ΩΡΑ ΓΙΑ ΚΑΦΕ!..
1. TSK yeni nesil teknolojilerle haberleşecek
1 / 126
Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) kara, hava ve deniz unsurlarının ihtiyaçları için milli ve özgün olarak geliştirilen, müşterek harekat yeteneklerini artıran yazılım tabanlı telsizlere yenileri eklenecek.
Savunma Sanayii Başkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı bağlıları, kuvvet komutanlıkları ve Sahil Güvenlik Komutanlığının telsiz ihtiyacının karşılanması amacıyla 2008’de ASELSAN ile TSK Çok Bantlı Sayısal Müşterek Telsiz (ÇBSMT) sözleşmesi imzaladı.
Proje, kara, deniz ve hava unsurlarının taktik ve stratejik telsiz ihtiyaçlarının karşılanması ve TSK’nın standart telsizinin oluşturulmasına yönelik olarak yazılım tabanlı telsizlerin geliştirilmesi ve üretimini içeriyor. Telsizler, kara, hava ve deniz platformları için ayrı olarak, HF ve VHF/UHF bantlarında çalışacak, milli kriptolu ve milli elektronik harp korumalı cihazlar olarak tasarlanıyor.
Söz konusu telsizler, çok bantlı, sayısal, yazılıma dayalı, yazılım ile yönetim, kontrol, konfigürasyon ve geliştirme imkanı olan, NATO ve milli sistemlerle karşılıklı ve emniyetli çalışabilir özelliklere sahip bulunuyor.
Proje, IP temelli İç Haberleşme Sistemi ve el telsizinin de dahil edilmesiyle 14 tipte toplam 9 bin 520 telsiz üretimini kapsayacak şekilde geliştirildi. Bahse konu telsizlerden 8 bin 37’sinin kabulü yapılarak TSK’ya teslimi gerçekleştirildi.
Değişik tipte milli üretim telsizlerin başarıyla geliştirilmesi neticesinde bunların yaygınlaşması amacıyla 26 Ekim’de ASELSAN ile ek sözleşme imzalandı. Ek sözleşme kapsamında, seri üretim tedariklerinin devamı niteliğinde TSK’nın 2019-2024 dönemi için ihtiyaç duyduğu 18 bin 203 telsiz yerli olarak tedarik edilecek.
Bu telsizlerle, kuvvetlerin müşterek harekatta kullanabileceği ortak milli kriptolu ve elektronik harp korumalı telsiz çözümü oluşturuluyor.
Tüm kuvvetlerin ağ destekli harekat yeteneğinin temelini oluşturan yüksek hızlı telsiz veri ağı çözümü gerçekleştiriliyor.
Milli kriptolu ve frekans atlamalı HF çözümü ortaya konuluyor.
Geniş frekans bandında frekans atlama yeteneğiyle elektronik harp tehdidine karşı beka kabiliyeti kazanılıyor.
Kuvvet kullanıcılarının Türkiye’deki tüm haberleşme altyapılarına (TASMUS, TAFICS, JEMUS, SAHMUS, Türk Telekom) otomatik entegrasyonu sağlanıyor.
Yazılım tabanlı telsiz teknolojisiyle gelişmeye açık bir haberleşme altyapısı oluşturuluyor.
– Türkiye sayılı ülkeler arasında
Türkiye, bu kapsamda geliştirilen yazılım tabanlı telsizlerle kara, hava ve deniz platformlarının tamamında kendi milli ve özgün haberleşme sistemlerini tasarlayan, geliştiren ve üreten sayılı ülkeler arasında yerini aldı.
Ayrıca söz konusu yazılım tabanlı telsizler Pakistan, Suudi Arabistan, Ukrayna, Azerbaycan ve Endonezya’ya ihraç edildi.
Türkiye bu telsiz ailesiyle dünyada önemli ihracatçılardan biri olmayı başardı.
YÜZDE YÜZ YERLİ VE MİLLİ SİLAHLAR
Drone Killer (mini insansız hava aracı katili), Türk mühendisleri tarafından yüzde yüz yerli ve milli olarak geliştirildi.
Drone’lar son zamanlarda yüksek erişilebilirlik ve düşük maliyetleri sebebi ile yaygın olarak kullanılmaya başlandı.
ve askerin yanı sıra, ticari, hobi hatta terörizm maksatları ile Drone’ler uçuruluyor.
Yapısal özellikleri sayesinde küçük bir alan kaplayan Drone’lar yüksek uçuş irtifaları sebebi ile tabanca ve tüfekler ile vurulması zor hedefler.
Özellikle miting, konser, stadyum ve benzeri halka açık etkinliklerde ateşli silahlarla durdurulmaları ciddi sakıncaları beraberinde getirmektedir.
Drone killer tarzı silahları dünyada sayılı ülkeler üretebiliyor. Türkiye de bu ülkeler arasında yerini aldı.
Drone Killer, Drone ile komuta kontrol arasında yüksek hızda elektronik harp teknolojisi uyguluyor.
Elektromanyetik saldırıya maruz kalan Drone’lar komuta kontrol ile bağlantıyı kaybederek etkisiz hale getiriliyor.
PKK/PYD ve DAEŞ gibi terör örgütleri, terör faaliyetlerinde droneleri sıklıkla kullanıyorlar.
Ülkemizin doğusunda ki terör operasyonlarında BTÖ’nün Drone’leri aktif bir şekilde kullandığı görülüyor.
3 YENİ MİLLİ TÜFEK ÜRETİME HAZIR!
Türk mühendis ve işçisi tarafından geliştirilen ve dünyadaki emsallerinden çok daha üstün özelliklere sahip 3 farklı tip tüfeğin seri üretimi için çalışmalarda sona gelindi. Milli imkanlarla geliştirilen MPT-55 piyade tüfeği ve KNT-76 keskin nişancı tüfeğinin seri üretimine bu yıl, modern makineli tüfeğin seri üretimine ise gelecek yıl sonunda geçilmesi planlanıyor.
Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) Silah Fabrikası Ar-Ge Müdürü Selim İyiiş, yaptığı açıklamada, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihtiyaçlarının yerli kaynaklarla karşılanması hedefi doğrultusunda 3 yeni tüfek projesi üzerinde çalıştıklarını anlattı. Yeni geliştirdikleri silahlardan MPT-55 piyade tüfeğinin 5,56×45 milimetre kalibreye sahip olduğunu belirten İyiiş, şöyle konuştu:
“MPT-55 piyade tüfeğinin iki modeli var. Birinci modelimiz ‘Karabin’ tipi kısa modelimiz. Bu modelimizin ağırlığı 2 kilo 900 gram ve dakikada 750 atım sayısına ulaşabilmekte. Plastik şarjörü, teleskopik ayarlanabilir dipçiği mevcut. 400 metre etkili menzile sahip. Atış kabiliyeti yüksek, hafif, etkili bir piyade tüfeğidir. Özellikle meskun mahal çatışmalarında, komando birliklerinde kullanılabilecek etkili modern bir piyade tüfeğidir.”
İyiiş, bu modelin uzun tipinin ise 3 kilo 200 gram ağırlığında olduğuna dikkati çekerek, “Plastik kompozit şarjörlü ve üzerine her türlü optik sistemin takılabileceği üniversal pikatini ray sistemine sahiptir. Etkili, hafif ve tutukluk yapmayan bir silahtır. Şu an tasarım ve uygulamalarını gerçekleştirdik, ürün kalifikasyonunu gerçekleştireceğiz. Bu yıl sonunda seri imalata geçmeyi hedefliyoruz” diye konuştu.
KESKİN NİŞANCI TÜFEĞİ
İyiiş, diğer projelerinin ise tim, manga tipi keskin nişancı tüfeği olarak tabir ettikleri KNT-76 olduğunu anlattı. Tüfeğin 7,62×51 milimetre kalibreye sahip olduğunu dile getiren İyiiş, şunları kaydetti:
“Bu tüfeğin en büyük özelliği tek atışlı ve dağılım değeri 1,3 moa olmasıdır. En iyi değerlerimizden biri de 0,5 moadır. 0,5 moa, 100 metreden 1,5 santimetreye tekabül etmektedir. Yani 5 mermiden 4’ünü 100 metreden 1,5 santimetrenin içerisine atma kabiliyetine sahiptir. 4,6 kilogram ağırlığa sahiptir. Eşdeğerlerine göre çok daha hafif, etkili, vuruş kabiliyeti çok yüksek keskin nişancı tüfeğimizdir. Dünyadaki eşdeğerlerine göre çok daha üstün özellikleri sahiptir. Namlusu diğer sistemlere göre uzundur. 20 inç namlu boyuna sahiptir.”
KNT-76’nın, üzerine her türlü optik sistemlerin takılabileceğini dile getiren İyiiş, “Kompozit şarjörü mevcuttur. Dipçiği teleskopik ve ayarlanabilir özelliklere sahip bir silahımızdır. Ürün tasarım doğrulama, kalifikasyon işlemleri tamamlandı. Milli Savunma Bakanlığı tarafından kalifiye edildi. 2016 yılında 570 adet sipariş geldi. Bunun teslimatı yapılacak” ifadelerini kullandı.
“Dünyanın en iyi alev gizleyenine sahip”
Selim İyiiş, Savunma Sanayi Müsteşarlığının modern makineli tüfek projesinin de fabrikaları tarafından yürütüldüğünü söyledi. Geliştirilen makineli tüfeğin ağırlığının 8 kilogram olduğuna dikkati çeken İyiiş, silahın iki hareketli olarak tabir edilen tam mayonlu sisteme sahip olduğunu aktardı.
Bu sistemin dünyanın en az tutukluk yapan sistemi olduğunu vurgulayan İyiiş, “Modern makineli tüfek, 7,62×51 milimetre kalibreye sahiptir. Atış kabiliyeti yüksek, dakikada 750 atım gerçekleştirmektedir. Namlusu söküp takılabilir, değiştirilebilir özelliğe sahiptir. Etkili bir makineli tüfektir.
Dünyanın en iyi alev gizleyenine sahiptir. Alev gizleyenin, dünyadaki eşdeğerleriyle hızlı kamera görüntülerini karşılaştırdığımızda hepsinden daha iyi hassasiyete sahip olduğunu gördük. Şu an kritik tasarım onay aşamasındadır. Mühendislik prototipini ürettik. 2017 yılında ürünü kalifiye edip, daha sonra üretime geçmeyi planlıyoruz” ifadelerini kullandı.
Zorlu Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Nazif Zorlu, Vestel Savunma tarafından tasarımı yapılan ve yüzde yüz yerli olan insansız silahlı hava aracının (İHA), mayıs ayında havalanacağını açıkladı.
Zorlu, Pamukkale Üniversitesi (PAÜ) Değişim Gelişim Topluluğu’nun düzenlediği ‘Başarı hikâyesi’ isimli konferansta konuştu.
‘BEN YİNE DE SÖYLEYECEĞİM’
Ahmet Nazif Zorlu, konuşması sırasında, “Aslında bu konuyu konuşmamam lazım. Ama konuşacağım mayıs ayında insansız silahlı hava aracımızı uçuracağız. İnsansız hava aracını yapan Vestel, şimdi o aracın silahlısını da yaptı” dedi.
Zorlu, “Biz ne üretirsek üretelim, önce Türkiye için üretir, sonra ihraç etmek isteriz. Silahlı İHA’yı Vestel Savunma yaptı, ihracatını da yapar. Önce ülkemiz kullansın. Bu açıklamam yetsin” diye devam etti.
Konya’da bir yazılım firması, özellikle Doğu ve Güneydoğu’da terör örgütü PKK’ya karşı mücadele veren asker ve polisin kullanabilmesi için ‘Ankerot’ adını verdiği tank görünümlü uzaktan kumandalı mini insansız araç üretti.
’Ankerot’ adı verilen uzaktan kumandalı mini insansız aracın, özellikle yakın veya uzak mesafede asker ve polisin giremeyeceği noktalarda uzaktan kumanda ile kullanılabileceğini ifade edildi.
Cihazın üzerine isteğe göre her türlü askeri teçhizatın yerleştirilebileceğini de belirten Elfatek Elektronik Şirketi Yönetim Kurulu Başkanı Bahattin Düzgün, üretimlerinin ilk versiyon olduğunu ve ciddi bir çalışma sonrası bunu daha da geliştireceklerini kaydetti. Ülkeye karşı bir ahde vefa duyduklarını da dile getiren Düzgün, şöyle konuştu: “Biz bu ülkenin okullarında okuyarak bugünlere geldik. Biz de ekip olarak bu ülkeye olan Vatan ve vefa borcumuzu askerlikten sonra da ödemek istiyoruz. Önümüzdeki dönemde farklı ürünler de yapacağız. Bu bizim için bir başlangıç. Ekibimize bu noktada güveniyorum.”
Analog joistikli uzaktan kumandanın Türkiye’de üretiminin olmadığını ve ilk defa kendilerinin üretmeye başladığını da ifade eden Düzgün, TÜBİTAK, KOSGEB ve Sanayi Bakanlığımızın ’tekno yatırım’ projelerinden destek alarak uzaktan kumandayı geliştirdiklerini de sözlerine ekledi. ’Ankerot’ firma tarafından Konya’daki Endüstri Zirvesi Fuarı’nı sergileniyor.
Savunma Teknolojileri ve Mühendislik AŞ (STM) tarafından geliştirilen Duvar Arkası Radarı (DAR) ve Su Altı Optik Haberleşme Teknolojisi ilk kez görücüye çıktı.
STM mühendisleri, görsel erişim ve keşif imkanının olmadığı kapalı mekanlarda bulunan insan ve canlı hedeflerin varlığını ve konumunu tespit etmek için radyo frekans dalgalarını kullanan DAR’ı geliştirdi.
STM DAR, ileri düzey radar teknolojisini kullanarak duvar, kapı gibi engellerin arkasındaki hedeflerin tespitini sağlayacak.
Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu (MKEK) tarafından üretilen milli piyade tüfeği MPT-76’ya ABD, Şili, Azerbaycan gibi ülkelerden talep olduğu bildirildi.
Geçmişte ordunun kullandığı G3 piyade tüfeğiyle ilgili yapılacak değişiklikleri Almanya’ya bildirmek zorunda olan bir ülkeden, kendi milli silahlarını üreten bir ülke konumuna gelindiğini vurgulayan MKEK Silah Fabrikası Üretim Şefi Mehmet Demirel, şunları kaydetti:
“Geçmişte patenti Almanlar’a ait G3’lerin üretimini de yaptık ama patent onlarda olduğu için tüfekte yapılacak bir değişiklikte onlara söylemek zorundaydık ancak MPT-76 bizim, yani milli üretim, patenti de bizde. Kullanıcı, bu silahla alakalı herhangi bir olumsuzluğa kapılırsa biz onu fabrikada anında değiştirebiliriz…
Kamuoyunda ‘yağmurda, çamurda da atıyor mu?’ diye çok sorulur. Evet bu silah, 42 aşama testi geçti. Bir piyade tüfeğinde kriter bin mermide 8 basit hata yapmasıdır, milli gururumuz olan MPT-76 binde 3 basit hata vermiştir. Bu silah yağmurda, çamurda, karda, eğimli atışlarda kimyasal testlerden geçerek eksi 40, artı 60 dereceden atış yaptı.”
Milli piyade tüfeğinin patentinin Türkiye’de olması dolayısıyla ürünü dünyanın istenilen ülkesine satabileceklerini, böyle bir haklarının olduğunu vurgulayan Demirel, “MPT-76’ya aşırı derecede talep var, en büyük talep de ABD’den.
Bunun yanında Azerbaycan gibi ordusunu bununla donatmak isteyen birçok ülke var, Şili de bunlardan biri. Tabii ki bizim kuruluş felsefemiz, Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün bize vermiş olduğu felsefe, TSK’nın gerekli olan silah ihtiyacını karşılamaktır. Birinci önceliğimiz her zaman TSK’dır.” diye konuştu.
KORAL
ASELSAN tarafından özgün olarak geliştirilen, hedef ülke radarların karıştırılıp aldatılmasını ve iş yapamaz hale getirilmesini sağlayan “KORAL” Mobil Elektronik Harp Sistemi, Hava Kuvvetleri Komutanlığına teslim edildi.
KORAL, kabul muayeneleri esnasında binden fazla test aşamasından geçerek performansını kanıtladı. Ülke savunmasında önemli bir görev üstlenen bu ürünün geliştirilmesi için ASELSAN ile birlikte 50’ye yakın yerli alt yüklenici çalıştı.
KORAL Mobil Elektronik Harp Sistemi, askeri taktik araçlara entegre edilen ve geniş bir frekans bandında çalışan Elektronik Destek Sistemi (KORAL ED) ile Elektronik Taarruz Sistemi’nden (KORAL ET) oluşuyor.
KORAL ED Sistemi radar yayınları için tespit, teşhis, yön bulma fonksiyonlarını yerine getirirken, KORAL ET Sistemi hedef radarların karıştırılıp aldatılmasını ve iş yapamaz hale getirilmesini sağlıyor. Bu nitelikleriyle KORAL Sistemi hedef ülkelerin hava savunma sistemlerinde önemli bir zafiyet oluşturacak yetenekte bulunuyor.
KORAL Mobil Elektronik Harp Sistemi için 2013’ten bu yana yürütülen yoğun sistem doğrulama ve sistem test süreci ile sistem test sürecinin son aşamasında gerçekleştirilen modern ve karmaşık yapıdaki radar sistemlerine uygulanan elektronik taarruz denemelerinden alınan olumlu sonuçlar sisteme olan güveni artırıyor.
Sistem birimlerinde kullanılan, geleceğin savunma teknolojisi olarak değerlendirilen aktif elektronik taramalı birimler ile aynı anda çoklu hedefe karşı etkin olarak elektronik taarruz uygulanabiliyor.
Aktif elektronik taramalı birimler konusunda projede edinilen teknolojik birikim diğer birçok radar ve elektronik harp sistemlerinde de kullanılabilecek. Dünyada sayılı ülkede var olan bu teknoloji ülkemizin elektronik harp sektöründe geldiği aşamaya göstermesi bakımından da büyük öneme sahip bulunuyor.
ONDAN KAÇMAK İMKANSIZ!
Türk Silahlı Kuvvetlerinin (TSK) hedef istihbaratına yönelik uydu görüntüsü ihtiyacını karşılayacak olan Göktürk-1 Uydusu, çevresel testler ile yer kesimine ilişkin yazılım ve donanım birimlerinin entegrasyon faaliyetleriyle göreve hazırlanıyor.
Görev ömrünün 7 yıl olduğu Göktürk-1 Uydusu’nun 2016 sonunda Fransız Guyanası’ndan fırlatılması planlanıyor.
Göktürk-1 Uydusu ile coğrafi kısıtlama olmaksızın dünya üzerinde herhangi bir bölgeden yüksek çözünürlüklü görüntü elde edilebilecek.
Projeyle, askeri kullanım yanında orman alanlarının kontrolü, kaçak yapılaşmanın takibi, doğal afet sonrası en kısa sürede hasar tespiti, ürün rekolte tespiti, coğrafi harita verilerinin üretilmesi gibi pek çok sivil faaliyet alanında da görüntü ihtiyacını karşılayacak bir uydu sistemi tedarik edilmiş olacak.
KUNDUZ – AZMİM
Türk ordusunun amfibik zırhlı aracı Kunduz-Azmim, hem karada hem de suda görev yapabiliyor.
FNSS tarafından üretilen zırhlı istihkam aracı, savaş sırasında en kritik bölgelerde dahi görev alabiliyor.
Aracın üzerinde; termal kamera, sis havanları, 2 adet su jeti, iklimlendirme ve KBRN Sistemi, Balast boşaltma sistemi, dozer bıçağı yer alıyor.
2 personelin kullandığı araç; karada saatte 45, su da ise 8.6 kilometre hız yapabiliyor. Azami 400 kilometre yol yapabilen zırhlı araç, nokta dönüşü de yapabiliyor.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin envanterinde 12 adet Kunduz-Azmim bulunuyor.
TGC ANADOLU
Tasarımı tamamlanan ilk milli fırkateyn ‘TCG İstanbul’un ardından Deniz Kuvvetleri Komutanlığı adına ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı tarafından İstanbul’daki Sedef Tersanesi’nde yaptırılan Türkiye’nin en büyük ve donanımlı savaş gemisinin ismi ve borda numarası belli oldu.
225 metre uzunluğunda tasarlanan TCG Anadolu, pek çok açıdan ilkleri barındıracak. Savaş helikopterleri ve savaş uçakları için yeniden dizayn edilen pisti, 12 derecelik eğimle daha elverişli hale getirildi. Böylece gemiye F35B sınıfı, 5. Nesil av ve bombardıman uçakları da inebilecek.
8 gelişmiş savaş helikopterini taşıyabilecek gemi, Ege, Karadeniz ve Akdeniz harekat alanlarında ve gerektiğinde Hint Okyanusu ve Atlantik Okyanusu’nda kullanılabilecek.
700 kişilik amfibi gücünün yanısıra toplamda bin 400 kişinin aynı anda bulunabileeği gemi, 8 deniz çıkarma aracını taşıyabiliyor.
TCG Anadolu bünyesinde, ameliyathane, diş tedavi üniteleri ve yoğun bakım ile enfeksiyon odalarınan da bulunduğu en az 30 yatak kapasiteli askeri Hastane de barındıracak.
KORKUT
Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın alçak ve orta irtifa hava savunma ihtiyaçlarını karşılamak üzere geliştirme çalışmalarına Aselsan tarafından 2010’da geliştirilmeye başlanan ‘Kundağı Motorlu Hava Savunma Sistemi KORKUT’ geliştirme aşamasının son noktası olan atışlı testleri de başarıyla tamamladı.
Yapılan testlerde KORKUT AİC katapulttan atılan hedef uçağı ASELSAN’ın geliştirdiği yerli radar sistemiyle tespit edip, başarılı bir şekilde vurarak düşürdü. KORKUT test atışlarında sabit hedefleri de başarıyla vurdu.
ATEŞ gücü MKE tarafından üretilen iki adet 35 mm’lik toptan oluşan ve hareket halinde atış yapabilen KORKUT, dakikada 1100 mermi atıyor. Ayrıca havada parçalanan 35 mm parçacıklı mühimmat da kullanılabiliyor. Menzili ise 4 kilometre.
KORKUT, 3 Silah Sistemi Aracı (SSA) ve 1 Komuta Kontrol Aracı’ndan (KKA) oluşan takımlar halinde görev yapacak. İlk etapta toplam 42 Silah Sistem Aracı [SSA] ile 14 Komuta Kontrol Aracı Aselsan’dan 2016 yılında tedarik edilecek.
OTOKAR ARMA
Yüksek taktik ve teknik özelliklere sahip yeni nesil çok tekerlekli modüler bir araç olan ARMA; üstün hareket kabiliyeti, yüksek mayın ve balistik koruma ile orta ve yüksek kalibre silah sistemi entegrasyon opsiyonlarına sahip. Arma, en zorlu arazi koşullarında bile hizmet verebilmekte.
FIRTINA OBÜSÜ
“T-155 Fırtına” obüsü Türkiye’nin ürettiği bir Kundağı Motorlu Topçu Silah Sistemi. Üzerine monte edilmiş 12 adet hidro-pnömatik süspansiyon ünitesi ve tekerlerinden oluşan gelişmiş süspansiyon sistemi sayesinde engebeli arazi dahil her türlü arazide rahatça harekat icra edebilmekte.
Obüsteki muharebe sistemleri Fırtına Atış Kontrol Sisteminin hesapladığı atış komutlarını alma ve gönderme yeteneğine sahip. Fırtına hareket halindeyken 30sn. içinde atış görevine hazır olabilmekte ve ilk 15sn. içinde ani atış (darbe) olmak üzere 8 atımlık bir atış görevini bir dakika içinde tamamlaybilmektedir.
KİRPİ
Adını korunması yönüyle Kirpiden alan bu araç BMC tarafından üretilmekte. Tasarım ve üretim amacı mayına karşı dayanıklı zırhlı personel taşıyıcı olan kirpinin başlıca kullanıcısı Türk Silahlı Kuvvetleridir.
BMC tarafından tasarlanıp üretilen kirpi en dayanıklı anti mayın araçlarından biri.
TULPAR
Tulpar, A400M ile taşınabilirlik, modüler koruma yapısı, elektronik alt yapı ve düşük siluet gibi teknik ve taktik özellikleri ile geleceğin zırhlı muharebe aracı. Geniş iç hacmi, yüksek taşıma kapasitesi ve esnek mimarisi ile gelecekte ortaya çıkabilecek zırh ve görev donanımı ihtiyaçlarına cevap verebilecek genişleme kapasitesine sahip.
URAL
Otokar firmasının ürettiği bir diğer zırhlı personel taşıyıcı ise Otokal Ural.
Tamamı zırh sacından üretilmiş personel kabini ile farklı tehditlere karşı sağladığı üst seviye personel korumasına ilave olarak; geniş iç hacmi ve koltuk ara mesafeleri, ergonomik tam boy koltukları, süspansiyonu ve sınıfındaki en büyük lastik ebadı sayesinde personel konforunu da en üst seviyede tutuyor.
OTOKAR COBRA
Otokar Cobra, Otokar firması tarafından 1997 yılında üretimine başlanan bir zırhlı personel taşıyıcı aracı. Azami 110 km hıza çıkabilen araçta bir adet 1 × 7.62 mm veya 12.7 mm makineli tüfek bulmakta.
9 personel taşıma kapasiteli lastik tekerlekli 4×4 Cobra Zırhlı Aracın amfibik versiyonu da bulunmakta. Kazakistan Silahlı Kuvvetleri ihtiyacı için Otokar şirketi Kazakistan Engineering şirketi ile 2011 yılında yapılan anlaşma doğrultusunda ortak lisanslı üretim yapılmakta.
OTOKAR COBRA 2
Otokar 2013 yılında, Zırhlı Personel Taşıyıcısı Cobra’nın yeni versiyonu olan Cobra 2’yi tanıttı. Mayına dayanıklı olan ve aynı zamanda yüzebilen ender ürünlerden COBRA 2’de aracın iç hacmi ve koruması ilkine oranla arttırıldı.
Cobra 2, Üstün hareket kabiliyeti ve 9 personel taşıma kapasitesinin yanında personele sağladığı yüksek koruma, ateş gücü ve görev ekipmanları ile askeri uygulamalar için ideal. Cobra 2, en zorlu arazi ve iklim koşullarında üstün performans sağlar.
ATILGAN
Atılgan; Kaideye Monteli Stinger (KMS) projesi için üretilen M113 zırhlı personel taşıyıcısını alt platform olarak kullanan, kızılötesi (ısı) güdümlü FIM-92G Stinger füzesini ana silah olarak kullanan ve öz savunması için bir adet 12,7 mm çaplı makinalı tüfek kullanan alçak irtifa hava savunma sistemi.
Platform 4 veya 8 stinger füzesi taşıyabilmektedir. Tüm özellikleri bilgisayar veya operatör tarafından kontrol edilebilir.
ZIPKIN
Zıpkın; ASELSAN tarafından milli imkânlarla üretilen, temel silah olarak atışa hazır 4 adet FIM-92 Stinger füzesini kullanan, çeşitli algılayıcılar ile donatılmış ve tüm fonksiyonları bilgisayar tarafından denetlenen bir Alçak İrtifa Hava Savunma Sistemi.
UMTAS FÜZE
UMTAS, (Uzun Menzilli Tanksavar Sistemi), Türkiye’nin savunma sanayii firmalarından Roketsan’ın geliştirdiği bir tanksavar füze sistemi. 8 kilometre menzile kadar etkili atış yapabilen UMTAS, ateşle ve unut sistemini kullanmakta.
SOM FÜZESİ
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yeni gözbebeklerinden SOM (Satha Atılan Orta Menzilli Mühimmat) yeni füze projeleri kapsamında TSK’nın göz bebeklerinden biri. Karada, havada ve denizde her türlü hedefi vurabilen füzenin menzili 250 km.
Tübitak ve Roketsan tarafından üretilen füze Türk Hava Kuvvetleri’ndeki F-16’ların yanı sıra Lockeed Martin tarafından üretilen F-35’lere de monte edilebilecek.
CİRİT FÜZESİ
İlk “Milli” füze sistemi olan ve Türk Silahlı Kuvvetleri envanterine giren “Cirit” kendi sınıfında en uzun menzile (8 km) sahip. Cirit füzesinin, başarılı performansı ile birçok ülkenin dikkatini çektiği, 2012 içinde ilk ihracatının yapılmasının öngörüldüğü ifade ediliyor. Taarruz helikopterleri için geliştirilen ve Cirit füzesinin ATAK helikopterine de entegre edildi.
TCG BÜYÜKADA
TCG Büyükada (F-512)’nin inşaatı 2011’de tamamlandı. MİLGEM Projesi ile TCG Heybeliada (F-511)’dan sonra yapılan gemi. TCG Büyükada’nın da, TCG Heybeliada gibi radardaki izi düşük.
MİLGEM çalışmaları çerçevesinde üretilen iki korvetten TCG Büyükada, üstün donanımı, radarlara yakalanmama özelliği ve nitelikli savaş harekat merkeziyle adeta Türk Deniz Kuvvetlerinin gücünü yansıtıyor.
TCG HEYBELİADA
TCG Heybeliada (F-511), Türk Deniz Kuvvetleri’ne yerli üretim gemi sağlanmasını amaçlayan MİLGEM Projesi dahilinde inşa edilen ilk Türk savaş gemisi. Deniz Kuvvetleri Günü ve Preveze Deniz Muharebesi’nin 473. yıl dönümü olan 27 Eylül 2011 tarihinde, Pendik’te bulunan İstanbul Tersanesi Komutanlığı’nda yapılan törenle hizmete girdi.
Gemi, keşif, karakol, arama-kurtarma, denizaltı savunma harbi, denizde terörist etkinliklerin takibi ve önlenmesi, kıyı kontrol ve koruması görevlerinde kullanılabilmektedir. Ada sınıfı korvet olan TCG Heybeliada’nın radar kesit alanı, akustik izi ve sualtı gürültüsü düşük olması nedeniyle hayalet gemi olarak adlandırılmaktadır.
GÖKTÜRK – 2
Çin’den fırlatılan yerli üretim Göktürk-2 uydusu yaklaşık 200 kilogram ağırlığında ve bir metreküp hacminde. Göktürk 2 uydusu, 2,5 metre çözünürlükte görüntü topluyor. Yerden 686 kilometre yükseklikte yörüngeye giren uydu her 93 dakikada dünyanın çevresinde bir tur atıyor.
RASAT UYDUSU
Rasat fırlatıldığı 17 Ağustos 2012 tarihinden bu yana görevini başarılı bir şekilde sürdürüyor. Yüksek çözünürlüklü optik görüntüleme sistemine ve Türk mühendislerce tasarlanıp geliştirilen yeni modüllere sahip olan RASAT, Türkiye’de tasarlanıp üretilen ilk yer gözlem uydusu. 10 milyon dolara mal oldu.
TÜBİTAK MARMARA
Türkiye’de yapılan ilk araştırma gemisi TÜBİTAK Marmara, dün düzenlenen törenle denize indirildi. 13.8 milyon TL’ye mal olan 41 metre uzunluğunda ve 9.5 metre genişliğindeki gemi, sualtı canlılığı ve deniz kirliliği araştırmalarının yanı sıra gerekli donanımların eklenmesiyle petrol ve sismik araştırmalar da yapabilecek.
ATAK HELİKOPTERİ
Yerli teknoloji ile İtalyan platformunda üretilen ATAK taaruz helikopteri ağır silah yükü ile zorlayıcı “sıcak hava-yüksek irtifa” görevleri için optimize edilmiş iki tipe sahip:
1)Yakın hava desteği görevleri için 76 adede kadar 70 mm güdümlü/güdümsüz roketler ve 500 adet mühimmat kapasiteli 20 mm top ile donatılmış T129A
2) Çok amaçlı görevlere uygun olarak en modern elektronik harp gereçleri entegre edilmiş olan ve aynı anda 8 adet UMTAS, 12 adet CIRIT, 2 adet STINGER ve 500 adet top mermisi ile görev yapabilen T129B.
TUSAŞ tesislerinde üretimi tamamlanan ilk T129A prototipi ilk uçuşunu 17 Ağustos 2011’de gerçekleştirmiştir. Testleri başarıyla tamamlanan T129 Helikopterlerinin ilki bu yıl Türk Silahlı Kuvvetleri’ne teslim edildi.
BAYRAKTAR İHA
Kale-Baykar İş Ortaklığı tarafından geliştirilen Bayraktar Taktik İnsansız Hava Aracı (İHA), uçuş testlerini başarıyla tamamladı. TSK’ya devri başlanan Bayraktar TB2 İHA, 30 saat havada kalabiliyor ve 30 bin feet yüksekliğe çıkabiliyor. Hangardan çıktığı andan itibaren tam otomatik taksi, kalkış, uçuş, iniş, frenleme ve tekrar hangara dönüş gibi özelliklere sahip.
ALTAY TANKI
Otokar tarafından üretilen Türkiye’nin ilk Milli Ana Muharebe Tankı Altay’ın tasarımında, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerçekleştirebileceği her türlü harekat şartları ve katılım sağlayacağı BM/NATO harekatlarının ihtiyaçları göz önünde bulunduruldu. Bu amaçla Altay, modern tanklarda kullanılan en yeni teknolojilerle donatıldı. Altay, sahip olacağı üstün ateş gücü ve isabet oranı, yüksek hareket kabiliyeti ile Türk Silahlı Kuvvetleri’nin en temel ve caydırıcı güçlerinden biri olacak.
Altay tankında tank komutanı, nişancı, sürücü ve doldurucu olarak 4 mürettebat görev yapıyor. Altay’ın üzerinde ana silah olarak, birçok farklı mühimmatları atabilen 120 mm’lik 55 kalibre top bulunuyor. Ana silah ve yardımcı silahların kontrol edilmesi için Altay’a özel yeni nesil atış kontrol sistemi çalışmaları ise devam ediyor. Bu sistem sayesinde Altay hareket halindeki hedefleri bile çok yüksek isabet oranıyla vurabilecek.
Altay tankında, her türlü tehdide karşı tankı korumak üzere tasarlanan modüler kompozit zırhlar ve mürettebatın kimyasal, biyolojik, radyoaktif ve nükleer tehditlerin bulunduğu ortamlarda görevlerini gerçekleştirmesine olanak tanıyan yardımcı sistemler de bulunuyor.
4 adet prototipten üretilen Altay Tankı’ndan ilk etapta TSK’nın envanterine girmek üzere 250 adet üretilmesi bekleniyor. Tankın birim maliyeti ise 5.4 milyon dolar.
HÜRKUŞ
Türk mühendisler tarafından üretilen ikinci hava aracı olan Hürkuş saatte 574 kilometre maksimum seyir hızına ulaşabiliyor. Perdövites hızı (iniş konfigürasyonu) 143 km/sa olan Hürkuş’un maksimum tırmanma hızı ise deniz seviyesinde 22 m/s olarak belirtiliyor.
Azami servis irtifasının 10 bin 577 kilometre olduğu kydedilen Hürkuş’un, 15 bin ft’de maksimum havada kalma süresi ise 4 saat 15 dakika. Yine 15 bin ft’de 1478 km gidebilen Hürkuş, deniz seviyesinde 489 metre kalkış mesafesine sahip.
Tamamı Türk mühendisler tarafından tasarlanan uçağın iniş mesafesi ise 593 metre. Hürkuş, 6 yılda yapıldı ve 150 milyon dolara mal oldu.
RETİNAR PTR
Retinar PTR, Türk üretimi taşınabilir bir radar. Amaç gözle görülemeyecek kadar uzaktaki hareketlerden haberdar olmak. Yeni radarı farklı kılan, insan ve hayvanı ayırtedebiliyor olması. Savunma sanayi şirketi METEKSAN, sınır ve alan güvenliğine yönelik “insan ayırt edebilen” çevre gözetleme radarı “Retinar PTR”yi üretti.
İNSANSIZ HAVA ARACI ANKA
Türk İnsansız Hava Aracı Anka, TAI Anka, TUSAŞ Anka veya Anka (yaygın kullanımı) Tusaş Havacılık ve Uzay Sanayi tarafından geliştirilmiş bir İnsansız Hava Aracı. Havada 24 saatten uzun kalabilme özelliğine sahip.
Gece ve gündüz, kötü hava şartları da dahil, keşif, gözetleme, sabit/hareketli hedef tespit, teşhis, tanımlama ve takip amaçlı, gerçek zamanlı görüntü istihbaratı görevlerine yönelik geliştirilen insansız hava aracı TAI ANKA, söz konusu görevleri yerine getirmek amacıyla aşağıdaki faydalı yükleri taşıyabilmekte.
Arkadan itişli, piston-pervaneli tipli motor ile takatlandırılan platformda, gövde içi yakıt sistemi; kanat hücum kenarları, pervane ve diğer çeşitli ekipmanlarda buz önleme/giderme sistemleri; cihazların ısıtma/soğutma ihtiyaçlarına göre çevresel koşullandırma sistemleri gibi çeşitli alt sistemler yer almakta. Almanya’dan alınan motor hariç araç tamamen yerli üretim.
İnsansız Hava Aracı ANKA’da ayrıca, Elektro Optik Gündüz Kamera (EO Day TV), Gündüz (EO-ElectroOptic) / Kızılötesi (IR-InfraRed) / Lazer Mesafe Bulucu (LRF-Laser Range Finder) & Lazer İşaretleyici (LD-Laser Designator), ve Spotter Faydalı Yükü, AR/MTI-ISAR Faydalı Yükü bulunmakta. ANKA’nın en güncel modelinde silah ta bulunuyor.
HAVA SAVUNMA FÜZE SİSTEMİ “HİSAR-A”
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin alçak irtifa hava savunma ihtiyacının milli imkânlarla karşılanması amacıyla başlatılan Alçak İrtifa Hava Savunma Füze Sistemi (HİSAR-A) projesi kapsamında, otopilot kontrolüne sahip Kontrollü Test Füzesi (KTF-1) ve Türkiye’de de bir ilk olan çift darbeli motora sahip Balistik Test Füzesi (BTF-2) test atışları başarıyla yapıldı.
YERLİ LAZER SİLAHI GELİYOR
Dünyada sadece ABD’de bulunan lazer silahın yerli olarak geliştirilmesi için TÜBİTAK düğmeye bastı. Bu kapsamda, önümüzdeki 5 yıllık dönemde lazer silahı geliştirme çalışmaları tamamlanacak. Şu anda Ar-Ge ve tasarım aşamasında olan lazer silahı; insansız hava araçları ve gemiler ile güdümlü füzelerin imhasında kullanılacak.
Proje sonunda 2 lazer silahı geliştirilecek. Projeden alınacak sonuçlara göre TSK’nın ihtiyaçlarına uygun olarak seri üretime geçilmesi mümkün olacak. Geliştirilecek silahın hava, kara ve denizdeki tehdit unsuru olan hedefleri algılayıp etkisiz hale getirmesi amaçlanıyor. Silahta kullanılacak lazer kaynağı da tamamen milli olacak.
MİLLİ SAVAŞ UÇAĞI GELİYOR
‘Milli Muharip Uçak’ üretimi kapsamında TAİ ve Türk Hava Kuvvetleri arasında ilk olarak 2011 yılında başlatılan çalışmalarda yeni bir aşamaya gelindi. Maliyeti yüksek olmasına karşın, boyu diğerlerinden daha uzun olan, daha fazla silah yükü taşıyabilen, daha yüksek hızlara ve menzile ulaşabilen çift motorlu FX-1 modeli tercih edildi. Uçağın 2023’te ilk kez Türkiye semalarında uçması hedefleniyor.
Anadolu Isuzu, savunma sanayisine yönelik 8×8’den 20×20’ye kadar özel lojistik kamyonların geliştirilmesine yönelik çalışmalar yürütüyor. Şirketin tasarladığı 8×8 araçlara Çanakkale Zaferi kahramanlarından, sırtında taşıdığı top mermisiyle akıllara kazınan Seyit Onbaşı’nın adı verildi.
Çanakkale Zaferi’nin kahramanlarından Seyit Onbaşı’nın adı, savunma sanayisinde taşıyıcı araç ihtiyacını karşılamak amacıyla Anadolu Isuzu tarafından tasarlanan 8×8 araçlarıyla yaşatılacak.
Kamyon, kamyonet, midibüs, otobüs ve pikap gibi ticari araçlar üreten ve satışını yapan Anadolu Isuzu’nun ürünleri arasında 3,5 ile 15 ton arasında değişen ağırlık kapasitelerinde kamyon ve kamyonet, 7 metreden 12 metreye kadar uzunluğa sahip midibüs ve otobüs bulunuyor.
Geçen yıl savunma sanayisine yönelik girişimlerde bulunan Anadolu Isuzu, jeopolitik gereklilikler, Türkiye’nin büyüme vizyonu ile şirketin yetkinlikleri, mühendislik kabiliyetleri ve üretim kapasitesiyle bu alanda yüksek yerlilik oranına sahip özgün araçları Türkiye’de üretmeyi hedefliyor.
Şirket, bu vizyona paralel olarak savunma sanayisine yönelik 8×8’den 20×20’ye kadar özel lojistik kamyonların Türk mühendisler tarafından geliştirilmesi ve üretimi konusunda geçen yılın sonlarında Çekya’da yerleşik Tatra grubu ile iş birliğine gitti.
Yeni ürün grubuna ilişkin şasi altyapısının Tatra’dan tedarik edilmesi, şasi ve araç üstyapısının şirket bünyesinde tamamlanması ve üretilen araçların ağırlıklı olarak Türkiye pazarına satılması planlanıyor.
Şirket bu iş birliği sonrasında 8×8,10×10,12×12 Tekerlekli Tank Taşıyıcı, Konteyner Taşıyıcı ve Kurtarıcı Araç Projesi ile ilgili teklif dosyasını nisanda Savunma Sanayii Başkanlığına sundu.
Savunma sanayisine yönelik çalışmalar kapsamında ortaya çıkan 8×8 kamyon tasarımı için sırtında taşıdığı top mermisiyle akıllara kazınan Çanakkale Zaferi kahramanlarından Seyit Onbaşı’nın adı seçildi. Tasarım, “Seyit” ismiyle tescillendi.
2.
LEFT-WING JEWS: A JEWISH AND AMERICAN TRAGEDY
Jewish leftists make revolution, all Jews pay the price.
It is probably impossible to overstate the damage left-wing — not liberal but left-wing — Jews are doing to Judaism, Jews and America. Of course, the same can be said of the damage left-wing Catholics are doing to Catholicism and America, other left-wing Christians are doing to Christianity and America, and, most obviously, the damage the secular left-wing is doing. But since anti-Semitism is in the news, and given the prominence of many left-wing Jews, I will focus on them.
The damage done to Jews by left-wing Jews is not new. It began at the beginning of the left with Karl Marx, the grandson of two Orthodox rabbis (his parents had undergone pro forma conversion to Christianity). He wrote one of the most anti-Semitic tracts of the 19th century, “On the Jewish Question,” published in 1844. In it he wrote, among other things:
“What is the worldly religion of the Jew? Huckstering …”
“What is his worldly God? Money …”
“Money is the jealous god of Israel, in face of which no other god may exist …”
“In the final analysis, the emancipation of the Jews is the emancipation of mankind from Judaism.”
In the early 20th century, another left-wing Jew, Leon Trotsky, who, along with Lenin, led the Bolshevik Party in Russia, was a catastrophe for Jews and for humanity. In 1920, when Trotsky was head of the Red Army, Moscow’s chief rabbi, Rabbi Jacob Mazeh, asked him to use the army to protect the Jews from pogromist attacks in which tens thousands of Jews were murdered. Trotsky is reported to have responded: “Why do you come to me? I am not a Jew,” to which Rabbi Mazeh answered: “That’s the tragedy. It’s the Trotskys who make revolutions, and it’s the Bronsteins who pay the price.”
That is the story of the many Jewish leftists to this day: Jewish leftists make revolutions, and all the Jews (among millions of others) pay the price.
Thus, many of the leaders of the movement to economically strangle Israel — the Boycott, Divest, Sanctions (BDS) movement — are left-wing Jews.
A few years ago, I was invited to the world’s most famous debating forum, the Oxford Union, to debate the farcical question of whether Israel or Hamas is a greater obstacle to peace in the Middle East. One of my two adversaries was a Jewish former professor at Oxford. He argued that Israel was a greater threat to peace than Hamas.
Another prominent left-wing Jew, MIT professor Noam Chomsky, has devoted his life to writing and speaking against two countries: the United States and Israel.
The security of the world’s only Jewish state is by far the greatest security issue for world Jewry. Yet many left-wing Jews attack Israel, support many of those who wish to destroy Israel or, at the very least, do nothing to strengthen Israel’s security.
In America today, leftism has poisoned so many non-Orthodox synagogues, they differ only from the American Civil Liberties Union or the Democratic Party in their use of Hebrew liturgy.
Many non-Orthodox synagogues sat shiva — Judaism’s seven days of mourning after the death of an immediate relative — when Donald Trump was elected president. This perversion of Judaism is an example of what leftism does to every religion it infiltrates. I suspect none of those synagogues sat shiva after the murder of 11 Jews in Pittsburgh. Why? Did the election of Donald Trump bother them more? Left-wing Jews are ethnically Jewish, but their values derive from leftism (just as the current pope is Catholic in his identity but his values derive from leftism).
The current charge that the Pittsburgh massacre was caused by President Trump is one of the greatest libels in American history. Virtually every left-wing columnist and commentator has spread this lie, most of them written by left-wing Jews such as the Washington Post’s Dana Milbank. One of their lies is that attacks on George Soros are anti-Semitic.
I think George Soros is a malevolent force. Am I an anti-Semite? (To answer that, let’s compare what I have done for Jews and Judaism with what any of these left-wing Jews have done.) But left-wing Jews have always done this. They attributed the execution of the Rosenbergs — who, immoral leftists that they were, passed on the secrets to the atom bomb to Stalin — to anti-Semitism. The judge in the Rosenberg case was a Jew. But to left-wing Jews, that didn’t matter. Ever since Stalin labeled Trotsky a “fascist,” leftists have always depicted their opponents as “Nazis,” “racists,” “anti-Semites,” “fascists,” “haters” and “bigots.” That is their modus operandi.
Many of these left-wing Jews base this libel about President Trump’s “role” in the context of an equally libelous claim that there has been a great rise in American anti-Semitism in the Trump era — resulting in the Pittsburgh massacre — based on an Anti-Defamation League study. The study’s mendacity is fully exposed by David E. Bernstein, a professor of law at George Mason University Law School and a Trump opponent , in two devastating reviews (one on Reason and one in TabletMagazine). Read them and you will understand one of the most important things you need to know about the left: Truth is not a left-wing value. The ADL, which at one time was preoccupied with fighting anti-Semitism, is now preoccupied with fighting Donald Trump and fighting on behalf of the American left.
In 1970, a Harris study showed that 23 percent of Jewish college students termed themselves “far left” versus 4 percent of Protestants and 2 percent of Catholics.
Many of those college students are now many of the non-Orthodox rabbis and lay leaders in American Jewish life. Given the rule that whatever the left touches it ultimately ruins (the universities, for example), the Bronsteins will continue to pay the price for the Trotskys’ revolutions.
3.
Netanyahu defends ceasefire, cites secret information
By Adina Katz, World Israel News
Ahead of Defense Minister Avigdor Liberman’s resignation due to his opposition to the ceasefire deal with Hamas, Prime Minister Benjamin Netanyahu defended the truce agreement, saying there were reasons unknown to the public.
“In times of emergency, when making decisions crucial to security, the public can’t always be privy to the considerations that must be hidden from the enemy,” Netanyahu said at a state memorial service for David Ben Gurion, Israel’s first prime minister, in Sde Boker.
“At these moments, it is not up to leadership to do the easy thing but to do the right thing, even if it is difficult. Leadership is sometimes to be criticized, when you know secret and sensitive things that you cannot share with the citizens of Israel, and in this case the residents of the south, whom I love so much and appreciate,” he added.
“Our enemies begged for a ceasefire, and they knew very well why,” the prime minister stated.
The Egyptian-brokered ceasefire was reached Tuesday evening after Hamas and other terror groups in Gaza launched close to 500 rockets into Israel within 24 hours, resulting in one death and dozens of injuries.
Several ministers, including Liberman, and members of the Opposition slammed the deal.
Hundreds of protesters gathered at the entrance to Sderot following the ceasefire announcement, blocking roads and burning tires. “Bibi go home,” one sign read.
Liberman is also calling for early elections.
4.
11-14-18
The goal: To stabilize the coalition
INN – Prime Minister Netanyahu began consultations Wednesday with coalition leaders and senior Likud officials following the resignation of Minister Avigdor Liberman and the expected resignation of his party, Yisrael Beytenu, from the government.
Netanyahu is seeking to stabilize the coalition and allow it to continue to act.
Israeli Defense Minister Avigdor Liberman announced Wednesday afternoon that he would resign his position in the Netanyahu government, and that he will call for new elections.
“I’m here to announce my resignation as Defense Minister for the State of Israel, Liberman told reporters at a press conference.
The question is why now. As far as I’m concerned, what happened yesterday, the ceasefire yesterday, with the negotiations with Hamas, amounts to a capitulation to terrorism. There’s no other way to describe it. It has no other meaning, it is simply a capitulation to terror.”
Liberman cited a number of areas of disagreement between himself and Prime Minister Netanyahu, which he said culminated in Wednesday s decision.
“It is no secret that over the past few months, there have been disagreements between myself and the Prime Minister. For instance, my opposition to the [decision] to permit fuel from Qatar to be allowed into the Gaza Strip. I did not want to permit Qatari fuel in [to Gaza]. I thought that this is a mistake. Only after the Prime Minister made a formal written order was I forced to allow Qatari fuel into the Strip.”
Liberman also cited the recent coalition decision, pushed by Netanyahu, to delay implementation of a Supreme Court order to demolish the illegal Bedouin encampment of Khan al-Ahmar east of Jerusalem.
5.
ORGANIZATION RUN BY US MUSLIM BROTHERHOOD OPERATIVE IS DISSOLVED
“March for Justice” nears its end – but when will Nidal Sakr face his own justice?
November 21, 2018
On July 26th, Nidal Sakr tweeted a Hamas communique, which included a photo of an armed Hamas soldier dressed in fatigues. That’s a normal event for Sakr, someone who has been associated with the founders of al-Qaeda and has issued death threats against President Trump and was sentenced to death, himself, in Egypt for murder. However, since his Hamas posting, Sakr has been relatively quiet – so quiet that it seems he is allowing the organization he has operated for nearly two decades, the March for Justice, to dissolve.
According to his bio, “In July 2000, Nidal became the Chairmen [sic] for the March for Justice…” The group was incorporated as a Florida Not For Profit Corporation. It became known for its extreme anti-Israel protests. At one such event, held at the University of Miami in October 2002, then-Israeli Prime Minister Ariel Sharon was labeled “the world’s longest standing terrorist” and Israel an “illegitimate state.”
Sakr’s anti-Israel ideology had been building up for years.
Long before his involvement in the March for Justice, around 1970, Sakr had been recruited into a terrorist cell operating out of Jordan that was conducting paramilitary operations against Israel. Sakr stated on video that he had been recruited into the cell by Abdullah Azzam, the future mentor of Osama bin Laden and co-founder of al-Qaeda. He further stated that he was a personal acquaintance of bin Laden and the bin Laden family.
Sakr has since written that Israel “MUST BE OBLITERATED” and that he will “never rest till ‘Israel’ is off the map.”
Sakr also used his March for Justice organization to shill for the Muslim Brotherhood, while he was residing in Egypt and acting as an organizer for Brotherhood rallies and an advisor to Brotherhood leadership during the Arab Spring.
This past September, according to the Florida Division of Corporations, the corporation for Sakr’s group, the March for Justice, was dissolved for its failure to file an annual report. And while Sakr’s sister March for Justice corporation in California shows “ACTIVE,” it appears that his paperwork, which was due in June, has been delinquent as well.
Why?
Maybe he just didn’t feel the need to maintain the organization any longer. Or maybe it has to do with the legal controversies surrounding Sakr’s life.
In March 2014, Sakr left his home in Egypt for the United States, where he had been born. Upon arrival he was placed in handcuffs and detained. There was a good reason for him leaving Egypt. Days after his detention at the US border, Sakr was sentenced to death in Egypt for the murder of an Egyptian police officer.
Sakr was allowed to remain in the US. While here, he has repeatedly leveled threats at President Trump.
In July 2017, Sakr referred to Trump as an “enemy of God.” In September 2017, he wrote, “FACTS ARE FACTS. Patriotic Americans Will Keep After SOB Donald Trump Until We Nail His ass. YOU WATCH!!” And in October 2017, Sakr outright called for the President’s death. He tweeted, “EXECUTE SOB TRAITOR Donald Trump.” That same day, he wrote, “Donald Trump, You Are TOAST… I GUARANTEE IT.”
To make a threat against the President of the United States is a federal crime. Sakr could serve up to five years in prison for doing so. Of course, this is no comparison to the death sentence he would receive in Egypt. But even with the extradition treaty that was signed between the US and her Egyptian ally, getting sent off as an American-born citizen to realize his Egyptian fate is not an easy task. That is, unless there is proof that Sakr renounced or lost his US citizenship.
According to the United States government, “You might lose your U.S. citizenship in specific cases, including if you… commit an act of treason against the United States.” In this author’s opinion, Sakr has done that on numerous occasions by issuing threats against the US.
Sakr has referred to the US as “evil America” and the “largest Global Terrorist.” Last December, he tweeted, “Down with America!!!” In November 2017, he tweeted (in Arabic), “Jihad will topple all American dogs.” And in August 2017, he wrote, “LET ME BE CLEAR. Like it or Not, America MUST/WILL PAY 4 War Crimes/Crimes Against Humanity/Support of Dictators/Terror Creation.”
Up until recently, Sakr has been very active on social media. Following his Hamas communique post in July, Sakr waited till October 22nd and October 23rd to make his next posts. He tweeted on both days, “BREAKING!!! LIVE from Johannesburg…” He said he was discussing the subjects of the murder of Saudi journalist Jamal Khashoggi and anti-Muslim activities, on the South African radio channel CII or Channel Islam International.
Question: Was/Is Sakr traveling to/residing in South Africa or was he just interviewed on a radio station that happens to be located there? He has been interviewed by CII many times in the past. If he is living outside the US, maybe it is the reason why he has appeared to have let his March for Justice organization dissolve.
Regardless of where he has been or is currently located, Sakr’s violent actions, threats and terror incitement – which spans five decades – needs to be stopped immediately. Sakr must be held to account for his activities and be brought to justice. This could happen in the US via jail sentence, so he can no longer pose a threat to national security, or via extradition to Egypt, where he faces execution. Doing so would send a long overdue signal that those who promote terror and sedition can no longer do so with impunity. Either way, justice will have been served.
Beila Rabinowitz, Director of Militant Islam Monitor, contributed to this report.
6.
MACRON’S CHUTZPAH
And his ingratitude for America’s sacrifices in blood.
To mark the 100th anniversary of the end of World War One, also known as Armistice Day, French President Emmanuel Macron addressed leaders from over 60 countries who were gathered at the Arc de Triomphe, the famous Paris landmark. The 2018 gathering commemorated the “war to end all wars,” which ended at precisely the 11th hour of the 11th day of the 11th month, in 1918. Macron lit the eternal flame at the Tomb of the Unknown Soldier, and spoke of the sacrifices made a century ago during four years (1914-1918) of human carnage in Europe. Yet, with President Donald Trump in the audience, Macron, in what appeared to be a direct jab at the U.S. president, said: “Patriotism is the exact opposite of Nationalism, and Nationalism is a betrayal of Patriotism.” He then added, “Old demons are reawakening, ready to sow chaos and death…History sometimes threatens to repeat its tragic patterns and undermine the legacy of peace we thought we had sealed with the blood of our ancestors.”
Macron was apparently alluding to a recent Trump speech in which the U.S. President called himself “a nationalist.” Some people might consider Macron’s remarks as sheer “Chutzpah,” others might call it “insensitive.” The truth however is that Trump’s nationalism is not of the European variety that was indeed the cause of two total wars known as WWI and WWII. The first was brought about by the German Kaiser Wilhelm II, seeking an empire to rival and undermine the British and French Empires, while the Second World War had to do with the weakness of the European democracies, namely Britain and France, and the Nazi dictator Adolf Hitler, seeking a 1,000-year Reich, and Nazi domination of Europe.
True, European pacifism today stems directly from the loss of a whole generation of young men in WWI. That pacifism however, enabled Hitler’s Germany to extract concessions from the democracies, and the sacrifice of Czechoslovakia on the altar of “peace in our time,” as announced by the appeaser Neville Chamberlain, following the Munich accords with Hitler. Ironically, the same pacifism gripping Europe in the 1930’s is present today among the leading members of the European Union (EU): France and Germany. This may be why they are underfunding their militaries, and why they continue to appease a radical and dangerous Islamic Republic of Iran in the name of “peace.” They are also maintaining the nuclear deal in spite of clear indications that Iran is not keeping its part of the “spirit of the deal.”
Macron sought to play the role of a “vocal counterweight” to President Trump in rejecting Trump’s “America First” policy and denouncing the U.S. for stepping out of international treaties such as the Iran nuclear deal, the Paris climate accord and the UN program on refugees. The contrast between the EU and the U.S. is rather clear. Whereas the globalist Macron and his unelected EU officials are not accountable to the people in the individual EU member states, President Trump is accountable to the American people. Moreover, for too long, America has given of itself and its resources to protect Europe.
Macron should remember that it was the American Expeditionary Forces that tipped the balance in WWI in favor of the allies, Britain and France. French soil is full of reminders in the form of military cemeteries and of the American sacrifices for France and Europe in WWI and WWII. In fact, it was American might that liberated France. The U.S. Marshall Plan facilitated the rebuilding of Europe after WWII. The U.S. protected Western Europe, especially France and West Germany, from the Soviet menace during the Cold War, by stationing U.S. forces in Europe and providing it with a nuclear umbrella.
In saying, “Old demons are reawakening, ready to sow chaos and death,” Macron was likely referring to the Trump administration and some EU states (Poland, Hungary, The Czech Republic, Slovakia, and now Italy too) rejecting dictates of the EU to absorb mostly Muslim migrants from Middle Eastern and African countries. They have been faulted by Macron for trying to preserve their culture and way of life, and avoid the Islamist terrorism plaguing France and Germany, in particular. Seeking to do what is best for one’s people and nation, while not necessarily appealing to the values of the unaccountable globalist structures such as the EU and the UN (not exactly a paragon of virtue), is not equal to “sowing chaos and death.” Moreover, Macron and the French, in particular, are always ready to excuse the brutal regimes of the Third world, while finding it easy to blame democracies. This is true in the way France is dealing with Israel and the Palestinians and the case of the U.S. versus Iran.
Tweeting a response to Macron’s allusion in his speech to Trump, and the French President’s suggestion of a European army, the U.S. President wrote: “Emmanuel Macron suggests building its own army to protect Europe against the U.S., China, and Russia. But it was Germany in World War One and Two – How did that work out for France? They were starting to learn German in Paris before the U.S. came along. Pay for NATO or not!” Less than two hours later, Trump tweeted: “The problem is that Emmanuel suffers from a very low Approval Rating in France, 26%, and an unemployment rate of 10%. He was just trying to get onto another subject. By the way, there is no country more Nationalist than France, very proud people and rightfully so!…Make France Great again!”
Admittedly, Trump’s response could have been more historical and less political, crafted in a letter to Macron and not in a tweet. In it he could have reminded the French president that the American people, prior to the World Wars, were essentially isolationists, and sought to adhere to the Monroe Doctrine (1823), which stipulated U.S non-interference in the internal affairs or the wars between European powers. It is because America cared about freedom and opposed German militarism and fascism that the U.S. became the savior of European democracies.
Trump’s “America First” foreign policy reflects the U.S disillusionment with the corrupt UN and its various agencies, such as the Human Rights Council, run by oppressive dictatorships, or UNESCO, which decreed that the Wailing Wall in Jerusalem, Judaism’s most sacred shrine is “occupied territory.” It seeks to instill fairness in international trade relations, in which the U.S. is not taken advantage of. In fact, Trump tweeted in his response to Macron that, “France makes excellent wine, but so does the U.S. The problem is that France makes it very hard for the U.S. to sell its wines into France, and (France) charges big tariffs, whereas the U.S. makes it easy for French wines, and charges very small tariffs. Not fair, must change!”
With multiculturalism being the new faith of the EU leadership, and globalism as its foreign policy, it is indeed difficult for the likes of Macron to understand American “nationalism,” patriotism, or pride, which is essentially deeply rooted in Judeo-Christian values. It is sheer chutzpah on Macron’s part to infer that the Trump Administration’s America is selfish and does not care about the world. He should appreciate America’s generosity, and its sacrifices in blood for the survival of freedom and democracy in Europe. Unlike Macron and the EU, America is not however, obligated to appease the forces of evil.
7.
Analysis: Israeli defense minister’s other reason for resigning
By Bill Mehlman, World Israel News
The news cycle is currently revolving around Israeli Defense Minister Avigdor Liberman’s decision to step down. The main reason he gave, and the only one the media are focusing on, is the Israeli government’s failure to rein in Hamas on the southern border.
Virtually ignored is the second reason he gave — the Netanyahu administration’s failure to evacuate the illegal Bedouin outpost of Khan al-Ahmar.
A positive response to the December 2 deadline, i.e., the evacuation of the 135-member Bedouin encampment, would nail down territorial contiguity west of the Jordan River for the Jewish state. The outpost stands strategically astride a four-lane highway linking Jerusalem to the Dead Sea.
Israel’s strategic enhancement from the removal of the Bedouin encampment, moreover, would not end at the Jordan River.
Anti-Israel forces have no case
The combined opposition to the Supreme Court’s ruling – the Palestinian Authority flanked by the EU and its diplomatic and NGO shock troops – doesn’t have much of a leg to stand on, morally or legally.
Years of negotiation with the Bedouin tribe on their removal to a nearby area including free allocation of generous plots of land to each of its 28 families, clean water, telecommunication connectivity and a modern school have been frustrated by what outgoing Israeli Defense Minister Avigdor Liberman described as “the irresponsibility of a cynical Palestinian leadership that has seized upon the issue as a gold mine for vilifying Israel.”
Mining its own nuggets from this exploitation of a confused Khan al-Ahmar community, European and U.N. spinmeisters have put the Bedouin site on their “must-visit” list.
“Millions of euros, krona and pounds from European taxpayers,” Steinberg submits, “are invested in this public relations effort.”
The legal case upon which this effort must stand is especially weak. More than two decades of court examination, court appeals and court rulings underscore this unmitigated fact.
Palestinian flags fluttering above its shacks to the contrary notwithstanding, Khan al-Ahmar stands smack in the middle of an area clearly prohibited by law for settlement by Bedouins, Palestinians, Europeans or anyone other than its Israeli citizen owners.
Already well into a “preliminary examination” of PA allegations of “war crimes” by Israeli political and military leaders, the ICC, as viewed by Alan Baker, director of the Jerusalem Center for Public Affairs International Law Program, appears to have been adopted by the Palestinians as “their own ‘in-house’ Israel-bashing tribunal.”
First in the order of inanities, it has yet to be established that the PA has any standing in this dispute since, as Baker points out, “the ICC Statute is open to states only and the legal and politically flawed Palestinian claims to statehood have yet to be considered judicially.”
Israel has been dealing with Khan al-Ahmar for more than two decades. Its High Court of Justice has given the government the power and authority to humanely solve the problem.
“As to those who would question the integrity of Israel’s judiciary,” Liberman asserted, “this is the same court that is so broadly praised when it comes to relocating Jewish residents from their homes.”
“Absurd, to say the least,” the Defense Minister adds, “is the notion that moving a small group of people within a several kilometer radius will somehow stand in the way of resolving the “complex” Israeli-Palestinian impasse.
Liberman has exited the building. It is to be wished that his successor will take as firm a stand.
8.
IDF to public: Don’t share info on secret Gaza operation
By Jack Gold, World Israel News
The IDF’s Military Censor published an extraordinary announcement on Thursday, calling on the public not to publish information about a clash between IDF Special Forces and Hamas terrorists that occurred in Gaza earlier this month.
“Hamas is trying to decipher and understand the incident that took place deep in Gaza, and any item of information, even if it is considered harmless by its publishers, could endanger human life and harm state security,” the statement said.
Six Hamas terrorists, including a senior officer, also died in the shootout.
“Regardless of the credibility of the information published by Hamas, we ask you to refrain from expanding the publication of pictures, personally identifiable information or other personal information that you have received in the media, social networks, Whatsapp groups and any other media platform,” the head censor stated.
Israeli media has been publishing information on the clash on an almost-daily basis, presumably after receiving clearance from the censor. Lt. Col. M.’s picture and personal information were posted on social media, including by a number of Israeli politicians.
9. MAJ.-GEN. EYAL ZAMIR APPOINTED AS DEPUTY CHIEF OF STAFF
Zamir was rumored to be favored by Netanyahu for the position of IDF Chief of Staff.
Zamir was appointed following the recommendation of incoming chief of staff Maj.-Gen. Aviv Kochavi.
Born in 1966, Zamir, who recently finished serving as the Head of the Southern Command, spent most of his career in the Armored Corps, commanding the 7th Armored Brigade as well the Ga’ash Division.
He also held a number of key positions in the Ground Forces Command before serving as a military aide to Netanyahu, acting as the Prime Minister’s chief military and intelligence affairs adviser. He was then appointed as Head of the Southern Command, which was his only General Staff posting.
Maj.-Gen. Nitzan Alon, the former head of IDF Operations and current officer in charge of the military’s efforts against Iran, was also interviewed by Netanyahu for the position.
Most of Alon’s service was in the elite Sayeret Matkal special forces unit, he was appointed its commander in 1998. In 2003, he was appointed commander of the 551st Brigade and in 2005 as commander of the Etzion Regional Brigade in the Central Command. Two years later he took head as command of the IDF’s Intelligence branch’s new Operations Division, in charge of Israel’s “war between wars” overseeing special forces operations in various arenas.
He also served as commander of the Judea and Samaria Division from 2009-2011 before being appointed head of the Central Command in 2012. While he has spent the majority of his career in top secret positions, he was twice passed over for the role of Military Intelligence Chief.
Both Zamir and Alon were also candidates for the role of chief of staff, with Zamir rumored to be favored by Netanyahu.
On Tuesday evening, the Senior Appointments Advisory Committee announced it had approved Kochavi’s appointment to take over for outgoing Chief of Staff Lt.-Gen. Gadi Eisenkot, who is due to finish his term as the on December 31.
A final vote to approve Kochavi as the 22nd IDF Chief of Staff is expected to be confirmed by the cabinet on Sunday.
A NOTE IN PANTS AND PHONE IN DRUGSTORE: HOW ISRAEL STOPPED A HAMAS ATTACK
According to the agency the activity that was discovered was “different from Hamas’ efforts in recent years, both in terms of its scope and in its potential danger.”
Israel’s Shin Bet internal security agency announced on Thursday that it uncovered an attempt by Hamas to establish a terror cell in the West Bank to carry out serious terror attacks in Israel.
According to the agency, the activity that was discovered was “different from Hamas’s efforts in recent years, both in terms of its scope and in its potential danger.”
The cell was uncovered following the arrest of 25-year-old Owes Rajoub, a resident of the Palestinian town of Dura near Hebron on August 23, after he shared his plans to carry out attacks with a number of his friends and family members.
His interrogation revealed that he had been recruited by an activist from the Gaza Strip who had approached him shortly after Ramadan. He suggested that Rajoub join Hamas’ military wing and that he would send him material on manufacturing explosive devices which could be remotely detonated.
He was then instructed by his handler on August 11 to go to a drug store in Ramallah and collect a mobile phone from there to serve as their main way of communicating. A few days later he was instructed to meet with an operative in the Bethlehem area to get a password and additional information for using the phone he was given earlier.
He was then instructed to meet an elderly Gazan woman who had come into Israel for medical treatment. According to the Shin Bet, the woman gave Rajoub a pair of pants which had instructions written inside by his handlers. He began to receive training on preparing explosive devices via video clips sent to him by his handlers as well as by video conversations with a bomb expert.
“The activists in the West Bank were instructed to prepare explosive devices using advanced explosives which have not been used in the West Bank so far,” read the Shin Bet statement.
According to the agency, Hamas “cynically” used Gaza residents with permits to enter Israel for humanitarian reasons to carry messages between operatives.
“Hamas cynically used Gazans who were authorized to enter hospitals in Israel for life-saving treatment, as well as Gazans who were asked to send messages to recruits in Judea and Samaria,” read the statement, adding that “this is not the first time Hamas has exploited the humanitarian medium to carry out military operations in the West Bank.”
USAF takes control of Syrian skies. Unidentified air strike on Iranian target
This new game changer in Syria, revealed here by DEBKAfile, provoked an exceptionally detailed threat from Tehran: “US bases in Afghanistan, the UAE and Qatar, and US aircraft carriers in the Gulf are within range of our missiles,” said Brig. Gen. Amirali Hajizadeh, head of the Iranian Revolutionary Guards’ airspace division, on Wednesday, Nov. 21. “We can hit them if they (Americans) make a move. Our land-to-sea missiles have a range of 700 km (450 miles) … and the US aircraft carriers are our targets.” he said.
Iran’s airspace chief was responding to the abrupt change in the skies over Syria. For the past week, the: US Air Force has kept F-22 stealth planes and F/A 18F Super Hornet fighters flying over Syria around the clock. Gen. Hajizadeh knew exactly where they were coming from – the US Al Udeid Air Base in Qatar and the US Al Dhafra Air Base in the UAE. Why he slipped the Kandahar base into his list is a mystery because none of the USAF planes over Syria come from there. The USS Harry Truman Carrier Strike Group is another matter, since some of the US fighter bombers circling over Syria come from its decks. This five-ship strike group reached Syrian waters late last week. They also had cruise missiles aboard.
DEBKAfile’s military sources report that these US overflights are taking place without interruption: as one group flies back to base, another takes its place. Their constant presence in Syrian air space has chased all other warplanes, especially those of Russia and Syria, out of the sky. US pilots also report that the S-300 air defense systems, which the Russians began importing to Syria in October, are not operational and are unlikely to be before January.
This is what Pentagon spokesman Eric Pahon was talking about on Tuesday, Nov. 20, when he said: “Russia’s S-300 air defense systems in Syria have no impact on United States’ operations in the country.” He also aimed a warning at Moscow: “Any additional arms sent into Syria only serves to escalate the situation at this point.”
Is this a window of opportunity?
According to an exclusive report reaching our military sources, unidentified aircraft attacked an Iranian target in Syria on Monday, Nov. 19. This was not a major operation and the target was small. All the same, it was the second attack on an Iranian site in Syria since Israel discontinued its aerial attacks in the second half of September. The first, on Oct. 23, appears to have been carried out by unidentified missiles against the Damascus region. After the air strike, Washington hastened to send out quiet messages that the USAF was not involved. However, so long as the Russian S-300s are non-operational and the US Air Force provides an umbrella, Israel is offered a window of opportunity for resuming its assaults on Iran’s presence in, and arms deliveries, to Syria. There is no knowing how long that window will stay open.
12.
Iran: US bases are within range of our missiles
An Iranian Revolutionary Guards commander said on Wednesday that US bases in Afghanistan, the UAE and Qatar, and U.S. aircraft carriers in the Gulf were within range of Iranian missiles. “They are within our reach and we can hit them if they (Americans) make a move,” Amirali Hajizadeh, head of the Iranian Revolutionary Guards’ airspace division, was quoted as saying by Tasnim news agency.
“Our land-to-sea missiles have a range of 700 km (450 miles) … and the U.S. aircraft carriers are our targets,” he added.
13.
İngiliz bakan ağzından kaçırdı: Türkiye tuzağı
İngiliz Daily Telegraph gazetesi, Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt’ın geçen hafta Başbakan Theresa May’i Avrupa Birliği’nden çıkış (Brexit) anlaşması konusunda uyardığını ve Brüksel ile üzerinde mutabık kalınan metni “Türkiye tuzağı” sözleriyle nitelendirdiğini yazdı. Gazete haberi manşetinden verdi.
İngiltere Başbakanı Theresa May, muhalefet partilerinin yanı sıra lideri olduğu Muhafazakar Parti’den bazı milletvekillerinin de tepkisini çeken Brexit anlaşmasına son şeklini vermek üzere Brüksel ile müzakerelere devam ediyor.
Ancak Daily Telegraph, geçen hafta İngiltere hükümetinin kabine toplantısında görüşülen taslak anlaşma metnine itirazların geldiğini, Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt’ın Türkiye’yi örnek göstererek metin üzerinde değişikliklerin yapılması gerektiğini söylediğini aktardı.
O kabine toplantısından sonra Brexit Bakanı Dominic Raab ile Çalışma ve Emeklilik Bakanı Esther McVey istifalarını vermişlerdi.
“AB’NİN BİR UYDUSU”
Daily Telegraph, Dışişleri Bakanı Hunt’ın mevcut anlaşma metninin İngiltere’yi “AB’nin bir uydusu” konumuna düşüreceğini ve İngiltere’yi Türkiye gibi süresiz biçimde AB’ye üye olmaksızın Brüksel’in politikalarına bağımlı kılacağını söylediğini yazdı.
Haberde Hunt’ın bu durumu Türkiye’nin 31 yıldır devam eden üyelik müzakereleri sonucu oluşan Brüksel-Ankara ilişkilerine benzettiği ve “Türkiye tuzağı” olarak nitelendirdiği aktarıldı.
MAY CUMARTESİ GÜNÜ BİR KEZ DAHA GİDİYOR
Haberde, Hunt’ın ayrıca anlaşma konusunda diğer AB üyesi ülkelerle bir mutabakata varılsa dahi metnin İngiltere Parlamentosu’nun da onaylanması gerektiğini hatırlattığı ve mevcut haliyle anlaşmanın parlamentodan geçmesinin mümkün olmadığı uyarısını yaptığı vurgulandı.
Öte yandan İngiltere Başbakanı Theresa May dün Brüksel’de Avrupa Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker ile görüştü. Brexit anlaşmasına son şeklini vermeye çalışan taraflar, Cumartesi günü bir kez daha Brüksel’de buluşacak.
14. “Παλιό“, ως θέμα!
Milli füze ABD’nin Tomahawk’ını tahtından edecek
Teknolojik gelişimi TÜBİTAK-SAGE, imalatı da ROKETSAN tarafından gerçekleştirilen yerli seyir füzesi SOM’dan edilen tecrübeler yeni nesil daha büyük bir füze sistemine uygulanacak. GEZGİN adı verilen Milli Seyir Füzesi, Amerikan Tomahawk Füzesi benzeri özelliklere sahip olacak.
Sahip olacağı boyut ve ağırlık nedeniyle envanterdeki bir muharebe uçağında taşınması mümkün görülmeyen GEZGİN Milli Seyir Füzesinin kara, su üstü ve su altı platformlarından kullanılması öngörülüyor. GEZGİN Füzesinin geliştirme çalışmaları SOM ALCM ve ATMACA Projeleri ile ivme kazandı. UGM/RGM/BGM-109 Tomahawk Seyir Füzesi ile benzer kabiliyetlere sahip olması beklenen GEZGİN Milli Seyir Füzesi’nde SOM-B1/B2 ALCM Füzesinde yer alan teknolojilerden yararlanılması bekleniyor. SOM ALCM’den daha büyük ve daha ağır bir gövdeye ve daha fazla yakıt kapasitesine sahip olacak GEZGİN’ SCALP Naval Seyir Füzesi [NCM]’nde olduğu gibi turbojet bir motor ile güçlendirilecektir. Kara/satıh ve su altı platformlarından atılabilirlik için GEZGİN, silindirik bir gövde yapısına sahip olacak.
Halen tasarım çalışmalarının devam EDEN ve 2020’li yılların başında atışlı testlerinin icra edilmesini beklenen GEZGİN Milli Seyir Füzesi’nde yurt dışından tedarik edilecek ve GEZGİN’in isterlerlerine cevap verebilmek üzere Türkiye’ye için özel olarak geliştirilecek bir turbojet motor kullanılacaktır. GEZGİN’de istenilen performansın sağlanabilmesi için bu yeni motorda mil yatağının [bearing] yağlanmasında halen TR40 ve Kale 3500 turbojet motorlarında da kullanılan yakıt ile yağlama [fuel lubricated] tekniği yerine yağ ile yağlama [oil lubricated] tekniğinin kullanılması bekleniyor.
Teslimatlarına 2018 yılı sonuna kadar başlanılması beklenen yeni motorun SCALP Naval/NCM Füzesinde kullanılan ve bu füze için özel olarak geliştirilen TR50 turbojet motorundan daha iyi bir performansa sahip olacağı iddia edilmektedir. Teknik özellikler açısından UGM/BGM-109 Tomahawk Seyir Füzesinden ziyade SCALP Naval ile benzer kabiliyetlere sahip olacağını değerlendiriliyor.
Gezgin Seyir Füzesinin 6m ile 6.5m uzunluğunda ve yine torpido kovanından atılacağından 50cm ile 53cm çapında olmasını bekleniyor. 1.200kg ile 1.500kg arasında bir ağırlığa sahip olmasını beklenen GEZGİN’in kanat açıklığının yine 2.6m ile 2.8m ve menzilinin başlangıçta 8ookm mertebesinde gerçekleşmesi projenin ilerleyen süreçlerinde ise 1.400km’ye kadar uzatılmasını bekleniyor.
15. ABD’den Türkiye ve Suriye açıklaması
ABD Savunma Bakanı James Mattis, Türkiye’nin kaygılarına yönelik Suriye’nin kuzeyinde birkaç bölgede gözlem noktası kuracaklarını açıkladı.
“BİR TEHLİKE GÖRDÜĞÜMÜZDE TÜRKİYE’Yİ UYARACAĞIZ”
Savunma Bakanı Mattis, Beşşar Esed’in Rusya ve İran’ın desteği ile ülkesinde katliam yaptığını ve ülkeyi böldüğünü ifade ederek, “Türkiye’nin, Suriye sınırında yer alan bir NATO ülkesi olarak kaygılanması için birçok nedeni var. Bu kaygıların hiç birini ciddiye almıyor değiliz. Suriye’nin kuzeyine bir kaç bölgede gözlem noktası kuruyoruz. Bu şimdi bir değişikliktir. Suriye’nin kuzey sınırı boyunca birkaç yerde gözlem noktaları kuracağız, çünkü en azından bizim faaliyet alanımızdan kaynaklı bir şey gördüğümüzde Türkleri uyarmak istiyoruz. Bu konuda Türkiye ile yakın iş birliği içindeyiz. Türkiye’ye yakından bu konuyu danışıyoruz. Hem ordu hem de Dışişleri Bakanlığı onlara danışıyor. Türkiye’ye yönelik ortaya çıkabilecek ve gördüğümüz her türlü tehdidi takip etmeye çalışacağız.” ifadelerini kullandı.
Kuracakları noktaların açık bir şekilde gece ve gündüz seçilebilecek şekilde işaretlenmiş olacağını kaydeden Mattis, “Türk ordusu ile sınırın karşısından çok konuşuyor olacağız. Gece ve gündüz çok açık bir şekilde işaretli bölgeler olacak. Böylece Türkler bizim tam olarak nerede olduğumuz net olarak görecek.” diye konuştu.
“ORADA ZOR BİR SAVAŞ VAR”
James Mattis, gözlem noktalarının kurulma sebebini ise şu sözlerle açıkladı:
“Bu, Orta Fırat Vadisi’nde savaşanların savaştan çekilmemesini ve coğrafi halifelikten geriye kalan kısmını bitirmeye devam etmelerini sağlamak üzere dizayn edilmiştir. Düşman küçük bir alana sıkıştıkça, ellerindeki alanları daha da güçlendiriyorlar ve tabii kaç ay önceden beri ifade ettiğimiz gibi orada zor bir savaş var.”
“ΧΑΙΡΕΤΕ“!
“ΕΛΛΗΝΑΣ“
-/-
