible activities of a Muslim rape gang in Telford. It was an indictment not only of the coldblooded perpetrators but also of the Telford police, who, as I wrote at the time, came off looking “every bit as morally reprehensible as the pimps and rapists themselves” – for like police, politicians, social workers, and other public servants across England, they’d pusillanimously turned a blind eye to the brutal and systematic exploitation of working-class girls.
The ultimate point of Tommy Robinson’s documentary, of course, was that Telford isn’t a one-off. The grooming gangs are a national crisis – a national scandal and disgrace – and that disgrace has everything to do with the fact that a very high percentage of the men and women charged with enforcing the law and defending the weak in Britain are simply too scared of the Muslim “community” to perform their duties responsibly. As the number of Muslims in Britain continues to grow, and with it their ability to wreak havoc in response to any perceived offense, this official cowardice can only intensify. When the British Muslim population finally reaches the tipping point, Muslims won’t have to lift a finger to take power; they’ll already have it.
Now, you’d think that these facts would be obvious to most Brits by this point, and that public pressure to reduce Muslim immigration would be on the rise. Polls taken in 2017-18 showed that 47% of Brits wanted an end to Muslim immigration and that 55% see Islam as incompatible with British values. Yet most Brits have continued to vote for major-party political hacks who have no intention of doing anything about the issue. Tommy Robinson’s 2019 run for the European Parliament failed disastrously. So have the candidacies of other impressive critics of Muslim immigration. Why? And on May 12 of this year, the Financial Times reported that, according to a recent survey, most Brits are now “fine with” the fact that “Britain is now a high-immigration country.”
Again: why? Could it be because there haven’t been any major terrorist actions in the last few months, aside from the murder of David Amess? Or because it’s been a while since the last time the newspapers pulled back the curtain on yet another new grooming gang that’s destroyed the lives of hundreds of young girls? Is it so easy for Brits who’ve seen all the evidence that their country is hurtling toward disaster to loosen up about it simply because things have been relatively quiet of late? Is the need to push away the facts and believe that everything’s going to be okay just that powerful? Have other matters – COVID, Megxit, the Queen’s Platinum Jubilee – distracted Brits from the Muslim mess? Has a paralysis, an indifference, a lack of a fundamental sense of responsibility to future generations, become endemic in the UK, afflicting not only public servants but millions of other subjects? How can it be that the daily drip-drip-drip of horrifying news stories about the Muslim minority isn’t enough to raise hackles – and keep them raised?
I’m referring to stories like the ones told in a just-released report on the failures of Greater Manchester Police and other officials in their confrontation with grooming gangs. One of the report’s revelations concerns Shabir “Daddy” Ahmed, the longtime head of the grooming gang in Rochdale, which is part of Greater Manchester. As it turns out, Ahmed worked for eighteen years as a “welfare officer” in Oldham, which is also a part of Greater Manchester. The police knew as early as 2005 that this welfare officer was also running a rape gang, but they didn’t share the information with Ahmed’s employers on the Oldham Council until 2012, when the Rochdale rape gang – and the failure of authorities to do anything about it – became national news. Even then, however, the Oldham Council took no action on Ahmed.
On GB News on Tuesday morning, Martin Daubney of the Reclaim Party described the Oldham revelations as an example of how Britain’s working classes have been failed by progressive officials who are scared of being called racists. His emphasis on the rapists’ Pakistani identity, however, was glibly dismissed as “a complete distraction” by left-wing activist Amy Cameron, who insisted that the grooming gangs demonstrate nothing more or less than the fact that, quite simply, “whenever you have people in positions of power they’re often able to exploit the vulnerable.” In short, the grooming gang members’ Pakistani identity – to say nothing of their shared religion – is of no significance whatsoever. It’s a transparent lie, needless to say, but it’s a lie by which Britain’s progressive establishment – as well as a good chunk of the rest of the kingdom’s population – has apparently decided that it wishes to live. And, in time, die.
17.
Saudis Crow Over Biden Coming Hat-In-Hand to Riyadh
The man who promised to make Saudi Arabia a “pariah” now begs them for oil.
What was once planned as a quick visit to Israel-and-the-Palestinians by President Biden has become a three-way affair, with Saudi Arabia not only added to the itinerary, but has become the main event, the meeting in Riyadh with the Saudi Crown Prince will overshadow his lightning visits to Jerusalem and Bethlehem. In Israel, Biden will attend the Maccabiah Games and no doubt discuss with Prime Minister Bennett ways for Israel to tamp down “tension” in the area – even though all such tension is provoked by the Palestinians – and he will repeat, in his conversations with both Israel and the Palestinians, the latest mantra of the Bidenites, that he “looks forward to reaffirming his lifelong commitment to a two-state solution and to discuss the ways in which we might rekindle a new political horizon that can ensure equal measures of freedom, security, prosperity, and dignity to Israelis and Palestinians alike.“
I’m not sure Israel and the Palestinians can have “equal measures of freedom, security, prosperity, and dignity,” given the failure of the Palestinians to create a free and democratic society – a failure that we see in all 22 states of the Arab League, where either despots or monarchs rule, but nowhere is there a true democracy, of citizens rather than subjects. Nor can the Palestinians, with Islam stunting their mental growth, ever hope to rival the advanced state of Israel, with the astonishing inventiveness of its people. In Israel innovation is welcome; Muslim Arabs regard innovation, or bida, with deep suspicion. As for “equal measures of…..dignity,” both Hamas and the PA have shown how little they care for the “dignity” of those they rule over, people who are not permitted to choose their rulers by elections, and who are arrested or even executed for daring to criticize those rulers. Why would the people in a “Palestinian state” fare any better than they do now under Hamas in Gaza, or under the PA in the West Bank? It will be amusing, however, to hear Biden repeat that mantra to Mahmoud Abbas – all that guff about “equal measures of freedom, security, prosperity and dignity” – that is, to the very man who is now in the 17th year of his four-year term, who had his harshest critic, Nizar Banat, beaten to death, and who has amassed a fortune of $400 million consisting mostly of aid money he stole.
But then, with Israel-cum-Palestinians given their quick due, for Biden it’s on to the real object of this trip, which is to make up, in properly obsequious fashion, with Crown Prince Muhammad bin Salman, so that the Saudis will turn on the oil tap wide enough to bring down the price of gas for consumers, and thereby, the Bidenites calculate, give Biden a shot at being be reelected.
The Saudis are delighted to see President Biden having to eat crow. They don’t like him. They resented his refusal to respond forcefully to Houthi attacks on their country. They have been mightily displeased with his attempt to appease the Iranians in Vienna. But most infuriating, to MbS, has been Biden’s anger over the killing of Jamal Khashoggi. During the campaign for president, Biden promised to make Saudi Arabia a “pariah.” Now Biden is going to have to go, hat in hand, to the man he knows ordered Khashoggi’s murder and continues to deny it, and to behave as if he believed him.
A report on how the Saudi commentators are gloating over US President Joe Biden’s planned visit next month, claiming that the US leader’s about-turn on his vow to make Saudi Arabia a “pariah” reflected the kingdom’s importance in global affairs, is here: “Biden to meet with Saudi crown prince despite ‘pariah’ pledge,” Reuters, June 14, 2022:
After the White House confirmed on Tuesday that Biden would meet de facto ruler Crown Prince Mohammed bin Salman on a trip to the region, the Saudi commentators took to social media to praise the prince for his handling of the crisis in US-Saudi ties.
“We said it before and we did not exaggerate, they [Western leaders] will all come successively to Riyadh,” tweeted Faisal AlShammeri, a reporter at Saudi-owned Al Arabiya TV.
“Realpolitik changed the administration’s convictions,” he added.
Rights groups, in contrast, said the visit risks “fostering repression” inside the kingdom, the world’s largest oil exporter.
Everyone understands that Biden’s visit has nothing to do with morality, and everything to do with the Saudis increasing their oil production, to make up for Russian oil that been taken off the market. I doubt that Biden’s appearance – his smile and handshake with a man he considers to be a murderer — will have any effect on increasing “repression” in the Kingdom. The Saudis are largely impervious to outside pressure to improve their record on human rights, and MbS will not be any more repressive because of Biden’s visit. Besides, the Bidenites must be thinking, better repression in Saudi Arabia than a recession in the United States.
US relations with Saudi Arabia have been under strain since the 2018 murder and dismemberment of journalist Jamal Khashoggi by a team of Saudi operatives in the kingdom’s consulate in Istanbul.
Biden had refused to deal directly with Prince Mohammed following a US intelligence report implicating him in the killing. The Saudi government denied any involvement by the prince, saying the murder was a heinous crime by a rogue group.
The Saudi denial is nonsense, of course. MbS ordered the killing of Khashoggi, and now he has his severest American critic coming to Riyadh, prepared to ignore the Khashoggi affair. Upon Biden’s return to Washington, he will no doubt give a press conference on his trip, and when he is asked “did you discuss with the Crown Prince the killing of Jamal Khashoggi?” will blandly answer that “I promised to keep my conversation with the Crown Prince about the helpful role Saudi Arabia can play in calming the world’s oil markets and that’s exactly what I did.”
Comment:
But Washington’s desire to improve ties with Gulf monarchies has become more urgent following Russia’s Feb. 24 invasion of Ukraine, which highlighted the relevance of Gulf oil producers as Europe looks to cut its energy dependence on Russia.
Biden’s July 15-16 visit to the kingdom, where he is also due to attend a summit of Arab leaders, ends his campaign pledge to make the kingdom a pariah as he struggles to combat high US gasoline prices and build a united international front to isolate Russia.
Former Saudi intelligence chief and senior royal Prince Turki al-Faisal blasted critical remarks, carried in US media, about the prince and the kingdom’s human rights record and suggested Biden was trying to save his presidency.
“It is the tanking popularity of the president that brings him to us. It is his legitimacy that he hopes to bolster by meeting with our crown prince,” Prince Turki wrote in an op-ed published in the Saudi newspaper Arab News on Saturday.
Yes and no, Prince Turki. Yes, of course Biden is coming to Saudi Arabia to “save his presidency.” But no, it’s not his “legitimacy that he hopes to bolster” by meeting with the Crown Prince. In fact, the photograph of a smiling Joe Biden shaking hands with MbS will likely lead only to ridicule at home. What he wants is not “legitimacy,” but lower prices at the pump; it’s the economy, stupid. Biden figures that if gasoline is still above $5 a gallon this November, his party could lose both houses of Congress, ending his hopes to pass his agenda and making much less likely his reelection in 2024. If the Saudis do as he wishes, and increase their production sufficiently to bring down that price to below $4 a gallon and keep it there, Biden thinks he has a fighting chance to be reelected.
Prince Turki and other commentators highlighted Saudi Arabia’s importance, whether for regional and energy security or global politic
Saudi political scientist Hesham Alghannam tweeted that the visit was taking place with “our conditions and interests.”
Rights advocates said Biden’s visit risks “encouraging new abuses and further entrenching impunity” in the kingdom where the prince, widely known by the initials MbS, has cracked down on dissidents and opponents during his swift rise to power.
The Crown Prince doesn’t need Biden’s appearance to give him the go-ahead to crush his domestic opponents. He is the man, remember, who in November 2017 imprisoned more than 400 of Saudi Arabia’s most powerful people, among them Saudi royals, tycoons, and generals, and held them hostage in the Riyadh Ritz-Carlton until they promised to disgorge some of what the Crown Prince claimed were their ill-gotten gains. With this display of his power, the Crown Prince managed to claw back more than $106 billion for the Saudi Treasury.
Thirteen human rights groups, including Human Rights Watch and London-based Saudi group ALQST, last week issued a joint letter urging Biden to secure the release of detained dissidents and remove travel bans on others, including US citizens, before he visits Saudi Arabia.
Biden is not going to raise the issue of human rights. That would fatally vitiate his mission, by angering the Crown Prince. Bringing up human rights will simply remind the Crown Prince of all the unfavorable things Biden has said about him in the past, in connection with the murder of Khashoggi. Biden, though his mind wanders, will have practiced enough with his advisers to stick to the script in Riyadh. Increased production of oil by the Saudis, will be his most important order of business. He will also repeat to MbS his previous pledge to the world that “Iran will NEVER get a nuclear weapon on my watch.” Some may snicker that Biden can promise, but in the end it will not be America but Israel that will make sure that pledge is kept.
From Biden’s point of view, his contrite appearance in Riyadh, and his assurance that Iran will not get a nuclear weapon should be enough to win over the Crown Prince. Another million or two barrels of Saudi crude daily could do wonders for Biden’s presidential prospects. Isn’t that, for Joe Biden and the Bidenites, all that really matters?
18.
The Collapsing Pillars of the Iranian Regime
A tyranny rotting from within.
There were three pillars on which the Iranian regime was founded, following the 1979 revolution, hi-jacked by the elderly fanatical cleric Ayatollah Ruhollah Khomeini. The first pillar was the system of velayat-e-faqih, or guardianship of the Islamic jurist, which laid the foundations for the first fundamentalist Islamic state and was written into the constitution. The second pillar was the complete transfer of all power and authority to the Supreme Leader and from him to the theocracy of ayatollahs and mullahs, who perversely claimed their authority came directly from God. The third and final pillar, carefully designed by Khomeini, was the creation of the Islamic Revolutionary Guards Corps (IRGC), his own version of the Gestapo, to spread their revolutionary policy of violence and terror at home and beyond Iran’s borders.Today, the theocracy is so hated by 80 million repressed and impoverished Iranians, that only two pillars remain, velayat-e-faqih and the IRGC. Everyone knows that a stool with only two legs cannot persist.
The IRGC controls around 70 percent of the Iranian economy, including its monetary and financial institutions. It pays no taxes and funnels resources into the pockets of the ruling elite. It also commands the regime’s clandestine campaign to build a nuclear weapon. Khomenei moved rapidly to eliminate opposition to his clerical dictatorship, ruthlessly using the IRGC to murder tens of thousands of political opponents whom he said were guilty of ‘moharebeh’ or ‘waging war against God.’ The secret massacre of over 30,000 supporters of the main democratic opposition movement, the People’s Mojahedin of Iran/Mojahedin e-Khalq (PMOI/MEK), in the latter half of 1988, stands out as one of the worst crimes against humanity of the late twentieth century and is now under active investigation by the UN. Startling as these figures may be, they are only a fraction of the estimated 120,000 political prisoners executed so far during the clerical dictatorship in Iran.
The IRGC created the Quds Force, their vicious unit responsible for extra-territorial operations, overseeing the theocratic regime’s proxy wars in Syria, Yemen, Lebanon,Gaza and Iraq, while planning, financing and initiating acts of terror worldwide. In April 2019, President Trump designated the IRGC as a Foreign Terrorist Organization (FTO), the first time the US had designated an official military organization of a foreign state as an FTO. In January 2020, Trump also ordered the elimination of the senior Iranian Quds Force General Qassem Soleimani and his ally the Iraqi Chief of Staff of Operations Abu Mehdi Mohandes. A targeted drone strike took out the two terrorist Godfathers in Baghdad Airport. Soleimani was answerable only to Iran’s Supreme Leader Ayatollah Khamenei and as such, was described by many as the second most powerful person in the Islamic Republic. His death has seriously undermined the IRGC and fractured a second pillar of the theocratic dictatorship. Khamenei is terrified that the IRGC is beginning to crumble.There is growing evidence of IRGC personnel absconding because they have not received their pay. Recruitment is collapsing. It is now a question of how much longer the organization can survive. Khamenei knows if the IRGC collapses, so will his theocratic regime.
There is widespread revulsion and hatred of the IRGC throughout the Iranian population. PMOI/MEK resistance units have been formed in towns and cities across Iran. Young resistance fighters have lost their fear and have attacked court houses, government buildings and IRGC and paramilitary Basiji bases. Banners, posters, and images of the Supreme Leader are regularly defaced. The courageous resistance units can take comfort from the defeat of similar revolutionary guards’ divisions in history. In Roman times, the Praetorian Guard, like today’s IRGC, were the embodiment of power, greed and terror, serving as secret police, executioners, and an anti-riot force. Founded by the first Roman Emperor, Augustus, in 27 BC to protect him and Rome, they grew to number 15,000 men and became so powerful and corrupt that they turned on their leaders, assassinating 13 Roman emperors and even auctioning the throne to the highest bidder. They were eventually defeated, disbanded, and dispersed by Constantine the Great, marking a key stage in the fall of the Roman Empire.
Hitler’s elite personal protection squad the Schutzstaffel or SS, was created in 1925 as a tiny squadron of less than a hundred men, expanding throughout the Nazi era to hundreds of thousands of brutal and feared thugs and murderers under the leadership of the psychopath Heinrich Himmler. After the second world war ended, the Nuremberg Trials judged the SS to be a criminal organization and held it responsible for most of the Nazi war crimes and for the holocaust. Hundreds of its leaders were executed. The thugs and murderers who occupy the ranks of the IRGC in Iran would do well to learn how history has never judged such elite guards’ units with sympathy. They always end in infamy and annihilation. The growing detestation of the IRGC by the Iranian people is a clear signal that a second pillar of the regime is beginning to collapse.
The hatred of the mullahs, combined with the crumbling of the IRGC will sound the final death-knell for the perverted system of velayat-e-faqih, the cornerstone of Islamic fundamentalism. The only chance of survival for the teetering theocratic dictatorship would be for Western appeasers to sign up to the defective nuclear deal, by acceding to the mullahs’ demands to lift sanctions and remove the IRGC from international terrorist blacklists. The West must surely understand that only the final overthrow of the tyrannical mullahs will see peace, justice and freedom restored to the Iranian people. We must give them our full backing and let them know that the downfall of the IRGC will be the decisive catalyst for the collapse of the velayat-e-faqih regime.
19.https://www.rt.com/russia/557589-azov-battalion-documented-crimes/?utm_source=browser&utm_medium=push_notifications&utm_campaign=push_notifications
20.
Putin böyle gözdağı verdi: Sarmat ile rakipsiz bir güce sahip olacağız!
Rusya lideri Putin, Moskova’da düzenlenen askeri törende batıya bir kez daha gözdağı verdi. Putin, nükleer başlık taşıyabilen ve ‘yenilmez’ olarak nitelediği kıtalararası Sarmat füzelerinin yıl sonunda hizmete gireceğini açıkladı.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova’da düzenlenen askeri okul mezuniyet törenine katıldı.
Burada başkomutan sıfatıyla bir konuşma yapan Putin Rus ordusunu modernize ederek güçlendireceklerini söyledi.
S-500 hava savunma sistemlerinin ordu birliklerine teslimatının başladığını belirten Putin, “Nükleer Sarmat füzeleri ile dünyada rakipsiz bir güce sahip olacağız” dedi.
“ETKİSİZ HALE GETİRMEK İÇİN 500 FÜZE GEREKLİ”
Ruslar 24 nükleer başlık taşıyan tek bir sarmat füzesini engellemek için 500 uçaksavar füzesi gerektiğini öne sürüyor. Sarmat füzesi nisan ayında başarıyla test edilmişti. Putin; Sarmat füze sistemlerinin de aralarında bulunduğu pek çok yeni silahı ‘yenilmez’ olarak nitelendiriyor.
21.
Macron’dan küstah Türkiye çıkışı!
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ile yaptığı görüşmede Türkiye’nin pozisyonunu netleştirmesini isteyeceğini söylediği kaydedildi. Macron, İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya katılımını destekliyor.
Hulki Cevizoğlu’ndan bomba ABD açıklaması: Türkiye planını deşifre etti!
Gazeteci Hulki Cevizoğlu, Türkiye ile Yunanistan arasındaki gerilime ABD’nin bilinçli olarak zemin hazırladığını ve amaçlarının 15 Temmuz’da yapamadıklarını şimdi yaparak iktidarı değiştirmek olduğunu söyledi.
Yunan medyasında ‘olası operasyon’ korkusu: Türkler isterse Atina’yı vurabilir
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik olası operasyonu gündemdeyken, operasyon ihtimali Yunan medyasında endişeye neden oldu. yerli balistik füze sistemi Bora’yı analiz eden medyada, “Menzili Atina’ya kadar ulaşabilir’ yorumu yapıldı.
ERDOĞAN ‘SON KEZ’ İKAZ ETMİŞTİ
Özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın son uyarısının ardından, Yunan medyasında dikkat çeken başlıklar ortaya çıktı. Erdoğan, provokasyonlara karşı Yunanistan’ı son kez ikaz ettiğini belirterek, “Adaları silahlandırmaktan vazgeçmeye davet ediyorum, şaka yapmıyorum, ciddi konuşuyorum. Yunanistan’ı pişmanlıkla sonuçlanacak hayallerden uzak durması, aklını başına alması konusunda ikaz ediyorum” ifadelerini kullanmıştı.
YERLİ FÜZE SİSTEMİ BORA YUNAN MEDYASININ GÜNDEMİNDE
Bu sözlerin ardından Türkiye’nin operasyonlarını ve savunma sanayiini gündeme alan Yunan medyasında, yerli SİHA’lardan sonra bir diğer milli üretim olan balistik füze sistemi BORA konuşuldu.
“BORA’NIN MENZİLİ ATİNA’YA KADAR ULAŞABİLİR”
BORA’yı analiz eden bir Yunan televizyonu, adaları bu füze sistemiyle vurabileceğini dile getirip, BORA’nın menzilinin Atina’ya kadar ulaşabileceğine dikkat çekti.
MAVİ VATAN HARİTASINI GÖSTERDİLER
Türkiye’nin silah sistemlerinin yanı sıra Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın operasyon için kararlılık sözlerini verip, Mavi Vatan haritasını gösteren Yunan televizyonunun bu analizleri, an itibarıyla ülkede büyük paniğe yol açıyor.
22.
Başkan Erdoğan ile İsrail Cumhurbaşkanı arasında kritik görüşme! Türkiye’ye teşekküretti
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog ile bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan ve İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, görüşmede, terörle mücadele ve güvenlik dahil, iki ülke ilişkileri ve bölgeye dair meselelerde diyalog halinde olma, barış ve istikrar için işbirliğine devam etme konusunda mutabık kaldılar.
İsrail Cumhurbaşkanı Herzog, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a Türkiye’nin terörle mücadele çabalarından dolayı teşekkür etti.
İSRAİL DIŞİŞLERİ BAKANI, TÜRKİYE’Yİ ZİYARET EDECEK
Dışişleri Bakanlığı, İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid’in 23 Haziran’da Türkiye’yi ziyaret edeceğini de duyurdu.
23.
Yunanistan ateşle oynuyor: Nikos Dendias’tan skandal sözler!
Erdoğan’ın Yunanistan’a çektiği rest sonrası Başbakan Miçotakis geri adım atmıştı ancak Yunan tarafının kışkırtmaları son bulmuyor… Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Türkiye’ye yönelik skandal ifadelere başvurdu.
Yunanistan Başbakanı Miçotakis’in Türkiye’yi ABD’ye ve AB’ye şikayet etmesine Cumhurbaşkanı Erdoğan “benim için artık öyle biri yok” diyerek tepki gösterdi. Türkiye ile Yunanistan arasındaki görüşmeler ise tıkandı ve köprüler atıldı.
KÜSTAH AÇIKLAMALARA YENİSİ EKLENDİ
Avrupa’nın şımarık çocuğu olarak tarih sahnesinde yer alan Yunanistan’a Türkiye kanıtlar ve belgeler ile cevap verirken göçmenlere karşı insanlık dışı yaptığı eylemler karşısında batı ülkeleri sessiz kaldı.
Yaşanan gerginlikler sonrası dünyada gözler Ege’ye çevrilirken Atina yönetimi ise küstah açıklamalarına yenisini ekledi.
YUNAN BAKANDAN TÜRKİYE’Yİ HEDEF ALAN AÇIKLAMA
Yunanistan Dışişleri Bakanı Nikos Dendias, Yunan medyasına verdiği demeçte Türkiye ile yaşadıkları krize değindi.
Dendias, ülkeler arasındaki anlaşmazlıkların çözülmesinin ancak Uluslararası Hukukun temel ilkelerine saygı temelinde sağlanabileceğini vurguladı, bu tür kilit temel ilkelerden biri “tüm devletlerin toprak egemenliğinin korunmasıdır” dedi. Sözlerine Türkiye’yi hedef alarak sürdüren Dendias, “Türk provokasyonlarında eşi görülmemiş bir tırmanışla ve aynı zamanda neo-Osmanlı revizyonizminin yansıtıldığı alanda zaman zaman bir tırmanışla karşı karşıyayız” dedi.
“SESSİZ AMA GÜÇLÜ CEVAP VERİYORUZ”
Yaşanan tırmanışa güçlü ve sessizce cevap verdiklerini söyleyen Dendias, ülkesinin Ankara ile iletişim kanallarını açık tutma niyetini dile getirirken samimi olduğunu vurguladı.
24.
Çinli generallerin Tayvan’ı işgal planı sızdırıldı
Ukrayna’daki savaş son sürat devam ederken Pasifik’te dünyayı tedirgin eden bir haber geldi. Çinli general ve yetkililerin katıldığı toplantıya ait olduğu iddia edilen ses kaydı sızdırıldı. Ses kaydında Tayvan’ı işgal planları konuşuldu
Çin ile Tayvan arasındaki gerilim bir türlü düşürülemiyor. Savaş ihtimali iki taraftan gelen sert açıklamalar ile artarken Çin’den sızan görüntü tabiri caizse gündeme bomba gibi düştü.
Çinli generallerin ve yetkililerin Tayvan savaşı için hazırlandıkları toplantının ses kaydı sızdırıldı.
İngiliz The Sun gazetesinde yer alan habere göre, söz konusu toplantıdan çekilen bir karede ABD’de yaşayan Çinli muhalif grup tarafından kamuoyu ile paylaşıldı.
“SAVAŞ BAŞLATMAKTAN ÇEKİNMEYİZ”
Aynı habere göre, söz konusu toplantıda Çinli yetkililerin 140 bin askerden oluşan bir işgal planını tartıştıkları duyuluyor. Ses kaydında bir Çinli yetkilinin ‘Savaş başlatmaktan ve Tayvan’ı ezmekten çekinmeyeceklerini’ söylediğini anlar da yer alıyor.
Söz konusu kayıt, ABD’de yaşayan Çin doğumlu bir sürgün olan Wang Dinggang tarafından kurulan Lude Media tarafından kamuoyuna açıklandı.
Lude Media kaydı üst düzey ordu mensuplarından aldıklarını öne sürdü.
ÇİN’E GÖZDAĞI: İKİ KERE DÜŞÜNÜN
Geçtiğimiz günlerde Tayvanlı yetkililer, başkent Pekin’i vurabilecek füzelere sahip olduklarını iddia ederek, Çin’i ada ülkesine saldırmadan önce iki kez düşünmesi gerektiğinin altını çizmişlerdi.
Tayvan Yasama Meclisi Başkanı You Si Kun, ülke basınına yaptığı açıklamada Çin’in işgal kararı alması durumunda ülkesinin Yun Feng süpersonik seyir füzelerini kullanmaktan çekinmeyeceği bilgisine yer vermişti.
Kun, ‘Yung Fend füzeleri zaten Pekin’i vurabilir ve Tayvan’ın Pekin’e saldırma yeteneği var’ demişti.
ÇİN UYARMIŞTI: EZERİZ
Bu açıklamadan birkaç gün önce ise Pekin’in, Tayvan’ın bağımsızlığı için her türlü baskıyı ‘ezeceği’ konusunda uyarılarda bulunan in Savunma Bakanı Vey Fenghe sözlerine şöyle devam etmişti;
‘Tayvan’ın bağımsızlığını sürdürmeye yönelik her türlü girişimi kararlılıkla ezeceğiz. Ne pahasına olursa olsun sonuna kadar savaşacağız.’
BIDEN ÇİN’İ UYARMIŞTI: ASKERİ OLARAK SAVUNURUZ
ABD Başkanı Biden olası bir Çin işgalinde Tayvan’ı askeri olarak savunacağını söylemiş ve ABD’nin Çin’in Tayvan’ın kontrolünü zorla ele geçirme girişimine askeri olarak müdahale edip etmeyeceği sorulduğunda Yaptığımız taahhüt bu’ demişti.
Biden’ın açıklamasına Çin’den cevap gecikmemiş, Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Wang Wenbin ‘Çin halkının ulusal egemenliği ve toprak bütünlüğünü savunma konusundaki kararlılığını ve güçlü yeteneğini hiç kimse küçümsememelidir” diyerek ABD Başkanı Biden’a uyarıda bulunmuştu.
25.
NATO toplantısına damga vurdu! Akar’dan Nikos Panagiotopoulos’a mesaj!
Belçika’nın başkenti Brüksel’de NATO Savunma Bakanları Toplantısı’nda Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos ile görüştü.
İki bakanın görüşmesi Yunan basınında geniş yer buldu. Kritik temasta objektiflere yansıyan görüntüler toplantıya damgasını vurdu. Bakan Akar, Yunanistan Savunma Bakanı Nikos Panagiotopoulos’a gereken mesajı verdi.
26.
ABD basını yazdı: Türkiye’nin uranyum zengini yeni Afrikalı müttefiki
Afrika’da giderek artan Türkiye varlığı uluslararası basının gündeminde yer alamaya devam ediyor. Afrika’ya karşı kazan-kazan politikası izleyen Türkiye’nin adımlarına ABD merkezli Foreign Policy dikkat çekti. Yazıda, altın ve petrol kaynaklarının yer aldığı Nijer’de zengin uranyum rezervlerinin de olduğu ifade edildi.
ABD merkezli Foreign Policy dergisi, Ankara’nın kıtayla ve özellikle Nijer’le ilişkilerini mercek altına aldı.
TÜRKİYE-AFRİKA İLİŞKİLERİ
“Türkiye’nin yeni Afrikalı müttefiki” başlıklı analizde, “Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Türkiye’nin askeri ve diplomatik alanını genişletmek için ülkesini son 10 yılda Afrika’da kilit bir müttefik olarak konumlandırdı.” denildi.
Ankara’nın Nijer’e silah satışının, bu ülkeyi Sahel’deki terörle mücadele çabalarının merkezi haline getirebileceğine vurgu yapıldı.
NİJER’E SATILAN SİHA’LAR
Yazıda, “Nijer’in, Kasım 2021’de imzalanan sözleşmenin parçası olarak 6 Bayraktar TB2 insansız hava aracını teslim aldığı belirtiliyor.” notuna yer verildi.
Anlaşmanın, Hürkuş hafif saldırı uçaklarını ve zırhlı araçları da kapsadığı kaydedildi.
YER ALTI KAYNAKLARIYLA DİKKAT ÇEKİYOR
Bu arada, altın ve petrol kaynaklarının yer aldığı Nijer’de, zengin uranyum rezervlerinin de olduğu belirtiliyor.
Nijer hükümetinin, SİHA alımlarının Mali ve Burkina Faso ile üç sınır bölgesindeki DEAŞ ve El Kaide bağlantılı gruplarla mücadelede yardımcı olacağını umduğu ifade edildi.
HAVA ÜSSÜ GÜNDEMDE
Öte yandan Nijer’de, Türk SİHA’larını barındıracak bir hava üssünün oluşturulmasının düşünüldüğüne dikkat çekildi.
Aynı analizde ayrıca, “Nijerya yetkilileri, Boko Haram ve diğer isyancılara karşı mücadelede yardımcı olmak için Türkiye’den 10 küçük taktik Songar SİHA satın aldı.” bilgisi paylaşıldı.
TİCARET HACMİNDEKİ ARTIŞ
Kıta ile ekonomik ilişkilere de işaret edilerek, Afrika ile 2003’te 5,4 milyar dolar ticaret hacmine sahip olan Türkiye’nin, bu miktarı 2020 yılında 25,3 milyar dolara yükselttiği belirtildi.
Afrika’da Türk müteahhitlik firmalarına verilen projelerin değerinin 2021 yılında 71,1 milyar dolara ulaştığı aktarıldı.
27.
Biden’ın “Orta Doğu çıkartması” planı
18.06.2022
Dünyada muhtelif sıkıntıların, savaşların, ekonomik ve siyasi krizlerin yaşandığı bir sırada ABD Başkanı Joe Biden da bir “Orta Doğu çıkartması” gerçekleştirme planı yapıyor.
Verilen son bilgilere göre Biden, 13-16 Temmuz arasında gerçekleştirmeyi planladığı bu ziyaretine “İsrail” ile başlamayı düşünüyor. Sonrasında Filistin Başkanı Mahmud Abbas ile görüşmeyi, ardından Suudi Arabistan’a geçmeyi, orada hem Suudi liderlerle görüşmeyi hem de Körfez Arap İşbirliği Konseyi’nin Cidde’de düzenleyeceği toplantıya katılmayı hesaplıyor.
Sınırları net olarak belirlenmeyen, ama uluslararası politikada merkezine “İsrail”in oturtulmaya çalışıldığı, “Orta Doğu” diye isimlendirilen bölge genellikle küresel sistemin çok bilinmeyenli denklemlerinin çözülmesine yarayacak hesaplar yapılmasında işe yarıyor. O yüzden küresel ve bölgesel güçler, uluslararası politikada etkili olacak bir plan kurduğunda bu bölgeye yönelik bir çıkartma yapma, bölgedeki yöneticilerle masaya oturup durum değerlendirmesi yapma ihtiyacı duyuyor. Dolayısıyla bu bölgeye yönelik ziyaretler bayağı ses getiriyor ve haftalar öncesinden gündemi meşgul etmeye başlayabiliyor.
Eski ABD Başkanı Trump’ın Mayıs 2017’de gerçekleştirdiği Suudi Arabistan ziyareti de epey ses getirmişti. Onun Riyad’da katıldığı uluslararası toplantı Amerikan – Arap İslam Zirvesi olarak isimlendirilse de gerçekte İsrail işgal rejiminin önünü tıkayan politikaların sonlandırılması ve siyonist işgal rejimiyle ilişkilerin normalleştirilmesi planlarının hayata geçirilmesi için organize edilmişti. Trump da o toplantıda bölge ülkelerine artık İsrail ile ilişkilerini perdenin önüne taşımaları yönünde talimatlar vermişti. Bu talimatlar etkisini gösterdi ve geçen süre içinde Arap dünyasındaki dikta rejimleriyle İsrail işgal rejimi arasındaki ilişkilerin normalleştirilmesi yönünde önemli adımlar atıldı.
Biden’ın gerçekleştirmeyi düşündüğü ziyaretin öncelikli amacının son dönemde dünya ekonomisini ciddi şekilde etkileyen petrol fiyatlarının yeniden düzenlenmesi, kontrolün sağlanması ve ekonomik krizlerin aşılmasına imkan verecek yeni politikalar belirlenmesi olduğu söyleniyor. Bunun ziyaretin amaçlarından biri olduğu söylenebilir. Ancak öncelikli ve birinci amacının bu olmadığını ABD kaynakları da dile getirdi.
Ziyaretin öncelikli amacının İsrail işgal rejiminin geleceğinin güvenceye alınması için gerekli diplomatik bağlantıları kurmak ve görüşmelerde bulunmak olduğu belirtiliyor.
İşgal rejimiyle normalleşme sürecinde önemli bir mesafe katedildiği düşünülüyor. Ancak bu konuda gerçekleştirilenler yine de siyonist işgali yeterince rahatlatmış değil. Çünkü onu asıl zorlayan, Filistin direnişin hak ve özgürlük mücadelesinde kararlılığını sürdürmesi.
Bunun yanı sıra siyonistlerin kendi politik sahalarında da sıkıntılar devam ediyor. Naftali Bennett hükümetinin parlamentoda bir sandalye daha kaybetmesi durumunda düşmesi kesinleşecek. Çünkü sadece bir farkla güvenoyu almıştı. Bir milletvekili ayrıldı. Muhalefet ve iktidar partilerinin parlamentodaki sandalye sayısı eşitlendi. Hükümetin bir sandalye daha kaybetmesi durumunda gensoru önergesi verildiğinde düşmesi kesinlik kazanacak. O yüzden Bennett’in Netanyahu ile yeni bir koalisyon kurma hesapları üzerinde durduğu ve bunun için irtibatlar kurduğu siyonistlerin haber kaynaklarında dile getirildi.
İçerde bu sıkıntılar sürerken, Lübnan’la deniz sınırı anlaşmazlığının olduğu bölgede doğal gaz arama çalışmalarına Lübnan’ın sessiz kalmaması da işgal rejiminin yeni bir sorunla karşı karşıya gelmesine neden oldu. Bu arada İran’la nükleer teknoloji konusundaki pazarlıkların tıkanması ve bunda İsrail lobisinin önemli rolünün olduğunun düşünülmesi, ayrıca Mossad ajanlarının son olarak İran’da Devrim Muhafızları komutanlarından Hasan Seyyid Hüdayi’ye suikast düzenlemeleri ortamın ısınmasına neden oldu.
Bu gibi sebeplerden dolayı Biden’ın ziyaretinde işgal rejiminin güvenlik ve istikrarının birinci öncelikli amaç olduğu düşünülüyor.
YENİ AKİT
28.
Five Nations Revive 51-year-old Security Pact Amid China Threat
By Saibal Dasgupta June 14, 2022
Britain and four Asian members of the Commonwealth have announced efforts to expand and re-energize the Five Powers Defense Arrangements (FPDA), a 51-year-old series of mutual assistance agreements embracing the U.K, Malaysia, Singapore, New Zealand and Britain.
At its core, the pact commits the members to consult with one another in the event or threat of an armed attack on any of the FPDA members and to mutually decide what measures should be taken, jointly or separately. There is no specific obligation to intervene militarily.
The pact was established in 1971, following the termination of the United Kingdom’s defense guarantees for what was then known as Malaya.
The issue arose at a breakfast meeting of the Five Power Defense Ministers’ Meeting — which is the core body of the FPDA — on the sidelines of the three-day Shangri-La Dialogue which ended in Singapore on Sunday.
“At the FDMM, the Ministers discussed ways to deepen existing cooperation in conventional domains, as well as grow collaboration in non-conventional and emerging domains, to ensure that the FPDA remained relevant in addressing contemporary security challenges,” Singapore’s Ministry of Defense said in a statement.
“The FDMM also discussed the important role of the FPDA in building confidence, promoting a rules-based international order, and providing reassurance amidst a climate of heightened geopolitical tensions,” it said.
Malaysia’s senior minister for defense, Hishammuddin Hussein, said at the meeting that his “biggest concern is unintended incidents and accidents that may spiral out of control and make it bigger than what it is.”
Though he did not mention any country by name, the most immediate security threats in the region include a possible attack on Taiwan by China and an accident involving North Korean nuclear missiles.
“If these platforms [such as the FPDA] did not exist, there wouldn’t be any opportunity to manage incidents that do sometimes go out of control,” Hussein said.
Besides Hussein, those attending the meeting were Singapore Defense Minister Ng Eng Hen, Australia Deputy Prime Minister and Minister for Defense Richard Marles, New Zealand Defense Minister Peeni Henare and British High Commissioner to Singapore Kara Owen. All five reaffirmed their commitment to the FPDA.
“Australia is deeply committed to the FPDA,” Marles told journalists at the venue. “It’s not something we take for granted.”
Marles also said FPDA is looking at maritime security and counterterrorism, as well as how to work together to deal with humanitarian issues and the securing of supply chains.
“All of these are fields in which we can work to give the FPDA modern relevance, which we are really keen to do,” he said.
The renewed interest in FPDA follows the establishment in 2007 of the Quad — an informal security dialogue involving Australia, India, Japan, and the United States — and AUKUS, a 2021 security pact among the United States, Britain and Australia.
Despite those newer arrangements, Marles said FPDA remains relevant because it “is based on 50 years of history.”
“AUKUS and the Quad have their roles, and we’re obviously committed to that architecture as well, but something which is as enduring as the FPDA is really precious to Australia.”
Singapore’s Ministry of Defense said that FPDA will continue to promote regional cooperation and contribute constructively to the regional security architecture through regular exercises, dialogues and platforms for professional interaction.
Besides Taiwan and the North Korean nuclear threat, there is also continuing concern in the region about China’s expansive claim to jurisdiction over most of the South China Sea.
“Indeed, the contemporary context of the FPDA leads inescapably to the South China Sea, where China is rubbing up against Malaysia’s offshore claims, raising the possibility that external aggression and conventional warfare could again revisit Southeast Asia,” wrote Euan Graham, Shangri-La Dialogue Senior Fellow for Asia-Pacific Security at the International Institute of Strategic Studies (IISS) in Singapore.
“As the powers cast five wary sets of eyes on the next 50 years, it is far from clear that their long-term vision is aligned,” Graham wrote on the Shangri-La Dialogue website.
29.
MKE Genel Müdürü Haber7’ye açıkladı: 76mm Deniz Topu yerli olarak üretildi
EFES 2022 tatbikat bölgesinde Haber7’ye özel açıklamalarda bulunan MKE Genel Müdürü Akdere, bugüne kadar dünyada sadece İtalya’nın ürettiği ve her savaş gemisinde bulunması gereken 76mm’lik deniz topunun 12 ay gibi kısa bir sürede yerli ve milli olarak üretildiğini açıkladı.
AMBARGO SONRASI YERLİ ÜRETİLDİ
Savunma sanayii ve MKE’deki son gelişmeleri Haber7’ye değerlendiren Akdere, daha önce Türkiye’nin satın almak istediği ancak AB ambargosu sebebiyle tedarik sıkıntıları çekilen 76mm’lik deniz topunun sadece 12 ay gibi kısa bir sürede milli imkanlarla geliştirdiklerini söyleyerek, “Bu ürünü dört ülkede lisans olmasına rağmen sadece bir ülke üretmekte. İtalya’nın haricinde ise sadece Türkiye üretiyor. Her fırkateynimizde olması gereken bir silah. Çok stratejik bir şey üretmiş olduk. Ki bizim için Mavi Vatan’ın önemini herkes biliyor. 76 mm’lik deniz topu, yüzde yüz yerli üretim. İtalya’dan sonra ilk kez biz üretiyoruz. seri üretimde, şimdiden iki tane ülke sipariş aldı.” dedi.
ENVANTERE GİRİYOR
76mm’lik topun 16 kilometreye kadar atış kabiliyetine sahip olduğunu belirten Akdere, “60 saniyede 80 adet atış yapabiliyor. Karapınar’daki testlerimizi tamamen tamamladık. herhangi bir eksiğimiz yok. Sadece seyir ve liman testlerimiz kaldı, önümüzdeki günlerde onları da tamamlayıp envantere sokmuş olacağız.” açıklamasında bulundu.
“YAPILMAYANI YAPIN TALİMATI”
Makine Kimya Endüstrisi son iki yıldır büyük bir değişim içerisinde olduğunu açıklayan Akdere, “Talimat, ‘yapılmayanı yapın’ olunca, arkadaşlarımızla bir analiz yaptık. Kuvvet bizden ne istiyor, neye ihtiyacı var? karşılanmasında sıkıntı çektikleri ürünler ne? analizlerin sonunda gördük ki bizim 76 mm deniz topu projesine başlamamız gerekti. Bunun da Ar-Ge’sini açma kararını almamız ile Ar-Ge’yi bitirmemiz arasında sadece 12 ay var. 1 sene içinde tüm Ar-Ge’sini geliştirdik, dijital olarak ürünümüzü hayata geçirdik. Bura da tabi yazılım grubunu bir çözüm ortağımıza, gövde üretimini bir çözüm ortağımıza vererek eş zamanlı çalışma ile 360 adam kapasiteli takımla çalıştık. Tamamen dijital atış kontrol sistemine sahip. 16 bin 804 parçacıktan oluşuyor. Silah lazım ama mühimmat üretmiyorsanız, büyük bir açığınız olur. Bu anlamda 76 mm mühimmatın da yerli olarak test çalışmalarını neticelendirdik. Makine Kimya Endüstrisi kurumu, başta Sayın Bakanımızın (Hulusi Akar) iradesi ve Cumhurbaşkanımızın destekleriyle bir anonim şirkete döndü.” dedi.
DENİZ TOPUNUN İHRACAT İÇİN ÖNÜ AÇIK
76mm’lik deniz topunun NATO uyumlu olduğunun altını çizen Akdere, ihracatla ilgili önümüz çok açık mesajı vererek “NATO üyesi ülkelere ihraç etme imkanımız var. ilk etapta senelik 30 adet üretim kapasitesine sahibiz. Üretimleri Ankara’da yapıyoruz. Deniz topunun Pakistan’a ihraç edilerek gemilerde olması için görüşmeleri gerçekleştirdik” açıklamasında bulundu.
BORAN İLK İHRACATINI GERÇEKLEŞTİRDİ
105 mm Boran Havadan Taşınabilir Hafif Çekili Obüs projesi olan BORAN hakkında da açıklamalarda bulunan Akdere, BORAN’ın muadillerine göre çok hafif olduğunu belirterek “Dakikada 6 atış yapabiliyorsunuz, kapalı kasnağa sahip olduğundan dolayı sadece 1 dakikadan az sürede atış yapıyorsunuz, helikopter geliyor, kancayı takıyorsunuz ve diğer menzile gidebiliyorsunuz.
Bu da Savunma Sanayi Başkanlığının destekleriyle hayata geçiriyoruz. Boran’ın muadillerini üç ülke üretiyor. Fransa ve İngiltere gibi ülkeler üretiyor. Ama Boran’ın tasarımı yüzde yüz bize ait. Boran’la ilgili sözleşmemizi imzaladık, önümüzdeki günlerde Sayın bakanımız (Hulusi Akar) bununla ilgili lansmanı yapacak. Şu anda bir ülke ile imzaladık, diğer iki ülke ile de önümüzdeki bir kaç hafta içerisinde imzalayacağız. Boran tamamen hazır. Senede 30-35 adet üretim kapasitesine sahibiz. 2023’te bu kapasiteyi artırmayı hedefliyoruz. İlk etapta 56 km, ikinci etapta ise 72 km etkili menzilli olan 155 mm mühimmatımızın çalışmaları hızlı bir şekiller devam ediyor.” ifadelerini kullandı.
BARUTTAN 100 KAT ETKİLİ RDX ÜRETİLİYOR
TSK’nın yurt dışından almak zorunda kaldığı bir çok ürünü yerlileştirmeye çalıştıklarını belirten Akdere, “Son iki sene içerisinde ihtiyacımız olan birçok ürünü yerli olarak geliştirdik. 2021 yılında Cumhurbaşkanımızın öncülüğünde, dünyada dört ülkenin ürettiği bir ürünü biz yerlileştirdik. Elmadağ tesisimiz müthiş oldu. Biz artık RDX üretebiliyoruz. Sadece 12 ayda, yerli ve milli olarak özel sektör işbirliği ile bunu başardık. Üretilen ürün baruttan 100 kat daha etkili. Artık MKE olarak geçtiğimiz ay kendi C4 tesisimizim test çalışmalarını tamamladık ve belirli bir kilogram üretebilecek duruma geldik. Yerli ve milli olarak Türk Silahlı Kuvvetlerimizin, emniyet güçlerimizin neye ihtiyacı varsa adım adım hepsini hayat geçiyoruz. Hiç sorgulamadan 7/24 çalışıyoruz. Şu anda 112 adet Ar- Ge projemiz var, bütün ihtiyaçları çok kısa bir süre içerisinde yerlileştirdik.” dedi.
1800 METRE MENZİLLİ KESKİN NİŞANCI TÜFEĞİ: KN12
Yeni KN12 silahının değiştirilebilir namlusu sayesinde Mehmetçiğe büyük avantaj sağladığını söyleyen Akdere, “KN12, 7/62’de olduğu gibi 8/59 mühimmatını da kullanabilen ilk keskin nişancı tüfeğimiz. 7/62’nin 1200 metre menzili varken, 8/59’un 1800 metreye menzili olduğumdan dolayı askerimiz çift silah taşımaktansa, aynı silahla yükünü hafifletiyor, sadece 7.2 kilogram ağırlığında, 1 metre uzunluğunda bir silahı değişebilir namlu ile taşıyabiliyor” açıklamasında bulundu.
AKDERE: YURTDIŞINDAN DÖNDÜM ÇÜNKÜ…
Güçlü bir Türkiye için çok güçlü bir savunmaya ihtiyaç olduğunun altını çizen Akdere, “Bu anlamda çok güçlü bir MKE ile beraber bütün paydaşlar ile beraber; ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN, KALE, SARSILMAZ ve bunun gibi birçok firmaya ihtiyaç var.” derken ‘Neden yurt dışından geldiniz?’ sorusu üzerine “Ben ülkemi seviyorum. Dünyanın en büyük firmalarından bir tanesinde çalıştım ve çok güzel bir eğitim aldım, çok güzel işlere imza attım. Amerika’sından Çin’ine, Kore’sinden Fransa’sına kadar fabrikalar kurdum. En sonunda da ülkemde Bursa’da kurdum. Türk çalışanın ne kadar başarılı olduğunu Avrupa’ya gösterdim. Eşi benzeri olmayan büyük bir başarıya imza attık. 18 aylık bir sürede yatırım kararı alarak ikinci bir fabrikayı kurduk. Son 6 sene içerisinde ülkemize 1.2 milyar Euro kalıcı yatırım getirdik. Yeri geldi Sanayi Bakanlığı ve Ekonomi Bakanı gece gündüz bizim için çalıştı, yeri geldi biz onlar için çalıştık. Sayın Cumhurbaşkanımızın ideallerine inanıyoruz. Tersine beyin göçü var. gençlerimizle birlikte çok daha iyi projeler imza atacağız. Ve Biz bundan eminiz.“ dedi.
30.
Türk savunma sanayiinde dönüm noktası… Büyük bir müjdeye daha hazır olun!
Efes-2022 tatbikatında Bakan Akar ve savunma sanayi uzmanlarıyla görüşen Haber7 GYY Osman Ateşli bir kaç aya büyük bir müjde verileceği bilgisini aktararak “En çok ihtiyacımız olan, en çok eksikliğini hissettiğimiz ürünlerden biri” dedi.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın davetlisi olarak iki gün boyunca Efes-2022 tatbikatını takip eden gazeteciler arasında yer alan Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli, Bakan Akar’la ve Savunma Sanayi Sergisi’nde uzmanlarla yaptığı görüşmelerden önemli bilgiler aktardı.
İşte Osman Ateşli’nin “Bele takacak tabanca bulunamayan günlerden yüzde 80 yerli ve milliliğe…” başlıklı yazısı;
Bir grup gazeteci ile Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar’ın davetlisi olarak iki gün boyunca İzmir Seferihisar’da yapılan Efes-2022 tatbikatını takip etme imkânı bulduk. Mehmetçiğin cenge her daim hazır olma cesaret, azim ve kararlılığına bir kez daha yakından tanık olduk.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Haber7 Genel Yayın Yönetmeni Osman Ateşli
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yunanistan’a yönelik tarihi uyarıları gerçekten çok önemli bir eşikte olduğumuzu ortaya koydu. Devletin en tepesinin tam kadro, sınırlarımızın Atina’ya en yakın noktalarından birinden, tatbikatı takip etmesi bile başlı başına mesajdı. Hedef gözetilerek yapılan açık uyarıların adresini bulup bulmadığı konusunda kimsenin şüphesi yok.
Tatbikatın seçkin gözlemci gününü Libya Başbakanı ve Savunma Bakanı Abdulhamid Dibeybe ile Azerbaycan, Gambiya, Kamerun, Katar, Kırgızistan, Kosova ve Ruanda’nın savunma bakanları, Bosna Hersek, Etiyopya, Kazakistan, Libya, Macaristan ve Pakistan’ın genelkurmay başkanlarının da aralarında bulunduğu önemli isimler de bulunduğumuz platformdan takip ettiler. Tatbikatı hayranlıkla takip ettiklerini gördük.
Tatbikat nihayete erince Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile gündemdeki sıcak başlıklarla alakalı uzun bir söyleşi yapma imkânımız oldu. Kayıt dışı olmayan bölümlerinden bazı notlarımı size aktarmak istiyorum. Akar söyleşi için karşımıza, 37 ülkeden 11 binden fazla askerin katıldığı tatbikatın, üstün bir başarı ile kazasız belasız tamamlanmasının iç huzuru ve memnuniyeti ile oturdu. Efes Tatbikatı, 1975 yılından beri yapılan TSK’nın en büyük planlı tatbikatı… 2016 yılından itibaren uluslararası düzeyde icra ediliyor.
Akar da söyleşi sırasında geniş kapsamlı icra edilen tatbikatın amacının ordumuzun “etkin-caydırıcı- saygın özelliğini pekiştirmek” olduğunu vurguladı.
Bakan Akar’dan Yunanistan’a sert mesaj: Cin şişeden çıktı
Bakan Hulusi Akar, Suriye harekatı öncesi Rusya’ya teklifini hatırlattı!
Bakan Akar’dan Ukrayna limanlarındaki hububat gemileriyle ilgili son dakika açıklaması
ROMANTİKLERE GÖNDERME, MEDYAYA ÇAĞRI
Söyleşinin ağırlıklı konulardan biri yine Yunanistan’la yaşadığımız gerilim oldu. Akar, Yunanistan’ı bir kez daha diplomasi masasına davet etti, gayri askeri statüdeki adaları silahlandırmaktan vazgeçmeye uluslararası anlaşmalara uygun davranmaya çağırdı. Aşina olduğumuz tabirle “tam da burnumuzun dibi”ndeki adalarla ilgili bir oldubittiye müsaade edilmeyeceğini tekrar etti. Yunan sevdalısı bazı romantiklere, eski monşerlerin akıl tutulması saçmalıklarına sözlerinin satır aralarında göndermeler yaptı. Türkiye’nin haklı davasında medyanın daha aktif rol oynaması gerektiğini dile getirdi.
TATBİKATTA YÜZDE 95’İ AŞAN BAŞARI
Akar, tatbikat kapsamında şahit olduklarımızın Silahlı Kuvvetlerimizin günlük hayatında yaptığı faaliyetlerin bir benzeri olduğunu üstüne basa basa ifade etti. Terörle mücadele kapsamında yürütülen faaliyetlere gönderme yaptı. Günlük faaliyetlerde de uçakların hedeflerini vurduğunu, askerin en zorlu arazi şartlarında devam etmekte olan arama tarama faaliyetlerinde benzer faaliyetler içinde olduğunu hatırlattı. “Muharebe tecrübesi konusunda kimse Mehmetçiğin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin eline su dökemez” cümlesini kuracak kadar bu konuda iddialıydı.
Karadan topçu ve komando birlikleri, havadan uçaklar, denizden firkateyn ve botlar hedefleri nokta atışıyla vurdu. Denizden karadaki hedefleri döven toplar, sahile çıkarma yapılan botlar, kuş sürüsünü andıran görüntüsüyle Atak helikopterlerinin, uçakların dosta güven, düşmana korku ve endişe veren görüntüsü görülmeye değerdi. Tatbikatta yüzde 95’i aşan bir başarı oranından söz ediliyor.
AKINCI TİHA’dan Efes – 2022’de kusursuz atış:
Batman’dan havalanan Akıncı TİHA, hedefi vurup Batman’daki üssüne geri dönmesi bile dünya gündeminde kendisine yer bulabilecek derecede bir başarı… Tüm bunlar olurken, Ege’nin karşı kıyılarındaki yayılmacı komşunun uykuları kaçmasın da ne yapsın. Uluslararası camianın gazıyla Türkiye’ye efelenmeyi kendi kamuoylarına bile anlatmaları bu saatten sonra çok kolay değil.
ATAK helikopterleri Efes 2022 tatbikatında göz doldurdu:
YERLİ MİLLİ SİLAHLAR YERİ GÖĞÜ İNLETTİ
Efes – 2022 Birleşik Müşterek Tatbikatı sırasında yerli ve milli savunma sanayiimizin nereden nereye geldiğini de gözlemleme fırsatı bulduk. Dünyanın hayranlıkla izlediği yerli silahlarımızı, gecesini gündüze katarak üretenlerden dinledik. Şunu gönül rahatlığıyla söyleyebilirim ki; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “yapılmayanı yapın” şeklinde göstermiş olduğu hedefte adım adım ilerliyoruz. En stratejik ürünler özenle belirlenerek üretim yelpazesine ekleniyor. Bir iki yıl gibi kısa sürede ordumuzun elinde hiç olmayan silahlar sıfırdan yapılarak envantere kaydediliyor. Silahlı Kuvvetlerin kullanımına sunuluyor.
Hulusi Akar’ın meselenin bu yönüyle ilgili kullandığı, “Silahlı Kuvvetlerimizin eğitimini, tatbikatını en etkin şekilde yerine getirip, en ileri teknolojiye sahip silah , araç, gereç, mühimmatla teçhiz etmek” ifadesi hedefleneni özetliyordu.
BELİMİZE TAKACAK TABANCA BULAMAZDIK!
Konuşmanın tam burasında kendi aktif askerlik dönemiyle ilgili anlattığı bir anekdot oldukça dikkat çekiciydi.
Akar, genç bir subayken uluslararası görevlerde yabancı askeri misyonlarla görev icabı bir araya geldiklerinde yaşadıklarına atıf yaptı.
“Yabancı askerlere karşı aman altta kalmayalım diye belimize takacak adam akıllı tabanca bulmakta zorlanırdık. Arkadaşlarımızdan ödünç aldığımız bile olurdu. O günlerde bırakın ağır silahları konuşmayı, belimize takacak tabanca bulamazdık. Artık hafif silah konusunda hiçbir sıkıntımız yok.”
Savunma sanayiinde yüzde 75-80 yerlilik oranını yakaladığımızı bir kez daha teyit ediyor. Gerçekten gurur verici bir rakam. Ordumuzda kullanılan savaş aletlerinin ve teçhizatın büyük çoğunluğu artık yerli unsurlardan oluşuyor. F-16’ların yeri göğü inleten bombaları bile kendi tesislerimizde üretir hale gelmiş durumdayız…
Tatbikat bölgesinde açılan ve 43 firmanın katıldığı Savunma Sanayi Sergisi’nde savunma sanayii uzmanları ile görüşme imkânı da bulduk. Gelişmelerin bir bölümü haberlere de yansıdı. Ben de edindiğim önemli bilgileri aktarayım; Henüz envantere girmek için sıra bekleyen, test aşamalarında sona yaklaşılmış yüzlerce silah, mühimmat ve sistem var. Bahsi kapatmadan müjdeyi verelim; Savunma sanayiimizin yakın geleceği çok büyük müjdelere gebe… İfade edilenlere göre bu müjdelerden biri en çok ihtiyacımız olan, en çok eksikliğini hissettiğimiz ürünlerden biriyle ilgili olacak. Yazın ortalarına doğru bu önemli müjdeyi duymaya hazır olabilirsiniz.
Efes – 2022 Birleşik Müşterek Tatbikatından nefes kesen görüntüler:
TÜRK ASKERİ CESARETİ VE KABİYETLERİ İLE HAYRAN BIRAKTI
Gelelim tatbikatın en önemli ve ıskalanmaması gereken konusuna; Tatbikata damga vuran silahları kullanan askerlerin cesaret ve kabiliyeti…
Tatbikatların gece icraları sona erdikten sonra ordumuzun üst düzey komutanlarıyla da ayaküstü tatbikatı değerlendirme imkânı bulduk. Silahların nitelikleri bir yana kimin kullandığının öneminin altına çizdiler. “Türk askerinin yapmış olduğu faaliyetleri dünya ülkelerinin hiçbirinin askerinin bu kadar başarılı icra edemeyeceği” konusunda komutanlarımız da hayli iddialıydı. Özellikle yabancı askeri yetkililerin de bu durumu gözlemlediklerini, bazı icralar için ‘yapılması çok zor, imkânsız’ dedikleri dile getirildi.
Yunanistan, anlaşmaları ihlal edip adaları silahlandırdığını gizlemiyor
Ege’deki adaları uluslararası anlaşmalara aykırı bir şekilde silahlandıran, adalara askeri üsler kuran, NATO ve üçüncü taraf ülkeleri hukuksuzluğuna alet eden Yunanistan’ı bu gerçekler elbette tedirgin ediyor. Dost ve müttefik ülkelerle olan birlikteliğimizin yanı sıra bölge ülkeleriyle ilişkileri düzeltmeye başlamamız da panik katsayılarını artırıyor.
YUNANİSTAN’LA SICAK ÇATIŞMA ORTAMINA GİRER MİYİZ?
Söyleşi sırasında Bakan Akar’a “Türkiye-Yunanistan arasında yaşanan gerilimden sıcak çatışma çıkar mı, böyle bir riski var mı?” şeklinde bir soru yöneltmiştim.
Cevabı şöyle oldu; “Biz gerçekten sorunların uluslararası hukuk ve iyi komşuluk ilişkileri kapsamında barışçıl yollarla, diyalogla çözülmesinden yanayız. Tüm komşularımızla ve diğer bölge ülkeleri ile ilişkilerimiz her geçen gün daha da iyiye gitmektedir. Ama bu durum, Yunanistan’ın kendi lehine kurmaya çalıştığı tüm oyun ve hileleri bozmaktadır. Bu nedenle bir panik havası yaşıyorlar. Muhataplarımızla her karşılaştığımızda her zaman görüşebileceğimizi dile getiriyoruz. Maalesef şu ana kadar bir karşılık göremedik.”
En nihayetinde mesele şu soruda düğümleniyor; Diplomasi masasına gelmeyen Yunanistan, bakalım gerilimi daha ne kadar tırmandıracak?
Bunu bilemiyoruz ama meselenin varacağı noktayı Yunanistan’ın boyunu posunu aşacak işlere bulaşıp bulaşmamasının belirleyeceğini gözlemlediğimiz kadarıyla öngörebiliyoruz.
31.
Donanmanın ‘kalbinde’ milli dönüşüm
Türk savunma sanayisi bünyesinde geliştirilen milli yazılım çözümleri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kullandığı platformlarda yaygınlaştırılıyor.
Milli olarak geliştirilen, sahip olduğu özellikler ve üstlendiği görev dolayısıyla geminin “kalbi” olarak nitelenen “HAVELSAN Gemi Veri Dağıtım Sistemi”, güvenli seyir ve harekat görevlerinin kesintisiz yerine getirilebilmesine katkı sağlıyor.
AR-GE ve ürün geliştirme çalışmalarıyla son dönemde birçok platform ve sistemi güvenlik güçlerinin kullanımına sunan Türk savunma sanayii, bunlarda kullanılan yazılım tabanlı çözümleri de millileştiriyor.
Bünyesinde geliştirilen yüksek teknoloji ve yazılımların yanı sıra savunma, güvenlik ve bilişim sektörlerinde teknoloji üreten ve iş ekosistemindeki firmaların çözüm ile ürünlerini de bir araya getiren HAVELSAN, bu çabada önemli bir yer tutuyor.
Yazılım yoğun sistemler konusunda faaliyet gösteren HAVELSAN, “komuta kontrol ve savunma teknolojileri” alanında bugüne kadar aralarında “Gemi Veri Dağıtım Sistemi”nin de bulunduğu birçok çözüm geliştirdi.
YERLİ VE YAVANCI GEMİLERDE GÖREVDE
Savaş gemileri, güvenli seyrüsefer yapmak ve diğer operasyonel görevlerini kesintisiz yerine getirebilmek için farklı sensör ve sistemlerden gelen verilerin alınmasına ve ilgili birimlere dağıtılmasına ihtiyaç duyuyor.
HAVELSAN Gemi Veri Dağıtım Sistemi de geminin güvenli seyir ve tüm harekat görevlerini kesintisiz yerine getirebilmesi için ihtiyaç duyulan platform verilerini toplayarak, emniyet ve etkinlikle tüm alt sistemlere veriyi hızlı ve doğru şekilde dağıtan bir çözüm olarak geliştirildi. Sistem, sahip olduğu özellikler ve üstlendiği görev dolayısıyla geminin “kalbi” olarak görev yapıyor.
Büyük, orta ve küçük ölçekli askeri gemiler için özel olarak tasarlanan geminin “kalbi”, sahip olduğu eşsiz özellikleri ve güvenilir yapısı ile seyir ve harekatın en temel unsuru olarak birçok yerli ve yabancı geminin veri dağıtım sistemi olarak görev yapıyor.
36 PLATFORMUN ”KALBİ”
Son olarak Türk Deniz Kuvvetlerinin faal platformu TCG Kılıç hücumbotunda HAVELSAN Gemi Veri Dağıtım Sistemi (GVDS-K) kurulum ve montajı yapıldı, tüm testlerden başarıyla geçerek eksiksiz olarak teslim edildi.
Türk Deniz Kuvvetlerinin 46 platformu için tercih edilen ve 36 platform için teslimatı yapılan sistem, çok düşük arıza ve yüksek faaliyet oranıyla görevini sürdürüyor.
32.
Selçuk Bayraktar paylaştı! Kızılelma’dan heyecan veren fotoğraf
Baykar Teknoloji Lideri Selçuk Bayraktar, BAYKAR tarafından özgün ve milli olarak geliştirilen İnsansız Savaş Uçağı Kızılelma’nın son halini paylaştı.
Sosyal medya hesabından fotoğrafları paylaşan Bayraktar, ” Bayraktar KIZILELMA’nın boyalı haliyle ilk fotoğrafı… Ergin Saygun Paşamız, Ömer Amcam ve Başkan Köseoğlu…” açıklamasını yaptı.
BAYRAKTAR KIZILELMA (MİUS) HAKKINDA!
Teknolojinin hızla gelişmesine paralel olarak her geçen gün daha hızlı değişen savunma doktrinlerinde, geleceğin hava muharebelerinin insansız muharip jetlerle gerçekleştirileceği öngörülmektedir.
Bu kapsamda Baykar tarafından milli ve özgün olarak geliştirilme çalışmaları devam eden muharip insansız uçak sistemi BAYRAKTAR KIZILELMA (MİUS), geleceğin muharebe konseptine yön verecek.
BAYRAKTAR KIZILELMA ÖZELLİKLERİ
Baykar tarafından geliştirilen ve dünyada oyunu değiştiren Bayraktar İHA/SİHA’ların tecrübesiyle yola çıkılarak geliştirme çalışmaları yürütülen muharip insansız uçak sistemi, geleceğin teknolojileriyle donatılarak hizmet edecek.
Agresif manevralarla hava-hava muharebesi icra edebilecek olan BAYRAKTAR KIZILELMA (MİUS), düşük radar kesitiyle güvenlik güçleri için güç çarpanı olacak.
Kısa pistli gemilerden kalkış ve iniş kabiliyetine sahip olacak olan BAYRAKTAR KIZILELMA (MİUS), gövde içinde taşıyacağı mühimmatları ile belirlenen hedeflere taarruz gerçekleştirebilecek.
Elon Musk ne demek istedi? 1453 paylaşımı dünyada olay oldu!
Elon Musk, sosyal medya hesabından çok konuşulacak 1453 paylaşımı yaptı. Musk’ın paylaşımı kısa sürede gündem oldu. Elon Musk’ın paylaşımı tartışmaları da beraberinde getirdi. Elon Musk, aslında ne demek istedi?
‘KAPIYI KİLİTLEMİŞ MİYDİM’
Bizans askerinin temsil edildiği paylaşımda, “Did I lock the gate?’ ‘Kapıyı kilitlemiş miydim?’ ifadesi bulunurken, görselin altında ise ‘Constantinople 1453‘ yazısı yer aldı.
Elon Musk’ın paylaşımı tartışmaları da beraberinde getirdi. Çok sayıda kullanıcı Musk’ın neyi kastettiğini anlayamadı.
MUSK’IN PAYLAŞIMINA YORUM YAĞDI
Çok sayıda sosyal medya kullanıcısı, Elon Musk’ın paylaşımına Türk bayrağı, İstanbul ve Fatih Sultan Mehmet’in görselleriyle yorum yaptı.
ELON MUSK NE DEMEK İSTEDİ?
ERHAN AFYONCU: AÇIK UNUTULAN KAPI EFSANESİNE ATIF
Musk’ın büyük ilgi gören paylaşımına tarihçi Erhan Afyoncu da yorumda bulundu.
Afyoncu, Musk’ın paylaşımını değerlendirdiği Instagram paylaşımında ünlü milyarderin İstanbul’un fethiyle ilgili attığı tweetinde ‘Açık Unutulan Kapı’ efsanesine atıf yaptığını söyledi.
Afyoncu paylaşımında şu ifadelere yer verdi:
“Açık kapı söylentilerinin gerçekle alakası yoktur. Fethin şokunu atlatmak ve şehrin Türkler’in eline geçmesini küçümsemek için çıkarılmıştır. Güya kuşatma sırasında herkesin açık unuttuğu kapı Kerkoporta, dünya tarihinin akışını kesin biçimde değiştirmiştir.
Hammer’den Stefan Zweig’e kadar birçok batılı tarihçi ve edebiyatçı İstanbul’un fethinin son safhasını şu şekilde anlatırlar; Surların arasında dolaşan birkaç Türk askeri Edirnekapı ile Eğrikapı arasında bulunan “Kerkoporta/Cambazhâne” denilen yayalara ayrılmış küçük kapılardan birisinin aklın alamayacağı bir unutkanlık yüzünden açık kaldığını görürler. Diğer askerlere de haber verilir ve Türkler bu kapıdan girerek İstanbul’u fethederler. Herkesin unuttuğu bir kapı olan Kerkoporta, küçücük bir rastlantı, dünya tarihinin gidişini değiştirmiştir. Bu bilgi sadece Dukas Tarihi’nde vardır ve Dukas da kuşatma esnasında İstanbul’da değil Midilli’dedir. İddiası dönemin diğer kaynakları ile uyuşmaz.
Dönemin Türk kaynakları ile Barbaro ve Dolfin incelendiğinde fethin son aşamasının hiç de bu şekilde olmadığı anlaşılmaktadır. Açık kapı söylentilerinin gerçekle alakası yoktur. Fethin şokunu atlatmak ve şehrin Türkler’in eline geçmesini küçümsemek için çıkarılmıştır. Bu rivayet batıda çok yaygındır.
Ancak yerli ve yabancı tarihlerin çoğuna göre Türk askerleri bugünkü Topkapı’ya yakın bir yerden savaşarak şehre girmişlerdir. Nitekim bu bölgenin ismi de surların toplardan ve atılan lağımlardan dolayı gördüğü tahribat yüzünden, fetihten sonra Top Yıkığu Mahallesi olarak anılmıştır. Fatih ve askerleri şehri açık bir kapıdan değil surları yıkarak fethetmişlerdir.”