ΤΟΥΡΚΙΚΑ ΝΕΑ και ΘΕΣΕΙΣ!..

1. 

Türk-Amerikan ilişkilerinin son 10 yılı
     Kemal İnat

Türk-Amerikan ilişkilerinin son 10 yılı

  • 09.11.2019 

Günümüzde Türk dış politikasının en önemli konularından biri kuşkusuz Türk-Amerikan ilişkileridir.

Dünyanın en büyük askerî ve ekonomik gücüne sahip ülkesi olan ABD’nin sadece Türkiye’nin dış politikası açısından değil, aynı zamanda iç politikasının şekillenmesi açısından da önemli bir aktör olduğunu da ifade etmek gerekiyor.

ABD’nin müdahale girişimlerine sadece Türkiye maruz kalmadığı gibi, Türkiye siyasetine nüfuz etme çabaları da sadece ABD’den gelmiyor. Uluslararası sistemin güçlü aktörlerinin kendilerine göre görece daha zayıf ülkelerin siyasetlerine kendi çıkarları doğrultusunda yön verebilmek için çeşitli araçlarla her türlü müdahalede bulunmaları uluslararası ilişkilerin doğasında var. Bu müdahalelerin çoğu zaman uluslararası hukuka aykırı şekilde gerçekleştiğini ise söylemeye bile gerek yok.

ABD’nin Türkiye iç ve dış siyasetine müdahale konusunda çok çeşitli ve etkili araçları var.

Bazen ekonomik yaptırımlar, bazense ekonomik yardımlar Türkiye’ye yön vermek için havuç ve sopa politikasının bir aracı olarak kullanıldı.

Bazen askerî yardımlar, bazense silah ambargoları ABD’nin Türkiye politikasının araçları olarak karşımıza çıktı.

Bazen terör örgütlerine destek verdiler, bazense terör örgütlerine karşı mücadelesinde Türkiye’ye destek veriyormuş gibi göründüler.

Halkbank Genel Müdür Yardımcısını Amerika seyahati sırasında tutukladılar ve onun üzerinden yürüttükleri Halkbank davasını Türkiye’ye karşı bir baskı ve şantaj aracı olarak kullandılar.

Kontrolleri altındaki medya aracılığıyla Türkiye’ye karşı karalama kampanyaları yürüttüler.

Bütün araçları kullanıp istedikleri sonucu alamadıklarında ise darbe aracına başvurdular. Bu araç her zaman işe yaramıştı. Ta ki 15 Temmuz 2016’ya kadar.

Bu kısa girişin ardından Türk-Amerikan ilişkilerinin son 10 yılına bakalım…

2009’un, Türk-Amerikan ilişkileri açısından kritik bir yıl olduğunu ifade etmek gerekir.
Ocak ayında yaşanan Davos Krizi ile birlikte İsrail’in saldırgan politikalarını ağır bir şekilde eleştiren Türkiye, buna karşılık İran, Suriye ve Irak gibi Orta Doğu ülkeleriyle ciddi bir yakınlaşma süreci yaşıyordu. Irak ve Suriye ile Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği mekanizması çerçevesinde ortak kabine toplantıları gerçekleştirmeye başlayan Türkiye, ekonomik ve siyasi ilişkilerini her geçen gün geliştirdiği İran konusunda da İsrail, ABD ve bazı Avrupa ülkelerini rahatsız eden bir politikaya yönelmişti.

Türkiye’nin bu politikaları Washington’da iki açıdan kabul edilebilir değildi.
İlk olarak, Türkiye’nin İsrail’i eleştiren ve Orta Doğulu komşularıyla yakınlaşan politikası ABD’deki İsrail lobisi açısından Ankara’daki Erdoğan ve AK Parti hükûmetinin “hizaya çekilmesi” ya da olmuyorsa devrilmesi için yeterli sebepti.

İkinci olarak ise, Türkiye’nin giderek dış politikada daha bağımsız hareket etmesi, kendi çıkarlarını önceleyen ve Amerikan çıkarlarını arka plana atan bir tavır içerisine girmesi ABD’deki güvenlik bürokrasisi ile siyasetteki bazı çevreleri rahatsız etti. Bir NATO üyesi olan ve Soğuk Savaş döneminde Amerikan “korumasına” mazhar olan Türkiye’nin Orta Doğu’da ABD’nin kendisi için uygun gördüğü rolü oynaması gerektiğini düşünen bu çevreler, Ankara’nın özellikle Tahran ile “düzen kurucu” bir iş birliği arayışından çok rahatsız oldular. Bu iş birliğinin İsrail’i ve ABD’nin bölgedeki çıkarlarını hedef alacağını düşündüler.

İlerleyen dönemde Türkiye’nin yeni dış politikasından rahatsız olan bu iki kesimin bir araya gelmesi Türk-Amerikan ilişkilerinde daha önce görülmemiş boyutta krizlerin yaşanmasına yol açtı.

İsrail lobisi ile onun etkisinde olan ya da onunla yakın iş birliği içerisinde olan Amerikan siyasetçileri ve güvenlik bürokrasisi Türkiye’yi “yola getirmek” için çok sayıda girişimde bulundular ve çok farklı araçlara başvurdular.

Erdoğan ve AK Parti karşıtı cepheyi hem ABD’de hem de bütün dünyada genişletmeye çalışırken Türkiye içerisinden de müttefikler kazanmaya çalıştılar.

Türkiye karşıtı bu çevrelerin düşmanca adımlarıyla son 10 yıllık dönemde Türk-Amerikan ilişkileri hızlı bir şekilde bozulurken, iki ülke ilişkilerini rasyonel bir zemine çekmeye çalışan girişimler de oldu.

Bir sonraki yazıda her iki yöndeki adımlara biraz daha yakından bakalım…

TÜRKİYEGAZETESİ

ΑΝΕΥ ΣΧΟΛΙΩΝ!

2. ΘΥΜΑΣΤΕ ΠΟΥ ΣΑΣ ΕΛΕΓΑ “ΥΠΟΜΟΝΗ”; ΒΛΕΠΕΤΕ ΤΩΡΑ, ΠΟΣΟ “ΚΟΝΤΟΦΘΑΛΜΕΣ” ΗΣΑΝ ΟΛΕΣ ΟΙ… “ΠΕΡΙΣΠΟΥΔΑΣΤΕΣ” ΑΝΑΛΥΣΕΙΣ, ΕΓΓΡΑΦΕΣ, ΤΗΛΕΟΠΤΙΚΕΣ ΚΑΙ ΑΛΛΕΣ, ΠΟΥ ΑΚΟΥΓΑΤΕ ΤΟΣΟ ΚΑΙΡΟ, ΓΙΑ ΤΟΝ ΚΑΚΟ ΤΡΑΜΠ ΚΑΙ ΤΙΣ ΚΑΚΕΣ ΗΠΑ ΠΟΥ… ΕΓΚΑΤΕΛΕΙΨΑΝ ΤΑΧΑ ΤΟΥΣ ΚΟΥΡΔΟΥΣ, ΚΛΠ! ΔΙΑΒΑΣΤΕ ΚΑΙ ΠΑΛΙ ΜΕ ΠΡΟΣΟΧΗ!

ABD’den Suriye’de yeni hamle! Dikkat çeken detay

Barış Pınarı Harekatı sırasında Suriye’de konuşlandığı üslerin yarısından fazlasını boşaltan ABD ordusu, bazı üslerine yeniden dönerken, askeri varlığını petrol sahalarının olduğu bölgelerde güçlendiriyor.

ABD'den Suriye'de yeni hamle! Dikkat çeken detay
09.11.2019

ABD, Suriye‘de 2011’de başlayan iç savaşa terör örgütü DEAŞ’a yönelik hava saldırılarıyla Eylül 2014’te dahil oldu.

Yükselen DEAŞ tehdidi karşısında ABD ordusu, terör örgütü YPG/PKK’yı kara gücü olarak konumlandırdı. Terör örgütüne silah desteğinin yanı sıra havadan da destek sağlayan ABD güçleri, YPG/PKK’nın işgal ettiği bölgelerde üs ve askerinoktalar kurarak sahada varlık gösterdi.

ABD, 2015’ten itibaren üs ve askeri noktalar kurma faaliyetine hız verdi.

Söz konusu üs ve askeri noktalarda bulundurduğu özel birlikler ve ekipmanla YPG/PKK’ya DEAŞ karşıtı operasyonlarında destek veren ABD, terör örgütüne de koruma sağladı.

ABD Başkanı Donald Trump’ın, geçen yıl “Suriye’deki askeri varlığını çekmek istediğini” açıklamasına rağmen Washington, bu ülkedeki askeri varlığını sürdürdü.

ABD’NİN BARIŞ PINARI HAREKATI ÖNCESİ SURİYE’DEKİ ÜS VE ASKERİ NOKTALARI

Türkiye’nin 9 Ekim’de Suriye’de terör örgütlerine karşı başlattığı Barış Pınarı Harekatı öncesi ABD ordusunun kara güçleri, Suriye sahasında üs ve askeri nokta olarak kullandığı toplam 22 bölgede varlık gösteriyordu.

Buralarda 2 bin civarında askeri personel bulunduran ABD, Haseke ilinde 5, Deyrizor’da 4, Rakka’da 5, Aynularab’da 5 (Kobani), Münbiç’te ise 3 bölgede konuşlandı.

ABD güçlerinin 9 Ekim tarihine kadarki sürede Suriye’deki üs ve askeri noktaları şu şekilde sıralandı:

Haseke ilinde Rümeylan, El Vezir, Tel Beyder, Sabahulhayır Siloları ve Cibse (Şeddadi) bölgeleri.

Deyrizor ilinde Ömer petrol sahası, Koniko doğal gaz sahası, Cifre ve Tenek petrol ve gaz sahaları

Rakka ilinde Tabka, Havilhava, Cezre, Şeker Fabrikası ve Ayn İsa üssü.

Aynularab ilçesinde Harap Işık, Sebit, Çelbiyye, Meşte Nur ve Sırrin üssü.

Münbiç ilçesinde Saidiyye, Dadat ve Silolar üssü.

ABD HAREKAT SIRASINDA TOPLAM 16 ÜS VE ASKERİ NOKTADAN ÇEKİLDİ

AA’nın sahadaki muhabir ve yerel kaynaklardan elde ettiği bilgilere göre, Barış Pınarı Harekatı devam ettiği sırada ABD güçleri Münbiç ilçesinden başlayarak, Aynularab, Rakka, Haseke’deki üs ve askeri toplam 16 noktadan çekildi.

Rakka, Münbiç ve Aynularab’daki tüm üs ve askeri noktalarından çekilen ABD askerleri, petrol zengini Deyrizor’dan çekilmezken, Haseke’de petrol sahalarındaki üslerini de boşaltmadı.

ABD ordusunun çekildiği üs ve askeri noktalar şöyle:

Haseke ilinde Tel Beyder, Sabahulhayır Siloları ve El Vezir üssü.

Rakka ilinde Tabka, Havilhava, Cezre, Şeker Fabrikası ve Ayn İsa üssü.

Aynularab’da Harap Işık, Çelbiyye, Sebit, Meşte Nur ve Sırrin üssü.

Münbiç’te Saidiyye, Dadat ve Silolar üssü.

Harekatın başlamasından birkaç gün önce ABD, Türkiye sınırında bulunan 4 gözlem noktasını da boşaltmıştı.

ABD HAREKATIN DURMASIYLA 6 ÜS VE NOKTAYA GERİ DÖNDÜ

Harekatın durmasıyla eş zamanlı olarak ABD askerleri, harekat sırasında boşaltılan askeri üs ve noktaların bazılarına geri döndü.

ABD askerleri, Haseke ilinde terk ettiği tüm üs ve askeri noktaları ve Aynularab’ın güneyinde M4 kara yolu üzerindeki Sırrin üssünde yeniden konuşlandı.

Ancak Sırrin’deki durumun belirsiz olduğu, ABD askerlerinin büyük kısmının çekildiği, kalan kısmının da çekilmesinin beklendiği öğrenildi.

Rakka’da, Cezre’deki üssüne tekrar yerleşen ABD, inşası kısa süre önce tamamlanan Şeker Fabrikası üssünün korunması için az sayıda asker gönderdi.

Münbiç ilçesine ise hiç dönüş olmadı.

DEYRİZOR’DA YENİ ÜSLER KURULUYOR

AA, 4 Kasım tarihinde ABD’nin, Deyrizor ilinde iki yeni üs kurmak için çalışma başlattığını duyurmuştu. ABD bu bölgelere ayrıca 250-300 ek askeri personel, zırhlı araçlar, ağır silah ve mühimmat da sevk etmişti.

ABD ordusu, Suriye’de terör örgütü YPG/PKK’nın işgalindeki petrol sahalarında devriyelerini sürdürüyor.

3. ΔΙΑΒΑΣΤΕ ΠΑΡΑΚΑΤΩ ΚΑΙ ΘΑ ΔΕΙΤΕ ΤΑ ΟΣΑ ΛΕΓΑΜΕ, ΟΤΙ ΔΗΛΑΔΗ ΤΟ ΝΑ ΑΣΧΟΛΕΙΤΑΙ ΚΑΝΕΙΣ ΜΕ ΤΗΝ ΟΙΚΟΝΟΜΙΑ ΤΗΣ ΤΟΥΡΚΙΑΣ, ΠΕΡΑΝ ΜΙΑΣ ΑΠΛΗΣ ΕΝΗΜΕΡΩΣΕΩΣ ΤΟΥ, ΕΙΝΑΙ ΑΝΟΗΣΙΑ! ΣΑΣ ΕΙΧΑΜΕ ΓΡΑΨΕΙ ΒΕΒΑΙΩΣ, ΠΩΣ ΜΟΝΟΝ ΟΙ ΗΠΑ ΚΑΙ ΠΑΛΙ ΜΕ ΣΥΓΚΕΚΡΙΜΕΝΟ ΤΡΟΠΟ, ΤΟΝ ΟΠΟΙΟΝ ΣΑΣ ΕΙΧΑΜΕ ΕΠΙΦΑΝΕΙΑΚΑ ΑΝΑΦΕΡΕΙ, ΜΠΟΡΟΥΝ ΝΑ ΠΡΟΣΒΑΛΛΟΥΝ ΤΗΝ Τ/ΟΙΚΟΝΟΜΙΑ ΚΑΙ ΝΑ “ΓΚΡΕΜΙΣΟΥΝ” ΤΟ Τ/ΚΡΑΤΟΣ! 

ΤΑ ΠΕΡΙ “ΧΡΥΣΟΥ + ΡΟΛΟΥ ΤΗΣ ΤΟΥΡΚΙΑΣ”, ΣΑΣΤΟΝ ΕΙΧΑΜΕ ΕΠΙΣΗΜΑΝΕΙ! ΔΕΝ ΕΙΝΑΙ ΜΟΝΟΝ ΓΙΑ ΤΗΝ ΓΕΩΓΡΑΦΙΚΗ ΤΗΣ ΘΕΣΗ, ΠΟΥ ΤΗΝ “ΘΕΛΟΥΝ” ΟΙ ΙΣΧΥΡΟΙ ΤΗΣ ΓΗΣ ΜΑΣ, ΑΛΛΑ ΚΑΙ Ο ΡΟΛΟΣ ΤΗΣ ΣΤΗΝ ΔΙΑΚΙΝΗΣΗ ΤΟΥ ΠΑΓΚΟΣΜΙΟΥ ΧΡΥΣΟΥ, ΠΟΥ ΒΕΒΑΙΩΣ “ΠΑΙΖΕΙ ΡΟΛΟ” Η… ΓΕΩΓΡΑΦΙΑ! 

ΣΗΜΕΡΑ ΣΑΣ ΔΙΝΩ ΚΑΙ ΚΑΤΙ ΑΚΟΜΑ ΚΑΙ “ΝΑ ΤΟ ΘΥΜΑΣΤΕ” ΠΑΝΤΑ ΟΙ ΚΑΛΟΙ ΑΝΑΓΝΩΣΤΕΣ ΜΑΣ! ΟΙ “ΕΒΡΑΪΚΗΣ ΚΑΤΑΓΩΓΗΣ” ΤΟΥΡΚΟΙ ΟΙΚΟΝΟΜΙΚΟΙ ΜΕΓΙΣΤΑΝΕΣ ΠΟΥ “ΚΡΑΤΟΥΝ ΣΤΑ ΧΕΡΙΑ ΤΟΥΣ” ΤΗΝ Τ/ΟΙΚΟΝΟΜΙΑ, ΕΙΝΑΙ ΣΧΕΔΟΝ ΟΛΟΙ “ΟΜΟΪΔΕΑΤΕΣ” Η(ΔΙΑΖ) ΑΛΛΙΩΣ “ΑΔΕΛΦΙΑ” ΤΩΝ ΑΠΑΤΡΗΔΩΝ ΚΑΙ ΤΑΧΑ ΜΟΥ ΑΡΙΣΤΕΡΩΝ, ΟΙΚΟΝΟΜΙΚΩΝ ΠΑΓΚΟΣΜΙΩΝ ΚΟΛΛΟΣΩΝ “ΔΙΕΘΝΩΝ ΕΒΡΑΙΩΝ” Η(ΔΙΑΖ) ΑΛΛΙΩΣ “ΔΙΕΘΝΩΝ ΥΠΕΡ-ΕΛΙΤ”!

ΑΡΑ Ο ΤΡΑΜΠ ΚΑΙ Ο ΚΑΘΕ ΤΡΑΜΠ ΠΟΥ ΘΑ ΗΘΕΛΕ ΝΑ ΠΡΟΣΒΑΛΛΕΙ ΤΗΝ Τ/ΟΙΚΟΝΟΜΙΑ, ΠΕΡΑΝ ΜΙΑΣ ΑΠΛΗΣ “ΠΙΕΣΕΩΣ”, ΘΑ ΠΡΕΠΕΙ ΠΡΩΤΑ ΝΑ ΣΥΝΕΝΝΟΗΘΕΙ ΜΕ ΤΗΝ ΒΑΣΙΛΙΣΣΑ ΤΗΣ ΑΓΓΛΙΑΣ (ΤΟ ΠΑΓΚΟΣΜΙΟ “ΚΥΒΕΡΝΩΝ ΣΤΕΜΜΑ”), ΑΣΦΑΛΩΣ ΚΑΙ ΜΕ ΤΟ ΣΥΓΓΕΝΙΚΟ ΣΤΕΜΜΑ ΤΗΣ ΟΛΛΑΝΔΙΑΣ ΚΑΙ ΜΕ ΤΟΥΣ ΠΑΓΚΟΣΜΙΟΠΟΙΗΜΕΝΟΥΣ “ΔΙΕΘΝΕΙΣ ΕΒΡΑΙΟΥΣ”!.. (ΒΑΣΙΚΗ – ΚΥΡΙΑ ΔΙΚΑΙΟΛΟΓΙΑ ΤΗΣ “ΤΟΥΡΚΟΦΙΛΙΑΣ” ΑΓΓΛΙΑΣ ΚΑΙ ΟΛΛΑΝΔΙΑΣ)!..

ΣΤΟ ΠΡΟΣΦΑΤΟ ΑΡΘΡΟ ΜΟΥ ΜΕ ΤΟΝ “ΜΗΤΣΟΤΑΚΗ ΚΑΙ ΤΑ ΜΠΕΕΕΕΕ”, ΑΝ ΔΕΝ ΣΦΑΛΛΩ, ΔΕΝ ΕΙΔΑΤΕ ΟΤΙ Ο ΣΟΡΟΣ ΕΙΝΑΙ “ΑΔΕΛΦΟΠΗΤΟΣ” ΜΕ ΤΟΥΡΚΟΥΣ ΜΕΓΙΣΤΑΝΕΣ, ΟΠΩΣ ΠΧ ΤΗΝ ΟΙΚΟΓΕΝΕΙΑ ΣΑΜΠΑΝΤΖΙ, ΜΕ ΤΟΝ… ΣΕΒΑΣΜΙΟ Νο “1” ΕΒΡΑΙΟ ΟΙΚΟΝΟΜΙΚΟ ΓΙΓΑΝΤΑ ΑΛΑΤΟΝ, ΚΛΠ; Ο ΣΟΡΟΣ ΠΗΓΕ ΜΕ ΤΟ “ΓΚΕΖΙ” ΚΑΙ ΤΟΝ ΟΣΜΑΝ ΚΑΒΑΛΑ, ΑΥΤΟΝ ΤΟΝ ΓΑΛΛΟ-ΤΟΥΡΚΟ ΠΡΑΚΤΟΡΑ ΤΟΥ, ΝΑ ΑΝΑΤΡΕΨΕΙ ΤΟΝ ΡΤΕ, ΔΕΝ ΤΑ ΚΑΤΑΦΕΡΕ, (ΕΝΩ ΕΔΩ ΜΕ ΤΟΝ ΣΥΡΙΖΑ + ΤΗΝ “Χ. ΑΥΓΗ” “ΕΡΡΙΞΕ” ΤΗΝ Κ-Β ΣΑΜΑΡΑ – ΒΕΝΙΖΕΛΟΥ, ΜΕ ΚΥΡΙΟΥΣ ΜΠΡΟΣΤΑΡΗΔΕΣ (ΑΠΟ ΠΡΟΣΩΠΑ) ΤΟΝ ΠΡΑΚΤΟΡΑ ΤΟΥ ΣΟΡΟΣ ΒΑΡΟΥΦΑΚΗ, ΤΟΝ ΠΟΛΥ-ΠΡΑΚΤΟΡΑ ΜΙΧΑΛΟΛΙΑΚΟ, ΤΟΝ ΚΑΣΙΔΙΑΡΗ ΚΑΙ ΤΙΣ “ANORMAL” ΑΝΑΡΧΟ-ΦΑΣΙΣΤΙΚΕΣ “ΟΜΑΔΕΣ ΠΕΔΙΟΥ”, ΟΙ ΟΠΟΙΟΙ ΕΚΑΝΑΝ ΜΑΖΙ “ΤΗΝ… ΕΠΑΝΑΣΤΑΣΗ ΤΗΣ ΠΛΑΤΕΙΑΣ ΣΥΝΤΑΓΜΑΤΟΣ”), ΔΙΟΤΙ ΣΤΗΝ ΤΟΥΡΚΙΑ ΥΠΑΡΧΕΙ ΚΡΑΤΟΣ, ΟΣΟ ΚΑΙ ΝΑ ΕΝΟΧΛΟΥΝΤΑΙ ΚΑΠΟΙΟΙ ΕΔΩ, ΣΤΗΝ ΕΛΛΑΔΑ, ΣΤΟ ΑΚΟΥΣΜΑ ΑΥΤΟ, ΥΠΑΡΧΟΥΝ “ΜΥ” ΚΑΙ ΚΥΡΙΩΣ ΥΠΑΡΧΕΙ ΠΡΑΓΜΑΤΙΚΟΣ “ΠΑΤΡΙΩΤΙΣΜΟΣ”, ΠΟΥ ΔΕΝ… “ΚΟΛΛΩΝΕΙ”, ΟΠΩΣ ΕΔΩ, ΝΑ ΑΝΑΦΕΡΕΙ ΤΟΥΣ ΕΧΘΡΟΥΣ ΤΗΣ ΧΩΡΑΣ “ΣΤΑ ΙΣΑ” (ΚΑΤΑ ΤΟΝ ΚΙΣΣΙΝΤΖΕΡ ΚΑΙ ΣΥΜΦΩΝΩ, Η ΣΥΓΧΡΟΝΗ ΔΙΠΛΩΜΑΤΙΑ ΠΛΕΟΝ ΕΙΝΑΙ ΤΟ ΝΑ ΛΕΣ “ΑΝΟΙΚΤΑ” ΚΑΙ “ΣΤΑ ΙΣΑ” ΤΟ ΤΙ ΑΚΡΙΒΩΣ ΘΕΣ ΩΣ ΧΩΡΑ, ΤΟ ΤΙ ΠΙΣΤΕΥΕΙΣ, ΚΛΠ / ΒΕΒΑΙΩΣ ΔΕΝ ΘΑ ΜΠΟΡΟΥΣΕ ΝΑ ΚΡΥΒΕΤΑΙ ΠΛΕΟΝ Η “ΠΑΓΚΟΣΜΙΟΣ ΕΞΟΥΣΙΑ” ΜΕΤΑ ΤΗΝ ΠΤΩΣΗ ΤΟΥ ΚΟΜΜΟΥΝΙΣΜΟΥ ΚΑΙ ΤΗΝ ΑΝΑΔΥΣΗ ΤΟΥ “ΝΕΟΥ… ΔΥΤΙΚΟΥ ΔΙΕΘΝΙΣΜΟΥ”)! ΕΤΣΙ ΣΤΗΝ ΤΟΥΡΚΙΑ Ο ΣΟΡΟΣ ΣΤΟΧΟΠΟΙΗΘΗΚΕ ΑΠΟ ΤΗΝ ΤΟΤΕ Κ-Β ΡΤΕ ΚΑΙ ΔΙΚΑΙΩΣ ΚΑΙ “ΕΞΩΠΕΤΑΧΤΗΚΕ”, ΑΣΧΕΤΩΣ ΑΝ ΣΟΡΟΣ + ΡΤΕ ΗΣΑΝ “ΕΝΤΑΓΜΕΝΟΙ” ΚΑΙ ΠΡΩΤΑΓΩΝΙΣΤΕΣ ΣΤΟ ΑΜΕΡΙΚΑΝΙΚΟ ΣΧΕΔΙΟ ΤΗΣ “ΜΕΓΑΛΗΣ ΜΕΣΗΣ ΑΝΑΤΟΛΗΣ”, ΜΕ ΤΟ ΣΧΕΔΙΟ “ΑΡΑΒΙΚΗ ΑΝΟΙΞΗ” ΩΣ ΥΠΟΣΥΝΟΛΟ ΤΟΥ, (ΗΠΑ/CIA, ΕΠΙ “ΔΗΜΟΚΡΑΤΙΚΩΝ”), ΕΧΟΝΤΑΣ Ο ΚΑΘΕΝΑΣ ΤΟΝ ΔΙΚΟ ΤΟΥ ΠΡΟΣΔΙΟΡΙΣΜΕΝΟ ΚΑΙ ΤΑΚΤΟ ΡΟΛΟ!.. 

ΓΙ’ ΑΥΤΟ ΠΧ ΖΕΙ ΑΚΟΜΑ ΟΙΚΟΝΟΜΙΚΑ, ΟΧΙ ΜΟΝΟΝ Η ΤΟΥΡΚΙΑ (ΑΝ ΗΤΑΝ ΟΙ ΠΑΓΚΟΣΜΙΕΣ ΕΞΟΥΣΙΕΣ ΜΕ ΤΗΝ ΟΙΚΟΝΟΜΙΑ…  ΝΑ “ΕΡΙΧΝΑΝ” ΤΑ ΕΚΑΣΤΟΤΕ -ΠΡΟΣΟΧΗ- Τ/ΚΑΘΕΣΤΩΤΑ, ΔΕΝ ΘΑ ΟΡΓΑΝΩΝΑΝ ΦΙΛΟΙ ΜΟΥ ΠΡΑΞΙΚΟΠΗΜΑΤΑ ΣΤΗΝ ΧΩΡΑ / 1960-1971-1980-1997-2007-2016 / ΑΝΑ ΔΕΚΑΕΤΙΑ ΚΑΙ ΕΝΑ / Η ΕΠΟΜΕΝΗ ΔΕΚΑΕΤΙΑ ΘΑ ΕΙΝΑΙ… ΔΙΑΦΟΡΕΤΙΚΗ ΓΙΑ ΤΗΝ ΤΟΥΡΚΙΑ, ΟΠΩΣ ΕΧΟΥΜΕ ΠΕΙ, ΚΑΤΑΛΑΒΑΤΕ), ΑΛΛΑ ΚΑΙ Η ΜΑΔΟΥΡΟ-ΒΕΝΕΖΟΥΕΛΑ, ΑΛΛΑ ΚΑΙ ΑΠΟ ΤΗΝ ΑΛΛΗ (ΠΡΟΣΕΞΤΕ) ΓΙ’ ΑΥΤΟ ΚΑΙ ΔΕΝ ΑΦΗΝΕΤΑΙ ΝΑ ΚΙΝΕΖΙΚΟΠΟΙΗΘΕΙ ΤΟ… “ΧΟΝΓΚ – ΚΟΝΓΚ”, (ΒΛΕΠΕΤΕ ΤΙ ΓΙΝΕΤΑΙ ΤΩΡΑ ΕΚΕΙ… ), ΑΛΛΟΣ ΕΝΑΣ ΣΗΜΑΝΤΙΚΟΤΑΤΟΣ “ΠΑΓΚΟΣΜΙΟΣ ΣΤΑΘΜΟΣ” ΔΙΑΚΙΝΗΣΕΩΣ ΧΡΥΣΟΥ, ΑΠΟ ΤΗΝ ΑΝΑΤΟΛΙΚΗ ΠΛΕΥΡΑ ΤΟΥ… ΚΟΣΜΟΥ!.. 

Türkiye altında dünya birincisi!

Dünya Altın Konseyi (WGC) raporuna göre ağustosta 41,8 tonla aylık bazlı ülke tarihinin en yüksek altın alımını yapan Türkiye, üçüncü çeyrekte de 71,4 tonla dünya genelinde en fazla altıWGC’nin üçüncü çeyrek altın talebi raporuna göre, dünya genelinde altına olan talep artmaya devam ederken, Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), dünya merkez bankaları arasında 3’üncü çeyrekte en fazla altın alan merkez bankası oldu.

Türkiye, üçüncü çeyrekte altın rezervlerine 71,4 ton ekleyerek bu alanda birinciliği göğüsledi. Merkez Bankası’nın toplam altın rezervleri 385,5 tona çıktı. Türkiye, ağustosta da 41,8 tonla altın alarak, tarihinin en yüksek miktarlı aylık altın alımını gerçekleştirmişti.

RUSYA VE ÇİN’DE DE ARTIŞ

Rusya aynı dönemde altın rezervlerini artıran ülkelerde ön sıralarda yer aldı. Bu ülke toplam altın rezervlerini 34,9 ton artarak 2 bin 241,9 ton seviyesine yükseltti.

Bir süredir rezervlerini çeşitlendirmek adına dolar varlıklarını azaltan Rusya Merkez Bankası’nın altın rezervlerinin toplam rezervler içindeki payı yüzde 20’ye yükseldi. Bankanın altın rezervlerinin dolar karşılığı yaklaşık 100 milyar dolar seviyesinde hesaplandı.

Altın rezervlerini artıran bir diğer ülke de Çin olurken, bu ülke üçüncü çeyrekte 21,8 tonluk altın alımı gerçekleştirdi.

ALTIN FONLARI REKOR KIRIYOR

Altın bazlı yatırım fonları (ETF), söz konusu çeyrekte 258,2 ton altın alarak, portföyündeki altın miktarını rekor seviye olan 2 bin 855,3 tona yükseltti.

Son dört yılda miktar bazlı en yüksek artışın sağlandığı üçüncü çeyrekteki altın talebinde merkez bankalarının genişleyici para politikası önemli rol oynadı.

Söz konusu çeyrekte Kuzey Amerikalı fonların ellerindeki altın miktarı 184,9 ton artış kaydetti. Üçüncü çeyrekteki altın alım miktarının yüzde 71,6’sına denk gelen bu alım, ABD Merkez Bankasının (Fed) faiz indirimleriyle yakından ilgili olarak değerlendirildi.

Avrupalı fonlar, üçüncü çeyrekte 55,8 tonluk alım yaparken, Asya fonları rezervlerini bu dönemde 14,3 ton artırdı.

MERKEZ BANKALARI ALTIN ALMAYA DEVAM EDİYOR

WGC’nin verilerine göre merkez bankaları altın talebindeki artışta kritik rol oynamaya devam ediyor. Bu yılın üçüncü çeyreğinde merkez bankalarının altın rezervlerinde 156,2 tonluk bir artış yaşandı. Yıl başından bugüne kadar toplamda 547,5 tonluk altın alımı yapıldı. Rapora göre son dönemde altın rezervlerini artıran merkez bankalarının başını Türkiye, Rusya ve Çin’in çekiyor.

Altın arzı üçüncü çeyrekte geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 4’lük artışla 1222,3 tona çıktı. Bu durum geri dönüşümde yaşanan yüzde 10’luk artıştan kaynaklandı.

Madenlerdeki altın üretimi 2018’in üçüncü çeyreğinde 883,3 ton iken, bu yılın üçücü çeyreğinde yüzde 1’lik düşüşle 877,8 tona geriledi.

Yılbaşından bu yana geri dönüşümden kazanılan altın miktarı da 963,1 tona ulaştı.

Rapora göre jeopolitik riskler, altın fiyatlarını yukarı yönlü desteklemeye devam etti. Altının ons fiyatı için 1.500 dolar önemli bir seviye haline geldi. Küresel ekonomideki yavaşlama beklentisi ile ticaret savaşlarının ortaya çıkardığı belirsizlikler risk iştahını azalttı ve altındaki trende destek verdi.

Raporun ele aldığı dönemde yaklaşık 17 trilyon dolar seviyesine çıkan negatif getirili tahviller de altını yatırımcılar açısından cazip bir yatırım aracı haline getirdi.

4. ΣΑΣ ΕΓΡΑΨΑ ΣΧΕΤΙΚΑ ΠΙΟ ΠΑΝΩ, ΣΤΟ ΑΛΛΟ ΣΧΕΤΙΚΟ ΑΡΘΡΟ!.. 

Son dakika: ABD’nin petrol kurnazlığına Türkiye’den çok sert tepki

Son dakika haberi: Suriye’nin kuzeyinde bulunan petrol sahalarında ABD askerlerinin sinsi bir şekilde yerleşmesi ve bu alanlarda terör örgütü YPG’nin kullanılmasına Türkiye’den tepkiler yükselmeye devam ediyor. AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, konuyla ilgili, “Suriye halkına ait kaynaklar üzerinde mülkiyet hakkı ilan etmek asıl işgalciliktir. ” dedi.

Son dakika: ABD'nin petrol kurnazlığına Türkiye'den çok sert tepki
09.11.2019
Son dakika haberi: Suriye’de iç savaş ve kaos devam ederken ABD, terör örgütlerini maşa olarak kullanarak hiç bir hak iddia edemeyeceği petrol yataklarını işgal etmiş durumda. Türkiye, Suriye’de terör örgütlerinin kullanılarak amaçlanan hain planları bozmaya yönelik adımlarını kararlılıkla sürdürürken, NATO müttefiki ülkeler terör örgütlerine kanat gererek kendi amaçlarına ulaşmak için Suriye halkının hakkını gasp etmeye devam ediyor.
Son günlerde ABD askerlerinin Türkiye sınırlarına da çok yakın olan petrol sahalarındaki hareketliliği ise bu durumun en büyük kanıtı niteliğinde.

Son dakika : AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Suriye’deki bu gelişmelerle ilgili açıklamalarda bulunarak çok sert tepki gösterdi.

Çelik’in açıklamalarından satır başları:

İŞGALCİLİKTİR

 

Birileri demokrasi tarihinin tüm kazanımlarını tahrip etmeye kararlı gözüküyor. İsimsiz bazı kaynaklar hergün Suriye petrolleri hakkında yeni bir açıklamada bulunuyor. Suriye’deki petrolün SDG’ye kulandırılacağını söylüyorlar.

Suriye halkına ait kaynaklar üzerinde mülkiyet hakkı ilan etmek asıl işgalciliktir. Üstelik bu işgalcilik DEAŞ ve PKK gibi terör örgütleri tarafından gerçekleştirildi.

ÇÜNKÜ BİR PROJE

Terör örgütleri Suriye halkına ait kaynaklara el koydu. Tarihi eserleri yağmaladı. Petrol başta olmak üzere kaynakları sattı. Bunu DEAŞ, PKK, YPG, PYD, SDG tüm terör örgütleri yaptı.Terör insanlık suçlarını işlerken aynı zamanda halka ait kaynakları tahrip eder.Çünkü bir projedir

İsimsiz bazı yetkililer bazı devletler adına konuşuyor. Suriye halkına ait kaynaklar üzerinde kanunsuz hak iddia ediyorlar. Ve bu kaynakları terör örgütü SDG’ye kullandıracaklarını söylüyorlar.

PKK herkesin terör örgütü olarak kabul ettiği bir yapı. Bu terör örgütünün etiketlerinden biri de SDG. Buna Suriye halkının kaynaklarını aktaracaklarını söyleyenler, Suriye halkına karşı terörden yana olduklarını bir kere daha tescil etmiş olurlar.

Tüm bunlar, Ortadoğu halklarının gördüğü en vahşi ve insanlık dışı projelerin PKK/YPG/PYD/SDG üzerinden kurgulandığını tekrar gösteriyor. Bu yapı, tüm halkların düşmanıdır.

İKİNCİ DÜNYA SAVAŞI SONRASI EN BÜYÜK TEHDİT

Demokratik devletler DEAŞ’ı yenmeye odaklanırken teröre yeniliyor. Çünkü DEAŞ’la mücadele ederken bir başka terör örgütüne destek veriyorlar. Bir terör örgütünü yenerken, teröre yenilmek budur. Demokrasilerin İkinci Dünya Savaşı sonrası karşı karşıya kaldığı en büyük tehdit budur.

5.

Ruhani duyurdu! 53 milyar varil petrol keşfettik

İran Cumhurbaşkanı Ruhani, 53 milyar varillik petrol sahası keşfettiklerini duyurdu.

Ruhani duyurdu! 53 milyar varil petrol keşfettik

ΕΙΝΑΙ ΠΟΤΕ ΔΥΝΑΤΟΝ ΝΑ ΕΠΙΤΡΕΨΕΙ Ο ΠΟΛΙΤΙΣΜΕΝΟΣ ΚΟΣΜΟΣ ΝΑ ΤΟΝ ΚΥΒΕΡΝΗΣΟΥΝ ΚΑΤΙ ΤΕΤΟΙΟΙ ΤΥΠΟΙ, ΟΙ ΣΙΪΤΕΣ ΜΟΥΛΑΔΕΣ, ΝΑ ΤΟΝ ΚΥΒΕΡΝΗΣΕΙ Ο… ΜΕΣΑΙΩΝΑΣ; ΑΥΤΟΙ ΟΙ ΙΣΛΑΜΟ-ΦΑΣΙΣΤΕΣ ΕΙΝΑΙ ΠΟΥ ΔΕΝ ΑΠΕΙΛΟΥΝ ΜΟΝΟΝ ΣΥΝΕΧΩΣ, ΑΠΟ ΤΟ 1979 ΚΑΙ ΜΕΤΑ, ΤΗΝ ΑΣΦΑΛΕΙΑ ΤΟΥ ΙΣΡΑΗΛ, ΑΛΛΑ ΚΑΙ ΤΗΝ ΠΑΓΚΟΣΜΙΟ ΕΙΡΗΝΗ! ΑΝ ΟΧΙ, ΤΟΤΕ ΓΙΑΤΙ Η “ΠΑΓΚΟΣΜΙΟΣ ΚΟΙΝΟΤΗΤΑ” (ΗΠΑ, Μ. ΒΡΕΤΑΝΙΑ, ΡΩΣΙΑ, ΓΕΡΜΑΝΙΑ και η ΓΑΛΛΙΑ, αν δεν απατώμαι, έκαναν με το ΙΡΑΝ την περίφημη “ΣΥΜΦΩΝΙΑ ΤΩΝ 5 + 1”, ΑΠΟ ΤΗΝ ΟΠΟΙΑ -ΚΑΙ ΟΡΘΩΣ- ΕΞΗΛΘΑΝ ΠΡΟΣΦΑΤΩΣ ΟΙ ΗΠΑ;

 10.11.2019
İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ülkede 53 milyar varillik petrol sahası bulduklarını duyurdu.
Ruhani, haberi “Amerikan yaptırımlarına rağmen İranlı işçiler önemli bir saha keşfetti” sözleri ile duyurdu.

KUZİSTAN EYALETİNDE BULUNDU

Ruhani, keşfedilen petrol sahasının Kuzistan eyaletinde bulunduğunu açıkladı.

Bu petrol sahası ile birlikte İran’ın petrol rezervi 1/3’i kadar artacak.

KAYNAK: HABER7 / DIŞ HABERLER SERVİSİ
6.

Graham’ın adını verdi! Türkiye ve Erdoğan hakkında pes dedirten sözler

Washington’da ulusal güvenlik ve savunma haberleri sitesi Defense One’ın düzenlediği konferansa katılan Demokrat Chris Van Hollen, ABD Başkanı Donald Trump ile görüşecek olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın davetinin geri çekilmesi gerektiğini söyledi. Senatör, Trump’ın davetinin “çok çirkin” olduğunu savundu. Senatör ayrıca, Lindsey Graham ile bir şeyleri kurtarmak için adımlar attıklarını açıkladı.

ΤΙ ΝΟΜΙΖΑΤΕ ΡΕ ΤΟΥΡΚΟΙ; ΜΟΝΟΝ ΕΣΕΙΣ, ΠΡΙΝ ΑΠΟ ΣΥΝΑΝΤΗΣΕΙΣ ΣΑΣ ΜΕ ΠΟΛΙΤΙΚΟΥΣ ΑΛΛΩΝ ΧΩΡΩΝ, ΑΚΟΛΟΥΘΕΙΤΕ, ΑΝΑΛΟΓΑ ΜΕ ΤΗΝ ΧΩΡΑ ΚΑΤΑΓΩΓΗΣ ΤΩΝ ΣΥΝΟΜΙΛΗΤΩΝ ΣΑΣ, ΤΗΝ ΤΑΚΤΙΚΗ “ΤΟΥ ΚΑΛΟΥ ΚΑΙ ΤΟΥ ΚΑΚΟΥ”, “ΤΟΥ ΜΑΣΤΙΓΙΟΥ ΚΑΙ ΤΟΥ ΚΑΡΟΤΟΥ”, ΚΛΠ,; ΔΗΛΑΔΗ, ΤΙ ΝΟΜΙΣΑΤΕ; ΟΙ ΑΜΕΡΙΚΑΝΟΙ ΕΙΝΑΙ ΠΡΕΦΟΥΡΕΣ ΣΤΟ ΥΠΟΨΗ ΑΝΤΙΚΕΙΜΕΝΟ ΚΑΙ ΕΙΔΙΚΑ ΜΕ ΕΣΑΣ ;;;

ΕΠΙ ΤΗΣ… “ΤΑΜΠΑΚΙΕΡΑΣ” ΟΜΩΣ ΤΟΥ… Κου ΓΚΡΑΧΑΜ, ΕΧΕΤΕ ΝΑ ΠΕΙΤΕ ΚΑΤΙ; ΣΕ ΤΙ ΔΗΛΑΔΗ ΣΦΑΛΛΕΙ, ΕΞ ΟΣΩΝ ΣΑΣ ΕΧΕΙ ΚΑΤΑΛΟΓΙΣΕΙ ΜΕΧΡΙ ΤΩΡΑ;

Graham'ın adını verdi! Türkiye ve Erdoğan hakkında pes dedirten sözler
10.11.2019 
ABD‘de Türkiye karşıtı cephe kara propagandaya devam ediyor. Defence One’ın düzenlediği bir konferansta konuşan Demokrat Senatör Chris Van Hollen“Türkiye, Suriyeli Kürt müttefiklerimize saldırdıktan ve DAEŞ‘e karşı mücadelemizi baltaladıktan sonra Erdoğan’ın Beyaz Saray ziyaretiyle ödüllendirilmesi, dışarıya son derece kötü bir mesaj veriyor. Sizi temin ederim, Başkan’ın Erdoğan ziyaretini geri çekmesi için bugün ABD Senatosu’nda oylama yapılsa, yüzde 100 oyla kabul edilir” dedi.
Uzun vadede Türkiye’nin NATO üyesi olarak kalmasının ABD’nin çıkarına olduğunu söyleyen Van Hollen, “Ancak bunun yolu, ‘Sizi Beyaz Saray’da ağırlayacağız. İstediğiniz her şeyi de vereceğiz. Gidin Suriyeli Kürt müttefiklerimize saldırın’ demek değil. Bunun yolu NATO çıkarlarına açıkça ters olan meselelere karşı çıkmak” diye konuştu.

“GRAHAM İLE BİR ŞEYLERİ KURTARMAYA ÇALIŞIYORUZ”

Terör örgütü PKK/YPG‘ye saldırılmasının, ABD’nin güvenilirliğine dünyanın birçok yerinde zarar verdiğini de söyleyen Amerikalı senatör, bunun bölgede Rusya‘nın güçlenmesine neden olduğunu da savundu.

Van Hollen, “Tüm bu süreç tam bir felaket ve bazı hasarların giderilmesi artık imkansız olacak. Ancak Senatör Lindsey Graham ve ben hala bir şeyleri kurtarmaya çalışıyoruz” dedi.

“TASARI BÜYÜK ÇOĞUNLUKLA GEÇER” İDDİASI

Chris Van Hollen, Türkiye’ye herhangi bir yaptırım tasarısının bugün Senato Genel Kurulu’na getirilmesi durumunda, veto edilemeyecek bir çoğunlukla geçeceğini de savundu.

CUMHURİYETÇİ LİDERİ SUÇLADI

Van Hollen, Lindsey Graham’la kaleme aldıkları tasarının Senato Genel Kurulu’na getirilmemesinden Senato Çoğunluk Lideri Cumhuriyetçi Mitch McConnell‘ı sorumlu tuttu. Van Hollen, “McConnell Türkiye’nin yaptıklarının ne kadar acımasızca olduğunu bilmesine rağmen Başkan Trump‘ı korumaya çalışıyor. Bu nedenle de ABD yönetiminden bu ambargoları destekleyip-desteklemediklerine dair bir işaret alana kadar harekete geçmekte isteksiz davranıyor” ifadelerini kullandı.

“LİDERLER TRUMP’LA GÖRÜŞMEK İSTİYOR, ÇÜNKÜ…”

Chris Van Hollen, “Türkiye’nin dokunulmazlıkla hareket etmesine öylece izin mi vereceksiniz? Tüm dünyanın gözü üzerimizde” derken sözlerini şöyle sürdürdü: “Birçok yabancı ülke lideri neden Başkan Trump’la telefonda doğrudan görüşmek istiyor. Çünkü Erdoğan’ın işine yaradığını görüyorlar. Erdoğan, Trump’la telefon görüşmesini, Suriyeli Kürt müttefiklerimize saldırmak için bir müsaade olarak yorumladı. Eğer bu görüşme olmasa ortaya aynı sonuç çıkmayabilirdi.”

ABD Senatosu’na Türkiye’ye yaptırım getirilmesini öngören tasarı henüz oya sunulmadı ancak Temsilciler Meclisi aynı konudaki bir başka tasarıyı onaylamış durumda.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump 13 Kasım’da Washington‘da bir araya gelecek.

KAYNAK: VOİCE OF AMERİCA
7. ΚΑΘΕ ΧΡΟΝΟ ΣΤΙΣ 10 ΝΟΕ, ΣΤΙΣ 09:05, ΗΜΕΡΟΜΗΝΙΑ + ΩΡΑ ΠΟΥ ΠΕΘΑΝΕ Ο ΜΟΥΣΤΑΦΑ ΚΕΜΑΛ, (“ΑΤΑ-ΤΟΥΡΚ”), ΤΑ ΠΑΝΤΑ ΣΤΑΜΑΤΑΝΕ ΣΤΗΝ ΤΟΥΡΚΙΑ! ΣΗΜΑΙΝΟΥΝ ΟΙ ΣΕΙΡΗΝΕΣ ΚΑΙ ΟΛΟΙ ΜΑ ΟΛΟΙ ΣΤΗΝ ΧΩΡΑ ΣΗΚΩΝΟΝΤΑΙ ΟΡΘΙΟΙ ΚΑΙ ΣΤΕΚΟΝΤΑΙ ΠΡΟΣΟΧΗ, ΜΕΧΡΙ ΚΑΙ ΠΑΛΙ Ο ΗΧΟΣ ΤΩΝ ΣΕΙΡΗΝΩΝ ΝΑ ΣΗΜΑΝΕΙ ΛΗΞΗ, ΣΤΑΜΑΤΑΝΕ ΤΑ ΙΧ , ΤΑ ΛΕΩΦΟΡΕΙΑ, ΤΑ ΠΑΝΤΑ, ΓΙΑ ΝΑ ΜΗΝ ΣΑΣ ΚΟΥΡΑΖΩ, ΚΑΙ ΟΛΟΙ ΚΑΙ ΟΛΑ “ΠΑΓΩΝΟΥΝ”, ΓΙΑ ΝΑ ΤΙΜΗΣΕΙ Ο ΛΑΟΣ ΤΟΝ “ΣΩΤΗΡΑ” ΤΟΥ, ΔΙΟΤΙ ΠΕΡΙ ΑΥΤΟΥ ΠΡΟΚΕΙΤΑΙ, ΚΑΙ ΙΔΡΥΤΗ ΤΗΣ ΤΟΥΡΚΙΑΣ Μ. Κ. ΑΤΑΤΟΥΡΚ!.. ΚΑΙ ΟΣΟΙ ΞΕΝΟΙ ΕΙΝΑΙ ΣΤΗΝ ΧΩΡΑ, ΣΥΝΤΟΝΙΖΟΝΤΑΙ ΣΤΟ ΑΥΤΟ, ΑΦΟΥ ΑΠΑΝΤΕΣ ΟΦΕΙΛΟΥΝ ΝΑ ΣΕΒΟΝΤΑΙ ΤΟ ΚΡΑΤΟΣ ΠΟΥ ΤΟΥΣ ΦΙΛΟΞΕΝΕΙ, ΛΑΜΒΑΝΟΝΤΑΣ ΤΗΝ ΣΤΑΣΗ ΤΗΣ ΠΡΟΣΟΧΗΣ ΚΑΙ ΑΥΤΟΙ!..
– ΕΝΩ ΣΤΗΝ ΧΩΡΑ ΜΑΣ, ΤΣΟΥΛΑΚΙΑ ΜΕ ΕΝΤΟΛΗ ΤΟΥ ΣΥΡΙΖΑ ΠΡΟΣΒΑΛΛΟΥΝ ΤΗΝ ΣΗΜΑΙΑ ΜΑΣ, ΠΑΡΙΣΤΑΝΟΝΤΑΣ ΤΑ “ΑΝΩΜΑΛΑ”, ΟΝΤΑΣ ΠΑΡΑΣΤΑΤΙΣΣΕΣ, ΔΙΟΤΙ ΤΙΑ ΕΜΑΘΑΝ ΝΑ ΜΙΣΟΥΝ ΚΑΘΕ ΤΙ ΕΘΝΙΚΟ, ΚΛΠ, ΑΝΑΡΧΙΚΟΙ ΚΑΙ Ο,ΤΙ ΑΛΛΟ ΚΑΙΝΕ ΤΗ ΣΗΜΑΙΑ ΜΑΣ, ΓΡΑΦΟΥΝ ΜΕΧΡΙ ΚΑΙ ΠΑΝΩ ΣΤΟ ΑΓΑΛΜΑ ΤΟΥ Θ. ΚΟΛΟΚΟΤΡΩΝΗ, ΣΤΗΝ ΠΑΛΑΙΑ ΒΟΥΛΗ, ΑΦΟΔΕΥΟΥΝ ΕΞΩ ΑΠΟ ΕΚΚΛΗΣΙΕΣ ΜΑΣ, ΒΑΖΟΥΝ ΒΟΜΒΕΣ ΕΞΩ ΑΠΟ Ι. ΝΑΟΥΣ, ΕΙΣΕΡΧΟΝΤΑΙ ΣΕ ΩΡΑ ΘΕΙΑΣ ΛΕΙΤΟΥΡΓΙΑΣ ΣΤΑ ΘΕΙΑ ΑΥΤΑ ΣΚΗΝΩΜΑΤΑ ΚΑΙ ΙΕΡΟΣΥΛΟΥΝ, ΕΝΩ ΤΩΡΑ ΞΕΚΙΝΗΣΑΝ ΚΑΙ ΝΑ ΚΑΙΝΕ ΚΑΙ “ΑΓΙΕΣ ΤΡΑΠΕΖΕΣ”, ΟΠΩΣ ΕΓΙΝΕ ΣΤΗΝ ΧΙΟ! ΘΑ ΓΙΝΟΥΝ ΚΑΙ ΑΛΛΑ ΚΑΙ ΠΟΛΛΑ, ΔΙΟΤΙ ΕΔΩ ΠΛΕΟΝ ΣΤΗΝ ΧΩΡΑ ΜΑΣ ΦΙΛΟΙ, [ΠΟΥ ΔΕΝ ΕΙΝΑΙ ΟΠΩΣ ΣΤΗΝ… ΚΑΚΙΑ ΚΑΙ ΔΙΚΤΑΤΟΡΙΚΗ ΤΟΥΡΚΙΑ, -ΠΡΑΓΜΑΤΙ, ΔΕΝ ΘΑ ΔΙΑΦΩΝΗΣΩ – ΑΦΟΥ ΠΛΕΟΝ ΕΚΕΙ ΕΧΟΥΜΕ “ΚΑΘΑΡΑ” “ΕΝΟΣ ΑΝΔΡΟΣ ΑΡΧΗ”], ΕΧΟΥΜΕ ΕΣΩΤΕΡΙΚΗ ΜΕΙΖΟΝΑ ΔΙΑΜΑΧΗ ΕΘΝΙΚΩΝ – ΔΙΕΘΝΙΚΩΝ ΔΥΝΑΜΕΩΝ, ΟΥΣΙΑΣΤΙΚΑ ΕΝΑΝ ΣΙΓΟΒΡΑΖΟΝΤΑ ΕΜΦΥΛΙΟ, ΠΟΥ ΠΕΡΙΜΕΝΕΙ ΤΗΝ “ΙΣΚΑ”, ΩΣΤΕ ΝΑ ΞΕΣΠΑΣΕΙ, ΕΜΦΥΛΙΟΣ ΠΟΥ ΔΕΝ ΕΙΝΑΙ Η(ΔΙΑΖ) ΔΕΝ ΘΑ ΕΙΝΑΙ ΕΜΦΥΛΙΟΣ, ΟΧΙ ΔΙΟΤΙ ΘΑ ΜΠΟΡΕΙ, ΑΝ ΚΑΙ ΟΤΑΝ ΞΕΣΠΑΣΕΙ, ΝΑ ΔΙΕΘΝΟΠΟΙΗΘΕΙ, ΟΠΩΣ ΣΤΗΝ ΣΥΡΙΑ, ΑΛΛΑ ΔΙΟΤΙ ΣΤΗΝ “ΚΑΘΑΡΑ” ΕΣΩΤΕΡΙΚΗ ΣΥΓΚΡΟΥΣΗ, ΕΙΝΑΙ ΗΔΗ ΑΠΟ ΤΩΡΑ ΕΝΤΑΓΜΕΝΟΙ ΣΤΙΣ ΕΛΛΗΝΙΚΕΣ “ΔΙΕΘΝΙΚΕΣ ΔΥΝΑΜΕΙΣ” ΞΕΝΟΙ, ΗΤΟΙ ΜΗ ΕΛΛΗΝΙΚΗΣ ΚΑΤΑΓΩΓΗΣ / ΡΙΖΩΝ ΑΤΟΜΑ, ΜΕ ΑΠΟΤΕΛΕΣΜΑ ΝΑ ΠΑΥΕΙ ΝΑ ΕΙΝΑΙ ΕΜΦΥΛΙΑ Η ΥΦΙΣΤΑΜΕΝΗ… ΠΟΛΙΤΙΚΗ ΣΥΓΚΡΟΥΣΗ ΚΑΙ Η ΜΑΛΛΟΝ ΕΠΙΚΕΙΜΕΝΗ, ΣΤΟ ΠΕΔΙΟ, ΟΠΩΣ ΔΙΑΦΑΙΝΕΤΑΙ!.. 
– ΜΙΑ ΤΕΤΟΙΑ ΣΑΝ ΤΗΝ ΔΙΚΙΑ ΜΑΣ ΧΩΡΑ, ΠΟΥ ΤΑ “ΠΑΙΔΙΑ” ΤΗΣ “ΦΑΓΩΝΟΝΤΑΙ”, ΑΛΛΑ ΚΑΙ ΜΙΑ ΧΩΡΑ ΠΟΥ ΜΙΣΕΙ ΤΑ ΠΑΙΔΙΑ ΤΗΣ, ΥΠΟΤΑΓΜΕΝΗ ΠΛΗΡΩΣ ΣΤΟΥΣ ΠΑΓΚΟΣΜΙΟΥΣ ΞΕΝΟΥΣ, ΤΙ ΜΕΛΛΟΝ, ΑΛΛΑ ΚΑΙ ΤΥΧΗ ΜΠΟΡΕΙ ΝΑ ΕΧΕΙ ΕΜΠΡΟΣ ΣΕ ΠΑΤΡΙΩΤΙΚΕΣ ΔΥΝΑΜΕΙΣ, ΟΠΩΣ ΕΙΝΑΙ ΟΙ ΑΝΑΤΟΛΙΚΟΙ ΜΑΣ ΓΕΙΤΟΝΕΣ; 
8. ΕΧΕΤΕ ΔΙΚΙΟ ΤΟΥΡΚΟΙ, ΕΧΟΥΜΕ ΚΑΤΑΤΡΟΜΟΚΡΑΤΗΘΕΙ!.. “Μ΄ ΑΥΤΟ ΤΟ ΠΛΕΥΡΟ ΝΑ ΚΟΙΜΑΣΤΕ”!..

Korkudan bu sözleri söylediler: Türkiye egemenliğimize meydan okuyor

NATO kapsamında Türkiye’nin ev sahipliğindeki Doğu Akdeniz-2019 Davet Tatbikatı, 16 ülkeden 48 geminin katılımıyla Rodos-Kıbrıs arasında başladı. Türkiye, 4 bin 700 askerin görev aldığı tatbikata değişik tipte 31 savaş gemisiyle katılıyor. Yunanistan ise 10 yıldır yapılan tatbikat üzerinden yine suları bulandırmaya çalışıyor.

Korkudan bu sözleri söylediler: Türkiye egemenliğimize meydan okuyor
10.11.2019 

Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), Doğu Akdeniz‘de dev bir uluslararası tatbikata ev sahipliği yapıyor. Dün başlayan Doğu Akdeniz-2019 Davet Tatbikatı, 16 ülkeden 48 gemiyi Rodos ile Kıbrıs adaları arasında buluşturdu. Bu yıl 22.’si icra edilen tatbikat 20 Kasım’a dek sürecek. Tatbikata NATO Daimi Deniz Görev Grubu emrinde Türkiye, İtalya, İspanya, Kanada, ABD ve Yunanistan‘ın yanında Bulgaristan, Romanya, Pakistan, Azerbaycan, Bangladeş, Brezilya, Meksika, Gürcistan, Katar ve Ürdün’den savaş gemileri, denizaltılar, özel çıkarma birlikleri katılıyor. Tatbikatta toplamda 4 bin 700 personel görev yapıyor.

YUNANİSTAN RAHATSIZ: EGEENLİĞİMİZE MEYDAN OKUYORLAR

NATO görev grubu emrindeki gemisiyle tatbikatta varlık gösteren Yunanistan ise TSK’nın tatbikattaki büyük gücünden ve katılan ülkelerin çokluğundan hayli rahatsız olmuş durumda. Rum basınında Yunanistan’ın Medusa tatbikatından hemen sonra başlayan bu organizasyonun, “Türkiye’nin çıkarlarına aykırı gelişebilecek durumlara karşı tüm senaryoları içereceği” öne sürülürken, tatbikata katılacak Türk donanmasının büyüklüğü ve katılımcı ülkelerin fazlalığına da işaret ediliyor. Yunan medyasındaki haberlerde, “Ankara 31 tane savaş gemisini Doğu Akdeniz’e gönderiyor. Bütüncül savaş senaryolarıyla Doğu Akdeniz’de Yunanistan’ın egemenliğine meydan okuyor” ifadeleri kullanılıyor.

31 GEMİYLE ORADAYIZ

Halen Akdeniz Kalkanı Harekatıyla bölgedeki harbe hazır en güçlü kuvvet olan Türk Deniz Kuvvetleri, tatbikata değişik tipte 31 savaş gemisi, deniz karakol uçakları, insansız hava araçları, ve SAT-SAS timleriyle katılıyor. Tatbikat, Deniz Harp Merkezi’ndeki 170 kişilik ekip tarafından sevk ve idare ediliyor. İnsani yardım operasyonlarının da test edileceği tatbikatta ayrıca İçişleri, Çevre ve Şehircilik, Ticaret, Ulaştırma ve Altyapı, Sağlık Bakanlıklarının yanı sıra AFAD ve Türk Kızılay‘ı da bulunuyor. Savaş oyununda, NATO görevi kapsamındaki “Yüksek Hazırlık Seviyeli Türk Deniz Görev Kuvveti (TURMARFOR)” konsept ve kabiliyetlerinin denenmesi amaçlanıyor.

KAYNAK: YENİ ŞAFAK GAZETESİ
9. ΔΙΑΒΑΣΤΕ ΤΗΝ Τ/ΑΠΟΨΗ, ΓΙΑ ΤΟΝ “ΑΤΑ-ΤΟΥΡΚ“.

Dünya liderlerinden daha önce hiç okumadığınız Atatürk mesajları

Hayatını milletinin ve vatanının bağımsızlığına adayan, kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanlığını yapan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, askeri ve siyasi dehasıyla Türk ve dünya tarihine adını yazdırdı. Atatürk’ün vefatı bütün dünyada büyük üzüntüyle karşılanmış, yabancı devlet adamları ve basın birçok mesaj yayımlamıştı. Atatürk 81. ölüm yıldönümünde Türkiye’nin her yerinde saygı ve rahmetle anılıyor

10.11.2019 
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte devlet erkanı Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk‘ün ebediyete intikalinin 81’inci yılında Anıtkabir‘de düzenlenen törene katıldı.

Erdoğan Anıtkabir Özel Defterine şunları yazdı:

Kurtuluş Savaşımızın Başkomutanı, cumhuriyetimizin kurucusu, ilk cumhurbaşkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü ahirete irtihalinin 81. yılında bir kez da rahmetle yad ediyoruz.

Merhum Atatürk ve silah arkadaşlarıyla bin yıldır bu toprakları bize vatan yapmak için mücadele eden tüm şehitlerimizin ve gazilerimizin aziz hatıraları milletimizin kalbinde hep yaşayacaktır.

Kendisinin emaneti olarak cumhuriyetimizi ilelebet yaşamak, yaşatmak, geliştirmek, güçlendirmek için tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.

Ruhu şad olsun…

 

ATATÜRK KİMDİR? ATATÜRK’ÜN HAYATI

Hayatını vatanının bağımsızlığına adayan, kurucusu olduğu Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanlığını yapan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 81 yıl önce 10 Kasım 1938’de, saat dokuzu beş geçe milletine veda etti.

Atatürk, 1881’de Selanik’te dünyaya geldi. Annesi Zübeyde Hanım’ın arzusu doğrultusunda ilköğrenimine Hafız Mehmet Efendi’nin mahalle mektebinde başlayan Atatürk, daha sonra babası Ali Rıza Efendi’nin isteği ile geçtiği Şemsi Efendi Mektebi’nde ilkokulu bitirdi.

Ortaokul eğitimi için gittiği Selanik Mülkiye Rüştiyesi’nden kendi isteğiyle ayrılan Atatürk, öğrenimini Selanik Askeri Rüştiyesi’nde sürdürdü. Bu okulda matematik öğretmenliği yapan Yüzbaşı Mustafa Efendi, Atatürk’ü sınıftaki diğer Mustafa’lardan ayırmak için üstün yetenekli öğrencisine ikinci ad olarak “Kemal” ismini koydu.

Mustafa Kemal, Selanik Askeri Rüştiyesi’ni bitirdikten sonra Manastır Askeri İdadisi’nden ikincilikle mezun oldu. Askeri öğreniminin yanında yabancı dil eğitimi de alan Atatürk, yazları izinli döndüğü Selanik’te Fransızca dersleri gördü.

Daha sonra İstanbul’a gelerek 1899’da girdiği Harp Okulu’nu 1902’de teğmen rütbesiyle bitiren Mustafa Kemal, Harp Akademisi’nden de 1905’te kurmay yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.

İLK GÖREVİ İÇİN ŞAM’A GİTTİ

Atatürk, kurmaylık stajı için, 1905’te Şam’da 5. Ordu emrine atandı. Suriye bölgesindeki üstün hizmetleri nedeniyle Beşinci Rütbe’den Mecidi Nişanı verilen Atatürk, 1907’de merkezi Makedonya’nın Manastır şehrinde bulunan 3. Ordu Karargahı’na atandı. Atatürk, 3. Ordu Karargahı’nın Selanik’teki kurmay şubesinde görevlendirildi.

İstanbul’da 1909’da çıkan 31 Mart İsyanı’nı bastıran Hareket Ordusu’nda yer alan Mustafa Kemal, 1910’da Arnavutluk’taki isyanı bastırmak için düzenlenen harekatta da görev yaptı.

İtalyanların Osmanlı Devleti’ne savaş açması ve Trablusgarp’a asker çıkarması üzerine Atatürk, 1911’de Tobruk’a gönderildi. Atatürk komutasındaki kuvvetler, Tobruk ve Derne bölgesinde İtalyanlara baskın şeklinde taarruz ederek büyük zayiat verdirdi. Tobruk ve Derne’de Türk kuvvetlerini başarıyla yönettikten sonra binbaşı rütbesiyle 1912-1913 yıllarında Balkan Savaşı’na katılan Atatürk, Edirne’yi Bulgaristan’dan geri alan kolorduda görev yaptı.

“VATANIN MÜDAFAASINDAN DAHA MÜHİM VE YÜCE VAZİFE YOKTUR”

Atatürk, 1913’te Sofya’da ataşeliğe atandı. Ataşe olarak görev yaptığı sırada, Birinci Dünya Savaşı’nın başlaması üzerine Atatürk, Başkomutanlık Vekaleti’ne müracaat ederek cephede görev almak istedi.

Kendisine “Sizin için orduda her zaman bir görev vardır. Ancak Sofya Ataşemiliterliği’ni daha önemli gördüğümüzden sizi orada bırakıyoruz” cevabının verilmesi üzerine Büyük Önder, Başkomutan Vekili Enver Paşa’ya şu mektubu yazdı: “Vatanın müdafaasına ait faal vazifelerden daha mühim ve yüce bir vazife olamaz. Arkadaşlarım muharebe cephelerinde, ateş hatlarında bulunurken ben, Sofya’da ataşemiliterlik yapamam. Eğer birinci sınıf subay olmak liyakatinden mahrumsam, kanaatiniz bu ise, lütfen açık söyleyiniz.”

Bunun üzerine Atatürk, 1915’te Esat Paşa komutasındaki 3. Kolordu’ya bağlı Tekirdağ’da oluşturulacak 19. Tümen Komutanlığına atandı.

İngiliz ve Fransız harp gemilerinin, Çanakkale Boğazı’nın giriş tabyalarını topa tutması ve karaya asker çıkarma girişiminde bulunması üzerine 19. Tümen Komutanlığının Maydos’a (Eceabat) nakli ve Atatürk’ün 19. Tümen Komutanlığı olarak görevini sürdürmesi kararlaştırıldı.

Gelibolu Yarımadası’na asker çıkaran ve Conkbayırı’na ilerleyen düşman birlikleri Atatürk’ün komutasındaki 19. Tümen kuvvetlerinin taarruzuyla geri çekildi.

Atatürk, Conkbayırı taaruzu sırasında göğsüne isabet eden şarapnel parçasının göğüs cebindeki saati parçalayarak dönmesi sonucu mutlak bir ölümden kurtuldu.

Anafartalar Grubu Komutanlığı’na atanan Atatürk’ün komutasındaki kuvvetlerin taaruzuyla düşman ele geçirdiği tepelerden kıyı bölgelerine itildi. Arıburnu ve Anafartalar bölgelerinde kahramanca savaşan Atatürk büyük başarı kazandı ve albaylığa terfi etti.

Atatürk’e, Arıburnu ve Anafartalar’daki üstün başarıları nedeniyle Muharebe Altın Liyakat Madalyaları verildi.

DOĞU CEPHESİ

Doğu Cephesi’nde 16. Kolordu Komutanlığına atanan Atatürk, 1916’da Rus saldırılarını durdurarak Bitlis ve Muş’u düşmandan geri aldı ve bu cephede generalliğe terfi etti.

Atatürk, 1917’de Veliaht Vahdettin ile Almanya’ya giderek Alman Genel Karargahı ve Alman savaş cephelerinde incelemelerde bulundu.

Suriye cephesinde 1918’de 7. Ordu’ya komutan olarak atanan Atatürk, İngilizlere karşı başarıyla mücadele etti.

BAĞIMSIZLIK MÜCADELESİ

Atatürk, Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle imzalanan Mondros Ateşkes Antlaşması’ndan sonra İstanbul’a döndü. Ülkeyi düşman işgalinden kurtarmak amacını gizli tutarak, ordu müfettişliği göreviyle İstanbul’dan ayrıldı.

Deniz yoluyla 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkan Atatürk, 22 Haziran 1919’da Amasya Genelgesi’ni yayımladı ve Türk milletine, “vatanın bütünlüğünün ve milletin bağımsızlığının tehlikede olduğunu, azim ve kararlılıkla vatanın kurtarılması için Sivas’ta bir kongre toplanacağını” bildirdi.

Atatürk, vatanı ve milleti parçalanma tehlikesinden kurtarmak için başlatılan milli mücadele uğrunda serbestçe çalışmasına engel olmasından dolayı Osmanlı Hükümeti’nin verdiği görevden ve askerlikten istifa etti.

Daha sonra Mustafa Kemal, 23 Temmuz 1919’da Erzurum’da, 4 Eylül 1919’da Sivas’ta toplanan kongrelerin başkanlığını yaptı. Bu kongrelerde, “Düşman işgaline karşı milletin vatanı savunacağı, bu amaçla geçici bir hükümetin kurulacağı ve bir milli meclisin toplanacağı, manda ve himayenin kabul edilmeyeceği” kararları alındı ve açıklandı.

Atatürk’ün çabalarıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM) 23 Nisan 1920’de Ankara’da tarihi görevine başladı. Milletin iradesi ve egemenliğini temsil eden Meclise ve hükümete başkan seçilen Atatürk, Türk bağımsızlık mücadelesinin askeri, siyasi ve sosyal lideri oldu.

TBMM açılmadan 17 gün önce, 6 Nisan 1920’de, Mustafa Kemal Atatürk’ün talimatıyla Anadolu Ajansı (AA) kuruldu. “Türkiye’nin sesini dünyaya duyurmak” amacıyla kurulan AA, TBMM’nin çıkardığı ilk yasaları duyurdu, milli mücadelenin ve Kurtuluş Savaşı’nın her aşamasına tanıklık etti.

TBMM açılarak milli bir hükümet kurulmasına rağmen Osmanlı Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında 10 Ağustos 1920’de Sevr Antlaşması imzalandı.

Büyük Önder Atatürk, United Telegraph gazetesi muhabirine yaptığı açıklamada, Sevr Antlaşması’nı tanımadıklarını vurgulayarak, “Siyasi, adli, iktisadi ve mali bağımsızlığımızı imhaya ve neticede yaşama hakkımızı inkara ve kaldırmaya yöneltilmiş Sevr Antlaşması bizce mevcut değildir” ifadelerini kullandı.

TBMM tarafından Osmanlı Hükümeti ile İtilaf Devletleri arasında imzalanan Sevr Antlaşması’nın kabul edilmediği dünyaya duyuruldu.

YUNAN ORDUSU BOZGUNA UĞRATILDI

İtilaf Devletleri’nin yardımıyla İzmir’i işgal eden Yunan kuvvetlerinin ilerlemesi 1921’de, Birinci ve İkinci İnönü savaşlarıyla durduruldu.

Yunan ordusunun 23 Ağustos 1921’de yeniden taarruz etmesiyle 22 gün sürecek Sakarya Meydan Muharebesi başladı. Atatürk, birliklere, “Savunma hattı yoktur, savunma sathı vardır. O satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanıyla ıslanmadıkça terk olunamaz” emrini verdi.

Yunan ordusu bozguna uğratılarak, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa’nın yönettiği Türk ordusu, Sakarya Meydan Muharebesi’ni zaferle sonuçlandırdı. Bu zafer nedeniyle Mustafa Kemal Atatürk’e, TBMM tarafından “Mareşal” rütbesi ve “Gazi” unvanı verildi.

Sakarya Zaferi’nin ardından 13 Ekim 1921’de Kafkas Cumhuriyetleri ile Kars Antlaşması, 20 Ekim 1921’de Fransızlarla Hatay haricinde bugünkü Türkiye sınırının çizildiği Ankara Antlaşması imzalandı.

BÜYÜK TAARUZ

Atatürk’ün komutanlığında Türk ordusu, vatanı düşman işgalinden kurtarmak için 26 Ağustos 1922’de karşı saldırıya geçerek Büyük Taarruz’u başlattı.

Mustafa Kemal Paşa’nın yönettiği 30 Ağustos 1922’deki Dumlupınar (Başkomutan) Meydan Muharebesi’nde Türk ordusu, Yunan ordusunun büyük kısmını yok etti. Bozguna uğrayarak kaçan düşman kuvvetlerini izleyen Türk ordusu, 9 Eylül 1922’de İzmir’e girdi.

Anadolu’yu düşman istilasından kurtaran büyük askeri zaferlerin ardından 11 Ekim 1922’de Mudanya Ateşkes Antlaşması imzalandı ve İtilaf Devletleri işgal ettikleri Türk topraklarından çekildi.

“LOZAN ANTLAŞMASI, BÜYÜK BİR SUİKASTIN YIKILIŞINI TEMSİL EDER”

İsmet İnönü başkanlığındaki Türkiye heyeti ile İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Yunanistan, Romanya ve Yugoslavya arasında 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması imzalandı.

Büyük Önder, Lozan Antlaşması’na ilişkin, “Bu antlaşma, Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eder bir vesikadır” değerlendirmesinde bulundu.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ’NİN İLK CUMHURBAŞKANI

Kurtuluş Savaşı’nın ardından TBMM tarafından 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilirken, Mustafa Kemal Atatürk de cumhurbaşkanı seçildi. 1938’deki ölümüne dek arka arkaya 4 kez cumhurbaşkanı seçilen Atatürk, bu görevi en uzun süre yürüten Cumhurbaşkanı oldu.

Cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk’e 14 Haziran 1926’da İzmir’de yapılması planlanan suikast girişimi engellendi. Suikast girişiminin elebaşları İzmir’de tutuklandı.

Büyük Önder, suikast girişimine ilişkin Anadolu Ajansı’na yaptığı açıklamada, “Alçak girişimin benim şahsımdan ziyade mukaddes Cumhuriyetimize ve onun dayandığı yüksek ilkelerimize yönelmiş bulunduğuna şüphe yoktur. Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır” değerlendirmesinde bulundu.

Gazi Mustafa Kemal’e, 24 Kasım 1934’te 2587 sayılı Kanunla “Atatürk” soyadı verildi ve bu soyadının başkaları tarafından kullanılması yasaklandı.

Hatay’ın ana vatana katılması için yoğun diplomatik çaba gösteren Atatürk’ün bu amacı, vefatının ardından 1939’da gerçekleşti.

Hayatını milletinin ve vatanının bağımsızlığına adayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk, askeri ve siyasi dehasıyla Türk ve dünya tarihine adını yazdırdı. Atatürk 81 yıl önce 10 Kasım 1938’de 57 yaşındayken Dolmabahçe Sarayı‘nda saat dokuzu beş geçe hayatını kaybetti.

DÜNYA LİDERLERİNİN ATATÜRK HAKKINDAKİ SÖZLERİ

Atatürk’ün vefatı sadece Türkiye’de değil bütün dünyada büyük üzüntüyle karşılanırken, yabancı devlet adamları birçok açıklama yaptı ve mesaj yayımladı.

Dönemin ABD Başkanı Franklin Roosvelt Atatürk’ün ölümünün ardından, “Benim üzüntüm iki türlüdür; önce büyük bir adamın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm, ikinci üzüntüm ise bu büyük adamla tanışmak konusundaki içten dileğimin gerçekleşmesine imkan kalmamış olmasıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Afgan Kralı Amanullah Han, “O büyük insan yalnız Türkiye için değil, bütün Doğu, bütün Doğu ulusları için de en büyük önderdi” ifadelerini kullandı.

İngiltere Başbakanı Lloyd George, “Arkadaşlar, yüzyıllar nadir olarak dahi yetiştirir. Şu talihsizliğimize bakın ki o büyük dahi çağımızda Türk ulusuna nasip oldu. Mustafa Kemal’in dehasına karşı elden ne gelirdi?” değerlendirmesini yaptı.

İtalya Başbakanı Giovanni Leone, şunları kaydetti: “Kemal Atatürk, yalnız yeni Türkiye’nin sembolü değil, aynı zamanda çağımızın en ilgi çekici şahsiyetlerinden birisidir. Çalışkan, güçlü ve hür Avrupa’nın diğer ülkeleri ile iş birliğine sağlam şekilde bağlı olan Türkiye, bugün de onun izinde yürümektedir.”

DÜNYA BASININDA ATATÜRK

Büyük Önder’in ölümü dünya basınında da geniş yer buldu.

Almanya’daki Dresdner Neueste gazetesinde, “Kemal Atatürk kendinden sonra geleceklere sadece yirmi yıllık bir eser değil, aynı zamanda dış dünyada da itibarını kanıtlamış ve yükselmekte olan bir devlet bırakmaktadır” ifadeleri yer aldı.

ABD’de yayımlanan Chicago Daily Tribune’de Atatürk’le ilgili, “Halkından ayrılmış olması Türkler için trajik bir kayıptır ama bu aynı zamanda dünya için de bir kayıptır. Çünkü Kemal, Türkiye’yi insani ilerleme yoluna sokmuştu, hayatını onun hep daha ileri gitmesine adamıştı. Onun yönetiminde Türkiye, Yakın Doğu’da yeni bir istikrar unsuru oldu, saygı uyandıracak kadar kuvvetli ve talihsiz girişimlerden kaçınacak kadar bilge” değerlendirmesinde bulunuldu.

Belçika gazetesi Libre Belgique’de, “Türkiye’nin uluslararası ünü, itibarı ve otoritesi durmaksızın yükselmiştir. Ulusuna bu kadar az zamanda, bu ölçüde hizmet edebilen tek devlet adamı Atatürk’tür” ifadelerine yer verildi.

Çin’deki The China Press’de Atatürk’ün ölümüne ilişkin haberde şunlar kaydedildi: “Yeni Türkiye’nin Cumhurbaşkanı Atatürk’ün ölümü, sadece dünya çapında muhteşem bir şahsiyeti ve büyük bir lideri değil, on yıllar boyunca Türk halkının bağrında alevlenmiş ve büyümüş özgürlük ateşinin gerçek kaynağını da bizden ayırdı.”

Brezilya’daki O Estado de S. Paulo gazetesinde, “Tarih boyunca dünyanın hiçbir ülkesinde Mustafa Kemal Atatürk kadar gayretli bir lider görülmemiştir” ifadesi yer aldı.

İngiliz gazetesi Daily Express’de, “Hiçbir modern lider Atatürk’ün karşılaşmış olduğu fiziksel ve sosyal güçlüklerle karşılaşmamıştır. Fakat Atatürk kendi rızasıyla bu güçlüklere karşı savaşmayı seçip Türkiye’nin batık ve tükenmiş kalıntılarını önce kurtarıp sonra ülkeyi tekrar inşa etme işine girişti” değerlendirmesinde bulunuldu.

Japonya’da yayımlanan The Japan Times da şunlar kaydedildi: “Erzurum ve Sivas Kongrelerini düzenleyip başına geçtiği milliyetçi hareketi zafere taşıyan Atatürk’ün kariyerinin modern dünyada henüz bir eşine rastlanmamıştır. Ondan önce de birçok önder uluslar yarattı. Ama onun işi hepsinden zordu. O, asırlardır çürümeye yüz tutmuş bir ulusun yeniden ayakları üzerinde durmasını sağladı.”

ATATÜRK’ÜN NAAŞI 10 KASIM 1953’TE ANITKABİR’E DEFNEDİLDİ

Atatürk’ün Türk bayrağına sarılı tabutu, Dolmabahçe Sarayı büyük tören salonunda bir katafalk üzerine yerleştirilerek 3 gün süreyle milletin ziyaretine bırakıldı.

Cenaze, daha sonra 20 Kasım 1938’de Ankara’ya getirildi ve 21 Kasım 1938’de büyük törenle Etnografya Müzesi‘ndeki geçici kabrine konuldu. Cenaze törenine bütün dünya devletleri özel temsilciler gönderdi. Törende, Çanakkale’de ve diğer muharebelerde Atatürk’e karşı savaşmış yabancı generaller de yer aldı.

Atatürk’ün naaşı, ölümünün 15’inci yılı olan 10 Kasım 1953’te Anıtkabir’e nakledildi.

KAYNAK: AA
10.Yeni Şafak Gazetesi İlk Sayfası
Güneş Gazetesi İlk Sayfası
Yeni Birlik Gazetesi İlk Sayfası
Ortadoğu Gazetesi İlk Sayfası

11. ΔΙΑΒΑΣΤΕ ΕΔΩ ΟΙ ΑΝΟΗΤΟΙ, ΠΟΥ ΜΙΛΑΓΑΤΕ ΓΙΑ ΕΓΚΑΤΑΛΕΙΨΗ ΤΩΝ ΚΟΥΡΔΩΝ, ΚΛΠ, ΚΛΠ, ΚΛΠ, ΚΑΙ ΜΗΝ ΞΕΧΑΣΕΤΕ ΠΙΑ ΤΟ ΑΝΑΦΕΡΟΜΕΝΟ… ΑΦΡΟΔΙΣΙΑΚΟ, ΤΩΝ ΔΙΠΛΩΜΑΤΩΝ!..

Diplomatik afrodizyak: Gizli anlaşmalar…

10.11.2019

ABD ile 120 saat içinde teröristlerin bölgeyi terk etmesi konusunda mutabık kalmıştık. Şu ana kadar bunlar bölgeyi terk etmiş değil. Aynı şekilde Rusya ile yaptığımız mutabakatta da 150 saat içinde teröristlerin bölgeyi terk etme sözü vardı. Onlar da bunu yerine getirmediler”…

İkinci kat; “Son terörist bölgeyi terk etmeden biz bu işi bırakmayız. Harekât kesinlikle devam edecek”…
Son kat; “Diğer ülkeler çıkmadıktan sonra biz buradan çıkmayız”…
***

Kim onlar?

Fazla da kimse kalmadı; ABD, İran, Rusya…

Bu açıklama Türkiye’nin bölgedeki askeri/siyasi varlığının kırmızı çizgisini de gösteriyor. Aynı zamanda bir takvim/iş ajandası sunuyor. ‘Ufak-tefek’leri saymazsanız, ki saymayın; Fransa’nın ağlayarak sümüklerini nasıl NATO ve AB’nin eteğine sildiğini izliyorsunuzdur.

Bu cümlenin muhatapları ABD ve İran’dır. ABD’nin Suriye’deki varlığı herhangi bir hukuki dayanağa zaten yaslanmıyor. Sahada azaldığı da gerçek. Ancak İran davetli bulunuyor.

Ankara’nın bu konuyu alenen gündeme getirmesi, bakışların hızla Tahran ve Moskova’ya dönmesine neden olacak. Oysa bu çıkışın İsrail’de ne etki yaratacağını da akıl etmeli herkes. Yani, Türkiye, ‘İran burada olduğu sürece ben de buradayım’ diyorsa, ‘İran çıkmadan çıkmam’a bağlıyorsa, İsrail buna kulak verecektir. Dahası, Trump iki kulağını birden açacaktır. Çünkü ABD’de İsrail’i kollamaktan yorgun bir kesim var ve Başkan da içeride başına gelenlerin bir sorumlusu olarak Tel Aviv’i görüyor.

Tersi de düşünülmeli; İran’ın yanında durmalı mıyız? Irak’ta yaşanan olayların ardında İsrail ve ABD’nin bulunduğunu biliyor Türkiye. Cumhurbaşkanı’nın; “Irak’ta bu ayaklanmaların arkasında kimler bulunuyor? Tabi bunun İran’a sirayet etme noktasındaki durumlarını da tahmin ediyoruz” demesi o.

Türkiye tahmin etmez. Elbette adı gibi biliyor. Tahran’ın son dönem nükleer krizi besleyen hırçınlıklarının ardında da bu var. Gelgelelim, Rusya’nın İran konusundaki tutumu da önemli.

Moskova, Suriye’deki İran etkisinden mutsuz. Daraltılmasına ses çıkarmak istemeyecektir. İran-Amerika ilişkilerini ise kendi üzerine almak isteyecektir. Yani, Tahran-Washington arasında kontrollü bir ilişkiyi yönetmeye taliptir. Bu İsrail’i de rahatlatacaktır. Şu an Rus-İsrail ilişkilerinin ince içeriği buna müsait! Suriye’nin geleceği kurulurken el rahatlatacaktır.

Türkiye, İran’a arkasını dönmez ama Tahran artık Türkiye’nin çıkarlarına destek vermeli. Açık ki kendi çıkarınadır. “Ayaklanmaların İran’a sirayet etmesi olasılığını da tahmin ediyoruz” sözlerini duymamış olamaz.

Türkiye, “Onlar gitmeden, gitmem” derken, Suriye’nin bütünlüğüne ve işlemeye başlayan, Astana Süreci ve BM tarafından desteklenip Cenevre’de yürüyen ayağa da basıyor.

***

Kandil’den önce son durak sayılan Kıran-5 operasyonu ile 3-4 Aralık’ta Londra’da yapılacak NATO zirvesinde Almanya-Fransa-İngiltere ile yapılacak dörtlü zirveyi de bu zemine döşeyebiliriz.

Nihayet bu satırların yazıldığı gün gerçekleşmesi beklenen Erdoğan-Putin telefon görüşmesi de, 13 Kasım’da Washington’da buluşacak Erdoğan-Trump “hazırlıklarına” eklenecek…

Bunların hepsini Türkiye’nin Fırat’ın Doğusu’ndaki harekatına devam edeceği, enine-boyuna düşünüp, enine-boyuna geliştirme isteğine bağlayabilir miyiz…

Kanıt olarak Cumhurbaşkanı’nın, “Türkiye, yerini, yöntemini zamanını kendisi belirleyerek, uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını Suriye’de sonuna kadar kullanacak” sözlerini göstersem, “E, Cumhurbaşkanı bunu zaten söyledi” dersiniz…

Ama bu cümleler Haziran 2012’de söylendi. Şimdi hayata geçmiş hali üzerine ahkâm kesiliyor!

‘Harekat devam edecek’ deniyorsa, ABD ve Rusya mutabakatlardaki eksiklerini yamamadığı sürece TSK terörist öğütmeye devam edecek demektir.

***

Rusya-ABD arasında gizli bir anlaşmanın yürüdüğü iddiasına da yer açalım derim. Böylesi teori ağızdan çıktığında, zımnen “kime karşı” kaygısı da akla çengellenir. İki ülkenin mutabakata uymadığı gerçeği, ‘mutabakatın yapıldığı ülkeye elbette’ kabulünü getiriyor.

Bu akla kapılmayı tavsiye etmem; büyük güçlerin oyun kuralları “stratejik rekabetlere ve taktik uzlaşılara” bağlıdır. Hangisinin hangisi olduğunu şaşırırsanız, açık yazayım, toprağa basayım derken toprağı kaydırırsınız.

ABD ve Rusya ile Barış Pınarı için sağlanan mutabakatlar her iki ülke için ya taktik kayıptır ya da ‘sıfır kayıp/kazançtır’. Ancak bu örnekte ABD’nin stratejik yitimlere varabilecek ağır taktik kayıpları bulunmaktayken, Rusya açısından ABD’nin gerilemesi söz konusudur. Amerika’yı daralttığından, Rusya’nın avantajlı çıktığı ortadadır.

Bunların stratejik kazançlara yükseltilebileceğini, Ankara’nın bu kazanımın eşiğinde olduğunun onlar da farkında.

***

Öte yandan, ‘ABD-Rusya gizli anlaşması var mı, kime karşı’ sorusuna beklemediğiniz bir başka yanıt almanız da mümkündür…

‘Var! Ama kimseye karşı değil. En azından size karşı değil’…

Lavrov şöyle diyor: “ABD ile bugün herhangi bir anlaşmanın mümkün olduğunu düşünmüyorum. Türkiye ile Rusya arasında varılan mutabakat dışında gizli anlaşmalara bakmak için neden yok”…

12. ΧΩΡΙΣ ΣΧΟΛΙΑ!

Felakete sürükleniyoruz

10.11.2019

Terör, dış tehditler falan tamam da…
Asıl tehlike içimizde…
Hem de hayatımızın tam merkezinde.
Çöküyoruz, farkında mısınız?
***
Her toplumu var eden, ötekilerden farklı kılan keskin çizgiler var.
Japon’u İngiliz’den, Alman’ı Rus’tan ayıran…
Bunların pek çoğu yazılı değildir bir yerlerde, yaşanır sadece.
Aile yapısıdır, ahlaki duruşudur, toplumsal dayanışmasıdır, dinî ve kültürel değerleridir, toprağına ve üzerinde yaşayanlara bağlılığıdır mesela her birini farklı kılan.
Bizi de öyle.
***
Refah seviyesindeki değişim, teknolojik gelişmeler gibi pek çok sebep işte yazılı olmayan bu kuralları değiştiriyor en fazla…
Hep neyle övünüyorduk?
Güçlü aile bağlarımızla…
Şimdi nereye sürükleniyoruz?
Bireysel yaşamaya.
Yani…
‘Bana kimse yük olmasın, herkes başının çaresine baksın’ noktasına gidiyoruz hızlıca.
Artık babalar evlatlarına, evlat babasına ya da kardeşler, akrabalar birbirine destek olmuyorsa…
Ortada ne aile bağı kalmıştır, ne de dayanışma.
***
Günümüzde, düşük gelirli bir eşle evlilik yapsa dahi, kaç kız kayınvalidesinin evine gelin gitmeye razı olur, bir düşünsenize.
Tek derdimiz bu olsa gene neyse…
Bir de gelirimizin çok üstünde bir lüksü yaşama hırsı var ki, asıl sıkıntı orada.
‘Hele bir başımızı sokacak yuva kuralım, gerisini ufak ufak el birliğiyle tamamlarız’ diyecek olsanız, kimse kız vermez bile.
Bunlar, çok değil, daha annelerimizin zamanında çok normal karşılanır bir durumdu oysa.
Nişan-düğün derseniz, kraliçelere, prenslere layık olacak.
Haftalar öncesinden özel dans kursları alınacak.
Bir süs, bir şatafat ki, sorma…
Beş yıldızlı balayına falan gelemedik daha.
E bu bir de her yıl tekrarlanacak!
Kışı başka, yaz tatili başka.
Bodrum’da deniz, Uludağ’da kayak yapmadan hayat mı olur Allah aşkına?
***
Bunun daha cep telefonu var, haftada en az bir defa dışarıda yemeği var, arabası var, banka kredi verirse ev alması var…
Var da var, sen yeter ki paradan haber ver.
Şöyle bir bakın, kredi çekmeden, kredi kartlarını şişirmeden hayatını devam ettirebilen var mı etrafınızda?
Sürekli ötelediği borçla, gösteriş yarışına girmiş aileler yok mu mesela?
Hem de tonla…
Sonra bu ne getiriyor?
Bunalım.
Artan vakalara bakın…
İlk sırada boşanma.
Ötesi…
Çıldıran kocaların işlediği kadın cinayetleri, intiharlar, ailesini topluca katleden babalar.
Allah muhafaza!
***
Bu millet ne yokluklar gördü, toplu aile intiharları o zaman patlamadı da, şimdi niye bunlar oluyor?
Sebebi yukarıda saydıklarımda.
Binlerce yıllık toplum kültürünü, ‘ayağını yorganına göre uzat’ gibi atasözleriyle özetlenmiş ilkelerini, seni sen yapan bütün değerlerini bir tarafa bırakıp, başkalarının empoze ettiği popüler kültüre ayak uydurmaya çalışırsan…
Kendi gerçeklerini bir yana bırakıp, özenti veya ‘başkaları ne der?’ baskısı altında hayat sürdürmeye kalkışırsan…
Bunların hepsi olur ve hep olacaktır.
Başka toplumlardan kopyaladığın yazılı kanunlar da hiçbir işe yaramayacaktır.

*****************

Başlarım sizin FETÖ sevdanıza

Bir gecede 250 şehit vermişken…
Siviller tankla ezilip, üzerlerine kurşun yağarken…
Kendi helikopterlerimiz, uçaklarımız düşman adına tepemizde uçarken…
Kahraman polislerimiz, Meclis’imiz o uçaklardan bombalanırken…
Milletçe “Ya öleceğiz ya da vatan elimizden gidecek” mücadelesi verirken…
İş birlikçi hainler, ülkemize ait helikopterle Yunanistan’a kaçarken…
Devletimizin başındaki lidere millet siper olup, hainlerin elinden kurtarırken kim hangi saftaydı, sonra çıktı ortaya.
***
O gece müezzinleri susturmak için cami basanlar, daha darbe sabahı başlamıştı yaygaraya…
Neymiş efendim, köprüdeki askerler linç edilmiş.
Bir propaganda ki sormayın…
Üstüne üstlük ‘askerlerin kafasını kestiler’ gibi yalanlarla.
Bunlar, bir de ‘irticacı’ FETÖ’ye karşıydılar güya.
Sonrası…
Malum, kontrollü darbe iftiraları ile FETÖ’yü aklama gayretleri.
Bunlara bir de AK Parti içinden görünenlerin verdiği destek var.
O gün bugündür FETÖ’yü ve itlerini devletin elinden kurtarmaya çalışıyorlar.
Maalesef ki, kısmen başarıyorlar da…
***
15 Temmuz işgal girişiminden İstanbul’u canını ortaya koyarak kurtaran isim, Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan geçenlerde çok önemli ikazlarda bulundu.
Yoğun gündemin içinde kaybolup gittiği için buradan tekrarlamak boynumuzun borcu.
Şunları söyledi Çalışkan;

Köprü (15 Temmuz Şehitler Köprüsü) için çok net söylüyorum. Bunu da birtakım mahkemelerin verdiği karara rağmen söylüyorum. Oradan, olaydan, köprüden beraat eden insanlar var. Mahkeme kararına saygımız ayrı bir şey ama, benim şahit olduğum, gözlerimle gördüğüm, bu memleket ve vatan sevgisinden dolayı söylemem gereken bir şey var; oradaki hiçbir asker masum değil.
Akşam 22.00’den sabah 06.00-07.00’ye kadar bir süreden bahsediyoruz. Şimdi kimi zorla bir yere getirirseniz getirin bir saat tutabilirsiniz, üç saat tutabilirsiniz ama 8-10 saat o kurşunların arasında tutamazsınız.
Köprüde saatlerce, ‘Bu emri verenler hesap verecek. Bunların kurtuluşu yok ama siz fakir fukaranın çocuğusunuz, lütfen teslim olun. Bakın bunun sonu yok, bundan zarar göreceksiniz’ şeklinde anonslar yaptık ama, ateş etmeye devam ettiler.
Bir örgüt düşünün ki 14 yaşında bunları alıyor, 44 yaşına kadar 30 sene her hafta format atıyorlar. DEAŞ’ın iki yılda yaptığı işi 30 yılda yapan disiplinli bir örgüt var. Bunlarla mücadele etmek o yüzden çok zor. Diğeriyle mücadele ediyorsunuz, 3-5 yıllık bir eğitimi, bilgi birikimi veya destek var. Ama bunlar 30 yıl, 25 yıl, 20 yıl ve sizi de bırakmazlar. Gün gün, saat saat sizi takip ediyorlar.
Ben bu sıkıntının tamamen ortadan kalktığını, ‘Rahatız artık bunların gücü yok’ denilebilecek durumda olunduğunu hiç düşünmüyorum. Öyle bir kök salmışlar ki budayın budadığınız kadar, altta bir kök var.

           ***
O gece olan-bitenin en yakın şahidi söylüyor bunları.
Ve bu tehdit devam ederken, 15 Temmuz gibi bir büyük ihanet ortada dururken, kim ki FETÖ’yü aklamaya, kurtarmaya, ağız birliği etmeye çalışıyorsa benim gözümde haindir, alçaktır.
Kim olduğunun, hangi görevde ya da görüşte olduğunun da zerrece kıymeti yoktur.

************

Profesyonel işi

İki ay önce yazmıştım…
CHP İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, ikinci seçimde daha yüksek oyla koltuğa oturunca, İBB Başkanı İmamoğlu’nun kendisini dinlemez olduğundan bahsediyormuş etrafına.
Hatta Genel Merkez’e şikâyet etmiş.
Bunları okumuştunuz.
Geçenlerde kavga su yüzüne çıktı.
İmamoğlu’nun, seçim kampanyasını yöneten Necati Özkan’ın hazırladığı ‘Kahramanın Yolculuğu’ kitabını yazdırmasına sinirlenen Canan Kaftancıoğlu, şöyle bir tweet attı;
“Kahramanın hikâyesi diye kendilerini kahramanlaştırmaya çalışan profesyoneller bilsinler ki; yalan yanlış verilerle Genel Merkez iradesinin, CHP örgütlerinin ve İstanbul ittifakının emeğine kimse saygısızlık edemeyecektir!”
Yani Kaftancıoğlu, belediye başkanına “Seni o koltuğa çalıştığın ‘profesyoneller’ değil, HDP ile kurduğumuz ittifak ve örgütümüz oturttu” diyor kısaca.
Mevzu tam alevlenmişti ki, profesyoneller devreye girdi.
Herkes yaptığı işin törenini yapar, İmamoğlu yapmayacağına tören düzenledi.
Seçim öncesi atık su arıtma tesisleri yapma vaadi olmasına rağmen, Haliç’i riskten kurtaracak bir tesisi ‘yapmamayı’ vadetti.
Hem de bunu çevre için yaptığını, yaprakların bile kendisine teşekkür ettiğini söyleyerek.
“Bu nasıl olabilir?” diye herkes bu mevzunun üzerine çullanınca, Kaftancıoğlu’nun sözleri unutuldu, gitti.
Canan Hanım, gördünüz mü profesyonelliği!..

************

Duayı kendisi istememiş

İstismardan beslenen sözde Atatürkçüler “Hutbelerde niye Atatürk’e dua edilmiyor?” yaygarası yapadursun, onlara cevap niteliğinde çok çarpıcı bir belge çıktı arşivden.
İmzaladığı 5 Mart 1924 tarihli kararname ile hutbelerde adından bahsedilmesini bizzat Atatürk yasaklamış.
Yeni Şafak’tan Yasemin Asan’ın haberine göre; Devlet Arşivleri Başkanlığı’nda kayıtlı söz konusu kararnamenin gerekçesi, 3 Mart 1924’te Meclis’te kabul edilen 431 sayılı kanunda.
Yani, sözde Atatürkçülerin bir türlü anlamak istemedikleri şu ki; Atatürk Anıtkabir’den kalksa önce bunları Ege’ye dökecek.

Türkiye gazetesi