TEST!
1.
Israel Refuses to Reveal Who Drafted Controversial Joint Holocaust Statement With Poland
A year after statement sparked controversy, Foreign Ministry says disclosing such information could harm Israel’s relations with Poland and reignite old controversies.
2.
Trump ile Netanyahu ‘İran’ üzerine konuştu

ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile İran’ın son dönemde attığı adımlar üzerine bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiği açıklandı.
Beyaz Saray, Başkan Donald Trump’ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile İran’ın son dönemde attığı adımlar üzerine bir telefon görüşmesi gerçekleştirdiğini açıkladı.
Yapılan açıklamada, “İki lider, paylaşılan ulusal güvenlik çıkarları yararına ABDve İsrail arasındaki işbirliklerini değerlendirdi. Bunların arasında İran’ın bölgedeki art niyetli hareketleri de yer aldı” ifadelerine yer verildi.
3.
ABD’de 733 milyar dolarlık bütçeye onay!

ABD Temsilciler Meclisi 733 milyar dolarlık 2020 savunma bütçe tasarısını kabul ederken, tasarıya eklenen bir madde, ABD’nin Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ne (GKRY) uyguladığı silah ambargosunu kaldırmasını öngörüyor.
Demokratların çoğunlukta olduğu ABD Temsilciler Meclisi Genel Kurulunda yapılan oylamada, 2020 Ulusal Savunma Yetki Yasası (NDAA) 197 hayır oyuna karşı 220 evet oyuyla kabul edildi.
Tüm Cumhuriyetçi vekillerin tasarıya karşı oy kullandığı oylamada bazı Demokrat vekiller de “savunma bütçesinin artırılmasını” gerekçe göstererek tasarıya hayır oyu verdi.
Trump veto edeceğini açıkladı
Söz konusu tasarı, özellikle ABD Başkanı Donald Trump’ın Meksika sınırına duvar için talep ettiği fonu kesmesi sebebiyle dikkati çekerken, Cumhuriyetçilerin çoğunlukta olduğu Senato’da tasarının aynı şekilde kabul edilmeyeceğine kesin gözüyle bakılıyor.
Tasarı ayrıca, Trump’ın Kongrenin onayı olmaksızın İran‘a yönelik herhangi bir askeri eyleme girişmesine engel olan bir maddeyi de içeriyor.
Trump, birkaç gün önceki açıklamasında, Meksika sınırına duvar için istediği fonu kesen bir savunma bütçe tasarısını veto edeceğini belirtmişti.
Tasarıda F-35 maddesi
Tasarıda, Türkiye‘nin Rusya‘dan S-400 hava savunma sistemlerini alması durumunda F-35 uçaklarının teslimatının durdurulmasını öngören ilgili madde de aynen korundu.
Tasarıda ayrıca, ABD’nin Türkiye’ye Patriot füze sistemlerini satması konusunda iki ülke arasında gerekli süreçlerin devamını teşvik eden bir madde de yer aldı.
“GKRY‘ye ambargo kaldırılsın” maddesi eklendi
Öte yandan, savunma bütçesine Cumhuriyetçi David Cicilline’in önerisiye eklenen bir madde, ABD tarafından Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’ne uygulanan silah ambargosunun kaldırılmasını öngörüyor.
Temsilciler Meclisinde kabul edilen tasarının yasalaşması için Trump’ın masasına gitmeden önce aynı şekilde Senato’dan da geçmesi gerekiyor.
Senatoda söz konusu 2020 NDAA tasarısında ne gibi değişikliklerin yapılacağı merak konusu olurken, iki tasarının farklı şekilde geçmesi halinde ortak komisyonun tasarıya son halini vereceğine işaret ediliyor.
ABD, 1987’den bu yana GKRY’ye silah ambargosu uyguluyor.
ABD Dışişleri Bakanlığı geçen hafta Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerinden ve Yavuz sondaj gemisinin Karpaz açıklarına ulaşmasından endişe duyduğunu açıklamış, Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı söz konusu açıklamaya sert şekilde tepki göstermişti.
4.
S-400 hava savunma sisteminin özellikleri neler?
Anadolu Ajansı
Milli Savunma Bakanlığı, Rusya’dan alınan S-400’lerin birinci grubunun Ankara’ya intikalinin başladığını duyurdu. S-400 hava savunma sistemleri, “yüksek etkili koruma” kabiliyetiyle dikkati çekiyor. Peki S-400 füzelerinin özellikleri nelerdir?
-
Türkiye ile Rusya arasında Eylül 2017’de imzalanan anlaşmaya göre, Türkiye, Rusya’dan 2,5 milyar dolar karşılığında toplam dört bataryadan oluşan iki adet S-400 sistemi satın alacak. Bu kapsamda, ilk teslimat bugün itibariyle başladı.
-
Savunma Sanayi Başkanlığı, S-400‘e ait parçaların teslimatının önümüzdeki günlerde de devam edeceğini, sistemin bütünüyle hazır olmasının ardından kullanıma başlanacağını açıkladı.
-
S-400 FÜZE SAVUNMA SİSTEMİNİN ÖZELLİKLER NELER?
Sovyetler Birliği döneminde S-300 füzelerinin üretilmesinden sonra geliştirilmeye başlayan S-400 sistemi, 2007’den bu yana Rusya’nın silah envanterinde yer alıyor. -
S-400, önemli siyasi, ekonomik ve askeri hedefleri “yüksek etkili koruma” için tasarlanan bir sistem olarak tanımlanıyor.
-
HAYALET UÇAK VE BALİSTİK FÜZELERİ YOK EDEBİLİYOR
Dünyadaki en iyi hava savunma sistemlerinden biri olarak nitelendirilen sistem, savaş uçakları, radar tespit ve kontrol uçakları, keşif uçakları, stratejik ve taktik uçaklar, taktik, operasyonel-taktik balistik füzeler, orta menzilli balistik füzeler, hipersonik hedefler ve diğer gelişmiş hava saldırısı araçlarını imha etmek üzere tasarlandı.
-
S-400 taburu, en az bir mobil operasyon komuta merkezi, 8 fırlatıcı ve 32 füzeden oluşuyor.
-
600 KİLOMETRE UZAKLIKTAKİ HEDEFLERİ ALGILAYABİLİYOR
Kısa, orta ve uzun menzillerde füzeleri aynı anda kullanabilen S-400, 600 kilometre uzaklıktaki hedefi algılama özelliğine sahip ve saniyede 4,8 kilometre hızla füze gönderilebiliyor. Sistem, hedefe 10 saniyeden daha az sürede tepki veriyor.
-
S-400, çok uzun menzilli 40N6 model füzeyle 400 kilometre, uzun menzilli 48N6 model füzeyle 250 kilometre, orta menzilli 9M96E2 model füzeyle 120 kilometre ve kısa menzilli 9M96E model füzeyle de 40 kilometredeki hedefleri vurabiliyor.
-
Sistemin hedefleri arasında B-2 ve F-117 hayalet uçaklar, B-1, F-111 ve B-52H stratejik bombardıman uçakları, EF-111A ve EA-6 elektronik harp uçakları, TR-1 keşif uçağı, E-3A ve E-2C erken uyarı radar (AWACS) uçakları, F-15, F-16, F-35 ve F-22 savaş uçakları, Tomahawk füzeleri ve balistik füzeler yer alıyor.
-
Rus basınına göre, Rusya’da Moskova bölgesi, Güney Askeri bölgesi, Pasifik ve Baltık filolarında olmak üzere toplam 5 S-400 alayı bulunuyor. Her alayda sekizer fırlatma sisteminin bulunduğu 2’şer tabur yer alıyor. Rusya’daki S-400 tabur sayısının 2020’ye kadar 56’ya çıkarılması öngörülüyor.
-
Rusya, S-400 hava savunma sisteminin satışıyla ilgili şu ana kadar Türkiye dışında sadece Çin ile anlaştı.
-
Rusya, S-500’ün üretimine başladı
ntv.com.tr
Rusya, son dönemde yoğun mesai harcadığı S-500 füze savunma sisteminin üretimine başladı.
-
Rosteh’in CEO’su Sergei Chemezov, S-500 füze savunma sisteminin geleceğiyle ilgili açıklamalarda bulundu.
-
Chemezov, Rusya’nın S-500 füze savunma sisteminin üretimine başladığını duyurdu.
Gelen ilk bilgilere göre, S-500, 600 kilometre ötedeki hedefleri vurma kabiliyetine sahip olacak.
-
S-500 tek seferde 10 hedefe kadar kilitlenebilecek ve hızları saniyede 7 kilometreyi aşmayan balistik hedefleri vurabilecek.
-
RUSYA’NIN YENİ NESİL SAVAŞ MAKİNELERİ
Stockholm International Peace Research Institute’ta yer alan rapora göre, Sovyetler dönemindeki silahlanma hızına emin adımlar ile yaklaşıyor. Zira Rusya, 2006’dan bu yana askeri harcamalarını neredeyse ikiye katladı.
Artan bütçenin de etkisiyle Rusya yeni nesil silahlarının geliştirme çalışmalarına da hız verdi. İşte Rusya’nın yeni nesil savaş makineleri…
-
‘ŞEHİR KATİLİ’NİN ÖZELLİKLERİ BELLİ OLDU
Vladimir Putin’in Başkanı olduğu Rusya, envanterine yeni bir silah ekledi. Dünyanın En Büyük Nükleer Denizaltısı Belgorod, geçtiğiöiz günlerde suya indirildi.
Dünyanın en büyük denizaltısının özellikleri de netlik kazanmaya başladı.
-
Yaklaşık 185 metre uzunluğuna sahip olan denizaltı 6 nükleer torpidoya ev sahipliği yapıyor.
Belgorod sahip olduğu silahlarla bir kenti yok edebilecek yeterliliğe sahip olduğu için ‘şehir katili’ olarak da anılıyor.
-
Söz konıusu torpidolar aslında birer drone. İNgiliz Daily Mail gazetesinde yer alan habere göre, torpidolar aynı zamanda tsunami yaratması için tasarlandı.
-
‘DRONE KALAŞNİKOF’UN GÖRÜNTÜLERİ YAYINLANDI
Firma dronea dair 2 video yayınladı. ‘Drone kalaşnikof’un bir hedef takip ettiği sırada, uçuş halindeyken atış yapabildiğini duyuran firma, dronenun 40 dakika havada kalabildiğini belirtti. -
Drone’un sadace havada değil, manuel olarak bireysel kullanıma da açık olduğu belirtildi.
-
RUS ORDUSUNDA ‘YAPAY İSKELET’ DÖNEMİ
Rus ordusunun askerlerin ağır teçhizatları taşımasına ve makineli tüfekle şarjör değiştirmeden 700 atış yapılmasına imkân tanıyan modern askeri iskeletlerinin yepyeni fotoğrafları yayınlandı.
-
Rus ordusunun yeni yapay askeri dış iskeletleri 35 kilo yükü saatlerce taşımaya imkan veriyor.
-
Rus basınında yer alan haberlere göre,
cihaz şimdiden Suriye’de kullanılmaya başlandı. -
İŞTE PUTİN’İN “CAYDIRICI GÜCÜ”
Rus medyasının “Putin’in caydırıcı gücü” adını taktığı Su-57’ler seri üretime geçmek için geri sayıma başladı.
Rusya’nın önümüzdeki sene seri üretime geçecek avcı uçakları Su-57’lerin özellikleri netlik kazanmaya başladı.
-
Su-57 Avcı Uçakları, 30 Hava Hedefini Aynı Anda Takip Edebiliyor. Bunun uçağın her kısmına yerleştirilen antenler sayesinde gerçekleşebildiği belirtiliyor.
İlk uçuşunu 2010 yılında yapan Su-57, aradan geçen 8 yıla rağmen hala seri üretime geçemedi.
-
Satan 2 ABD’nin 2’nci Dünya Savaşı’nın son günlerinde Hiroşima ve Nagazaki kentlerine attığı atom bombasından 2000 kez daha güçlü.
-
Rusya T-14 Armata ‘Super Tank’ ile NATO standartlarına ulaştı. 3 mürettebata ev sahipliği yapan tankın topu tam otomatik özelliğe sahip.
-
Tankın otomasyon özelliği sayesinde mürettebat sayısı azalmış durumda. Örneğin ABD’nin M1 Abrams tankı bu nedenle 4 kişi tarafından kullanılabiliyor.
-
154 mm topa ev sahipliği yapan tankın NATO envanterindeki zırhlı araçlara karşı büyük bir tehdit oluşturduğu düşünülüyor.
-
Tank sahip olduğu anti füze özelliği sayesinde Batılı uzmanlar tarafından en iyi korunan modellerden biri olarak gösteriliyor.
-
RUSYA ‘SINIRSIZ MENZİLLİ’ FÜZESİNİ TEST ETTİ
Rusya’nın bir süredir dünya kamuoyunu meşgul eden füzesi Burevestnik Kremlin’den yapılan açıklamaya göre, testleri başarı ile geçti.
Ülke basınında yer alan haberlere göre, söz konusu füze günlerce havada kalabiliyor.
-
Kremlin’in “sınırsız menzilli nükleer kruz füzesi” olarak tanımladığı Burevestnik’in radara yakalanmadığı da sıkça dile getirilen iddialar arasında.
Rusya’nın resmi ajansında yer alan haberde ise Burevestnik’in NATO’daki rakiplerinden 10 kat daha yüksek menzile sahip olduğu iddiasına yer verildi.
-
Sukhoi PAK FA (T-50) Rusya Hava Kuvvetleri’nin modern yüzünün temsilcisi. Uçak 9G’ye kadar manevra yapabiliyor.
-
Birden fazla LCD ekrana ev sahipliği yapan kokpitteki pilot buradaki bilgileri kaskındaki ekrandan da anında görebiliyor.
-
Uçağın motoru, T-50’nin Mach 2.0 hızına çıkmasını sağlıyor.
-
Rusya Soğuk Savaş’tan kalma termo nükleer füzelerini de yeniliyor.
-
RS-24 Yars füzesi 2015’teki ‘Zafer Günü’nde Kızıl Meydan’daki gösteride görücüye çıkmıştı.
-
Rusya’nın NATO’nun dikkatini çeken diğer silahı ise yeni nesil denizaltıları. Borei sınıfı 3 denizaltısı bulunan Rusya, 2020 yılına kadar bu sayıyı 8’e çıkarmayı planlıyor.
-
Mil Mi-28N “Havoc” taaruz helikopteri 2006’da ordunun kullanımına girdi. Bu modelin 5’inci nesilinin bu yıl içinde test edilmesi bekleniyor.
-
‘Süpermen zırhı’ olarak anılan zırh askerleri yangın ve patlamalardan koruyor. Zırh adını da buradan alıyor.
-
Giyen kişinin 30 saniye boyunca zarar görmeden ateşe temas etmesine olanak veren zırhın 2020 yılında kullanıma gireceği belirtiliyor.
-
Rusya 2020’de kullanıma girecek ‘superman suit’i görücüye çıkardı (Askerleriyangın ve patlamadan koruyor.
-
Rus medyasında yer alan haberlere göre, Rusya uzaydaki etkinliğini artırmak için nükleer enerjiyi bu alanda kullanmak için çalışmalarını sıklaştırdı.
-
Rus Izvestia gazetesinde yer alan iddiaya göre, yörüngeye yerleştirilecek nükleer reaktöre sahip bir araç lazer ışınları ile çevresindeki rus uydularına enerji aktaracak.
-
Söz konusu araçta 100 ila 1000 KW’lık enerji üretebilecek bir nükleer reaktöre yer verilmesi planlanıyor.
-
Bir süredir insansız silah teknolojileri üzerine yoğun mesai harcayan Rusya, insansız savaş makinelerini test etmeye devam ediyor.
-
Uran-9 ve Vikhr olarak bilinen iki araç piyade savaş araçları olarak ateş gücüne odaklanıyor. geliştirliyor.
-
Rusya yüzlerce drone’un uyum içerisinde birlikte çalışması için ise ar-ge çalışmalarına devam ediyor.
-
Rusya, geçtiğimiz günlerde ‘Nehreta’ adı verilen modelin testlerinde istediği sonuca ulaştı.
-
Kamikaze görevlerinde kullanılması planlanan model son testlerde beklentileri fazlasıyla karşıladı.
-
Yapılan açıklamada Nehreta’nın insanlı modellere kıyasla daha iyi bir performans sergilediği bilgisinin altı çizildi.
-
Rusya’nın Kazan kentinde, modernize edilmiş stratejik bombardıman uçağı Tu-22M3M tanıtıldı. Uçak, sunum töreninin ardından kara ve hava testlerine gönderildi.
Ülke basınına konuşan Rus askeri dergisi Arsenal Oteçestva Ticari Direktörü Aleksey Leonkov, “Uçağın donatıldığı silahlar arasında öncelikle X-32 seyir füzesi, yeni nişan alma ve navigasyon sistemi olan SVP-24-22 geliyor. Ayrıca bombardımana, olası düşmanın hava savunma, füze savunma ve elektronik karıştırmanın güçlü direnişi koşullarında hareket etme fırsatını sağlayacak yeni savunma sistemleri var” dedi.
-
Rusya, ‘super bomber’ olarak da anılan yeni nesil bombardıman uçağı Tu-160M2 Blackjack’i geçtiğimiz yıl görücüye çıkarmıştı.
-
Tu-160M ve Tu-160’ın yenilenmiş modeli olan Tu-160M2 Blackjack’in savaş becerilerine dair hala resmi bir bilgi bulunmuyor.
-
Uçağın 2021 yılında seri üretime gireceği ise şu an için resmi olan ender bilgilerden biri.
-
Rusya’da üretilen robot asker FEDOR’un askeri yetenekleri yayınlanan kareler ile ortaya çıktı. Rusya Başbakan Yardımcısı Dmitry Rogozin tarafından paylaşılan görüntülerde FEDOR’un çift silah ile hedefleri başarı ile vurduğu görülüyor.
-
Rusya yeni nesil füze savunma sistemini Kazakistan’ın Sary-Shagan bölgesinde denedi. Başarı ile neticelendiği belirtilen teste ait görüntüler ülke basınında geniş yer buldu.
-
Yüzde yüz yerli imkanlar ile geliştirildiği belirtilen anti füze sisteminin menzili yaklaşık 100 km olarak açıklandı. Artan bütçenin de etkisiyle Rusya yeni nesil silahlarının geliştirme çalışmalarına da hız verdi. İşte Rusya’nın yeni nesil savaş makineleri…
-
Aynı haberde, Rusya’nın olası bir gerilim sırasında ABD uydularını ciddi bir tehdit olarak gördüğü ve uzaydaki Amerikan teknolojilerine karşı tedbir almak için büyük çaba sarfettiği iddiasına da yer verildi.
-
“RUSYA ‘LAZER TOPU’ GELİŞTİRİYOR”
Rusya’nın, bilim kurgu filmlerinde görmeye alışkın olduğumuz lazer silahı geliştirdiği, söz konusu silahın düşman uydularını etkisiz hale getirmek için kullanılabileceği iddia edildi.
Söz konusu haber İngiliz basını tarafından gündeme getirildi.
-
“RUSYA ‘LAZER TOPU’ GELİŞTİRİYOR”
Ada basınında yer alan haberlere göre, söz konusu silah ABD uydularının etkisiz hale getirebilecek donanıma sahip olacak.
Rus kaynaklara dayandırılan haberde ‘lazer topu’ (laser cannon) olarak adlandırılan silahın Kazakistan sınırına yakın Savvuska’daki tesiste geliştirildiği bilgisine yer verildi.
-
Robotların uzayda kullanıma gireceği tarih belli oldu. Rus bilim insanları hala test edilen robot kozmonotların 2019’da kullanıma girebileceğini duyurdu.
-
RIA Novosti’ye konuşan Rus kaynaklar, FEDOR adı verilen robot kozmonotların önümüzdeki yılın Ağustos ayında uzaydaki yerlerini alacağı bilgisini paylaştı.
Robotların uzay istasyonunda görevlendirileceği belirtiliyor.
-
SOVYET CASUSLARININ ‘OYUNCAKLARI’ GÖRÜCÜYE ÇIKTI
Soğuk savaş döneminde ‘Batı’ ile onlarca yıl süren bir rekabete giren Sovyetler Birliği (SSCB) bu yıllarda istihbarat teşkilatı KGB için ciddi bir bütçe ayırıyordu. -
Soğuk Savaş yıllarında Sovyet casusların kullandığı ve o yıllar için hayli gelişmiş birer teknoloji sayılabilecek cihazlar açık artırma ile yeni sahiplerinin olacak.
-
Önümüzdeki ay Dudley’de yapılacak açık artırma ile satılacak ürünler oldukça ilginç. Listede sigara kutusu görünümlü kamera da yer alıyor.
-
James Bond filmlerini anımsatan koleksiyonda çeşit çeşit gizli kamera bulunuyor.
İngiliz basının ‘Rus James Bond’ların cihazları’ satışa çıkıyor başlığı ile okurlarına duyurduğu açık artırma Aston’s Auctioneers tarafından gerçekleştirilercek.
-
Söz konusu açık artırma sayesinde Soğuk Savaş döneminde bir sır olarak tutulan bu cihazlarda görücüye çıkmış oldu.
-
KOZMONOTLAR İÇİN GELİŞTİRİLEN ‘UZAY TABANCASI’
SSCB’nin uzayda kullanıma uygun olacak bir lazerli tabası tasarladığı yıllar sonra ortaya çıkmıştı.
Ancak Soğuk Savaş döneminde tasarlanan bu tabancanın uzaya hiçbir zaman çıkarılmadığı belirtildi.
-
Rus medyasında yer alan haberlere göre, ‘lazer tabancası’ kozmonotlar için bireysel savunma silahı olarak tasarlandı. Öldürücü bir etkisi bulunmayan silah, sensörleri ve optik cihazları kör ediyor.
-
Rusya merkezli silah üreticisi Kalashnikov, geliştirdiği 4 metrelik dev savaş robotunu katıldığı fuarda tanıttı.
Igorek adlı dev robot, 4.5 ton ağırlığında. Kalashnikov, son teknoloji Igorek’in hala geliştirme aşamasında olduğunu belirtti.
-
RUSYA’DAN YENİ ‘STRATEJİK SİLAH’ İÇİN İLK ADIM
Tu-160M ve Tu-95MC stratejik füze uçaklarının modernizasyonu ve Tu-160M’in yeniden üretime başlamasının ülkenin stratejik nükleer kuvvetlerinin hava kolunu güçlendireceği kaydedildi.
Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Aleksey Krivoruçko geçtiğimiz temmuz ayında yaptığı açıklamada, yeni stratejik bombardıman uçağının ‘steals’ teknolojileri kullanılarak geliştirileceğini açıklamıştı.
Uçağın aralıksız 30 saat uçabileceği belirtiliyor.
-
RUSYA’NIN ‘İLERİ TEKNOLOJİ ROBOT’U KOSTÜM GİYMİŞ İNSAN ÇIKTI
Salı günü bir gençlik forumunda sahne alan ve ‘ileri teknoloji robot’ olarak adlandırılan “Robot Boris” bu aralar sosyal medyanın en çok konuşulan konularından biri.
Zira robotla ilgili tuhaflıklar dikkatli bloggerların gözünden kaçmadı.
-
BBC’de yer alan habere göre, Rus devlet televizyonu Russia-24’de yayımlanan bir programda “ileri teknoloji robot” olarak tanıtılan ‘android’in, aslında robot kostümü içindeki bir insan olduğu ortaya çıktı.
-
National Interest isimli dergide çıkan habere göre “Amerikan Füze Savunma Sistemleri bu füzeye karşı koyabilecek güçte değil.”
-
Rusya’nın ‘Avangard’ isimli yeni füzesi, Devlet Başkanı Putin eşiliğinde test edildi.
Orenburg bölgesinde test edilen ve sesten 27 kat daha hızlı giden füze başarılı bir şekilde hedefini yok etti.
-
RUSYA ‘KAMİKAZE DRONE’U TANITTI
Abu Dabi’deki “IDEX-2019” Uluslararası Silah ve Askeri Ekipmanlar Fuarı’nda bulunan dünyaca ünlü silah firması Kalaşnikov, ilk insansız hava aracını (İHA) tanıttı.
Firma ürettikleri ilk İHA’nın en önemli özelliğinin intihar saldırıları için özel üretildiğini açıkladı.
Birçok İHA’dan oldukça küçük boyutlara sahip uçağın ebatları, 1210x950x165 mm olarak açıklandı.
-
İHA’nın İkinci Dünya Savaşında Japon pilotların taktiği olan kamikazeyi hatırlatan İHA, 3 kilo bombayı taşıyabiliyor. Hedefe sertçe hücum eden İHA, hedefe çarparak kendisini patlatabiliyor. İHA böylelikle hem hedefi yok etme özelliği taşıyor, hem de yakalandığı an veriler ele geçirilmeden kendisini imha edebilmiş oluyor. İHA hem otomatik olarak kullanabiliyor hem de manuel olarak uzaktan kontrol yoluyla hedefe ulaşabiliyor. Saatte 130 kilometre hız yapabilen İHA havada 30 dakika kalabiliyor.
-
Rusya’nın geliştirdiği yeni insansız denizaltıya ait görseller yayınlandı. Yeni nesil savaş makinesi ‘kamikaze denizlatı’ olarak da anılıyor. Zira insansız silahın geliştirilme amacı düşman limanlarına bu tarz saldırılar düzenlemek.
-
Rusya Savunma Bakanlığı tarafından görselleri kamuoyu ile paylaşılan silah 2 megaton nükleer başlık taşıyabiliyor ve 70 knot jızla ilerliyor.
-
Rusya’nın geliştirdiği yeni insansız denizaltı ‘kıyamet makinesini’ olarak da anılıyor. ABD ve İngiliz basınında yer alan haberlere göre, 100 megaton savaş başlığı kapasitesine sahip denizaltı, sahil kentlerinde 100 metreyi aşkın tsunami dalgaları yaratacak güçte.
Business Insider’a konuşan fizikçi ve nükleer silah uzmanı Rex Richardson, insansız denizaltı Status-6’ya ait savaş başlığının sahil kentlerini yok edebileceği iddiasında bulundu
-
RIA Novosti’ye konuşan Rus kaynaklar, FEDOR adı verilen robot kozmonotların önümüzdeki yılın Ağustos ayında uzaydaki yerlerini alacağı bilgisini paylaştı.
Robotların uzay istasyonunda görevlendirileceği belirtiliyor.
-
SOVYET CASUSLARININ ‘OYUNCAKLARI’ GÖRÜCÜYE ÇIKTI
Soğuk savaş döneminde ‘Batı’ ile onlarca yıl süren bir rekabete giren Sovyetler Birliği (SSCB) bu yıllarda istihbarat teşkilatı KGB için ciddi bir bütçe ayırıyordu. -
Soğuk Savaş yıllarında Sovyet casusların kullandığı ve o yıllar için hayli gelişmiş birer teknoloji sayılabilecek cihazlar açık artırma ile yeni sahiplerinin olacak.
-
Önümüzdeki ay Dudley’de yapılacak açık artırma ile satılacak ürünler oldukça ilginç. Listede sigara kutusu görünümlü kamera da yer alıyor.
-
James Bond filmlerini anımsatan koleksiyonda çeşit çeşit gizli kamera bulunuyor.
İngiliz basının ‘Rus James Bond’ların cihazları’ satışa çıkıyor başlığı ile okurlarına duyurduğu açık artırma Aston’s Auctioneers tarafından gerçekleştirilercek.
-
Söz konusu açık artırma sayesinde Soğuk Savaş döneminde bir sır olarak tutulan bu cihazlarda görücüye çıkmış oldu.
-
KOZMONOTLAR İÇİN GELİŞTİRİLEN ‘UZAY TABANCASI’
SSCB’nin uzayda kullanıma uygun olacak bir lazerli tabası tasarladığı yıllar sonra ortaya çıkmıştı.
Ancak Soğuk Savaş döneminde tasarlanan bu tabancanın uzaya hiçbir zaman çıkarılmadığı belirtildi.
-
Rus medyasında yer alan haberlere göre, ‘lazer tabancası’ kozmonotlar için bireysel savunma silahı olarak tasarlandı. Öldürücü bir etkisi bulunmayan silah, sensörleri ve optik cihazları kör ediyor.
-
Rusya merkezli silah üreticisi Kalashnikov, geliştirdiği 4 metrelik dev savaş robotunu katıldığı fuarda tanıttı.
Igorek adlı dev robot, 4.5 ton ağırlığında. Kalashnikov, son teknoloji Igorek’in hala geliştirme aşamasında olduğunu belirtti.
-
RUSYA’DAN YENİ ‘STRATEJİK SİLAH’ İÇİN İLK ADIM
Tu-160M ve Tu-95MC stratejik füze uçaklarının modernizasyonu ve Tu-160M’in yeniden üretime başlamasının ülkenin stratejik nükleer kuvvetlerinin hava kolunu güçlendireceği kaydedildi.
Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Aleksey Krivoruçko geçtiğimiz temmuz ayında yaptığı açıklamada, yeni stratejik bombardıman uçağının ‘steals’ teknolojileri kullanılarak geliştirileceğini açıklamıştı.
Uçağın aralıksız 30 saat uçabileceği belirtiliyor.
-
RUSYA’NIN ‘İLERİ TEKNOLOJİ ROBOT’U KOSTÜM GİYMİŞ İNSAN ÇIKTI
Salı günü bir gençlik forumunda sahne alan ve ‘ileri teknoloji robot’ olarak adlandırılan “Robot Boris” bu aralar sosyal medyanın en çok konuşulan konularından biri.
Zira robotla ilgili tuhaflıklar dikkatli bloggerların gözünden kaçmadı.
-
BBC’de yer alan habere göre, Rus devlet televizyonu Russia-24’de yayımlanan bir programda “ileri teknoloji robot” olarak tanıtılan ‘android’in, aslında robot kostümü içindeki bir insan olduğu ortaya çıktı.
-
National Interest isimli dergide çıkan habere göre “Amerikan Füze Savunma Sistemleri bu füzeye karşı koyabilecek güçte değil.”
-
Rusya’nın ‘Avangard’ isimli yeni füzesi, Devlet Başkanı Putin eşiliğinde test edildi.
Orenburg bölgesinde test edilen ve sesten 27 kat daha hızlı giden füze başarılı bir şekilde hedefini yok etti.
-
RUSYA ‘KAMİKAZE DRONE’U TANITTI
Abu Dabi’deki “IDEX-2019” Uluslararası Silah ve Askeri Ekipmanlar Fuarı’nda bulunan dünyaca ünlü silah firması Kalaşnikov, ilk insansız hava aracını (İHA) tanıttı.
Firma ürettikleri ilk İHA’nın en önemli özelliğinin intihar saldırıları için özel üretildiğini açıkladı.
Birçok İHA’dan oldukça küçük boyutlara sahip uçağın ebatları, 1210x950x165 mm olarak açıklandı.
-
İHA’nın İkinci Dünya Savaşında Japon pilotların taktiği olan kamikazeyi hatırlatan İHA, 3 kilo bombayı taşıyabiliyor. Hedefe sertçe hücum eden İHA, hedefe çarparak kendisini patlatabiliyor. İHA böylelikle hem hedefi yok etme özelliği taşıyor, hem de yakalandığı an veriler ele geçirilmeden kendisini imha edebilmiş oluyor. İHA hem otomatik olarak kullanabiliyor hem de manuel olarak uzaktan kontrol yoluyla hedefe ulaşabiliyor. Saatte 130 kilometre hız yapabilen İHA havada 30 dakika kalabiliyor.
-
Rusya’nın geliştirdiği yeni insansız denizaltıya ait görseller yayınlandı. Yeni nesil savaş makinesi ‘kamikaze denizlatı’ olarak da anılıyor. Zira insansız silahın geliştirilme amacı düşman limanlarına bu tarz saldırılar düzenlemek.
-
Rusya Savunma Bakanlığı tarafından görselleri kamuoyu ile paylaşılan silah 2 megaton nükleer başlık taşıyabiliyor ve 70 knot jızla ilerliyor.
-
Rusya’nın geliştirdiği yeni insansız denizaltı ‘kıyamet makinesini’ olarak da anılıyor. ABD ve İngiliz basınında yer alan haberlere göre, 100 megaton savaş başlığı kapasitesine sahip denizaltı, sahil kentlerinde 100 metreyi aşkın tsunami dalgaları yaratacak güçte.
Business Insider’a konuşan fizikçi ve nükleer silah uzmanı Rex Richardson, insansız denizaltı Status-6’ya ait savaş başlığının sahil kentlerini yok edebileceği iddiasında bulundu
5.
Hulusi Akar’dan önemli mesajlar!
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler ve Kuvvet Komutanları ile 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü dolayısıyla Genelkurmay Karargahı’nda düzenlenen törene katıldı. Milli Savunma Bakanı Akar, “Terör belasını bitirmekte kararlıyız. Operasyonlarımız artan bir şiddet ve tempoda devam ediyor” dedi.
Akar, beraberinde Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Ümit Dündar, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Adnan Özbal, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hasan Küçükakyüz ve Bakan Yardımcıları ile 15 Temmuz Demokrasi ve Milli Birlik Günü dolayısıyla Genelkurmay Karargahı’nda düzenlenen törene katıldı.
15 Temmuz şehitlerinin yakınları ile gaziler ve ailelerinin de katıldığı törende konuşan Bakan Akar, Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm kurum ve kuruluşlarına sızan FETÖ’nün hain mensuplarının 15 Temmuz’da millete, devlete, Türk Silahlı Kuvvetlerine, demokrasiye karşı ülke tarihinde görülmemiş bir ihanete kalkıştığını anımsattı.
Şanlı tarihi boyunca karşılaştığı zorlukları bir ve beraber olarak aşan asil Türk milletinin 15 Temmuz gecesi de hainler karşısında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yüksek siyasi liderliğinde, (ΛΙΓΟΤΕΡΟ ΓΛΕΙΨΙΜΟ ΒΡΕ), yediden yetmişe bütün fertleriyle tek vücut olduğunu belirten Akar, demokratik değerler uğruna iman dolu göğüslerini siper eden milletin Türk Silahlı Kuvvetleri, jandarma ve emniyet güçlerinin vatansever evlatlarıyla bu alçakların hain darbe girişimini akamete uğrattığını bildirdi.
“Tıpkı Çanakkale’de ve milli mücadelede olduğu gibi egemenliği, bağımsızlığı, milli ve manevi değerleri uğruna hiçbir fedakarlıktan kaçınmayan asil milletimizin 15 Temmuz’da gösterdiği cesaret, fedakarlık ve kahramanlık yeni bir diriliş destanı(!) olarak tarihe altın harflerle yazılmıştır” diyen Akar, “Asil milletimiz 15 Temmuz’da egemenliğin kayıtsız, şartsız millete ait olduğunu, milli iradeye kimsenin ipotek koyamayacağını tüm dünyaya bir kez daha göstermiştir” diye konuştu.
“ORDUSUNA SAHİP ÇIKTI”
Türkiye Cumhuriyeti’ni ve kurumlarını, milli ve manevi değerlerini canı pahasına koruyanlara, gazilere şükranlarını ileten, bu uğurda şehit olanlara rahmet dileyen Akar, hainlere karşı dimdik durarak tereddüt etmeden şehadete yürüyen TSK’nin kahraman personeli ile jandarma ve emniyet mensupları ile sivillere millet olarak minnettar olunduğunu ifade etti.
Bakan Akar, şunları söyledi:
“Bu asil milletin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri (ΤΟ ΣΤΡΑΤΟΚΡΑΤΟΣ ΠΟΥ ΛΕΓΑΜΕ) de kendisini zayıflatmak ve yıpratmak için çalışan hain, alçak FETÖ mensuplarından temizlendikçe daha da güçlenmekte, görev ve sorumluluklarını büyük başarılarla yerine getirmektedir. Terörle mücadele harekatları kapsamında yurt içi ve sınır ötesinde Fırat Kalkanı Harekatı, Zeytin Dalı Harekatı, Pençe Harekatı başta olmak üzere düzenlenen harekatlarda ve sayısı giderek artan büyük tatbikatlarda elde edilen başarılar FETÖ’den temizlendikçe güçlendiğimizin en açık göstergesidir. Asil milletimiz ordusuyla arasını açmak isteyenlere itibar etmedi, terör örgütünün hain planına engel oldu, ordusuna sahip çıktı, ordu-millet anlayışımızın en güzel örneklerini sergiledi. 15 Temmuz’dan bugüne kadar olan süreçte TSK personeli; bu asil milletin gerçek vatansever evlatları, karada, denizde ve havada, 7 gün 24 saat esasına göre olağanüstü gayretle çalıştı, kendilerine verilen her türlü görevi yerine getirdi. TSK’de en küçük bir zafiyet yaşanmaması için büyük fedakarlıklar gösterilmiştir ve gösterilmektedir. Her zamankinden daha güçlü ve daha kararlı olan silah arkadaşlarımın, mesleğe adanmışlık duygusuyla ortaya koyduğu fedakarlık ve kahramanlıklar, her türlü takdirin üzerindedir.”
TERÖRİSTLE MÜCADELE HAREKATLARI
15 Temmuz sonrası TSK’nin etkin, caydırıcı, saygın niteliklerini artırmak için personel eğitiminden reform niteliğindeki yeni askerlik sistemine, teşkilat yapısından savunma sanayine kadar geniş bir yelpazede sürdürülen çalışmaların kararlılıkla devam ettiğini vurgulayan Akar, (ΜΗΠΩΣ ΚΑΠΟΙΟΙ ΘΥΜΑΣΤΕ, ΑΝ… ΜΑΣ ΤΑ ΕΛΕΓΕ ΕΤΣΙ ΑΚΡΙΒΩΣ Ο “ΑΡΧΑΓΓΕΛΟΣ“;), yüzde 70‘lere varan yerli ve milli savunma sanayinin ürettiği MİLGEM’ler, taarruz ve genel maksat helikopterleri, silahlı, silahsız İHA’lar, Fırtına obüsleri ve optik sistemler başta olmak üzere envantere giren modern harp silah ve araçlarının TSK’nin karada, denizde ve havada etkinliğini ve caydırıcılığını her geçen gün artırdığını belirtti.
Yerli ve milli silah sistemleri ile donatılmış TSK’nin kahraman ve fedakar personelinin başta FETÖ, PKK/ PYD-YPG ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin faaliyetleri olmak üzere, Ege, Doğu Akdeniz ve Kıbrıs’ta milletin egemenlik ve bağımsızlığına yönelecek her türlü tehdit ve tehlikeye karşı azim ve kararlılıkla mücadelesini sürdürdüğünü aktaran Akar, “Bu mücadele 780 bin kilometrekare vatan toprağımızın, 462 bin kilometrekare mavi vatanımızın ve semalarımızın güvenliği, 82 milyon vatandaşımızın huzur ve refahı için gece-gündüz, yaz-kış, dağ-bayır demeden, yurt içinde ve sınır ötesinde, en son terörist etkisiz hale getirilinceye kadar devam edecektir” diye konuştu.
Akar, terörü bitirmedeki kararlılıklarını belirterek, şöyle konuştu:
“Operasyonlarımız artan bir şiddet ve tempoda devam ediyor, devam edecek. 27 Mayıs’tan bugüne kadar 61’i Pençe Harekatı’nda olmak üzere Irak’ın kuzeyinde toplam 143 terörist etkisiz hale getirilmiştir. TSK Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde, mavi vatanımızda ve semalarımızda devletimizin bekası, asil milletimizin egemenlik ve bağımsızlığı için mücadele ederken aynı anda NATO, AB, BM ve AGİT bünyesindeki görevlerini de başarıyla yerine getirmekte, bölgesel-küresel barış ve istikrara katkı sağlamakta, başta NATO olmak üzere uluslararası ortamda saygın ve seçkin yerini korumaktadır.”
Peygamber ocağı olarak da bilinen TSK‘nin milli, manevi ve mesleki değerleriyle (ΟΙ ΤΕΔ ΠΙΑ, ΤΟΥΡΚΟ-ΙΣΛΑΜΙΚΕΣ, όπως το 1974) akıl ve bilim ışığında, Anayasa çerçevesinde, yasalar doğrultusunda, ‘ölürsem şehit, kalırsam gazi’ anlayışıyla milletinin emrinde, görevinin başında olduğunu dile getiren Akar, “En büyük takdir güvenilmek, en büyük başarı bu güvene layık olmaktır. Kahraman ve fedakar silah arkadaşlarımın bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da asil milletimizin sevgisine ve güvenine layık olacaklarına yürekten inanıyorum” ifadeleriyle sözlerini tamamladı.
Akar ve komutanlar daha sonra şehit aileleri, gaziler ve onların yakınlarıyla yemekte bir araya geldi.
6.
NETANYAHU TO NASRALLAH: WE WILL STRIKE A CRUSHING BLOW ON LEBANON
Netanyahu also added that unlike the terror leader, Israel will “not reveal the details of our plans.”
“If [Hezbollah] dares to do something foolish and attack Israel – we will strike a crushing blow on Lebanon,” Prime Minister Benjamin Netanyahu said at Sunday’s cabinet meeting in response to comments made over the weekend by Hezbollah leader Hassan Nasrallah.
Netanyahu also added that unlike the terror leader, Israel will “not reveal the details of our plans.
7.
Kommersant: Erdoğan Batı’ya karşı zafer kazandı!
Kommersant’ta yer alan bir makalede Batı’nın baskılarına rağmen S-400 füze savunma sistemlerinin sevkiyatının başlaması ile ilgili olarak, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Batı’nın etkisine karşı zafer kazandığı değerlendirmesinde bulunuldu.

Batı etkisine karşı S-400 anlaşmasının çok önemli bir yeri olduğuna dikkat çeken Drize, “ABD ve Donald Trump yaptırım tehdidiyle bu sevkiyatı engellemeye çalışsalar da her şeye rağmen sistemler Türkiye’ye getirildi. Batılılar gerçekten endişe duruyor, NATO da rahatsız.Kilit bir partner olarak Ankara, ABD’nin düşmanı değilse de rakibinden silah satın alıyor”dedi.
S-400 sevkiyatını Erdoğan’ın marifeti olarak tanımlayan yazara göre, Cumhurbaşkanı’nın kararlı olması Trump’ın pes etmesine sebep oldu.
“S-400, Erdoğan için özellikle de bir siyasi zafer” diyen Drize, “Türkiye’nin ABD ve Avrupa ile son zamanlarda zor ilişkileri oldu. Washington sürekli baskı yapıp Suriye’de Kürtleri destekliyor, Ankara’nın 2016’daki darbenin planlayıcısı olarak gördüğü Fetullah Gülen’i vermeyi reddediyor. Avrupa, özellikle Almanya sürekli kendi kurallarını dayatıyor” yorumunda bulundu.
Türkiye’den 2. Çin hamlesi! Bakan açıkladı: Başardık
Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan, “Yoğun temaslarımız doğrultusunda Antep fıstığı ihracatına engel olan bürokratik ve teknik engeller de aşıldı, Çin Gümrükler Genel İdaresi tarafından ülkemiz Antep fıstığının Çin’e ihracatına izin verildi” dedi.


Milo Yiannopoulos Talks About His Jewish Identity, Trump and Zionism in Berlin

There might as well have been a red carpet leading to the Hopfingerbräu Beer Hall near the German parliament, where about 150 supporters of Germany’s populist Alternative for Deutschland (AfD) waited eagerly for the fashionably late guest speaker, Milo Yiannopoulos. These days, as one of America’s most controversial, censored media pundits, he’d be lucky to get any welcome at all to most parties, conferences and government halls in the United States.
Germans, unless they are conservative political junkies, may not have heard of the British-born “Milo,” as he’s known. The former tech editor of the pro-Trump outlet Breitbart, told the enthusiastic Hopfingerbräu crowd, “I’ve been called a racist, an anti-Semite, a misogynist, a white supremacist, a homophobe, a pedophile apologist and a transphobe. Only Islamaphobe is true.”
It’s that kind of in-your-face style talk that got the flamboyantly gay, platinum blonde banned from Twitter, Facebook, Instagram, PayPal, EventBrite, Shopify, Patreon, Mailchimp and Tumblr (to name a few).
As a Jew married to a black man, Yiannopoulos says he is amused by being called a homophobe, anti-Semite, and racist. The 34-year-old credits himself with being a game-changer during the 2016 presidential election when he famously called then President-elect Donald Trump, “Daddy.” The then sought-after speaker defied stereotypes of stodgy Republicans, coopting the entertaining language of the left to advocate for conservative issues and personalities.
But his big mouth got him into trouble among conservatives, too. He was fired from Breitbart after discussing his teenage sexual encounter with his pastor. Claiming that he never intended to condone pedophilia, he said that sometimes such relationships have a consensual element. He also lost his book deal with Simon & Schuster but ended up selling a quarter of a million copies of his 2017 book, “Dangerous,” through his own publishing house.
The morning after the AfD soiree, Yiannopoulos sat down at a hip West Berlin café to discuss Jewish identity and Israel, revealing a tortured relationship with his Jewish identity because of his tortured relationship with his mother, a Jew of German descent.
“I had a really s—– childhood and because I hated my parents so much it had a consequence of me not learning much about my family,” Yiannopoulos said, a crucifix dangling around his neck. He was raised by his Greek-Irish Catholic paternal grandmother and considers himself Catholic. Yet when he speaks about Jews, he often speaks in the first person, including himself as a Member of the Tribe, even attributing his biting humor to his Jewish side. “I tend to only wheel it out to irritate people in arguments and whenever they’re accusing me of insane things,” he said.
He thinks the Jewish community and the “Jewish lobby” would be well served not to “throw a gasket” every time someone — even a politician — throws out what may appear to be an anti-Semitic trope. “Just like I don’t like left-wing political correctness about women and blacks and Muslims, I don’t like right-wing political correctness about Jews and Israel.”
Citing freshman Democratic Muslim Congresswoman Ilhan Omar (D-Minn.), who tweeted that American support for Israel was “all about the Benjamins,” Yiannopoulos said Jews could nail Omar on a lot more than a tweet.
“People claim that really stupid things are anti-Semitic that are not really anti-Semitic, or they make more of a fuss about it than they need to.”
According to Yiannopoulos, since Jews are disproportionately influential in media, publishing, entertainment and finance — “it’s not conspiracy, that’s a fact” — he said, Jews often are perceived as enforcing taboos quite ruthlessly. “So if somebody says something about Israel, even if we kind of know that it was just a criticism of Israel, we can say it’s anti-Semitic to win the argument, right? And I feel as though a lot of the times when the left and right say something is anti-Semitic, it isn’t.”
He also believes some Trump supporters and right-wing activists also resent Jewish groups that disproportionately push for mass Muslim immigration and so-called “progressive” values. “There is definitely something weird about why Jews, despite their social values, vote left wing,” he said.
“Just like I don’t like left-wing political correctness about women and blacks and Muslims, I don’t like right-wing political correctness about Jews and Israel.” — Milo Yiannopoulos
Regarding Israel, Yiannopoulos calls himself a “paid-up Zionist” who believes Israel is a bastion of civilization in a region of Islamic tyrants, saying he’d be the first to advocate for a Jewish “super-state” in the Middle East. Still, he has “tough love” for Israel, where he’s partied in Tel Aviv.
“I’m perfectly happy with Israeli special forces and American intelligence and all the rest of it going in and assassinating every leader of Hamas tomorrow,” he said. “I would sign that as my first executive order as president, but I don’t think it aids the cause to overreact to things — as much pressure as there is to respond and to retaliate — especially when, for instance, no Israelis get killed or hurt.”
What he believes are Israel’s heavy-handed actions in Gaza he said, can make Israel come across as a “cry-bully. You can’t play the victim while actually having the biggest stick and you can’t pretend to be weak when everyone knows you’re strong, because you come across as disingenuous and you lose the moral high ground.”
He thinks the real anti-Semites (including Omar), find their home in the radical, anti-Israel Democratic Party. Still, he said, Omar’s tweet wasn’t objectionable enough to justify such hysteria. “I’m a free speech fundamentalist. I think you should be able to say whatever the hell you want.”
He also said he loves to test what can and can’t be said in a public forum without crossing into what he believes is honest-to-goodness racism. Conservatives, he said, must not cry over being de-platformed. Social media are a game. They must eventually make a clean break from left-leaning Silicon Valley and find new ways of reaching out. He is planning his own, indie late-night online talk show, a mixture, he said, of Bill Maher and Johnny Carson.
“I am perfectly happy to be a martyr, because it’s necessary,” he said. “And I’m perfectly happy to make that sacrifice because it’s necessary. I could perfectly, easily have had a television show by now if I had kept my mouth shut. There are plenty of people working in entertainment who have quite right-wing views who just don’t express them or who express the opposite. I can’t do that. It’s not in my nature to be able to lie for money.”
Yiannopoulos’ visit to Berlin might have lured him out of forced early “retirement,” with European populists granting him a fresh audience. “Given how systematically [conservatives are] being scrubbed out of existence in America, we’re becoming more readily available to Europe, which I think is probably where we’re needed most at the moment anyway, because we won the ‘Trump fight,’ and he’s going to have a second term anyway.”
At the beer hall, he told the populist Germans that urging them to rediscover the “heroic masculine virtues so mocked by today’s timid, weak, feminized German culture, isn’t a nostalgic appeal to darker times from our continent’s past. It is a reminder that without courage, confidence and strength, all that is good and decent about European civilization is at risk.”
And, according to him, among the greatest risk to European civilization is uncontrolled, mass Muslim migration. “Even the migrants’ hatred of Jews is overlooked,” he told the AfD crowd. “This is not the first time in Germany’s history that it has become a scary place to be a Jew.”
Even if Europe ends up rejecting him, Yiannopoulos said he has found unparalleled contentment in the New Jersey country home he shares with the “love of his life” and a llama.
“But I do get a little bit antsy not doing much around the house,” he said. “It’s probably a waste of talent for me to stop doing what I’m doing at this age and I think I can do a lot of good.”
Orit Arfa is a journalist and author based in Berlin. Her second novel, “Underskin,” is a love story of Berlin and Tel Aviv.
11.
Gantz taps top Obama strategist for Blue and White campaign

Blue and White leader Benny Gantz has reportedly hired the services of a top strategist for Barack Obama’s 2008 and 2012 successful presidential campaigns.
Joel Benenson will join Gantz’s team ahead of Israel’s September 17 election.
Disclosure of the beefed-up effort by Gantz and his people to unseat Netanyahu comes on the heels of Ehud Barak’s entry into the Knesset race. The former prime minister has been forceful in delivering professionally-packaged statements about the need to topple the incumbent leader.
While periodically attacking Netanyahu, Gantz devoted much of his effort before the April election to stressing the need to bring unity to the country and downplaying differences between the right and left of the political spectrum.
In the April ballot, Likud and Blue and White each won 35 seats in the 120-seat Knesset.
Barak has been speaking of joining forces with the Labor Party as a way of strengthening a center-left bloc which would give Blue and White a greater chance of forming a governing majority in parliament.
The right-wing parties have been stronger in recent years. Netanyahu seemed to be on the verge of forming a government after the April election, but after former defense minister Avigdor Liberman refused to bring his party into the Netanyahu coalition, the prime minister lacked a majority and the Knesset voted to dissolve itself and call for new elections.
Israeli education minister: Jewish assimilation ‘like second Holocaust’

Education Minister Rafi Peretz has caused controversy with comments he made that massive assimilation by Jews is tantamount to another Holocaust.
His statement was made at a cabinet meeting a week and a half ago but was first disclosed on Tuesday by Channel 13 diplomatic correspondent Barak Ravid.
Energy Minister Yuval Steinitz then said: “Assimilation is not a critical problem. First of all, we have to stop dismissing the Jews who live in America and who see themselves as Jewish historically and culturally and not just religiously.”
After the education minister’s comments were made public, Jonathan Greenblatt, CEO of the Anti-Defamation League (ADL) tweeted, “It’s inconceivable to use the term ‘Holocaust’ to describe Jews choosing to marry non-Jews.”
“It trivializes the Shoah. It alienates so many members of our community. This kind of baseless comparison does little other than inflame and offend,” Greenblatt said.
Peretz has only recently entered his new position, having been appointed education minister by Netanyahu to serve in the transition government.
Peretz is an Orthodox Jew. But his comments drew ire even from other observant Jews.
Former Likud MK Yehudah Glick, who is also Orthodox, tweeted: “It would be expected of the education minister to think twice before speaking out and to leave the Holocaust out of comparisons.”
17.
|
18.
THE END OF THE THINK TANK ERA
Buried in a plethora of websites, internet links and tweets.

The era of powerful think tanks is pretty much over. Their glory days—when Brookings, AEI, the Institute for Policy Studies, Cato, along with Catholic, Jewish, and Muslim ones, blossomed all over the country—have been buried in a plethora of websites, internet links, and tweets.
To be sure, the scores of think tanks publish a lot, hold important meetings and seminars, and attract generous donors and consummate intellectuals and scholars. But it’s different now. When I first came to Washington in the late seventies, I started a new foreign policy magazine at the Center for Strategic and International Studies, then the hardcore of the Republican establishment. Most of you are too young to remember names like David Abshire, Ray Cline and Anne Armstrong; they mattered a lot, and CSIS, along with the American Enterprise Institute, served as a counterbalance to the liberal think tanks, especially Brookings.
During the twenty years I spent at AEI, the scholars there would have made a brilliant faculty at any top university, but the schools weren’t interested. Like the think tanks, the university world was divvied up among political parties and factions. FDD, where I currently toil, boasts the most variegated staff, and is training a new generation of researchers centered on the key questions of terrorism, Iran, North Korea, Russia, China, Cuba and Venezuela. As in the past, these men and women would add a lot to our higher education, but it’s not happening. Instead, political players and institutions fund those inclined to pursue narrowly defined missions.
The think tanks were a key part of the policy universe, but we don’t need them like we used to. There are so many outlets, so much internet, that anyone with plenty of cash can create a new vehicle, even when the old political categories disappear. This is obvious, as we see from the collaboration between George Soros (pictured above) and Charles Koch, a political mélange designed to bring down the Trump presidency and restore Obama’s strategic partnership with Iran. They’re opening a new foreign policy think tank in DC, to be headed by one of the nastiest pro-Iranians, Trita Parsi, who was found to be an Iranian agent by a U.S. court, and who set up the infamous Council on American-Iranian Relations.
This is an important development. A lot of money is going into the effort, and Parsi is unaccountably well-connected in the Washington policy community. It will be fascinating to see who gets hired.
I have long been baffled by those who think the Koch Brothers are somehow “conservative,” when their narcissistic self-promotion has long represented themselves, rather than any political worldview. Just ask yourself a straightforward question: who would be Charles Koch’s pet candidate in the upcoming presidential elections? Do they even have a standard-bearer? Somehow I don’t have an answer. So why has he crawled into bed with George Soros?
I can answer that one. Their anti-Trump passions are so strong that they are going all-out to defeat him, and they are taking aim at the most important national security issue, which is Iran. They’re joining the crowd that brought Barak Obama, our first anti-American president, to office, so we can view the new think tank as Chapter Two of the domestic war against the United States.
At least Soros has real political (read: leftist) convictions, and he’s found some nasty allies in his ongoing war. It’s an ugly business. Ugly for the country, ugly for Israel, ugly for the global struggle in which we are engaged. Call it a think tank if you insist. I view it as part of the global fight against America.
* * *
Photo by World Economic Forum at Wikimedia Commons
19.

PA Doubles Salary of Terrorist Who Murdered 3 Israeli Teens
Since the kidnapping and murder of the three Israeli teens Eyal Yifrach, 19, Gilad Shaar, 16, and Naftali Fraenkel, 16, in June 2014, the Palestinian Authority (PA) has paid over 350,000 shekels (over $ 98,000) in terror rewards to the Hamas terrorist convicted of planning their abuduction as well as to the families of two other terrorists who carried it out and who were later killed while resisting arrest, reports Palestinian Media Watch (PMW).
The terrorist convicted for planning the kidnapping and murder of the teens – Husam Al-Qawasmi – was arrested on July 11, 2014, says PMW. Having now served five years in prison, Al-Qawasmi is having his salary doubled by the PA, from 2,000 to 4,000 shekels a month. The organizer of this murderous attack has already been paid 98,400 shekels by the PA since his arrest, says the watchdog, which says it has closely monitored the ‘Pay for Slay’ policy.
The PA is also said to pay monthly allowances to the families of the two dead terrorists, Marwan Al-Qawasmi and Amer Abu Aisheh, it says.
The second dead terrorist, Amer Abu Aisheh, was also married and had three children. Accordingly, in addition to the basic allowance of 1,400 shekels/month, the PA pays his family 400 shekels extra for his wife and 600 shekels extra for his children, the watchdog adds.
Salaries to terrorists have risen by 11.8% in 2019, says PMW.
The PA has criticized Israel for deducting the equivalent sums of the terror payments from tax revenues, which Jerusalem transfers to the Palestinians. As a protest, it has refused to receive any of the monies from Israel but has accused the Jewish State of causing the PA’s economic collapse.
20.
HAMAS DEFECTION
High-level Hamas operative spills dirty secrets on Turkish terror connections.

The Hamas terrorist organization was stung by the recent high-profile defection of one of its top operatives, Suheib Yousef. Yousef is the son of Hamas co-founder, Sheikh Hassan Yousef. He is also the brother of Mosab Hassan Yousef, who defected from Hamas in the late 1990s. Mosab provided Israel’s Shin Bet counter-terrorist security service with information on Hamas and ultimately converted to Christianity. He also authored the book, “Son of Hamas,” exposing the group’s corruption, duplicity and brutality.
In an interview with Israel’s Channel 12, Suheib, who was stationed in Turkey before his defection, charged that the Hamas leadership is rife with corruption. According to Suheib, “Hamas leaders (in Turkey) live in fancy hotels and luxury towers, their kids learn at private schools and are very well paid by Hamas, they get between four and five thousand dollars a month, they have guards, swimming pools, country clubs.” He also alleged that they routinely dine in the finest Turkish restaurants, charging hundreds of dollars per meal while the average Gazan makes about $350 per month.
This aspect of Suheib’s revelation was unsurprising. Anyone remotely familiar with the inner workings of Hamas knows that this group of thoroughly corrupted, extortionist gangsters lives the high life at the expense of their kinsmen, and that its venality is matched only by its barbarity. But Suheib also shed disturbing light on Turkey’s role in facilitating Hamas terror operations and advancing Iranian intelligence interests.
According to Suheib, Hamas maintains a bustling intelligence section in Turkey where they use sophisticated surveillance equipment to monitor Israeli communications. (He alleged that they also spy on their chief Palestinian rivals, the Palestinian Authority.) The information is then sold to Iran and in exchange, the Islamic Republic provides Hamas with financial backing. Turkish banks facilitate the transactions acting as intermediaries between the Iranians and Hamas. These banks are able to circumvent sanctions because the accounts are held by shell organizations acting under the guise of human rights groups.
Suheib also alleged that Hamas recruits operatives in Turkey and orchestrates West Bank terror attacks from Turkey. One such attack, which involved the murder-kidnapping of three Israeli youths (one of whom maintained dual U.S.-Israeli citizenship), was alleged to have been hatched by Salah Al-Aruri, a Hamas militant operating out of Turkey.
It would be unrealistic to assume that Turkish intelligence is ignorant of these activities. Under Turkey’s Islamist and increasingly authoritarian leader, Recep Tayyip Erdoğan, Turkey has gone from being a vocal Hamas supporter to a Hamas enabler, providing the group with a valuable base of operations from which in can conduct financial transactions, fundraising activities, intelligence operations and terrorist attacks. Next to the Islamic Republic, Turkey has become Hamas’s most important ally and enabler, easily surpassing Qatar in obtaining that dubious distinction.
What makes Turkey’s role vis-à-vis Hamas even more troubling is that Turkey is ostensibly a member of the North Atlantic Treaty Organization. But Erdogan has demonstrated a penchant for thumbing his nose at the West and NATO, often with little or no repercussion.
Earlier this month, Erdogan’s spokesperson İbrahin Kalın announced that Turkey would host a trilateral summitwith Russia and Iran regarding developments in Syria. The proposed summit represents one of several held by the three nations in the past two years to coordinate their activities in Syria. Turkey has moved to establish closer ties with Russia and Iran at the expense of the West, and its departure away from NATO’s sphere of influence into the orbit of those who despise the West has accelerated in recent years.
Despite U.S. protests, Turkey has opted to purchase S-400 anti-aircraft missiles from Russia. That action has led the U.S. to boot Turkey from participation in the fifth generation F-35 Joint Strike Fighter program. According to Erdogan, the first components of the S-400 platform are set to be delivered this month. That may provoke additional U.S. sanctions and may lead to a halt in deliveries of a wide variety of armaments to Turkey including the Patriot missile system, CH-47F Chinook heavy lift choppers, UH-60 Black Hawk transport helicopters, and F-16 aircraft as well as spare parts for those systems.
Erdogan however, remains undeterred and has ratcheted up the developing crises with NATO by announcing that his nation would now seek to cooperate on the production of Russia’s S-500 surface-to-air missile system. Russia for its part has moved to fill the F-35 void by announcing that it was willing to provide Turkey with Su-57 fighter jets, Russia’s proclaimed fifth generation equivalent of the F-35.
It is clear that Turkey’s mercurial leader by both word and deed has lost all interest in maintaining good relations with the West. His knee-deep involvement with the Hamas terrorist group, Russia, Iran and other sordid groupsgive ample cause for NATO to reassess its relationship with this increasingly unhinged individual and his rogue regime.
21.
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’ndan sert açıklama! “Rumlar iş birliği yapmazsa, Türkiye’nin faaliyetleri sürecek”
Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu, “13 Temmuz önerinizin (KKTC’nin, Rum tarafına, hidrokarbonlar konusunda ortak komite kurulması önerisi) öngördüğü şekilde bir iş birliği mekanizması kurulmadığı sürece KKTC’nin Türkiye Petrolleri’ne ruhsat verdiği alanlarda faaliyetlerimizi bir değişiklik olmadan kararlılıkla sürdüreceğiz.” dedi.
14 Temmuz 2019
Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Kıbrıs Postasıiçin özel bir makale kaleme aldı. Çavuşoğlu, makalesinde Kıbrıs sorunundaki son gelişmeler,Rumlarla yürütülen müzakere süreci ve Doğu Akdeniz meselesiyleilgili değerlendirmelerde bulundu.
Çavuşoğlu, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960 Antlaşmalarıyla, Kıbrıslı Türkleriyle Rumlar arasında siyasi eşitlik temelinde ortaklığa dayanarak kurulduğunu ancak 1963’te Kıbrıslı Rumlar tarafından şiddet kullanılarak gasbedilmesinin üzerinden yarım asırdan fazla zaman geçtiğini belirtti.
Birleşmiş Milletler (BM) himayesinde 1968’ten bu yana yürütülen müzakere süreçlerinden Kıbrıs Rum tarafının uzlaşmaz tutumu nedeniyle sonuç alınamadığını hatırlatan Çavuşoğlu, “Kapsamlı çözüm müzakere süreçlerinin son ayağı olan Kıbrıs Konferansı’nın Türkiye ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin sergiledikleri yapıcı yaklaşıma rağmen Temmuz 2017’de Crans-Montana’da sonuca ulaşılamadan kapanmasıyla birlikte son müzakere süreci de başarılı olamadı. Müzakerelerin sonuçsuz kalmasının esas sebebi Kıbrıs Rum tarafının Kıbrıslı Türklerle iktidarı paylaşmayı reddetmesidir.” ifadelerini kullandı.
Bakan Çavuşoğlu, Kıbrıs Konferansı’nın kapanmasından bu yana Rum tarafının bu zihniyetinde herhangi bir değişiklik olmadığını gördüklerinin altını çizerek Kıbrıslı Rum liderin kendisini halen üniter bir devletin başı, azınlıklara hak bahşeden bir lider olarak gördüğü ve Kıbrıs Türk tarafının siyasi eşitliğini kabul etmekten uzak bir tavır sergilendiği değerlendirmesinde bulundu.
– “Sırf müzakere etmek için müzakerelere başlanmasını yararlı görmüyoruz”
Çavuşoğlu şöyle devam etti:
“Türkiye olarak, müzakerelerin, 2017 yılında Kıbrıs Konferansı’nın sonuçsuz bir şekilde sona erdiği noktadan devam edemeyeceğini söylüyorduk. Müzakerelerin yeniden başlayabilmesi için neyin, hangi hedef doğrultusunda, hangi modaliteler çerçevesinde müzakere edileceğinin önceden belirlenmesi gerektiğini vurguluyorduk. Son 50 yıldır iki kesimli, iki toplumlu federasyon hedefine yönelik müzakereler sonuçsuz kaldı. Ucu açık, vizyonu ve amacı belli olmayan yeni bir egzersize girilmesine, sırf müzakere etmek için müzakerelere başlanmasını yararlı görmüyoruz. Türk tarafı olarak, hiçbir çözüm yöntemini dışlamıyor, herhangi bir çözüm yöntemini de dayatmıyoruz. Tüm seçeneklerin masada olması gerektiğini savunuyoruz. Bizim için çözüm modelinin adından ziyade mühim olan, çözümün Kıbrıs Türklerinin siyasi eşitliğini ve karar alma mekanizmalarına etkin katılımını ayrıca refah ve güvenliğini garanti altına alacak düzenlemeleri içermesidir.”
Bundan sonra yeni bir müzakere süreci başlayacaksa, Ada’daki iki tarafın ortak bir vizyona sahip, ortak bir zeminde müzakereye hazır olduklarının önceden teyit edilmesinin gerekliliğine dikkati çeken Çavuşoğlu, Rum tarafının geçmiş mutabakatlardan geri adım attığı ve Kıbrıslı Türklerin siyasi eşitliğini kabul etmediği mevcut ortamda, böyle bir ortak zeminin bulunduğunu söylemenin zor olduğunu dile getirdi.
“Karşımızda AB üyeliğinin tüm nimetlerinden faydalanan, kendisini Ada’nın tek sahibi gören bir Güney Kıbrıs Rum yönetimi bulunuyor.” diyen Çavuşoğlu, Rum tarafının Ada’nın ortak sahibi Kıbrıslı Türklerle siyasi eşitlik temelinde güç paylaşımına yanaşmadığı gibi, Ada’nın doğal zenginliklerini de paylaşmak istemediğinin altını çizdi.
Çavuşoğlu, “Güney Kıbrıs Rum yönetimi Doğu Akdeniz’deki tek taraflı hidrokarbon faaliyetleriyle Kıbrıslı Türklerin doğal kaynaklar üzerindeki asli haklarını hiçe saymakta ayrıca Türkiye’nin BM nezdinde kayda geçirilmiş bulunan kıta sahanlığında uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını da ihlal etmektedir.” değerlendirmesinde bulundu.
– “Kıbrıs Türklerinin hidrokarbon kaynakları önerisi isabetli”
Ada’nın ortak zenginlikleri üzerinde herhangi bir karar alınırken, Kıbrıs Türklerinin de bu kararların alındığı mekanizmalara dahil edilmeleri gerektiğini en başından bu yana vurguladıklarını belirten Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
“Kıbrıs Türk makamlarının 2011 ve 2012 yıllarında yapmış oldukları iş birliği önerilerini Rum tarafı geri çevirmiştir. Üstelik Güney Kıbrıs Rum yönetimi maalesef, hidrokarbon konusunu, Kıbrıs Türkleriyle paylaşması ve birlikte karar alması gereken bir unsur olarak görmemekte; Kıbrıs Türklerinin haklarını çözümden sonra vermek üzere korumaya aldığını iddia etmektedir. Rum tarafı Ada’nın zenginliklerini şimdi pazarlarken ve gelir elde etmeye başlarken, Kıbrıs Türklerinin bu haklardan yararlanmalarını kendilerinin engellediği çözümden sonraya bırakması ne bizim ne de Kıbrıs Türklerinin kabul edeceği bir durumdur. Bu nedenle Kıbrıs Türklerinin hidrokarbon kaynakları konusunda 13 Temmuz 2019 tarihinde yaptığı öneri son derece isabetli ve zamanlı olmuştur. Tam destek verdiğimiz bu öneri, Kıbrıs Türklerinin ve Kıbrıslı Rumların, Ada’nın eşit ortakları olarak, eşit haklara sahip oldukları hidrokarbon kaynakları konusunda, gelir paylaşımı dahil iş birliği yapmalarını ve bu kaynaklardan eş zamanlı olarak birlikte yararlanmalarını öngörmektedir. Bu önerinin hayata geçirilmesi, yeni bir iş birliği dönemi başlatacak, bölgesel barış, istikrar ve iş birliğinin gelişimine katkıda bulunacak ve Kıbrıs meselesinin çözümü için de uygun bir zemin yaratacaktır.”
Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon sorununun iki boyutu bulunduğuna dikkati çeken Çavuşoğlu, birinin Doğu Akdeniz’de Türkiye’nin kıta sahanlığıhaklarının savunulması, diğerinin ise bizatihi Kıbrıs meselesi olduğunu kaydetti.
– “Türkiye’nin bu konudaki yaklaşımı uluslararası hukuka uygundur”
Bakan Çavuşoğlu, makalesini şöyle sürdürdü:
“Türkiye, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip ülke olarak kendi kıta sahanlığındaki hak ve çıkarlarını kararlı şekilde korumaktadır. Bu hususun Kıbrıs meselesiyle doğrudan ilişkilendirilmesi doğru değildir. Nitekim kendi kıta sahanlığımız içinde, Hükümetimizin 2009 ve 2012 yıllarında Türkiye Petrolleri’ne verdiği ruhsat sahalarında -ki bu alanlardaki kıta sahanlığı haklarımızı coğrafi ve hukuki anlamda 2004’ten bu yana BM nezdinde kayda geçirmiş durumdayız- arama ve sondaj faaliyetlerine kararlılıkla devam ediyoruz. Halihazırda Fatih sondaj gemimiz Türk kıta sahanlığı dahilinde çalışıyor. Güney Kıbrıs Rum yönetiminin her platformda adeta yaygara koparttığını, ‘Türkiye benim MEB’i ihlal ediyor’ diye temelsiz şikayetlerde bulunduğunu görüyoruz. Neden temelsiz? Çünkü Fatih’in sondaj yaptığı yerle ilgili Kıbrıs Adası ile Türkiye arasında deniz yetki alanı, bir sınırlandırma anlaşmasıyla belirlenmiş değil. Dolayısıyla bu alan için ‘Güney Kıbrıs Rum yönetimi MEB’i gibi bir tanımlama yapmak hukuken mümkün değil. Türkiye’nin bu konudaki yaklaşımı uluslararası hukuka uygundur. Deniz hukukunda, sınırlandırma yapılırken, eğer adaların mevcudiyeti hakkaniyetli sınırlandırmaya zarar veriyorsa, bunlara kıta sahanlığı ve MEB yaratma bakımından ana karalara kıyasla sınırlı, hatta bazı durumlarda sıfır etki dahi verilebilir. Otomatik eşit uzaklık gibi yöntem uluslararası hukukta kesinlikle yoktur. Bu konudaki yazılı uluslararası hukuk ve uluslararası yargı içtihadı hakkaniyetli sınırlandırmayı temel ilke olarak benimsemiştir. Sınırlandırmanın yöntemi de ya üçüncü tarafların hakkını ihlal etmeyen ikili anlaşmalar yapmak ya da bu konuyu uluslararası yargıya taşımak şeklindedir. Örneğin, Güney Kıbrıs Rum yönetiminin Mısır ile yaptığı anlaşma ülkemiz bakımından Kıbrıs meselesi nedeniyle geçersiz olduğu gibi, deniz hukuku bakımından da Türkiye’nin kıta sahanlığını ihlal ettiği için hükümsüzdür. Ada’nın batısında ancak Kıbrıs sorunu çözüldükten sonra ve Türkiye’nin muhatap olabileceği bir devlet tesis edildikten sonra sınırlandırma konusu da tabiatıyla görüşülecektir.”
Meselenin ikinci boyutunun, Ada’nın ortak sahibi olan Kıbrıs Türklerinin, Kıbrıs Adası etrafındaki asli haklarının uluslararası hukuka uygun olarak korunmasıyla ilgili olduğuna vurgu yapan Çavuşoğlu, bu konuda da KKTC’ye her türlü desteği kararlı bir şekilde verdiklerini belirtti.
Çavuşoğlu, “2011’de KKTC Hükümeti’nin Türkiye Petrolleri’ne ruhsat verdiği alanlardaki faaliyetlerimiz bu kapsamdadır. Halihazırda Yavuz sondaj gemimiz ile Barbaros Hayreddin Paşa sismik gemimizin faaliyetleri bu alandadır. Özetle, Türkiye olarak öteden beri kuvvetle vurguladığımız tüm adımları sahada birer birer eyleme dönüştürüyoruz. Böylece, Rum tarafının Kıbrıs Türklerini dışlayarak ısrarla sürdürdükleri tek taraflı hidrokarbon faaliyetlerine sahada fiili adımlarla yanıt veriyoruz. Türkiye bu ilkeli ve kararlı duruşunu sürdürecektir. Nitekim Sayın Cumhurbaşkanımızın da her vesileyle ifade ettiği üzere, Kıbrıs Türklerinin meşru hak ve çıkarlarının çiğnenmesine asla izin vermeyeceğiz.”değerlendirmesinde bulundu.
Bakan Çavuşoğlu makalesinde, “Kıbrıs Rum tarafı Ada’nın eşit ortağı Kıbrıs Türkleriyle hidrokarbon kaynakları konusunda müşterek karar alma mekanizması içeren bir iş birliğine girmedikçe, 13 Temmuz önerinizin öngördüğü şekilde bir iş birliği mekanizması kurulmadığı sürece KKTC’nin Türkiye Petrolleri’ne ruhsat verdiği alanlarda faaliyetlerimizi bir değişiklik olmadan kararlılıkla sürdüreceğiz.” ifadelerini kullandı.
– “Türkiye’yi dışlamaya yönelik ortaklık arayışları başarısız olmaya mahkumdur”
Doğu Akdeniz bölgesinde barış ve istikrardan yana olduklarının altını çizen Çavuşoğlu, Akdeniz’de en uzun kıyı şeridine sahip Türkiye’nin tarihi ve jeopolitik açıdan bölgenin istikrarı ve güvenliği için anahtar konumda olduğuna vurgu yaptı.
Çavuşoğlu, şöyle devam etti:
“Bu çerçevede, bölgede Türkiye’yi dışlamaya yönelik ortaklık ve iş birliği arayışları başarısız olmaya mahkumdur. Bunu esasen bölgenin gerçeklerinin ve uluslararası hukukun doğal bir sonucu olarak görmek gerekir. Ada’daki statükonun devamından Kıbrıs Türk tarafının mağdur olduğu açıktır. Biz, Kıbrıs Rum halkınca reddedilen Annan Planı’nı kabul ederek çözüm yolunda her türlü gayreti sarf etmiş, kendisinden beklenen tüm fedakarlıkları göstermiş, olumlu ve yapıcı tutumunu 2017 Temmuz ayında Crans-Montana’da sona eren Kıbrıs Konferansı’nda da ortaya koymuş bulunan Kıbrıs Türklerinin çözümsüzlüğün bedelini ödemelerine müsaade etmeyeceğiz. Türkiye, Kıbrıs Türkünü hiçbir zaman yalnız bırakmamış, hak ve çıkarlarını korumak için her türlü çabayı göstermiştir. Bundan sonra da gerektiğinde hiçbir fedakarlıktan kaçınmayacaktır.”
“ΧΑΙΡΕΤΕ”
“ΕΛΛΗΝΑΣ“
-/-