ΕΝΗΜΕΡΩΣΗ Νο “1”.

1.

Cemil Çiçek açıkladı: Büyükanıt’a ulaşamadık!

Milliyet yazarı Abdullah Karakuş, Türk siyasi tarihine e-muhtıra olarak geçen 27 Nisan bildirisinin perde arkasını Cemil Çiçek ile konuştu.

Cemil Çiçek açıkladı: Büyükanıt’a ulaşamadık!
19.04.2021 

 

Milliyet yazarı Abdullah Karakuş, bugünkü köşe yazısında, 27 Nisan 2007’de dönemin Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olan Cemil Çiçek ile Türk siyasi tarihine e-muhtıra olarak geçen 27 Nisan bildirisinin perde arkasını konuştu.

Çiçek, Abdullah Gül ile buluşmaya kimin arabası ile gittiğinden dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a kaç saat sonra ulaştıklarına, Büyükanıt’ın ulaşılamamasıyla ilgili neler söylediğinden karşı bildiri olarak kimin yanıt vermesi tartışmalarına kadar birçok önemli detayı 27 Nisan’ın yıldönümü yaklaşırken anlattı.

Abdullah Karakuş’un bugünkü köşe yazısından ilgili bölüm şöyle:

“Emekli amirallerin gece yarısı bildirisi tartışılırken tarihe e-muhtıra olarak geçen 27 Nisan bildirisinin 14 yılına giriliyor.

27 Nisan 2007’de AK Parti’nin Cumhurbaşkanı adayı olan Abdullah Gül’ün TBMM’deki oylamasının yaşandığı gece Genelkurmay Başkanlığı gece yarısı muhtıra yayınlamıştı. Hükümette bu muhtıraya sert yanıt vermişti.

Türk siyasi tarihine e-muhtıra olarak geçen 27 Nisan bildirisinin perde arkasını ve o gece yaşananları dönemin Adalet Bakanı ve Hükümet Sözcüsü olan Cemil Çiçek ile konuştuk.

Cemil Çiçek, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve eski TBMM Başkanı

Cemil Çiçek, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve eski TBMM Başkanı

27 Nisan gecesi 14 saat dönemin Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt’a ulaşamadıklarını belirten Çiçek, “Ne biz ulaşabildik ne Sayın Başbakan ulaşabildi. Şu garabeti görüyor musunuz? 14 saatte bir ülkenin bir başından bir başına düşman girer çıkar. Zaten savaşlar bile 1-2 saat içinde bitiyor. Bir ülkenin siyasi sorumluluğunu taşıyan hükümet, emrinde çalışan bir makama 14 saat ulaşamıyor. Siz burada iyi niyet arar mısınız? Niye ulaşılamadığı sorulunca ‘eee ben torunumu görmeye gidiyordum. Karayolu ile gidiyordum. Jammerlar olduğu için telefon çekmedi.’ Şimdi bu izah olabilir mi ya? Düşman girse çıksa torununu görmeye gidiyorsun, bu çağda Jammerlar çekmedi olur mu böyle şey? Her hâlükârda herkes herkese ulaşabilir. Yani böyle bir dönemi yaşadık” diyor.

Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu üyesi ve eski TBMM Başkanı Çiçek sorularımı şöyle yanıtladı:

İŞARET FİŞEĞİ 12 NİSAN

27 Nisan bildirisi Cumhurbaşkanı adayına yönelikti. Süreç nasıl gelişti?

Cumhurbaşkanı kim olacak tartışmaları 1.5 yıl önce başladı. 27 Nisan bildirisini veren Genelkurmay Başkanı’nın 12 Nisan konuşmasına bir bakın. ‘Özde Atatürkçü olacak sözde olmayacak’ diye işaret fişeği çakılıyor. 27 Nisan’ın hazırlığı hemen tencereye koyar konmaz ısınmıyor. Adayın eşinin başı açık mı kapalı mı tartışmaları yaşandı. O gece cumhurbaşkanlığı süreci başlamıştı. Abdullah Gül aday gösterildi. İlk oylama yapılıyor. Gece post modern dedikleri elektronik muhtıra dedikleri demokraside olmaması gereken bir ayıp bildiri internete kondu. Ondan sonra da dünya acaba Türkiye’de ne oluyor demeye başladı. Gece 23.00’de oldu. Nedense gündüzün aydınlığında kimse bir şey yapmıyor. Hep gece karanlığında yapılıyor. Gece karanlığında yapılan işlerde karanlık işler olur.

İÇİŞLERİ BAKANI’NIN ARABASIYLA GİTTİK

27 Nisan gecesi neler oldu?

27 Nisan’a gelirken bizde böyle bir sıkıntı gözükmüyor. Cumhurbaşkanlığı seçiminin sancılı olacağını bilenlerdenim. Ama özel bir bilgi yok. Ben o zaman Adalet Bakanıydım. İçişleri Bakanı Abdülkadir Aksu ile aynı apartmanda oturuyoruz. O da ben de Ankara dışı bir programdan geliyoruz. Tam eve girdim, saat gece 11.05, bir gazeteci aradı. Aynı zamanda Hükümet Sözcüsüyüm. ‘Bu bildiri için ne diyorsunuz’ dedi. Dedim ki ‘ne bildirisi?’. ‘Genelkurmay, Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili internete bir bildiri koydu’ dedi. Benim haberim yok, kapıdan yeni girdim. Bir bakayım size döneyim dedim. Bu arada televizyonlar vermeye başladı. Ben de arabamı göndermiştim. İçişleri Bakanı olan Aksu’yu aradım ‘böyle bir şeyden haberin var mı?’ dedim. ‘Yok, ben de yeni eve giriyorum’ dedi. ‘Arabanı gönderdin mi?’ dedim. ‘Yok’ dedi. ‘Arabanı gönderme, Genelkurmay bir bildiri yayınlamış, bunun önüne arkasına bakalım. Ben Abdullah Bey’i bir arayayım’ dedim. Neden Abdullah Bey’i aradım? Birincisi aday ikincisi de bu iş kendi başına olan bir iş değildir. Darbelerin hepsinin şu veya bu şekilde dış bir irtibatı vardır, arkasında bir kısım şeyler vardır. O da Dışişleri Bakanı olduğu için acaba oradan buradan kulağına bir bilgi geldi mi diye. Yani bir yol çizmemiz lazım. Ne yapacağımızı bilebilmemiz için de iyi kötü bilgiye ihtiyaç var. Sayın Cumhurbaşkanımızda o dönem Başbakan ve Balgat’ta. Abdullah Bey’e bir araya gelsek bir konuşsak dedim. Abdullah Bey ‘iyi olur. Ben de Tayyip Beyi aradım’ dedi. Onlar telefonla görüşmüşler.

14 SAATTE DÜŞMAN GİRER ÇIKAR

İlk toplantı nerede oldu?

Abdülkadir Bey ile Dışişleri Konutu’na gittik. Kendisinden başka iki arkadaş daha var Konut’ta. Nedir, ne değildir dedik. Kimsenin bir şey bildiği yok. Eee bildiriyi yazanı arıyoruz, ‘buna neden ihtiyaç duydunuz, ne demek istiyorsunuz’ falan. 14 saat biz Genelkurmay Başkanı’na ulaşamadık. Ne biz ulaşabildik ne Sayın Başbakan ulaşabildi. Şu garabeti görüyor musunuz? 14 saatte bir ülkenin bir başından bir başına düşman girer çıkar. Zaten savaşlar bile 1-2 saat içinde bitiyor. Bir ülkenin siyasi sorumluluğunu taşıyan hükümet, emrinde çalışan bir makama 14 saat ulaşamıyor. Siz burada iyi niyet arar mısınız? Yok şu manada değildir gibi bir hayra yoran bir yorum yapabilir misiniz? 14 saat ulaşamadık. Anlamaya çalışıyoruz. Kimsenin bildiği yok. Neticede ertesi gün benim açıkladığım konu üzerinde değerlendirmeler yaptık sabaha kadar. Sonra Sayın Başbakan’ın başkanlığında dar kapsamlı Başbakanlık Konutu’nda toplantı yapıldı.

AÇIKLAMAYI KİM YAPSIN?

Açıklamanın çerçevesi nasıl çizildi?

Ve bir açıklama yapmaya karar verdik. Açıklamayı da saat 15.00’de yapacağız. İlan ettik medyaya. Açıklamayı kim yapsın? Onlarınki bildiri oldu biz de internet sitesine mi koysak dedik. Yok. Muhtıranın muhatabı kim? Hükümet. Hükümetin başı kim? Tayyip Erdoğan. O mu yapsın? Orada da bir yanlışlık var. Mahiyetinde çalışan kişiye karşı Başbakan bunu muhatap kabul edecek, bildiri yayınlayacağız. O da olmaz. Sonuçta Hükümet Sözcüsü olarak benim yapmam karar verildi. Zaten taslağı belli ölçüde gece şekillendirmiştik. Bazı değişiklikler oldu. Toplantıyı konutta yapıyoruz. Basın toplantısını eski merkez binada yapacağız. O saate kadar hala Genelkurmay Başkanı’na ulaşılamadı.

TORUNUMU GÖRMEYE GİDİYORDUM, ÇEKMEMİŞ

Genelkurmay Başkanı’na ne zaman ulaştınız?

Saat 14’ü biraz geçerken, Genelkurmay Başkanı’nın aradığı söylendi. Basın toplantısı 15.00’te. Niye ulaşılamadığı sorulunca ‘ee ben torunumu görmeye gidiyordum. Karayolu ile gidiyordum. Jammerlar olduğu için telefon çekmedi.’ Şimdi bu izah olabilir mi ya? Düşman girse çıksa torununu görmeye gidiyorsun, bu çağda Jammerlar çekmedi olur mu böyle şey? Her hâlükârda herkes herkese ulaşabilir. Yani böyle bir dönemi yaşadık. Bunu da herkesin bilmesi lazım. Ben basın toplantısına giderken hala Başbakan, Genelkurmay Başkanı ile konuşuyordu. Ben bir kısmını dinledim. Vakit geliyor. Açıklamayı geciktirirsek bu defa başka sıkıntı çıkar. Açıklamayı vaktinde yapmamız lazım. Herhalde zannettiler ki önceki hükümetler gibi bunlar sineye çeker eski muhtıralar gibi. Ama açıklama yapacağımız ortaya çıkınca arama durumu söz konusu oldu diye ben yorumluyorum. Ondan sonra telefondan gelen bilgiyi hesaba katarak böyle bir açıklamayı yaptık.

SİYASETTEKİ ÇİRKİN DARBE GELENEĞİ

Siyasi partilerin tutumu nasıldı o gece?

Belli konularda fikri farklılıklar olabilir, görüş farklılıkları olabilir. Demokraside olacak. Muhalefet ve birden çok parti bunun için var. İktidarın her yaptığını doğru bulmayabilir, bunu eleştirecek. Ama darbe meselesi demokrasiyi katletmektir. Bu katil fiilinin işlenmek için hazırlık hareketlerinin yapıldığı dönemde herkesin demokrasiye sahip çıkması lazım. Halbuki 27 Nisan bildirisi ile ilgili bazı siyasiler ‘bu silahlı kuvvetlerin refleksidir’ tarzında yumuşatmaya, hak vermeye çalışıldı, geçmişte de bu tür şeyler oldu. Demek ki sadece darbeyi yapanların huyları devam etmiyor, siyasette de böyle çirkin bir gelenek var. Halbuki demokrasi hepimizin ortak paydasıdır.

KAVGALI EVE KIZ VERMEZLER

Darbeler dönemi hala kapanmadı mı?

Kapansın istiyoruz. Demokraside hiç akla getirilmemesi gereken konu darbedir. Şu anda 105’ten fazla parti var. İktidar yanlış yapıyorsa bu muhalefete altın fırsat çıkarır. Türkiye’de seçim yapılıyor.

Neden darbe yoluyla ülke sorunlarını çözmek gibi bir alışkanlığı hala sürdürüyoruz. Kaldı ki darbeler hangi sorunu çözdü diye sorduğumuzda hiçbir sorunu çözmediği, mevcut sorunları daha kangren hala getirdiği görülür. Ülkeyi 30-50 yıl geriye de götürdü. En çok darbe Ortadoğu’da yapılır, Ortadoğu’nun hali belli. Mümkün olsa da bunu hem lügatimizden hem hayatımızdan hem de zihnimizden çıkarsak. Bu bizim ruh sağlığımızı bozuyor. Ülkenin geleceği ile ilgili olumsuz değerlendirmelere sebep veriyor, iç huzurunu bozuyor. Devlet hayatında işlerin yürümesine engel çıkarıyor. Ekonomiye büyük zararlar veriyor. Türkiye yabancı yatırımcıya ihtiyaç duyan bir ülke. Kavgalı eve kız vermezler. Yıkılacak duvarın altına kimse oturmaz.

DARBELER VE TERÖR VEKALET SAVAŞININ İKİ YÖNTEMİ

Darbelere yönelik dış desteklerle ilgili neler söyleyeceksiniz?

Gelişmiş ülkeler kendi ordularıyla savaş yapmıyorlar. Vekalet savaşlarıyla istediklerini yaptırmaya çalışıyorlar. Bunlardan biri terör biri darbelerdir. Demek ki darbeler ve terör vekalet savaşının iki ayrı yöntemidir. Bazen bu ikisi birbiriyle de irtibatlıdır. Darbe yapabilmek için teröre yol verirler. Ülkede huzur bozulur, kargaşa çıkar, ne yapalım, gelsin o ülkenin ordusu bu işi halletsin. Darbelere davetiye çıkarmak için terör çıkarılır. Uluslararası güçlerin Cumhurbaşkanımızın dış güçler dediği ülkelerin sayısı da 7-8’dir. Bunlardan bazıları ile stratejik ortağız. Onun için vatandaşımızın olup bitenlere bu açıdan bakmasında fayda var. Türkiye vekalet savaşlarına en fazla sahne olan dünyadaki birkaç ülkeden biridir. 50 yıla yakındır biz terör ile uğraşıyoruz. 15 Temmuz darbe girişimiyle herkesin foyası ortaya çıktı. Demek ki Türkiye’nin 50 yıldır uğraştığı terörün arkasında bu 7-8 ülke var.”

KAYNAK: MİLLİYET

2.

Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı fil yürüyüşü

Yunanistan’ın önayak olduğu ve Ege ve Doğu Akdeniz’i kapsayan “İniohos 21” adlı tatbikat 7 ülkenin katılımıyla devam ediyor.

 20.04.2021 

 

Yunanistan‘ın önayak olduğu ve Ege ve Doğu Akdeniz‘i kapsayan “İniohos 21” adlı tatbikat 7 ülkenin katılımıyla başlamıştı.

Türkiye karşıtı askeri ittifaklarını genişletmeye çalışan Yunanistan’ın ABDFransa, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Güney Kıbrıs ve İspanya’dan 100 savaş uçağıyla Atina’ya 280 km uzaklıktaki Andravida Hava Üssü’ndeki tatbikatı sürüyor.

Ege ve Doğu Akdeniz’de 100 savaş uçağı ve İHA’larla tatbikat başlattılar

Önceki gün 33 uçak ve helikopterle pistte “fil yürüyüşü” gösterisi yapıldı.

Bugün Yunanistan Başbakanı Kiriakos Miçotakis‘in de tatbikatı izlemeye gideceği bildirildi.

FİL YÜRÜYÜŞÜ NEDİR?

Fil yürüyüşü askeri terminolojide, tehlike söz konusu olduğunda savaş uçaklarının mümkün ola en kısa sürede havada olmaları için tam yüklü olarak pist başında hazır olmaları anlamına geliyor. Bu yürüyüşler aynı zamanda, pilotların takım çalışması yeteneğini artırma, askeri üslerde hava-yer reaksiyonunun ölçülmesi ve güç gösterisi gibi amaçlarla da gerçekleştiriliyor.

KAYNAK: HABER7

3.

ABD’nin Moskova Büyükelçisi Washington’a dönüyor

ABD’nin Moskova Büyükelçisi John Sulliavn‘ın, Rusya Dışişleri’nin tavsiyesi üstüne bu hafta içinde istişareler için Washington’a döneceği belirtildi.

4.

El Periodico: Türk İHA’ları dünyayı fethediyor, anlaşma yapmak zorunda kaldılar

İspanyol gazetesi El Periodico, Türk İHA’ları ile ilgili yayımladığı haberde, “Türk insansız hava araçları dünyayı fethediyor” ifadesini kullandı.

El Periodico: Türk İHA'ları dünyayı fethediyor, anlaşma yapmak zorunda kaldılar
 20.04.2021 

 

Barcelona merkezli İspanyol gazetesi El Periodico’da, “Türk insansız hava araçları dünyayı fethediyor” başlıklı bir yazı kaleme alındı.

Yazıda, Türk İHA/SİHA‘larının Libya, Suriye ve Karabağ’daki kullanımı üzerinde durularak şu ifadelere yer verildi:

DÜZİNELERCE RUS UÇAKSAVAR SİSTEMLERİNİ İMHA ETTİ

“Türk güçleri, Esed rejiminin saldırılarını birkaç gün içinde tamamen durdurdu. Çok sayıda tank ve topçu parçasına ek olarak düzinelerce Rus uçaksavar sistemi imha edildi.

Türkiye‘nin başarısının bir sırrı vardı. Savaşın anahtarı olduğu kanıtlanan bir silah: son teknoloji dronlar. Türkiye’nin bu insansız hava araçlarını etkili bir şekilde kullanması, savaşın ne olduğunu değiştirmeye yardımcı oluyor.

HAFTER’İ ATEŞKES YAPMAK ZORUNDA BIRAKTI

Suriye’de olduğu gibi Libya’da da Türk İHA’larının kullanımı her şeyi değiştirdi. Hafter güçleri, halen devam eden bir ateşkes imzalamak zorunda kaldı.

Bayraktar İHA’lar, Türkiye’nin askeri gücünü hızlı ve ucuz bir şekilde projelendirmek için önemli bir araç. Şimdiye kadar maksimum propaganda etkisi yaratacağı çatışmalarda kullanıldı.

Rusya’dan Türk SİHA’ları ile ilgili skandal açıklama: Türkiye’yi uyarıyoruz

KARABAĞ’DA DENGEYİ BOZDU

Türk İHA’larının dengeyi bozduğu bir diğer yer Karabağ Savaşı oldu. Azerbaycan tarafının Türk İHA’larına güveni o kadar büyüktü ki birçok asker savaştaki görevlerinin sadece insansız hava araçlarının saldırmasını beklemek olduğunu düşünüyorlardı.

Türkiye’den 13 adet Bayraktar TB2 SİHA’sı almak için sipariş verdiler

RUSLARIN SALDIRISINI ZAYIFLATABİLİR

Ukrayna sınırında Rus askerlerinin konuşlandırılmasıyla karşı karşıya kalan Ukrayna Cumhurbaşkanı Volodymyr Zelensky, geçtiğimiz hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı ziyaret etti.

Amaç, Türk İHA’sı satın almaktan başka bir şey değildi. Bayraktar, Ukrayna Ordusu’na Rusya destekli ayrılıkçı güçlerin saldırısını zayıflatabilecek taktik bir savunma aracı verebilir.”

Ukrayna: TB2 SİHA’lar, Donbass’ta düşman Pantsir-S1’leri tespit etti

KAYNAK: EL PERİODİCO

5.

Biden’s Anti-Israel ‘Point Man’ Behind Plan to Fund Terrorists

America must “regain trust and goodwill” of terrorists with taxpayer money.

 

 

Daniel Greenfield, a Shillman Journalism Fellow at the Freedom Center, is an investigative journalist and writer focusing on the radical Left and Islamic terrorism.

“I was inspired by the Palestinian intifada,” Hady Amr wrote a year after September 11 while working with an anti-Israel group.

A few years later, the Beirut-born extremist had become an advisor on Muslim relations to the World Economic Forum before heading up Brookings’ Doha Center for Qatar. The tiny Islamic tyranny is allied with Iran, Al Qaeda, and the Muslim Brotherhood. It’s a backer of Hamas.

The Obama administration appointed Amr as the Deputy Head of USAID’s Middle East Bureau which put him in a key position to direct taxpayer money from an organization already notorious for funding pro-terrorist and anti-Israel groups.

A decade after Amr had responded to the death of a Hamas leader by ranting that “there will be thousands who will seek to avenge these brutal murders of innocents”, the Obama administration made him a Deputy to its Special Envoy for Israeli Palestinian negotiations.

Amr decamped back to Brookings during the Trump administration, becoming one of Biden’s big bundlers, joining his transition team and getting picked as Deputy Assistant Secretary of State for Near Eastern Affairs. Within two decades of praising the intifada against Israel and a decade of working for a think-tank deeply compromised by its pro-Hamas regime sponsor, the foreign radical had climbed to a pole position in setting the Biden administration’s policy on Israel.

Politico described Amr as “the key U.S. official dealing with the Israeli-Palestinian issue.” The Times of Israel called him, “Biden’s point-man on the Israeli-Palestinian conflict.”

Biden’s point man didn’t waste much time.

On February 1st, it was reported that Amr had spoken with Minister Hussein al-Sheikh of the Palestinian Authority.  Al-Sheikh, a member of the PLO Central Council and of the Central Committee of the Fatah Party, had praised the top terrorist Hmeid family as a “fighting family” whose members had murdered at least 10 Israelis, and promised aid to it.

In response to efforts to get the PLO to stop rewarding terrorists, Al-Sheikh had declared that, “If we have one dollar, we will spend it on the families of our martyrs and prisoners.”

Al-Sheikh described his conversation with Amr as “positive.”

In late February, Al-Sheikh wrote a letter to Hady Amr claiming that all the terrorists, including Hamas, had committed to “peaceful popular resistance” against Israel. A Hamas official however boasted that, “the Palestinian voter will vote for those who trampled the Zionists’ heads underfoot, and wrote the loftiest verses of victory with their blood and body parts.”

On March 1, Hady Amr and his team delivered their memo, The US Palestinian Reset and the Path Forward, which called for resuming aid to the terrorists, abandoning pro-Israel moves by the Trump administration, and doubling down on building a terrorist state inside Israel.

A militant anti-Israel activist from Beirut was not only defining an anti-Israel foreign policy, but, as foreign policy expert Elliot Abrams noted, the memo repeatedly used British spellings for words like “programmes”, “normalise”, and “emphasise”, driving home the point that Americans were no no longer in charge of their own foreign policy even on a simple linguistic level.

The memo’s reset “with the Palestinian people and leadership”  was advanced by Amr’s contacts with figures in the PLO and Fatah terrorist movements, and called for an immediate resumption of the foreign aid pipeline to the terrorist territories, including UNRWA, which has served as a front for Hamas operations, beginning in late March or early April”.

The timing held up perfectly with the State Department announcing approximately $250 million in aid to the terrorist territories in early April closely following the timetable of Amr’s memo.

“Israel strongly opposes renewing funding for UNRWA, an anti-Semitic agency that incites against Israel,” Ambassador Gilad Erdan, Israel’s representative to the UN, tweeted.

Ambassador Erdan was understating the case. UNRWA schools are routinely staffed by Hamas supporters who preach the murder of Jews and Americans, and has produced top terrorists. Members of the Muslim Brotherhood terrorist group working for UNRWA have used its facilities and signage to transport weapons, and terrorists, and to store and fire rockets at Israel.

The funding is “consistent with who we are as a people. It also happens to be what’s consistent with what’s in our interest,” Ned Price, Biden’s State Department spokesman, falsely claimed.

The $150 million for UNRWA is crucial to the strategy of restoring funding to the terrorist areas without violating the Taylor Force Act. The law, named after an American veteran murdered in Israel by an Islamic terrorist funded and celebrated by the PLO, banned further foreign aid to the terrorist entity until it stopped funding terrorists. The PLO, including Abbas and his pal, Al-Sheikh, have vehemently refused to stop funding further terrorist attacks.

The Biden administration is claiming that its funding is indirect and therefore not in violation of the Taylor Force Act even though it blatantly violates its intent. But this is an administration packed full of Obama vets who oversaw shipments of foreign currency to Iran on unmarked cargo planes in order to dodge the law against providing money to Iran’s terrorists.

Aside from UNRWA, much of the remaining cash will be funneled through USAID.

“Given the absence of USAID activity in recent years, engaging civil society actors will be critical to regaining trust and goodwill with Palestinian society,” a congressional notification argued.

Why does the United States have to pay to regain the “trust and goodwill” of terrorists?

When Price was asked about a Government Accountability Office (GAO) report that showed that USAID had not vetted the second level of grants for terrorist connections, he retorted that it “found no cases of U.S. funding going to parties, providers on the ground who failed vetting.”

Of course that’s the point. There was no vetting and therefore there were no findings.

The Biden administration has made it clear that it intends to violate the Taylor Force Act up and down while claiming ignorance, and insisting that it’s not in violation because it claims it isn’t.

And the result will be more terrorism.

According to Adam Kredo of the Washington Free Beacon, a non-public State Department report admitted that the PLO had spent $342 million on subsidies for terrorists and their families. In this non-public report, the State Department admitted that the PLO was funding terrorists, that it had not ended calls for violence, and was not committed to peace, but that the aid would come anyway.

The cash began flowing even before Biden officially took office. The $2.3 trillion omnibus bill Congress passed in December which was sold as coronavirus relief for small businesses, also included $250 million in funding for “Palestinian dialogue and business” over 5 years.

The Alliance for Middle East Peace was the heaviest lobbyist for the pigout. ALLMEP is an alliance of many anti-Israel organizations, some strongly supportive of BDS.

The $250 million will be administered by USAID which already funds anti-Israel groups.

All those millions are a down payment on a bigger set of Biden administration anti-Israel goals.

The Amr memo had also called for, “rolling back certain steps by the prior administration that bring into question our commitment or pose real barriers to a two-state solution, such as country of origin labelling”. These are euphemisms for reversing the Trump administration’s pro-Israel measures such as ending the punitive restrictions on Israeli agriculture and villages.

The ban on labeling products imported to the United States as ‘Made in Israel’ that are grown by Jewish farmers in those parts of Israel claimed by the Islamic terrorists is likely next on the agenda. The Amr memo had also implicitly called for reopening the PLO office in Washington D.C. and a diplomatic mission to the PLO in Jerusalem. Those are also likely to come.

The Trump administration had created pro-Israel facts on the ground, while the Biden administration intends to restore the anti-Israel status quo in foreign policy one step at a time.

After first emphasizing coronavirus relief, the cash spigot has been turned on for UNRWA and USAID. The money and the political support that comes with it will bolster the PLO and advance anti-Israel narratives, including BDS, in Israel and around the world at taxpayer expense.

But the worst is yet to come.

And the Al-Sheikh letter falsely claiming that Hamas is ready to be peaceful is the next step.

In 2019, Amr had co-written an article arguing that the United States should lay “out the terms of a three-way Hamas-Israel-PA/PLO deal now” and “build an international consensus around it.”

That would mean the Biden administration and its point man developing a plan to legitimize Hamas, gaining the support of the Europeans and the Russians, and then imposing it on Israel.

Hamas, according to Amr and his co-authors, would offer Israel nothing more than a cease-fire, while Israel would have to “incentivize” by “offering a significant move” on peace.

That means more territorial concessions, including Jerusalem, and freeing more terrorists.

A year after 9/11, Hady Amr, Biden’s future “point man”, wrote that he was “inspired by the Palestinian intifada.” And through him the Biden administration is also inspired by the intifada and its war to destroy Israel and turn it into another Islamic territory ruled by the terrorists.

6.

Ülkede 63 yıldır yürürlükteydi, İsrail yasasını kaldırdılar

Sudan Egemenlik Konseyi ve Bakanlar Kurulu, İsrail ile normalleşme adımları kapsamında, 1958’den beri yürürlükteki İsrail’i boykot yasasını iptal etti.

7.

ABD’den radikal karar hazırlığı: Dünyadaki ülkelerin yüzde 80’ini kapsayacak

ABD, Kovid-19 salgını nedeniyle, dünyadaki ülkelerin yüzde 80’i için ‘seyahat etmeyin’ anlamına gelen 4. Seviye seyahat uyarısı yayımlayacak.

ABD'den radikal karar hazırlığı: Dünyadaki ülkelerin yüzde 80'ini kapsayacak
20.04.2021 

 

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan yapılan yazılı açıklamada, Kovid-19 salgının seyahat eden kişilere “eşi benzeri görülmemiş riskler” teşkil ettiği vurgulanarak, “Bu riskler ışığında, Dışişleri Bakanlığı ABD vatandaşlarına yurt dışı seyahatlerini gözden geçirmelerini şiddetle önermektedir.” ifadesine yer verildi.

DSÖ endişe veren gelişmeyi açıkladı!

4. SEVİYE: SEYAHAT ETMEYINUYARISI

ABD Dışişleri Bakanlığının bu haftadan başlayarak, ülkelere olan seyahat uyarılarını güncelleyeceğine işaret edilen açıklamada, “Bu güncellemeler sonucunda, dünyadaki ülkelerin yüzde 80’ine tekabül eden birçok ülkeye 4. Seviye: Seyahat Etmeyin uyarısı verilecektir.” bilgisi paylaşıldı.

Dünya koronavirüs haritasıDünya koronavirüs haritası

HALIHAZIRDA 34 ÜLKE İÇİN UYARI VAR

Halihazırda aralarında Çad, Kosova, Kenya, Brezilya, Arjantin, Haiti gibi ülkelerin bulunduğu 34 ülke, ABD’nin 4. Seviye seyahat uyarısı verdiği ülkeler arasında yer alıyor.

Ayrıca ABD Şengen ülkeleri, İngiltere, Çin, Brezilya, İran ve Güney Afrika’dan gelen ve Amerikan vatandaşı olmayan kişilerin de ülkeye girişini yasaklamıştı.

Korona artık gençleri vuruyor! Hepsi hayatını kaybetti

KAYNAK: AA
8.

Τώρα Μακεδονομάχοι! Τότε; Πρέσπες; Πορεία;

Τώρα Μακεδονομάχοι! Τότε; Πρέσπες; Πορεία;
Παρασκευή, 16 Απριλίου 2021 – 22:01

«Αρπάχτηκαν» λέει στη Βόρεια Ελλάδα, γιατί τον αγώνα του ΠΑΟΚ με τον Ολυμπιακό θα τον διαιτητεύσει διαιτητής από τη Βόρεια Μακεδονία. Έτσι αποκαλείται η χώρα παγκοσμίως βλέπετε πλέον. Και θίχθηκαν και στο σάιτ της… παραμύθας, τους ενόχλησε αυτός ο ορισμός. Όχι γιατί έρχεται ένας τυπικός διαιτητής να παίξει το ματς ΠΑΟΚ-Ολυμπιακός, αλλά λόγω καταγωγής.

Τι λέτε ρε σεις; Αλήθεια; Ενοχληθήκατε Μακεδονομάχοι; Ποιοι; Εσείς που όταν παιζόταν το όνομα της Μακεδονίας, δεν υπήρχατε στα συλλαλητήρια στο βωμό ενός πρωταθλήματος; Που σας ενοχλούσε μετά όταν σας έλεγαν για το πρωτάθλημα των Πρεσπών;

Κλείνατε τα μάτια στις πορείες. Πανό δεν υπήρχαν στο γήπεδο της Τούμπας. Έλεγε ο Ιβάν να μην πάνε οι ΠΑΟΚτζήδες στο συλλαλητήριο και αυτό ακυρωνόταν από την όλη. Αυτοί θίχθηκαν για τον ορισμό του διαιτητή από τη Βόρεια Μακεδονία τώρα;

Ενοχλήθηκαν και οι… δημοσιογραφάρες! Αστεία επιχειρήματα για τον ορισμό του διαιτητή, όσον αφορά στην καταγωγή του. Δεν πειράζει, τουλάχιστον φώναζε ο κόσμος του Ολυμπιακού για τη Μακεδονία, όταν είχατε κρυφτεί για να πάρετε ένα πρωτάθλημα! Για να φτάσετε τα τρία στην… ιστορία σας!

ΕΛΛΗΝΑΣ
-/-